Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1179 E. 2023/367 K. 25.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1179 Esas
KARAR NO : 2023/367

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 28/11/2014
KARAR TARİHİ : 25/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalılardan … 01/12/2012 tarihinde … plakalı araç ile seyir halindeyken aynı istikamette seyreden …’ün kontrolündeki … plakalı araçla çarpışması sonucunda müvekkilinin yaralandığını ve maddi hasara uğradığını, davalı …’in kazada asli kusurlu olduğunu, davalılardan …’ın trafik kazasına karışan, diğer davalılardan …’in idare ve sevkinde bulunan … plakalı aracın sahibi olduğunu belirterek 60.000 TL maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap; Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle;… plakalı aracın müvekkili sigorta şirketine sigortalı olduğunu, kaza tarihinde poliçenin vade dışı olup olmadığı hususu tespit edilmesi gerektiğini, müvekkil şirketin sorumluluğu trafik poliçesindeki limitler ve sigortalının kusuru ile sınırlı olduğunu,kusur ve maluliyet durumunun tespit edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap; Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkili sigorta şirketine sigortalı olduğunu, müvekkilinin poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, kusur ve maluliyet durumunun tespit edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap; Davalı … cevap dilekçesinde özetle; mahkememizin yetkisiz olduğunu, davanın zaman aşımına uğradığını, hatır taşıması olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarara dayalı maddi tazminat (sürekli iş göremezlik / kalıcı maluliyet) ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dava, 01/12/2012 tarihinde meydana gelen yaralamalı trafik kazası nedeniyle davacının yaralanması sonucu 2918 sayılı KTK kapsamında işleteni davalı … davalı sürücü … idaresindeki zmm sigortacısı davalı … olan … araç ile işleteni ve sürücüsü davalı …, zmm sigortacısı davalı … olan … araçların karıştığı çift taraflı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkememizin 05/06/2018 tarih ve 2014/1409 Esas 2018/647 sayılı davanın açılmamış sayılmasına yönelik kararı davacı vekili tarafından istinaf edilmiş, İstanbul Bölge Adliyesi Mahkemesinin 8. Hukuk Dairesinin’nin 08/11/2018 tarih 2018/2842 Esas 2018/1283 sayılı kararı ile dava dilekçesi ile davanın HMK 107. maddesi gereğince belirsiz alacak davası olarak açıldığı, dava dilekçesi ile maddi tazminata ilişkin talebin efor kaybı tazminatına ilişkin olduğunun açıklandığı, 06/03/2018 tarihli ara karar üzerine süresi içinde verilen beyan dilekçesi ile de talebin efor kaybı tazminatı olduğunun belirtildiği, efor kaybı tazminatının sürekli iş göremezlik tazminatı anlamına geldiği, bu kalem alacak için 30.000,00-TL tazminat talep edildiğinin açık olduğundan kaldırılarak, mahkememizde esas numarası alarak yargılamaya devam olunmuştur.
Dosyanın incelenmesinde davalı …’ in dosya kapsamına sunmuş olduğu cevap dilekçesi içeriğinde yetki itirazında bulunduğu, … Mahkemelerinin yetkili olduğuna yönelik yetki itirazında bulunmuştur.
6100 sayılı HMK’nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. “7. maddesinde de,” davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.” denilmektedir. Yine aynı Yasa’nın 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinde ise “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” ifadesine yer verilmiştir.
Davacının HMK m.6,7,16 ve KTK m.110 hükümleri uyarınca birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahip olduğu, davalı … yerleşim yerinin mahkememiz yetki sınırları içinde kaldığı anlaşılmakla, Davalı …’in yetki itirazının reddine karar verilerek açık yargılamaya devam olunmuştur.
2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, sözkonusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya … Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün 2008/4-326-325 ve HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198 E. 2015-1495 K. sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir). (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2019/1650 Esas, 2021/1182 Karar sayılı ilamı)
KTK’nın 109/2. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkûmiyet kararı verilmiş bulunması aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Davalı … zaman aşımı defii hakkında yapılan incelemede davaya konu trafik kazasının ceza soruşturmasına konu edildiği uzayan zamanaşımına tabi olduğu anlaşılmakla KTK 109/2 uyarınca zamanaşımı definin reddine karar vermek gerekmiştir.
Dosya kapsamında bulunan ve kaldırma ilamı öncesinde tanzim edilen 10/01/2018 tarihli kusur raporu içeriğine göre … plakalı aracın davalı sürücüsü …’in %50 oranında kusurlu olduğu, … plakalı aracın davalı sürücüsü …’ün %50 oranında kusurlu olduğu tespiti yapılmış, teknik verilere dayanan ve kazanın oluş şekli nazara alındığında denetime elverişli tespitler içeren kusur raporuna itibar edilmiştir.
Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre; çalışmakta iken sakat kalan mağdurun uğradığı maddi zararın hesaplanmasında, uğradığı sakatlık oranı değil, bu sakatlık nedeniyle ortaya çıkan iş göremezlik, diğer anlatımla çalışma ve kazanma gücündeki kayıp oranı esas alınmalıdır. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
Maluliyete ilişkin alınacak raporlar 11.10.2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2021/2388 E, 2021/3038 Karar sayılı ilamı) Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2021/3089 E, 2021/3411 Karar sayılı ilamı uyarınca “kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013-01.06.2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015-20.02.2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20.02.2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.” şeklindeki tespitler dikkate alındığında dosya kapsamında bulunan ve somut uyuşmazlıktaki kaza tarihi de dikkate alınarak maluliyet tespiti yapılmalıdır.
Bu çerçevede, İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu 19/04/20221 tarihli raporunda davacının trafik kazasında yaralanması nedeniyle, sürekli maluliyet tayinine mahal olmadığı, kaza tarihi (01/12/2012) itibariyle yürürlükte bulunan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre maluliyetin bulunmadığını tespit etmiştir.
Davacı vekili Adli Tıp Kurumu raporuna karşı her ne kadar itirazda bulunmuş ise de; itirazlarının somut ve nesnel bir tıbbi kayda dayanmadığı, bu noktada ileri sürülen itirazları destekleyecek bir delilin de bulunmadığı, itirazların tümüyle soyut nitelikte olduğu, raporun içeriğine ve bilimsel açıklamalara bir etkisinin olmadığı, ATK ön raporunda belirtilen tüm tıbbi kayıtların dosyaya celbedildiği, eksik kayıtların ise davacının yargılama sürecinde muayenesi ve tedavisi yaptırılarak dosyaya kazandırıldığı, ATK maluliyet raporunun tüm bu tıbbi kayıtlar da incelenerek kapsamlı şekilde düzenlendiği anlaşılmakla davacı vekilinin açıklanan nedenlerle itirazları yerinde görülmemiştir.
O halde, davacının davaya konu trafik kazası sebebiyle kalıcı maluliyetinin oluşmadığı, davacının geçici iş göremezlik tazminat talebinin de bulunmadığı, Adli Tıp Kurumu raporu sonucu kalıcı maluliyet oluştuğu iddiasına dayalı olarak açılan davanın maddi tazminata yönelik kısmının reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Manevi tazminat talepleri bakımından, 6098 sayılı TBK’nun 56. (818 sayılı BK’nun 47.) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli ve tarafların kusur durumu da gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Manevi tazminat yönünden, davacıların murisinin geçirmiş olduğu trafik kazası sonucunda vefatından dolayı manevi olarak elem ve ızdırap duyacakları, zarar uğrayacağı muhakkaktır. Ancak, manevi tazminatın amacı, istemde bulunanın manevi zararlarını uygun bir miktarda karşılamak olduğu kadar, sebepsiz zenginleşmesine de yer vermemektir.
Davacı 30.000,00 TL manevi tazminat talep etmiştir. Trafik kazasında yaralanması sebebiyle kazadan ötürü elem / ızdırap duyacağı ve manevi varlığında kaza sebebiyle eksilme yaşanacağı muhakkaktır. Ancak yukarıda açıklanan ilkeler karşısında talep edilen manevi tazminat tutarı fahiştir. Kazanın oluş şekli, davacının kaza tarihindeki yaşı, davacının kusuru bulunmaması, davacının maluliyet sürekli maluliyet halinin olmaması, 9 ay süreyle geçici maluliyet halinin bulunması, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kaza tarihi itibariyle paranın alım gücü ile hakkaniyet ilkesi hep birlikte değerlendirilerek 9.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, bu suretle Mahkememizdeki vicdani kanıya göre hükmedilen tutarın adalet duygusunu pekiştirecek, davaya konu trafik kazası sebebiyle duyulan elem ve üzüntüyü dindirecek ve tatmin edecek düzeyde olduğu ve ayrıca tarafların zenginleşmesine – fakirleşmesine mahal vermeyeceği değerlendirilmiş, açıklanan nedenlerle davacıların manevi tazminat talebinin kısmen kabulü yönünde karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının sürekli iş göremezlik (efor kaybı) tazminatı talebinin şartları oluşmadığından tüm davalılar yönünden reddine,
2-Davacının manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜ ile, 9.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 01/12/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …, … ve …’dan müşterek müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Kabul edilen dava değeri (9.000,00-TL) üzerinden alınması gereken 614,79-TL harçtan başlangıçta peşin alınan 204,95-TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye 409,84-TL harcın davalılar …, … ve …’dan müşterek müteselsilen alınarak alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 204,95 TL peşin harç ve 25,20 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 230,15 TL harca ilişkin yargılama giderinin davalılar …, … ve …’dan müşterek müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Kaldırma öncesi davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 1.147,90 TL posta, tebligat, 550,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.697,90-TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 254,68 TL’sinin davalılar …, … ve …’dan müşterek müteselsilen alınarak alınarak davacıya verilmesine, bakiye kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Kaldırma sonrası davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 703,00 TL posta, tebligat, 750,00 TL bilirkişi ücreti ve 820,00 TL ATK ücreti olmak üzere toplam 2.273,00-TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 340,95 TL’sinin davalılar …, … ve …’dan müşterek müteselsilen alınarak alınarak davacıya verilmesine, bakiye kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Kaldırma öncesi davalı … tarafından yargılama nedeniyle 85,00 TL posta, tebligat yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
8-Davalılar …, …, … ve … tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Manevi tazminat yönünden davacı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/1 ve 10/4 maddesi uyarınca maktudan az olmamak koşulu ile belirlenen 9.000,00-TL vekâlet ücretinin davalılar …, … ve …’dan müşterek müteselsilen alınarak alınarak davacıya verilmesine,
10-Maddi tazminat yönünden davalılardan … ve … yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 3/2 ve 13/2 maddesi uyarınca hükmedilecek vekalet ücretinin reddedilen maddi tazminat dava miktarını geçmemek koşulu ile belirlenen 9.200,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan … ve …’ne verilmesine,
11-Davalılar …, … ve … kendilerini bir vekil ile temsil ettirmedikleri nedeniyle bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
12-HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.25/04/2023

Katip …

Hakim …