Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/875 E. 2020/310 K. 10.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/875 Esas
KARAR NO : 2020/310

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/10/2017
KARAR TARİHİ : 10/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı ve dava dışı … A.Ş; arasında 06.03.2015 tarihli “Dağıtım Merkezi Sözleşmesi” yapıldığını, müvekkilinin Mart 2015 ayında …’in “…” olarak çalışmaya başladığını,davalı şirketçe 2016 yılında … bayiliği projesi oluşturulduğunu, müvekkilinin üstün başarıları nedeniyle bu konuda yurt sathında beş pilot bayiden birisi olduğunu, böylece müvekkili şirketin davalı … ve dava dışı … ile … arasında 20.04.2016 tarihinde … Ortaklığı Sözleşmesi yapıldığını,davalı şirketin üst yönetiminde meydana gelen değişikliklerden sonra … 6. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile iki adet sözleşmenin tazminatsız olarak fesih edildiğini,müvekkili şirketin her ay hakkediş bedeli olarak kesmiş olduğu faturayı davalı şirketten tahsil etmekteyken davalı şirketin fesih bildiriminden önce hak etmiş olduğu çalışılan döneme ait faturaları ödemediği için anılan faturalardan dolayı … 3.İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi açıldığını,davalı şirket tarafından faturaların kesilmesi yönünde e-mail atılmasına rağmen, faturaların ödenmediğini, davalıdan olan 371.630,66 TL alacak üzerinden itirazın iptaline, takibin devamına ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;müvekkili şirket ile dava dışı … A.Ş. ile davacı arasında 06.03.2015 tarihli “…” (…) sözleşmesi imzalandığını,yine müvekkil şirketin dava dışı … A.Ş. dava dışı … A.Ş. ile davacı arasında 20.04.2016 tarihinde … (…) sözleşmesi imzalandığını, sözkonusu sözleşmelerin (… ve …) grup şirketler tarafından keşide edilen (… A.Ş. … İletişim A.Ş. ve … A.Ş) … 6. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davacı şirketin sözleşme, ceza sistematiği ve duyurular ile belirlenen yükümlülüklerine, Kişisel Veri Kanununa aykırı hareket etmesi ve grup şirketlerin … (…) tarafından regüle edilen bir kurum olması sebebiyle, davacı şirket eylemlerinin telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açması sebebiyle haklı nedenle ve derhal fesih edilmiş olduğunu,davacı şirket tarafından yüksek potansiyelli Bayi Primi “… ve …” adı altında 25.07.2017 tarihli üç adet fatura düzenlediğini, bu faturalar üzerinden … 3. icra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin takibe itirazı üzerine bu davanın ikame edildiğini,müvekkilinin takip konusu faturalardan dolayı herhangi bir borcunun bulunmadığını,… sözleşmesi uyarınca taraf ticari defterleri arasında bir farklılık olması durumunda müvekkilinin defter kayıtlarının esas alınacağını,diğer yandan faturalarının dayanağına ilişkin hiçbir delilin sunulmamış olduğunu,davacının kesmiş olduğu faturaların sistem üzerinden iade edildiğini, diğer yandan cari hesap alacağında ihtarname keşide edilmeksizin cari hesap alacağı iddiasında bulunamayacağını belirtilerek davanın reddine karar verilmesi savunmuştur.
Dava, İİK.67 maddesine dayalı ve duran icra takibinin devamını amaçlayan itirazın iptali davasıdır.
Tarafların şirket olması nedeni ile öncelikle tarafların ticari defter ve kayıtları dahi dikkate alınarak inceleme yapılması zorunludur.
Uyuşmazlık hususlarının araştırılması için atanan ilk bilirkişinin hazırlamış olduğu 26/02/2018 tarihli raporunda; davalı …Ş.’ne ait 2017 yılı yevmiye defterinde davacı … A.Ş.’nin 320 01 01 020 cari hesap koduyla kayıtlı olduğu, bu cari kodla yevmiye defterinde yapılan işlemlerin kayıt altına alındığı, davalı şirketin davacı şirkete 07/09/2017 takip tarihi itibariyle 424.271,85 TL borçlu olduğu gözüktüğü, bu bakiyenin davacı şirket defterlerinde 691.510,64 TL olarak var olduğu, dolayısıyla dava konusu faturaların dışında da iki firmanın bakiyelerinin birbirini teyit etmemekte olduğu,davacı ile davalı arasında dava konusu ile ilgili olarak aralarında 06/03/2015 tarihli ve 20/04/2016 tarihli iki adet sözleşmenin var olduğu,dava dosyası,taraf ticari defterleri ve delil niteliği dosyaya sunulu evrakların yapılan incelemeler neticesinde,davacı şirketin davalı şirketten 07/09/2017 takip tarihi itibariyle 691.510,644 TL alacaklı olduğu,bu bakiyenin davalı şirket defterlerinde 424.271,85 TL borç olarak var olduğu, takip talebinin ise 371.630,66 TL olduğu, dolayısıyla dava konusu faturaların dışında da iki firmanın bakiyelerinin birbirini teyit etmekte olduğu, davacı tarafından düzenlenen 25/07/2017 tarihli faturalara itiraz edildiğine dair 11/08/2017 tarihli iade faturalarının davacı tarafa gönderildiği, bu durumun … 12.Noterliği … tarih … yevmiye numaralı ihtarname ile sabit olduğu, fakat sekiz günlük yasal süre hesaplanırken 31/08/2017 tarihinin kurban bayramının arife günü ve 01/08/2017-04/08/2017 tarihinin kurban bayramı olduğu, 05/08/2017 tarihinin cumartesi gününe geldiğinin tespit edilmiş olduğu” noktasında görüşünü belirtmiştir.
Akabinde mevcut itirazlar karşısında atanan yeni bilirkişinin hazırlamış olduğu 18/01/2019 tarihli rapora göre ise; “davalı yanın, takibe konu edilen üç adet faturayı 25/07/2017 tarihinde kendi ticari defter ve kayıtlarına alıp daha sonra 11/08/2017 tarihinde kayıtlardan ters mahsupla çıkarıp iade ettiği görülmekle, söz konusu faturaların mevcut delillere göre TTK’nın 21/2.maddesine göre süresi içerisinde iade edilmediği, kaldı ki faturaların ticari defterlere işlenmesiyle birlikte zaten gerçek iradenin de ortaya konulmuş olduğu, rapor içeriğinde detaylı olarak yapılan inceleme ve değerlendirmenin sonucunda davacının takibe konu edilen üç adet fatura bedelini davalıdan talep edebileceği kanaatine varıldığı, mahkemece raporun benimsenmesi halinde asıl alacak tutarı 371.630,66 TL’nin takip tarihinden itibaren 3095 Sayılı Yasanın 2/2 madde hükmü uyarınca %9,75 ve değişen oranlarda basit usulde işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan istenebileceği” noktasında görüş belirtmişlerdir.
Akabinde yapılan incelemede yukarıda anılan raporların içerik olarak yeterli görülmemesi nedeniyle bu defa, … A.Ş. lehine “Sabit Dağıtım Merkezi Sözleşmesi” yapılması nedeniyle talep edilebilecek olan yüksek potansiyelli bayi primi, alt kanal bayi primi, hak ediş bedeli alacağı olarak talep edilen kalemlerin doğumuna esas olan alt düzenlemeler, taraflar arasındaki ilişki tarzı ve bu ilişkiye dair sözleşmesel ve teknik çalışma esasları, sözleşme çerçevesinde düzenlenen faturalara konu hizmetin verilmesine ilişkin dayanak sözleşmedeki hak ve yükümlülükler çerçevesinde,faturaya konu hizmet bedelinin davalının beyanlarında belirttiği üzere davacı tarafından talep edilemeyecek şekilde sona erip ermediği,davacının takip talebine konu olan fatura bedelleri ile ilgili yapılan irdelemeler sonrası ve sözleşme hükümleri doğrultusunda davalıdan bu bedelleri talep etmeye engel teknik ve sözleşmesel durum yok ise bu teknik tespitler ile muhasebesel tespitlerin bilirkişi kurulu tarafından münferiden değil müştereken müzakere ederek ele alınması,ayrıca taraflar arasındaki akdi ilişki çerçevesinde davacı tarafından düzenlenerek takibe esas kılınan üç adet faturanın taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığının açıkça irdelenmesi, faturaların ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, ne şekilde mevcut olduğu, takibe konu faturaların davalı şirket tarafından ve süresi içinde itiraza uğrayıp uğramadığının, faturaların deftere kayıt tarihi ve itiraz tarihleri gözetilerek araştırılması, bu suretle faturaların TTK ve VUK anlamında şeklen kesinleşip kesinleşmediği,adı geçen ve takibe esas olan bu faturalara süresi içinde itiraz olunmasa dahi varlığı tartışmasız olan sözleşme hükümleri çerçevesinde takip konusu fatura bedellerinin taraflar arasındaki ilişki karşısında teknik ve işletmesel açıdan talep edilebilir hale gelip gelmediği, özellikle davalı vekilinin 25/09/2018 tarihli dilekçesinde uyuşmazlık konusu ve davaya konu edilen faturaların sözleşmenin feshi sonrası yetkilendirilmiş olan yeni “…” tarafından alt bayilere davaya konu takip öncesi ödendiği beyanı ile hizmetin verilmiş olduğu yönündeki beyanın dikkate alınmak suretiyle, takip konusu fatura bedellerinin teknik ve işletmesel açısından davacı tarafından takip için engel bir durum olup olmadığının ele alınması,önceki bilirkişilerin münferiden rapor sunmuş olmaları dikkate alınarak yeni bilirkişi kurulundan yeni raporun alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu noktada özellikle … A.Ş. lehine “Sabit Dağıtım Merkezi Sözleşmesi” yapılması nedeniyle yüksek potansiyelli bayi primi, alt kanal bayi primi, hak ediş bedeli alacağı olarak talep edilen kalemlerin doğumuna esas olan alt düzenlemeler, sözleşmenin kurulması ile bu sözleşme çerçevesinde teknik çalışma esasları, bu alacağın teknik olarak doğumu ve ödenme şartları konusunda ehil, İstanbul ilinde oturan, bilirkişilik yapan veya yapabilecek konumda bulunan kişi veya kişilerin adlarının … ile … Rektörlüğünden ayrı ayrı sorulmasına dair karar oluşturularak yeni bilirkişi kurulunu oluşturacaklar tespit edilmiştir.
Akabinde mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 12/03/2020 tarihli raporda, tarafların ticari defter kayıtlarına göre; davacının icra takibine konu ettiği 25/07/2017 tarihli üç adet ve toplamda 371.630,66 TL tutarlı faturaları aynı tarihte davalıyı borçlandıracak şekilde defterlerine kaydettiği, bu faturalardan dolayı davacının davalıdan alacaklı gözüktüğü, davalının ise icra takibine konu edilen 25/07/2017 tarihli üç adet toplamda 371.630,66 TL tutarlı faturaları ilk önce benimseyerek aynı tarihte (fatura tarihinde) davacıyı alacaklandıracak şekilde defterlerine kaydettiği, ancak daha sonra 11/08/2017 tarihinde aynı tutarlarda iade faturası kestiği, bu nedenle söz konusu faturalardan dolayı herhangi bir borcunun gözükmediği, davacı yanca takibe konu edilen faturaların davalı yanca benimsenerek aynı tarihte (25/07/2017) kayıtlara alındığı, davalı yanın söz konusu faturalara karşılık olarak düzenlediği iade faturalarının (11/08/2017) TTK’da öngörülen sekiz günlük itiraz süresinden sonra düzenlendiği, davacı yanın iade faturalarının kayıtlarına almadığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde takibe konu faturaların TTK ve VUK kapsamında şeklen kesinleşmiş sayılabileceği, davacı yanca dosyaya sunulan e-posta yazışmalarına göre icra takibine konu olan 2017 yılı haziran ayına ait yüksek potansiyelli bayi primi, …. hak ediş bedeli ve alt kanal bayi primi açıklamalı üç adet faturanın davalı yanın bilgisi ve talimatları doğrultusunda hesap edilerek düzenlenmiş olduğu, ayrıca, tarafların ticari defter ve kayıtlarına göre icra takibine konu faturalar dışında ihtilaflı olan herhangi bir alt bayi hak ediş faturasının bulunmadığı, taraflar arasındaki uygulamanın aynı şekilde yani davacı tarafından düzenlenmiş olan alt bayi hak ediş faturalarının davalı yanın bilgisi ve talimatları doğrultusunda düzenlenmesi şeklinde yürütülmüş olduğu, davalı yanca dosyaya davacının 2017 yılı haziran hak edişlerinin ödendiği iddiası ile 07/07/2017 tarihli 636.453,36 TL tutarlı bir ödeme dekontu sunulduğu, dekont ekindeki ödeme dökümü ve tarafların cari hesap kayıtlarından söz konusu ödemenin davacının takibe konu ettiği fatura bedellerini kapsamadığı, yine davalı yanca dosyaya takibe konu faturalara konu olan hak edişlerin yeni dağıtımı merkezi olan “…” firması aracılığı ile ödendiği iddiası ile bir kısım faturalar ve ödeme dekontları sunulduğu, sunulan fatura ve ödeme belgelerine göre davalı yanca alt bayilerin 2017 yılı haziran ayı hak edişleri için bir kısım ödemeler yapıldığı, birlikte yapılan bu ödemelerin tutar yönünden takibe konu fatma tutarlarını kapsamadığı, takibe konu faturalardaki hak edişlere mahsuben yapılıp yapılmadığının belli olmadığı, davalı tarafın 19/11/2019 tarihli dilekçesinde dava konusu faturalarının davalı tarafından, taraflar arasındaki sözleşmenin 19.2 ve 27. maddesi uyarınca, alt bayilere ödenmek üzere dava dışı yeni dağıtım merkezine ödendiği, taraflar arasındaki 06/03/2015 tarihli dağıtım merkezi sözleşmesinin 19.2 ve 27.10 maddeleri karşısında prim ve hak edişlerini ödememesi halinde davalı şirketin ödeme yapabileceği, ancak zaten davacının dava konusu faturaların ödemek için bu davayı açtığı, bu nedenle davacının alt bayilerine hak edişlerini ödememesi nedeniyle bu maddenin işletileceğine dair bir durumun oluşmadığı, sözleşmeye göre sözleşmenin sona erme tarihinden itibaren davalı şirketler tarafından belirlenecek başka bir dağıtım merkezi altında yetkilendirilebileceği, dava konusu faturaların sözleşmenin sona ermesinden öncesindeki bir döneme ait faturalar olduğu, dolayısıyla dava konusu faturaların sözleşme bitim tarihinden sonraki bir uygulamaya ait olmadığı, 2017 yılı haziran ayı hak edişleri için dava dışı yeni dağıtım merkezi tarafından bir kısım ödemelerin yapıldığı, ancak bu ödemelerin tutar yönünden takibe konu fatura tutarlarını kapsamadığı, takibe konu faturalardaki hak edişlere mahsuben yapılıp yapılmadığı belli olmadığından, bu ödemelerin dava konusu alacağın karşılığı olan bir ödeme olmadığı, davalı tarafın 19.11.2019 tarihli dilekçesinde, “mahkeme dosyasına daha önce de sunulan dilekçelerde de görüleceği üzere davacı bayiye bağlı alt bayiler hak edişlerini davacıdan alamamaları nedeniyle davalı şirketlerden talepte bulundukları, davacı aleyhine şikayet dilekçeleri sundukları, “davacı ile alt bayiler arasında bir avans sistemi olsaydı alt bayilerin hak edişlerini alamadıklarına yönelik talepte bulunmamalarının açıklandığı, aynı dilekçenin sonunda ise “…davaya konu olan alt bayi hak edişlerine ilişkin alt bayiler tarafından bu ödemelerin yapılmadığına dair herhangi bir talep ve iddia da bulunmamaktadır” denilmek suretiyle çelişkili ifadelere yer verildiği, taraflar arasındaki sözleşmenin feshinden önceki bir tarihe ait böylesi bir alt bayi şikayetinin yer almadığı, fesih sonrası tarihlere ait şikayetler ışığında; taraflar arasındaki sözleşme ve uygulamaya göre fesih öncesi döneme ait olan icra takibine konu üç adet toplamda 371.630,66 TL tutarlı hak ediş faturaları bedellerinin davalı şirket tarafından davacı şirkete ödenmesi gerektiği, ticari defter kayıtları ile dosya kapsamına göre davalı şirketin söz konusu hak ediş fatura bedellerini davacı şirkete ödediğini ispat edemediği, davacı şirketin icra takibine konu ettiği üç adet hak ediş faturası nedeniyle takip tarihi itibariyle davalı şirketten 371.630,66 TL tutarında alacaklı bulunduğu, teknik görüş olarak ifade edilmiştir.
Davacının kendi defter ve kayıtlarına göre davalıdan alacaklı gözüktüğü, ancak davalı tacir olduğundan davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarına da dayandığı, davalı şirkete inceleme gün ve saatinde hazır olması gerektiği konusunda ihtarat yapıldığı, davalı taraf ticari defter ve kayıtlarını sunduğu açıktır. HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir. Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
Somut olayda, davacı tarafın açıkça delil olarak dayanmasına ve mahkememizce de o yönde ara kararı verilip gereğinin yerine getirilmesine rağmen, davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarında davalı lehine bir muhasebesel verinin olmadığı, bilakis davacı lehine muhasebesel verilerin davalı defterinde yer aldığı saptanmıştır.Bu durumda HMK. 220. maddesi uyarınca, davacı tarafın davalıya ait ticari defterlere ilişkin açıklamasının, yani icra takibinin dayanağının oluşturan fatura konusu hizmetin teslim edildiğinin davalı defterleri içeriğinden anlaşılacağı yönündeki davacı iddiasının doğru bulunduğunun kabulü gerekir. Davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarının usule uygun tutulduğu, faturaların tamamının da kayıtlı olduğu sabittir. Tacir olarak defter tutmak yükümlülüğünde olması ve yapılan ihtarat sonucunda ise davalı şirketin ticari defterlerini sunması dikkate alındığında taraf şirketin mevcut defter kayıtları,davalı aleyhine hukuki sonuç doğurucu niteliktedir. Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “davalının ticari defterlerinde kayıtlı borç bakımından defterleri kendi aleyhinde delil olacaktır.6100 sayılı HMK m.220, m.222 hükümleri dikkate alındığında hiçbir tacir kendi defterine aleyhe kayıt düşemeyeceğinden faturaların davalı defterinde kayıtlı olması,faturalar içeriğindeki hizmetin davalıya teslim edildiğine karine oluşturur. Bu karinenin aksini,bir başka deyişle faturalar içeriği hizmetin teslim edilmediğini,faturaların usulsüz olduğunu davalı ispatlamalıdır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-823E.2019/553K.sayılı ilamı)
Nitekim somut olayda da davalının ticari defter ve kayıtlarında gözüken,şeklen kesinleşmiş faturalara konu olan hizmetin alınmadığı ve faturaların gerçek olmadığı esasına dayanan savunma karşısında,davalının aleyhine oluşan bu karinenin aksini ispatlama hak ve imkanının davalıya tanınması usulen gerekir.Mahkememizce Yargıtay 19.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında,bilirkişi raporu ile davacı lehine karine oluşması ve davalının ise cevap dilekçesi ile faturalara konu hizmetin alınmadığını, faturanın gerçek olmadığından davalı aleyhine sonuç ise doğuramayacağını ileri sürmesi karşısında, davalıya savunmasını ispatlaması için ve cevap dilekçesinin ”deliller” kısmında yemin deliline dayanmış olması nedeni ile yemin teklif etme hakkı hatırlatılmıştır.Davalı ise yemin teklif etme hakkını kullanmayacağını 07/09/2020 tarihli dilekçesi ile açıkça beyan etmiştir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da , ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı olan şirketin savunduğu vakıanın doğru olduğu ispatlanamamış ve hatta davalı yemin teklif hakkını dahi kullanmayacağını bu çerçevede açıklamıştır.
Kaldı ki davalı şirketin kendi ticari defter ve kayıtlarına göre ve takip konusu miktar tutarında takip alacaklısına borçlu olduğunu beyan ettiği sabittir.Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, İstanbul, 1975 Sayfa. 173). Bu nedenle davalının takip konusu miktar kadar borçlu olduğunu kendi ticari defter ve kayıtlarıyla dahi kabul etmesi sonrası ,bu defa mahkememizdeki dava dosyasında takip konusu miktar kadar borçlu olmadığını beyan etmesi ve bu savunmaya itibar edilmesi gerektiği yönünde savunmada bulunması bir anlamda hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Oysaki 4721 sayılı TMK ile belirtilen yeniliklerden birisi hakkın kötüye kullanılmasının sadece kanun tarafından değil hukuk düzeni tarafından himaye edilemeyeceği konusundadır.O halde kanun koyucunun yapmış olduğu bu değişikliğin de dikkate alınması gerekir ki bu durum dahi davalı aleyhine açık bir delil niteliğindedir.
Öte yandan taraflar arasında devam edegelen ticari ilişki çerçevesi içinde davacı ile alt bayiler arasında sözleşmesel ilişki kurulduğu, bu çerçevede ilişkinin süre geldiği, alt bayi prim ödemelerinin doğrudan davalı tarafından yapılmasına yönelik bir süre gelen ilişkinin değil davacı ile dava dışı alt bayiler arasında, alt bayi primlerinin davacı tarafça ödenmesi noktasında uygulamanın taraflar arasında yerleştiği anlaşılmakta olup esasen davalının aksini ispatlayacağı bir durum yoktur. Zaten alt bayinin seçilmesi ve alt bayi ile sözleşme imzalanması tamamen davacının yetki ve sorumluluğunda olur. Davacı ile davalı arasındaki iç ilişki açısından bu durum sonuca etkili değildir. Yine güven nazariyesi çerçevesinde, bu noktada alt bayi ödemelerinin davalı açısından herhangi bir nedenle önem arz ettiği ve bu nedenle sözleşmenin devamının mümkün olamayacağı yönünde davalı tarafından davacı tarafa açıklanmış bir irade beyanı dahi mevcut değildir. Bu durumda ise davalının, daha sonradan bu sebebe dayalı olarak ” takip konusu faturayı ödemekten kaçınmaya yönelik savunması çelişkili davranış yasağı (venire contra proprium factum) ” ilkesine dahi aykırıdır. Bu durumda davalının en son davranış şekline göre yorum yapılması gerekeceğinden davalının bu konudaki savunmasına da bu yönden de itibar edilemez. O halde davacının dayanak fatura miktarı kadar alacak talep etmesine engel bir durumun ispatlanamadığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar taraflar arasında davalı lehine HMK m.193 hükmü çerçevesinde delil sözleşmesi yapılmış ise de delil sözleşmesine konu olan taraflardan davalının güçlü taraf olması ve davacının ispat hakkının kullanılmasını imkansız hale getirmesi, ayrıca ispatın hangi muayyen delil ile yapılacağının da açık olmaması karşısında bu sözleşme hükmü dikkate alınmadığı gibi esasen davacı lehine oluşan ispat durumun karşısında da önem dahi arz etmemektedir.
Nihayet bilirkişi kurulu içinde yer alan elektronik ve haberleşme mühendisliği anabilimden bilirkişiler dağıtım merkezi sözleşmelerine konu faaliyetin içeriği konusunda ehil olup davacının dava konusu fatura bedellerini talep etmesine sözleşmesel açıdan da engel hal olmadığı yönünde görüş açıklamışlardır. Bu görüş raporu dahi mahkememiz gerekçesi ile de uyumludur. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2016/2422 Esas 2017/13836 Karar sayılı ilamından hareket edilmiştir).
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir.Nitekim somut olayda davalı borçlunun 371.630,62 TL miktara yönelik olarak haksız itiraz ettiği açıklığı kavuşmakla bu miktarın %20’sine isabet eden tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesi;buna mukabil davacının kötü niyetli takip yaptığı ispatlanamadığından, dava kabul edildiğinden ve bu nedenle yasal koşulları oluşmadığından ise davalının tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında ,davacının davasının kabulüne,… 3. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasına konu 371.630,66-TL asıl alacak miktarına yönelik itirazın iptali ile bu kısım yönünden takibin aynen devamına,hükmedilen 371.630,66-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren takip talebinde belirtildiği üzere T.C. Merkez Bankası avans faizinin değişen oranlarda uygulanmasına,hükmedilen 371.630,66-TL asıl alacağın % 20′ sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının şartları oluşmayan tazminat talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
2-… 3. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasına konu 371.630,66-TL asıl alacak miktarına yönelik itirazın iptali ile bu kısım yönünden takibin aynen devamına,
3-Hükmedilen 371.630,66-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren takip talebinde belirtildiği üzere T.C. Merkez Bankası avans faizinin değişen oranlarda uygulanmasına,
4-Hükmedilen 371.630,66-TL asıl alacağın % 20′ sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından, davalının şartları oluşmayan tazminat talebinin reddine,
6-Davacı vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 34.464,15-TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan 31,40 TL başvuru harcı,4,60 TL vekalet harcı,4.488,38-TL peşin harç, 2.168,25 TL bilirkişi ücreti,117,75 TL tebligat-posta gideri olmak üzere toplam 6.810,38TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
8-Davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
9-Bu dava sebebiyle 25.386,09-TL karar harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 4.488,38-TL ve … 3.İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyasında icra takibi nedeniyle alınan 1.858,15 TL’nin mahsubu ile kalan 19.039,56-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
10-Karar kesinleştiğinde avansın talep halinde iadesine,
Dair kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.10/09/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır