Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/826 E. 2023/612 K. 17.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
ASLİYE 2.TİCARET MAHKEMESİ

DOSYA NO : 2017/826
KARAR NO : 2023/612

DAVA : ALACAK & MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT (Sigorta Acentalık Sözleşmesinin Feshiden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/01/2017
KARAR TARİHİ : 17/07/2023

Yukarıda açık kimliği yazılı taraflar arasında görülen ALACAK & MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT (Sigorta Acentalık Sözleşmesinin Feshiden Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı sigorta şirketinin acentesi olduğunu, müvekkilinin acente sıfatıyla 16.03.2015 ile 21.07.2016 tarihleri arasında faaliyet gösterdiğini, 422,5 oaranın komisyon ile çalışmaya başladını ve bu miktarın portföy büyüklüğüne göre arttığını, yine başka şirketlerden yapılan aktarım sonucu artı % 2 ek prim aldığını, ayrıca her yıl sonu fon büyüklüğüne göre % 0,3 fon büyüklüğü komisyonunu aldığını, çalışma süresi içerisinde davalı şirketin hatalı uygulamalarından dolayı müvekkilinin müşteri kaybettiğini, davalı sigorta şirketi tarafından 21.07.2016 tarihinde ihtarname ile taraflara arasındaki acentelik sözleşmesi hiç bir haklı neden olmaksızın Sözleşmenin 25/3 fıkrası gereğince aylık önel vererek fesih yoluna gittiğini, müşterilere ulaşım için ekranlarının açık bırakılması istenmiş ise de davalı tarafın buna yanaşmadığı dolayısı ile müvekkilinin portföy kaybına sebebiyet verdiğini, davalı tarafın TTK.nun 121/4 fıkrası gereğince müvekkiline tazminat ödemesi yapmak zorunda olduğunu, sözleşmeye göre ana komisyon peşin alındığı için poliçeleri dört yıl boyunca takip zorunluluğun müvekkiline ait olduğunu, davalının elektronik ekranı kapatması nedeniyle basiretli bir tacir gibi davranmayıp M.K. 2.’deki ana kuralı yani iyiniyeti ihlal ettiğini belirterek, davalı şirket ile aralarında akdedilen acentelik sözleşmesinin haksız sebebe dayalı olarak tek taraflı fesih edilmesi sebebiyle HMK. nun 107. Maddesi gereğince fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00.-TL denkleştirme tazminatı ile haksız fesih nedeniyle 5.000,00.-TL maddi tazminatın 1.000,00.-TL kazanç kaybının ve 20.000,00.-TL manevi tazminatın ticari faizi ile birlikte tahsiline, davacıya ait toplam fon büyüklüğünün tespitinE karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
… 3. ATM 21/02/2017 tarih ve … E. … K.sayılı yetkisizlik kararıyla dosyayı mahkememize göndermiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tüzel kişilik olduğundan manevi tazminata hükmedilemeyeceğini, taraflar arasında teamül haline gelmiş bir komisyon uygulaması bulunmadığını, sözleşmenin 25.5 maddesi gereğince tarafların 3 ay önceden bildirimde bulunmak koşuluyla sözleşmeyi herhangi bir gerekçe göstermeksizin feshetme hakkı bulunduğunu, zararın ispat edilemediğini, davacının fesihten sonra dahi müvekkili şirketin müşterilerini görüntülemek istediğini, bu konuda müvekkil şirkete birçok ihtarname gönderdiğini, davacının hak kazanmadığı komisyonlar üzerinde hak iddia ettiğini, davacının müvekkili şirketteki tüm portföyünü halihazırda acentesi olduğu şirkete taşıdığını, denkleştirme tazminatı koşullarının gerçekleştiğinin ispatlanamadığını, denkleştirme talebinin Sigortacılık Kanunu’nda yer alan kıstaslara göre değerlendirilmesi gerektiğini, kanununda “Önemli Menfaatler” ve “Hakkaniyet” sayılmış olup “Ücret Kaybı”nın sayılmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava; sözleşmenin haksız feshinden kaynaklanan alacak, maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Taraflar arasında sigorta acentalık sözleşmesinin düzenlendiği, ticari ilişkinin varlığı tartışma konusu değildir.
Çözümlenmesi gereken sorun, sözleşmenin feshinin haksız olup olmadığı, davacının varsa talep edebileceği alacak ve tazminat miktarının ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller, icra dosyası ile tüm dosya kapsamı ile beraber alınan bilirkişi raporları ve yapılan yargılama sonunda;
Davacının, davalı … A.Ş.’nin 6102 Sayılı T.T.K.’nun 102/1 maddesi anlamında acente olduğu tartışmasızdır. Taraflar arasında ilk acentalık sözleşmesi 16/03/2015 ila 16/03/2016 tarihlerini kapsamaktadır. Sözleşmenin eki olan “Özel Acente Komisyon Uygulaması Esaslarına İlişkin ek Protokolü” de 16/03/2015 tarihinde imzalanmıştır. Söz konusu 2. acentelik sözleşmesi 10.06.2016 tarihinde 1 yıl süre için imzalanmıştır.
6102 sayılı TTK.nun 121/1-2. Maddesi gereğince Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir. Belirli süre için yapılan bir acentelik sözleşmesinin, süre dolduktan sonra uygulanmaya devam edilmesi hâlinde, sözleşme belirsiz süreli hâle gelir.
Taraflar arasında imzalanan 10.06.2016 tarihli Acentelik Sözleşmesinin 25.5. Maddesi gereğince; Şirket acente sözleşmesini her hangi bir sebep göstermeksizin ve süre bitimini beklemeksizin üç (3) ay önceden diğer tarafa iadeli taahhütlü bir mektup veya noterden ihtar göndererek her zaman fesih hakkına sahiptir.
Davalı sigorta şirketi de ilgili madde hükmüne dayanarak, Beşiktaş 3. Noterliğin 21.07.2016 tarih ve 31199 Yevmiye numaralı ihtarnamesi ile üç ay önceden haber vererek, herhangi bir gerekçe göstermeksizin sözleşmeyi tek taraflı fesh etmiştir.
Davacı taraf davalı sigorta şirketinden denkleştirme tazminatı istemektedir.
6102 sayılı TTK.nun “Denkleştirme İstemi” başlıklı 122. Maddesi gereğince;
Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;
a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,
b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve
c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.
Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır.
Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.
Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.
Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.
Acentelik sözleşmesinin “Tazminat Ve Denkleştirme İstemi” başlığı altındaki 26. Maddesine göre; Her ne sebeple olursa olsun, bu sözleşme feshedilir veya sona ererse acente, şirketten herhangi bir hak veya tazminat, maddi-manevi zarar karşılığı veya kar kaybı istemeyeceğini ve herhangi bir iddiada bulunmaya hakkı olmayacağını beyan, kabul ve taahhüt eder. Ancak, sadece şirket tarafından sözleşmenin haksız sebeple feshedilmesi veya şirketin sözleşmeye haksız olarak feshetmesi halinde, acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler etmesi ve hakkaniyetin denkleştirme tazminatı ödemesi gerektirmesi şart ile denkleştirme isteminde bulunulabilir.
Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra bu ilişki devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden davalı sigorta şirketinin halen yararlanması, acentenin-davacının ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır.
24.12.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre;
Sigorta mevzuatı ve uygulaması ile Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre; belirsiz süreli sözleşmelerde TTK.nun 121/1 fıkrasına istinaden üç ay önceden haber vererek veya sözleşmedeki özel hüküm gereğince her hangi bir haklı gerekçe göstermeden acenteliğin feshi halinde de portföy tazminatı istenebileceğini, ancak fesih haklı bir sebebe dayanıyorsa fortföy tazminatı istenemeyeceğini, 6102 sayılı TTK.nun 122. maddesinde açıkça “denkleştirme istemi” olarak tanımlanan, doktrinde de “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı”, “portföy akçesi” olarak da ifade edilen bu tür tazminat, haklı bir sebep olmadan akdi fesheden tarafın, başlanmış işlerin tamamlanmaması yüzünden diğer tarafın uğradığı zararı tazmine mecbur olduğunun hükme bağlandığını, 5684 sayılı Sigorta Kanunu’nun 23/16. maddesi uyarınca sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebileceğini, ancak belirlenecek tazminatın, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamayacağını, sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalamanın esas alınması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.
23.05.2019 tarihli bilirkişi raporuna göre;
Davalının ibraz ettiği defter ve belgeler incelendiğinde, 2015-2016 yılı ticari defterlerinin TTK.nun 64/3.maddesi gereğince açılış/kapanış tasdiklerinin yapıldığı, defterlerin usulüne uygun olarak tutulduğu bilirkişi tarafından tespit edilmiş, bu nedenle defterlerin sahibi lehine delil oluşturma vasfına sahip olduğu kabul edilmiştir.
Bilirkişi kurulu; Dosya ve dava bir bütün olarak değerlendirildiğinde (Acentelik Sözleşmesinin Davalı sigorta şirketi tarafından feshedildiği dikkate alınarak) davalı sigorta şirketinin acentelik feshinde insiyatif kullandığı ve kar amacı güden bir işletme olduğu için davacı şirket ile çalışmak istemediği yönünde bir irade beyanında bulunduğu görüldüğünde haksız veya haklı fesih konusunun bu uyuşmazlığa uygulanabilir olmadığı düşüncesindedir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında davalı şirketin sözleşmenin sona ermesinden sonra da acente tarafından sağlanan yeni müşteriler sayesinde önemli menfaat elde edip etmediğinin tespit edilmesi gerektiğini, acentenin kendi çabaları ile elde ettiği bir takım yeni müşteriler olması gerektiğini, dolayısıyla, acentenin sözleşme süresince kendileriyle akdettiği yahut akdedilmesine aracılık ettiği müşterilerin tamamı değil bunlar arasından daha önce davalı şirketlerin müşterisi olmayan ya da sonradan gelse bile acentenin kendisi tarafından getirilenlerin dikkate alınabildiğini, acentenin kendi faaliyetleri ile kazandırmış olduğu yeni müşterilerin, acente ile sigorta şirketi arasındaki sözleşmenin feshinden sonra müvekkile önemli menfaat sağlıyor olması gerektiğini, bu koşulların oluştuğuna ilişkin ispat yükü acenteye ait olduğunu, zira acentenin müşterileri ile direkt iletişim kurup poliçe yenileme tarihlerine, müşteri listesine, iletişim bilgilerine, hangi müşterinin hangi poliçe tanzim ettirdiğine sigorta şirketinden daha fazla vakıf olduğunu, bu nedenle davacı şirketin davalı şirketten çok daha etkin bir şekilde müşteri protföyüne hâkim olduğunu, fesih ihbarının geçerli olduğu 21.10.2016 tarihinden sonra hangi müşterilerini kaybettiğini veya hangi müşterilerinin davalıların başka acenteleri aracılığı ile davalılar nezdinde sigorta poliçesi akdettiğini yani diğer bir anlatımla ne kadar portföy kayması meydana geldiğini en iyi şekilde davacı acentenin bilebilecek durumda olduğunu, ancak davacı acentenin bu konuda herhangi bir müşteri listesi ve ispata yarar emsal poliçe örneği ibraz etmediğini, bu nedenle davacının herhangi bir tazminat talebinde haklı olmadığı yönünde görüş bildirmiştir.
04.11.2019 tarihli bilirkişi raporuna göre;
Davacının ibraz ettiği defter ve belgeler incelendiğinde, 2015-2016 yılı ticari defterlerinin TTK.nun 64/3.maddesi gereğince açılış/kapanış tasdiklerinin yapıldığı, defterlerin usulüne uygun olarak tutulduğu bilirkişi tarafından tespit edilmiş, bu nedenle defterlerin sahibi lehine delil oluşturma vasfına sahip olduğu kabul edilmiştir.
Bilirkişi kurulu; Davalı sigorta şirketi tarafından 10/06/2016 tarihli Acentelik sözleşmesinin feshini düzenleyen 25.5 maddesine göre yasanın aradığı üç aylık ihbar öneline de uyarak feshedilmiş olduğu, davacı acentenin sözleşmeyi feshetmediği ve davalı şirket tarafından da acenteye kusur atfedilmeden ve haklı sebep gösterilmeksizin sözleşmenin feshedilmiş olduğu ve sözleşmenin feshinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde denkleştirme tazminatı davası açıldığı hususunda tartışma bulunmadığı görüşündedir.
19 Aylık sözleşme süresi boyunca davalı acente tarafından, davalı şirkete kazandırılan ilk müşteriler üzerinden 149.747,36.-TL Net komisyon elde edildiği, 19 aylık sözleşme süresinin elde edilen kazancın bir yıllık ortalamasının da 94.577,28.-TL olduğu, hesap edilen bu tazminatın (denkleştirme tazminatının) bir defada ödenecek olması nedeniyle de yıllık % 9 oranı üzerinden de faiz iskontosu uygulanması neticesinde davacı acentenin davalı sigorta şirketinden talep edebileceği denkleştirme tazminatının 86,768,11.-TL olabileceği yönünde kanaat bildirilmiştir.
29.09.2021 tarihli bilirkişi raporuna göre;
Davalının sistemdeki kayıtlı tüm bilgileri ve fesih sonrası durum de değerlendirilerek; Acente portföyünde bulunan sigortalılardan 2016 – 2017 – 2018 yıllarında tahsil edilen katkı payları tutarları toplamı sırası ile 354.442,84 TL, 385.797,47 TL, 423.703,95 TL olup, takip eden 2019-2020-2021 yıllarında ise sırası ile 9.188,00 TL, 1.822,00 TL ve 19.560,84.-TL olduğu, ilk üç yılın tahsilat toplamı (acentenin feshinin Temmuz 2017 olduğu düşünülecek olursa, 2018 yılına sarkan büyük porsiyon katılım tahsilatı söz konusudur) 1.163.944,26 TL iken takip eden 3 yılda (2019-2020-2021) dönemde tahsilat tutarı 30.570,84 TL’ye düştüğü, yaklaşık olarak 16 ay sözleşmesi devam eden acentenin, 16 aylık süre içinde yine yaklaşık 125 poliçe ürettiği, üretimi BES ağırlıklı olduğu, aktif olduğu 2016-2017 yıllarında 740.240,31.-TL katılım payı / sigorta primi / tahsilat tutarına aracılık ettiği, devam eden ve pasif (fesih nedeni ile) olduğu 2018 yılında Sigorta Şirketi’nden poliçe yapılmasına aracılık etmiş olduğu sigortalılardan 423.703,95.-TL Sigorta Şirketince tahsilat yapıldığı, tüm bu verilerden, piyasa şartlar ve sigorta branşı gözetilerek, 16 ay içinde 125 poliçe üretimi ve ilk 3 yıllık verilerle bu poliçelerden 1.163.944,26 TL prim/katılım tahsilatı, birden fazla sigorta şirketi ile aracılık sözleşmesi olan bir acente için optimum düzeylerde olduğu, genel anlamda üretim yetersizliğinin fesih kararının ana nedeni olmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
Mali açıdan yapılan değerlendirmede ise; Davalı şirket kayıtlarına göre 31.07.2015 ile 31.12.2017 tarihleri arası davacı şirketin net istihsal komisyonu, 239.672,81 TL (İstihsal Komisyonu) – 77.308,00 TL (İptal Komisyonu) TL = 162.364,81 TL olarak gözüktüğü, 2016 yılında sözleşmesinin feshinden sonra ekranı karartıldığından dolayı 2016 yılı sonrasını göremediği ve bu nedenle 2016 yılı sonuna kadar olan kayıtlarına göre net istihsal komisyonunun 149.747,36 TL olarak gözüktüğü,
-Acentenin çalıştığı dönemlere göre (acente kayıtlarına göre) acente kayıtları esas alınırsa 149.747,36 X 365 gün = 92.016,48TL portföy tazminatı 594 gün,
-Acentenin çalıştığı dönemlere göre davalı sigorta şirketi kayıtları esas alınırsa 171.516,59 X 365 gün = 105.393,19 TL portföy tazminatı 594 gün,
-Davalı sigorta şirketi verilerine göre son 5 Yıllık net komisyona göre (komisyon tutarı -95.340,91TL eksi bakiye vermesi sebebiyle) portföy tazminatının söz konusu olmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
Bilirkişi …, raporun yanında ayrık görüş vererek; Davalı tarafından gönderilen 21.07.2016 tarihli ihtarnameyle, ihtarnamenin tebliğinden itibaren üç ay sonrasından geçerli olmak üzere acentelik sözleşmesinin feshedildiğinin bildirildiği, davalı tarafın bu ihtara uygun olarak 21/10/2016 tarihinde davacının ekranını kapatmak süretiyle sözleşme ilişkisini sona erdirdiği anlaşıldığından; taraflar arasındaki sözleşmenin, sözleşmede yer alan üç aylık mehil süresine uygun olarak feshedildiği dolayısıyla da bir haksız fesihten söz edilemeyeceği, bu bakımdan davacının kar kaybına, diğer zararların tazmin edilmesine ve manevi tazminatına ilişkin talebinin yerinde olmadığı, portföy tazminatı talep etme şartlarının da oluşmadığı yönünde görüş bildirmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
Davacı, davalı şirketin 6102 Sayılı T.T.K.’nun 102/1 maddesi anlamında acentesidir. Taraflar arasında ilk acentalık sözleşmesi 16/03/2015 ila 16/03/2016 tarihlerini kapsamaktadır. Sözleşmenin eki olan “Özel Acente Komisyon Uygulaması Esaslarına İlişkin ek Protokolü” de 16/03/2015 tarihinde imzalanmıştır. Söz konusu 2. acentelik sözleşmesi 10.06.2016 tarihinde 1 yıl süre için imzalanmıştır.
Davalı şirket, sözleşmenin 25.3.maddesine dayanarak, … 3. Noterliğin … tarih ve … Yevmiye numaralı ihtarnamesi ile sözleşmeyi feshetmiş, 3 ay sonra da 21/10/2016 tarihinde davacının ekranını kapatmak süretiyle sözleşme ilişkisini sona erdirmiştir. Davalının sözleşmeyi feshetmesi için haklı bir nedene dayanmasına sözleşmenin bu hükmüne göre gerek yoktur. Denkleştirme tazminatı yasa ve sözleşme hükümlerine göre hesaplanmalıdır. Davalının haklı sebebe dayanması ve bu sebeplerin varlığı ancak Portföy tazminatının ödenmemesinin gerekçesi olabilir. Zaten ortada sözleşmenin feshinin haklı veya haksız olduğu yönünde bir tartışma da yoktur. Davacı taraf “…hiç bir haklı neden olmaksızın birdenbire…” sözleşmenin fesih edildiğini söylemektedir. Zaten davalı da davacıya bir kusur ithaf etmemektedir. Öyle ise Denkleştirme tazminatı gerekip gerekmediği tartışılmalıdır.
Denkleştirme tazminatının hesaplanmasındaki ilkeler 6102 sayılı TTK.nun “Denkleştirme İstemi” başlıklı 122. Maddesinde açıklanmıştır. Taraflar arasındaki Acentelik sözleşmesinin “Tazminat Ve Denkleştirme İstemi” başlığı altındaki 26. Maddesinde de bu yönde hüküm bulunmaktadır. Buna göre; Her ne sebeple olursa olsun, bu sözleşme feshedilir veya sona ererse acente, şirketten herhangi bir hak veya tazminat, maddi-manevi zarar karşılığı veya kar kaybı istemeyeceğini ve herhangi bir iddiada bulunmaya hakkı olmayacağını beyan, kabul ve taahhüt eder. Ancak, sadece şirket tarafından sözleşmenin haksız sebeple feshedilmesi veya şirketin sözleşmeye haksız olarak feshetmesi halinde, acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler etmesi ve hakkaniyetin denkleştirme tazminatı ödemesi gerektirmesi şart ile denkleştirme isteminde bulunulabilir. Bu anlaşma maddesi yasal düzenlemelere aykırı değildir.
Öyle ise, sözleşmeye göre davacı (acenta) herhangi bir hak veya tazminat, maddi-manevi zarar karşılığı veya kar kaybı istemeyemez. Ancak davacı (acenta) haksız olarak sözleşmeyi fesh ederse, acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi ve hakkaniyetin denkleştirme tazminatı ödenmesini gerektirmesi şartı ile (davalı) sigorta şirketine bu hak tanınmıştır. Diğer bir anlatımla, davacı acenta sözleşmenin 26.maddesi gereğince her türlü tazminat talebinden vazgeçmiştir. Ancak, TTK.nun 122/4.maddesi gereğince denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Öyle ise sözleşmedeki bu hüküm en azından denkleştirme tazminatı talebi yönünden geçersizdir. Diğer bir anlatımla bu hak “vazgeçilemez” durumdadır.
O halde TTK.nun 122.maddesi gereğince belirlenen şartlara göre hareket etmek gerekmektedir. Buna göre; Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;
a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,
b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve
c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.
29.09.2021 tarihli bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere; Acente portföyünde bulunan sigortalılardan 2016 – 2017 – 2018 yıllarında tahsil edilen katkı payları tutarlarının toplamının sırası ile 354.442,84 TL, 385.797,47 TL, 423.703,95 TL olduğu görülmektedir. Bilirkişi raporuna göre davacının 16 aylık süre içinde ürettiği 125 poliçenin BES ağırlıklı olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere Zorunlu BES yasası 1 Ocak 2017 tarihinde uygulanmak üzere 25.08.2016 tarihi ve 29812 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 6740 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun adı ile hayatımıza giren yasada çalışanların BES sistemine katılımları zorunlu tutulmuştur. Bu nedenle zaten zorunlu olarak yaptırılması gereken BES poliçelerinin davacının sözleşmesinin bitiminden sonra 2017 ve 2018 yıllarında hafif bir seyir ile yükseldiği, bu durumun davacının portföyü ile ilgisi olmadığı (Emsal; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019/2876 E. 2020/3326 K.), zaten BES’ten çıkışların yaşanması, ilginin düşmesi nedeniyle 2019-2020-2021 yıllarında katkı payları da aşırı şekilde düşmüştür.
Böylelikle, davacı acentenin çoğunluklu olarak sigortacının sözleşme yapmayı ret edemeyeceği ve fiyat odaklı zorunlu bigorta poliçelerinden olan BES poliçelerine aracılık ettiği, daha karlı olarak nitelendirilebilecek hayat, sağlık, mühendislik ya da sorumluluk poliçelerinin ise önemsiz derecede az olduğu, bu bağlamda acentenin portföyünün sigorta şirketi bakımından ekonomik bir değer arz etmediği, sigorta sözleşmesi feshedildikten sonra elde edilen primlere ve komisyon tutarına göre bu poliçelerin , bu halde mevcut müşterilerin acentenin ekonomik portföyünde bulunan kişiler olmayıp, davalı sigorta şirketinin marka ve güven duygusuna dayalı sigorta şirketinin müşterileri oldukları, zaten acentalık süresinin de toplam 16 ay sürdükten sonra feshi ihbar edildiği, sürenin kısalığı da dikkate alındığında portföyün tazminata esas olacak şekilde önem arz etmediği, nihayetinde sigorta sözleşmesinden feshinden sonra davalının önemli menfaat elde etmediği anlaşılmaktadır. Benzer bir davada İstanbul BAM 12.HD. 09.02.2023 tarih ve 2020/639 E. 2023/207 K.sayılı kararında acentanın son 5 yıllık ortalama prim tutarına katkı oranın % 9,68 oranını önemli bir menfaat olarak kabul ederek tazminata hükmeden ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak davanın reddine karar vermiştir. Benzer şekilde Yargıtay 11.HD.nin 24.02.2020 tarih ve 2019/1475 E. 2020/1949 K.sayılı kararında davacı portföyünde olup sözleşmenin feshi sonrasında başka acenteler kapsamında yenilenen poliçelerin prim tutarının, acentenin son beş yıllık ortalama prim tutarına oranının %6,60 olup bu oran davalı açısından kayda değer bir menfaat olarak nitelendiren ilk derece mahkemesi ile BAM kararını bozmuştur.
Alınan bilirkişi raporları kanaat verici ve dosya kapsamına uygun bulunmuştur. Davacı vekili 02.01.2023 tarihli esasa ilişkin beyanlarını içeren dilekçesinin 4.sayfasında “…bir önceki duruşmada sayın mahkeme tarafından bilirkişi raporlarının hatalı eksik ve emeklilik sistemini bilmeksizin rapor düzenlediğini, kayıtların getirtilmesi gerektiği ve emeklilik gözetim merkezinin müzekkereyi yanlış anladığı yönünde ara karar oluşturarak tekrar inceleme yapılması gerektiği yönünde ara karar kurulmuş iken, mahkemenin şu anki kararı anlaşılamamıştır. dosyaya yeni bir evrak, delil vs. her hangi bir şey girmediğinden sayın mahkemenin kararının değişmesi anlaşılamamış olup,…” denilerek bilirkişi incelemesine devam edilmesini istemektedir.
Öncelikle, hakimler idareye karşı bağımsız olduğu kadar kendi meslektaşlarına karşı da bağımsızdırlar. Bunun anlamı şu demektir; bir hakimin verdiği ara karar, kendisinden sonra davaya bakan hakimleri bağlamaz. Her hakim kendi hukuki bilgisine, tecrübesine, dosya kapsamına göre ve yasalara uygun olarak yargılamayı yönetir ve davayı sonuçlandırır.
Bütün bunlar karşısında önceki hakimin (Yadigar DEMİRCAN-211461) takdir ve değerlendirmesinde yanılgı içerisinde olduğu düşünülmüş ve yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasının dava ve usul ekonomisine aykırı olacağına kanaat getirilmiştir. Zira hakimler HMK’nın 30. Maddesi gereğince; uyuşmazlıkların en az giderle, en makul sürede ve en az emekle çözümü ve gereksiz yere dava açılmasının engellenmesi ile yükümlüdürler. Asıl olan yargılamanın dava ve usul ekonomisi gözetilerek, hızlı ve güvenli bir şekilde sonlandırılmasıdır. Dava 6 yıldan fazla bir zamandır sürmektedir. Dört kez bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişiler kanaatlerini bildirmişlerdir. Görüşleri ve bulguları Yargıtay 11. Hukuk dairesi’nin uygulamaya yön veren özellikle son içtihatları dikkate alındığında (aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere) mahkememizde bir kanaat oluşturmuştur.
Sonuç olarak elbette bu durum elbette ki hukuki bir tartışmadır. Yargılamanın sujeleri arasında fikir ayrılıkları, fikir çatışmaları hukukun ilerlemesinin en büyük katkıyı sunar. Hiç bir fikir çatışmasının olmadığı yerde ilerleme ve gelişme beklenemez. Mahkememizin bu hukuki görüşünde yanılmış olması da mümkündür. Mahkeme kararını hukuka uygun bulmayan taraf, hukukun dilini kullanarak karara itiraz edebilir. Üst mahkeme bu görüşü denetleyecek ve kendi görüşünü ortaya koyacaktır. Doğru bakış açısı da böyle bulunacaktır. Davacı vekilinin hukuki görüşünün üst mahkemece doğru bulunarak kabul edilmesi de mümkündür. O zaman yargılama kaldığı yerden devam edecektir. Burada anlaşılamayan bir husus yoktur. Bu nedenle yeniden bilirkişi raporu alınması yönündeki davacı vekilinin görüşü kabul edilmemiştir.
Nitekim yargısal uygulamalarda da “davacı acentenin, feshi öncesi portföyünde bulunduğu halde fesih sonrası başka acenteler üzerinden yenilenen poliçelerin prim tutarının, davacı acentenin bildirdiği veriler ve yine davalı sigorta şirketinin kayıtları üzerinde yapılan analiz sonucunda, davacı portföyü üzerinden yenilenen poliçeler nedeniyle elde edilen önceki beş yıllık prim ortalamasına oranının %6,6 olarak belirlenmesi nedeniyle bu oranın önemli menfaat niteliğinde olduğu gerekçesiyle hükmolunan denkleştirme tazminatına dair ilk derece kararı ve yine ilk derece kararındaki değerlendirmeyi uygun bulan BAM kararı, “acentelik sözleşmesinin feshi ve değinilen ilkeler uyarınca, davalının davacının müşteri portföyünden elde etmesi muhtemel önemli menfaatinin bulunup bulunmadığı, tazminat verilmesini gerektirip gerektirmediği” hususlarının değerlendirilerek sonucuna göre portföy/denkleştirme tazminatı talebine ilişkin karar verilmesi gerekçesiyle bölge adliye mahkeme kararı bozulmuştur. (Yargıtay 11.HD 2019/1475E. 2020/1949K.sayılı kararı)” Bu hal dahi prim ortalamasına ilişkin %6,66’lık oranın, “önemli bir menfaate” ilişkin oranı sağlamaya yeterli olmadığı gerçeğine işaret etmektedir.
Açıklanan Yargıtay kararı ile uyumlu olan İstanbul BAM 12.HD 2020/669E. 2023/207K.sayılı kararında ise; “Mahkemece; yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen kök bilirkişi raporunda; davacı acente kayıtlarına göre son beş yıllık dönemde toplam 2.846.646,13-TL net prim üretimi ve 431.087,04-TL komisyon, davalının kayıtlarına göre ise 2.317.733,69-TL net prim üretimi ve 340.339,48-TL komisyon hesaplandığı, sözleşmenin 21. maddesi hükmü gereği bu konuda davalı sigorta şirketi kayıtlarının esas alınması gerektiği, davacı acentenin bir yıla tekabül eden net komisyon tutarının 340.339,48/5=68.067,90-TL olduğu, ancak ilişkinin sona ermesinden sonra sigorta şirketinin önemli bir menfaat elde edip etmediğinin ölçülemediği; ek bilirkişi raporunda ise, fesihten sonra acentenin portföyü üzerinden düzenlenen 275 adet poliçe dökümüne göre fesih sonrası bir yıllık dönemde toplam 44.848,58-TL tutarında prim üretildiği, son beş yıllık prim tutarına göre acentenin bir yıllık ortalama prim üretiminin 463.546,74-TL olduğu, fesih sonrası bir yıllık prim üretimi tutarının, beş yıllık ortalama prim üretiminin %9,68’ine karşılık geldiği, bu oran üzerinden hesaplanan fesih sonrası bir yıllık komisyon bedelinin 6.588,97-TL olduğu tespit edilmiştir. Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra, sigorta şirketinin sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi koşulu bakımından, davacının acente olarak temin ettiği sigorta müşterilerinin, acenteliğin feshinden sonra da davalı sigorta şirketinden sigorta yaptırmaya devam ettirdiklerinin kanıtlanması gerekmekte olup, ispat yükü davacı acente üzerindedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında tespit edildiği üzere; davalı sigorta şirketinin davacı acente portföyü üzerinden elde ettiği fesih öncesi 463.546,74-TL olan prim üretimi tutarı, fesihten sonraki yıl 44.848,58-TL’ye düşmüş, 68.068,90-TL olan komisyon geliri ise 6.588,97-TL’ye düşmüştür. Dolayısıyla fesihten sonraki dönemde davalı sigorta şirketinin davacı acente müşterilerinden elde ettiği prim ve komisyon tutarları yaklaşık %90 oranında azalmıştır. Bu durumda davalı sigorta şirketinin, davacının müşteri portföyünü kullanarak davacının portföyü sayesinde fesih sonrasında da önemli ölçüde menfaat elde ettiğini kabule olanak yoktur. Fesihten sonra davalı sigorta şirketinin davacı acente müşterileri üzerinden gerçekleşen poliçe üretimindeki yüksek oranlı düşme nedeniyle,davacının portföyünün davalıda kaldığı ve davalı sigorta şirketinin bu nedenle önemli ölçüde menfaat ettiği ispatlanamadığından denkleştirme talebi hakkaniyete de uygun değildir.Denkleştirme tazminatı talep koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir” gerekçesiyle davalı sigorta şirketlerinin sözleşmenin feshi sonrası bir yıllık dönemde acentenin portföyü üzerinden üretilen toplam primin, feshi öncesi beş yıllık prim tutarına göre acentenin bir yıllık ortalama prim tutarına oranının %9,68’lik kısmına isabet etmesi halinin “önemli bir ölçüde menfaat” sayılamayacağını kabul etmiş, bu nedenle aksi yöndeki ilk derece mahkeme kararını kaldırmıştır.
Hal böyle olunca 6102 sayılı TTT m.122/f.1 ve Sigortacılık Kanunu m.23/f.16 hükümleri dikkate alındığında davacı acentenin sözleşmesinin feshedilmesinden sonra gerek müşteri sayısı gerek müşteriden elde edilen gelir açısından, davalı sigorta şirketlerinin davacı acentenin portföyünden “önemli menfaatler” elde etmesine dair somut koşul vakıanın oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle, gerek nitelik ve gerekse nicelik açısından oluşan bu düşüşler karşısında ve gerekse açıklanan gerekçeler nedeniyle bu aşamadan sonra davacı lehine ve davalılar aleyhine tazminat ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmediği Mahkememizce kabul edilmiştir (Emsal; Mahkememizin bilirkişi raporuna aykırı olarak verilen 15/05/2023 tarih ve 2017/547 E. 2023/432 K.sayılı heyet kararı)
Bu durum karşısında daha fazla delil araştırması yapılarak ek rapor almanın dosyaya bir katkı sağlamayacağı düşünüldüğünden, bu yöndeki ara karardan dönülerek, davacının denkleştirme tazminatına yönelik talepleri ile diğer maddi ve manevi tazminat taleplerinin yasal koşulları da oluşmadığından reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
Davanın REDDİNE,
1-Alınması gerekli 269,85-TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 461,10-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 191,25-TL harcın karar kesinleştiğinde DAVACIYA İADESİNE,
2-Davalı vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp DAVALIYA VERİLMESİNE,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin KENDİ ÜZERİNDE BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafça yapılan 100,00-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile DAVALIYA VERİLMESİNE,
5-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.17/07/2023

KATİP

HAKİM