Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/746 E. 2021/283 K. 21.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/746 Esas
KARAR NO : 2021/283

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/08/2017
KARAR TARİHİ : 21/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilleri hakkında … 33.İcra Müdürlüğünün …Esas ve… Esas sayılı dosyalarından kambiyo senetlerine ilişkin icra takibi başlatıldığını, takip dayanağı senetlerden kaynaklı müvekkillerinin alacaklı davalıya karşı bir borçlarının bulunmadığını, müvekkili …’ in kendi adına … adresinde 01/06/2017 tarihinde … – … unvanlı iş yerini açtığını, müvekkilinin davalı kurumun …’te bulunan adresine gittiğini, sözleşme yapabilmesi için aynı adreste daha önce faaliyet gösteren … adlı şahsın 150.000,00 TL tutarında fatura borcunun da ödenmesinin istendiğini ve müvekkilinin bu durumu kabul etmediğini, müvekkilinin bir an önce işe başlaması gerektiğinden mevcut doğalgaz saati ile işe başladığı 01/06/2016 tarihinden doğalgaz sayacının kurum tarafından söküldüğü Aralık 2016 tarihine kadar doğalgaz tüketimi yaptığını ve bu dönemde kullandığı tüketime ilişkin faturaları da ödediğini, davalı kurumun doğalgaz abonelik sözleşmesinin imzalanması için dava dışı …’ a ait borcun ödenmesini şart koştuğundan müvekkili …’in borçlu sıfatı ile diğer müvekkili …’ in kefil sıfatı ile 27/12/2016 tarihinde dava konusu senetlerin de olduğu toplam altı adet bono (toplam 150.000,00 TL bedelli) imzalamak zorunda kaldığını ve doğalgaz abonelik sözleşmesinin imzalandığını, davalı kurumun bir önceki kiracıdan alamadığı fatura bedellerini müvekkillerinden tahsil etmek istemenin ve bu amaçla tekel gücünü kullanarak dava konusu bonoları imzalatmak zorunda bırakmasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ve hakkaniyete aykırılık oluşturduğunu, davalı kurumun müvekkilinin zor durumundan yararlanarak müvekkiline ait olmayan borcun ödenmesi şartı ile doğalgaz abonelik sözleşmesini düzenlediğinden, edimler arası bu oransızlığın giderilmesi ve kendilerine ait olmayan borçtan sorumlu tutulmamaları gerektiğini, bu nedenlerle davanın kabulü ile … 33.İcra Müdürlüğünün … esas ve …Esas sayılı dosyaları yönünden müvekkillerinin borçlu olmadıklarının ayrı ayrı tespitine, kötü niyetli icra takipleri nedeniyle davalının %20′ den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde dava konusu yerde aylık sözleşmesiz gaz kullanımı olduğunun beyan edildiğini, davacı …’ in … isimli bir önceki doğalgaz sözleşmesi tarafı olan kişinin yanında çalıştığını beyan ettiğini, borcundan dolayı gaz kullanamayan bu kişilerin başkasının üzerine sözleşme yaparak gaz kullanma yoluna başvurduklarını, davacı …’ in önce bu şekilde gaz arzını sağladığını, sonrasında da kendisine borcu ödeme taahhüdünde bulunanların senetten kaynaklanan ödemeleri yapmadığında da bu şekilde borçtan kurtulmaya çalıştığını, söz konusu işletmelerin birbiri ardına borç bıraktıklarını, müvekkili firmanın bu duruma hem fiili durum nedeniyle hem de …’ in kendi beyanları ile vakıf olduğunu, davacıların kendinden önceki borçlu ile illiyetleri olduğunu, muvazaalı olarak bir işlem yaptıklarını, daha sonra davacıların bu borcu kabul ettiklerini ve bono imzaladıklarını, borçtan kurtulma çabalarından dolayı dava açtıklarını, davacıların tacir olduğunu ve TBK. 28. madde hükmünde tarif edilen aşırı yararlanma şartlarının doğmadığını kabul etmenin hukuki bir mecburiyet olduğunu, bu nedenlerle haksız davanın reddine, davacı aleyhine %20′ den aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 33. İcra Müdürlüğünün … Esas ve… Esas sayılı takip dosyaları, 27/12/2016 tarihli doğalgaz abonelik sözleşmesi, davacılar tarafından davalı kuruma yazılan dilekçe, vergi kaydı, kira kontratı, davacının 01/06/2016 – Aralık 2016 tarihleri arasında kendi kullanımına ilişkin fatura ödemeleri, … Ticaret Sicil Müdürlüğü ve … yazı cevapları, dava dışı …’ a ilişkin tüketim ve faturaları gösteren … muhasebe kayıtlarını gösteren SAP çıktısı ve davalı taraf ticari defter ve kayıtları celp edilmiş incelenmiştir.
Dosya İTÜ Makine Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. … ve Banka E.Müdürü Bilirkişi …’ den oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 12/11/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; ” …Davalı şirketin ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal süreler içinde yaptırıldığından defterlerin usulüne uygun tutulduğu, sahibi lehine delil olma niteliği taşıdığı, HMK 222 m.ile TTK’ nun 64/3 m. hükmü de gözetilerek takdirinin mahkemeye ait olduğu, davalının ticari defter ve kayıtları ile diğer belgeler tetkik edildiğinde anılan şirketin yapmış olduğu borç tahakkukları ve bunların muhasebesel kayıtlarının mevzuata uygun olduğu, davacılar .. (bono borçlusu) ve … (kefil/ avalist) takibe konu edilen bonolardan dolayı borçlu oldukları, 3 adet bonodan dolayı açılan iki ayrı icra takibi nedeniyle toplam borcun 76.370,65 TL (25.236,82 + 51.133,83) olduğu…” mütalaa edilmiştir.
Dava, gabin hukuksal nedenine dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
… 33. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında davalı alacaklının davacı borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlattığı, takip dosyasında alacağın 29/05/2017 vade tarihli 25.000,00 TL bedelli ve 28/06/2017 vade tarihli 25.000,00 TL bedelli senetlere dayalı olduğu; … 33. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında davalı alacaklının davacı borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlattığı, takip dosyasında alacağın 27/12/2016 vade tarihli 25.000,00 TL bedelli senede dayalı olduğu; takibe esas senetler incelendiğinde düzenleyenin davacı …, aval verenin davacı …, lehtarın ise davalı … şirketi olduğu anlaşılmıştır. Davaya konu senetler unsurları itibariyle tamam olup, senetlerin davacılar tarafından düzenlendiği / sadır olduğu konusunda uyuşmazlık yoktur.
Davacı … vergi levhası kayıtlarına göre 01/06/2016 tarihinde tekstil işi yapmak üzere … adresinde iş yeri açmıştır. İş yerinin açıldığı Haziran 2016 tarihinden itibaren Aralık 2016 tarihine kadar geçen altı aylık dönem için davalı şirket ile doğal gaz abonelik sözleşmesi imzalamamış, eski tesisat numarası üzerinden tüketime devam edilmiştir. Ancak, doğal gaz faturalarının ödenmemesi üzerine davalı şirket gaz arzını durdurmuş, bu sefer davacı … önceki kiracı … ile birlikte davalı şirkete başvurarak sundukları eski tarihli ve adi yazılı kira sözleşmesini ibraz ederek yeni abonelik sözleşmesi yapılmasını talep etmişlerdir. Davalı şirket, doğal gaz borcundan kaynaklanan 150.000,00 TL’nin ödenmesi halinde sözleşme yapılabileceğini bildirmiş, bunun üzerine … ve davacı …tekrar başvuruda bulunarak bakiye borcun taksitlendirilmesini talep etmişlerdir. Davalı şirket talebi olumlu karşılamış ve 25.000,00 TL bedelli altı adet senet düzenlenmiştir. Bu senetlerden üç tanesi takibe konulmuş olup, davaya konu senetlerdir. Ayrıca, senetlerin vadesi geldiğinde ödenmemesi üzerine davacı tekrar davalı şirkete başvurmuş, esasında kendisinin … çalışanı olduğunu ve iş yeri sahibinin kendisini zorlaması nedeniyle doğal gaz sözleşmesini üzerine alarak senetlerin imzalandığını kabul etmiştir. Buraya değin anlatılan hususlar dosyaya celp edilen kayıt ve belgelerle sabit olup, uyuşmazlık konusu değildir.
Uyuşmazlığın temeli, davalı şirketin iş yerinin önceki kiracısının / sahibinin borçlarından ötürü sözleşme imzalamaması nedeniyle davacıların iş yerinin faaliyete geçmesi için kendilerine ait olmayan önceki dönem fatura borçlarının ödenmesi amacıyla icra takibine konu senetleri düzenlenmek durumunda kaldıklarından bu senetlerin gabin koşulları altında tanzim edilip edilmediği, gabin hukuksal nedenine dayalı olarak davacıların borçlu olup olmadıklarını noktasında toplanmaktadır.
Yasal düzenlemelere bakıldığında: Türk Borçlar Kanunun 28. Maddesinde Aşırı Yararlanma / Gabin “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, davalı şirket TBK’ nın 28. maddesinde düzenlenen Aşırı Yaralanmadan tacir olan davacıların yararlanamayacağını ileri sürmüştür. Bu iddiasını tacirin basiretli hareket etme zorunluluğuna dayandırmıştır. Yukarıda anılan yasal düzenlemede tacirlere yönelik olarak bu hükmün uygulanmasını yasaklayan açık bir istisna bulunmamaktadır. Yargıtayın yerleşik içtihat ve uygulamalarında ise, tacirin basiretli hareket etmesi gereken bir kişi olduğu, bu yüzden ticari iş ve işlemlerine yönelik olarak deneyimsizliğinden ve düşüncesizliğinden bahsedilemeyeceği, başka bir anlatımla bu sebepleri ileri sürerek gabin hükümlerinden yaralanamayacağı, ancak zor durumda kalmasından ötürü gabin nedenine dayanabileceği kabul edilmektedir. Öğreti tarafından da aynı hususlar benimsenmektedir. Dolayısıyla, somut olayda aşırı yaralanmanın subjektif unsuru olan zor durumda kalınma / müzayaka hâli sebebine dayanıldığından davacıların gabin hükümlerine dayanması konusunda bir engel bulunmaktadır. Davalının bu yöndeki savunmaları yerinde görülmemiştir.
Aşırı yaralanma / Gabin hukuksal nedenine daha detaylı bakıldığında; bir sözleşmenin aşırı yararlanma (gabin) nedeniyle geçersiz (illetli) olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak, zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28. maddesi hükmü getirilmiştir.
Gabin (aşırı yararlanma) bir sözleşmede tarafların edimleri arasında açık nispetsizlik bulunması olarak tarif edilebilir. Bir olayda gabinin varlığından söz edebilmek için objektif ve subjektif unsurların gerçekleşmesi gerekmektedir. Objektif unsur; edimler arasında açık bir nispetsizlik olarak tarif edilebilir. Subjektif unsur ise, zarar görenin müzayaka halinde olmasından veya iş hafife almasından yahut da tecrübesizliğinden dolayı gabinin gerçekleşmesi ve karşı tarafın bu durumdan bilerek yararlanmış olması olarak açıklanabilir (Turgut Uyar, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Cilt 1, sayfa 1041 vd.).
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptâl davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki aşırı yararlanma iddiasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenerek sonuca ulaşılmalıdır. Hukuk Genel Kurulu’nun 22.11.2018 gün ve 2017/13-636 Esas ve 2018/1762 Karar sayılı kararı Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 20.03.2016 tarih ve 2019/4657 Esas 2016/1981 Karar sayılı ilamı ve yerleşmiş uygulamaları da bu yöndedir.
Somut olaya bakıldığında; davacı …’ in iş yerini açtığı tarihten itibaren her ne kadar altı ay süre zarfında gaz borcunu ödememesi, hatta eski tesisat numarası üzerinden kullanıma devam etmesi ve yeni abonelik sözleşmesi akdedilmesi için çaba sarf etmediği belirlenmiş olsa da; Aralık 2016 tarihi itibariyle iş yerindeki gaz arzının davalı şirket tarafından durdurulması nedeniyle iş yerinin tekrar faaliyete geçirebilmek için sözleşme ve senet imzalamak zorunda bırakılması davacının zor durumda kalması / müzayaka halinde olmasının kabulünü zorunlu kılmaktadır. Kaldı ki, doğal gaz arzı konusunda tekel niteliğinde hizmet sunan davalı şirket dışında, davacının bu gazı satın alabileceği ya da abonelik sözleşmesi imzalayabileceği başka bir taraf / kurum / kuruluş bulunmamaktadır. Bu bakımdan, sunulan hizmetin tekel mahiyeti ve davacının ileri sürdüğü nedenler nazara alındığında, Mahkememizce subjektif unsurun varlığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Ne var ki, gabin hükümlerinin uygulanabilmesi için subjektif unsurun yanı sıra objektif unsurun “edimler arasında açık oransızlık” ve “yararlanma / sömürme kastı” da bulunması gerekmektedir. Davacılar iş yerinin önceki kiracısının / sahibinin borçlarını kabul etmişler ve taksitler halinde ödemeyi taahhüt etmişlerdir. Davacılar vekili her ne kadar böyle bir kabulün bulunmadığını ileri sürmüş ise de; hem davalı şirketin kayıtlarından hem de bizatihi davacı tarafından imzalanan 27/12/2016 tarihli formda borcun kendilerine ait olduğunu ve senetlerin kendileri tarafından ödeneceğini yazıp imzalayarak tekraren taahhüt etmişlerdir. Ticari defter ve belgeler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda mevcut borcun 147.482,17 TL olduğu tespit edilmiş cari hesap kayıtları ile ortaya konulmuştur. Bu tutar borç için davacılardan taksitler halinde altı adet ve toplamda 150.000,00 TL bedelli senet alınmıştır. Mevcut borç miktarı ile senet bedeli mukayese edildiğinde; edimler arasında açık oransızlıktan bahsedilemeyeceği izahtan varestedir. Davalı şirket borcu karşılayacak tutarda senet aldığı gibi, taksitle ödeme yapılması veya öncesinde ödemelerin tatil edilmesi ya da önceki kiracının başkaları üzerinden kira sözleşmesi yapmak suretiyle borcunu dolanmaya çalışmasını bahane göstererek mevcut borcun iki ya da üç katı tutarında fahiş miktarda senet almaya çalışmamıştır. Kaldı ki, senet bedelinden mevcut borç mahsup edildiğinde kalan bakiye bedeli (2.517,83 TL) dahi borçlardan indirmiştir. Nihayetinde, davalı şirketin senetlerin düzenlenmesinde edimler arasında açık oransızlık yaratma veya davacıları sömürme ya da onların zor durumda bulunmasından yararlanma kastı yoktur. Aksine, davacıların iş yerinin faaliyete geçmesi için çaba sarf etmektedir. Dolayısıyla, objektif unsura yönelik koşulların bulunmadığı açık olduğundan davacıların gabin altında sözleşme yapmak ve senet düzenlemek zorunda kaldıklarından bahisle borçlu olmadıklarının tespitine yönelik açmış oldukları işbu davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
İİK’ nın 72/4. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davası alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez. Davacıların takibe yönelik ihtiyati tedbir talebinin Mahkememizin 24/08/2017 tarihli kararı ile kabulüne karar verildiği, ihtiyati tedbir kararı sebebi ile davacı alacaklının alacağına geç kavuştuğu gözetilerek tazminat talebi kabul edilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere):
1-Davanın REDDİNE,
2-Menfi tespit istemine konu 76.370,65 TL dava değeri üzerinden alacağın %20′ si oranındaki 15.274,13 TL tazminatın İİK 72/4 maddesi hükmü uyarınca davacılardan müteselsilen alınarak davalıya VERİLMESİNE,
3-Alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 1.280,82 TL ve 59,30 TL tamamlama harcının mahsubu ile fazladan alınan 1.280,82 TL harcın talep ve istek halinde davacılara veya vekiline İADESİNE,
4-Davacılar tarafından yapılan masrafların kendileri üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
6-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürülükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca belirlnenen 10.728,18 TL vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen alınarak davalıya VERİLMESİNE,
7-HMK’ nın 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacılar vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 21/04/2021

Katip
(e-imzalıdır)

Hakim
(e-imzalıdır)