Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/737 E. 2018/1160 K. 14.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/737 Esas
KARAR NO : 2018/1160

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/08/2017
KARAR TARİHİ : 14/11/2018

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı Vekili Dava Dilekçesinde Özetle; Müvekkillerinin … 37. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına konu çeklerin müvekkili şirket yetkilileri tarıfından verilmediği, şirketin eski hissadarı ve temsile yetkili olmayan davalı tarafından verildiğini, davalı hakkında gerekli suç duyurularının ve yargılamanın sürdüğünü ileri sürerek takibe konu çek yönünden borçlu olmadıklarının tespiti ile çekin müvekkilerine iadesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı Vekili Cevap Dilekçesinde Özetle; Davacı şirket ve yetkilis …’in şirketi temsil yetkisinin ortadan kalktığını, şirketi temsilen dava açma yetkisi bulunmadığını, dava konusu çekin müvekkilinin alacağına karşılık olarak verilmiş bir çek olduğunu, davacının dilekçesinde belirtmiş olduğu dava konusu çek ile birlikte verilmiş olan çek için açılan … 18. Ağır Ceza Mahkemesinin… Esas sayılı dosyasında müvekkilinin beraat ettiğini, dava konusu çek ile birlikte müvekkiline verilen 35.000,00 TL bedelli olan bir diğer çeki hakkında ise yine davacı …’in ikame etmiş olduğu … 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin… Esas sayılı davasının da reddedilmiş olduğunu ileri sürerek davanın reddine, %20 den az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde;
Dava, çek nedeniyle menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı, dava dışı 450.000,00 TL tutarlı çekin davalı ve yine dava dava dışı … işbirliğiyle rızası dışında … şirketine teslim edildiğini, 450.000,00 TL tutarlı çek nedeniyle ihtiyati haciz kararı verildiğini, ihtiyati haciz kararı nedeniyle iş bu dava konusu çekin cebri icra baskısı altında düzenlenerek davalıya teslim edilmek üzere …’e verildiğini iddia etmektedir.
Hukuk Genel Kurulunun 2017/19-1627 E, 2018/1187 K sayılı ilamı ” Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için kambiyo taahhüdünün doğumu ve özellikle irade sakatlığı hâlleri ile bunun kimlere karşı ileri sürülebileceği noktalarının aydınlatılmasında ve cebri icra baskısı altında yapılan ödeme taahhütlerinin hukuki sonuçları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Kıymetli evrak ve bu bağlamda bir kambiyo senedi olarak bono, içerdiği hakkın senetten ayrı olarak ileri sürülemediği ve başkalarına da devredilemediği vasıflı ve soyut bir borç ikrarıdır (bonoların düzenlendiği 27.01.2004 günü yürürlükte bulunan 6762 s. TTK m.557, 6102 s. TTK m.645 ve Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, 2.b., Ankara 1997, s.975; Kınacıoğlu, N.: Kıymetli Evrak Hukuku, 5.b., Ankara 1999, s.247). Bononun keşidecisi bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir taahhütte bulunmaktadır. Soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına gelir. Soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir (Öztan, s.173; Poroy, R./Tekinalp, Ü.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 15.b., İstanbul 2001, s.25).
Türk hukuk öğretisinde kambiyo senetlerinin içerdiği hakkın doğumu konusundaki baskın görüş sözleşme teorisi ile açıklanmakta bu da güven ilkesi ile desteklenmektedir. Bu teoriye göre kambiyo senedinin düzenlenmesi ile içerdiği hak derhal vücut bulmaz, borcun doğumu için ayrıca senedin borç altına girmek kastıyla lehdara da verilmesi yani teslime ilişkin bir de ayni sözleşmenin mevcudiyeti gerekir (Bozer, A./Göle, C.: Kıymetli Evrak Hukuku, 7.b., Ankara 2017, s.21; Yılmaz, A.L.: Kambiyo Senetlerinde Def’iler, İstanbul 2007, s.51; Öztan, s.106; Kınacıoğlu, s.30 vd.). Bu sözleşmenin kurulması Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri gereği karşılıklı ve aynı yöndeki iradelerin açıklanması ile mümkündür. İradelerin açıklanması ve sakatlanması konusunda da aynı Kanunun hükümleri dikkate alınır.
Bir hukuki işlemin ve bu kapsamda bir sözleşmenin kuruluşunda ortaya konulan iradelerin bozulmamış, bir diğer ifade ile fesada uğramamış olması gerekir. İradedeki bozulmanın, sözleşmenin diğer tarafının ya da üçüncü bir kimsenin tehdidi (korkutması) sonucu ortaya çıkması hâlinde beyan sahibi, sözleşmeyle bağlı tutulamaz (bonoların düzenlendiği 27.01.2004 günü yürürlükte bulunan 818 s. BK m.29; TBK m.37). EREN’e göre taraflardan birinin, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir irade beyanında bulunması ya da sözleşme yapması hâlinde korkutmadan söz edilir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.419 vd.; aynı yönde Kocayusufpaşaoğlu, N./Hatemi, H./Serozan, R./Arpacı, A.: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C.I, 6.b., s.471 vd.; Oğuzman, M.K./Öz, M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3.b., İstanbul 2000, s.97 vd.).
Korkutma fiili maddi bir vakıa niteliğindedir ve kanun koyucu, bu vakıanın senede bağlanmasının mümkün olmadığını öngörerek, ispat vasıtası olarak senet dışındaki delillere başvurulmasına cevaz vermiştir (davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK m.293/5; 6100 sayılı HMK m.203/ç). Bu düzenleme, özellikle yazılı sözleşmeler bakımından, senede karşı senetle ispat kuralının (HUMK m.290; HMK m.201) önemli istisnalarından birisini oluşturmaktadır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6.b., İstanbul 2001, s.2297; Postacıoğlu, İ.E.: Şehadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, İstanbul 1952, s.208 vd.; Pekcanıtez Medeni Usul Hukuku, C.II, 15.b., s.).
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında kambiyo senetleri ile bunların düzenlenmesine temel teşkil eden asıl borç ilişkisinden soyut bir borç oluşturulduğu, senedi elinde bulunduran kişinin ayrıca alt ilişkiyi ispatlamak zorunda olmadığı; kambiyo senetlerinin de korkutma suretiyle elde edilebileceği ve korkutma vakıasının da tanıkla ispatlanabileceği sonuçlarına varılmaktadır.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk davalarına etkisi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53’üncü maddesinde (TBK m.74) düzenlenmiştir. Dava ve takip konusu bononun keşide tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53’üncü maddesine göre hukuk hâkimi, kusurun veya haksız fiil failinin ayırtım gücüne sahip olup olmadığının tespiti hususunda ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin kurallarıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinin bu yöne temas eden beraat kararıyla da bağlı değildir. Ceza mahkemesi kararı kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin konusunda da hukuk hâkimini bağlamaz. Görüldüğü gibi fiilin, ceza hukuku bakımından suç teşkil etmemesi fail bakımından, o fiilin özel hukuk anlamında haksız fiil sayılamayacağı ve sorumluluk doğurmayacağı biçiminde değerlendirilemez.
Öğretide mahkûmiyet kararlarının da (kural olarak) hâkimi bağlamayacağı görüşü benimsenmiştir (Eren, s.852; Deshenaux, H./Tercier, P.: Sorumluluk Hukuku, çev. S. Özdemir, Ankara 1983, s.174-175; Kılıçoğlu, A.: Haksız Fiillerden Sorumlulukta Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk İlişkisi, AÜHFD, C.XXIX, S.3, s.200). Ne var ki bu bağlamazlık sınırsız değildir; özellikle maddi vakıayı belirleyen ceza mahkemesi kararlarının, sırf bu yönü ile hukuk hâkimince değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir (HGK. 26.11.2014 gün ve 2013/4-1183 E., 2014/960 K.).
Nitekim somut olayda dava konusu bonoların korkutma suretiyle düzenlenerek lehdar …’a verildiği konusunda ceza kovuşturması yapılmış ve … 11. Ağır Ceza Mahkemesince adı geçen hakkında örgüt kurmak ve yönetmek eyleminden dolayı 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve müşteki (dosyamız davacısı) Nevzat Anlıtan’a yönelik silahla, örgüt faaliyeti çerçevesinde, birden fazla kişi ile gasp eyleminden dolayı 10 yıl hapis cezası ile mahkûmiyetine kararı verilmiş; bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21.03.2013 gün ve 2012/4138 E., 2013/2224 K. sayılı kararı ile sanığın bu yöne ilişkin temyiz itirazları reddedilmek suretiyle kesinleştirilmiştir. Bu bakımdan dava konusu bonoların keşidesine ilişkin davacı iradesinin gerçeği yansıtmadığı ve bonolar dolayısıyla davacı keşidecinin, davalı lehdar …’a borçlu bulunmadığı vakıası sabit olmuştur.
Bu aşamada bonoların geçersizliğinin ciro yolu ile devralan eldeki dosyanın diğer davalısı … Tic. Ltd. Şti.’ne karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği noktasında da durulmalıdır. Bu hususun çözümlenebilmesi için iki ayrı değerlendirme yapılmalıdır. Bunlardan birincisi geçersizlik itirazının hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği, ikincisi ise davacı-keşidecinin icra takibi sırasında borcu ikrar ederek ödeme taahhüdünde bulunmasının borcu kabul (geçersizlik itirazından feragat) olarak kabul edilip edilmeyeceği noktalarıdır.
Her şeyden önce 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Defiler” başlıklı 599’uncu maddesine göre bonodan (poliçeden) dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan defileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; meğer ki hamil, bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun. Somut olayda davalı hamil … San. Tic. Ltd. Şti.’nin bonoları iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğine dair bir iddia bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile adı geçenin iyi niyetli hamil olduğunda kuşku yoktur. Defilerin iyi niyetli hamile karşı ileri sürülebilmesi de tamamen engellenmiş değildir.
…’a göre kambiyo senetlerindeki defiler “hukuki görünüşe güven” ilkesi çerçevesinde herkese karşı ileri sürülebilen defiler ve iyi niyetli hamillere karşı ileri sürülemeyen defiler olarak ikiye ayrılmaktadır (Yılmaz, s.171 vd.).
Herkese karşı ileri sürülebilen defiler ise:
1. Doğrudan defiler,
2. Senet metninden anlaşılan defiler ve
3. Senetteki beyanın hükümsüzlüğüne taalluk eden defiler
olarak üç alt gruba ayrılmaktadır.
Senetteki beyanın hükümsüzlüğüne taalluk eden defilerin ileri sürülmesi noktasında önem arz eden husus hükümsüzlüğün senette değil, senedin oluşturulmasına ilişkin keşideci iradesinde kendisini göstermektedir. İmzanın sahte olması veya korkutma suretiyle atılmış olması, temsil yetkisini haiz olmayan kimsenin kambiyo senedi düzenlemesi gibi hâllerde herkese karşı ileri sürülebilen, mutlak nitelikte bir hükümsüzlük defi mevcuttur (Yılmaz, s.196). İmzanın zorla (tehdit, korkutma suretiyle) atılmış olmasında keşidecinin bir kambiyo senedi düzenleyerek tedavüle çıkartma iradesinin bulunduğundan söz edilemez ve keşidecinin bu yöndeki beyanı –velev iyi niyetli olsa dahi– herkese karşı ileri sürülebilir (Yılmaz, s.209).
Kural olarak borcun çekince (ihtirazi kayıt) ileri sürülmeksizin ödenmesi ya da ikrar edilmesi, borcun mevcudiyetinin kabulü anlamına gelir ve bundan sonra menfi tespite ilişkin iddia dinlenemez. Henüz icra takibinin kesinleşmediği dönemde, özellikle ihtiyati haczin infazı sırasında borçlunun (haciz ve muhafaza yapılmasını engellemek maksadıyla) borcu kabul ederek ödeme taahhüdünde bulunması, cebri icra baskısı altında yapıldığı gerekçesiyle gerçek anlamda bir borç ikrarı sayılmamaktadır (HGK. 16.03.2016 gün ve 2014/19-272 E., 2016/324 K.). Ancak borçluya takibe itiraz hakları kullandırılmış ve icra takibi kesinleşmişse artık borçlunun ikrarı veya ödeme taahhüdünün cebri icra baskısı altında verildiği kabul edilemez; böyle bir ikrarın irade sakatlığı nedeniyle geçersizliğinden söz edilemez.
Somut olayda icra takibi kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılmış olup, bu takip türünde ödeme emrine itiraz usulü bulunmamaktadır. Borçlu (keşideci) ancak imzaya ya da borca yönelik itirazlarını ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesi nezdinde “şikâyet” yolu ile ileri sürebilmekte (İİK m.169-170) ve ayrıca tedbir kararı verilmedikçe (İİK m.22) bu şikâyet takibi durdurmamaktadır. Diğer bir ifade ile bu takip türünde, takibe yönelik şikâyete başvurulsa dahi takibin kesinleşmesi engellenememekte ve ödeme yapılmaması hâlinde alacaklı, borçluya ait para, mal ve haklar üzerine haciz konulmasını isteyebilmektedir. Nitekim dava konusu takip dosyasında da 10.11.2004 günü borçlu keşidecinin adresinde haciz yapılmıştır.
Eldeki dava (haciz tarihinden önce) 25.03.2004 tarihinde açılmıştır.
Yapılan açıklamalar ve gösterilen yasal düzenlemeler bir arada değerlendirildiğinde:
Dava konusu bonoların davalılardan …’ın suç sayılan bir fiille ve tehdit suretiyle elde ettiği, davacı-keşidecinin bono düzenleme iradesinin bulunmadığı ve buna ilişkin definin iyi niyetli sonraki hamiller de dâhil olmak üzere herkese karşı ileri sürülebileceği hususları sabittir. Önceden menfi tespit davası açan borçlunun, haciz sırasında borçlu olmadığına ilişkin iddialarını tutanağa geçirmek suretiyle ödeme taahhüdünde bulunması da bu taahhüdün, çekince (ihtirazi kayıt) ileri sürülerek ve cebri icra baskısı altında yapıldığı anlamına gelir. Diğer bir ifade ile somut olayın, yukarıda açıklanan özellikleri nedeniyle davacı keşidecinin ödeme taahhüdünde bulunması, borçlu olduğunun ikrarı olarak kabul edilemez. ” şeklinde olup açıklanan ilkeler ışığında davacının 3.kişi lehine düzenlediği çek nedeniyle alınan ihtiyati haciz kararından dolayı ile davalı lehine çek keşide etmesinin, çekin cebri icra baskısı altında düzenlendiğinin ve davacı iradesinin sakatlandığının ispatı için yeterli görülmediğinden sübut bulmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Peşin yatırılan 31,40 TL ile tamamlama harcı olarak alınan 1.1281,00 TL harçtan tahsil edilmesi gereken 35,90 TL maktu harcın mahsubu ile bakiye 1.276,50 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 8.600,00 TL vekalet ücretinin davacı …’den alınıp davalıya verilmesine,
5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 8.600,00 TL vekalet ücretinin davacı … Tic. Ltd. Şti.’den alınıp davalıya verilmesine,
5-Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf yolu açıkolmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 14/11/2018

Katip …
¸(e-imzalıdır)

Hakim …
¸(e-imzalıdır)