Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/658 E. 2019/200 K. 07.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/658
KARAR NO : 2019/200

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/08/2014
KARAR TARİHİ : 07/03/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında …, …, …, …, …, … İşletme Müdürlüklerinin kapsamındaki endekslerin okunması yönünden Hizmet Sözleşmesi ve ek sözleşmeler imzalandığını, müvekkilinin sözleşme gereğince edimlerini yerine getirdiğini, müvekkilinin aldığı iş emirleri gereğince ulaştıkları bilgileri endeksör aracılığıyla tespit edip davalıya ulaştırdığını, buna rağmen davalının bir kısım faturaları tahakkuka bağlanmadığı gerekçesiyle ödenmediğini, açılan bu dava ile Ekim 2010- Aralık 2012 dönemi arasında gerçekleşen hizmetler sebebiyle ödenmeyen hizmet bedellerinin istendiğini, buna ilişkin icra takibine davalının haksız olarak itirazda bulunduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde de, taahhütnamelerde “…” ve “…” adına atılan imzaların, şirketlerin yetkili kişileri tarafından imzalanmadığını, …’ın taahhüt ve ibradaki imzalarının sahte olduğunu, bu kişinin şirketi temsil yetkisinin de olmadığını, iş ortaklığı adına imza koyan…’ın ise; iş ortaklığını temsile yetkisinin olmadığını, davalı tarafça dayanılan ibraların sonradan düzenlenmiş geçersiz belgeler olduğunu,…’ın …Ltd. Şti.’nden 21/05/2012 tarihinde ayrıldığını, bu durumun 22/05/2012 tarihinde ilan edildiğini, …’ın vekil olarak atanmasından sonra azledildiğini, davalının vekaletname olarak nitelediği belge ile…’ın değil, …’ın yetkilendirildiğini bildirmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; sözleşmenin 21/10/2010 ve 08/10/2010 tarihlerinde imzalandığını, 22/05/2012 tarihli taahhütname ile önceki sözleşme hükümlerinde bazı değişiklikler yapıldığını, buna göre tahakkuka bağlanmayan okumalardan dolayı talepte bulunulamayacağını, 25/02/2012 tarihli ibranameyle davalı şirketin ibra edildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde; … adına …’ın … Şti. adına ise…’ın yetkilendirildiğine dair vekaletnameler bulunduğunu,…’ın şirketi temsil yetkisinin kaldırıldığı kabul edilse bile bu durumun ilan edilmediğinden kendilerini bağlamayacağını bildirmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, Endeksör ile Sayaçların Okunması Konusunda Hizmet Alım Sözleşmeleri’nden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir.
Taraflar arasında, …, …, …, …, …, … İşletme Müdürlüklerinin kapsamındaki endekslerin okunması yönünden Hizmet Sözleşmesi ve ek sözleşmeler imzalandığı, davacı tarafından sözleşme gereği edimlerin ifa edildiği sabittir.
Açılan davada; davacının iş emri kapsamında verdiği bir kısım hizmetlerin bedellerinin davalı tarafından ödenmediği ileri sürülmektedir.
Uyuşmazlıktaki temel sorun; 25.5.2012 tarihli ibranamenin hukuki sonuç doğurup doğurmadığı noktasındadır.
İbranamelerdeki imzalar, … AŞ. ile … Şirketi-… AŞ iş ortaklığı adına atılmıştır.
İbranamede … AŞ. adına imza atan …, … 4.Noterliğinin … tarihli vekaletnamesi ile yetkilendirilmiş olup vekaletnamede ibra konusunda özel olarak yetkilendirildiği görülmektedir. İbra tarihi itibariyle azil de söz konusu değildir.
İbranamede …Limited Şirketi adına imzası bulunan…, 20.5.2012 tarihli itibariyle şirketten ayrılmış ise de buna ilişkin Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’ndeki ilan tarihi 01.06.2012’dir.
Bu tarihte yürürlükte bulunan eTTK’nın 38. maddesine göre, “…Ticaret Sicili kayıtları nerede bulunursa bulunsunlar üçüncü şahıslar hakkında kaydın gazete ile ilan edildiği günü takip eden iş gününden itibaren hüküm ifade eder.”
eTTK.nun 39/2. maddesine göre “…tescili lazım geldiği halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerekirken ilan edilmemiş olan bir husus ancak bunu bildikleri ispat edilmek şartıyla üçüncü kişilere karşı dermeyan edilebilir…”
Somut olayda davalı, üçüncü kişi olduğundan yetki değişikliğini bildiği iddia ve ispat da edilmediğinden ibra geçerli olup şirketi bağlar.
Bu durumda; davacının talebine konu alacak ile ilgili olarak şirket yetkililerince davalı ibra edildiğinden talep hakkının ortadan kalktığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş; hükmün istinaf edilmesi üzerine İstanbul BAM 17. HD 13/07/2017 gün, 791-1144 sayılı kararı ile;
Taraflar arasında, …, …, …, …, …, … İşletme Müdürlüklerinin kapsamındaki endekslerin okunması yönünden Hizmet Sözleşmesi ve ek sözleşmeler imzalandığı, davacı tarafından sözleşme gereği edimlerin ifa edildiği, bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı, davacı tarafça, iş emri kapsamında verdiği bir kısım hizmetlerin bedellerinin davalı tarafından ödenmediğinin ileri sürüldüğü, davalı tarafında 25.5.2012 tarihli ibraname nedeniyle borçlu olmadıkları savunmasında bulunduğu, bu çerçevede, uyuşmazlıktaki temel sorunun, 25.5.2012 tarihli ibranamenin geçerli olup olmadığı noktasında toplandığı görülmektedir.
Söz konusu ibraname incelendiğinde, İbranamelerdeki imzaların, … AŞ. ile … Şirketi-… AŞ iş ortaklığı adına imzalandığı, … AŞ. İçin …’ın, … 4.Noterliğinin … tarihli vekaletnamesinde ibra konusunda yetkisinin bulunduğu, ibra tarihi itibariyle azlin söz konusu olmadığı, …Limited Şirketi adına ise…’ın imzasının bulunduğu, bu kişinin, 20.5.2012 tarihli itibariyle şirketten tüm hisselerini devretmek suretiyle ayrıldığı, fakat hisse devrine ilişkin Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’ndeki ilan tarihinin 01.06.2012 olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkeme gerekçeli kararında belirtildiği üzere, sözkonusu ibraname ve taahütnamelerin düzenlenme tarihlerinde, yürürlükte bulunan ETTK.nun 38. maddesine göre, “…Ticaret Sicili kayıtları nerede bulunursa bulunsunlar üçüncü şahıslar hakkında kaydın gazete ile ilan edildiği günü takip eden iş gününden itibaren hüküm ifade eder.”
Yine, ETTK.nun 39/2. Maddesinde de “…tescili lazım geldiği halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerekirken ilan edilmemiş olan bir husus ancak bunu bildikleri ispat edilmek şartıyla üçüncü kişilere karşı dermeyan edilebilir…” hükmü bulunmakla birlikte, ibranamede, … AŞ. Adına imza atan …’ın, vekaletnamesinin 14.7.2003 tarihli olduğu, …Limited Şirketi adına ise imzası bulunan…’ın, 20.5.2012 tarihli itibariyle şirketten tüm hisselerini devretmek suretiyle ayrıldığı ve ibranameyi bu devirden 4 gün sonra imzaladığı, bu şartlar altında, tüm tarafların tacir oldukları da göz göz önünde bulundurulduğunda, bu şekilde ibraname verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı açıktır.
Yanı sıra, davalı şirket anonim şirket olarak, ibraname gibi kendisine önemli ticari sonuçlar bağlanan bir evrakı, herhangi bir havale veya kayıt numarası olmadan arşivine koyması, davalı şirketin bu ibranameyi, dava konusu icra takibine yaptığı itirazda ileri sürme- mesi, ancak cevap dilekçesinde beyan etmesi karşısında, ibranamenin düzenlendiği tarih yönünden de bir kesinlikten bahsedilemeyeceği, zira tek taraflı düzenlenen söz konusu ibrana- menin her zaman düzenlenmesi mümkün belgelerden olduğu, ibraname dayanağı herhangi bir hukuki işlemin dosyada bulunmadığı görülmektedir.
Bu yönlerden tartışmalı gözüken ibraname, davalı şirkete verildiğinde, anonim şirket olarak davalı şirketin bu belgeyi kayıt altına alması gerektiği gibi, ticari defterlerinde de bu belge karşısında işlem yapması, buna göre elde edilen gelirin gösterilmesi ya da borcun düşümünün yapılması yasal bir zorunluluk olması yanında, basiretli bir tacir olmanın da gereği olduğu, ibranamenin de bu şekilde bir sağlık kazanmasının mümkün olacağı, davalı şirketçe bu işlemlerin yapılıp yapılmadığının dosya kapsamı itibarıyla anlaşılamadığı, yerel mahkemece bu yönde bir araştırma da yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı vekili, cevaba cevap dilekçesinde, söz konusu taahhütnameler ve ibranamenin sahteliği iddiasında bulunmuş ve bu belegelere yönelik suç duyurusunda bulunulacağı belirtilmiş olmasına rağmen, mahkemece suç duyurusu ve sahtelik iddiasına yönelik herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
Son olarak, HMK’nın 31. maddesi “hakimin uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir” hükmünü haiz olup, mahkemece bu kapsamda HMK’nın 27, 29 ve 31. maddeleri uyarınca taraflar çağrılıp dinlenerek, dosyaya usulüne uygun olarak ibraz edilmiş belgelerde adı geçen kişiler de mahkemece dinlenebileceğinden, gerektiğinde ibranamede ismi geçen kişilerin tanık sıfatıyla beyanı alınarak, tüm kanıtlar bu çerçevede bir arada değerlendirilerek, neticesine göre bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından, davacı tarafın istinaf başvurusunun bu yönlerden kabulüyle, HMK 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda yeniden yargılama yapılmak ve buna göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
Şeklindeki gerekçelerle davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulüne, mahkememizce verilen 03/11/2016 tarih, 2014/1159 Esas, 2016/625 Karar sayılı kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kaldırma kararı sonrası yapılan yargılamada; davacı …Limited Şirketi yetkilisi … ‘ün beyanı alınmış olup; şirket yetkilisi beyanında “Ben… isimli kişiden 21/05/2012 tarihinde …Ltd. Şti’ni satın aldım, şirket tek ortaklıdır, şu anda da şirketin tek ortağı ve yetkilisi benim… 25/05/2012 tarihinde … Ltd. Şti aleyhine … lehine ibraname vermiştir, bu ibraname hem … Şti aleyhine hemde onun iş ortağı … AŞ aleyhinedir,… bu ibranameyi şirketle ilgili hiçbir yetkisi olmadığı halde ve şirketi bana devrettiği halde düzenlemiştir, ibranamenin kaydı da şirketin defterlerinde bulunmamaktadır, bu ibraname nedeniyle hem benim şirketim hemde iş ortağı şirket mağdur olmuştur, taraflar arasındaki İstanbul Mahkemesindeki uyuşmazlık bununla ilgilidir” demiştir.
Davacı … yetkilisi …’in beyanı alınmış olup; şirket yetkilisi beyanında ” Halen davalı şirketin genel müdürlüğünü yürütmekteyim, 24/01/2017’den itibaren bu görevi yürütüyorum, taraflar arasındaki uyuşmazlık ile ilgili olarak benim doğrudan bilgim yoktur, bu dava ile ilgili bilgime başvurulacağı söylendiği için hukuk servisinden dosya örneğini alarak inceleme yaptım, yaptığım inceleme sonucunda yetkilisi olduğum şirket tarafından konuyla ilgili gerekli yazıların yazıldığını, cevapların verildiğini gördüm, bunun dışında söyleyebileceğim birşey vereceğim ek bir bilgi bulunmamaktadır, 2010-2012 yıllarında ben davalı şirketin Sefaköy işletme müdürlüğünü yürütmekteydim, dava konusu uyuşmazlık müteahit firma ile genel müdürlük arasında yapılan işlemlere ilişkindir, çalıştığım kurumda kural olarak resmi kurumlardan gelen tüm belgeler evrak kayıttan geçer ancak bazen vatandaşların elden sunduğu belgeler niteliğine göre evrak kayıta girmeyebiliyor, o dönemde bu konuda kesin kuralı olan bir uygulama yoktu, ancak şuanda …’ta döküman yönetim sisteminde bu işler elektronik ortamda kontrol edilmektedir.” demiştir.
Davacılar vekili duruşmadaki beyanında; her ne kadar BAM kararında suç duyurusu ve sahtecilik iddiasına yönelik bir araştırma yapılmadığı ifade edilmiş ise de tarafımızca yapılmış herhangi bir şikayet, suç duyurusu v.s bulunmamaktadır, dolayısıyla bildirebileceğimiz bir savcılık dosyası ya da ceza davası söz konusu değildir, şuan itibariyle davacı tarafı oluşturan konsorsiyumun temsile yetkili olan kişisi … kendisi Adana’da oturmaktadır, eğer BAM kararı gereğince görüşüne başvurulacaksa talimat yazılsın, demiştir.
Kaldırma kararında belirtilen şekilde davalı şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup; alınan bilirkişi raporunda özetle;arz ve izah edilen nedenlerle dosya kapsamına sunulan bilgi ve belgeler ile sayın mahkemenin tarafımızdan incelenmesini istediği hususlarla sınırlı olmak ve hukuksal niteleme sayın mahkemeye ait olmak üzere;
1-Davalı yanın ticari kayıt ve defterleri üzerinde yapılan yerinde inceleme ve ibraz edilen bilgi ve belgelere göre davalı yanın davacı yana gördüğü iş ve hizmet sebebiyle herhangi bir borcu olduğunun saptanamadığı,
2-Davalının davacı tarafça kendisine tevdi edildiğini ifade ettiği ibranamelerin davalı yanın evrak kayıtlarında kayıt altına alınmış olduğuna ilişkin bir bulguya ulaşılamadığı,
3-Dosyaya sunulmuş olan ibranamelerin tanzim tarihleri itibariyle davacı şirket yetkililerince imzalanıp imzalanmadığının tespitini sayın mahkemenin takdirlerine sunarız şeklinde rapor etmiştir.
Davalı vekili sunmuş olduğu yazılı beyanında ibranamelerin kural olarak ticari defterlere işlenmemesi gerektiğini,davalı şirket ile davacılar arasında çeşitli işletme müdürlüklerine ait görev bölgesinde AG abonelerinin el bilgisayarı ile endeks okuma işine ait sözleşmeler imzalandığını,ticari defterlerin, ticari işletmenin iktisadi ve mali durumunu, borç-alacak ilişkilerinde gösteren belgeler olduğunu, davacı taraf ile davalı şirket arasındaki taahhütnameler ve ibranameler incelendiğinde belli bir miktar borçtan dolayı ibraname düzenlenmediği, sözleşmedeki taahhütlerin bir bütün olarak yerine getirilmesinden dolayı herhangi bir alacağın mevcut bulunmadığını beyan edildiğini bildirmiştir.
İbra, alacaklının, borç ifa edilmediği halde borçluyu borcundan kısmen veya tamamen kurtarmasıdır. İbra, alacaklı ile borçlu arasında yapılan iki taraflı bir tasarruf işlemidir kural olarak geçerlilik şekline de tabi değildir. (Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Haluk N. NOMER , 12. Bası , İstanbul 2012, s.300)
İbra, nitelik itibariyle bir sözleşme olup, bu sözleşmenin varlığına delil sayılan ibranamenin, tacir olan alacaklı ve borçlunun ticari defter ve kayıtlarına işlenmesi, kayıt edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak alacaklı veya borçlunun ibra sözleşmesini ve bu kapsamda verilen yahut alınan ibranameyi ticari defterlerine kaydetmesi ihtiyaridir. Burada öncelikli olan husus ibranamenin geçerli olup olmadığı hususu olup, davacıların vermiş oldukları ibraname nedeniyle davalı şirketin ticari kayıtlarında da davacılara herhangi bir borç kaydı bulunmadığı diğer bir deyimle davalının davacılara borçlu olmadığı hususu yapılan mali inceleme sonucu anlaşılmaktadır.
Mahkememizce kaldırma kararında belirtilen sebep ve gerekçeler doğrultusunda gerekli araştırmalar yapılmış şirket yetkililerinin beyanları alınmış, davalıya ait ticari defter ve kayıtlar üzerinde gerekli inceleme yapılmıştır.
Sonuç olarak; kaldırma kararı öncesinde tespit edilen olgular yönünden herhangi bir değişiklik bulunmamakta olup, davacı şirketlerin tescil ve ilan edilmiş yetkilileri tarafından ve (kanuni temsilin sona erdiğine dair tescil ve ilan bulunmayan dönemde) temsil yetkileri bulunduğu bir dönemde verilen ibraname ile geçerli bir ibra sözleşmesinin bulunduğu, davalının tümüyle borçtan kurtarıldığı, aksine delil ve belge bulunmadığı gibi ibranamenin sahteliğinin hukuk mahkemesinden daha geniş re’sen araştırma yetkisine sahip ceza yargısı mercileri nezdinde hiçbir zaman ileri sürülmediği bizzat davacılar vekili tarafından duruşmadaki beyanları ile sabit olup, geçerli imzalar ile davacı şirketlerin temsil ve ilzama yetkililer tarafından düzenlenmiş ibranameler ile borcun sona erdirildiği ve fakat buna rağmen davacıların davalı hakkında sözleşmelere dayalı olarak bakiye borç tutarının tahsili amacıyla icra takibi başlattıkları anlaşılmakla takibin haksız olduğuna kanaat getirilerek açılan itirazın iptali davasının reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacıların kötü niyeti sabit olmadığından kötüniyet tazminatına hükmedilmemiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davacının davasının reddine,
2-Kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
3-Davalı taraf vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 79.882,00-TL nispi vekalet ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde, istek halinde ilgili tarafa iadesine,
6-Alınması gerekli 44,40-TL karar harcının peşin alınan 23.899,00-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 23.854,60-TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara iadesine,
Dair, davacılar vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 07/03/2019

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır