Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/624 E. 2021/282 K. 21.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/624 Esas
KARAR NO : 2021/282

DAVA : Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/03/2015
KARAR TARİHİ : 21/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ruhsat sahibi olduğu … plakalı aracın 06/08/2005 tarihinde saat 00:30 sıralarında sürücüsü ve aracın gerçek sahibi olan …’ ın yaptığı kaza sonucu …’ in vefat ettiğini ve söz konusu davalının …’ in yakınlarına 50.000,00 TL tazminat ödediğini fakat müvekkilinin söz konusu kaza ile ilgisi olmayıp aracın da kendisine ait olmadığını, müvekkilinin söz konusu … plakalı aracı 24/07/2004 tarihinde …’ a sattığını, müvekkilinin …’ a aracın satışının alınması konusunda sözlü olarak defalarca uyarılarda bulunduğunu ve aynı zamanda bu konuda yazılı olarak yaptıkları sözleşmenin de mevcut olduğunu, sözleşmede müvekkilinin alıcı olan …’ a ruhsatın alınması konusunda bir aylık süre vererek araç satışı alınmaması halinde hiçbir mesuliyeti kabul etmeyeceğini de belirttiğini, KTK 85. maddesi uyarınca müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını ancak davalı tarafından … 31. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, davalının kötü niyetli ilamsız icra takibi başlattığını, bu nedenlerle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline, kötü niyetli olarak icra takibi başlatan davalı aleyhine takip tutarının %20′ sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; trafik kayıtlarına göre araç malikinin … olduğu … plakalı aracın 06/08/2005 tarihinde karışmış olduğu kaza sonucu … adlı kişinin ölümüne sebep olduğunu, müvekkili tarafından 31. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 50.000,00 TL’ lik icra takibi başlatıldığını, davalı borçluya tebliğ edildiğini, takibin kesinleştiğini ve dosya kapsamında fiili hacze gidildiğini, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ve … Yönetmeliğinin 16.maddesi uyarınca müvekkilinin yasada belirtilen nedenlerle yaptığı ödemeler için …na, zarara neden olanlara (aracın işletenine, malikine, sürücüsüne ve diğer sorumlulara) rücu etme hakkının tanındığını, bu durumda davalının kazaya asli kusuruyla sebebiyet veren … plakalı aracın maliki olması nedeniyle mağdurlara ödenen 50.000,00 TL tazminatın tahsili için takip açıldığını, davacının açmış olduğu davaya göstermiş olduğu dayanak belgenin hukuki bir geçerliliğinin söz konusu olmadığını, davalının dosyaya sunmuş olduğu iş bu sözleşmeyi tarafların bugün dahi bir araya gelmek suretiyle geriye dönük eski bir tarih yazarak düzenleme imkanına sahip olduklarını, dolayısıyla aracın işleteninin de sürücüsü ile beraber doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz açılmış olan davanın reddine, davacının %20 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesinin 04/07/2017 tarih, 2017/1396 Esas 2017/1305 Karar sayılı ilamı ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi yargı yeri olarak belirlenerek dosya kapsamındaki görev uyuşmazlığı giderilmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 31. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası, … (…) Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı ceza dava dosyası, … plaka sayılı aracın trafik tescil kaydı, 27/07/2004 tarihli sözleşme, olay yeri tespit tutanağı, … nolu hasar dosyası celp edilmiş incelenmiştir.
Dosya, Adli Bilimler ve Trafik Kazaları Kusur Hasar Değer Tespit Uzmanı Mak. Y. Müh. … ve Tazminat Hesap Bilirkişisi …’ den oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 10/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; “…Dosya kapsamındaki mevcut verilerin değerlendirilmesi sonucu; 05/08/2005 tarihinde meydana gelen olayda; dava dışı sürücü …’ ın %100 (yüzde yüz) oranında kusurlu olduğu, maktul yolcu …’ in … plaka sayılı araçta yolcu konumunda bulunduğu anlaşılmakla, olayın oluşumunda kusursuz olduğu, maktul yolcu …’ in geride kalan hak sahipleri için hesaplanan tazminat tutarı ile davalı … tarafından toplam 50.000,00 TL ödeme yapıldığı, davalı …’ nın 2005 yılı için belirlenen ZMMS teminat limitinin tamamı olan 50.000,00 TL’ yi 18/05/2006 tarihinde dava dışı maktul yolcu …’ in geride kalan hak sahiplerine ödenerek yasal sorumluluğunu yerine getirdiği, davalı … Hesabının rücu hakkının varlığı hususunda mahkemece kanaat oluşması halinde rücuen talep edebileceği tazminat tutarının 50.000,00 TL olduğu, davalı … Hesabının ödeme yaptığı tarih olan 18/05/2006 tarihinin faiz başlangıç tarihi olduğu, davalı … Hesabının icra takip dosyasında yasal faiz talebinde bulunduğu, … 31. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı takip dosyasının takip tarihi itibariyle dosya hesabının 50.000,00 TL asıl alacak, 8.173,97 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 58.173,97 TL olduğu …” mütalaa edilmiştir. Denetime elverişli bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiştir.
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı …’ün kayden maliki olduğu … plaka sayılı araç 06/08/2005 tarihinde sürücü …’ın sevk ve idaresinde iken tek taraflı trafik kazasının meydana geldiği, bu kaza neticesinde araçta yolcu olarak bulunan …’ in vefat ettiği, kazaya karışan aracın zorunlu mali sorumluluk sigortası bulunmadığından davalı … Hesabının vefat eden …’in mirasçılarına sigorta limitleri dahilinde 18/05/2006 tarihinde 50.000,00 TL maddi tazminat ödemesinde bulunduğu tespit edilmiştir. Davalı … ödemiş olduğu maddi tazminatın rücuen tahsili amacıyla aracın maliki / işleteni olan davacı …’e yönelik … 31. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası ile icra takibinde bulunmuş ve takip kesinleşmiştir. Davacı, eldeki işbu menfi tespit davası ile aracın kayden maliki olduğunu, ancak gerçek işletenin sürücü … olduğunu, aracı bu şahsa sattığını ancak resmi satış ve devir işlemlerinin yapılmadığından icra takibinden dolayı borçlu olunmadığını tespitini talep etmektedir.
Trafik tescil kayıtlarına göre, kazanın gerçekleştiği tarih itibariyle … plaka sayılı aracın davacı … adına kayıtlı olduğu ve kazaya karışan aracın zorunlu mali sigortasının bulunmadığı konusunda ihtilaf yoktur. KTK’ nın 3. ve 85. maddeleri, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunun 14.maddesi ile … Yönetmeliğinin 16/1-a madde hükmü uyarınca davalı … Hesabının ödemiş olduğu maddi tazminatı araç işleteni olan kişiden rücusunu isteyebileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın temeli; resmi şekilde devir ve satışı yapılmayan araç sebebiyle, araç malikinin işleten sıfatıyla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
2918 sayılı KTK’ nın Araçların Satış, Devir ve Tescili ile Bu İşlemlerle İlgili Yetki ve Sorumluluk başlıklı 20. maddesinin d bendinde ” Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan yasal düzenlemedeki noter satışına yönelik resmi şekil, geçerlilik koşuludur. O halde, maddede açık bir şekilde ifadesini bulduğu üzere, noter tarafından yapılmayan her türlü araç satış işlemi ve devir geçersizdir. Somut olay bakımından; davacının delil olarak dayandığı ve dosyaya ibraz ettiği 24/07/2004 tarihli satış anlaşması adi yazılı şekilde yapıldığından, başka bir anlatımla noter satışı dışında tarafların kendi aralarında düzenledikleri bir belge ile araç teslimi gerçekleştiğinden bu satış sözleşmesi yukarıda değinilen yasa hükmü karşısında geçersiz olup, kazaya karışan aracın mülkiyeti alıcıya geçmemiştir. Aracın kayden maliki olan davacının malik olarak işleten sıfatına sahip olduğu ve rücu sorumlusu olarak kendisine başvurulabileceği kanaatine varılmıştır.
Uyuşmazlık konusu hususa ilişkin yargı uygulamasına, emsal kararlara da bakılmıştır.
Eldeki dava dosyasına ışık tutabilecek ve birebir aynı özelliklere sahip bir davada, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/17496 Esas, 2017/9121 Karar sayılı ilamında:
“…Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının aracını kazadan önce haricen sattığı gerekçesine dayalı olarak, araç işleteni sıfatının bulunmadığından bahisle eldeki davayı açmış ve bu iddiasını desteklemek amacıyla, aracın haricen satımına ilişkin adi yazılı satış sözleşmesi, tanık beyanları ve trafik kazası tespit tutanağını delil olarak sunmuştur.
Davacının aracını satılması için galeriye teslim ettiğine dair herhangi bir belge ve aracın noterden satışı için galericiye yetki verilen vekaletnamenin de bulunmadığı somut olayda; mahkemece davacı tarafından dayanılan delilleri yeterli kabul edilerek olay tarihinde davacının araç işleteni sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle, menfi tespit isteminin kabulüne karar verilmiştir.
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3.maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır.Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanında, 2918 sayılı KTK’nun 20/d maddesinde “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Yasa’nın 20/d maddesinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.05.2015 tarih ve 2013/17-2197 E-2015/1302 K sayılı ilamı)
Bu durumda, yukarıda anılan 2918 sayılı KTK’nın 3 ve 20/d maddelerine göre; aracın maliki olan davacı tarafından aracın kanunen aranan resmi şekle uygun olarak satışının yapıldığını gösterir herhangi bir kaydın bulunmadığı, yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre haricen satım hususunu davalıya karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığı dikkate alınıp, araç işleteni sıfatı devam eden davacının … yönetmeliği hükümlerine göre zarardan sorumlu olduğu gözetilmek suretiyle hüküm tesisi gerekirken; yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir. . ” denilmiştir (Başkaca kararlar için bakınız. Y. HGK. 2013/17-2197 E., 2015/1302 K; Y. 17. HD. 2017/1416 E., 2018/4866 K ).
Bu itibarla, 2918 sayılı KTK’ nın 3. ve 20/d maddelerine göre; aracın maliki olan davacı tarafından aracın yasal olarak aranan resmi geçerlilik koşuluna uygun bir şekilde satışının yapıldığını gösterir herhangi bir kaydın bulunmadığı, yukarıda değinilen yasa hükümleri ve yargı kararları uyarınca haricen satım hususunun davalıya karşı ileri sürülemeyeceği nazara alınarak, davacının aracın kayden maliki olması sebebiyle işleten sıfatının davalı … Hesabına karşı devam ettiği ve zarardan sorumlu olduğu anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalının kötü niyet tazminatı talebi bakımından İİK 72/4. maddesine göre, “dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez ” denilmekle birlikte, somut olayda takip dosyası hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmediğinden davalı alacaklının ihtiyati tedbir sebebiyle alacağına geç kavuşması gibi bir durum söz konusu olmadığı için yasal koşuları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere):
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalının kötü niyet tazminatı talebinin yasal koşullar oluşmadığından REDDİNE,
3-Alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 853,88 TL’ nin ve 140,00 TL tamamlama harcının mahsubu ile fazladan alınan 934,58 TL harcın talep ve istek halinde halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
6-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürülükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 8.364,22 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
7-HMK’ nın 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süresi içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 21/04/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)