Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/618 E. 2020/70 K. 06.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/618
KARAR NO : 2020/70

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/07/2017
KARAR TARİHİ : 06/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili sunduğu dava dilekçesinde özetle;taraflar arasında 12.03.2014 tarihli protokol akdedildiğini,aralarındaki ticari ilişkiden kaynaklı borcun yapılandırılması, ödeme şekli, ödeme detaylarının hüküm altına alındığını,12.03.2014 tarihi itibariyle davalının müvekkili şirkete KDV Hariç 2.327.000 USD borçlu olduğunu, kurun 2,10 TL üzerinden sabitlenerek borcun TL karşılığı 4.886.700,00 TL olarak belirlendiğini,bu bedele KDV iadesiyle KDV dahil borcun 5.968.700,00 TL olduğu ve daha önce verilen çek bedellerinin düşümü ile kalan borcun 3.464.235,64 TL olduğu hususunda tarafların mutabakata vardığını,mutabakata varılan 3.464.235,64 TL borç bedelinin keşidecisi şirket yetkilisi … olan 10 adet çek ve keşidecisi davalı olan 8 adet çek olmak üzere protokolde detayları belirtili 18 adet çek ile ödenmek üzere anlaşıldığını,takip ve davaya konu alacağın kaynağının 12.03.2014 tarihli protokolün 4. maddesinden kaynaklandığını,zira çeklerin ödeme tarihlerindeki USD kuru, 2,10 TL’den farklı olursa lehine fark oluşan taraf diğer tarafa 2017 Ocak ayı içerisinde kur farkı dengeleme faturası keserek alacaklı hale geleceğini,kesilen fatura bedelinin 2017 şubat ve 2017 mart aylarında eşit olarak diğer tarafa ödeneceğini,müvekkili şirketin bu fark lehine oluşan taraf olması nedeniyle her bir çekin ödeme tarihindeki kurun 2,10 TL’den fazla olan kısmın toplamını protokoldeki hüküm gereğince 2017 Ocak ayı içerisinde 04.01.2017 tarihinde … nolu fatura ile 1.911.600,00 TL olarak faturalandırarak davalıya gönderdiğini,davalının faturayı itirazen iade faturasıyla iade ettiğini,müvekkili şirkette bizzat şirket yetkilisinin 20.01.2017 tarihinde tebliğ aldığı … 34. Noterliğinin … tarih … yevmiye nolu ihtarıyla yeniden iade faturasını kabul etmeyerek cari hesaptan kaynaklı alacağın ödenmesini istediğini,davalı vekili marifetiyle keşide ettiği ihtarda, davaya konu fatura bedelini kabul etmemiş ama carideki 2.346,89 TL alacağını kabul ederek ödediğini,davalı yan icraya yaptıkları itirazda yetki itirazıyla borca, uygulanan faiz oranlarına itiraz ettiğini,TBK’nın ifa yeri başlıklı 89. Maddesi: “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa aşağıdaki hükümler uygulanır. Para borçlan alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, parça borçları sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, bunların dışındaki bütün borçlar doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde ifa edilir. Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.” hükmünü içerdiğini,davaya konu talebin para borcu olduğunun protokolde açıkça veya örtülü bir irade ile ifa yeri belirlendiğini,ifa yerinin müvekkilinin yerleşim yeri/müseccel adresinin … olduğunu,takibin adresin bağlı olduğu icra dairelerinde yapıldığını,bu nedenle davalı yanın yetki itirazı yerinde olmadığını,uygulanan ve talep olunan faiz oranı, tarafların tacir olduğu da gözetilerek ticari avans faiz oranı olduğunu,yasal bir kısıtlama da olmadığını,takip öncesinde hakkı olduğu halde takipte-işlemiş faiz talebi olmadığını,belirterek davalının takibe yapmış olduğu haksız ve kötü niyetli itirazın iptali ve takibin devamına,davacı lehine tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;müvekkilinin aleyhine yapılan icra takibinin kötü niyetli ve haksız olduğunu,müvekkilinin davacıya borcunun olmadığını,müvekkili alacaklı olan şirkete tüm mevcut borcunu ödediğini,alacaklı ve borçlu arasında hiçbir cari alacak -borç olmadığını,davacı tarafın fatura keserek müvekkilini borçlandırmaya çalıştığını,müvekkilinin de haklı olarak kendisine tevdi edilmeye çalışılan faturayı aynen iade ettiğini,davacının iddia ettiği gibi kur farkı diye bir şey olmadığını,müvekkilinin verdiği çeklerle borcunun kapandığını,davacı tarafın tahsil ettiği çeklerde öncelikle KDV alacağını tahsil etmeye çalıştığını,asıl alacak rakamını sona bıraktığını,bu nedenle kendince müvekkiline borç çıkarmaya çalıştığını,oysaki adı geçen borca dair KDV’nin her bir çek içinde yer aldığını,davacı tarafın öncelikle yapılan çek tahsilatlarının KDV alacağına mahsup etmekle asıl borç tutarını en sona bırakmaya çalıştığını,oysa bir alacak tahsilatı yapılırken KDV’si ayrıca ya da daha sonra diye hesaplanmadığını,tahsil edilen her bir çek bedeli asıl alacak ve kendi tutarına denk gelen KDV’si kadarlık kısmın tahsili anlamına geldiğini, müvekkilinin kendi hesabına göre her bir çekin ödendiği gün asıl alacak ve KDV dahil ödeme yaptığını,örneğin 05.07.2015 vadeli 190.000,00 TL bedelli çekin hesabının şu şekilde olması gerektiği, %8’i KDV, kalan tutar asıl borçtan düşülmesi gerektiği,davacı ile müvekkili arasında imzalan protokol gereği verilen çekler günü gelip ödendiğinde davacı taraf tam bir keyfiyetle hareket ettiğini,USD kuru yüksek ise çeklerin TL olmasından dosyayı tahsil ettiği tutarı müvekkilin borcundan TL olarak düşmeye kalktığını,eğer USD çekin tahsil gününde yüksek ise USD ’ye çevirmiş ve müvekkilin borç hanesine yazdığını,USD kurunun düşük olduğu aylarda KDV alacağı olan tutarın önden tahsil ettiğini,yani kurun düşük seyrettiği ilk birkaç içinde önce KDV alacağımı aldığını,asıl alacak kısmını da kurun yüksek olduğu zamana atmaya kalktığını,yine aynı şekilde devam eden farklı bir kurnazlığın ise; o gün USD kuru 3,040 olmasına rağmen mesela 2,95’den hesap yapmaya kalkıştığını,ülkemizde USD kuru tek bir oran olmasına rağmen davacı gerçek kur değerinin çok altında hesaplayarak müvekkilin borcunu daima yüksek tutmaya çalıştığını,oysa gerçek USD kurları üzerinden hakkaniyetli yapılmış bir borç mahsup işlemi olabilmiş olsa idi,müvekkilinin davacıya borcu kalmayacağını,bu tür hesap ve tahsilat farklılıkları nedeni ile ticari hayatın akışına ve olması gerekene bile aykırı davranışlar nedeni ile (karşı tarafın ticari defter ve kayıtları incelendiğinde USD kuru ve borca mahsup işlemlerinin gerçek kur üzerinde değil de çok düşük olarak girildiği görülecektir.) anlaşma sağlanamadığını alacak-borç hesabının bir türlü kapanamadığını,dosyanın bilirkişiye tevdi edildiğinde, bilirkişi çeklerin ödeme günlerindeki kur değerlerinin ne olduğunu ve davacı tarafın kur hesaplamaları yaparken hangi kur değerini baz aldığını ve gerçek değerler ile arasındaki uçurum farkları zaten göreceğini,yapılacak bilirkişi incelemesi neticesi müvekkilinin borcu olmadığı borcun ödenerek ortadan kalktığını görüleceğini savunmuştur.
Taraflar arasında 12/03/2014 tarihli,”Protokol” başlıklı 5 maddeden ibaret anlaşmanın düzenlendiği,bu protokol çerçevesinde davacı tarafın tahsil ettiği çeklerle ilgili KDV alacağına ilişkin düzenlemenin yapıldığı,bu çerçevede davacının davalı aleyhine icra takibi yaptığı,süresi içinde yapılan itiraz nedeniyle takibin durduğu,mahkememizde süresi içinde itirazın iptali davası açıldığı tartışmasızdır.
Taraflar arasında tartışma konusu olan husus ise varlığı tarşıtmasız olan protokolün 4.madde hükmüne göre alacaklı ile borçlu arasında çek ile yapılan ödemelerde,” ödeme tarihindeki kur farkının iade olunması” koşuluyla çek ödemesi yapılıp yapılmadığının VUK’nun konuyla ilgili genelgeleri dikkate alınarak muhasebesel olarak nitelendirilmesi,yine dayanak protokol içeriği ve özellikle protokolün 4.maddesi gereği, protokolde belirtilen 18 adet çekin ödeme tarihi itibari ile esas alınması gereken USD kur bedelinin (VUK ve ilgili genelgeler ve Yargıtay uygulaması çerçevesinde efektif satış tarihindeki kurun esas alınıp alınamayacağı değerlendirilmelidir.) ne olduğu, çeklerin her birinini düzenleme tarihinin ayrı ayrı ne olduğu,2,10-TL olarak sabitlenen kur değerinde ödeme tarihi de dikkate alındığında farklılık olup olmadığı, kaç TL farklılık olduğu, 2017 yılı Ocak ayı itibariyle +/- kur farkına ilişkin dayanak faturadaki miktarın davacı lehine olup olmadığı, kaç TL olduğu,bu noktada dayanak faturaların ve iade faturasının taraflar aleyhine ve lehine benimseme ve kesinleşme durumunun muhasebesel olarak bulunup bulunmadığı,sonuç olarak tarafların itirazları dahi dikkate alınmak sureti ile kur farkı iddiasıyla davacının talep edebileceği miktarın ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Yargılama aşamasında takip konusu alacağın protokolden kaynaklanmış olması,ifa yerinin açıkca belirtilmemiş olması ve davacının yerleşim yerinin mahkememiz yargı çevresi dahilinde bulunması karşısında yetki itirazı ret edilmek suretiyle yargılamaya devam olunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması için … Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu 13/04/2018 tarihli raporda takip konusu işlemleri davalının yasal defterlerine işlendiği,BA ve BS formlarının düzenlendiği taraflar arasında imzalanan protokol hükümlerine göre 2017 yılı Ocak ayı itibariyle +/- kur farkı dengeleme faturası düzenleneceğinin kararlaştırıldığı,protokol kapsamında kur dengeleme faturasının kesilmesine hükmedilmesi halinde 1.170.333,50 TL+ KDV 210.660,03 TL alacağın varlığının hesaplandığı bildirilmiştir.
Akabinde mahkememizce atanan bilirkişi hazırladığı birleştirici nitelikteki 08/03/2019 tarihi itibariyle sunulan raporda,davacı defterlerinin usulüne uygun tutulduğu,1.911.600,00 TL (KDV dahil) tutarındaki kur farkı faturasının taraflar arasındaki protokolün 4.maddesi kapsamında düzenlendiği,protokol 4.maddesinde kur farkına ilişkin ödeme tarihindeki kur faturalarındaki hangi kurun baz alınacağının açıkça belirtilmediği anlaşılmakla VUK’nun ilgili maddeleri ve tebliğleri çerçevesinde hesaplamalarda ödeme tarihindeki T.C.Merkez Bankasının döviz alış kurunun dikkate alınması gerektiği,buna göre davacı şirketin protokolden kaynaklı 477.017,98 USD talep edebileceği ve fatura düzenleme tarihindeki T.C. Merkez Bankasının döviz alış kuru ile TL’ye çevrilmesi sureti ile KDV dahil 1.842.847,67 TL talep edebileceği belirtilmiştir.
Adı geçen raporun taraf vekillerine tebliğ edilmesi ve mevcut itirazlar karşısında bu defa öncelikle davacı vekilinin ve davalı vekilinin, bilirkişinin hazırlamış olduğu ve 08/03/2019 tarihi itibariyle teslim edilen rapora yönelik itirazların dikkate alınması,buna göre dayanak protokolün 4.madde hükmüne göre alacaklı ile borçlu arasında çek ile yapılan ödemelerde,” ödeme tarihindeki kur farkının iade olunması” koşuluyla çek ödemesi yapılıp yapılmadığının VUK’nun konuyla ilgili genelgeleri dikkate alınarak muhasebesel olarak nitelendirilmesi ve açıklanması,dayanak protokol içeriği ve özellikle protokolün 4.maddesi gereği, protokolde belirtilen 18 adet çekin ödeme tarihi itibari ile esas alınması gereken USD kur bedelinin (VUK ve ilgili genelgeler ve Yargıtay uygulaması çerçevesinde efektif satış tarihindeki kurun esas alınıp alınamayacağı değerlendirilmelidir.) ne olduğu, çeklerin her birinini düzenleme tarihinin ayrı ayrı ne olduğu,2,10TL olarak sabitlenen kur değerinde ödeme tarihi de dikkate alındığında farklılık olup olmadığı, kaç TL farklılık olduğu, 2017 yılı Ocak ayı itibariyle +/- kur farkına ilişkin dayanak faturadaki miktarın davacı lehine olup olmadığı, kaç TL olduğu,bu noktada dayanak faturaların ve iade faturasının taraflar aleyhine ve lehine benimseme ve kesinleşme durumunun muhasebesel olarak bulunup bulunmadığı, sonuç olarak tarafların itirazları dahi dikkate alınmak sureti ile kur farkı iddiasıyla davacının talep edebileceği miktarın ne olduğu hususları ile ilgili aynı bilirkişiden ek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa aynı bilirkişi 13/05/2019 tarihli raporunda çeklerin herbirinin düzenleme tarihinin sözleşme tarihi olan 12/03/2014 tarihi olduğunu,çeklerin tamamının ödendiğini,kök raporda yapılan hesaplamalar sonucunda VUK 130 sıra numaralı gelen tebliğ hükümleri dikkate alındığında T.C. Merkez Bankasının döviz alış kurunun çek tutarlarının vade tarihindeki USD’ye çevrilmesi halinde bulunan rakamın 477.017,98 USD olduğu,döviz alış kurunun 04/01/2017 tarihindeki değeri dikkate alındığında davacının 1.706.007,10 TL + 136.480,57 TL KDV olmak üzere 1.842.847,67 TL talep edebileceği,davacı vekilinin itirazları dikkate alındığında ise çek tutarlarının vade tarihindeki T.C. Merkez Bankasının döviz efektif satış kuru ile USD’ye çevrilmesi halinde 480.882,50 USD rakamının bulunacağı, bu rakamın 04/01/2017 tarihindeki T.C. Merkez Bankası’nın efektif satış kuru ile çarpımı sonucunda davacının davalıdan 1.725.550,67 TL+310.599,12 KDV olmak üzere 2.036.149,79 TL talep edebileceği, buna mukabil davalı vekilinin itirazlarına göre sabit kur ile vade tarihinde oluşan kur farkının vade tarihindeki kur ile TL’ye çevrilmesi durumunda ise T.C. Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden yapılan hesaplamada davacının davalıdan 1.426.268,52 TL+256.728,33 TL KDV olmak üzere 1.682.996,85 TL talep edebileceği,yine T.C. Merkez Bankasının döviz efektif satış kuru üzerinden yapılan hesaplamada ise davacının davalıdan 1.442.440,47 TL+ 259.639,28 TL KDV olmak üzere 1.702.079,75 TL talep edebileceği seçenekli olarak belirtilmiştir.
Mahkememizce atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu 13/05/2019 tarihli rapordan anlaşılacağı üzere rapor seçenekli olarak sunulmuş olduğu gibi konu ile ilgili VUK ve ilgili genelgeleri açık,kesin nitelikte ele almayan,bu itibarla muhasebesel ve vergisel açıdan açıklık içermeyen içermemektedir.
Bu nedenle mahkememizce tespit edilen uyuşmazlık konusunun, içinde iki SMMM bilirkişi ve bir işletme lisanslı bilirkişiden oluşan üç kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle yeniden incelenmesi yönünden ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa atanan yeni bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 22/11/2019 tarihli rapor içeriğine göre daha önce hazırlanan bilirkişi raporu irdelenmiş,farklı sonuca varılan hususlarla ilgili farklı sonuca ulaşılmasının gerekçesi üzerinde tek tek durulmuş ve buna göre rapor hazırlanmıştır.
Hazırlanan 22/11/2019 tarihli rapora göre;ilk bilirkişi tarafından düzenlenen 13/04/2018 tarihli kök raporda protokolde belirtilen çeklerin vade tarihlerindeki TCMB döviz alış kurlarına göre USD karşılıklarının bulunduğu,bunlar toplanarak 1.170.333,50 USD tutarına ulaşıldığı,ancak bunun sonuca kuvvetle muhtemel sehven sanki kur farkı tutarıymış gibi 1.170.333,50 TL olarak geçirildiği,bu durumun yapılan maddi hatalardan kaynaklandığı, ilk bilirkişi tarafından düzenlenen 04/09/2018 tarihli ek raporda protokolde belirtilen çekler ile protokolde belirtilmeyen bir kısım çekler için toplamda 494.011,94 USD kur farkı hesapladığı,bu tutar fatura tarihindeki kur üzerinden Türk parasına dönüştürülerek % 8 KDV ilave edilerek 1.763.632,01 TL kur farkı tutarına ulaşıldığı, yapılan hesaplama ile söz konusu raporda yapılan hesaplama arasındaki farkın raporda protokol konusu olmayan bir kısım çekler için de kur farkı hesaplanmasından ve protokolde belirtilen hesaplama yöntemine aykırı olarak oluşan kur farklarının takibe konu fatura tarihindeki USD kuru üzerinden Türk parasına çevrilmesinden kaynaklandığı ikinci bilirkişi tarafından düzenlenen 08/03/2019 tarihli kök raporda protokolde belirtilen çekler için toplamda 477.017,98 USD kur farkı hesapladığı,bu tutarın fatura tarihindeki kur üzerinden Türk parasına dönüştürülerek ve % 8 KDV ilave edilerek 1.842.487,67 TL kur farkı tutarına ulaşıldığı, yapılan hesaplama ile söz konusu raporda yapılan hesaplama içerik açısından bire bir aynı olmakla birlikte hesaplanan miktar yönünden farkın protokolde belirtilen hesaplama yöntemine aykırı olarak oluşan kur farklarının takibe konu fatura tarihindeki USD kuru üzerinden Türk parasına çevrilmesinden kaynaklandığı,ikinci bilirkişi tarafından düzenlenen 13/05/2019 tarihli ek raporda takdir mahkemeye bırakılarak dört (4) farklı hesaplama yapıldığı, 1.hesaplamanın kök rapordaki gibi olduğu,yapılan hesaplama ile bu hesaplama arasındaki farkın az yukarıda açıklanan nedenden kaynaklandığı, 2. hesaplamanın kök rapordaki yönteme göre döviz kurunun bu kez TCMB efektif satış kuru kullanılmak suretiyle ve & 18 KDV ilave edilerek yapıldığı, yapılan hesaplama ile bu hesaplama arasındaki farkın hesaplamada kullanılan yanlış kur ve KDV oranından kaynaklandığı, 3. hesaplamanın bu defa kullanılan hesaplama yöntemi ile bire bir aynı yöntem kullanılarak yapıldığı,ancak yine de miktar yönünden bir fark bulunduğu,bu farkın söz konusu hesaplamada yanlış KDV oranı (% 18) kullanılmasından kaynaklandığı, 4. hesaplamanın taraflarınca kullanılan hesaplama yöntemi ile bire bir aynı yöntem kullanılarak yapıldığı,ancak yine de miktar yönünden bir fark bulunduğu,bu farkın hesaplamada kullanılan yanlış kur (TCMB efektif satış kuru) ve KDV oranının %18 olarak kullanılmasından kaynaklandığı tek tek ve gerekçeli olarak açıklanmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki bilirkişi kurulu konusunda ehil olduğu gibi önceki rapordaki hesaplamalar ile kendi hesaplamaları arasındaki farkın nedenini ayrıca açıklamışlardır.Daha önemlisi bilirkişi kurulu,tarafların arasındaki kur farkı hesaplamalarında kullanılacak döviz kurunu açıkça belirtmediklerinden ve protokolda kur farkları ise faturaya bağlandığından VUK düzenlenmesi ile ilgili düzenlemeleri açıkça tespit etmişlerdir.Nitekim bu tespitler çerçevesinde VUK m.280 hükmüne dayanılarak yayınlanan 130 sıra numaralı ve 470 sıra numaralı tebliğlerde senetli ve senetsiz yabancı para alacaklarının T.C. Merkez Bankasının döviz alış kuruna göre değerlendirmesi gerektiğinin açıkça zikredildiğini beyan ettikleri,bu nedenle kur farkı hesaplamalarında da seçenekli olarak değil bu kuru esas almak suretiyle hesaplama yapılması gerektiği,tarafların tekstil sektöründe faaliyet göstermeleri nedeniyle uygulanacak KDV oranının ise %8 olup takibe konu kur farkı faturasında da KDV oranının bu şekilde uygulandığını açıkça belirttikleri dikkate alındığında bilirkişi kurulunun hangi kaideler çerçevesinde ve ne şekilde hesap yaptıkları kesin ve denetime açık şekilde belirtilmiştir.Esasen tekstil söktöründe KDV oranının %8 olduğu mahkememizin dahi bilgi dahilinde olup bu oran tekstil sektörüyle ilgili diğer uyuşmazlıklardaki bilirkişi raporlarında da açıklanmaktadır.
Kaldı ki döviz bedelli çeklerin alındığı tarihte geçerli olan T.C. Merkez Bankası’nın açıkladığı alış kuru üzerinde muhasebeleştirilmesi uygulama ve mevcut dosya kapsamına uygun olup bilirkişinin tespiti bu nedenle uygun bulunmuştur.Zira 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 26. maddesi bedelin döviz ile hesaplanması halinde , dövizin vergi olayının meydana geldiği andaki cari kur üzerinden Türk parasına çevrileceği, cari kuru belli olmayan dövizlerin Türk parasına çevrilmesine ilişkin esasları Maliye ve Gümrük Bakanlığının belirleyeceği belirtilmiştir. Bu düzenlemelere göre, mal teslimi veya hizmetin yapılması ile vergi doğuran olay meydana geldiğinden,bedelin döviz olarak hesaplanması halinde, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği teslim tarihindeki cari kur üzerinden muhasebeleştirilerek gelir kaydedilmesi gerekmektedir.Dövizin farklı zamanlarda ödenmesi nedeni ile oluşabilecek kur farklarının,bu bedeli menfi veya müspet olarak etkilemesi düşünülemez . (Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu, 18/10/2006 T. 2006/50 E. -2006/286 K. sayılı kararı) Buna göre adı geçen hükümden kıyasen hareket olunduğunda, bedel olarak verilen çek verildiği tarih itibari ile deftere kaydı gerekeceğinden ve buna göre vergi borcu doğacağından hangi tarihteki kur üzerinden kaydı yapılmış ise aynı tarihteki kur üzerinden iadesi yapılmalıdır. Bu noktada da döviz bedelli olan çekin alındığı tarihteki, Merkez Bankasının alış kuru üzerinden muhasebeleştirilmesi gerekir. Böylece ileride oluşabilecek kur farklarından dolayı taraflar, sonuçtan menfi veya müspet olarak etkilenmeyeceklerdir.Açıklanan bu kabul çerçevesinde de bilirkişi kurulunun 22/11/2019 tarihli raporundaki hesaplama açıklanan yönteme uygun ve kabul edilebilir niteliktedir.
Hal böyle olunca son bilirkişi kurulu raporunda açıklandığı üzere,son bilirkişi kurulundan önce hazırlanan bilirkişi kök ve ek raporundaki farklılık kur farkı hesaplamalarında esas alınacak döviz kurunun VUK ile ilgili tebliğ düzenlemelerine uygun tespit edilmemesinden ve yanlış hesaplamalardan kaynaklanmıştır.Bu çerçevede bilirkişi kurulunun hazırladığı rapor açıklanan düzenlemelere,konu ile ilgili Danıştay kararlarına,yukarıda açıklanan gerekçeye uygun,denetime ve hükme elverişlidir.
Kaldı ki Roma hukukundaki kabul ile taraflar arasındaki kur farkı faturasının düzenlenmesinde esas olan protokol taraflar arasında yapılmış bir yazılı anlaşmadır. “Anlaşmanın bir anlamda tarafları bağlayan kanun” hükmü niteliğine haiz olduğu (Conventio est lex) da dikkate alındığında şartları oluştuğu takdirde davacının davalıdan kur farkı nedeniyle alacak talep etmesi mümkündür.Esasen taraflar arasında yapılan sözleşme karşısında ahde vefa (pacta sunt servanda) kaidesince davalının bu protokol hükümleriyle bağlı olduğu kabul edilmelidir. Esasen davalının yukarıda belirtilen kaide gereği sözleşmeye bağlılık esastır.Davalı şirketin sözleşme yapılmasından sonra kendi aleyhine oluşacak durumları öngörmesi,gerekirse bu konuya ilişkin sözleşme hükmünü kabul etmemesi,çekince koyması veya gerçekleşecek riski kabul etmeyecek olduğu taktirde gerekirse sözleşmeyi imzalamaması mümkün olduğu halde davalı bu sözleşme imzalamıştır.Bu durumda, süreç içinde davalı şirket aleyhine kur farkı hesaplamalarından dolayı tahakkuk edecek alacak miktarını davalı şirketin ödemekten kaçınabilmesi temel hukuk kuralları çerçevesinde de mümkün değildir.
Öte yandan davacının haklı olduğu saptanan bu miktarlar yönünden davalının haksız itiraz ettiği sonucuna varılmakla İİK m.67 hükmüne göre bu miktarların %20’si tutarında tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi gerektiği takdir edilmiştir.Buna mukabil davacının kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından ret olunan kısım ile ilgili davalının şartları oluşmayan tazminat talebinin reddi gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen kabulüne, … 3.İcra Müdürlüğü’nün …E.sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın 1.540.370,02TL kısmına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısım yönünden takibin devamına, hükmedilen 1.540.370,02TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,hükmedilen 1.540.370,02TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,davacının fazlaya ilişkin itirazın iptali ve takibin devamına yönelik talebinin red olunmasına,red olunan kısım açısından davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yapılan açıklanan nedenlerle;
1)Davacının davasının KISMEN KABULÜNE,
… 3.İcra Müdürlüğü’nün …E.sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın 1.540.370,02TL kısmına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısım yönünden takibin devamına,
2-Hükmedilen 1.540.370,02TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,
3-Hükmedilen 1.540.370,02TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacının fazlaya ilişkin itirazın iptali ve takibin devamına yönelik talebinin red olunmasına,
5-Red olunan kısım açısından davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının tazminat talebinin reddine,
6-Bu dava sebebiyle 105.222,67-TL karar harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 23.087,35-TL ve … 3.İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyasında icra takibi nedeniyle alınan 9.558,00 TL’nin mahsubu ile kalan 72.577,32-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Kabul edilen kısım karşısında,davacı vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 86.712,95 -TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
8-Red olunan kısım karşısında,davalı vekille temsil edildiğinden AAÜT gereğince takdir olunan 34.436,10 .-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
9-Davacı tarafça harcanan 31,40 TL başvuru harcı, 4,60 TL vekalet harcı, 23.087,35 TL peşin harç olmak üzere toplam 23.123,35 TL harcın davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
10-Davacı tarafça harcanan 270,00-TL tebligat ve posta masrafı,2.900,00 TL bilirkişi gideri olmak üzere toplam 3.170,00 -TL yargılama giderinin kabul ve red oranına(%80,58 kabul) göre takdir edilen 2.554,38TL’sinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
11-Davalı tarafça harcanan 1.200,00 TL bilirkişi ücretinin yargılama giderinin kabul ve red oranına(%19,42 ret) göre takdir edilen 233,04TL’sinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
12-Karar kesinleştiğinde gider avansının talep halinde iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.06/02/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır