Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/567 E. 2023/90 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/567
KARAR NO : 2023/90

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/01/2016
KARAR TARİHİ : 02/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında 2013 yılında … İli, … ilçesi 192 adet …, 1 adet sosyal tesis, 1 adet cami, 1 adet büfe, … ilçesi 1 adet cami ile altyapı ve çevre düzenlemesi inşaat işi konulu sözleşme gereğince müvekkilinin alt yüklenici, davalı şirketin ise iş sahibi olduğunu, … ilçesi 192 adet …, 1 adet sosyal tesis, 1 adet cami, 1 adet büfe, … ilçesi 1 adet cami ile altyapı ve çevre düzenlemesi inşaat işi kilitli parke taşı ile yol yapımı işlerinin müvekkilince yapıldığını, ancak yapılan işlerin önemli bir kısmının ödemesi müvekkilinin tüm iyi niyeti, çabası ve taleplerine rağmen yapılmadığını, 31.01.2013 – 08.10.2013 tarrqıleri arasında kum ve mıcır alınması / nakliyesi işleri nedeni ile 101.609,80 TL yine 30.06.2013 – 04.11.2013 tarihleri arasında kilitli parke taşı ve bordür işleri nedeni ile 138.123,72 TL bedelli 5 nolu hak ediş raporunun düzenlendiğini, alt yapı ve çevre düzenleme işleri nedeni ile 27.205,00 TL bedelli 2 nolu hak ediş raporunun düzenlendiğini ve davalı yan tarafından onaylandığını, sözleşme harici yapılan işlerin de söz konusu olduğunu, Asliye Hukuk Mahkemesince tespit yapıldığını, tespit sonucunda hazırlanan rapora göre alacağının 500.000 TL civarında olduğunu, zararların karşılanması gayesi ile davalı yana … Noterliğince…. tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamenin gönderildiğini, söz konusu iş nedeni ile davalı yan T.C. Başbakanlık … Başkanlığındaki hak ediş alacaklarını almak üzere olduğunu, davalıların başka bir alacaklarının olmadığını, bu durumda müvekkilinin alacağını tahsil etmesinin mümkün olmayacağını, bu nedenle söz konusu kuruma yazı yazılarak bedelin davalıya ödenmemesi için tedbir talebinde bulunduklarını, zira alacağın bu işle ilgili olduğunu, taleplerinin reddi halinde müvekkilinin mağdur olacağını, 400.000 TL’nin taraflarına ödenmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında eser sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmeye dayalı olarak bir kısım işlerin kendisi tarafından ifa edildiği, fakat müvekkilce ödemelerin yapılmadığından iş bu davayı açtığını, müvekkili şirketin yetkililerince davacı ile bahsedilen tarzda bir sözleşme akdedilmediğini, sözleşme imzasız olup müvekkiller açısından bağlayıcılığının bulunmadığını, T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresinin … … inşaatı projeleri İlk yapı İnşaat … ortaklığına ihale edildiğini, proje iş ortaklığı tarafından taşeron firma olarak …Şti.’ye yaptırıldığını, bu firma müvekkillerinin bilgisi ve talebi dışında işi davacıya yaptırdığını, alt yüklenici olarak işi yapacak olan …Ltd.Şti’nin işi kime yaptırdığı, nasıl bir anlaşma yaptığı, hangi şartlarda anlaştığı, ödemeleri yapıp yapmadığının müvekkillerini ilgilendirmediğini, müvekkilleri ile davacı yan arasında ticari bir ilişkinin bulunmadığını, faturalar müvekkiline tebliğ edilmemiş olup dosyaya sunulan hak ediş raporlarının incelenmesinde raporlarda işveren adına … isimli bir kişinin imzasının görüldüğünü, …iş ortaklığını temsile dolayısı ile iş ortaklığı adına sözleşme yahut hak ediş imzalama yetkisine sahip olmadığını, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak açılan bu davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 2013 yılında … İli … ilçesi 192 Adet … Konutu, 1 Adet Sosyal Tesis, 1 Adet Cami, 1 Adet Büfe, … İlçesi 1 Adet Cami ile Altyapı ve Çevre Düzenlemesi İnşaatı İşi (ALTYAPI VE ÇEVRE DÜZENLEME- HAFRİYAT) işi sözleşmesi ….Ortaklığı (işveren) ile diğer tarafta Yalçın TOKMAK (alt yüklenici) arasında sözleşme konusunu teşkil eden iş ile ilgili haklar, yükümlülükler ve diğer her türlü münasebetleri düzenlemek için sözleşmedeki şartlar süreler dahilinde sözleşme tanzim, kabul ve taahhüt edilerek sözleşme imzalandığı, sözleşmeye göre işverenin … İş Ortaklığı, alt yüklenicinin … olduğu, sözleşmenin konusu işverenin taahhüdünde bulunan “… İli … İlçesi 192 Adet …, 1 Adet Sosyal Tesis, 1 Adet Cami, 1 Adet Büfe, … İlçesi 1 Adet Cami İle Altyapı Ve Çevre Düzenlemesi İnşaatı İşi” kapsamında yer alan iki şantiyenin tüm altyapı kazılarının yapılması, çevre düzenine yönelik tüm kazı dolgu ve toprak transferinin yapılması (kum, toprak, mıcır vb. malzeme dahil), malzeme depolanması ve depodan aktarılması, zeminin peyzaja hazır hale getirilmesi ve peyzaj toprağının serilmesi (toprak malzeme dahil) işleri (en az 2 adet makine, operatörleri, makine ekipmanları ve yakıt altyükleniciye ait olacak şekilde) taraflar arasında yapılan sözleşmenin 6. maddesinde “Sözleşme Türü Birim Fiyat ve Bedeli- Fiyatlara Ait Hususlar” belirtildiği, buna göre “sözleşme” anahtar teslimi götürü bedel sözleşme olduğu, sözleşme ve eklerindeki proje detay vs. dayalı olarak işin tamamı için 110.000,00 TL * KDV üzerinden akdedildiği ifade edildiği, götürü bedele nelerin dahil olduğu ilgili maddede detaylı olarak yer aldığı, sözleşme 31 maddeden oluşmakta olup fotokopisinin dava dosyasında yer aldığı, taraflar arasında 07.06.2013 tarihinde … İli … ilçesi 192 Adet …, 1 Adet Sosyal Tesis, 1 Adet Cami, 1 Adet Büfe, … İlçesi 1 Adet Cami ile Altyapı ve Çevre Düzenlemesi İnşaatı İşi (Kilitli Parke Taşı İle Yol Yapım İşleri) işi sözleşmesi … Şti.&…Ortaklığı (işveren) ile diğer tarafta … (alt yüklenici) arasında sözleşme konusunu teşkil eden iş ile ilgili haklar, yükümlülükler ve diğer her türlü münasebetleri düzenlemek için sözleşmedeki şartlar süreler dahilinde sözleşme tanzim, kabul ve taahhüt edilerek 07.06.2013 tarihli sözleşme imzalandığı tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki tartışmalı olan husus davacının davalılar ile 2013 yılında “… İli … İlçesi, 192 adet …, bir adet sosyal tesis, bir adet cami, bir adet büfe, … ilçesi ile bir adet cami ve altyapı çevre düzenlemesi inşaat işi” konulu sözleşmenin taraflarca imzalanıp imzalanmadığı, yazılı sözleşmenin konusu ile ilgili taraflar arasında akdi ilişkinin kurulup kurulmadığı, davalı şirketin bu sözleşmeyi benimseyip benimsemediği, söz konusu yazılı sözleşme davalı tarafından benimsenmiş ise D.iş dosyasına istinaden yapılan tespitler, hakediş evrakları, …’den celbedilecek kayıtlar ve ayrıca işin yapımına dair diğer evraklar gözetildiğinde davacının belirsizliği giderici açıklamaları dikkate alındığında dava dilekçesine konu 300.000,00 TL tutarında adı geçen sözleşmeden kaynaklı hakediş alacağının olup olmadığı, var ise kaç TL olduğu, ayrıca davacı vekilinin dilekçenin verilmesi aşamasında sunmuş olduğu dilekçe içerikleri dikkate alındığında özellikle … İlçesindeki iş dahil olmak üzere bu iş ile ilgili sözleşme harici birçok işin yapılıp yapılmadığı bu çerçevede … İlçesinde yapılan iş kapsamında ve sözleşme harici olarak belirtilen yol, alt yapı ve başkaca sözleşme harici alacak yönünden davacının alacağının bulunup bulunmadığı, buna göre dava dilekçesine konu edilen ve üç faturadan kaynaklı bedelin davacının belirsizliği giderici açıklamaları dikkate alındığında sözleşme dışı iş kaleminden dolayı davacının 100.000,00 TL alacağının bulunup bulunmadığı, bilirkişi kök ve ek raporunun alınmasından sonra gerek sözleşmeye konu bakiye hakediş bedeli ve gerekse sözleşme dışı hakediş bedeli ile ilgili yapılan ıslah arttırımları sonucu arttırılan kısımlar yönünden davaların kabulünün gerekip gerekmediği, zamanaşımına yönelik defilerin kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Yargılama aşamasında davacı vekilinin dava dilekçesi, 21/10/2021 ve 14/12/2021 tarihli dilekçeleri ile HMK m.31 hükmü gereği açıklatılmıştır.
Davacı vekili 14/12/2022 tarihli dilekçesinde “Dava dilekçesinde 400.000-TL olarak belirtilen rakamın 100.000-TL’sinin harici iş bedeli olduğunun açıklanması, sözleşme harici iş bedeli olduğu açıklanan100.000-TL rakamının 25/11/2021 tarihli dilekçe ile bu defa 243.803,00-TL olarak arttırılmış olması, ancak sözleşme harici iş bedelinin toplam üç farklı kalemden oluşuyor olması karşısında bu üç farklı faturaya dayalı bedelin hangi fatura nedeniyle kaç TL sinin dava dilekçesinde talep olunduğunun , bu suretle dava dilekçesindeki 100.000-TL olarak açıklanan rakama ne şekilde ulaşıldığının açıklanması,
25/11/2021tarihli dilekçeye konu olan ve değer arttırımına konu olan , sözleşme harici 243.803,00-TL miktarın yukarıda adı geçen üç farklı faturaya dayalı bedelin hangisi nedeniyle kaç TL olarak arttırılmış olduğunun, bu suretle sonuç olarak ” sözleşme harici olduğu” açıklanan faturalar ile ilgili “dava dilekçesi ” ile “arttırım dilekçesi”ile ayrı ayrı kaç TL talep olunduğunun açıklanması, bu noktadaki belirsizliğin giderilmesi için davacı vekiline bir hafta süre ve imkan tanınmasına, bu suretle dilekçelerdeki belirsizliğin giderilmesine,” şeklinde ara karar kurulmuştur. Raporda sözleşme harici işler olarak 70.221,80 TL, 77.499,60 TL, 196.081,60 TL bedelli faturalar sayılmış ve toplamda 343.803 TL hesaplama yapılmıştır. 100.000 TL’yi şu şekilde açıklıyoruz: -60.000 TL 196.081,60 TL (artırılan rakam 136.081,60 TL), -20.000 TL 70.221,80 TL (artırılan rakam 50.221,80 TL), -20.000 TL 77.499,60TL(artırılan rakam 57.499,60 TL). İşbu sebeple eksiklikler ikmal edildiğinden davamızın kabulüne karar verilmesini talep ediyoruz” şeklinde açıklama yapmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması için atanan SMMM bilirkişi tarafından hazırlanan 02/05/2018 tarihli raporunda “davacı ve davalı tarafa ilişkin ticari defterler, sunulmadığından dolayı incelenemediği, tarafların ticari defterleri, cari hesap dökümleri ve dayanağı (fatura, ödeme dekontları vs.) belgelerin karşılıklı olarak incelenmesi neticesinde bir kanaate varılabileceği, ancak işbu dosyada ticari defter, cari hesap dökümü ve dayanağı belgelerin mevcut olmadığı, dosyaya sunulmuş olan belgeler ve delillerin davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı ve varsa alacak tutarının ne kadar olabileceği hususunda bir tespit yapılmasına olanak sunulmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Raporun taraf vekillerine tebliğ olunmasından sonra itiraz üzerine alınan 11/12/2018 tarihli SMMM bilirkişi raporunda ise “davacı tarafa ait 2013 ve 2014 senesi yevmiye defterinin incelendiği, defterlerin noter açılış ve kapanış tasdikleri süresi içerisinde yerine getirildiği, davacı taraf ticari defterlerinde 3.6.2014 tarihi itibariyle davalıdan 591.461,00 TL alacak görüldüğü, davalının sunmuş olduğu 24.123,44TL ve 3.536,31TL tutarlı faturalar, davacının defterlerinde nakit tediye olarak görülmekte olup, bunlara ilişkin makbuzun mevcut olmadığı, iki fatura tenzil edildiğinde, davacının alacağı tutar 563.801,25 TL tespit edildiği, davacının talebi 400.000,00 TL olduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Akabinde adı geçen ek rapora yönelik beyanlar ve itirazlar üzerine hazırlanan 10/12/2019 tarihli SMMM bilirkişi raporunda ise “davacının kesmiş olduğu faturaların … … işi bakımından uyumlu olduğu, davalının kayıtlarına almadığı 101.609,80 TL, 138.123,72 TL ve 22.522,48 TL faturaların Bitlik … işine ilişkin olması sebebiyle yerinde olduğu, davacının davalıya kesmiş olduğu 196.081,60 TL …ve 29.205,00 TL … İşleri bakımından, herhangi bir teknik inceleme yapılmadığı için, nihai takdirin mahkemeye ait olacağı mütalaa edildiği, davalı tarafından sunulmuş olan 539.762,97 TL tutarındaki ödeme ve kesintiler davacı defterlerinde kayıtlı değildir. 17 adet çek 489.529,45 TL, 6 adet kesinti 10.233,52 TL ve 2 adet hesaba eft 40.000,00 TL olduğu, işbu ödemelerin, özellikle çeklerin karşılığının bulunup bulunmadığı yönünde inceleme yapılması gerektiği, davacı ve davalının defterlerinde kayıtlı bulunan 35684 numaralı 70.221,80 TL tutarlı ve … nolu 77.490,60 TL tutarlı faturalar ve dayanak belgeleri dosyada mevcut olmadığı, taraflar arasında gerçekleştirilen imalatların, belgelerinin tespiti bakımından bunlara da ihtiyaç duyulduğu, işbu belirtilen fatura ve belgelerin dosyaya sunulması gerektiği, 3. maddesinde “a”, “b” ve “c” bentlerinde sunulan noksanların tamamlanmasının gerekli olup, işbu noksanlar olduğu için davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı ve varsa alacağının ne kadar olduğunun tespit edilemediği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Alınan SMMM bilirkişinin kök ve ek raporlarının içerikleri, uyuşmazlık konuları ve özellikle raporda ulaşılan sonuç ve açıklanan gerekçe karşısında uyuşmazlığı çözmekten uzak bulunmuştur. Nitekim ve bu nedenle yeni bilirkişi raporu alınmasının gerekliliğini ortaya koyan hususlar 25/06/2020 tarihli duruşma ara kararı ile somutlaştırılmıştır.
Bu ara karar uyarınca:
“1-… … ilçesi 912 adet …, bir adet Sosyal Tesis, bir adet cami, bir adet Büfe, … İlçesi bir adet Cami ile Alt Yapı ve Çevre Düzenleme işine ilişkin olmak üzere bu işin … Şirketi- Yücel Yağcı iş ortaklığına ihale edilmesi, taşeron firma olarak Eda İnşaat Taahhüt Limited Şirketine veya başkaca taşeron şirkete yaptırılmasına ait tüm sözleşme, ihale, pursantaj ve benzeri evrakların ve dayanak suretlerinin iki hafta içinde mahkememize bildirilmesi için … Başkanlığı’na müzekkere yazılmasına,
2-Davacının davalılar lehine birden fazla ildeki inşaat alanında iş yapmış olduğu savunulmakla,
Dava konusu alacağın “… … ilçesi 912 adet …, bir adet Sosyal Tesis, bir adet cami, bir adet Büfe, … İlçesi bir adet Cami ile Alt Yapı ve Çevre Düzenleme” işinden kaynaklandığının öncelikle ele alınması,
Buna göre yukarıda yapılan iş ile ilgili davacı ile davalı arasında imzalanmış bir yazılı sözleşme olmadığı gözetildiğinde, dava dilekçesinde belirtilen işin yapıldığı yıllar itibariyle davacı ile davalı arasında sözleşmesel ilişki olup olmadığı,
Davaların dava dilekçesine konu iş ile ilgili doğrudan muhatabının davacı mı yoksa taşeron …Şirketi mi olduğu,
Buna göre dair gerek …’den gelecek cevapların gerekse davalı kayıtlarında davacı lehine herhangi bir veri olup olmadığı,
Dava dilekçesine konu edilen işte esasen dava dışı … Şirketinin alt taşeron olarak çalışıp çalışmadığı veya davacının taşeron olarak gözüküp gözükmediği noktasında hakediş ve benzeri belgelerde herhangi bir veri olup olmadığı,
Davalı şirketin savunduğu üzere bu iş ile ilgili davalı şirket aleyhine, davacının düzenlemiş olduğu fatura bedeli ödemesinin dava dışı …Şirketi lehine düşümün yapıldığına dair davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında ve davalı şirket lehine muhasebesel bir delil olup olmadığı,
… … ilçesi 912 adet …, bir adet Sosyal Tesis, bir adet cami, bir adet Büfe, … İlçesi bir adet Cami ile Alt Yapı ve Çevre Düzenleme işine ilişkin olmak üzere davalıların …’deki işin yapımı konusunda sadece ve sadece taşeron olarak “…Şirketi” ile sözleşmesi olup olmadığı, yok ise bu konuda sadece davacıyı taşeron olarak çalıştırıp çalıştırmadığı, bu işin yapımı ile ilgili davalıların ticari defter ve kayıtlarında adı geçen taşeron şirketler ile ilgili bir kayıt gözüküp gözükmediği,
Yine dava konusu işe ait faturaların dava konusu ve yukarıda belirtilen iş ile ilgili faturalar olup olmadığı, bu faturaların hangisinin dava konusu iş ile ilgili olduğunun davacı tarafından ve davalılar aleyhine somutlaştırılıp somutlaştırılmadığı; yine bu faturalar içerikleri ile …’den celp edilecek belgelerin davacı tarafından dava konusu işin doğrudan davalılar için yapıldığını teknik açıdan gösterir nitelik taşıyıp taşımadığı,
Davacı tarafından bu noktada gerekli somutlaştırmalar yapılmış ise bu faturaların düzenlendiği tarih gözetildiğinde süresi içinde davacı defterine kaydedilip kaydedilmediği, davalı defterlerinde gözüküp gözükmediği,
… … ilçesi 912 adet …, bir adet Sosyal Tesis, bir adet cami, bir adet Büfe, … İlçesi bir adet Cami ile Alt Yapı ve Çevre Düzenleme işi nedeniyle dosyamız tarafları arasında akdi ilişki olduğunu gösterir teknik belge olup olmadığı,
Ayrıca karşı ispat faaliyeti çerçevesinde davalıların ticari defterleri, somutlaştırılan deliller dikkate alındığında yukarıda anılan inşaat işinin yapımında davalıların akdi ilişkiyi davacı ile değil dava dışı …Şirketi ile ticari ilişki çerçevesinde yapıp yapmadığı, bu iş ile ilgili davalıların …Şirketine ödeme yapıp yapmadığı, yine anılan işte davacının buna göre … Şirketinin alt-taşeronu olup olmadığı, buna göre kimin alt taşeron olduğu noktasında teknik ve muhasebesel veri olup olmadığı,
Davacı ile davalılar arasında …’ta yapılan işe ait ve doğrudan akdi ilişkinin olduğu teknik, muhasebesel evraklar üzerinden anlaşılabildiği takdirde, davacının düzenlemiş olduğu faturalar, hakkedişler ve imalata ilişkin tüm belgeler gözetildiğinde davacının düzenlemiş olduğu faturalar davalıda kayıtlı olmasa dahi imalatın bittiği 2014 yılı itibariyle KDV dahil olmak üzere imalat fiyatının ne olduğu, imalata ilişkin yazılı birim fiyat sözleşmesi yok ise davacı tarafından yapıldığı anlaşılan işin yapıldığı yıl itibariyle mahalli piyasa rayicinin ne olduğu, (bu değer içinde KDV ve kar miktarı dahil olduğundan ayrıca bu miktarın eklenmemesi Yargıtay uygulaması gereği gerekmektedir.)
Akabinde davacı aleyhine sonuç doğurabilecek ve davalı tarafından muhasebesel anlamda ispatlanabilmiş ödeme miktarının ne olduğu,
SMMM bilirkişi …’ün 17/01/2020 tarihli raporunda belirtmiş olduğu miktardan farklı sonuca varılması karşısında gerekçesi üzerinde dahi durulması,
Davacının akdi ilişki ile ilgili tanık deliline dayanması karşısında bu konuda tanık dinletilmesine davalı vekilinin muvaffakat ettiğini bir hafta içinde açıkça beyan etmediği takdirde tanık dinlenemeyeceğinin dahi dikkate alınarak ve bu çerçevede konusunda ehil uzman bilirkişiden rapor alınmasına,”
dair hususlar takdir olunarak tahkikata yön verilmiştir.
Bilirkişi isimleri üzerinde uzlaşma olmadığından kamulaştırma (mühendis, mimar, şehir plancıları), yapı denetim hizmetleri, etüt-proje ve danışmanlık hizmetleri, ulaştırma, yapı malzemeleri, yapı statiği, yapı maliyeti analizleri, yapım yönetimi, yalıtım, kentsel dönüşüm alanındaki parsel, yapı, eklenti ve müştemilatların mevcut durumlarının ölçümü ve tespiti, kentsel dönüşüm alanındaki her tür ve nitelikteki projelerin uygulanması, arazi ve arsa değerleme, yapı değerleme, yapı maliyeti ve tespiti, inşaat ilerleme seviyesi analizi, kamu taşınmazlarının değerlemesi, bina ve tesis yönetimi ve uygulamaları ve hakediş konularında ehil inşaat mühendisi, Türkiye Muhasebe Standartlarına (TMS) göre varlık değerlemesi-menkul varlıklar değerleme işlemleri, menkul varlıkların değerleme işlemleri, menkul kıymetler ve borsa uzmanlığı, gayrimenkul sermaye iradı, değer artış kazancı ve taşınmazlara ilişkin diğer vergilerin matrahının tespiti, kamu alacağı, icra ve iflas işlemlerine ilişkin değerleme, genel muhasebe, yönetim muhasebesi, maliyet muhasebesi, ticari işletme ve şirketler muhasebesi konularında ehil bilirkişi, hakkediş sözleşmeleri ve hesaplama yöntemi konusunda ehil bilirkişilerin atanmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce oluşturulan ara karar çerçevesinde atanan bilirkişi kurulunu hazırlamış olduğu 06/01/2021 tarihli rapora göre “İşveren…Ortaklığı ile Alt yüklenici…arasında işveren vekili teknik yetkili ile sözleşme imzalandığı, sektörde taşradaki işlerde şantiyede bulunan teknik yetkilinin işveren adına taşeron sözleşmesi imzaladığı, parke taşı imalatlarına ait tutanağında davalı ve davacının imzasının bulunduğu, taraflar arasındaki para alışverişi (mali inceleme) ile sözleşmelere imza atan teknik yetkili inşaat mühendisi… in bazı hakkedişlerde de imzasının bulunduğu, böylece taraflar arasında mezkur işe ait iş ilişkisinin kurulduğu, davacının alt taşeron, davalının da işveren sıfatında olduğu, taraflar arasında mezkur işe ait yapılan hakkedişlerde davacının yaptığı işlerin imalat bedelleri toplamının 615.100,37 TL kdv dahil olduğu, bu bedellerden kdv tevkifatı ve diğer hususi kesintiler yapıldıktan sonra fatura kesilecek bedellerin hesaplandığı, buna göre faturaların kesildiği, ayrıca sözleşme tarihinden evvel kesilen faturalar ile … de yapılan işlerin bedeli, sözleşme dışı işler sayılıp toplam 70.221,80 4*77.499,60 *196.081,60 – 343.803,00 TL kdv dahil olduğu, sözleşme dışı işler toplamı 343.803,00 TL lik işin taraflar arasında kurulan iyi niyet ve iş ilişkisi kapsamında yapılıp yapılmadığının ve davacı alacağına eklenip eklenmeyeceği takdirinin mahkemeye bırakıldığı, davacının yaptığı imalatlara karşılık davalıya kestiği fatura toplamının 871.574,57 TL’ye ulaştığı, sözleşme dışı yapılan işler fatura bedeli 343.803,00 TL (kdv dahil) bedelin düşülmesi halinde sözleşme kapsamındaki faturalar toplamının 527.771,57 TL olabileceği, davacının sözleşme kapsamında yaptığı işler imalat bedelinin 615.100,37 TL (kdv dahil), bu bedellerden kdv tevkifatı ve diğer hususi kesintiler yapıldıktan sonra fatura kesilecek rakam hesaplandığından, kesilen bu fatura bedelleri de 527.771,57 TL olduğundan bu rakamın hakkediş bedelleri ile uyumlu sayılabileceği, mali inceleme sonucuna göre davacının hakkediş alacağının 45.,093,40 TL’sini nakden tahsil ettiği, yine davacıya verilen çeklerden 36.500,00 TL sinin de tahsil edildiği, böylece toplam 81.593,40 TL nin tahsil edildiği, davacının yaptığı işler için keşilen fatura bedelleri toplamı 527.771,57 TL olup bu bedelden tahsil edilen 81.593,40 TL düşülmesi ile davacının kalan alacağı ; 527.771,57 TL — 81.593,40 TL = 446.178,17 TL olarak hesap edildiği, ( buna sözleşme dışı yapılan işler bedeli 343.803,00 TL nin dahil olmadığı ) davacı dava dilekçesinde 400.000,00 TL. alacağının olabileceğini beyan ederek dava açtığının görüldüğü” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Raporun tebliği sonrası ise itirazlar üzerine bu defa “… den gelen 16/02/2021 yazı ve ekindeki 216 sayfadan ibaret dosya içeriği gerek … Asliye Hukuk Mahkemesinin … D.iş sayılı tespit dosyasındaki inşaat mühendisinin işin yapıldığı 2013 tarihi itibari ile yapmış olduğu değerlendirmeler ve tespitler, ayrıca bilirkişi kurulunun 06/01/2021 tarihli raporunda incelenen faturalar, hakediş belge içerikleri, bu noktada davacının somutlaştırabildiği diğer tüm deliller ve dosya kapsamı bir bütün olarak dikkate alındığında daha önceki ara kararda da açıklandığı üzere, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin benimsemiş olduğu uygulamalarda, taraflar arasında sözlü eser sözleşmesi ilişkisinin kurulduğunun kabul olunduğu taktirde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 481. Maddesi hükmü uyarınca “Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir.” düzenlemesi dikkate alındığında somut olay yönünden iş bedeli konusunda eserin bedelinin taraflar arasında önceden belirlenip belirlenmediği, belirlenmemiş ise iş bedelinin kanun hükmü uyarınca işin yapıldığı yıl olan 2013 itibari ile piyasa rayiç fiyatlarına göre belirlenmesi hususlarının üzerinde durulması, buna göre akdi ilişkinin varlığı ihtimali kabul olunduğunda taraflar arasında işin bedeli dahi çekişme konusu olmakla dava dilekçesinde dayanılan vakıalar, somutlaştırılan ve mahkememizce değerlendirilmesi gereken fatura ve hakediş belge içerikleri, özellikle … Asliye Hukuk Mahkemesinin delil tespitine dair inşaat mühendisinin işin yapıldığı yıl itibari ile yani 2013 yılı itibari ile hazırlamış olduğu rapor, dosyada bulunan delil, belge var ise fotoğraflar ayrıca … den gelen cevabi yazı içerikleri ile tüm dosya kapsamından yararlanılarak işin yapıldığı yılın 2013 yılı olup olmadığı, 2013 yılı ise mahalli piyasa rayiçlerine göre bedelin ne olduğu, mahalli piyasa rayiç değerine göre ve işin yapıldığı tarihteki değer belirlemesi sırasında mahkememizin 25/06/2020 tarihli duruşmasının 2 numaralı ara kararında belirtildiği üzere piyasa rayicine KDV ve kâr miktarı dahil olduğundan ayrıca bu miktar eklenmeksizin davacının işin yapıldığı yıl itibari ile ve piyasa rayicine göre hak ettiği ücretin belirlenmesi, yapılan iş bedelinden 06/01/2020 tarihli bilirkişi kurulu raporunda da ayrıntılı irdelendiği üzere iş sahibi tarafından yapıldığı ispatlanan ödemelerin düşürülmesi, sonuç itibari ile davacının dava tarihi itibari ile talep edebileceğin miktarın hesaplanması açısından bilirkişi kurulundan ek rapor alınması” şeklinde ara karar oluşturulmuştur.
27/09/2021 tarihli bilirkişi kurulu raporunda “sözleşme tarihinden önce kesilen faturalar ve makine çalışma bedeli 70,221,80 TL + mıcır, kum ve makine çalışması 77.499,60 TL, ile … yapılan diğer işlere ait fatura 196.081,60 TL Sözleşme dışı sayılan ve toplam 70.221,80 4*77.499,60 4*196.031,60 – 343.803,00 TL (kdv dahil) bedelin de 2013 yılı mahalli rayiç bedellerine uygun olduğuna kanaat edilmiş olup vekaletsiz iş görme olarak değerlendirilebilip değerlendirilemeyeceğinin takdirinin yüce mahkemeye ait olduğu, dava konusu iş “… İLİ … İLÇESİ 192 ADET …, 1 ADET SOSYAL TESİS, 1 ADET CAMİ, 1 ADET BÜFE, … İLÇESİ 1 ADET CAMİ İLE ALTYAPI VE ÇEVRE DÜZENLEMESİ İNŞAATI İŞİ”olup, yüklenici firmanın … olduğu, işin ihale kayıt numarasının 2011/66482 olduğu,işe ait sözleşmenin 15.08.2011 tarihinde imzalandığı, sözleşmenin 36 madde ve eklerinden oluştuğu, bu çerçevede yapılan işin miktarının ancak teknik bilirkişinin incelemesine dayanarak tespit edilebileceği, dosyadaki çek örneklerine dayanarak, 157.324,32 TL icra takibine konu edilen çekler toplamı, 66.565,45 TL icra takibine konu edilmeyen çekler toplamı 36.500,00 TL tutarındaki tahsil edilen çekler toplamı olmak üzere davacının davalıdan alacağına mahsuben aldığını beyan ettiği çeklerin toplamının 260.389,77 TL olduğu, buna göre tahsil edilemeyen çeklerin toplam tutarının 223.889,77 TL olduğu, davacının dosyaya fotokopisini sunduğu ve keşidecisi davalı olmayan, üzerinde herhangi bir ciro kaydı tespit edilemeyen emre muharrer senetlere (bonolara) dayanarak talep ettiği ve tahsil edilemeyen bonoya dayalı toplam alacak tutarının 291.461,00 TL olduğu, davacının alacağına mahsuben 45,093,40 TL’yinakden ve 36,500,00 TL’yi çek yoluyla tahsil ettiği, teknik inceleme sonucunda da; taraflar arasında mezkur işe ait sözleşme bedellerinin toplamının 615.100,37 TL kdv dahil olduğu, ancak hakkedişler ve kesilen faturalar göz önüne alındığında davacının sözleşme kapsamında yaptığı işlerin bedelleri toplamının 527.771,57 TL kdv dahil olarak kabul edildiği, davacının yaptığı imalatlara karşılık davalıya kestiği fatura toplamının 871.574,57 TL’ye ulaştığı, sözleşme dışı yapılan işler fatura bedeli 343.803,00 TL (kdv dahil) bedelin düşülmesi halinde sözleşme kapsamındaki faturalar toplamının 527.771,57 TL olabileceği, mali inceleme sonucuna göre davacının hakkediş alacağının 45.093,40 TL’sini nakden tahsil ettiğini, yine davacıya verilen çeklerden 36.500,00 TL sinin de tahsil edildiği, böylece toplam 81.593,40 TL nin tahsil edildiği, davacının yaptığı işler bedeli fatura bedelleri toplamı 527.771,57 TL olup bu bedelden mali müşavirce belirlenen ve tahsil edilen 81.593,40 TL düşülmesi ile davacının sözleşme kapsamında kalan alacağı; 527.771,57 TL – 81.593,40 TL = 446.178,17 TL olarak hesap edildiği, ayrıca sözleşme tarihinden önce kesilen faturalar ; makine çalışma bedeli 70.221,80 TL + mıcir, kum ve makine çalışması 77.499,60 TL, ile diğer malatyada yapılan İşlere ait fatura 196.081,60 TL (toplam 343.803,00 TL kdv dahil) sözleşme dışı sayıldığı, sözleşme dışı sayılan 70.221,80 4*77.499,60 4*196.081,60 – 343.803,00 TL (kdv dahil) bedelin de 2013 yılı mahalli rayiç bedellerine uygun olduğuna kanaat edilmiş olup vekaletsiz iş görme olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin ve davacı alacağına eklenmesi takdirinin mahkemeye ait olduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 06/01/2021 tarihli kök raporun 12.sayfasına göre;
“Davacının dayanmış olduğu yazılı sözleşmeler dışında kalan, bilirkişi kurulunun “sözleşme dışı iş bedelleri” olarak nitelendirdiği toplamı 343.803,00-TL (KDV dahil) olan, 70.221,80+77.490,60+196.081,60-TL kalemlerinden oluşan, bu kalemlerden sadece 35684 numaralı faturaya konu 70.222,80-TL bedelli, 35685 numaralı faturaya konu 77.490,60-TL bedelli faturaların davalının 2013 yılı ticari defter ve kayıtlarında mevcut olduğunun açıkça belirtilmesi, buna mukabil 35694 numaralı faturaya konu KDV dahil olan 196.081,00-TL tutarındaki davacının düzenlemiş olduğu faturanın davalının defterlerinde yer almadığının açıkça belirtilmiş olması, “
Buna mukabil yine aynı bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 27/09/2021 tarihli ek raporun 4.sayfasında ise “sözleşme dışı iş bedelleri” olarak bilirkişi kurulunun nitelendirdiği üç farklı faturaya dayalı, KDV dahil toplam 343.803-TL olarak açıklanan bedelleri ile ilgili, ilgili sayfanın son paragrafında bu bedelin tamamını kapsayacak şekilde” zaten davalı defter ve kayıtlarında da bulunmaktadır” ibaresinin yazılı olması,
Karşısında bu çelişkinin giderilmesi,
Davacının dayandığı yazılı sözleşmeler kapsamı dışında kalan, bilirkişi kurulunun ise “sözleşme dışı iş bedelleri” olarak nitelendirdiği, toplamı 343.803-TL (KDV dahil) olarak açıklanan ve üç farklı fatura toplamından oluşan bu kalemler karşısında, bu üç farklı faturadaki kalem ile ilgili hangi faturaların davalının kanuni defterlerinde yer aldığını özet olarak belirtmeleri, çelişkiyi gidermeleri, bu suretle 27/09/2021 tarihli ek raporun 4.sayfasının son paragrafının 4.satırındaki “zaten davalı taraf defter ve kayıtlarında da bulunmaktadır.” ibaresinin sadece iki faturaya yönelik olup olmadığını çok özet olarak belirtmeleri amacıyla bilirkişi kurulundan ek rapor alınmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu arada karar üzerine bilirkişi kurulu 23/12/2022 tarihli raporlarında adı geçen faturalara konu bedellerin vekaletsiz iş görme olarak değerlendirildiğini, kök raporun 11.sayfasındaki yasal defter sayfası ile dahi tevsik edildiği üzere 03/08/2003 tarihli KDV dahil 196.081,00 TL tutarındaki davacının düzenlediği faturanın davalının kanuni defterlerinde yer almadığı, buna karşılık … numaralı KDV dahil 70.221,80 TL ve 35685 numaralı KDV dahil 77.490,60 TL’nin ise davalının kanuni defterlerinde yer aldığı yönünde görüşlerini açıklamışlar. Bu suretle yazımdan kaynaklı olan maddi hata dahi giderilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, konu sözleşmeden kaynaklanan alacak ve ayrıca sözleşme dışı işlerden kaynaklanan alacak kalemlerinden oluşmakla her iki alacak kalemi açısından farklı farklı hukuki değerlendirmeler yapılacaktır.
Buna göre:
a-Taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık konusu davalılar tarafından davacının dayanmış olduğu yazılı sözleşme çerçevesinde taraflar arasında akdi ilişki olup olmadığı, akdi ilişkinin dava dışı …Şti ile yapılıp yapılmadığı, imzasız olan sözleşmenin davalılar tarafından benimsenip benimsenmediği noktasındadır.
Dava, TBK’nın 470 ve devamı maddelerde düzenlenen ve konusu eser sözleşmesi olan ve sözleşmeye dayalı iş bedelinin ödenmediği iddiasına dayalıdır.
Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 200. maddeye göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya O’nun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. (Yargıtay 15.H.D.2017/1537E. 2017/3585K.sayılı kararı)
Taraflar arasında geçerli bir eser sözleşmesi ilişkisi kurulması durumunda işi üstlenen davacı yüklenicinin işe hiç başlamadığı ya da işi terk ederek yarım bıraktığı iş sahibi tarafından yasal delillerle kanıtlanmadıkça sözleşmeye uygun olarak gerçekleştirilen imalatın bu işi üstlenmiş olan yüklenici tarafından yapılmış kabul edilmesi gerektiği, daire uygulamalarında karine olarak kabul edilmektedir. Mevcut dosya kapsamı dikkate alındığında davalıların imzası yer almamış olsa dahi sözleşmeye konu iş ile ilgili yüklenicinin imalat gerçekleştirmiş olduğu tartışma dışı olmakla öncelikle bu işin adı geçen sözleşme çerçevesinde davacı tarafından üstlenildiği açıktır.
Davalılar tarafından inkar edilen ve bağlayıcılığı bulunmadığı savunulan yazılı sözleşmede … ve …’ta bulunan işler ile ilgili davalıların, “yetki şartını” dahi içeren bu sözleşmeye esas olmak suretiyle yetki itirazında bulundukları, bu yetki itirazının ilk derece mahkemesinde kabul olunduğu, hatta verilen yetkisizlik kararının Yargıtay 15.HD tarafından dahi onandığı açıktır. Bu aşamadan sonra davalıların, savunmalarında yetki şartını dahi içeren sözleşmeye dayandıktan sonra bu sözleşmenin hukuken kendilerini bağlamayacağı yönündeki inkarlarına Mahkememizce genel ilkeler uyarınca itibar olunmamıştır. Zira davalıların imzalarının bulunduğu yetki şartının yer aldığı sözleşmeye dayanarak bu sözleşme uyarınca kendi lehlerine usuli hakkın doğumundan sonra, bu defa sözleşme ile bağlı bulunmadıklarını beyan etmeleri davalılar yönünden “çelişkili davranış yasağı” (…) ilkesinin açık ihlalidir. Bu ihlalin müeyyideyi ise davalıların ilk beyanlarıyla bağlı kalınması ve bu yazılı sözleşmenin taraflarca tarafından benimsendiğinin kabul olunmasıdır. Nitekim HMK m.188/f.1 hükmüne göre vekillerin mahkeme önünde ikrar ettiği bu vakıa artık çekişmeli olmaktan çıkmıştır ve ayrıca ispatı da gerekmemektedir.
Yine söz konusu sözleşmede davalı şirketin temsilcilerinin imzasının bulunmadığı beyan olunsa da davalıların şantiye şefi tarafından bu sözleşmenin imzalandığı anlaşılmaktadır. Hak ediş konusunda ehil bilirkişinin de belirttiği üzere taşradaki çalışmalarda ve uygulamalarda bu tip sözleşmelerin şantiye şefi tarafından imzalandığı açıkça ifade edilmiştir. Daha da önemlisi sözleşmeye konu işin dayanılan delil tespiti raporlarına göre dahi yapıldığının ortaya çıkmış olduğu, sözleşmenin taraflarca benimsendiği anlaşılmaktadır.
Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu kök rapor ve ek rapor içeriklerine göre … ve … işlerine ait ve sözleşme tarihlerinden itibaren davacının düzenlemiş olduğu faturalar davalı defterinde kayıtlı olup bu hal dahi bu sözleşmelerin davalılar tarafından benimsendiğini ortaya koymaktadır.
Bu muhasebesel durumlar dışında ve ayrıca davalı tarafından, davacıya yapılan ödeme tarihleri ve miktarları ile şekillerinin varlığı tartışmasızdır. Bu miktarların davalılar tarafından ve başkaca bir ilişki nedeniyle yapıldığı ise davalılar tarafından ispatlanmamıştır. Yargıtay’ın kapatılan 15.HD’nin önceki uygulamaları dikkate alındığında bu hal dahi yazılı sözleşmenin varlığının davalı tarafından benimsenmiş olduğunu göstermektedir.
Yukarıda tek tek açıklanan hallerden anlaşılacağı üzere davalıların adı geçen yazılı sözleşmeye bağlı olmadıklarının kabulü gerek ispat hukuku açısından ve gerekse hayatın olağan akışı gereği mümkün değildir. Bu noktada açıklanan tüm kayıtlar davalılar aleyhine delil teşkil etmektedir. Bu nedenle bir an için …Bankası A.Ş.’den gelecek cevaplara göre, dava dışı taşerona ödeme yapmış olduğu anlaşılmış olsa dahi bu hal hiçbir suretle akdi ilişkiyi kabul eden davalının borcunu ödediğini hukuken kabul etmeyi gerektirmemektedir. Zira bu yöne ilişkin açık inkârı olan davacı, “akdi nisbiliği” gereği bu ilişkinin tamamen dışında kalan kişi konumunda olup söz konusu ödemelerin davacı aleyhine herhangi bir sonuç doğurabilmesi usulen mümkün değildir. …’den celbedilen kayıt ve belgelerden dahi davalıların akdi ilişkiye girdiğini savunulmuş olduğu ….Ltd.Şti ile davalılar arasında herhangi bir alt taşeron ilişkisi olduğuna dair ayrıca davacıyı bağlayabilecek hiçbir kayıt mevcut değildir.
Bu nedenle adı geçen sözleşmeye dayalı olarak davacının alacak talep edebilmesi mevcut dosya kapsamına göre mümkündür.
Yerleşik Yargıtay kararında belirtildiği üzere “eser sözleşmesi TBK’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Eser sözleşmesinde taraflardan biri iş sahibi, diğeri ise yüklenicidir. Eser sözleşmesinde, işin uzmanı sayılan yüklenici yapımını üstlendiği eseri işi, özen borcu gereği fen ve sanat kurallarına, sözleşme hükümlerine, kendisine duyulan güvene ve beklenen amaca uygun şekilde yapmakla yükümlüdür.” Yapılan eser sözleşmesine göre yüklenici işi teslim etmek, buna mukabil iş sahibi bedeli ödemek yükümlülüğü altındadır.
Davacı yüklenicinin ve davalı iş sahibinin hazırlanan tespit raporları, hak edişe ait celbedilen tüm evrak içerikleri, yapılan muhasebesel inceleme sonuçları, davalı tarafından benimsendiği gerekçeli olarak açıklanmış olan ve Mahkememizce itibar olunan sözleşme içeriği, yine hak edişe yönelik hesaplamalara dair tüm imzalı ve imzasız hak ediş belge içerikleri, ödemeye dair yapılan kayıtlar dikkate alınarak davacı yüklenicinin hak ettiği iş bedeli hesaplanmıştır. Yapılan hesaplamalardan özellikle ek rapor içeriği de dikkate alındığında Mahkememizce belirlenen inceleme konularını tek tek ele alan, hesap şekli itibariyle Mahkememizce benimsenen, Yargıtay kararlarındaki hesap yöntemine uygun, denetime elverişli nitelik taşımaktadır. Esasen Mahkememizce bilirkişi kurulu oluşturulmasına neden olan ve ayrıntılı olarak incelenen gerekçeler karşısında, SMMM bilirkişinin münferiden hazırladığı kök ve ek raporların daha sonradan Mahkememizce belirlenen inceleme konularını ele almaktan uzak olduğu ise anlaşılmaktadır.
Davalı tarafından benimsendiği kabul olunan sözleşme ve bu sözleşme kapsamında talep olunan alacak ile ilgili tüm ek belgeler bilirkişi kurulu tarafından incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda, taraflar arasındaki sözleşmeye konu işlerin imalat bedelleri toplamı 615.100,37 TL olup KDV dahildir. Buna göre bu bedellerden KDV tevkifatı ve diğer hususi kesintiler yapıldıktan sonra fatura kesilecek bedeller hesaplanmıştır. Davacının sözleşme imalat bedeli 615.100,37 TL olduğu göz önüne alınırsa bu fatura bedellerinin yapılan işler bedeli ile uyumlu/yakın olduğu, bir başka deyişle kadri maruf olduğu anlaşılmaktadır. Zaten Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun kök raporda açıkladığı üzere davacının sözleşme imalat bedeli KDV dahil 615.100,37 TL’dir. Bu bedele ilişkin kesilen fatura bedelleri ise 527.771,57 TL’dir. Buna göre davacının kendisinin düzenlemiş olduğu fatura bedelleri bu noktada miktar olarak davacıyı bağlayıcı nitelikte olup esasen bilirkişi kurulunun kök raporda hesapladığı rakam ise bu miktardan fazla olmakla birlikte söz konusu fatura bedelindeki rakama itibar olunmasına engel teknik ve muhasebesel bir hal veya bu yönde kabul edilebilir bir itiraz bulunmamaktadır. Bir başka deyişle, teknik yönden yapılan hesaplama muhasebesel yönden yapılan hesaplama ile varılan ve tespit olunan miktarı ortadan kaldırmamaktadır. Davacının sözleşme kapsamında yaptığı işlerin toplam hakediş bedelinin 527.771,57 TL olarak kabul edildiği, yani sözleşme bedellerine göre değil, fatura bedellerine göre hesap kabul edildiği, mali inceleme sonucuna göre davacının hakediş alacağının 45.093,40 TL’sini nakden tahsil ettiği, yine davacının hakediş alacağı için verilen çeklerden 36.500,00 TL’sinin de tahsil edildiği, böylece toplam 81.593,40 TL’nin tahsil edildiği anlaşılmaktadır.
Zaten sözleşme kapsamında olmadığı anlaşılan toplam üç adet fatura bedel toplamı 343.803,00 TL KDV dahil olup bu bedel davacı tarafından davalı aleyhine düzenlenen toplam fatura bedeli olan 871.574,57 TL’den mahsup olunduğunda davacının sözleşme kapsamında düzenlenen fatura nedeniyle alacak hakkı 527.771,57 TL olarak tespit olunmuştur.
Buna göre davacının yapmış olduğu işlerden kalan alacağı, davacının yaptığı işler bedelinin fatura bedel toplamı 527.771,57 TL olduğu gözetildiğinde bu bedelden Yargıtay uygulaması dahi dikkate alınarak tahsil olunan 81.593,40 TL düşülmesi gerekir. Bu durumda sonuç olarak davacının sözleşmeden kaynaklı talep edebileceği toplam rakam 446.178,17 TL olarak Mahkememizce kabul olunmuştur.
Yargılama aşamasında davacı vekili 21/10/2021 tarihli dilekçe ile 400.00,00 TL olan dava değerinin 30.000,00 TL’sini sözleşmeden doğan alacak, 100.000,00 TL’sini ise sözleşme dışı olan alacak kalemi olarak açıklamış ve bu çerçevede HMK m.31 hükmü uyarınca belirsizliği gidermiştir.
Mahkememizce verilen kesin süre içinde bu belirsizliği giderilmesi sonucu dava dilekçesindeki miktar ile ilgili 25/11/2021 tarihli dilekçe ile arttırım dilekçesi sunulmuştur. Bu arttırım dilekçesine göre davacı vekili bilirkişi raporunda, söz konusu alacaklar için sözleşme kapsamında 446.178,17 TL bulunmuş olmakla sözleşme kapsamındaki alacak miktarının 146.178,17 TL tutarında arttırmış, harç eksikliğini gidermiş, dilekçe davalılar vekiline tebliğ olunmuş, ancak davalılar vekili süresi içinde arttırılan bu ıslah dilekçesine karşılık zamanaşımı definde bulunmuşlardır.
Mahkememiz sözleşme kapsamında olduğu bilirkişi raporunda saptanan ve ıslah ile arttırıma konu olan 146.178,17 TL dışındaki 300.000,00 TL’lik kısma yönelik dava konusu miktarı açıklanan nedenlerle aynen kabul etmiş, ancak 146.178,17 TL ile ilgili kısmı ise zamanaşımı nedeniyle reddetmiştir. Sözleşme ve asıl davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK Kanunu yürürlüktedir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 147/6. maddesinde de yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında eser sözleşmesinden doğan alacakların beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu belirtilmiştir. Bu maddelerdeki düzenlemeye göre eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda kural, zamanaşımı süresinin beş yıl olmakla birlikte yüklenicinin kasıt ve ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi işi ifa etmemesi halinde zamanaşımı süresi Borçlar Kanunu’nun 125, Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi hükümlerine göre on yıl olacaktır. Borçlar Kanunu’nun 128 ile TBK’nın 149. maddesinde zamanaşımı sürelerinin alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlayacağı kabul edilmiş, BK’nın 132, 133, 135 ve 136 ile TBK’nın 153, 154, 156 ve 157. maddelerinde zamanaşımının durması, kesilmesi ve yeni sürenin başlaması halleri düzenlenmiştir. Dava dosyası ile somutlaştırılan deliller, özellikle değişik iş dosyasındaki tespitler ve tarafların somutlaştırmış oldukları vakıalar gözetildiğinde sözleşmeye konu eserin davalı iş sahibine, davacı tarafından 2014 yılında teslim olunduğu anlaşılmaktadır. Teslim tarihi kesin olarak belirlenmiş olmakla taraflar arasındaki sözleşmeden doğan bu alacak bu tarihte muaccel-istenebilir hale gelmiştir.
Asıl dava her ne kadar 27/01/2016 tarihinde açılmış olup zamanaşımı süresinde açılan dava niteliğinde olsa da yargılama aşamasında asıl davaya konu sözleşme bedeli ıslah edilmiş, ıslah dilekçesinin tebliği üzerine davacı vekili zamanaşımı defini ileri sürmüştür. Buna göre davalı tarafından süresi içinde ileri sürülen zamanaşımı definin ise yukarıda açıklanan hükümler dikkate alındığında kabulü gerekmektedir. Zira sözleşmeye konu alacak ile ilgili davacı dava dilekçesi ile kısmi dava açmış, 21/01/2016 tarihinde açılan kısmi davadan sonra ise 25/11/2021 tarihli bu alacak miktarı ile ilgili ıslah dilekçesini sunmuştur. Teslim tarihi ile ıslah dilekçesinin sunulduğu tarihler arasında beş yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği, istisnai zamanaşımı süresinin bulunmadığı ise Mahkememizce takdir olunmuştur.
Bu şekilde Mahkememizde açılan davanın kısmi dava olması nedeniyle ıslah ile arttırılan kısım yönünden zamanaşımı süresinin geçtiği takdir olunmuştur. Zira 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK. 107. maddesinde düzenleme altına alınan belirsiz alacak davası ve tesbit davasında, davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunun arttırılabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir. Bu durumda gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan HMK ve 6098 sayılı TBK çerçevesinde davacının dava dilekçesine konu olan alacaklar yönünden zamanaşımının başlangıç tarihi 2013 yılıdır. Davaya konu alacağın kısmi dava olduğu, gerek dava tarihinde yürüklükte olan HMK hükümleri ve gerek ise doktrin görüşlerine göre açıktır. Bilindiği üzere kısmi davada zamanaşımı, sadece kısmi davaya konu olan alacak hakkında kesilmeye neden olur. Kısmi dava dışındaki alacağa yönelik zamanaşımı süresi ise kesilmez.
Hal böyle olunca davacının belirsiz alacak davası açmadığı ise dava dilekçesinden anlaşılmaktadır. Oysaki belirsiz alacak davası açılması halinde elbette durum farklı olarak değerlendirilebilecektir. “Belirsiz alacak davası açılabilmesinin mümkün olduğu hallerde kısmi dava açmak davacı açısından üç nedenle daha elverişli olmayacaktır. Birincisi kısmi dava açan davacının alacağının geri kalan kısmı için zamanaşımı süresi kesilmemiş olacaktır. Buna karşılık belirsiz alacak davasında zamanaşımı, dava sonunda alacağın tümü için dava tarihinde kesilmiş sayılacaktır. İkinci olarak kısmi dava açan davacı dava sırasında alacağın geri kalan kısmını talep etmek isterse, bunu ancak ıslah ya da karşı tarafın açık rızası ile yapabilecektir…” (Prof. Hakan Pekcanıtez, Prof. Oğuz Atalay ve Prof. Muhammet Özekes, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku Kitabı, Sayfa: 321) Esasen öteden beri tüm Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulu içtihatlarında da 6100 sayılı HMK gerekçesinde olduğu gibi, kısmi dava açılması durumunda sadece dava edilen kısım için zamanaşımının kesileceği kabul edilmiş, bu yöndeki yargısal uygulama 6100 sayılı HMK. gerekçesinde de yerini korumuştur. O halde somut olayda davacının açmış olduğu kısmi dava, beş yıllık zamanaşımı süresinin kesilmesine usulen engel olamayacaktır.
Açıklanan hukuki gerekçeler karşısında, asıl davadaki sözleşmeye konu alacak ile ilgili ıslah olunan miktar yönünden, davacının ıslah talebine konu 146.178,17-TL miktar teslimden itibaren beş yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddolunmuştur.
b-Taraflar arasındaki diğer uyuşmazlık konusu ise davacının sözleşme dışı olduğu iddia olunan kalemlerden dolayı davalılardan alacaklı olup olmadığı noktasındadır.
Yargıtay Kapatılan 15.HD uygulamalarında belirtilmiş olduğu üzere “Sözleşme fazlası ya da sözleşme olmaksızın yapılan işlerin tahsili için açılacak davalarda işin yapıldığı tarihe göre 6098 sayılı TBK m.526 ve devamı maddelerindeki vekâletsiz iş görme hükümleri uygulanacaktır.”
Buna göre davacı yüklenici tarafından, davalı iş sahibinin bilgisi ve rızası dışında, yazılı sözleşmede belirtilen ya da belirtilmemiş olmasına rağmen işin niteliği gereği yükleniciden yapılması beklenen işler dışında bir takım işler yapılmış olabilir. Bu işler davalı iş sahibinin bilgisi dışında yapılan işten iş sahibinin haberinin olması veya bu işlere itiraz etmemesi, iş sahibinin yapılan işi zımmen kabul ettiğini gösterir. İşin benimsenmesi de icazet verildiğini gösterir (Öz SEÇER, Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, 2023, sayfa 1172; Oğuzhan Uslu, Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde İlave İş Sorunu, İstanbul Gedik Hukuk Fakültesi Dergisi, C.1-S.2, 2021, Sayfa 345)
Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun kök ve ek rapor içerikleri, hakediş belgeleri, dayanak faturalar ile sözleşme içeriği gözetilerek hazırlanmıştır. Bu yapılan irdeleme sonucunda sözleşmede yapılan işler ile hakediş evrakları ve fatura içerikleri karşılaştırıldığında davacının yapmış olduğu imalatlar ile ilgili düzenlenmiş olan fatura toplamları 871.574,57 TL’dir. Ne var ki bu faturalardan, incelenen ilk iki fatura tarihi sözleşmeden önce olduğundan, taraflar arasındaki yazılı sözleşme kapsamında kalmamaktadır. Buna göre sözleşme kapsamında kalmayan 70.221,80 TL bedelli makine çalışma bedeli, ayrıca 77.499,60 TL bedelli mıcır, kum ve makine çalışma bedeli ile yine sözleşmedeki yer dışında da kalan diğer …’da yapılan işe ait olduğu açıkça anlaşılan 196.081,60 TL olmak üzere toplam KDV dahil bedel 343.803,00TL’dir. Davacı vekili de dilekçenin verilmesi aşamasında açıkça sözleşme harici iş yapıldığını iddia etmiştir. Esasen bilirkişi kurulu dahi kök ve ek raporlarında davacının iddia etmiş olduğu işlerin sözleşme dışı olduğunu açıkça tespit etmiştir. Dayanılan yazılı sözleşme kapsamı dışında kalan ve ancak faturaları bulunan bu işlerin, yazılı sözleşme kapsamında yapılan işler ile ilgili ve özellikle … İlçesinde yapılan sözleşme kapsamındaki iş dışında kalan, ancak sözleşme kapsamındaki iş ile ilgili yol, alt yapı ve birçok sözleşme harici iş olduğu davacı tarafından iddia edilmektedir. Esasen yapılan keşif ile tespitler yapılmış olmakla birlikte özellikle davacının faturalara dayanmış olması karşısında davacının sözleşme harici olarak nitelendirdiği bu iş kalemlerinden dolayı alacaklı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Adı geçen ve sözleşme kapsamında olmadığı anlaşılan, ancak dava konusu edilen bu faturalara dayalı alacak talebinin kabulünün mümkün olup olmadığı hukuken ayrıca irdelenmelidir. Zira tarafların tacir olması karşısında ticari defter ve kayıtları bu noktada önem arz etmektedir.
“Ticari defterlerin delil olarak kabul edilmesi için her iki tarafın da tacir olması gerekir. Taraflardan biri tacir değil ise ticari defterlere delil olarak dayanılamaz. Tacir olmayan taraf, karşı tarafın ticari defterlerine ancak münhasır delil olarak dayanabilir. Ticari defterlere münhasır olarak dayanılmış ise başka delillere dayanılamayacaktır.
Fatura, emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (213 sayılı VUK 229. md.). Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir” (TTK 21/1). Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Fatura düzenleyen tacirin TTK’nın 21/2. maddede belirtilen karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdî ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin varlığı şarttır. Bu nedenle faturanın TTK’nın 21. maddesi gereğince kesinleşmiş ve tarafları bağlayıcı olduğunun kabul edilebilmesi için, fatura konusu işle ilgili yanlar arasında sözleşme yapıldığının yasal delillerle kanıtlanması ve bedeli uyuşmazlık konusu işin de kabul edilebilir yeterlikte iş sahibine teslim edildiğinin yüklenici tarafından kanıtlanmış olması zorunludur. Sadece faturanın karşı tarafa tebliğ edilmiş ve itiraz edilmemiş olması yanlar arasında akdî ilişkinin kurulmuş ve iş bedelinin istenebilir olduğunu kanıtlamaz”.
Alacak miktarına göre akdî ilişkinin tanıkla ispatlanması mümkün olmadığı gibi davalının açık rızası ve delil başlangıcı niteliğinde belge de bulunmadığından tanık beyanlarına dayalı olarak akdî ilişkinin varlığı ispatlanamaz. Ne var ki taraf şirketler tacir olmakla tarafların ticari defter ve kayıtlarının bu noktada önem arz ettiği ise açıktır. (Yargıtay 15.H.D. 2017/1537E. 2017/3585K.sayılı kararı)
“Taraflar arasındaki uyuşmazlık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olmakla tacir olan tarafların ticari defterleri önem arz eder. Zira yukarıda da ayrıntılı olarak irdelendiği üzere, yazılı sözleşme kapsamında kalmayan ve ancak davacının dayandığı 70.221,80 TL ve 77.499,60 TL bedelli faturalar, her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarında açıkça yer almaktadır. Bu nedenle öncelikle bu iki faturalarda davacının faturalarda yazan miktarlar nedeniyle alacaklı olup olmadığı üzerinde durulacaktır.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK 222.maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK m.222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK m.222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (HMK m.222/4).
Ticari defterler uyumlu değil ise muntazam tutulmuş olsun veya olmasın sahibi aleyhine delil olacaktır. Ancak defterlerden biri muntazam olsa da her iki defter de sahibi aleyhine kayıt içeriyor ise aleyhe delil sayılma yönünden öncelikle iddiasını ispat yükü altında olan taraf defterleri aleyhine delil sayılmalıdır. Yani ispat yükü altında olan taraf, kendi defterindeki aleyhe kayıtları bertaraf edecek şekilde karşı tarafın aleyhine olan ticari defterler kayıtlarından yararlanmamalıdır. Bunun sonucu ise aleyhe kayıtların uyuşmayan kısmından ispat yükü altında olan tarafın yararlanamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü ispat yükü, uyuşmazlık konusu hususlar için olup, karşı tarafın ileri sürmediği bir husus için ispat yükü de söz konusu olamayacağından bu sonuca varılması usul kurallarının da temel bir sonucudur”.(Yargıtay 15. 2017/23 2018/2735K.sayılı ilamı)
Hemen belirtmek gerekir ki somut uyuşmazlığa esas olan dosyada adı geçen 70.221,80 TL bedelli ve 77.499,60 TL bedelli faturaların tacir olan tarafların ticari defterlerinde yer aldığı açıktır. 6102 sayılı TTK m.18/f.2 hükmü (eski TTK m.20/f.2) uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir…Her tacir ticari faaliyetlerinde tedbirli ve tecrübeli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlüdür.Bu yükümlülüğe aykırılık sebebi ile bir zarar doğarsa,tacir bu zarardan sorumlu olur….(Ülgen, Teoman, Helvacı, Kendigelen, Kaya, Nomer, Ertan, Ticari İşletme Hukuku,İstanbul,2006,Sayfa 235) Bu nedenle adı geçen 70.221,80 TL bedelli ve 77.499,60 TL bedelli faturalar ile ilgili adi ortaklığı oluşturan davalı şirketin ticari defterinde kayıt oluşturduktan sonra ve herhangi bir muhasebesel ve vergisel düzeltme dahi yapmaması durumunda bunun sonuçlarına katlanması usulen gerekecektir. Zaten adi ortaklıkta ortaklar ortaklığın borçlarından da müteselsil olarak sorumludur.
Adi ortaklığı oluşturan davalı şirket kendi ticari defterlerine adı geçen faturaları kayıt etmiş ve faturalar itirazsız ve şeklen kesinleşmiş durumdadır. Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, Sayfa 173, İstanbul, 1975). Bu nedenle adı geçen iki fatura ile ilgili bu aşamadan sonra adi ortaklığı oluşturan davalıların borçlu olmadığı yönündeki savunmaya itibar olunabilmesi mümkün değildir. Adı geçen bu faturalara dayalı olarak adi ortaklığı oluşturan davalıların borçlu olmadığını savunması bir hak ise de bu hakkın korunabilmesi açıklanan nedenlerle mümkün değildir. Oysaki 4721 sayılı TMK ile belirtilen yeniliklerden birisi hakkın kötüye kullanılmasının sadece kanun tarafından değil hukuk düzeni tarafından himaye edilemeyeceği konusundadır. O halde kanun koyucunun yapmış olduğu bu değişikliğin de dikkate alınması gerekir ki bu durumda da adı geçen faturalar davalıların savunmasına itibar edilebilmesi mümkün değildir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa esas olan 70.221,80 TL bedelli ve 77.499,60 TL bedelli faturalara konu iş ile ilgili “tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, adı geçen faturaların davalı adi ortaklığı oluşturan şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olması karşısında taraflar arasındaki akdi ilişkinin bu noktada var olduğu ise artık kabul edilebilir. Eğer fatura yani yazılı sözleşme kapsamında bulunmayan ve …’da yapılan işlere 196.081,60 TL bedelli fatura davalı tarafın ticari defterlerinde somut olayda olduğu üzere kayıtlı değil ise, iddiada bulunan bu defa iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir. Esasen Yargıtay’ın genel uygulamaları da bu yöndedir.
Kaldı ki yukarıda belirtilen 70.221,80 TL bedelli ve 77.499,60 TL bedelli ve yazılı sözleşme kapsamında kalmayan ve sözleşme dışındaki işlere ait faturalar, adi ortaklığı oluşturan şirketin ticari defter ve kayıtlarına işlenmiştir. İtiraz süresi içinde herhangi bir itiraz veya kayıtlarda düzeltme olmadığından 6102 sayılı TTK m.21/f.2 hükmü gereği bu fatura kapsamının ve özellikle miktarın kesinleşmiş olduğu, adı geçen bu iki faturadaki tutarın iş bedeli olarak kabul olunması gerektiği Mahkememizce takdir edilmiştir. Bu faturaların kapsamı kesinleşmiş olmakla artık iş bedeli ile ilgili herhangi bir bedel araştırılmasının gereği de bulunmamaktadır. (Yargıtay 3. HD. 2013/5642E. 2013/9789K.sayılı ilamı)
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “davalının ticari defterlerinde kayıtlı borç bakımından defterleri kendi aleyhinde delil olacaktır. 6100 sayılı HMK m.220, m.222 hükümleri dikkate alındığında hiçbir tacir kendi defterine aleyhe kayıt düşemeyeceğinden faturaların davalı defterinde kayıtlı olması,faturalar içeriğindeki hizmetin davalıya teslim edildiğine karine oluşturur. Bu karinenin aksini,bir başka deyişle faturalar içeriği hizmetin teslim edilmediğini,faturaların usulsüz olduğunu davalılar ispatlamalıdır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-823E.2019/553K.sayılı ilamı) Oysaki davalılar tarafından bu şekilde ispatlanmış bir hal yoktur.
Yargıtay HGK uygulaması gereği adı geçen sözleşme kapsamı dışındaki işlerden ve özellikle … İlçesinde yapılan iş ile ilgili yazılı sözleşme kapsamı dışında kalan ve ancak … İlçesinde gerçekleşen iş ile ilgili bulunan 70.221,80 TL bedelli ve 77.499,60 TL bedelli faturalara konu hizmetin, davalı tarafından inkar olunması karşısında bu konuda yemin teklif etme hakkının bulunduğu davalı vekiline hatırlatılmıştır. Kullanılan bu hak çerçevesinde davacı taraf usulüne uygun olarak teklif etmiş olunan yemini iki defa eda etmiştir. Böylelikle adı geçen iki faturaya dayalı davacının alacaklı olduğu Mahkememizce kabul olunmuştur.
Yine yukarıda açıklandığı üzere yazılı sözleşme kapsamında bulunmayan davalının inkar ettiği, davalı tacirin defter ve kayıtlarında mevcut bulunmayan 196.081,60TL bedelli faturaya konu hizmet ile ilgili taraflar arasında HMK m.200 hükmü çerçevesinde ispatlanmış herhangi bir ilişki yoktur. Öte yandan yazılı sözleşme dışında kalan bu fatura kalemi yönünden akdi ilişkinin mevcut olduğu ve hizmetin verildiği ise ispatlanamamıştır. Davalı şirketin ticari defter ve kayıtları ise bu noktada ayrıca davalı aleyhine içerik taşımamaktadır. İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır.(Prof.Dr.Bilge UMAR, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt 28, Sayfa 793-794) Bu şartlarda sonuç olarak 196.081,60 TL bedelli fatura yönünden davacının lehine ve davalı aleyhine somutlaştırılmış bir vakıa ve delil mevcut olmadığından bu yöne ilişkin davacının talebinin reddolunması gerekmiştir.
Yargılama aşamasında davacı vekili dava dilekçesine konu olan değerin 10.000,00 TL’sini ise sözleşme dışı olan alacak kalemi olarak açıklamış ve bu çerçevede HMK m.31 hükmü uyarınca belirsizliği gidermiştir.
Mahkememizce verilen kesin süre içinde bu belirsizliğin giderilmesi sonrası dava dilekçesindeki miktar ile ilgili 25/11/2021 tarihli arttırım dilekçesi sunulmuştur. Bu arttırım dilekçesine göre, davacı vekili bilirkişi raporunda davacının dayandığı ve davalı tarafından benimsendiği Mahkememizce kabul olunan yazılı sözleşme dışında bulunan ve davacı vekilinin sözleşme harici olarak nitelendirdiği alacak kalemini 343.803,00 TL olarak ıslah etmiştir. Ayrıca davacı vekilinin dilekçeleri yine açık olmamakla belirsizliği giderici açıklama yeniden alınmıştır. Bu açıklamaya göre yazılı sözleşme dışında kalan, “sözleşme harici” olarak davacı tarafından belirtilen, davalı defterlerinde kayıtlı olan 70.221,80TL bedelli ve 77.499,60TL bedelli faturaların 20.000,00 TL’lik kısımlarının ayrı ayrı dava dilekçesine konu olduğu, davalı defterinde kayıtlı olmayan 196.081,60TL bedelli faturanın ise 60.000,00TL’lik kısmının kısmi dava dilekçesine konu edildiği, bu suretle dava dilekçesine konu olan 100.000,00TL bedelli bu kalemin kuruşlandırılmasının bu şekilde yapıldığı açıklanmış, belirsizlik giderilmiştir. Bu nedenle 70.221,80TL ve 77.499,60TL bedelli faturaların ilk 20.000,00TL’lik kısımlarının dava dilekçesine, bakiye kısımlarının ise ıslah dilekçesine konu olduğu kabul edilmiş, bu çerçevede hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
Adı geçen miktara ilişkin harç eksikliğini davacı vekili gidermiş, dilekçe davalılar vekiline tebliğ olunmuş, ancak davalılar vekili süresi içinde arttırılan bu ıslah dilekçesine karşılık zamanaşımı definde bulunmuşlardır. Yargılama aşamasında ve hüküm öncesi yapılan değerlendirme ise de “sözleşme harici olarak bilirkişi raporunda saptanan ve davacı vekilinin 25/11/2021 tarihli ıslah yoluyla miktar arttırımına dair dilekçeye konu olan 243.803,00-TL miktarın fazla imalat kalemi olması ve vekaletsiz iş görme hükümlerine tabi bulunması karşısında bedel arttırımına konu sözleşme dışı olan 243.803,00-TL miktara yönelik zamanaşımı definin TBK m.146 (eski 125) hükmü gereği alacağın on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu dikkate alınarak zamanaşımı definin reddine” dair ara karar oluşturulmuş, hüküm öncesi zamanaşımı süresi dolmayan bu kısım ile ilgili zamanaşımı defi reddolunmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında sözleşme kapsamındaki alacaklar yönünden; davacının dava dilekçesine konu olan ve sözleşmeden kaynaklanan 300.000,00-TL alacağının, dava tarihi olan 27/01/2016 tarihinden itibaren TCMB nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacının ıslah dilekçesine konu olan ve yine sözleşmeden kaynaklanan 146.178,17-TL tutarındaki alacak ile ilgili talebinin ise beş yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine, sözleşme dışı alacaklar yönünden; davacının dava dilekçesine konu olan ve sözleşme dışı alacak kaleminden kaynaklanan toplam 20.000-TL+20.000-TL=40.000-TL alacağının dava tarihi olan 27/01/2016 tarihinden itibaren TCMB nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacının ıslah dilekçesine konu olan ve sözleşme dışı alacak kaleminden kaynaklanan toplam 50.221,80-TL+57.499,60-TL=107.721,40-TL alacağının ise ıslah tarihi olan 25/11/2021 tarihinden itibaren TCMB nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin sübut bulmadığından reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Sözleşme kapsamındaki alacaklar yönünden;
Davacının dava dilekçesine konu olan ve sözleşmeden kaynaklanan 300.000,00-TL alacağının, dava tarihi olan 27/01/2016 tarihinden itibaren TCMB nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacının ıslah dilekçesine konu olan ve yine sözleşmeden kaynaklanan 146.178,17-TL tutarındaki alacak ile ilgili talebinin ise beş yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine,
Sözleşme dışı alacaklar yönünden;
Davacının dava dilekçesine konu olan ve sözleşme dışı alacak kaleminden kaynaklanan toplam 20.000-TL+20.000-TL=40.000-TL alacağının dava tarihi olan 27/01/2016 tarihinden itibaren TCMB nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacının ıslah dilekçesine konu olan ve sözleşme dışı alacak kaleminden kaynaklanan toplam 50.221,80-TL+57.499,60-TL=107.721,40-TL alacağının ise ıslah tarihi olan 25/11/2021 tarihinden itibaren TCMB nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacının fazlaya ilişkin talebinin sübut bulmadığından reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 30.583,84TL harçtan peşin alınan 6.831,00TL harç ile 6.666,00TL ıslah harcının mahsup edilerek 17.086,84‬ TL bakiye ilam harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 6.831,00 TL peşin harç, 6.666,00TL ıslah harcı ve 29,20TL başvuru harcı gideri toplamı olan 13.526,2‬0 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 739,50 TL tebligat posta masrafı ile 8.300,00TL bilirkişi ücreti, … Asliye Hukuk Mahkemesinin …D.iş sayılı dosyasından harcanan 1.768,70 TL olmak üzere toplam 10.828,20 TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%56) 6.063,792‬ ‬‬TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından harcanan 180,00TL posta masrafının davanın ret nispetine göre (%44) 79,20TL’sinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Dava kısmen kabul edildiğinden kabul edilen 447.721,4TL üzerinden yürürlükte olan AAÜT gereği hesaplanan 65.681,00 TL tek nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
7-Dava kısmen red edildiğinden reddedilen 342.259,77‬TL üzerinden yürürlükte olan AAÜT gereği hesaplanan 50.916,37 TL nispi vekalet ücretinin tek olarak davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
8-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 02/02/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip