Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/547 E. 2023/432 K. 15.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/547
KARAR NO : 2023/432

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 12/06/2017
KARAR TARİHİ : 15/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 06.04.2007 tarihinden bu yana … Bölgesinde davalıların acentesi olduğunu, taraflar arasında imzalanan 06.04.2007 tarihli acentelik sözleşmesinin davalılar tarafından … 13. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye no’lu fesih ihbarı ile tek taraflı olarak, haksız ve mesnetsiz bir bahaneyle feshedildiğini, müvekkili acentenin … Bölgesinde kendi faaliyetleri ile davalı şirketlere müşteriler kazandırdığını, portföyün geliştirilmesi ile de davalı şirketlere değer artışı sağladığını, Sigorta Acenteleri Yönetmeliği ile 15/3.maddesine de aykırılık teşkil eden feshin hukuken korunmasının mümkün olmadığını, davalı şirketlere … 17. Noterliğinin … yevmiyeli ve … tarihli ihtarnamesi ile yukarıda bahsi geçen haksız feshin ve bu fesih kaynaklı haksızlıkların giderilmesi için süre verilmiş ise de herhangi bir değişikliğin olmadığını belirterek, acentelik sözleşmesinin haksız ve mesnetsiz olarak feshedilmiş bulunduğunun tespiti ile bu haksız fesih neticesinde Türk Ticaret Kanunu 122.maddesine göre dava tarihi itibariyle işleyecek avans faizi ile birlikte hesaplanacak denkleştirme tazminatının karşı taraftan tahsiline, haksız fesih nedeni ile sona eren acentelik sözleşmesinden kaynaklı olarak davalı şirketlerce müvekkilinden tahsil edilen feshe ilişkin her türlü fesih bildirim, azilname, ihtarname ve ticaret sicil tescil masraflarının ödeme tarihleri itibariyle işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Talep sonucu açık ve net olmadığından mahkememizce bu konuda açıklama istenmiş, davacı vekili 23.10.2017 tarihli beyan dilekçesi ile; açmış oldukları davanın belirsiz alacak davası olduğunu, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile …. A.Ş.den 5.000,00.-TL, … Sigorta A.Ş.’den ve 40.000,00.-TL talep ettiklerini, masraflar için ise; azilname, ihtarname bedeli 804,13.-TL, ticaret sicil masrafları toplam 245,00.-TL (115,00.-TL kayıt silinmesi, 130,00.-TL sicil gazetesi masrafı toplamı) olduğunu belirtmiş harç eksikliği giderilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; acentelik sözleşmesinin haklı olarak feshedildiğini, davacı acentenin, diğer acentelerin yıl bazında büyüme oranlarına bakıldığında da, davacının üzerine düşen özen ve dikkat yükümlülüğünü, hak ve ödevlerini yerine getirmeyerek iyi bir yönetim uygulayamaması nedeniyle kendisine verilen hedefleri gerçekleştiremediğini, ortalamaların sürekli altında kaldığını, müvekkili şirketin karlılık oranının sürekli düşmesine neden olunduğunu, davacı acentenin müvekkili şirket dışında başka sigorta şirketleriyle de çalıştığını, zarara uğramadığını, sigortacılık faaliyetlerine devam ettiğini, müvekkili şirketlerin ülkemizdeki en büyük ve en çok tercih edilen sigorta şirketleri olduğunu, davacının iddialarının bu nedenle gerçekle bağdaşmadığını, davacı acente aracılığı ile gerçekleştirilen poliçelerin çok büyük bir bölümünün acentelik sözleşmesinin feshinden sonra müvekkil şirketçe yenilenerek devam etmediğini, bunlar nedeniyle önemli bir menfaat elde edilmediğini, müşterilerin yaklaşık % 99,8’inin acentelik sözleşmenin sona ermesi ile birlikte acenteyi takip ettiklerini, ayrıca bu denli düşük oranda bir müşteri kaybının portföy kaybı şeklinde değerlendirilemeyeceğini, emsal olarak sundukları Yargıtay kararlarında da açık bir şekilde görüldüğü üzere, fesih haksız bile olsa portföy tazminatı bakımından tek başına yeterli bir neden olarak görülmediğini, TTK.nun 122/1 ve Sigortacılık Kanunu’ nun 23/16. Maddesinde de belirtildiği üzere “önemli menfaat” ve “hakkaniyet” gerekli olduğunu, kaldı ki sigorta yaptıracak kişilerin istedikleri aracı kurumu seçmekte özgür olduklarını, acentelik sözleşmesi’nin “Sözleşmenin Feshi” başlıklı 21.maddesinde; “Bu sözleşme, acente, sözleşme hükümlerine veya ilgili mevzuat ve teamüllere uygun olarak … tarafından verilen karar, direktif ve genelgelere uymaması halinde, önceden ihbara gerek kalmaksızın her zaman axa tarafından feshedilebilir.” hükmü bulunduğunu, 24.maddede feshin sonuçlarının açıklanarak tazminat istenemeyeceğinin kabul edildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Dava; sigorta acentelik sözleşmesinin haksız feshi iddiasıyla denkleştirme (portföy) tazminatı alacağı ödenmesine, ayrıca feshedilen sözleşme nedeniyle yapılmış olan masrafların tazmin edilmesine ilişkindir.
Zaten davacı vekili 13/04/2023 tarihli dava dilekçesinde denkleştirme (portföy) tazminatı açısından “haksız olarak feshin yapıldığı şartının ispat olunduğu” gerekçesiyle tazminat taleplerinin kabulü gerektiğini açıklamıştır. Gerçekten feshin haksız olup olmadığı, denkleştirme tazminatının kabulü açısından aranan yasal somut koşul vakıalardandır.
Taraflar arasında imzalanan sözleşme, dolayısıyla ticari ilişkinin varlığı tartışma konusu değildir.
Yargılama sırasındaki beyanlara göre davacı vekilinin dava dilekçesinde belirtilen denkleştirme tazminatı yönünden miktarları her bir davalı yönünden ıslah ettikten sonra davalı …A.Ş.’den 5.000,00TL, davalı … Sigorta A.Ş.’den ise 526.089,05 TL tazminat talep ettiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı ve buna göre davacının talep edebileceği denkleştirme (portföy) tazminatı alacağının bulunup bulunmadığı, var ise miktarının ne olduğu ele alınmalıdır.
Taraflar arasında imzalan 06.04.2007 tarihli “Acentelik Sözleşmesi”nin 23. Maddesi “Sözleşmenin Feshi” başlıklı olup, anılan maddede; “Bu sözleşme Acente’nin isteğine bağlı olarak feshedilebilir. Bu sözleşme Acente’nin sözleşme hükümlerine veya ilgili mevzuat ve teamüllere uygun olarak … tarafından verilen karar, direktif ve genelgelere uymaması halinde, önceden ihbara gerek kalmaksızın her zaman …tarafından feshedilebilir.” hükmünü içermektedir.
Yine aynı sözleşmenin “Feshin Sonuçları” başlıklı 24.maddesinde de; “…Sözleşmenin gerek … gerekse Acente tarafından feshi halinde teblişatları TTK 20. Maddesi gereğince noter aracılığı ile veya iadeli taahhütlü mektupla yapmak zorundadırlar. Her ne sebeple olur ise olsun sözleşmenin gerek Acente gerek … tarafından feshi halinde, Acente,…’tan herhangi bir nam altında hiçbir hak ve tazminat talep edemez, aracılık ettiği veya sözleşme yaptığı işlerin yenilenmeleri ve portföyün mülkiyeti konusunda bir hak, komisyon, maddi veya manevi zarar karşılığı tazminat veya kar kaybı gibi taleplerde bulunamaz ve bunu peşinen kabul ve taahhüt eder…” denilmektedir.
Davalı şirketler tarafından … 13. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarı ile sözleşmenin feshi ihbar edilmiştir. Söz konusu acentelik sözleşmesinin ihtarnamenin tebliğ alınması tarihinden itibaren geçecek 3 (üç) ayın sonunda feshedileceği bildirilmiştir.
Aynı şekilde yine davalı şirketler tarafından davacı şirkete … 13. Noterliği’nin …tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesiyle, sözleşme ile acenteye verilen ve karşılıklı olarak mutabık kalınan hedeflerin gerçekleştirilememesi ve bu. konuda yapılan 26 Ağustos 2016 tarih ve 187319 referans numaralı uyarılara rağmen bir iyileşme görülmemiş olması gerekçesiyle feshedildiği (süresiz fesih) ihtar edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının araştırılması için atanan 22.07.2019 tarihli kök bilirkişi raporunda “tarafların ibraz ettiği defter ve belgeler incelendiğinde, ticari defterlerinin TTK.nun 64/3.maddesi gereğince açılış/kapanış tasdiklerinin yapıldığı, defterlerin usulüne uygun olarak tutulduğu bilirkişi tarafından tespit edilmiş, bu nedenle defterlerin sahibi lehine delil oluşturma vasfına sahip olduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra yenilenen poliçelerin toplam net prim tutarının 66.292,84.-TL, davacı acentenin beş yıllık faaliyet dönemi içerisinde ürettiği toplam prim tutarının ortalamasının (13.425.106,00: 5=) 2.685.021,20.-TL, sözleşmenin sona ermesinden sonra yenilenen poliçelerin prim tutarının acentenin toplam beş yıllık ortalama prim tutarına oranının ise (66.292,84:2.685,021,20=) % 0,24 olduğu bilirkişi heyetince tespit edilmiştir. Bu oranın kayda değer bir menfaat olarak kabulü halinde davacının 544.184,39.-TL tazminat isteyebileceği belirtilmiştir.
Bilirkişinin hazırlamış olduğu 27.08.2020 tarihli birinci ek raporunda; “dayalı sigorta şirketi tarafından ibraz edilen Excel dosyası verilerine göre yeniden yapılan incelemede; acentelik sözleşmenin sona erdirilmesinden sonra da davacı acentenin portföyü üzerinden toplam 57 müşteriye ait 373 adet poliçenin yenilendiği, bu poliçelerin prim tutarının toplam 66.292,84 TL ve komisyon tutarının ise 10.022,14 TL olduğu, acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra davalı sigorta şirketinin, davacı acentenin portföyü üzerinden, fesihten sonra 57 müşteriye ait 373 adet poliçeyi yenilediği, bu poliçeler üzerinden toplamda 66.292,84 TL prim geliri elde ettiği, diğer taraftan davacı acente,sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı yenilenen 373 adet poliçenin 66.292,84 TL’lik prim tutarı üzerinden 10.22,14 TL tutarında komisyon geliri elde edebileceği, acentenin faaliyette bulunduğu dönemler (2012 – 2017) itibariyle ürettiği toplam prim tutarının 17.177.794,00 TL olduğuna göre, acentenin ortalama yıllık prim üretiminin (17.177.794 : 1825 x 365=) 3.435.558,80 TL olacağı, davalı sigorta şirketinin sözleşmenin feshinden sonra elde ettiği prim tutarının, acentenin yıllık ortalama prim tutarına oranının (66.292,84 : 3.435.558,80=) % 1.92’ye tekabül ettiği, poliçe adedi bazında ise acentenin faaliyette bulunduğu süre zarfında toplam 105.552 adet poliçe ürettiği, fesihten sonra yenilenen poliçe adedi 373 olduğuna göre bunun acentenin ortalama yıllık poliçe üretim oranının % 1,77 olduğu, davalı sigorta şirketlerinin fesihten sonra önemli bir menfaat elde etmedikleri” yönünde görüş bildirilmiştir.
Bilirkişinin hazırlamış olduğu 23.11.2021 tarihli ikinci ek raporunda “bir önceki rapordaki görüşler tekrarlanarak, mevcut belgeler ve davalı şirketlerin sistem kayıtları üzerinden ibraz edilen üretim sonuçları çerçevesinde; davacı acentenin, denkleştirme/portföy tazminatı istemine ilişkin 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16 ve TTK. 122/1 maddesi hükümleri kapsamında, öngörülen şartın (Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa) oluşmadığı yönünde kanaat hasıl olması nedeniyle denkleştirme/portföy tazminatı hesaplamasının yapılmadığı, davacı acentenin, aynı zamanda her iki davalı şirket ile acentelik sözleşmesi bulunduğu, dolaysıyla acentelik sözleşmesinin feshi ile birlikte doğabilecek sonuçlardan iki sigorta şirketinin de sözleşmede belirtilen hükümler kapsamında sorumluluklarının söz konusu olacağı. fesihten sonra yenilenen poliçeler içerisinde emeklilik ve hayat branşında kayıtlara rastlanmadığından denkleştirme/portföy tazminatı talebine ilişkin değerlendirme diğer (elementer) branşlarda … Sigorta şirketi yönünden yapıldığı” şeklinde görüş belirtilmiştir.
Bilirkişinin hazırlamış olduğu 08.02.2023 tarihli üçüncü ek raporunda; “acente portföyü üzerinden yenilenen poliçelerin 352 adet, poliçelerin prim toplamının ise 267.752,50 TL olduğu, davalıların fesihten sonra düzenlediği bu poliçelerin prim tutarının, acentenin yıllık ortalama prim tutarının (267.750,52/3.352.884,92=) % 7,98’e tekabül ettiği, bu durumda davalı şirketlerin sözleşmenin feshinden sona da acentenin portföyü üzerinden 352 adet poliçeyi yenilenmesi suretiyle % 7,98 oranında önemli bir menfaat elde ettiğinin söylenebileceği, fesih işleminin, üç aylık fesih öneline uyularak yapıldığı, ancak fesih gereçesi olarak acentenin verilen hedefleri gerçekleştirememesi, portföyün verimli olmaması gibi sebeplerin “acentenin kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması” kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacı acentenin, denkleştirme/portföy tazminatı istemine ilişkin 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16 ve TTK. 122/1 maddesi hükümleri kapsamında, öngörülen şartların oluştuğu yönünde kanaat hasıl olması nedeniyle denkleştirme/portföy tazminatı hesaplaması yapılmış, bu konuda nihai kararı mahkemenin takdirine bıraktıklarını” şeklinde belirtmişlerdir.
Denkleştirme (portföy) tazminatı TTK.nun 122.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
“Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;
a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,
b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve
c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.
Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır.
Mübvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.
Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.
Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.”
Sigorta acenteliğine ilişkin denkleştirme tazminatı bakımından daha özel nitelikli düzenleme ise 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23. maddesinin 16. fıkrasıdır. Buna göre; “Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sişorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşer.”
Yargıtay HGK.nun 27.11.2018 tarih ve 2017/116 E. 2018/1794 K.sıyılı içtihatlarında da işaret edildiği üzere; “portföy tazminatı” genel olarak, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden müvekkilinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır.
Denkleştirme tazminatı talep edebilmek için ya acentenin sözleşmeyi haklı nedenle feshetmesi veyahut da sözleşmenin müvekkil yani davalı sigorta şirketleri tarafından haklı bir neden olmaksızın sona erdirilmesi gerekmektedir. Ne var ki davacının iddia ettiği gibi sadece sözleşmenin davalılar tarafından haklı nedenle feshedilmemiş olduğunun davacı tarafından iddia olunması ve davalılar tarafından feshin haksızlığının ispatlanamamış olması yeterli dahi değildir.
Davacının alacak talepleri sözleşmenin haksız olarak feshedildiği iddiasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle davacının dava konusu alacaklarıyla ilgili talebin kabulünün gerekip gerekmediği kanunda belirtilen somut koşul vakıalardan fesih hususu dışında ve ayrıca diğer vakıaların tartışılmasını gerektirmektedir.
Taraflar arasında acentelik sözleşmesinin imzalandığı, sözleşmenin yürürlük tarihinin 21/02/2006 tarihi olduğu, acentelik sözleşmesinin devamı sırasında davalı şirketleri, davacı şirketin sözleşmede yer alan şart ve talimatların uyulmadığı, davalı şirketlerin davacı şirket ile yapılan acentelik sözleşmesinin, ihtarnamenin tebliğ olunduğu tarihten itibaren üç ay sonra fesih edileceğinin, fesih ihbarının sözleşmedeki yetkiye istinaden yapıldığı 11/11/2016 tarihli fesih ihbarının tebliği suretiyle açıklanmış, bunun üzerine davacı şirket 15/12/2016 tarihli cevabi ihtarname ile cevabını sunmuş, davacı şirketlerin 29/08/2016 tarihli yazı ile 18/03/2016 tarihli yazı çerçevesinde hedeflerin branş bazında bildirildiği, Temmuz ayı sonu itibariyle hedeflere branş bazında ulaşılamadığı davacı şirkete bildirilmiş, yine aynı yazıda Ekim ayı sonuna kadar branş bazından hedeflere uygun hareket edilmesi, çaba gösterilmesi, aksi halde ilişkinin gözden geçirileceği açıklanmış, akabinde 11/11/2016 tarihli yazıya istinaden06/04/2007 tarihli sözleşmenin söz konusu ihtarın tebliğ tarihinden itibaren geçecek üç ayın sonunda fesih edileceği, fesih ihbarının sözleşmedeki yetkiye dayanılarak yapıldığı ifade olunmuş, nihayet 15/02/2017 tarihli belgeye ise noter tarafından düzenlenen belge ile sözleşme feshedilmiştir. Esasen gerek dava dilekçesi ve cevap dilekçesi içeriği ve bu dilekçeye eklenen varlığı tartışmasız belge içerikleri, hedef süreye ilişkin celbedilen belgeler itibariyle fesih nedeni açıktır.
Sözleşmenin 23. maddesinde “Bu sözleşme acentenin isteğine bağlı olarak üç ay önceden ihbar edilmek koşuluyla her zaman feshedilebilir. Bu sözleşme acentenin sözleşme hükümlerine veya ilgili mevzuat ve tahammüllere uygun olarak … tarafından verilen karar direktif ve genelgeleri uymaması halinde önceden ihbara gerek kalmaksızın her zaman … tarafından feshedilebilir” hükmü yer almaktadır.
Sözleşmenin 2.maddesine göre “Acentenin görevi, … Kendisine verilen yetki ve talimatlar doğrultusunda….aracılık hizmetini tamamlamaktır” hükmü yer almaktadır.
Sözleşmenin 7.maddesine göre “…’ın zarara uğramasını önleyecek veya uğranılacak zararın azaltılmasını sağlayacak her türlü önlem almak zorundadır” hükmü yer almaktadır.
Sözleşmenin 21.maddesine göre “Acente, ….şirketin emir ve kararlarına tarifeler ile bunlara ilişkin talimata kendisinin ve kendisine bağlı istihsal organlarının uyulmasına sağlamak da mecburidir” hükmü yer almaktadır.
Sözleşmenin 20/2 maddesine göre “Acente, belirtilen ve belirtilmeyen masraf, vergi ve giderlerle ilgili hiçbir talepte bulunmamayı … Taahhüt eder” hükmü yer almaktadır.
Sözleşmenin 24 maddesine göre “sözleşmenin gerek acente gerekse … tarafından feshi halinde, acente, …’tan herhangi bir nam altında hiçbir hak ve tazminat talep edemez” hükmü yer almaktadır.
Dilekçelerin verilmesi aşamasında davalılar vekili hedeflere ulaşılamadığı ve bu nedenle sözleşmenin belirtilen haklı sebebin oluşması nedeniyle feshettiğini savunmaktadır. Oysaki taraflar arasında yapılan sözleşmede davalıların bu noktadaki haklılığını ortaya koyacak açık bir düzenleme olmadığı gibi bu noktada davacıyı bağlayacak açık veya tespit edilebilir bir hedef belirtilmemiştir. Kaldı ki davalıların soyut olarak belirtmiş oldukları bu sebebin davacıdan kaynaklanan nedenler dolayısıyla ortaya çıktığı noktasında somutlaştırılmış bir vaıka da söz konusu değildir.
Öte yandan Yargıtay uygulamasında da davacı acentenin belirtilen hedefleri gerçekleştiremediği gerekçesine dayalı fesih nedenlerinin hukuka uygun olmadığı yönünde benimseme ve kabul vardır. Nitekim Mahkememizce en son atanan bilirkişi kurulu dahi bu nedene dayalı feshin haklı bir neden teşkil edemeyeceğini sektörel açıdan ve sözleşmesel açıdan irdelemiştir.
Gerçekten benzer bir uyuşmazlıkta Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 04/10/2018 tarih ve 2016/12570E. 20186010K.sayılı kararında acentenin sözleşmede yer alan istihsal (üretim) hedeflerine uygun üretim yapmaması ve tahsilat prensiplerine uymaması ve acentelik sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle acente tarafından portföy tazminatı talep edildiği davada, mahkemece tazminata hükmedilmiş, Yargıtay’ca da uyuşmazlık tazminatın miktarı açısından incelemiş, diğer hususlarda ilk derece mahkemesinin kararını hukuka uygun bulmuştur.
Bu nedenle sözleşmenin feshi dikkate alındığında davacının denkleştirme tazminatı talep etmesine bu açıdan bir engel yoktur. Davacının fesih nedeniyle tazminat talep edemeyeceği belirtilmiş ise de yerleşik Yargıtay uygulaması ve Kanun hükmü dikkate alındığında bu haktan davacının ayrıca feragat ettiği Mahkememizce kabul edilmemiştir. Ne var ki davacının denkleştirme tazminatı talep edebilmesi açısından kanunda öngörülen diğer somut koşul vakıaların dahi ayrıca davacı lehine oluşup oluşmadığı tartışılmalıdır.
O halde tartışılması gereken diğer husus, davalıların inkar etmiş olduğu üzere sözleşmenin feshi nedeniyle davalıların önemli bir menfaat edip etmediği, davalılar vekilinin ifadesi ile “önemli bir kazanç” elde edilip edilmediğidir. Yukarıda açıklanan kanun hükmünün (a) bendinde “Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa” şartı portföy tazminatına hükmedilmesi açısından kanun koyucunun aramış olduğu ilk şarttır. Davacı lehine kanun koyucunun düzenlemiş olduğu portföy tazminatına hükmedilebilmesi için, TTK m.122 hükmünde belirtilen şartların “kümülatif” olarak oluşması gerektiği anlaşılmaktadır. Zaten kanun koyucunun gerekçesinden de bu durum anlaşılabilmektedir.
Somut olay yönünden davalıların, sözleşmenin sona ermesi sonrası davacı acentenin çalışmaları nedeniyle oluşturduğu iddia olunan müşteri çevresinden yararlanmasını, yani menfaat elde etmesini kanun koyucu yeterli görmemiş, nitekim kanun koyucu bu noktada acente ile yapılan sözleşmenin feshinden sonra davalıların yani müvekkilin “önemli menfaat” elde etmiş olmasını şart koşmuştur.
Portföy tazminatına hak kazanabilmesi için, sözleşmenin sona ermesinden sonra acentenin oluşturduğu veya önemli ölçüde geliştirdiği müşteri çevresinden yararlanmaya devam edilmesi, bir başka deyişle acentelik verenin, acentenin müşteri çevresinden menfaat elde etmesi veya edecek olması gerekmektedir. (Sabih ARKAN, Ticari İşletme Hukuku, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 2014, Sayfa 225)
Yine “menfaatin önemli olduğunu tespitinde, acentenin sağlayacağı yeni müşteri sayısı ve bu müşterilerden elde olunan gelirin boyutu dikkate alınacaktır. (Özge AYAN, Acentenin Denkleştirme Talep Etme Hakkı, 2008, Ankara, Sayfa 177)
Özellikle Mahkememizce oluşturulan 07/01/2022 tarihli ara kararda ” davalılar nezdinde acente ve poliçe kayıtlarının izlendiği tüm otomasyon sistemi (sihirbaz tabir edildiği bildirilen sistem ve gerekirse diğer sistemler) ve kayıtları üzerinde bilirkişilere yerinde inceleme yetkisi verilmek ve bu yetki mutlaka kullanılmak suretiyle, davacı vekilinin önceki kök ve ek rapora yönelik “primsiz veya cüz’i tutarlı poliçe kayıtlarının doğru olmadığına ilişkin” itirazlarının değerlendirilmesi, davalılar vekilince sunulan listelerdeki poliçe komisyon/primlerinin sıfır veya cüz’i tutar olanların doğru olup olmadığının, listelerde neden bu şekilde yer aldığının tespiti, rapora davalı otomasyon kayıtlarından yerinde inceleme suretiyle tespit edilecek, davacının kazandırdığı ve fesih sonrası davalıda devam eden portföyün kaç müşteri ve kaç adet poliçe olduğu ile poliçe türlerini, prim-komisyon tutarlarını gösterir listelerin eklenmesi; bu tespit sonrası diğer bilirkişiler tarafından devam eden müşteri ve poliçelere göre davalının elde ettiği önemli ölçüde menfaat sayılıp sayılamayacağının, oranın tespiti, (önemli menfaat sayılamayacağı görüşüne varılsa bile mahkemece önemli menfaat sayılması ihtimaline binaen) davacının talep edebileceği azami portföy tazminatı tutarının tespiti, ayrıca fesih sonrası-fesih nedeniyle davada talep edilen (19/02/2018 tarihli davacı vekili dilekçesinde açıklanan) makbuzları sunulan fesih giderinin tarafların ticari defter ve kayıtlarından tespiti, davacıdan bunların ne suretle, hangi tarihte, ne kadar tahsil edildiği ve hangi davalı tarafından tahsil edildiğinin, davacının fesih nedeniyle yapmak zorunda kaldığı giderlerden oluşup oluşmadığının tespiti ve bildirilmesi, ayrıca dosyaya davalı vekilince sunulan İstanbul BAM kararında vurgulanan hususlar ile dosyaya daha önce celbedilmiş olan hedef oran ve gerçekleşme bilgilerine ilişkin davalılardaki veriler ayrıntılı incelenerek, “davacının kendisine bildirilen hedefleri yakalayıp yakalayamadığı, davalıların aynı dönemdeki diğer acentelerine göre hedefleri yakalama oranları ve durumlarının tespiti, davacının hedef konusunda öncesinde davalılar tarafından bilgilendirilip bilgilendirilmediği, hedefi yakalayamadığına dair davalılar tarafından davacının fesih öncesi uyarılıp uyarılmadığı, davacıya bu hususta süre verilip verilmediği, davacı hedefleri yakalayamadıysa sebebinin sektörel olarak dönemsel ve tüm acenteler açısından geçerli olan durumlar olup olmadığı, bu kapsamda davacının hedefleri yakalayamamasının davacı acentenin kendi kusurundan kaynaklandığına dair dosyada veya taraf kayıtlarında bir veri bulunup bulunmadığı, bu hususlara yönelik davalılar vekilinin önceki raporlarla ilgili itirazlarının özellikle ayrıntılı şekilde irdelenip açıklanması suretiyle, son bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişi kurulundan (… hariç, otomasyon sistemlerinde uzman bilirkişi eklenerek) ek rapor alınmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 08/02/2023 tarihli raporda “acentelik sözleşmenin fesih edilmesinden sonra davacı acentenin portföyü üzerinden toplam 352 adet poliçenin yenilendiği, bu poliçelerin prim tutarının toplamının 267.750,52 TL olduğu, bu poliçelere ilişkin detaylı bilgilerin sunulduğu, bu verilere göre, davacı acentenin (2012-2017) dönemleri itibariyle ürettiği toplam prim tutarı 17.177.794 TL olduğuna göre, acentenin ortalama yıllık prim üretimi: 17.177.794/1870*365 3.352.884,92 TL olduğu, dolayısıyla davalı sigorta şirketlerinin fesihten sonra elde ettiği prim tutarının, acentenin yıllık ortalama prim tutarına oranı: 267.750,52/3.352.884,92- %7,98’e tekabül ettiği, bu durumda davalı şirketlerin, sözleşmenin fesih edilmesinden sona da acentenin portföyü üzerinden 352 adet poliçenin yenilenmesi suretiyle %7,98 oranında önemli bir menfaat elde ettiği, davalı şirketlerin sistem kayıtları üzerinden Excel dosyasına yüklenen verilerden alınan sonuçlar kapsamında, davacı acentenin faaliyette bulunduğu son 5 (beş) yılda (2012-2017) ürettiği net primlere ilişkin olarak elde ettiği/hak ettiği komisyon gelirlerinin toplamı 2.720.922 TL tutarında olup, yıllar bazında gösterildiği, 0acentelik sözleşmesi beş yıldan daha uzun sürmüş ise son beş yıllık net komisyonların bir yıllık ortalaması, beş yıldan daha kısa sürmüş ise, bu süreler esas alınarak ortalama bir yıllık komisyona tekabül eden tutar kadar tazminatın öngörüldüğü, somut uyuşmazlıkta davacı acentenin sigortacılık faaliyetinin beş yıldan daha uzun sürdüğü, dolayısıyla acentenin son beş yıllık komisyon tutarı esas alındığında ortalama 1 (bir) yıllık komisyona tekabül eden tutarın 2.720.922/1870*365 – 531.089,05TL olduğu, sonuç itibariyle TTK 122/2 kapsamında, davacı acentenin denkleştirme talebinde bulunabileceği tutarın üst sınırının en fazla 531.089,05 TL olarak hesaplandığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Türk Ticaret Kanunu m. 102/son da saklı tutulan düzenlemeler arasında sigorta acenteleri ile ilgili olarak 6102 sayılı Sigortacılık Kanunu yer alır. Türk Ticaret Kanunu ve Sigortacılık Kanunu arasındaki özel kanun-genel kanun ilişkisi dikkate alındığında, Sigortacılık Kanunu’ndaki acenteye ilişkin hükümler sigorta acenteleri hakkında öncelikle uygulanacaktır. Nitekim Sigortacılık Kanunu m. 23/son hükmü, “Türk Ticaret Kanunu’nun acentelere ilişkin hükümleri sigorta acenteleri hakkında da uygulanır” şeklindedir (ayni yönde TTK m. 120/3). Kısaca, sigorta acenteleri bakımından öncelikle uygulanacak kanun Sigortacılık Kanunu’dur. Bu durum karşısında, genel olarak Türk Ticaret Kanunu m. 122 uyarınca acentenin denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için aranan koşullar; sözleşmenin sona ermesi, yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da “önemli menfaatler” elde edilmesi, acentenin ücret kaybına uğraması, denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun olmasıdır. Ancak Sigortacılık Kanunu’n 23/16. maddesinde acentenin ücret kaybına uğraması koşulu yer almamaktadır. Sigortacılık Kanunu’nda denkleştirme için aranan kıstaslar, müvekkilinin menfaati ve hakkaniyetttir. Denkleştirme talebi için kanunun aradığı şartlar kümülatiftir. Bu bağlamda, öncelikle yeni müşteri çevresinin yaratıldığını, var olan müşterilerle ilişkinin geliştirilip genişletildiğini ve bu müşteriler sebebiyle müvekkilinin önemli menfaatler elde ettiğini ispat yükü acente üzerindedir. Buna mukabil müvekkil, denkleştirme talebinin hakkaniyete uygun olmadığını veya bedelin indirilmesi gerektiğini ispat yükü altındadır. (Yargıtay 11.HD 2021/5374E. 2022/7179K.sayılı kararı)
Kanun koyucunun “önemli menfaat” tabirinin kendi içinde sübjektivite içerdiği açık olmakla birlikte “önemli” tabirinin somut olayın özelliği, sektörel uygulamalar ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları dikkate alınmak suretiyle takdiri gerekir.
Bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 27/08/2020 tarihli raporda davacı acentenin faaliyette bulunduğu süre içinde toplam 105.552 adet poliçe ürettiği belirlenmiştir. Davacı acentenin sözleşmesinin feshinden sonra ise yenilenen poliçe adedi ise sadece ve sadece 352 adettir. Buna göre acentenin ortalama yıllık poliçe üretim oranı %1,77 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle yıllık poliçe üretim oranı %98’den daha fazla düşmüştür. Genel olarak bu orana göre sözleşmenin feshinden sonra davalı sigorta şirketlerinin davacının portföyü nedeniyle bu aşamadan sonra “önemli menfaat” elde edemeyeceği kabul edilebilir ise de mutlak anlamda bu kabul doğru olmayacaktır. Zira poliçe üretim oranı düşük olsa da üretilen prim tutarının fazla olma ihtimali söz konusu olabilecektir. O halde sözleşmenin feshinden sonra üretilen prim tutarının ne olduğu da ayrıca ele alınmalıdır.
Bu çerçevede ve yargılama aşamasında bilirkişi kurulunun 08/02/2023 tarihli raporunda da irdelendiği üzere, davacı acentenin beş yıl içinde üretmiş olduğu toplam prim tutarı 17.177.794,00TL’dir. Yıllık ortalama olarak gözetildiğinde yıllık toplam üretilen prim tutarı ise bu şartlarda 3.352.884,92TL’dir. Oysaki sözleşmenin feshi sonrası, davacı acentenin bu portföyler üzerinden sadece 352 adet poliçenin yapılmasına aracılık etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu poliçelerin tek tek hesaplanması sonucunda ise elde edilen prim toplam tutarı ise 267.752,50 TL’dir.
Davacı acente olmakla birlikte söz konusu sigorta poliçelerinin uygulamada genellikle yıllık düzenlendiği bilinen bir gerçektir. Acentelerin müzakere ve pazarlıklarını davalı sigorta şirketinin belirlemiş olduğu belli ölçüler dahilinde yapacağı ise açıktır. Sigorta müşterilerinin muhatap oldukları acente kim olursa olsun sigorta şirketinin bilinirliği ve sağlamış olduğu imkanların müşterilerin davranış şekillerini etkileyeceği ise beklenir durumdur. Davalı şirketlerin gerek sektörel bazda gerekse halk arasında bilinirliği olan bir şirket olduğu, acentelik yapmak isteyen herhangi bir kişinin sadece ve sadece davalı olan şirketlerin bilinirliğinden dahi yararlanmak suretiyle belli bir portföy oluşturabileceği ise aşikârdır. Bu noktada davacının sözleşmenin feshinden sonra, davalı sigorta şirketlerinin fesih öncesi elde etmiş olduğu prim tutarları ile karşılaştırıldığında fesih sonrası elde olunan prim tutarı %7,98 orana tekabül etmektedir. Öte yandan davalı sigorta şirketlerinin feshi öncesi dönemde üretilen poliçelerinde, feshi sonrasındaki dönemle kıyaslandığında %98’nin üzerinde düşme olmuş, bir başka deyişle yıllık poliçe üretim oranı %1,77’ye düşmüştür.
Bu oranların gerek yüzdelik oran gerekse davalıların sektörel durumu dikkate alındığında “önemli bir menfaat” olarak kabulü mümkün değildir. Aksi düşünce, %10’unun dahi altında olan rakamın önemli kabul olunmasına ve daha önemlisi gerek sektörde ve gerekse halk arasında birçok farklı nedenden dolayı bilinirliği olan, güven oluşturmuş olan şirketin manevi sermayesi niteliğindeki unsurlarının mutlak anlamda gözardı edilmesi sonucunu doğurur. Bir başka deyişle, davacı acente ile davalılar arasındaki sözleşmenin feshi sonrası, davalıların yıllık ortalama prim tutarlarında %92,02 oranında, yıllık poliçe üretim oranında ise %98,23 oranında düşme olmuştur. Bu orandaki düşmenin çok yüksek bir oran olduğu açıktır. Mevcut oranlara rağmen sözleşmenin feshi sonrası dahi davalıların, davacının müşteri çevresinden “önemli menfaat” elde ettiği kabul edilemez. Bu noktada, bilirkişi kurulunun aksi yöndeki görüşlerine açıklanan gerekçeler karşısında itibar edilemez.
Kaldı ki ve bu nedenle, 6102 sayılı TTK m.122/f.1-bend (c) hükmü denkleştirme tazminatına yani portföy tazminatına karar verilebilmesi için somut olayı özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmesini aramış olması dahi yukarıda varılan değerlendirmeler ile uyum içindedir.
Mahkememizce yapılan bu değerlendirmeye esas olan 08/02/2023 tarihli bilirkişi kurulu raporunda da davacı acentenin davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, ne kadar poliçe üretimi yapıldığı, komisyon tutarları, poliçenin başlangıç ve bitiş tarihleri, tanzim tarihleri irdelenmiş olup hazırlanan rapor genel olarak ara kararda belirtilen görevlendirmeye uygundur.
Nitekim yargısal uygulamalarda da “davacı acentenin, feshi öncesi portföyünde bulunduğu halde fesih sonrası başka acenteler üzerinden yenilenen poliçelerin prim tutarının, davacı acentenin bildirdiği veriler ve yine davalı sigorta şirketinin kayıtları üzerinde yapılan analiz sonucunda, davacı portföyü üzerinden yenilenen poliçeler nedeniyle elde edilen önceki beş yıllık prim ortalamasına oranının %6,6 olarak belirlenmesi nedeniyle bu oranın önemli menfaat niteliğinde olduğu gerekçesiyle hükmolunan denkleştirme tazminatına dair ilk derece kararı ve yine ilk derece kararındaki değerlendirmeyi uygun bulan BAM kararı, “acentelik sözleşmesinin feshi ve değinilen ilkeler uyarınca, davalının davacının müşteri portföyünden elde etmesi muhtemel önemli menfaatinin bulunup bulunmadığı, tazminat verilmesini gerektirip gerektirmediği” hususlarının değerlendirilerek sonucuna göre portföy/denkleştirme tazminatı talebine ilişkin karar verilmesi gerekçesiyle bölge adliye mahkeme kararı bozulmuştur. (Yargıtay 11.HD 2019/1475E. 2020/1949K.sayılı kararı)” Bu hal dahi prim ortalamasına ilişkin %6,66’lık oranın, “önemli bir menfaate” ilişkin oranı sağlamaya yeterli olmadığı gerçeğine işaret etmektedir.
Açıklanan Yargıtay kararı ile uyumlu olan İstanbul BAM 12.HD 2020/669E. 2023/207K.sayılı kararında ise;
“Mahkemece; yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen kök bilirkişi raporunda; davacı acente kayıtlarına göre son beş yıllık dönemde toplam 2.846.646,13-TL net prim üretimi ve 431.087,04-TL komisyon, davalının kayıtlarına göre ise 2.317.733,69-TL net prim üretimi ve 340.339,48-TL komisyon hesaplandığı, sözleşmenin 21. maddesi hükmü gereği bu konuda davalı sigorta şirketi kayıtlarının esas alınması gerektiği, davacı acentenin bir yıla tekabül eden net komisyon tutarının 340.339,48/5=68.067,90-TL olduğu, ancak ilişkinin sona ermesinden sonra sigorta şirketinin önemli bir menfaat elde edip etmediğinin ölçülemediği; ek bilirkişi raporunda ise, fesihten sonra acentenin portföyü üzerinden düzenlenen 275 adet poliçe dökümüne göre fesih sonrası bir yıllık dönemde toplam 44.848,58-TL tutarında prim üretildiği, son beş yıllık prim tutarına göre acentenin bir yıllık ortalama prim üretiminin 463.546,74-TL olduğu, fesih sonrası bir yıllık prim üretimi tutarının, beş yıllık ortalama prim üretiminin %9,68’ine karşılık geldiği, bu oran üzerinden hesaplanan fesih sonrası bir yıllık komisyon bedelinin 6.588,97-TL olduğu tespit edilmiştir. Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra, sigorta şirketinin sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi koşulu bakımından, davacının acente olarak temin ettiği sigorta müşterilerinin, acenteliğin feshinden sonra da davalı sigorta şirketinden sigorta yaptırmaya devam ettirdiklerinin kanıtlanması gerekmekte olup, ispat yükü davacı acente üzerindedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında tespit edildiği üzere; davalı sigorta şirketinin davacı acente portföyü üzerinden elde ettiği fesih öncesi 463.546,74-TL olan prim üretimi tutarı, fesihten sonraki yıl 44.848,58-TL’ye düşmüş, 68.068,90-TL olan komisyon geliri ise 6.588,97-TL’ye düşmüştür. Dolayısıyla fesihten sonraki dönemde davalı sigorta şirketinin davacı acente müşterilerinden elde ettiği prim ve komisyon tutarları yaklaşık %90 oranında azalmıştır. Bu durumda davalı sigorta şirketinin, davacının müşteri portföyünü kullanarak davacının portföyü sayesinde fesih sonrasında da önemli ölçüde menfaat elde ettiğini kabule olanak yoktur. Fesihten sonra davalı sigorta şirketinin davacı acente müşterileri üzerinden gerçekleşen poliçe üretimindeki yüksek oranlı düşme nedeniyle,davacının portföyünün davalıda kaldığı ve davalı sigorta şirketinin bu nedenle önemli ölçüde menfaat ettiği ispatlanamadığından denkleştirme talebi hakkaniyete de uygun değildir.Denkleştirme tazminatı talep koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir” gerekçesiyle davalı sigorta şirketlerinin sözleşmenin feshi sonrası bir yıllık dönemde acentenin portföyü üzerinden üretilen toplam primin, feshi öncesi beş yıllık prim tutarına göre acentenin bir yıllık ortalama prim tutarına oranının %9,68’lik kısmına isabet etmesi halinin “önemli bir ölçüde menfaat” sayılamayacağını kabul etmiş, bu nedenle aksi yöndeki ilk derece mahkeme kararını kaldırmıştır.
Hal böyle olunca 6102 sayılı TTT m.122/f.1 ve Sigortacılık Kanunu m.23/f.16 hükümleri dikkate alındığında davacı acentenin sözleşmesinin feshedilmesinden sonra gerek müşteri sayısı gerek müşteriden elde edilen gelir açısından, davalı sigorta şirketlerinin davacı acentenin portföyünden “önemli menfaatler” elde etmesine dair somut koşul vakıanın oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle, gerek nitelik ve gerekse nicelik açısından oluşan bu düşüşler karşısında ve gerekse açıklanan gerekçeler nedeniyle bu aşamadan sonra davacı lehine ve davalılar aleyhine tazminat ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmediği Mahkememizce kabul edilmiştir.
Taraflar arasında tartışmalı olan diğer husus ile acentelik sözleşmesinden kaynaklı olarak davalılarca tahsil olunan feshe ilişkin azilname, ihtarname bedeli ve ticaret sicil masraf toplamlarıdır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki taraflar arasındaki akdi ilişki çerçevesinde sözleşmenin davalılar tarafından feshedilmiş olması sonrası, davacılar sözleşmenin haksız olarak feshedildiği iddiasında ise gerek yargısal olmayan gerek yargısal olan girişimlerde bulunma hak ve özgürlüğüne sahiptir. Davacının davalılar ile olan hukuki ilişkileri içinde, sözleşmenin feshine bağlı olarak zararının tazminini yargısal yol ile talep etmek yerine azilname, ihtarname bedeli, sicil masrafları gibi masraflar yapmış olması tamamen kendi tercihidir. Öte yandan yapılan tescil masrafları da sözleşme ile ilgili yapılması zorunlu olan giderler kapsamındadır. Bu nedenle söz konusu kalemlerin tazmini ile iddia olunan vakıa arasında uygun nedensellik bağı bulunmadığı gibi bu yöne ilişkin davacı tarafından somutlaştırılmış bir vakıa ve delil durumu yoktur. Kaldı ki Yargıtay’ın emsal kararında da “taraflar arasındaki ticari ilişkinin niteliği ve yaklaşık 2 yıl devam ettiği, davacının uzun yıllardır ticaretle uğraştığı da dikkate alındığında fesih masrafının ve kuruluş masrafı adı altında talep edilen, bir tacirin ticari işletme açabilmek için yaptığı yasal masraflar olarak kabul edilebilecek “ipotek masrafı, yerel gazete ilanı, sözleşme noter tasdiki, ticaret sicil gazatesi ilanı gibi” zarar kalemlerinin davalıdan talep edilmesinin mümkün olmayacağı nazara alınmadan anılan zarar kalemlerinin de davalıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir” şeklindeki gerekçesinden de anlaşılacağı üzere davacı tacirin sözleşmenin feshine bağlı olarak yapılan masrafları ve aynı zamanda acentenin kuruluş ve kapanış masrafları adı altında yapmış olduğu masrafları talep edebilmesi dahi mümkün olmayıp bu durum Mahkememizce açıklanan gerekçelerle uyum içindedir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davacının tazminat davasına konusu etmiş olduğu bu kalemler yönünden davacının lehine ve davalılar aleyhine karar verilmesini gerektiren bir durumun varlığı ispatlanamamıştır.
Söz konusu davanın tazminat davası olarak kabulü halinde davalılar lehine en fazla maktu vekalet ücreti takdir edilir. Oysa tazminat davası olmaması halinde 76.536,19TL nisbi vekalet ücretine hükmedilebilir. Bir miktar para alacağının tahsiline ilişkin hüküm kurulması istemini içeren davalardan, hangisinin tazminat davası olduğu noktasında yargısal uygulamada belirsizlik mevcut olsa da bu noktada Mahkememizce belli ayrımlar kabul edilmiştir.
Buna göre;
1-Her ne şekilde olursa olsun, 6098 sayılı TBK m.49 hükmüne dayalı olarak açılan, haksız fiilden kaynaklanan ve konusu davalılar aleyhine para alacağına ilişkin tahsil hükmü kurulmasını içeren her türlü maddi ve manevi alacak istemini içeren davalar tazminat davasıdır. Örneğin; 6098 sayılı TBK m.49 dan kaynaklanan ve trafik kazasına bağlı olarak zarar görenlerin açtığı maddi ve manevi tazminat davası…
2-6098 sayılı TBK m.49 hükmüne dayalı olmamakla birlikte gerek bu kanuna gerek diğer kanunlara dayalı olarak açılan, haksız aykırı fiillerden kaynaklanan ve konusu davalılar aleyhine para alacağına ilişkin tahsil hükmü kurulmasını içeren her türlü maddi ve manevi alacak istemini içeren davalar tazminat davasıdır. Örneğin; 6102 sayılı TTK m.56/f.1-bend (d) ve bend (e) hükümlerinde düzenlenen haksız rekabetten kaynaklı maddi ve manevi tazminat davası, 2330 Sayılı Nakdi Tazminat Ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince açılan rücuen tazminat davası…
3-Yukarıda belirtilen genel ve özel kanunlar kapsamındaki haksız fiil hükümlerinden kaynaklanmasa dahi, kanun koyucunun madde başlığında ve/veya madde içeriğinde ve/veya gerekçede “tazminat”, “tazmin” ibarelerini kullandığı hükümlerden doğan ve davalılar aleyhine para alacağına ilişkin tahsil hükmü kurulmasını içeren her türlü maddi ve manevi alacak davasını istemini içeren davalar tazminat davasıdır. Örneğin; 6102 sayılı TTK m.122 den kaynaklanan denkleştirme istemi…
4-Yukarıda belirtilen haller dışında kalmakla birlikte, Yargıtay uygulamasında ve/veya doktrindeki genel görüşler itibariyle “tazminat” niteliğinde olduğu kabul edilen ve davalılar aleyhine para alacağına ilişkin tahsil hükmü kurulmasını içeren her türlü maddi ve manevi alacak istemini içeren davalar tazminat davasıdır. Örneğin TBK m.179 ve devamından kaynaklanan cezai şart alacakları, TMK m.1007 hükmünden kaynaklanan ve tapu sicilinin hatalı tutulmasından doğan alacaklar…
Somut dava bu çerçevede irdelendiğinde, 3.numaralı başlık altında irdelenen maddi tazminat davalarındandır. Zira somut dava haksız eylemden kaynaklanmasa dahi kanun hükmünün madde başlığı, aynı zamanda içeriği ve gerekçesi dikkate alındığından davanın tazminat niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca davacının açmış olduğu maddi tazminat istemli davanın tamamının reddi karşısında müteselsilen sorumlu tutulmak istenen davalılar lehine A.A.Ü.T.’nin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre ve hüküm tarihi itibariyle maktu vekalet ücreti takdir edilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının, davalılar aleyhine açmış olduğu davanın sübut bulmadığından ayrı ayrı reddine dair karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacının, davalılar aleyhine açmış olduğu davanın sübut bulmadığından ayrı ayrı reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 179,90 TL harcın, peşin alınan 768,49 TL peşin harç, 8.500,00 TL tamamlama harcı, 35,90 TL tamamlama harcı toplamı 9.304,39‬TL’den mahsubu ile bakiye 9.124,49‬ TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından harcanan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı … Anonim Şirketi tarafından harcanan 600,00 TL bilirkişi ücretinin davacıdan tahsili ile davalı Axa Sigorta Anonim Şirketine verilmesine,
5-Tazminat niteliğinde olan ve her iki davalıdan farklı miktarların ayrı ayrı tahsiline dair açılan davada, AAÜT madde 13/f.4 gereği, davalı…A.Ş. lehine maktu 9.200,000 TL vekalet ücretinin, davalı … A.Ş.yönünden reddolunan miktar karşısında 5.000,00+1.049,13=6.049,13TL vekalet ücretinin davacıdan ayrı ayrı tahsili ile adı geçen davalılara verilmesine,
6-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.15/05/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip