Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/537 E. 2019/471 K. 28.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/537 Esas
KARAR NO : 2019/471

DAVA :Haksız Rekabet
DAVA TARİHİ : 09/06/2017
KARAR TARİHİ : 28/05/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ın 23/06/2006 – 14/06/2016 tarihleri arasında proje direktörü olarak üst düzey yönetici statüsünde istihdam edildiğini ve daha sonra istifa ederek ayrıldığını, davalı …’ın işten ayrılmasından sonra kendileri ile aynı alanda faaliyet gösteren … Ltd. Şti’nin kurulumundan haberdar olduklarını kurmuş oldukları şirket aracılığı ile haksız rekabet oluşturacak eylemlerde bulunduğunu ve müvekkilinin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini belirterek haksız rekabetin ve kanuna aykırılığın tespiti istemine ilişkin olduğunu talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davacının bilgisi dışında, şirkette çalışırken şirket kuruluşunu yaptığının doğru olmadığını, haksız rekabetin söz konusu olmadığını, davacının iddialarını ispatlaması gerektiğini, müvekkili şirkete ait katalog ile davacı şirkete ait katalog arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını belirterek davanın reddi istemine ilişkin olduğunu ve davanın reddini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Dava, haksız rekabetten kaynaklı hukuka aykırılığın tespiti, ortadan kaldırılması, önlenmesi ayrıca haksız rekabetin nedeniyle yanlış ve yanıltıcı beyanlar yapılmış ise bu beyanların düzeltilmesi ve ilanı istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık noktaları; Davacının eski çalışanı olan davalı …’ın 14/06/2016 tarihinde şirketten ayrıldıktan sonra davacı şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren ve davalı …’ın eşi tarafından kurulan şirkette ortak sıfatına haiz olarak çalışmaya başladığı ve söz konusu davalı şirket aracılığı ile çalışması esnasında vakıf olduğu müşteri portföyünden davalı şirketin yararlanıp yararlanmadığı ve aynı zamanda davacının sloganında kullanarak davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemleri bulunup bulunmadığıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık noktaları dikkate alındığında davacıya ait ticari sır niteliği taşıyan, davacının emek ve sermaye ürünü niteliğinde tescilli bir marka veya tasarım ürünü bulunup bulunmadığının, ayrıca davalıların, davacının müşteri çevresinden faydalanmaya yönelik faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının, ayrıca davalı şirkete ait katalog ve bilgilendirme mektubunun davacının emek ve sermaye ürünü niteliğinde bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
Tarafların bildirdiği delil ve belgeler SGK kayıtları, ticaret sicil kayıtları getirtilerek dosya içerisine alınmış, tarafların bildirdiği tanıklar dinlenmiş, dosya kapsamında uzman bilirkişi heyetinden bilirkişi raporu alınmıştır.
Alınan bilirkişi raporunda özetle; Davacı şirketin 2015-2016-2017 yılları ticari defterlerine yasal süresi içinde açılış ve kapanış tasdiki yaptırdığı, davacı şirketin yasal defterlerinin sahibi lehine delil teşkil ettiği, … T.C. kimlik numaralı …’ın, … firmasına ait farklı işyerlerinde 16/06/2006 tarihinden 30/06/2016 tarihine kadar toplam 3.408 gün çalışarak istifa etmek suretiyle işten ayrıldığı, dosyada 14/06/2016 tarihli istifa dilekçesinin fotokopisinin bulunduğu, müşterilere salt bir teklif götürülmesinin tek başına haksız rekabetin varlığını ispatlamaya yetmediği, aynı sektörde faaliyet gösteren tarafların, aynı müşterilerle ilişki içinde olmasının Yargıtay kararları uyarınca tek başına haksız rekabetin varlığını ortaya koymadığı, bu itibarla davalı tarafından gerek sosyal medya hesaplarında yayınlanan gerek de potansiyel müşterilere gönderilen mesaj/mektubun haksız rekabetin varlığı için tek başına yeterli olmadığı, davacının müşterileri arasında yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı ile davalı şirketin iş ilişkisi içinde yer almasının tek başına haksız rekabet teşkil etmeyeceği zira Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söz konusu hizmeti bir ihale ile almakta olup, ihaleye katılan şirketlerin teklifleri değerlendirilmek suretiyle bir belirlemede bulunulduğu, davalı kataloğununu TTK.m.55/I,c1 uyarınca bir işi ürünü olarak değerlendirilebileceği, tarafların katalogları incelendiğinde, davacı tarafın nota, beste, müzik ve konser arasındaki bütünlük ile sunduğu hizmet arasında bir bağlantı kurduğu ve kataloğunda bu hususları veciz bir şeklide dile getirdiği, davalı tarafın dosyaya sunduğu katalog incelendiğinde ise müzik temalı bir tanıtımın yer almadığı, “…, …” sloganının ön planda arasında bir benzerliğe rastlanmadığı, davalı tarafından potansiyel müşterilere gönderilen mektupta yer alan, “Etkinlikte altın kural, tüm ekibin müziğini ahenkle icra eden orkestralar gibi uyum içinde çalışmasıdır. Bu altın kuraldan hareketle, kendi alanında yetenekli ve uzman kişileri kadromuzda buluşturduk.” kısmının davacıya ait bir iş ürününün izinsiz bir şekilde kullanılması olarak değerlendirilemeyeceği, davacı tarafından kullanılan temanın TTK.m.55/I,c1 kapsamında tek başına korunmasından bahsedilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla söz konusu müzik temasına gönderme yapan bir cümlenin varlığının tek başına haksız rekabetin mevcudiyeti için yeterli olmadığı, davalının davacı şirketin eski çalışanı olması ve bu dönemde davacıya ait bazı müşterilerle görüşmelerde bulunması nedeniyle davacıya ait müşteri portföyünü bildiği, ancak bu durumun tek başına haksız rekabet hali olarak değerlendirilemeyeceğinin Yargıtay tarafından da kabul edilmesine karşın doktrinde müşteri çevresini ticari sır olarak kabul eden görüşlerin de mevcut olduğu, davalının davacı şirkette üst düzey bir çalışan olarak yer almış olması durumunda özellikle müşterilerle birebir ilişki içinde olması ve onlarla ilgili bir çok bilgiye vakıf olması sebebiyle bu kişilerle daha uygun teklifler götürmek suretiyle TTK.m.54 kapsamında bir haksız rekabet fiilinin gerçekleştiğinden bahsedilebileceği, davacının iddiaları doğrultusunda, davalının davacı şirkette çalıştığı sırada üzerinde çalıştırığı katalogların basımını geciktirmesi fiilinin TTK.m.54 uyarınca haksız rekabet teşkil edebileceği ancak davacının davalının dürüstlük kuralına aykırı hareket ettiğini ispat etmesi gerektiği rapor edilmiştir.
6102 sayılı TTK. 54. Maddesinin 1. Fıkrasında haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin amacı, “… Bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanması…” olarak ifade edilmiştir.
Kanun koyucu, amacı bu şekilde belirtmekten başka “rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar”ın haksız ve hukuka aykırı olduğunu kabul ederek temel ilkeleri ortaya koymuştur. (TTK. m.54/2)
Haksız rekabete hakim olan ilkeler doktrinde şu şekilde ifade edilmiştir:
1-Tarafların rakip olma zorunluluğunun bulunmaması.
2-Aldatıcı hareket veya dürüstlük kuralına aykırı bir davranışın mevcut olması.
3-Failin yarar sağlamasının şart olmaması.
4-Failin kusurunun aranmaması.
5-Zarar görme şartının bulunmaması.
(Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar – AYHAN/ÖZDAMAR/ÇAĞLAR, Ankara – 2015, s.375-378)
Kanun koyucunun sadece rakipler arasındaki haksız rekabeti değil, genel olarak haksız rekabeti önlemeyi hedeflediği TTK.’nin 54/1 fıkrasında belirtilen üçlü koruma prensibinin kabulü ile açıkça anlaşılmaktadır.
“Medeni Kanunun 2. Maddesinde belirtilen herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu yönündeki tüm özel hukuk ilişkilerinde uygulama alanı bulunan genel hüküm uyarınca bir ticari işletmeye, şirkete yönelik yapılan eylemlerin haksız rekabet oluşturması için bu eylemleri yapanların tacir olmaları veya haksız rekabetin maruz kalan şahıs, şirket veya işletme ile aynı konularda iştigal etmeleri gerekmemektedir. Haksız eylemin özel bir türü olan haksız rekabeti oluşturan eylemin kim tarafından, hangi şekilde, hangi yolla meydana getirmiş olduğunu, bu eylemin subutu açısından bir önemi bulunmayıp yapılan eylemin haksız olarak bir ticari işletmeye, ticari faaliyete zarar verip vermediği, güven içinde devam etmesi, işlemesi gerekli ticari rekabet ortamını bozup bozmadığı hususu üzerinde durulmalıdır. (Yargıtay 11. HD 21/02/2010 tarih, 2008/9072 Esas, 2010/591 Karar sayılı ilamı)
Dürüstlük kuralı haksız rekabetin tanınmasında belirleyici olmaktadır. Hukuku uygun ve bozulmamış rekabet ortamında (ortamın her zaman piyasa olması şart değildir) tüm katılanlar, piyasanın tüm aktörlerinin dürüstlük kurallarına göre hareket edeceğine güvenir ve güvenmek hakkına sahiptir. Dürüstlük kuralını ihlal eden, bu güvene aykırı hareket etmiş olur; bu da haksız rekabet oluşturur.
Toplanan deliller alınan bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Davalı … LTD. ŞTİ. tarafından dürüstlük kuralına aykırı olarak davacının müşteri çevresinden yararlandığı ve bu suretle haksız rekabet eylemini gerçekleştirdiği sabit olmadığı gibi TTK m.55/I-b’de yer alan ”sözleşmeyi ihlali veya sona erdirmeye yöneltmek; özellikle; 1.Müşterilerle kendisini bizzat sözleşme yapabilmesi için, onları başkalarıyla yapmış oldukları sözleşmelere aykırı davranmaya yöneltmek” ile TTK m.55/I-c’de yer alan ”başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma; özellikle; 1. Kendisine emanet edilmiş teklif, hesap veya plan gibi bir iş ürününden yetkisiz yararlanmak” şeklinde belirtilen haksız rekabet teşkil eden eylemleri gerçekleştirdiği hususları sabit görülmemiştir.
Bilirkişi raporunda da bu hususlara işaret edilerek öğretide ileri sürülen görüşlerden de yararlanılarak; müşterilere salt bir teklif götürülmesine tek başına haksız rekabetin varlığını kanıtlamaya yetmediği gibi aynı sektörde faaliyet gösteren tarafların, aynı müşterilerle ilişki içinde olmasının tek başına haksız rekabet eylemi teşkil ettiğinden bahsedilemeyeceği ifade edilmiş olup; benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davalı işçinin iş yerinde yapmış olduğu çalışma sırasında vakıf olduğu davacının iş ve üretim sırlarını öğrenmesinin yürütülen ticari işlemler nedeni ile zorunlu olduğu bu bilgilerin müşterilerle iletişime geçilmesi ve onlarla ticari ilişkiler kurulmak istenmesi nedeni ile müşteri çevresine ilişkin bilgilerin davalı tarafından edinilmesinin zorunlu olduğu ancak davalının potansiyel müşterilere gönderilen salt bir mektup veya icabın haksız rekabet teşkil ettiğinden bahsedilemeyeceği gibi davalının kendi şirketinin tanıtımını yaparak davacıya ait müşteri çevresinden dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde yararlandığı hususu tespit edilemediğinden, diğer yandan; davacıya ait katalogda kullanılan temanın davacıya ait bir iş ürünü olduğu anlaşılmakla birlikte davalı tarafın dosyaya sunduğu katalog incelendiğinde müzik temalı bir tanıtımın yer almadığı farklı bir temanın yer aldığı farklı bir katalog kullanıldığı, davacının ileri sürdüğü şekilde bir benzerliğe rastlanılmadığı, sonuç olarak davalıların haksız rekabet teşkil eden bir eylemi bulunmadığı kanaatine varılarak davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Davalılar vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 2.725,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Davalılar tarafından yapılan 143,00-TL posta masrafı olmak üzere toplam 143,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
6-Alınması gerekli 44,40-TL karar harcının peşin alınan 31,40-TL harçtan mahsubu ile bakiye 13,00-TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Dair, davalılar vekilinin yüzüne karşı, davacının yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 28/05/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır