Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/415 E. 2020/283 K. 16.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/415
KARAR NO : 2020/283

DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 03/05/2017
KARAR TARİHİ : 16/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;davalı şirketlerin tüm gümrük müdürlüklerindeki ithalat ve ihracaat işlemlerini ve gümrük resimlerini, harçlarını ödemeye,beyanname vesair, evrakı imzaya…icabında gümrükleme formaliteleri sırasında zuhur edecek olan ihtilaflara itiraz etmeye, yanlışlıkları düzelttirmeye evrakları imzaya, eksper tayinine, harçlarını ödemeye, geri istemeye, fazla ödendiği tespit olunan paraları kendi imzası ile geri alamaya, depozito vermeye almaya, depozito vermeye almaya, T.C. Devlet Demir Yolları, Liman İşletmeleri, ambarlarında her türlü işleri takipte imza ve intaca…vs. işlemlerini yapmak üzere … 10.Noterliği’nin … tarih, … yevmiye nolu, yine … 8. Noterliği’nin … tarih … yevmiye nolu vekaletnamelerine dayalı olarak maaşlı çalışanı olduğunu, davalı Müflis … Ltd Şti’nin … Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil nosunda kayıtlı iken .. 20. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E.sayılı dosyasında 04.04.2013 tarihinde iflasına karar verildiğini,… 3. İflas Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasında iflas işlemleri devam ettiğini,diğer davalı … Şirketinin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil nosunda kayıtlı iken … 20. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasında 04.04.2013 tarihinde iflasına karar verildiğini, … 3. İflas Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasında iflas işlemleri devam ettiğini, müvekkilinin vekaletnamelere dayalı olarak şirketlerin gümrük işlerini takip ettiğininetice itibariyle bu şirketlerin ticari faaliyetleri sona erince de görevinden ayrılmak zorunda kaldığını, müvekkilinin her iki davalı şirketin yönetim kurulu üyesi ve ortağı olmadığı gibi bu şirketlere dışarından atanmış müdür olmadığını, müvekkilinin davalı şirketlerde kanuni bir temsil yetkisi olmamasına rağmen 2011 yılında bu şirketler adına düzenlenen vergi ve ihbar ve cezaların sanki şirket müdürü gibi iflas idaresince müvekkiline gönderildiğini, oysa müvekkilinin her iki davalı şirkette de temsil ve ilzam yetkisi olmayıp bu şirketler adına düzenlenen vergi cezalarından müvekkilinin sorumlu olmayacağın açık olduğundan öncelikle müvekkilinin bu şirketlerde temsil ve ilzam yetkisinin olmadığının tespiti noktasında davayı ikame zarureti hasıl olduğunu, davacının müflis durumda olan iki davalı şirkette de temsil ve ilzam yetkisi bulunmamasına rağmen müflis durumdaki davalı şirketler adına vergi ve cezalarının müvekkiline bildirilmesi sebebi ile sorumluluğu olmamasına rağmen sorumlu kişi olarak göstermesinin hukuka aykırı olduğunu,davalı şirket kayıtları ve sicil kayıtlarının incelenerek davacının bu şirketlerde temsil ve ilzam yetkisinin bulunmadığının tespitine, yargılama gider ve masraflarının davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirketleri temsilen … 3.İflas Müdürlüğünün davaya cevap dilekçesinde özetle;kayıtlarının incelendiği,… 3.iflas müdürlüğünün … iflas sayılı dosyasının müflisinin … olduğunu,bu dosya için … Ticaret Sicil Memurluğunun … tarih …-… sayılı yazılarından müflis şirketin münferiden yetkilisinin … olduğunu,müflis …nin ünvan değişikliği yaparak isminin Müflis … Ltd.Şti olduğunu,bu şirket için … Ticaret Sicil Memurluğunun … tarih …-… sayılı yazılarında müflis şirketin münferiden yetkilisinin … olduğunun anlaşıldığını,dolayısıyla müflis şirketlerin münferiden son yetkilisinin … olduğunu, resmi kurum olarak ticaret sicil memurluğunun yazılarında da anlaşıldığı gibi açılan davanın reddini ve davacı …’in müflis yetkilisi olduğunun tespitini,yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini savunmuştur.
Dava öncesi,davalı şirketler hakkında iflas kararı verilmiş ise de akabinde bu iflas kararının bozulduğu,iflasın neticeten ortadan kalktığı dikkate alınarak yargılamaya devam olunmuş,davalı şirket tüzel kişilerine de gerekli tebligatlar yapılmıştır.
Dava, davacının davalı şirketlerin temsilci/yetkilisi olmadığının tespiti talebine yönelik açılmış olup somutlaştırılmış belgelere göre davacının dava açmakta hukuki yararı mevcuttur.
Sunulan kayıtlara göre davacının …Şti.’nin gümrük muamale yetkilisi,… Sanayi Ltd.Şti.’nin ise münferit yetkili müdürü olarak göründüğü tartışmasızdır.
Taraflar arasında tespit edilen uyuşmazlık ile ilgili alınan bilirkişi raporuna göre ” davalı … Ltd.Şti.’nin … Ticaret Sicil Müdürlüğünün … siciline kayıtlı olduğu,davalı … Ltd.Şti.’nin eski ünvanının … Ltd.Şti olduğu,şirket ortaklar kurulunun 11/10/2002 tarih ve 16 numaralı kararı ile davacı … “şirketin gümrük işleri için yetkili olarak” süresiz atandığı,davacının gümrük işlerinden yetkilisi olarak atanması dışında müdür sıfatı ile alınmış ve ticaret sicil müdürlüğünde tescil edilmiş bir karar bulunmadığı,şirketin temsil ve ilzam yetkilisinin … olduğu,davalı … Sanayi Ltd.Şti’nin İstanbul ticaret sicil müdürlüğünün … siciline kayıtlı olduğu,şirket ortaklar kurulunun 11/10/2012 tarih ve 40 nolu karara ile davacı … “şirketin gümrük işleri için yetkili olarak ” süresiz atandığı,davalı …Şti temsil ve ilzam yetkilisinin … olduğu,… Ticaret Sicil Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazısında; davalı … Ltd.Şti yetkilisi: … olarak yazılmaktaysa da yazı eklerinde davacının şirket temsil ve ilzam yetkilisi olarak atandığına dair alınmış,tescil ve ilan edilmiş bir ortaklar kurul kararının olmadığı,eski ünvanı:…Şti ile … Sanayi Ltd.Şti ayrı bir tüzel kişilik olduğu,başka bir anlatımla aynı firma olmadıkları “tespit edilmiştir.
Kaldı ki taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü açısından davalı şirketlerin defter ve kayıtlarının incelenmesi önem arz etmektedir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın tam olarak tespiti açısından davaya esas olan vakıalar ile ilgili davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi zorunludur. Yargılama esnasında uyuşmazlık konusu yıllara ait ticari defter ve kayıtlarının incelemesi için gerekli ara kararları oluşturulmuş,ihtaratlı olarak şirketlere tebliğ edilmiştir.Esasen aksine yönelik bir savunma ve ispat durumu dahi mevcut değildir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterler HMK m.219 ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Somut olayda, davacı tarafın iddiası karşısında davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında davacının adı geçen şirketlerin temsilcisi gözüküp gözükmediğinin incelenmesi zorunludur.Ne var ki bu noktada davalı şirketlere yapılan ihtarata rağmen davalı şirketler dayanak ve uyuşmazlık konularına ait ticari defter ve kayıtlarının bütününü sunmamıştır. Hal böyle olunca, şirketlerin ilgili defter ve kayıtlarını sunmadığı,bu durumda HMK m.220/son fıkra uyarınca davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtlarının yapılan ihtarat içeriklerine karşısında davacı iddiasına uygun olarak düzenlendiği usulen kabul olunmuştur.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da , ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı olan şirketlerin üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmediği,davacının bu iddiasının araştırılmasına esas olmak üzere gerekli defter ve kayıtları sunmaktan kaçındığı,bu suretle incelenmesini imkansız hale getirdiği,bu hususun davalılar aleyhine sonuç doğurması gerektiği mahkememizce değerlendirilmiştir.Nitekim somut olayda da kıyasen uygulanma imkanı olan HMK m.291/f.2 hükmünde de keşif yapılmasına taraflardan birinin karşı koyması halinde,bu durum diğer tarafın iddia edilen vakıayı kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir ki bu suretle kanun koyucu uyuşmazlığın çözümü için toplanması gereken delilin toplanmasına yönelik ara kararına uyulmaması yahut engelleyici davranış içine girilmesi durumunun müeyyidesini bu şekilde açıkça düzenlemiştir.
Mevcut delil durumu karşısında,davalıların limited şirket olduğu gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır.
6102 sayılı TTK m.623 hükmünün başlığı”Yönetim ve temsil,I-müdür” şeklindedir.TK m.623/f.1 hükmüne göre ise “Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir.Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili,müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir.”
6102 sayılı TTK m.616 hükmüne göre genel kurulun devredilmez yetkilerinin sayıldığı ve maddenin (b) bendinde, müdürlerin atanmaları ve görevden alınmaları işleminin genel kurulun devredemeyeceği yetkileri arasında bulunduğu belirtilmiştir.
TTK m.617/f.3 bendinde de genel kurulun toplantıya çağrısı, azlığın çağrısı ve öneri hakkı, gündem, öneriler, çağrısız genel kurul, hazırlık önlemleri, tutanak, yetkisiz katılma konularında anonim şirketlere ilişkin hükümlerin, bakanlık temsilcisine ilişkin olanlar hariç, kıyas yoluyla limited şirketlerde de uygulanacağı ifade edilmiştir.
TTK m.617/f.4 hükmüne göre limited şirketlerde genel kurulun müdürler tarafından toplantıya çağrılacağı ve toplantı gününden en az 15 gün önce çağrının yapılması gerektiği, şirket sözleşmesiyle bu sürenin uzatılabileceği ya da 10 güne kadar kısaltılabileceği açıklanmış, 3. bendinde de, çağrının anonim şirketlere ilişkin hükümlere göre yapılması gerektiği belirtilmiştir.
TTK m.618 hükmünde oy hakkı ve hesaplanmasının düzenlendiği, m.20 hükmünde de,kanun veya şirket sözleşmesinde aksi öngörülmediği takdirde seçim kararları dahil tüm genel kurul kararlarının toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınacağı belirtilmiştir.
TTK m.589/f.1 bendinde “Aksi şirket sözleşmesinde öngörülmediği takdirde, şirket sözleşmesi, esas sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararıyla değiştirilebilir. 621 inci madde hükmü saklıdır.”Yine aynı maddenin f./2 hükmüne göre “Şirket sözleşmesinde yapılan her değişiklik tescil ve ilan edilir.”
TTK m.630/f.1 bendinde “Genel kurul müdür ya da müdürleri görevden alabilir, yönetim hakkını veya temsil yetkisini sınırlayabilir.” şeklinde düzenlemeler mevcuttur.
Adı geçen yasal düzenlemeler çerçevesinde,limited şirketler için 6762 sayılı TTK döneminde görev icra eden ortaklar kurulunun,6102 sayılı TTK döneminde genel kurul olarak nitelendirilmesi gerektiği,davacının bu çerçevede davalı şirketlerin temsil ve ilzam yetkisine haiz kişi konumuna erişmesini sağlayabilecek şekilde alınmış bir şirket genel kurul kararının bulunmadığı,yine bu noktada ve doğal olarak tescil ve ilan edilmiş bir genel kurul kararının,bilirkişi raporundaki ifade ile “ortaklar kurulu” kararının bulunmadığı anlaşılmaktadır.Esasen aksine dayanak bir kayıt da yoktur.
Belirtilen yasal düzenlemeler karşısında kanunun emredici hükümleri çerçevesinde davacının,davalı şirketleri temsil ve ilzam yetkisine haiz kişi konumuna erişmesini ve bu çerçevede sorumlu olması sonucunun doğmasını sağlayacak yasal zorunluluklar dahi davalı şirketlerce yerine getirilmemiştir.Belirtilen hükümler emredici olup bu hükümlerin yerine getirilmemesi karşısında,davacının adı geçen şirketlerde herhangi bir tarihte temsil ve ilzam yetkisine haiz kişi konumunun bulunmadığı ortaya çıkmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne,… T.C.kimlik numaralı …’in, … Ticaret Sicil Müdürlüğü … sicil numarasına kayıtlı …Şti ile … sicil numarasında kayıtlı …Tur.ve San.Ltd.Şti’nde hiçbir tarihte ” temsil ve ilzam yetkisi ” bulunmadığının tespitine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
… T.C.kimlik numaralı …’in, … Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasına kayıtlı …Ltd.Şti ile … sicil numarasında kayıtlı …San.Ltd.Şti’nde hiçbir tarihte ” temsil ve ilzam yetkisi ” bulunmadığının tespitine,
2-Bu dava sebebiyle alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 23,00 TL’nin davalılardan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı vekil ile temsil edildiğinden AAÜT gereği takdir edilen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 31,40 TL peşin harç,4,60 TL vekalet harcı,31,40-TL başvurma harcı,800,00 TL bilirkişi ücreti, 565,00TL tebligat-posta gideri olmak üzere toplam 1.432,40TL yargılama giderinin davalılardan alınıp davacı tarafa verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde talep halinde gider avansının iadesine,
Dair; kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekili huzurunda ve davalıların yokluğunda oy birliği ile karar verildi.16/07/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır