Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1000 E. 2021/888 K. 16.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1000
KARAR NO : 2021/888

DAVA : Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/11/2017
KARAR TARİHİ : 16/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların bankaya borçlu olduklarını, davalı …Şti.’nin banka’nın … Şubesi müşterilerinden olup, davalı firma ve banka arasında imzalanan 22.06.2015 tarihli 4.000.000,00-TL bedelli, 07.04.2014 tarihli 4.000.000,00-TL bedelli kredi çerçeve sözleşmelerine istinaden adı geçene on altı adet (Toplam 188.379,08 -EURO (dava tarihi itibariyle merkez bankası efektif satış kuru 1 EURO = 4.5163x 188.379,08 = 850.776,44-TL + 1.285.002-TL bedelli=2.135.77844-TL) bedelli teminat mektubu kredisi ile 66.630,00-TL çek taahhüt kredisi kullandırılmış olup 66.630,00-TL çek sorumluluk tutarının bulunduğunu, diğer davalıların bu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, kefillerin dava konusu teminat mektubu bedelleri ve çek sorumluluk tutarlarının tamamından sorumlu olduklarını, borçlu ile imzalanan kredi çerçeve sözleşmeleri, sözleşmelerin 6.sayfasında yer alan “kefalet Sözleşmesi” ve kefalet sözleşmesinin özellikle 2.2.maddesi ile …’de imzası bulunan tüm kefillerin dava konusu teminat mektubu bedellerinin depo edilmesinden sorumlu olduğunu, davalı firma lehine aşağıda dökümü yazılı ve halen mer’i olan 16 adet teminat mektubu düzenlendiğini, kredi borçlusunun tum kredi hesapları kat edildiğini, kredi borçlusu davalının tüm kredi hesapları kat edildiğini, davalılara … 17. Noterliği aracılığı ile … tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi keşide edilerek dava konusu teminat mektuplarının ve çek yapraklarının iadesi veya bedelinin blokesi talep edilmiş ise de borcun ödenmediğini, mer’i teminat mektubunun tazmin riski olduğunu, … 11.12.2015, …, …, dava konusu teminat mektupları her an tazmin edilebileceğinden, genel kredi sözleşmesinin madde 34 hükmü ile kredi çerçeve sözleşmesinin 4.1.3. maddesindeki hükümler çerçevesinde bankanın sözleşmeyi feshetmek ve teminat mektubunun geri verilmesini isteme hakkına sahip olduğu hususunda şüphe bulunmadığını, davalı firmanın olumsuz piyasa istihbaratı ve alacaklılarından mal kaçırmaya yönelik hareketleri nedeniyle teminat mektuplarının tazmin riskinin kuvvetle muhtemel olduğunu, dava konusu meri teminat mektubunun muhatap tarafindan her an tazmin edilebileceğini, davalıların sözleşmede yazılı hükümler ve burada yer alan taahhütleri irdelendiğinde bankanın uğradığı ve uğraması muhtemel zararların azaltılmasına yönelik bir önlem olarak Mahkemeye başvurma zorunluluğu doğduğunu, muhataplara hitaben verilen teminat mektubu, mektup bedelleri ile mektupların düzenleme tarihinden tazmin tarihine kadar işleyecek faiz ve fer’ilerini de kapsadığını, işbu davanın ikame edilmesinden önce … 14.Asliye Ticaret Mahkemesi …D.İş nolu ihtiyati haciz kararı … 18.İcra Müdürlüğü …E.sayılı dosyasından infaz edilmiş olup süresinde dava ikame edildiğini, dava konusu meri teminat mektubunun muhatap tarafından tazmin olduğu takdirde, mektup bedelinin düzenleme tarihinden tazmin tarihine kadar işleyecek faiz ve fer’ileriyle birlikte ulaştığı tutarın, tazmin tarihinden itibaren işleyecek oranında temerrüt faizi ve faizin %5’i oranında gider vergisi ile birlikte tahsilini, meri teminat mektubu tutarları ile çek sorumluluk bedelleri olan 2.135.778,44-TL bedelli 16 adet mer’i teminat mektubu ile TL 66.630,00-TL çek sorumluluk bedeli toplamı olan 2.202.408,44-TL’nin müvekkilinin banka’nın … şubesi’nde faiz getirmeyen bir hesapta bloke edilmek üzere davalılardan tahsilini, muhataplara hitaben düzenlenen teminat mektubunun düzenleme tarihinden tazmin tarihine kadar işleyecek kanuni faiz, gecikme zammı ve fer’ilerini de içerdiğinden; davanın açılmasından sonra 2.135.77844-TL bedelli teminat mektuplarının tazmini halinde, müvekkilinin bankaca muhataba ödenecek faizli tutarın, tazmin tarihinden, tahsil tarihine kadar işleyecek %72 oranında temerrüt faizi, faizin %5’i oranında gider vergisi ile birlikte davalılardan tahsilini davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından müvekkili şirket ile davacı banka arasında kredi çerçeve sözleşmeleri imzalandığını, taraflar arasında imzalatıldığı iddia edilen kredi çerçeve sözleşmesinin TBK m. 20 vd. uyarınca genel işlem şartı niteliğinde olup geçersiz olduğunu, işbu sözleşmeleri istinaden 16 adet teminat mektubu kredisi ile bir adet çek taahhüt kredisi kullandırıldığını, diğer müvekkillerinin kredi çerçeve sözleşmelerini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, müvekkilinin hesaplarının kat edildiğini, müvekkil şirketin olumsuz piyasa istihbaratı nedeniyle teminat mektuplarının tazmin riskinin olduğunu, işbu davanın ikamesinden önce … 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …D.İş numaralı dosyasında ihtiyati haciz kararı alındığını, söz konusu kararın … 18. İcra Müdürlüğü’nün …E.sayılı dosyasında infazına geçildiği, süresinde davanın ikame edildiğini, 2.135.778,44 TL bedelli 16 adet mer’i teminat mektubu ile 66.630,00 TL bedelli çek sorumluluk bedelinin kendi bünyelerinde faizsiz bir hesapta bloke edilmesini, dava sırasında teminat mektubu bedellerinin muhataplar tarafından tazmini halinde ödenecek tutarın %72 oranında faiziyle ve %5 oranında gider vergisi ile birlikte tazmini, yine çek sorumluluk bedelinin dava sırasında tazmini halinde, ödenecek tutarın %72 oranında faiziyle ve %5 oranında gider vergisi ile birlikte tazmini amacıyla işbu davayı açtıklarını, öncelikle belirtilen ihtiyati haciz kararının İİK m. 260 vd. maddeleri gereği gerekli şartları taşımaması, İİK m. 261 uyarınca süresi içerisinde icraya konulmaması ve 264. madde uyarınca süresi içerisinde işbu davanın ikame edilmemesi durumunda geçersiz olduğunu, yine davalı işbu davayı ikame ederken ihtiyati haciz kararının dava sonuçlanıncaya kadar devamına karar verilmesi talebinde de bulunmadığını, bu nedenle söz konusu süreler ve şartlar uyarınca da gerekli incelemenin yapılması gerektiğini, diğer yandan taraflarına tebliğ edilmeyen tüm dava dilekçesi eklerine ve ihtiyati haciz kararı alınan dosya ile icra dosyasına karşı cevap ve itiraz hakları saklı kalmak kaydıyla haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davaya karşı öncelikle belirtilen ihtiyati haciz kararının İİK m. 260 vd. maddeleri gereği gerekli şartları taşımaması, İİK m. 261 uyarınca süresi içerisinde icraya konulmaması ve 264. madde uyarınca süresi içerisinde taraflar arasında imzalatıldığı iddia edilen kredi çerçeve sözleşmesi ve maddeleri, TBK m. 20 vd. uyarınca genel işlem şartı niteliğinde olup, süresi gelmeyen teminat mektubu ve çek bedellerinin talep edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafından da belirtildiği üzere, dava konusu edilen teminat mektuplarının tamamına yakınının henüz süresi gelmemiş olup bu teminat mektuplarının muhataplar tarafından bozdurulacağına dair herhangi bir delil dosyaya sunulmadığını, bunun dışında müvekkil şirketin piyasadaki durumundan bahsedilmişse de buna ilişkin de dosyada herhangi bir delil bulunmadığını, müvekkili şirketin söz konusu bedelleri karşılayacak şekilde malvarlığı söz konusu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu olan teminat mektuplarında hangi riskin gerçekleştiği, karşılıksız kalan ve kalmayan çekler yönünden bedel depo edilmesinin talep şartlarının doğup doğmadığı, yine davalı olan her bir kefil yönünden imzalanan genel kredi sözleşmesi ile kefillerin gayri nakdi kredilerine yönelik sorumluluklarına dair sözleşme hükümleri karşısında kefillere yönelik düzenleme olup olmadığı dikkate alındığında riski gerçekleşmeyen gayri nakdi alacak olup olmadığı, bu yönden kefillerin sorumluluklarının olup olmadığı, kredi sözleşmesi açısından her bir davalının sorumluluklarının ne olduğu, buna göre özellikle dava tarihi sonrası bir kısım teminat mektuplarının tanzim edilmiş olması verilmesi gereken kararın ne olduğu, genel işlem koşularının davalılar lehine sonuç doğurup doğurmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasında kredi çerçeve sözleşmesinin imzalandığı, yine şeklen kefalet sözleşmelerinin mevcut olduğu, davacı banka ile davalı kredi borçlusu şirket arasında bu suretle 9.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davalı kefil gerçek kişilerin 9.000.000,00 TL limit dahilinde müteselsil kefil şekilde sözleşmeyi imzaladıkları, davalı kredi lehtarı olan borçlu şirkete teminat mektubu ve çek taahhüt bedeli kredisi kullandırılmasına dair dayanak belgelerin sunulduğu tartışmasızdır.
Yargılama aşamasında davacı vekili 25/01/2018 tarihli dilekçesinde talebi ile ilgili açıklamalar yapmış olup bu talep çerçevesinde iddianın genişletilmesi kural olarak mümkün olmamakla birlikte usulen daraltılması ise mümkün bulunmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması açısından atanan birinci bilirkişinin hazırlamış olduğu 25/09/2018 tarihli raporda “meri teminat mektubu tutarları ile çek sorumluluk bedelleri olan 1.386.848,11 TL bedelli 11 adet mer’i teminat mektubu ile 58.890,- TL çek sorumluluk bedeli toplamı olan 1.445,738,11 TL’nin müvekkili bankanın Libadiye/ İSTANBUL Şubesi’nde faiz getirmeyen bir hesapta bloke edilmek üzere davalılardan tahsili talebinde bulunduğu, talebin 11 adet olarak belirtilen mektuplardan adedinin, detaylıca gösterildiği gibi, vadelerinin geçmiş olması nedeniyle, zaten hükümsüz kaldığı, diğer sekiz adet Avro mektubun ise geçerlilik koşulunun yerine getirilmemesi nedeniyle, tazmininin gerçekleşmeyebileceği, bu nedenle onbir adet mektup depo talebinin yerinde olmadığı, çek sorumluluk bedeli olarak bloke talep edilecek tutarın ise gösterildiği gibi henüz ibrazı yapılmayan yedi çek ile sınırlı olup, yedi çek için talep edilebilecek garanti tutarının 11.200.-TL ile sınırlı bulunduğu, takastan iade çeklerin tespit edilebilir olmadığı, muhataplara hitaben düzenlenen teminat mektubunun düzenleme tarihinden tazmin tarihine kadar işleyecek kanuni faiz, gecikme zammı ve ferilerini de içerdiğinden; davanın açılmasından sonra 1.386.848,11 TL bedelli teminat mektuplarının tazmini halinde, bankaca muhataba ödenecek faizli tutarın, tazmin tarihinden, tahsil tarihine kadar işleyecek %72 oranında temerrüt faizi, faizin %5’i oranında gider vergisi ile birlikte davalılardan tahsili” talebinde bulunduğu, talebin, belirtilen onbir adet mektup bedelini içerdigi, tazmin riski bulunmayan mektuplar için yapılan talebin yerinde olmadığı, beş adet mektubun tazmini sonrası 234.124,39TL nakit alacağının faizli tutarın, tazmin tarihinden, tahsil tarihine kadar işleyecek temerrüt faizi, faizin % gider vergisi ile birlikte davalılardan tahsili talebinde bulunduğu, temerrüt faizinden davalıların tümünün sorumlu bulunduğu, ancak tazmin sonrası oluşan nakit alacağın ortaya net bir şekilde konulmadığı, davacı banka kayıtlarının talep edilen tutarı teyit etmediği görüldüğünden, nakde dönüşen mektuplardan kaynaklanan alacak tutarının hesaplanamayacağı, çek sorumluluk bedeller olan 58.890- TL’nin bankaca ödenmesi halinde, bankaca muhataba ödenecek tutarın, tazmin tarihinden, tahsil tarihine kadar işleyecek % 72 orarunda temerrüt faizi, faizin %5’i oranında gider vergisi ile birlikte davalılardan tahsili” talebinde bulunulduğu, talebin yedi çek için hesaplanan garanti tutarı 11.200.-TL ile sınırlı bulunduğu, davalı kefillerin ve davalı borçlu şirketin söz konusu tutardan sorumlu bulundukları” şeklinde açıklama yapmışlardır.
Birinci bilirkişinin sunmuş olduğu raporlara yönelik itirazların teknik inceleme gerektirmesi gerekçesi ile bu defa aynı bilirkişi yeniden görevlendirilmiştir. Buna göre bilirkişi yapmış olduğu incelemeler sonucunda hazırlamış olduğu 22/05/2019 tarihli raporda “Euro olarak düzenlenmiş dokuz adet t/m toplamı olan 188.379,08 Euro’nun (1 adedinin vadesinin zaten dolduğu belirtilerek) nakde dönüşme risklerinin bulunmadığı, herhangi bir tazmin talebinde davacı bankanın söz konusu koşulun yerine getirilmediği, nakit karşılıkları yatırılmadığı için söz konusu mektupların zaten geçersiz olduğu gerekçesiyle tazmin taleplerini yerine getirmeyeceği, bedellerini muhataplara ödemeyeceğinden hareketle davacı bankanın mektupların TL karşılıklarının depo edilmesi/ talebinin yerinde olmadığı kanaatine varıldığı, davacı bankanın söz konusu mektupların TL karşılıklarını talep edebileceği ihtimali göz önüne alınarak, davacı bankanın 16.11.2017 dava tarihi itibariyle tümü muhataplarına verilmiş ve mer’i olan dokuz adet t/m tutarı 188.379,08 Euro’nun TCMB Euro efektif satış kuru 4,5163 TL üzerinden 850.776,44 TL’nin depo edilmesini (dava tarihi itibariyle € kur/4,5714 olduğundan 4,5163’ün kabul edilebileceği) talep edebileceği, dava tarihi olan 16.11.2017′ den sonra ve 28.12.2017 tarihinde dava konusu 16 adet t/m¹lerden, tazmin olan 5 adet t/m karşılığında davacı bankanın davadan sonra sonradan 234.424,39 TL nakit alacak talebinde bulunduğu, talebin tespit edilen 261.407,45 TL’nin altında bulunması nedeniyle yerinde olduğu, dava ile talep edilebileceği, geriye kalan ve 25.09.2018 tarihi itibariyle de vadeleri zaten bitmiş olan 16.10.2015 tarihli, 210.000.-TL bedelli ve 14.12.2015 tarihli 300.000.-TL bedelli 2 adet t/m nin de, dava tarihi 16.11.2017 itibariyle mer’i oldukları ve dava ile talep edilebileceği, sonuç olarak, davacı bankanın 16 adet t/m den kaynaklanmak üzere, davalılardan 1.360.776,44 TL depo talebinde, 234.424.39 TL tazmin bedeli olarak nakit alacak talebinde bulunabileceği, nakit alacak tutarını oluşturan t/m lerin tazmin tarihinden itibaren %72 oranında temerrüt faizi ve fer’isinin talep edilebileceği, davacının 1.386.848,11 TL depo talebinin hatalı olup, kabul edilemeyeceği, gayri nakdi çek kredisi, kök raporda söz konusu talep incelendikten ve dayanaklı bulunduktan sonra, “talebin kayıtlar ile örtüşmediği, talebin ve kayıtların farklılık içermesi nedeniyle, takastan iade çek adedinin teyitli bir şekilde tespit edilemediği, bu nedenle, takastan iade çekler için değerlendirme yapılamayacağı, bankanın yedi adet çek ile sınırlı takastan iade çeklerin tespit edilebilir olmadığı, takas çekleri için tespit yapılamadığı, ancak davacı sorumluluk bedeli olarak talep edebileceği tutarın, henüz ibrazı yapılmayan olup, yedi adet çek için talep edilebilecek garanti tutarının 11.200.-TL ile sınırlı bulunduğu, davacı bankanın itiraz dilekçesi ile takastan iade edilen çeklere yönelik herhangi bir bilgi, belge sunmadığı, sadece ekran bilgisine göre talebini değiştirdiği, yukarıda belirtilen ve kök rapor da yer alan gerekçeler nedeniyle kök raporda çek sorumluluk bedellerine ilişkin olarak herhangi bir revizyon yapılamayacağı” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Birinci bilirkişinin ek raporunu sunmasından sonra Mahkememizce oluşturulan ara karar ile “Yargıtay İBKGK 27/12/2018 tarih ve 2016/1E. 2017/6K.sayılı ilamı, taraflar arasındaki ilişki tarzı ve tazmin edilen ve edilmeyen teminat mektupları, davacı vekilinin bu konuya ilişkin dilekçeleri başta olmak üzere teminat mektuplarının hangileri yönünden riskin gerçekleştiği, karşılıksız kalan ve kalmayan çekler yönünden bedel depo edilmesinin talep şartlarının doğup doğmadığı, yine davalı olan her bir kefil yönünden imzalanan genel kredi sözleşmesi ile kefillerin gayri nakdi kredilerine yönelik sorumluluklarına dair sözleşme hükümleri karşısında kefillere yönelik düzenleme olup olmadığı da dikkate alınarak riski gerçekleşmeyen gayri nakdi alacak olup olmadığı, bu yönden kefillerin sorumluluklarının olup olmadığı, bilirkişilerin hazırladıkları kök ve ek raporlara yönelik itirazlarının dahi bu çerçevede irdelenmesi, bu irdelemeler sonrasında davacı vekilinin 25/01/2018 tarihli ve maddi hatanın düzeltilmesini dahi içeren dilekçesi karşısında, kredi sözleşmesine göre ve herbir genel kredi sözleşmesi açısından her bir davalının sorumluluk durumlarının, imzalarının tek tek irdelenmesi, bilirkişi …’nun en son sunduğu 25/09/2018 tarihli kök raporundan sonuç olarak farklı bir sonuca ulaşılması halinde gerekçesinin açıklanması, sonuç olarak her bir davalıdan talep edilebilecek alacak miktarının davacı vekilinin sunduğu 25/01/2018 tarihli dilekçenin sonuç kısımlarını tek tek dikkate alarak ve her bir davalı yönünden hükme elverişli gerekli açıklamanın yapılması, gerekirse bu noktada davacı banka kayıtlarının dahi yerinde incelemelerinin yapılması amacıyla yeni bilirkişiden yeni rapor alınmasına” şeklinde bilirkişi görevlendirilmesi yapılarak yeni bir bilirkişi atanması takdir olunmuştur.
Bunun üzerine ikinci bilirkişi hazırlamış olduğu 04/11/2019 tarihli raporunda, “davacı bankanın yedi adet müşterinin elindeki çek ve 11 adet arkası yazılan çek olmakla toplam 18 adet çek ile toplam 28.800,00 TL’lik talepte bulunmasının mümkün olduğu, 58.890,00 TL’lik tutarlı talep ise bu talebi aşan tutar yönünde olmadığı tespitlere karşı birinci bilirkişinin bu tutarı sadece davacı elinde bulunan yedi adet çeke karşılık 11.200,00 TL olarak tespit ettiği, yine birinci bilirkişi raporunda vadesi dolan çekleri herhangi bir risk taşımadıkları gözetildiğinde mevcut rapor tarihi itibariyle vadesi dolmamış mektuplardan TL tutarlı mektup kalmadığı, Avro cinsinden ise altı adet toplam 175.922,01 Avroluk bir mektup riski kalmış olduğu, tespitlerinin bu raporlarda yer almamış olduğu yönünde açıklama yaparak farklı nedenlere ulaştığının sonuçlarına ulaşmış, sonuç olarak ikinci bilirkişi 04/10/2019 tarihli raporda “dava tarihi itibarıyla blokesi talep edilen teminat mektuplarından tazmin edilen bir mektup mevcut olmadığı gibi, mektupların tazmin riskinin arttığını gösterecek herhangi bir belgenin de ibraz edilmediği, ancak dava tarihinden sonra bir kısım mektupların tazmin olması nedeniyle; tazmin riskinin doğduğu gözetildiğinde, teminat mektuplarının blokesi talebinin yerinde olmadığı, konunun hukuki değerlendirmesinin Mahkemeye ait olduğu, Mahkemece kalan mektup bedellerini talep edebileceği hukuki değerlendirmesi yapıldığı takdirde; günümüze kadar vadesi dolan mektuplar ayrı tutulduğunda davacı yanın 6 adette toplam 175.922,01 Avroluk bir mektup riski kalmış olduğu, ayrıca, 28.12.2017 tarihinde tazmin edilen 5 adet mektup bedelleri toplamından dolayı davacı banka kaynağından 234.424,39 TL ödeme yapılmış olması nedeniyle; 234.424,39 TL’nin tamamen tahsiline kadar % 72 temerrüt faizi ve bunun % 5’i gider vergisi ile birlikte tahsilinin talep edilebileceği, blokesi istenen çeklerle ilgili olarak sözleşmelerde açık hükme rastlanılmadığından çek yapraklarının blokesi istenemeyeceği görüşü yanında konuya ilişkin hukuki değerlendirme Mahkemece bırakılarak, davacı yanca bu yönde hüküm bulunduğunun belgelenmesi veya başka bir hukuki nedenle Mahkemece çek yaprakları bedellerinin istenebilir olduğu kanaatine varılması halinde 7 adet müşteri elindeki çek yaprağı ve 11 adet de arkası yazılan çek yaprağı olmak üzere toplam 18 adet çek yaprağı için 28.800,- TL’lik talepte bulunmasının mümkün olduğu, kefil sıfatıyla sorumlu olan davalıların imzaladıkları sözleşme limitler doğan borç tutarından daha yüksek olmak üzere her bir davalı bakımından 9.000.000,- TL olduğundan ve kefillerin kendi temerrütlerinin sonuçlarından kefalet limitiyle bağlı olmaksızın sorumlu olmaları nedeniyle, bundan sonra hesaplanacak faiz ve ferilerden de sorumlu olacakları, tarafların masraf, ücreti vekâlet, tazminat ve benzeri diğer talepleriyle hukuki mahiyetteki beyan ve itirazlarının Mahkemenin takdiri içinde kaldığı” şeklinde görüşünü sunmuştur.
Birinci bilirkişinin hazırlamış olduğu 22/05/2019 tarihli ek rapor ile ikinci bilirkişinin hazırlamış olduğu 04/11/2019 tarihli raporların gerek teminat mektupları, gerek çek yaprakları açısından farklılık arz etmesi, açık çelişki taşıması karşısında bu defa raporlar arasındaki çelişkinin Yargıtayın en son uygulamaları gözetilerek ele alınması, bu inceleme sırasında teminat mektuplarında hangi riskin gerçekleştiği, karşılıksız kalan ve kalmayan çekler yönünden bedel depo edilmesinin talep şartlarının doğup doğmadığı, yine davalı olan her bir kefil yönünden imzalanan genel kredi sözleşmesi ile kefillerin gayri nakdi kredilerine yönelik sorumluluklarına dair sözleşme hükümleri karşısında kefillere yönelik düzenleme olup olmadığı da dikkate alınarak riski gerçekleşmeyen gayri nakdi alacak olup olmadığı, bu yönden kefillerin sorumluluklarının olup olmadığı, iki farklı bilirkişilerin hazırladıkları kök ve ek raporlara yönelik itirazlarının dahi bu çerçevede irdelenmesi, bu irdelemeler sonrasında davacı vekilinin 25/01/2018 tarihli ve maddi hatanın düzeltilmesini dahi içeren dilekçesi karşısında, kredi sözleşmesine göre ve herbir genel kredi sözleşmesi açısından her bir davalının sorumluluk durumlarının tek tek irdelenmesi, sonuç olarak dava tarihi itibariyle ve dava açıldıktan sonra her bir davalının sorumluluğunun hükme elverişli şekilde tespit olunması amacı ile bu defa yeni oluşturulacak bilirkişi kurulundan yeni rapor alınmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Mahkememizce atanan ve çelişkiyi gidermekle görevli olan emekli banka müdürü bilirkişisinin hazırlamış olduğu 27/09/2020 tarihli raporlarında davalı kredi lehtarı …Ltd. Şti’ne teminat mektubu ile çek taahhüt bedeli kredisi kullandırıldığını, cari hesabın kat olunduğu, temerrüt tarihinin belirlenmesi açısından davalılara keşide edilen hesap kat ihtarı nakdi kredi alacağı, teminat mektup bedellerinin depo bedeli ve gayri nakdi çek taahhüt bedeli kredisinin depo olunması talebi, ihtarnamenin tebliğ tarihleri ile temerrüt tarihlerinin tek tek dikkate alınmış olduğu, dava tarihi itibariyle meri teminat mektubu risk durumunun belirlendiği, yine bilirkişi raporunun tanzim tarihi olan 27/09/2020 tarihi itibariyle meri teminat mektubu riskinin belirlendiği dava tarihinden sonra tanzim edilen teminat mektupları ile dava tarihi ile 27/09/2020 tarihli bilirkişi raporu aralarında vadesi dolan teminat mektupları yönünden tek tek inceleme yapıldığı, buna göre dava konusu 16 adet teminat mektubunun beş adedinin dava tarihinden sonra tanzim olunduğu, geriye 11 adet teminat mektubunun kaldığı, bu mektuplardan TL cinsi olanların toplam tutarının 510.000,00 TL olduğu, Avro cinsi olanların toplam tutarının 188.379,08 Avro olduğu, bilirkişi ek rapor tarihi olan 27/09/2020 tarihi ile vade tarihleri tek tek karşılaştırıldığında tüm teminat mektuplarının vadelerinin 27/09/2020 tarihli rapordan önce dolmuş olduğu, bu suretle 11 adet teminat mektubunun hükümsüz kaldığı, vadelerin dava tarihinden sonra dolduğu, bu nedenle bloke edilecek teminat riskinin kalmadığı, yine gayri nakdi çek taahhüt bedeli riski açısından ise yedi adet müşteride ve on bir adet karşılıksız çek yaprağı olmak üzere on sekiz adet çek yaprağından dolayı banka riskinin toplam 28.800,00 TL olduğu, davacı bankanın ise 58.890,00 TL bedelin bloke edilmesi talebinde bulunduğu, 30.090,00 TL fazla tutarın ise yerinde bulunmadığı, bu arada taraflar arasında akdedilen genel kredi çerçeve sözleşmesinde kefaleti düzenleyen maddede teminat mektup bedelinin kefil tarafından depo edileceğine ilişkin açık bir düzenleme olmadığını, bu nedenle kefilin depo talebinden sorumlu tutulamayacağı, sonuç olarak kefilin gerek teminat mektup bedeli gerek çek taahhüt bedelinin depo edilmesinden dolayı sorumluluğunun bulunmadığı, dava tarihinden sonra ve 27/09/2020 tarihli bilirkişi heyeti raporunun düzenlendiği tarihteki güncel risk durumunun değerlendirilmesi karşısında ise nakdi kredi yönünden değerlendirme yapıldığı, yine gayri nakdi alacakların depo edilme talebi yönünden hem çek taahhüt bedeli hem teminat mektup bedeli açısından tek tek ve ayrı ayrı değerlendirme yapıldığı açıklanmıştır.
Davacı vekilinin 16/11/2020 tarihli dilekçe içeriğinin, davalılar vekilinin 5/11/2020 tarihli itiraz dilekçe içeriğinin tek tek dikkate alınması, itirazların daha önce hazırlanmış olan 18 sayfadan ibaret ayrıntılı raporda atıf yapılan yerler dikkate alınarak karşılanması, akabinde 27/09/2020 tarihli rapor yönünden mer’i teminat mektuplarının hükümsüz kaldığına dair bilirkişi kurulu raporunun 17.sayfasının (b) bendinin ikinci paragrafında yapılan belirlemeler karşısında, yine TBK m.128/f.2 hükmü çerçevesinde teminat mektubunun vade sonunda hükümsüz hale gelebileceğine dair bir sözleşmenin olup olmadığının da irdelenerek bu konuya ilişkin bilirkişi kurulu raporunda varılan sonuçta değişiklik olup olmayacağının irdelenmesi, yine her bir gayri nakdi alacak kalemi yönünden ve yine nakdi alacak yönünden önceki ara kararda belirtildiği üzere ve takip tarihi dikkate alındığında her bir davalının takip tarihi itibari ile ve ayrıca dava tarihinden sonraki duruma göre hangi kısımdan, hangi kalemden, hangi miktar tutarında sorumlu olduğunu ayrı ayrı dikkate alınması ve mümkünse tablo halinde her bir davalı yönünden talep olunan ve hesaplanan miktarların tespit olunması, bu suretle ek raporun tanzim olunması amacı ile dosyanın bilirkişi kuruluna teslim olunmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan 21/02/2021 tarihli raporda ise bu defa gerek nakdi kredi alacaklar gerek gayri nakdi alacaklar yönünden gerek dava tarihi ve gerekse dava tarihinden sonra ve 27/09/2020 tarihli bilirkişi heyeti önce oluşan rapor tarihi itibariyle bilirkişi heyeti tarafından nakdi alacakların ve gayri nakdi alacakların talebi yönünden ayrı ayrı değerlendirmelerin yapıldığı, bu değerlendirmelere göre nakde dönüşen alacak yönünden dava tarihi olan 16/11/2017 sonrası ve 28/12/2017 tarihinde 11/12/2015 tarihli 174.120,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 261.797,00-TL tutarlı, 11/12/2015 tarihli ve 124.104,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 101.569,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 113.412,00-TL tutarlı olmak üzere toplam 775.002,00-TL teminat mektup bedelinin 28/12/2017 tarihi itibari ile tazmin edilmesi karşısında bu miktarın 540.577,61-TL kısmının davalı şirket hesabından karşılanarak tahsil edilmiş olduğu, böylelikle toplamı 775.002,00-TL olan teminat mektup bedelinden bakiye olan 234.424,39-TL nakdi risk bedeli olan asıl alacak tutarının ise tamamen ödeninceye kadar- tahsilde tekerrür etmemek üzere- sözleşmesel olarak yıllık %72 oranında temerrüt faizi ve bu faiz üzerinden %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte tüm davalıların tamamından tahsili ile davacıya verilmesi gerektiği, yine gayri nakdi alacakların depo talebi yönünden yapılan incelemede davacının gayri nakdi çek taahhüt bedelinin depo edilmesi açısından yapılan hesaplamada davacının 42 adet çek yaprağından dolayı ve revize nitelikli talep daraltılmasını içeren davacı vekilinin talebi karşısında 58.890,00-TL garanti/yükümlülük bedelinin davalı şirket tarafından davacı lehine ve davacı bankanın Libadiye/İstanbul Şubesinde faiz getirmeyen bir hesaba depo olunması gerektiği, davacının çek yapraklarına ilişkin garanti/yükümlülük bedeli talebi ile ilgili davalı gerçek kişi kefiller aleyhine açmış olduğu davanın ise davalı kefillerin sorumluluğunun mevcut bulunmadığı, yine teminat mektubu bedelinin depo edilmesi talebi açısından; dava konusu olan 16/10/2015 tarihli ve 210.000,00-TL tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 141.437,30-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.679,97-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 3.249,53-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 8.142,57-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 3.179,72-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 9.145,16-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 10.767,73-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 6.845,58-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.931,52-AVRO; 14/12/2015 tarihli ve 300.000-TL tutarlı teminat mektuplarının tamamının vadelerinin dava tarihinden sonra dolduğu söz konusu olmuştur.
Yargıtay HGK uygulamaları çerçevesinde teminat mektubunun nakde çevrilmesi nedeni ile bilirkişi kurulu tarafından yapılan faiz hesabının ve özellikle bu noktada 27/09/2020 tarihli kök raporun 10 ve 11.sayfaları dikkate alındığında Merkez Bankasına bildirilen faizin %100 fazlası nispetinde tespit edilecek temerrüt faizinin talep edilip edilemeyeceği, buna göre işletilmesi gereken temerrüt faiz miktarının kredinin özelliği de gözetildiğinde ne olduğu, özellikle davalı kefillerin bu noktada sorumluluğuna dair dayanak düzenlemenin de dikkate alınarak gayri nakdi kredinin nakde dönüşmesi nedeni ile davalı kefillerin sorumluluklarının olup olmadığının yeniden irdelenmesi, buna göre ve ayrıca bilirkişi kurulunun 21/01/2021 tarihli ek rapora yönelik itirazlarının da dikkate alınması, amacı ile bilirkişi kurulundan yeniden ek rapor alınmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi kurulu 17/05/2021 tarihli raporlarında” öncelikle huzurda görülmekte olan alacak davası açılırken sunulan dava dilekçesi ve daha sonra revize için sunulan ikinci dilekçede “teminat mektubu devre komisyonlarının hiçbir şekil ve surette dava konusu edilmediğini”, davanın sonuçlanma süresine yaklaşıldığı bir tarihte böyle bir taleple karşı karşıya gelindiğini, öte yandan, şayet gerçekten tahakkuk edip tahsil edilemeyen bir devre komisyonu varsa bunun somut delil ve banka kayıtlarının sunulması gerektiğini, talebin bilindiği üzere afaki bir anlamda beyanla değil, gerçek delil-kanıt ve kayıtlarının sunulması halinde değerlendirilmesinin mümkün olabileceği düşünülmekle birlikte, bu yönde bir beyanı destekleyen delil sunulmamış olması nedeniyle mahkemenin takdirine bırakılabilecek nitelikte bir değerlendirme yapılmak bile mümkün olmadığını, gayri nakdi çek taahhüt bedeline ilişkin dosya içeriğinde temerküz eden mevcut deliller bir kez daha yeniden irdelendiğinde, müşteri uhdesinde bulunan yani piyasaya dolaşıma sürülmemiş olan cüzdanda tabir edilen çeklerin banka kayıt ve çek takip kartonu ekstresine göre 7 adet olduğu, kök raporda da zaten bu fasıl altındaki çek sayısı 7 adet olarak tespit olunduğu, kök raporda çek bedeli 1.600,00 TL olarak değerlendirildiğini, bundan önceki ek raporda davacı kayıtlarına göre ve TCMB 2020 yılı çek sorumluluk bedeli tarife tebliğlerine göre çek bedeli 2.225,00 TL olduğu için, kök raporda bu yönde revizyon yapılma gereği doğduğunu, bu minvalde yani 15.575.00 TL (2.225,00 TLx 7 adet çek yaprağı bedeli=) olarak revize etmenin mümkün olduğu, karşılıksız işlemine tabi tutulup yazılan çek yaprağı sayısı kök raporda 11 adet olarak belirlendiği, mevcut deliller yeniden irdelendiğinde karşılıksız işlemine tabi tutulan çek yaprağı sayısının 35 adet olduğu, yine davacı kayıt ve çek takip kartonu ekstresine göre çek yaprağı bedeli 1.290,00 TL olduğu, kök raporda çek yaprağı sayısı bakımından revizyon yapıldığında, depo edilebilecek tutar 45.150,00 TL (1.290,00 TL x 35 adet çek yaprağı bedeli) olduğunu, böylece müşterinin uhdesinde bulunan ve karşılıksız çeklerden dolayı toplam depo bedeli 60.725,00 TL (15.575+45.150=), öte yandan, dava dilekçesinde gayri nakdi çek taahhüt bedeli olarak 66.630,00 TL depo edilmesi talep edilirken, 25.01.2018 tarihli revize dilekçesinde bu kez 45 adet çek yaprağından dolayı 58.890,00 TL talep edildiğini, yapılan revizyonlar sonucunda ise 60.725,00 TL depo bedeli tespit edildiği, bu durumda takdiri mahkemeye ait olmak üzere talep 1.835,00 TL (60.725-58.890-) aşılmış bulunduğunu, davacı bankanın mevcut delil ve kayıt durumuna göre talebin 1.835,00 TL aşılmış olmasının takdiri Mahkemeye ait olmak üzere gayri nakdi çek taahhüt bedeli tutarı (yani depo edilebilinecek miktar) 60.725,00 TL olarak tespit edildiğini, bundan önceki ek raporda gayri nakdi çek taahhüt bedeli ile ilgili olarak bir revizyon yapılamadığını, keyfiyeti, 6100 sayılı HMK 282 hükmü de gözetilmek kaydıyla ve HUMK 266/c.2 uyarınca bilcümle hukuki tavsif ve takdir tamamıyla ve münhasıran Mahkemenin takdirinde olduğunu” bildirmişlerdir.
Dava, genel kredi sözleşmesi uyarınca verilen meri teminat mektuplarının iadesi, çek sorumluluk bedelleri ile teminat mektup bedellerinin bir kısmının tazmin olunması halinde tazmin edilen bu bedellerle ilgili ne şekilde karar verileceği, yine vadesi dolanlarla ilgili davanın konusuz kalıp kalmadığı noktalarında toplanmakta olup dava alacak davası olarak açılmıştır.
Davaya konu olan ve dava tarihi sonrası 28/12/2017 tarihinde 11/12/2015 tarihli 174.120,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 261.797,00-TL tutarlı, 11/12/2015 tarihli ve 124.104,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 101.569,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 113.412,00-TL tutarlı olmak üzere toplam 775.002,00-TL teminat mektup bedelinin tazmin edilmesi karşısında, bu miktarın 540.577,61-TL kısmının davalı şirket hesabından kesinti ile karşılanarak tahsil edilmiş olması nedeni ile bu kısım ile ilgili tüm davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekmektedir. Esasen Yargıtay uygulamasında da davacı olan banka tarafından, dava konusu edilen teminat mektup bedelinden sorumlu bulunan davalı yönünden dava konusu teminat mektup bedelinin davalı tarafça “iradi olarak ödenmeyip” hesaptan kesinti yapılmak suretiyle tahsil olunması durumunda bu miktarlarla ilgili davanın konusuz kaldığı, esas hakkında karar verilmesinin mümkün olmadığı, ancak konusuz kalan bu kısım yönünden davacı lehine maktu vekalet ücreti hükmolunması gerektiği yönündeki uygulamalar Yargıtay tarafından dahi benimsenmektedir. (Yargıtay 19. HD 2015/13625E. 2016/2766K.sayılı ilamı)
Buna mukabil bakiye kalan 234.424,39 TL alacak tutarı yönünden tahsil kararı verilmesi gerekmektedir. Zira Yargıtay uygulamasında kabul olunduğu üzere dava tarihinden sonra gayri nakdi niteliği olan teminat mektubu nakde dönüşmüş olduğundan bu husususun hüküm altına alınması gerekir. Bir başka deyişle bu tür alacaklar bakımından tahsil yönünde hüküm kurulması gerekmektedir. (Yargıtay 19.HD 2017/2399E. 2019/746K.sayılı ilamı) Nitekim bilirkişi, söz konusu teminat mektupları yönünden sürenin dolmasına kadar olan zaman dilimi içinde tazmin talebinde bulunulmuştur. Böylelikle deposu istenen teminat mektup bedelleri nakde dönüşmüştür. Ne var ki yerleşik Yargıtay uygulaması dikkate alındığında ve talep daraltılması dahi söz konusu olduğu dikkate alındığında gayri nakdi alacağın dava açıldıktan sonra herhangi bir nedenle nakde dönüşmesi halinde dahi artık, müteselsil kefil olan davalı gerçek kişilerin dahi nakde dönüşmüş bu alacaktan mevcut kefalet limitleri çerçevesinde sorumlu olacağı kabul edilmelidir. Kaldı ki teminat mektuplarının depo edilmesine dair talep, gayri nakdi alacak olmakla birlikte hüküm fıkrasında da belirtildiği üzere nakde konu alacak konumuna erişmiştir. Bir başka deyişle bunun için davalının açık muvafakati gerekmediği gibi ıslah dahi gerekmemektedir. Bu durumda nakdi alacak konumuna düşen 234.424,39 TL nakdi risk bedeli olan asıl alacak yönünden tahsilde tekerrür olmamak üzere ve Yargıtay uygulamasına uygun şekilde temerrüt faizi ve faizin gider vergisi ile tüm davalılardan tahsil olunması gerekmektedir. (Yargıtay uygulamasını takip eden İstanbul BAM 43. HD. 2020/48E. 2021/464K.sayılı kararı) Mahkememizce itibar edilen üçüncü bilirkişi kurulunun 21/10/2021 tarihli ek raporunda da kabul olunduğu üzere, 234.424,39 TL alacağın tazmin tarihinden itibaren ve nakdi kredi alacağının tazmini olarak talep edebileceği ve dava tarihi sonrası doğmuş olan bu nakdi alacak miktarlarından dolayı davalı şirket ve kefillerin sorumlu olacağı kabul edilmiştir.
Yine davacının diğer talepleri ise gayri nakdi alacaklarının depo talebine ilişkin bulunmakta olup davacının bu yöne ilişkin gayri nakdi çek taahhüt bedellinin depo edilmesi ve yine teminat mektubu bedelinin depo edilmesi taleplerinin dahi ayrı ayrı değerlendirilmesi yapılacaktır.
Buna göre davalı asıl borçlunun sorumluluğu mevcut olduğundan 42 adet çek yaprağından dolayı ve talep daraltılması dahi dikkate alındığında, 58.890,00 TL garanti/yükümlülük bedelinin davalı borçlu şirket tarafından faiz getirmeyen bir hesaba açık sözleşme hükmü gereği depo olunması gerekir.
Davalı asıl borçlu şirketin belirtilen miktar çerçevesinde talep konusu olan gayri nakdi çek taahhüt bedelinden sorumluluğu var olmakla birlikte davalı kefillere yönelik bu talep ileri sürüldüğünden kefiller yönünden ayrıca inceleme yapılmalıdır. Taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinin altıncı sayfasında kefalet sözleşmesi düzenlenmiş olup gerek kefalet sözleşmesinin 1.maddesi ve gerekse genel kredi çerçeve sözleşmesinin 4.1.3 madde hükümleri ayrı ayrı incelendiğinde davalı kefil olan gerçek kişilerin teminat mektubu bedeli ve çek taahhüt bedelleri yönünden sorumluluklarını gerektiren herhangi bir hükmün olmadığı, bir başka deyişle depoya ilişkin açık bir düzenlemenin kefiller yönünden mevcut olmadığı, bu itibarla bu kalemler yönünden davalı kefillerin sorumluluklarının mevcut olmadığı öncelikle anlaşılmaktadır. (Yargıtay 19. HD. 2016/16749E. 2017/7507K.sayılı ilamı)
Kaldı ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2018 tarih, 2018/19-689 Esas, 2018/1624 Karar sayılı emsal kararında”…..5411 sayılı Bankalar Kanunu’nda “gayri nakdi kredi” kavramı tanımlanmamıştır. Ancak, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca; muhatap banka, süresinde ibraz edilen çekin karşılığının bulunmaması hâlinde yasal sorumluluk miktarına kadar ödeme yapmak; çekin karşılığının kısmen bulunması durumunda ise, kalan meblağı tamamlamakla yükümlüdür. Aynı maddede ödeme yükümlülüğü ile ilgili bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdi kredi sözleşmesi hükmünde olduğu açıklanmıştır. Bu ödeme külfeti, sözü edilen Kanun gereğince bankalara yükletilmiş olduğundan, borçlunun bankadaki mevduatının bankaca müşterisine verilen her çek yaprağı için yasal sorumluluk miktarı ile sınırlı olarak banka lehine rehinli olduğunun kabulü zorunludur. Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisi, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi, istenebilir olduğunu da göstermez. (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun, 27.12.2017 tarih, 2016/1 E., 2017/6 K. sayılı kararı). Tüm bu açıklamalardan ve yasal düzenlemelerden ortaya çıkan sonuç, kefaletin verildiği anda borcun belirli ya da belirlenebilir olması gerektiği, kefalet sözleşmelerindeki belirlilik ilkesi uyarınca kefil olunan açısından belirli yani ferdileştirilmiş bir borcun varlığının arandığı, kefilin yalnızca kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile bağlı olduğu, Çek Kanununun ödeme yükümlülüğü maddesi uyarınca, hesap sahibi ile banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayrinakdî kredi sözleşmesi hükmünde bulunduğu, henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden de söz edilemeyeceği, belirsiz alacak için kefalet sözleşmesi kurulamayacağı, bu nedenle çek depo bedelinden hesap sahibi şirketin sorumluluğunun bulunduğu açıktır. Ancak kredi sözleşmesini imzalayan müteselsil kefil gerçek kişilerin risk altındaki çek yaprakları nedeniyle bankanın Çek Kanunu uyarınca ödemesi gereken asgari miktarlarla ilgili olarak depo talebinden sorumlu olabilmesi için kredi sözleşmesinde bu yönde açık bir hüküm bulunması gerekir. Eldeki kredi sözleşmesinde ise depo talebinin müteselsil kefilleri de kapsayıp kapsamayacağı hususunda açık bir hüküm bulunmadığından somut olayda davalı gerçek kişiler yönünden gayri nakdi alacakların depo edilmesine dair her iki talep açısından talebin reddolunması gerekmektedir.
Böylelikle dava dilekçesinin 25/01/2018 tarihinde revize olması sonrası gayri nakdi çek taahhüt bedeli 58.890,00 TL olarak sınırlandırılmış, talep daraltılmış, daraltılan bu miktara göre yargılamaya devam olunmuştur. Mevcut sözleşme hükmüne göre 42 adet çek yaprağı ile ilgili olmak üzere hesaplanan 58.890,00 TL garanti/yükümlülük bedelinin davacı banka nezdinde faiz getirmeyen hesaba depo edilmesi gerekmekte olup kaldı ki Yargıtay daireleri uygulaması dahi bu yöndedir. (Yargıtay 11. HD 2015/1531E. 2015/13613K.sayılı ilamı) Buna mukabil gayri nakdi çek taahhüt bedeli yönünden davalı kefillerin sorumlu tutulabilmesi için sözleşmede açık bir düzenleme bulunmadığı görülmektedir. Taraflar arasında mevcut olan sözleşme içeriği ise çerçeve niteliğinde sözleşme olup nakde dönüşmeyen ve ancak dönüşme riski bulunan gayri nakdi alacaktan dolayı kefilin sorumluluğunu gerçekleştirebilecek bir nitelikte değildir. Nitekim Yargıtay daire uygulamasında da kefilin bu tip alacaklar nedeniyle sorumluluğunun olabilmesi için sözleşmede açık ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde net bir düzenlemenin var olması gerektiği kabul edilmektedir. Sözleşme hükmü gözetildiğinde belirtilen garanti/yükümlülük bedelinin davalı gerçek kişi kefiller yönünden depo edilmesine dair ve davalı gerçek kişiler aleyhine hüküm oluşturulabilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Diğer yandan kefalet sözleşmesi karşısında kefillerin gerek teminat bedeli gerekse çek taahhüt bedelinin depo olunmasından sorumlu tutulamayacakları kabul edilmiştir.
Ne var ki teminat mektup bedelinin depo olunması talebi açısından ise dava konusu edilen 16/10/2015 tarihli ve 210.000,00-TL tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 141.437,30-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.679,97-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 3.249,53-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 8.142,57-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 3.179,72-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 9.145,16-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 10.767,73-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 6.845,58-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.931,52-AVRO; 14/12/2015 tarihli ve 300.000-TL tutarlı teminat mektuplarının tamamının vadelerinin dava tarihinden sonra dolması, hükümsüz hale gelmesi nedeni ile davacının adı geçen teminat mektuplarının depo olunması talebi konusuz kalmış olmakla bu kalem ile ilgili artık tüm davalılar yönünden bu şekilde karar verilmesi gerekmemektedir. Esasen iade edilen teminat mektupları hakkındaki dava konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına dair ilk derece mahkeme kararları Yargıtayca dahi onanmakta olup dava tarihinden sonra hükümsüz hale gelen teminat mektupları yönünden dahi artık dava sonrası bu talepler sonuçsuz kalmıştır. (Yargıtay 11.HD 2011/4847E. 2012/12179K.sayılı kararı)
Adı geçen teminat mektuplarının açık içeriği gözetildiğinde teminat mektubunda belirtilen tarihe kadar teminat mektubunun geçerli olduğu, bu tarihe kadar bankadan herhangi bir yazım tazmin talebinde bulunulmadığı takdirde ise teminat mektubunun hükümsüz kalacağı ibaresi de açıkça yazılmıştır. O halde bu tip bir şartı içeren teminat mektupları açısından süresi içinde yazılı bir tazmin talebinde bulunulmadığı tartışmasız olmakla artık bankanın sorumluluğu sona ermiş, adı geçen teminat mektupları ise hükümsüz hale gelmiştir. Her ne kadar davanın açıldığı tarih ile teminat mektupları hüküm ifade eden ve geçerli nitelik taşısa dahi adı geçen teminat mektuplarının depo edilmesi talebi mevcut durum karşısında konusuz hale gelmiş olmaktadır. Hükümsüz hale gelen teminat mektubunun depo edilmesinin mümkün olamayacağı, zira ortada bedeli depo edilecek bir teminat mektubunun kalmadığı, bir başka deyişle konu olmaktan çıktığı Mahkememizce değerlendirilmiştir. Nitekim Yargıtay uygulamasında da deposu talep olunan teminat mektubunun yargısal başvurudan sonra hükümsüz hale gelmiş olması halinde davanın konusuz kaldığı kabul edilmektedir. Yargıtay uygulamasını takip eden bir kısım bölge adliye mahkemesi uygulamasında da dava tarihinden sonra vadesi gelen teminat mektubunun tazmini talep olunmadığı takdirde geçersiz yani hükümsüz hale geleceği, bu nedenle davanın konusuz kaldığı kabul edilmektedir. Somut olay açısından ise ancak davacı vekilinin bu teminat mektubu yönünden dava açmakta dava tarihi itibariyle haklı olduğu kabul edilmektedir. (Yargıtay 19.HD 2018/1931E. 2019/4572K.sayılı ilamı ve bu ilama uygun İstanbul BAM 16. HD. 2017/931E. 2018/2039K.sayılı ilamı)
Yargılama aşamasında davacı vekili 21/02/2021 tarihli ek rapor sonrası “215.701,72 TL teminat mektubu komisyon devir alacağının olduğunu” iddia etmiş ise de dilekçenin verilmesi aşamasında bu yönde bir alacak talebi ileri sürülmemiştir. Kaldı ki bu noktada bir ıslah ya da davacının açık muvafakati dahi yoktur.
Esasen 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı m.141 hükmü ile düzenlenmiştir. Dilekçelerin verilme aşamasındaki düzenlemeye göre;
“(1)Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2)İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine yer verilerek, yargılamanın aşamalarına göre bir ayrım yapılmıştır.
Açıklanan hükme göre dilekçenin verilmesi aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı ve iddiayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir.
Adı geçen yasal düzenlemeler karşısında, davalının açık muvafakati veya ıslah olmadığından ve teminat mektubu komisyon devre alacağı ise dilekçelerin verilmesi aşamasında talep olunmadığından “bu davada uyuşmazlık konusu edilmeyen teminat mektubu komisyon devre” alacağı için herhangi bir hüküm oluşturulması mümkün değildir.
Yukarıda davacının komisyon alacağına yönelik bir talep bulunmadığı gerekçeli olarak irdelenmiş olup, davacı vekilinin bu yöne ilişkin talebinin bilirkişi raporunda kabul edilmemesi ve hesaplanmamış olması kabul edilebilir olup bu yöne ilişkin itiraz bu açıdan kabul olunmamıştır. Öte yandan zaten diğer hususlar açısından da bir farklı itiraz bulunmamaktadır. Kaldı ki davalılar vekilinin 17/05/2021 tarihli rapor içeriğine yönelik bir itirazı söz konusu değildir. Bu nedenle Mahkememizce belirtilen inceleme konularına uyum şekilde rapor hazırlanmış olduğu anlaşılmakla bu raporun usuli yönden tarafların lehine ve aleyhine sonuç doğuracağı ise ayrıca kabul edilmiştir.
Mahkememizce üçlü bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 21/02/2021 tarihli ek rapora itibar edilmiş olduğu halde birinci ve ikinci bilirkişinin münferiden hazırlamış oldukları raporlara kısmen itibar edilememiştir. Zira banka müdürlerinden oluşan bilirkişilerin hazırlamış olduğu 27/09/2020 tarihli kök raporda belirtildiği üzere raporun düzenlendiği tarih itibariyle depo edilecek meri teminat mektubu her ne kadar eksik ise de sadece kredi lehtarı şirket tarafından depo edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle davalı kefillerden teminat mektup bedellerinin depo talebinin yerinde olmadığı yönündeki birinci bilirkişi raporu isabetli ise de çek taahhüt bedeli toplam 18 adet çekten doğmuş olduğundan dolayı birinci bilirkişi …’nun tespit etmiş olduğu 7 adet çekten dolayı sorumluluk görüşü dikkate alınmamıştır. Buna mukabil ikinci bilirkişi Sait Bilgiç tarafından 04/11/2019 tarihi itibariyle 6 adet Avro cinsi meri teminat mektup bedeli olan 175.922,01 Avro tutarında risk aldığı ve borçlu ile kefillerden talep olunamayacağı belirtilmiş ise de 18 adet çek taahhüt bedeli olan 28.800,00 TL davalı kredi lehtarı şirketçe depo edilmesi gereken bedel olarak açıklanmıştır. Buna göre … tarafından raporun hazırlandığı tarih itibariyle depo edilebilecek meri teminat mektubu risk miktarı dosya kapsamına uygun olsa da davalı şirket tarafından depo edilebilmesi mümkün değildir. Zira teminat mektuplarından 5 adet aynı gün tazmin olmuştur. Bu nedenle peş peşe 5 adet teminat mektubu tazmin edilirken diğer teminat mektuplarının tazmini mümkün bulunmadığı, bu nedenle teminat mektup bedelinin depo talebinin yerinde olmadığı görüşüne iştirak edilse dahi davalı şirket tarafından depo edilmelerinin talep edilemeyeceği kabul edilebilir değildir. Bu suretle Mahkememizce üçüncü bilirkişi kurulunun 21/01/2021 tarihli ek raporuna itibar edilirken farklılık arz eden konularla ilgili birinci ve ikinci bilirkişinin münferiden hazırlamış oldukları raporlara neden itibar edilmediği ise açıklanmıştır. Dava konusu edilen, bu suretle uyuşmazlık konusu olan ve nakde dönüşen alacak yönünden ve ayrıca gayri nakdi alacakların depo talebi yönünden ayrı ayrı yapılan hukuki değerlendirmeler yargısal uygulama ile itibar olunan 21/02/2021 tarihli bilirkişi kurulunun ek raporu birbirleriyle uyumludur.
Nihayet davalılar vekili ayrıca kredi sözleşmesinin TBK m.20 vd. uyarınca genel işlem koşulları taşıdığını beyan ederek sözleşmenin geçersiz olduğunu, bu nedenle davalıların tüm alacak kalemleri yönünden sorumluluklarının bulunmadığını savunmuştur.
Dosya içerisindeki belgelerden taraflar arasında sözleşme olduğu, taraflar arasındaki bu sözleşmenin 6098 sayılı TBK döneminde imzalandığı anlaşılmaktadır.
“6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihinden sonra imzalanan kredi sözleşmeleri yönünden ise; bir sözleşmenin 6098 sayılı TBK’nın m. 20 vd. uyarınca genel işlem koşulları denetimine tabi tutulması için kanunda belirtilen ölçütlerin uygulanması gerekir. 818 sayılı BK.’ da olduğu gibi 6098 sayılı TBK’da da sözleşme serbestisi ana kural olmakla birlikte, sözleşmelerin geçerliliği için 6098 sayılı TBK’na, sözleşmenin hukuka aykırı genel işlem koşulları içermemesi unsuru getirilmiştir. Hem tüketiciler hem de tacirler için geçerli olan genel işlem koşulları denetimi, sözleşmelerin imzalanması aşamasında daha olumsuz durumda bulunan sözleşmenin tarafını dürüstlük kuralları kapsamında korumaktadır. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulları nedeniyle yazılmamış sayılabilmesi için öncelikle, o hükmün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu anlamda sözleşmenin tipi, türü ve niteliği önem taşımaz. Sözleşme eşya hukukuna, usul hukukuna veya ticari bir alım satıma, sigorta hukukuna, bankacılık hukukuna vs. ilişkin olabilir. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olabilmesi için ise, anılan hükmün genel işlem koşulunu kullanan tarafça, sözleşmenin kurulmasından önce, tek taraflı olarak, sadece o sözleşme için değil, çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla hazırlanmış ve karşı tarafın getirilen bu hükmü müzakere etmesine imkan tanımadan sözleşmenin imzalanmış olması gereklidir. Bir sözleşmedeki genel işlem koşulunun niteliğinin, objektif unsurlara göre belirlenmesi gerekmekte olup, bu hususta tarafların icra ettikleri meslekleri ve sıfatları, tacir veya tüketici olup olmadıkları önem taşımaz. Bir sözleşmenin önceden ve çok sayıda kullanım amacıyla oluşturulup oluşturulmadığını tespitte değişik ölçütler kullanılabilir. Söz gelimi ortada matbu bir metin var ve kullanılan ifadeler soyut ve genel ise, birden fazla sözleşmede kullanma niyetiyle önceden oluşturulduğu kabul edilebilecektir. Diğer sözleşme metinleriyle özdeş ifadeler içermemesi tek başına, o sözleşmenin genel işlem koşulu denetimine tabi tutulmasını engellemez. Bu noktada aranılacak en temel unsurlardan birisi de, genel işlem koşulunu kullanan tarafın, karşı tarafa bu hükmü, değiştirilmesini engelleyecek tarzda ve o niyetle sunmuş olmasıdır. Mamafih, tek seferlik bir anlaşma için hazırlanan sözleşme metni için genel işlem koşulundan söz etmek mümkün değildir. Genel işlem koşulu niteliğindeki bir hüküm, sözleşmenin taraflar arasında müzakere ve pazarlık sonucu imzalanmış ise, artık ortada hukuka aykırı bir sözleşme hükmünden değil, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde, sözleşmede yer alan bireysel bir anlaşma hükmünden söz etmek gerekir. Ancak, bir sözleşmede, bütün hükümlerin tartışılarak sözleşmeye konulduğuna ilişkin kayıt konulması, TBK m. 20/3 uyarınca, onları tek başına genel işlem koşulu olmaktan çıkartmayacaktır. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığını hangi tarafın ispat etmesi gerektiğine ilişkin TBK da açık bir düzenleme olmamakla birlikte, 6502 sayılı TK 5/3 maddesinden yola çıkılarak, önceden ve çok sayıda kullanmak amacıyla hazırlanmış belirli bölümleri boş olan ve sonradan doldurulan sözleşme hükümlerinin kural olarak müzakere edilmemiş olduğu, aksinin sözleşmeyi hazırlayan tarafça ispat edilmesi gerektiği kabul edilmeli, gerektiğinde bu konuda ticari ve eposta yazışmaları, fakslar, sözleşme taslaklı vs. ispat vasıtalarından yararlanılmalıdır. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde, genel işlem koşullarının üç aşamalı denetime tabi tutulması gerekir. Söz konusu denetim aşamaları; yürürlük (kapsam) denetimi, yorum denetimi ve içerik denetimidir. Yürürlük denetiminde, genel işlem koşulunun karşı tarafın bilgisi dahilinde sözleşmeye konulup konulmadığına bakılmalı, müşterinin sözleşmeye genel işlem koşulu konulduğunu açıkça biliyor olması halinde diğer denetim aşamalarına geçilmelidir. Aksi halde diğer aşamalara geçilmeksizin genel işlem koşulu niteliğindeki hükmün sözleşmeden çıkarılması gerekmektedir. TBK m. 21 uyarınca, bir müşterinin önceden sözleşmedeki genel işlem koşulundan açıkça haberdar edilmesi, tek başına o hükmün geçerli hale geldiğini göstermez. Önceden müşteriye bildirilmemiş olan hükümler, genel işlem koşulu denetimine gerek kalmaksızın, sözleşmenin bir hükmü dahi sayılmamalıdır. Şayet sözleşme, o sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı bir genel işlem koşulu taşıyorsa, yani şaşırtıcı hüküm içeriyorsa, bu nitelikteki hükümler yönünden, müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmiş olup olmadığı, bu hükmün müzakere edilip edilmediği önem taşımaksızın, o sözleşme hükmü TBK m. 21/2 uyarınca sözleşmeye yazılmamış sayılmalıdır. Yürürlük denetimi kapsamında, genel işlem koşulu niteliğindeki hükümlerden müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmemiş ve onun tarafından kabul edilmemiş olması halinde veya şaşırtıcı hüküm içermesi halinde o hükümler sözleşmeye yazılmamış sayılır. Böyle bir durumda, sözleşmeyi düzenleyen taraf, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hükümler olmasaydı, o sözleşmeyi yapmayacak olduğunu söyleyerek, sözleşmenin geçersiz olduğu ileri süremez. Yürürlük denetiminin aşılması halinde yapılması gerekli denetim aşaması “yorum” denetimidir. Belirsizlik ilkesi de denilen bu denetim modelinde, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hüküm içeriğinin ne olduğu konusunda bir anlaşmazlık bulunuyorsa, bu hükmün düzenleyen taraf aleyhine yorumlanması gerekir. Sözleşmede, yürürlük denetiminin aşılması ve yorumu gerektirecek bir belirsizliğin bulunmaması veya bulunsa bile düzenleyen aleyhine yorum yapılmış olmasından sonra, sözleşmenin bir de “içerik” denetimine tabi tutulması gerekmektedir. İçerik denetimi yapılırken, genel işlem koşulu olduğu ileri sürülen hükmün “dürüstlük kuralı” na aykırı olup olmadığı, karşı tarafın aleyhine ve onun şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olup olmadığına bakılacaktır. Hangi tür sözleşme hükümlerinin dürüstlük kuralına aykırı ve diğer tarafın şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olduğu hususu kanunda düzenlenmemiş olup, mahkemece her somut olayda bu durumun tartışılması ve değerlendirilmesi gerekir. İçerik denetimi aşamasında, sözleşme hükmünün dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve karşı tarafın şartlarını ağırlaştırdığının tespiti halinde, genel işlem koşulu niteliğindeki bu hükmün, yürürlük denetiminden farklı olarak, kanunun emredici hükmüne açık aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz sayılması gerekir” (Yargıtay 11. HD 2016/13461E. 2018/4893K.sayılı ilamı)
Taraflar arasında varlığı tartışmasız olan sözleşme açısından irdelendiğinde dayanak sözleşme ticari işten kaynaklanmakta olup TTK m.7 hükmü uyarınca kefiller açısından dahi sözleşme ticari sözleşme niteliğindedir. Bu itibarla ve öncelikle ticari işlerde tarafların serbestçe hareket edebileceği esas olup basiretli bir tacir olarak hareket etmesi gereken şirket yönünden, sözleşme hükmün genel işlem koşulları içermesi nedeniyle geçersizliğinin savunması noktasında daha tutucu olunması gerekir. Esasen bu durum ticari sözleşmeyi imzalayan kefiller yönünden dahi aynen geçerlidir. Taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği ve işin özelliği dikkate alındığında şaşırtıcı hükümler içerdiği kabul edilemeyeceği gibi davalıların konumları dikkate alındığında da davalıların basiretli davranması esastır. Kaldı ki davalılar sözleşmede yer aldığını belirtmiş oldukları genel işlem koşulu niteliğindeki hükümler yönünden herhangi bir şekilde çekince koymadıkları gibi başka bir banka ile de sözleşme yapmak hak imkanına haizdir. Bu şartlarda sözleşmede yer aldığı savunulan genel işlem koşullarının mevcut olması nedeniyle davalıları bağlamadığı yönündeki savunmalara itibar edilemez. Kaldı ki sözleşme hükümleri yorumu gerektirecek herhangi bir belirsizlik içermediği gibi bu noktada davalıların somutlaştırmış oldukları herhangi bir durum dahi bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ticari sözleşme niteliği taşıyan sözleşme hükümlerinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğu noktasında da davalıların somutlaştırmış oldukları başkaca bir vakıa ve delil mevcut değildir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalıların, taraflar arasında yapılan ticari iş niteliği bulunan sözleşmedeki hükümlerin genel işlem koşulu niteliği bulunduğu, bu nedenle sözleşmenin geçersiz olduğu yönündeki savunmaları ile ilgili gerek vakıa ve gerek delil olarak ispat yükümlüğünü yerine getiremediği, bu yöndeki savunmalara itibar edilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu arada dava konusu talepler yönünden vekalet ücreti ve yargılama giderleri açısından da ayrıca irdeleme yapılması gerekmektedir.
Davacının talebine konu olan gayri nakdi alacağın depo talebinin kabul veya reddi durumunda Yargıtay uygulaması gereği maktu vekalet ücretine hükmedileceği gibi konusuz kalması durumunda da aynı şekilde maktu vekalet ücretine hükmedileceği tabidir. Ne var ki davanın açıldığı tarih itibariyle davacı teminat mektup bedelinin depo edilmesi yönünden haklı olsa dahi dava tarihinden sonra hükümsüz hale gelen bu kalem yönünden davacı lehine ancak maktu vekalet ücreti verilebilecektir. Yine Yargıtay uygulaması gereği ise maktu harç alınabilecektir.
540.577,61 TL kısım davalı şirket hesabından kesinti yapılacak tahsil edildiğinden konusuz kalan bu kısım için davacı lehine maktu vekalet ücreti takdiri gerekir. (Yargıtay 19. HD 2015/13625E. 2016/2766K.sayılı ilâmı)
Buna göre davacının nakde dönüşen ve ödenen teminat mektupları yönünden davacı dava açmakta haklı olduğu gibi bakiye 234.424,39 TL kısım yönünden ise tüm davalılar yönünden ve yine tahsil hükmü kurulmuştur. Bu durumda davacı lehine ve ancak davalılar aleyhine nakde dönüşen bu miktarlar nedeniyle davalılar aleyhine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmiştir. (Yargıtay 19. HD. 2012/1555E. 2012/11094K.sayılı ilamı) Bu nedenle teminat mektubunun dava sonrası nakde dönüşmesi halinde bu miktarın nisbi harca tabi olduğu dahi takdir edilmiştir. (Yargıtay 19. HD 2012/1555E. 2012/11094K.sayılı ilamı)
Yine yargısal başvuru öncesi davacı bankanın davadan önce iade edilmeyen teminat mektupları yönünden dava açmakta menfaati vardır. Ne var ki dava açıldıktan sonra teminat mektuplarının yukarıda açıklanan ve hüküm fıkrasında da belirtilenleri yönünden dava konusuz kalmıştır. Konusuz kalan bu teminat mektupları açısından davacı dava açmakta haklı ise de davacı lehine ve davalı şirket aleyhine maktu vekalet ücreti hükmedilmiştir. Zira sonuç olarak bu teminat mektup bedelleri dahi gayri nakdi alacak niteliği taşıdığından Yargıtay uygulaması gereği davacı lehine ancak maktu vekalet ücreti verilecektir. Esasen davacı gerçek kişiler lehine ise ancak ve yine maktu vekalet ücretine hükmedilecektir.
Dava açılırken nisbi harç yatırılmış ise de davanın konusuz kalan kısmı yönünden maktu ve karar ilam harcına hükmedilmesi gerektiği (Yargıtay 19. HD 2012/14436E. 2012/15391K.sayılı ilamı; 2014/4051E. 2014/8192K.sayılı ilamı) gibi esasen gayri nakdi alacakların depo talebi ise zaten baştan beri maktu harca tabidir.
Yapılan açıklamalar karşısında nakde dönüşen alacak yönünden; dava tarihi olan 16/11/2017 sonrası ve 28/12/2017 tarihinde 11/12/2015 tarihli 174.120,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 261.797,00-TL tutarlı, 11/12/2015 tarihli ve 124.104,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 101.569,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 113.412,00-TL tutarlı olmak üzere toplam 775.002,00-TL teminat mektup bedelinin 28/12/2017 tarihi itibari ile tazmin edilmesi karşısında bu miktarın 540.577,61-TL kısmının davalı şirket hesabından karşılanarak tahsil edilmiş olması nedeni ile bu kısım ile ilgili tüm davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına, toplamı 775.002,00-TL olan teminat mektup bedelinden bakiye olan 234.424,39-TL nakdi risk bedeli olan asıl alacak tutarının ise tamamen ödeninceye kadar- tahsilde tekerrür etmemek üzere- sözleşmesel olarak yıllık %72 oranında temerrüt faizi ve bu faiz üzerinden %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte tüm davalıların tamamından tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, gayri nakdi alacakların depo talebi yönünden; davacının gayri nakdi çek taahhüt bedelinin depo edilmesi açısından; davacının davalı şirket aleyhine bu bedel yönünden açmış olduğu davanın kısmen kabulüne, 42 adet çek yaprağından dolayı ve revize nitelikli talep daraltılmasını içeren davacı vekilinin talebi karşısında 58.890,00-TL garanti/yükümlülük bedelinin davalı şirket tarafından davacı lehine ve davacı bankanın …Şubesinde faiz getirmeyen bir hesaba depo olunmasına, davacının çek yapraklarına ilişkin garanti/yükümlülük bedeli talebi ile ilgili davalı gerçek kişi kefiller aleyhine açmış olduğu davanın bu kısım yönünden sübut bulmadığından reddine, teminat mektubu bedelinin depo edilmesi talebi açısından; dava konusu olan 16/10/2015 tarihli ve 210.000,00-TL tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 141.437,30-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.679,97-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 3.249,53-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 8.142,57-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 3.179,72-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 9.145,16-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 10.767,73-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 6.845,58-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.931,52-AVRO; 14/12/2015 tarihli ve 300.000-TL tutarlı teminat mektuplarının tamamının vadelerinin dava tarihinden sonra dolması, hükümsüz hale gelmesi nedeni ile davacının adı geçen teminat mektuplarının depo olunması talebi konusuz kalmış olmakla bu kalem ile ilgili tüm davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I.NAKDE DÖNÜŞEN ALACAK YÖNÜNDEN
Dava tarihi olan 16/11/2017 sonrası ve 28/12/2017 tarihinde 11/12/2015 tarihli 174.120,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 261.797,00-TL tutarlı, 11/12/2015 tarihli ve 124.104,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 101.569,00-TL tutarlı; 11/12/2015 tarihli ve 113.412,00-TL tutarlı olmak üzere toplam 775.002,00-TL teminat mektup bedelinin 28/12/2017 tarihi itibari ile tazmin edilmesi karşısında bu miktarın 540.577,61-TL kısmının davalı şirket hesabından karşılanarak tahsil edilmiş olması nedeni ile bu kısım ile ilgili tüm davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
Toplamı 775.002,00-TL olan teminat mektup bedelinden bakiye olan 234.424,39-TL nakdi risk bedeli olan asıl alacak tutarının ise tamamen ödeninceye kadar- tahsilde tekerrür etmemek üzere- sözleşmesel olarak yıllık %72 oranında temerrüt faizi ve bu faiz üzerinden %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte tüm davalıların tamamından tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacının fazlaya ilişkin talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
II. gayri nakdi ALACAKLARIN DEPO TALEBİ YÖNÜNDEN
1-Davacının gayri nakdi çek taahhüt bedelinin depo edilmesi açısından;
Davacının davalı şirket aleyhine bu bedel yönünden açmış olduğu davanın kısmen kabulüne,
42 adet çek yaprağından dolayı ve revize nitelikli talep daraltılmasını içeren davacı vekilinin talebi karşısında 58.890,00-TL garanti/yükümlülük bedelinin davalı şirket tarafından davacı lehine ve davacı bankanın Libadiye/İstanbul Şubesinde faiz getirmeyen bir hesaba depo olunmasına,
Davacının çek yapraklarına ilişkin garanti/yükümlülük bedeli talebi ile ilgili davalı gerçek kişi kefiller aleyhine açmış olduğu davanın bu kısım yönünden sübut bulmadığından reddine,
2-Teminat mektubu bedelinin depo edilmesi talebi açısından;
Dava konusu olan 16/10/2015 tarihli ve 210.000,00-TL tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 141.437,30-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.679,97-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 3.249,53-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 8.142,57-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 3.179,72-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 9.145,16-AVRO tutarlı; 20/10/2015 tarihli ve 10.767,73-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 6.845,58-AVRO; 20/10/2015 tarihli ve 2.931,52-AVRO; 14/12/2015 tarihli ve 300.000-TL tutarlı teminat mektuplarının tamamının vadelerinin dava tarihinden sonra dolması, hükümsüz hale gelmesi nedeni ile davacının adı geçen teminat mektuplarının depo olunması talebi konusuz kalmış olmakla bu kalem ile ilgili tüm davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
III.1-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği nakde dönüşen ve tahsil kararı verilen 234.424,39 TL nakdi alacak üzerinden alınması gereken 16.013,53TL harç, hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm oluşturulan teminat mektupları yönünden 59,30 TL maktu harç, gayri nakdi alacaklar açısından 59,30 TL harç olmak üzere alınması gereken 16.132,13 TL harcın, peşin alınan 37.611,64TL harçtan mahsup edilerek bakiye 21.479,51‬TL’nin talep halinde davacıya iade olunmasına,
2-Davacı tarafından yatırılan 16.132,13 TL peşin harç, 31,40 TL başvuru harcı gideri toplamı olan 16.163,53 TL harcın davalılardan -tahsilde tekerrür olmamak üzere- müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafından harcanan 400,10 TL tebligat posta masrafı ile 4.050,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.450,1‬0‬ TL yargılama giderinden davanın şirket yönünden %99 kabul oranına isabet eden 4.405,59 TL yargılama giderinin, davalı gerçek kişiler yönünden %96 oranında kabul olması nedeniyle davalılardan (davalı gerçek kişi kefillerin sorumluluğu 4.272,10 TL ile sınırlıdır) müteselsilen alınarak -diğer davalılar dikkate alındığında tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacıya verilmesine,
4-Davalılar tarafından harcanan 1.750,00 TL bilirkişi ücreti bulunmakla davalıların harcadığı toplam 1.750,00 TL yargılama giderinin davanın %4 ret oranına isabet eden 70,00TL’sinin davacıdan (davalı şirketin hak ettiği miktar %1 ret oranına isabet eden 17,50 TL ile davacı, davalı şirkete karşı sorumlu olacaktır) tahsilde tekerrür olmamak üzere tek alınarak davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Vekalet ücretleri yönünden;
a)Davalılar yönünden nakde dönüşen ve konusuz kalan 540.577,61 TL kısımla ilgili AAÜT gereği 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin, yine nakde dönüşen ve nakden tahsili gereken 234.424,39 TL üzerinden hesaplanan 24.859,71 TL nisbi vekalet ücretinin davalılardan -tahsilde tekerrür olmamak üzere- tahsili ile davacıya tek olarak verilmesine,
b)Davalı şirket yönünden gayri nakdi alacakların depo edilmesi talebi kısmen kabul edildiğinden davacı lehine AAÜT gereği toplam 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine; davacının gayri nakdi alacakların depo talebi davalı şirket yönünden kısmen reddedildiğinden davalı şirket lehine AAÜT gereği takdir olunan 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı şirkete verilmesine,
c)Davalı gerçek kişiler yönünden talep olunan gayri nakdi alacakların depo edilmesi talebinin ret sebebinin davalı şirketten farklı olması ve dava tarihi itibariyle davacının haksız olması nedeniyle ret sebebi ortak olan davalı gerçek kişiler lehine AAÜT gereği tek olarak takdir olunan 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalı gerçek kişilere verilmesine,
6-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 16/12/2021
Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …