Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/982 E. 2020/402 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/982
KARAR NO : 2020/402

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 30/09/2016
KARAR TARİHİ : 08/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında “ihbarname dağıtımı, enerji kesme-açma hizmet alımı” ve “sayaç okuma ve bildirim/fatura tebliğ hizmet alımı ” sözleşmeleri imzalandığını, imzalanan sözleşmeye istinaden davalı şirketin sözleşme konusu enerji kesme, açma, sayaç okuma vs işlerin yapımını üstlentiğini, yüklenici davalı şirketin sözleşme konusu işleri yaparken bünyesinde çalıştırdığını, personellerin fazla mesai, kıdem tazminatı gibi işçilik alacaklarını ödemediğini , bunun üzerine davalı şirket çalışanları tarafından işçilik alacaklarının ödenmesi talepli davalar açıldığını, söz konusu davalarda müvekkili şirketin davalı şirket çalışanlarına karşı kanundan doğan müşterek ve müteselsil sorumluluğu nedeniyle müvekkil şirketin kesinleşmiş mahkeme kararları dolayısıyla ödemeleri yapmak zorunda kaldığını, davalı şirket ile müvekkili şirket arasında akdedilen sözleşmelerde işçilik ücretleri ve işçiye ödenmesi gereken yol ve yemek yardımı gibi giderlerin yüklenici davalıya ait olduğunun belirtildiğini, müvekkili şirket tarafından ödenmek zorunda kalınan davalı şirket personeline ait işçilik alacaklarının davalıdan rücuen tahsili için iş bu davanın açıldığını, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler uyarınca çalıştırılan personele ait işçilik alacaklarından davalı şirketin sorumlu olduğunu, davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olduğunu, bu bedellerin tümünün davalı tarafından müvekkiline ödenmesi gerektiğini, davalı şirketin kendi personelinin işçilik alacaklarını ödemediği gibi 743.723,21 TL ödendiğini, toplam ödeme tutarından 175.000,00 TL’lik kısmının davalıya ait teminat mektubunun nakde çevrilmesi yoluyla tahsil edildiğini, bakiye 568.723,21 TL’nin şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile aynı alanda faaliyet gösteren asıl işveren konumundaki firmalar ile müvekkilinin de aralarında bulunduğu alt işveren konumundaki firmalar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin yargı kararları doğrultusunda muvazaa teşkil ettiğinin tespit edildiğini, taraflar arasında akdedilen hizmet alım sözleşmesinin muvazaalı olduğunun tespit edildiğini ve bu nedenle işçilerin gerçekte davacının işçileri olduğundan dolayı işçi alacaklarından davacı ….’nin sorumlu olduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşmelerde söz konusu işçilik alacakları ile tazminatların tamamından müvekkili şirketin sorumlu olduğuna ilişkin bir düzenleme olmadığını ve davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı ve davalı şirket arasında yapıldığı tartışmasız olan sözleşmeye ve davacı şirket kayıtlarına göre ödenen işçi alacaklarıyla ilgili yapılan ödemelere istinaden davacının davalıdan talepte bulunup bulunamayacağı, bulunabilecek ise davacının kaç TL alacak talep edebileceği noktalarında toplanmaktadır.
Davacı vekilinin dava tarihinden önce 12/05/2016 tarihli ihtarnameyle 494.132,01 TL ile ilgili davalıya temerrüte ilişkin ihtarname gönderdiği, ihtarnamenin tebliğ olunduğu, dava dilekçesinde ise 500,00 TL ile sınırlı olmak üzere dava açıldığı, akabinde davacı vekilinin talebini 568.222,21 TL tutarında olmak üzere ıslah ettiği, gerekli harcı ise depo ettiği tartışmasızdır.
Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca, dava dışı işçilere ödenen işçilik alacaklarının rucüen tazminat istemine ilişkin olup 6098 sayılı TBK göre sebepsiz zenginleşme hükümlerinden kaynaklanmaktadır.
Bilindiği üzere sebepsiz zenginleşme geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Bu çerçevede taraflar arasında tespit edilen hukuki ilişki ve uyuşmazlık konuları çerçevesinde atanan bilirkişi kurulunun yapmış olduğu hesap incelemeleri dikkate alındığında davacı şirketin akdedilen sözleşme nedeniyle açıklanan yardımcı işi alt yükleniciye verdiği, alt yüklenicinin ise denetçilerle denetlendiği, alt yüklenici şirketin teknik şartnameye uyması zorunlu olduğu, davalı şirketin sorumluluğunda olan çalışanlara ilgili ödemeleri yapmaması nedeniyle davacı şirketin ödemeleri yapmasının ise herhangi bir maddi veya kamusal yükümlülükten kaçınma amacından kaynaklanmadığı, sunulan kayıtlara göre davacının toplam 743.722,21 TL tutarında ödeme yaptığı, tazmin edilen kısımların tahsilinden sonra ve ıslah tarihi itibariyle davacının toplam 568.722,21 TL tutarında alacaklı bulunduğu, buna mukabil davalı tarafından ileri sürülen muvazaanın ise mahkemenin takdirinde olduğu açıklanmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12.11.2012 Tarih ve 2011/13895 E., 2012/17891 K. sayılı ilamıyla, somut olayda olduğu üzere taraflar arasında imzalanan sözleşme göre işçiyi işe alma ve çıkarma dahil İş Kanunu ve diğer yasal mevzuata uygun her türlü işlemlerde yüklenici firmanın yetkili ve sorumlu olduğunun düzenlendiği, yine bu çerçevede iş süresi ve sonunda işçinin talep edeceği her türlü hak, tazminat ve alacaklara ilişkin tüm sorumluluğun yüklenici davalıya ait olduğunun kararlaştırıldığı, nitekim taraflar arasındaki sözleşmenin 23.maddesindeki içeriğinden bu durumun açıkça anlaşıldığı, bu itibarla davacı şirketi işveren konumundan çıkarmak için yapılan muvazaanın, taraflar arasında sözleşme hükümlerinin uygulanmasında, davacının rücu talebini engelleyici bir etkiye sahip olmadığı anlaşılmakla taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre bir değerlendirme yapılması zorunludur. Bir başka deyişle bu şartlarda davalının muvazaaya ilişkin savunmasına itibar edilmesi mümkün değildir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirketin muvazaaya ilişkin savunması ispatlanamamıştır.
Davalının muvazaaya ilişkin savunmasını ispatlayamamış karşısında davalı şirketin davacı şirket aleyhine sebepsiz olarak zenginleşme durumu ayrıca ele alınmalıdır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki taraflar arasındaki ilişki çerçevesinde sözleşmenin yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’nun m.2/6 hükmüne göre, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
“Bu çerçevede somut olayda davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl (üst) işveren, davalı (alt) işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, davalı (alt) işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar. İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim, sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 146. maddesinde düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir. Nitekim, TBK’nın 167. maddesinde “Aksi karşılaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Yargıtay 13. HD’nin 28.01.2014 tarih ve 2013/22286 E., 2014/2147 K; 25.02.2014 tarih ve 2013/23685 E., 2014/5067 K. sayılı ilamları ile Dairemizin 23.06.2014 tarih ve 3992 E., 4794 K.; 13.11.2014 tarih ve 9000 E., 7235 K; 30.10.2014 tarih ve 1137 E., 677 K; 26.10.2015 tarih ve 5859 E., 6854 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.
Somut olayda, taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmenin 23. maddesine göre ise bu konularla ilgili yüklenicinin çalışanlarının işçilik alacaklarının ödenmesi ile ilgili davalı aslen sorumlu olup bu noktada davacıya gelecek mali her türlü zarardan kusur oranına bakılmaksızın yüklenici sorumludur. O halde tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri tarafları bağlayacağından, davacının asıl (üst) işveren olarak İş Mahkemesi ilamına göre ödemiş olduğu miktarın tamamını, davalı alt işverenden sözleşme uyarınca rücuen tahsilini talep hakkını haizdir. (Yargıtay 23. HD’nin 2015/3608 E. 2015/7299 K. sayılı ilamı)”
Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Nitekim, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde taraflar sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunamazlar. Nedensiz zenginleşmede dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK döneminde sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olup olmaması ayrımı yapılmadan, ( 6098 sayılı TBK’nın 117/2. maddesinde ise sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olmaması halinde) haksız iktisap tarihinden itibaren temerrüt faizi istenebilir ise de, somut olayda, sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan alacağın tahsili kapsamında talep edilen bedele borçlunun bir ihtar ile temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren faiz istenebilir. Bu durumda, davacı vekilince, davadan önce davalıya 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi uyarınca derhal uygulanması gereken TBK’nın 117. maddesi hükmüne uygun olarak miktar ve ödeme talebi içeren bir ihtarname gönderildiği, davalı borçluya gönderilen 494.132,01 TL tutarlı ihtarnamenin davalı borçluya 30/05/2016 tarihi itibariyle tebliğ olunduğu, bu itibarla davacının rücu edebileceği 568.722,21 TL tutarın 494.132,01 TL bedelli kısmına temerrütün oluştuğu 03/06/2016 tarihinden itibaren temerrüt faiz talep olunması, buna mukabil daha önce temerrüt ihtarnamesine konu edilmeyen ve dava dilekçesinde belirtilmeyen 500,00 TL bedelli kısma ise dava tarihinden itibaren yine temerrüt ihtarnamesine konu edilmeyen davacı dilekçesine ise belirtilmeyen alacağın bakiye kısmı ise ıslah dilekçesine konu olduğundan bakiye 74.090,20 TL alacak kısmına ise ıslah ile birlikte temerrüt oluştuğundan ıslah harcının yatırıldığı 14/05/2019 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekmiştir. (Yargıtay 23.HD’nin 2015/3608 E. 2015/7299 K. sayılı ilamı)
Yapılan açıklamalar karşısında dava dilekçesine konu 500,00-TL alacak ile ıslah dilekçesine konu olan 568.222,21-TL alacak olmak üzere toplam 568.722,21-TL alacağın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 568.722,21-TL alacağın öncelikle 494.132,01-TL bedelli kısmına temerrüt tarihi olan 03/06/2016 tarihinden itibaren, bakiye olan dava dilekçesine konu 500,00-TL alacak için dava tarihi olan 30/09/2016 tarihinden ve ıslah dilekçesine konu miktardan bakiye olan 74.090,20-TL alacak kısmına ise ıslah tarihi olan 14/05/2019 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi uygulanmasına dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Dava dilekçesine konu 500,00-TL alacak ile ıslah dilekçesine konu olan 568.222,21-TL alacak olmak üzere toplam 568.722,21-TL alacağın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
568.722,21-TL alacağın öncelikle 494.132,01-TL bedelli kısmına temerrüt tarihi olan 03/06/2016 tarihinden itibaren, bakiye olan dava dilekçesine konu 500,00-TL alacak için dava tarihi olan 30/09/2016 tarihinden ve ıslah dilekçesine konu miktardan bakiye olan 74.090,20-TL alacak kısmına ise ıslah tarihi olan 14/05/2019 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi uygulanmasına,
2-Dava dilekçesine konu 500,00 TL alacak üzerinden alınan 29,20 TL harç ile ıslah dilekçesine konu miktar üzerinden alınan 9.703,82 TL ve toplam olarak 9,733,02-TL harcın dava miktarı üzerinden alınması gereken 38.849,41-TL harçtan mahsubu bakiye 29.116,39 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından sarf edilen 29,20 peşin harç, 29,20 TL başvuru harcı, 9.703,82 TL ıslah harcı, 1.900,00 TL bilirkişi ücreti, 489,40 posta ve tebligat ücretinden oluşan toplam 12.151,62 TL masrafın davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
4-Davacı taraf vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 45.486,11 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde avansın talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalı vekilinin yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi. 08/10/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır