Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/934 E. 2021/521 K. 08.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/934
KARAR NO : 2021/521

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 16/09/2016
KARAR TARİHİ : 08/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 2009 yılında iş arayışı içinde iken davalı şirkette göreve başladığını, şirkette muhasebe, noter, banka işlerinin vekaletle yaptırılacağının söylendiğini, SGK girişi yapılmadığından ve düzenli maaş ödenmediğinden işten ayrıldığını, gelen bir takım vergi evrakından şirket müdürü olarak yetkilendirildiğini anladığını, bunun üzerine müdürlükten istifa dilekçesi verdiğini, ancak halen kayıtlarda müdür olarak görüldüğünü, müdür olarak görevlendirilmesine ilişkin alınan karardaki imzaların dahi şirket ortaklarına ait olmadığını ileri sürerek müdür olarak görevlendirilmesine ilişkin ortaklar kurulu kararının iptalini, görevlendirmenin geçersizliğinin tespitini talep etmiştir.
Davalı davayı inkar eden konumdadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı şirkete müdür atanmasına dair ve 23/01/2009 tarihli sicil gazetesinde yayınlanan, 16/01/2009 karar tarihli ortaklar kurulu kararına istinaden şirket ortakları dışında yer alan davacı … ‘ın şirket müdürlüğüne atanmasına dair karar altında imzası bulunan ortaklar … ile …’a atfedilen imzaların bu kişilere ait olup olmadığı, bu çerçevede adı gezen ortaklık kararının geçersiz sayılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
16/01/2009 tarihi itibari ile davalı şirketteki ortaklar … ve … olduğu, ancak bu iki ortak dışında ortak olmadığı halde 16/01/2009 tarihli kararda kayden ortak olan …’ nün kararda “…” olarak yazılmış olduğu, bu itibarla adı geçen ortağın soyadının dahi doğru yazılmamış bulunduğu, bu arada imza incelemesine esas olmak üzere adı geçenlere ait ve önceki yıllarda sunulmuş imza beyannamelerinin dahi celbedildiği, bu imzalardan …’ ye ait 16/09/2008 tarihli imza beyannamesinin davaya esas ortaklar kurulu kararından yaklaşık bir yıl önce sicil müdürlüğüne sunulduğu, özellikle adındaki harflerde karakteri, istikamet, eğim açısından ve ilk bakışta çıplak gözle bakıldığında dahi bir farklılığın mevcut olduğunun anlaşılabilir nitelik taşımakta olduğu, esasen 16/09/2008 tarihli hisse devir senedi dikkate alındığında ise bu belgedeki imzanın ortaklar kurulu kararı ile büsbütün ve şeklen farklılık taşıdığının anlaşıldığı, yine diğer ortaklarda imza sahibi …’a ait 23/07/2008 tarihli ve şirket toplantısına dair tutanak altında imza sahibi …’a atfedilen imzanın sahibinin şeklen farklılık taşıdığı, halihazırda adı geçen davacının 21/06/2012 tarihi itibari ile ve noterlik marifeti ile istifasını dahi sunduğu tartışmasızdır.
Dava, davacının davalı şirketin 16/01/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı ile atanmasına dair kararda belirtilen tarihten geçerli olmak üzere iptali ile davacı yönünden geçersiz sayılmasına ilişkindir.
Davalı şirketin sicil adresi karşısında mahkememiz yetkili olup uyuşmazlığın nitelik itibariyle bir anlamda genel kurul kararının iptalini amaçlaması nedeniyle ise mahkememiz görevlidir. Taraf teşkili ise usulüne uygun olarak sağlanmış olup, dayanılan vakıalar karşısında ise davanın her zaman ve her aşamada açılması mümkün bulunmaktadır.
Sunulan kayıtlara göre davacının davalı şirkete 16/01/2009 tarihinden itibaren şirket müdürü olarak atandığı anlaşılmaktadır.
Davacının dayandığı vakıalara göre davaya konu olan ortaklar kurulu kararındaki imzaların karar tarihi itibariyle şirket ortaklarına ait olmadığı ileri sürülmektedir.
6100 sayılı HMK m.211 hükmüne göre “Hakim, imzayı inkar eden tarafı isticvap ettikten sonra kanaat edilememiş ise huzurda ve bu kişiye yazı yardırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belgeye ve diğer delilleri değerlendirir. Hakim, sahtelik konusunda başkaca bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkar etmiş olduğu belgedeki yazı ve imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkarılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir”. Kanun koyucu yukarıda belirtilen incelemeye rağmen sahtelik konusunda hâkim de kesin bir kanaat oluşmamışsa hâkimin bilirkişi incelemesine karar verebileceğini düzenlemiştir.
Davaya esas olan ve adı geçen 16/01/2009 tarihli kararın altında imzası gözüken ortaklar … ve … bu tarih itibariyle şirket ortağı olmakla birlikte … Ticaret Sicil Müdürlüğünden celbedilen diğer belgelerdeki mukayese imzalar ile karşılaştırıldığında adı geçen ortaklar kurulu kararındaki imzanın eğim, istikamet, tersim, şekil ve genel görünüm itibariyle çok ciddi ve bariz derecede farklılıklar içerdiği dahi açıkça anlaşılmaktadır. Esasen ortaklar kurulunun kararında imzası olan …’nün mahkeme huzurunda atmış olduğu imza dahi ortaklar kurulu kararında yer alan imza ile bariz ve açık farklılıklar içermektedir. Buna göre iptali talep olunan ortaklar kurulu kararının, gerçekten şirket ortağı olanlar tarafından atılmadığı, bu yöne ilişkin iddianın sübut bulduğu anlaşıldığı gibi aksine bir ispat faaliyeti ise söz konusu değildir.
Nitekim davalı şirkette tasfiye memuru olarak atanan … dayanak ve noterlikte düzenlenen imza beyannamesindeki imza kendisine ait ise de bu şirkette hiçbir dönemde temsilci olarak görev almadığını, pay sahibi olmadığını, zaten okuma yazmasının bulunmadığını belirterek mahkememizce yukarıda varılan kanaat ile uyumlu şekilde beyanda bulunmuştur.
Kaldı ki iptal talebine konu husus ile ilgili davalı olan şirketin temsile yetkili olan tasfiye memuru … huzurunda yapılan duruşmada “davalı şirkete atfedilen 16/01/2009 tarihli ortaklar kurulu kararında belirtilen husus ile ilgili bu tarihten sonra davacının veya davalı şirketin herhangi bir şekilde muvafakatinin, izninin, icazetinin olup olmadığı noktasında bu kararın 2009,2010,2011,2012,2013,2014,2015,2016,2017 yılları ticari kayıtlarında lehe ve aleyhe herhangi bir muhasebesel veri olup olmadığı hususlarının davacı şirketin tüm ticari defter ve kayıtları incelenerek araştırılması için 28/06/2021 günü saat 14:00 itibari ile bilirkişi incelemesi yapılmasına” şeklinde ara karar oluşturulmuştur. Ne var ki usulüne uygun olarak oluşturulan ara karara rağmen davacı aleyhine ve davalı lehine delil teşkil edebilecek herhangi bir evrak ve delil sunulmamıştır.
Davacının müdür olarak atandığını öğrendiğini belirttiği tarihten itibaren istifa etmiş olması ve … 12.Noterliğinde düzenlenen … tarihli belge ile istifaya yönelik beyanını ortaya koyması dahi yukarıda varılan sonuçlarla uyum içerisindedir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterler HMK m.219 ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Somut olayda, davacı tarafın iddiası karşısında davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında davacının adı geçen şirketlerin temsilcisi gözüküp gözükmediğinin incelenmesi zorunludur. Ne var ki bu noktada davalı şirket temsilcisi gözüken tasfiye memuruna yapılan ihtarata rağmen davalı şirketler dayanak ve uyuşmazlık konularına ait ticari defter ve kayıtlarının bütününü sunmamıştır. Hal böyle olunca, şirketin ilgili defter ve kayıtlarını sunmadığı, bu durumda HMK m.220/son fıkra uyarınca davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının yapılan ihtarat içeriklerine karşısında davacı iddiasına uygun olarak düzenlendiği usulen kabul olunmuştur.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da , ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792). Bu şartlarda sonuç olarak davalı olan şirketin üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmediği, davacının bu iddiasının araştırılmasına esas olmak üzere gerekli defter ve kayıtları sunmaktan kaçındığı, bu suretle incelenmesini imkansız hale getirdiği, bu hususun davalı şirket aleyhine sonuç doğurması gerektiği mahkememizce değerlendirilmiştir. Nitekim somut olayda da kıyasen uygulanma imkanı olan HMK m.291/f.2 hükmünde de keşif yapılmasına taraflardan birinin karşı koyması halinde,bu durum diğer tarafın iddia edilen vakıayı kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir ki bu suretle kanun koyucu uyuşmazlığın çözümü için toplanması gereken delilin toplanmasına yönelik ara kararına uyulmaması yahut engelleyici davranış içine girilmesi durumunun müeyyidesini bu şekilde açıkça düzenlemiştir.
Mevcut delil durumu karşısında, davalının limited şirket olduğu gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır.
6102 sayılı TTK m.623 hükmünün başlığı “Yönetim ve temsil, I-müdür” şeklindedir.TK m.623/f.1 hükmüne göre ise “Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili,müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir.”
6102 sayılı TTK m.616 hükmüne göre genel kurulun devredilmez yetkilerinin sayıldığı ve maddenin (b) bendinde, müdürlerin atanmaları ve görevden alınmaları işleminin genel kurulun devredemeyeceği yetkileri arasında bulunduğu belirtilmiştir.
TTK m.617/f.3 bendinde de genel kurulun toplantıya çağrısı, azlığın çağrısı ve öneri hakkı, gündem, öneriler, çağrısız genel kurul, hazırlık önlemleri, tutanak, yetkisiz katılma konularında anonim şirketlere ilişkin hükümlerin, bakanlık temsilcisine ilişkin olanlar hariç, kıyas yoluyla limited şirketlerde de uygulanacağı ifade edilmiştir.
TTK m.617/f.4 hükmüne göre limited şirketlerde genel kurulun müdürler tarafından toplantıya çağrılacağı ve toplantı gününden en az on beş gün önce çağrının yapılması gerektiği, şirket sözleşmesiyle bu sürenin uzatılabileceği ya da on güne kadar kısaltılabileceği açıklanmış, 3. bendinde de, çağrının anonim şirketlere ilişkin hükümlere göre yapılması gerektiği belirtilmiştir.
TTK m.618 hükmünde oy hakkı ve hesaplanmasının düzenlendiği, m.20 hükmünde de,kanun veya şirket sözleşmesinde aksi öngörülmediği takdirde seçim kararları dahil tüm genel kurul kararlarının toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınacağı belirtilmiştir.
TTK m.589/f.1 bendinde “Aksi şirket sözleşmesinde öngörülmediği takdirde, şirket sözleşmesi, esas sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararıyla değiştirilebilir. 621 inci madde hükmü saklıdır.”Yine aynı maddenin f./2 hükmüne göre “Şirket sözleşmesinde yapılan her değişiklik tescil ve ilan edilir.”
TTK m.630/f.1 bendinde “Genel kurul müdür ya da müdürleri görevden alabilir, yönetim hakkını veya temsil yetkisini sınırlayabilir.” şeklinde düzenlemeler mevcuttur.
Adı geçen yasal düzenlemeler çerçevesinde, limited şirket için 6762 sayılı TTK döneminde görev icra eden ortaklar kurulunun, 6102 sayılı TTK döneminde genel kurul olarak nitelendirilmesi gerektiği, davacının bu çerçevede davalı şirketi temsil ve ilzam yetkisine haiz kişi konumuna erişmesini sağlayabilecek şekilde hukuken alınmış bir şirket genel kurul kararının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen yasal düzenlemeler karşısında kanunun emredici hükümleri çerçevesinde davacının, davalı şirketi temsil ve ilzam yetkisine haiz kişi konumuna erişmesini ve bu çerçevede sorumlu olması sonucunun doğmasını sağlayacak yasal zorunluluklar dahi davalı şirketçe yerine getirilmemiştir. Belirtilen hükümler emredici olup bu hükümlerin yerine getirilmemesi karşısında,davacının adı geçen şirkette herhangi bir tarihte temsil ve ilzam yetkisine haiz kişi konumunun bulunmadığı ortaya çıkmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, … T.C.kimlik numaralı …’ın, .. Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün .. sicil numarasına kayıtlı …Ticaret Limited Şirketi’ne 16/01/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı ile atanmasına dair ortaklar kurulu kararının 16/01/2009 tarihinden geçerli olmak üzere iptali ile davacı yönünden geçersiz sayılmasına dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
2-… T.C.kimlik numaralı …’ın, … Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasına kayıtlı … Limited Şirketi’ne 16/01/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı ile atanmasına dair ortaklar kurulu kararının 16/01/2009 tarihinden geçerli olmak üzere iptali ile davacı yönünden geçersiz sayılmasına,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 59,90 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL harcın mahsup edilerek ‭30,1 TL harcın davalıdan alınarak tahsil edilerek hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin talebi gereği kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı tarafın talebi doğrultusunda davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine,
6-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı şirket tasfiye memurunun huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.08/07/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …