Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/764 E. 2019/528 K. 19.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/764 Esas
KARAR NO : 2019/528

DAVA : Alacak (Sözleşmenin Feshinden Kaynaklanan Cezai Şart)
DAVA TARİHİ: 13/07/2016
KARAR TARİHİ: 19/06/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak ( Sözleşmenin Feshinden Kaynaklanan Cezai Şart) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı Vekili Dava Dilekçesinde Özetle; taraflar arasında 20.06.2013 tarihinde, “…” adresinde kayıtlı gayrimenkul üzerinde kurulu bulunan akaryakıt satış ve servis istasyonunun davalı şirket tarafından işletilmesi amacıyla 5 yıl süresi “Bayilik Sözleşmesi” ve “Bayilik Protokolü” akdedildiğini, davalı, 27.11.2015 tarihli ihtarnameler marifetiyle anılan bayilik sözleşmeleri süresinden önce tek taraflı olarak feshedildiğini, davalı bayilik sözleşmelerini süresinden önce feshetmiş olması sebebiyle Bayilik Sözleşmesi Mad. 33 atfı ile Çerçeve Protokol Mad. 12-C’ ye göre fesih anında 100.000,00 USD tutarında cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep haklarının saklı kalmak koşuluyla, müvekkili şirketin cezai şart alacağının şimdilik 10.000,00 USD’ sinin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalının üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Vekili Cevap Dilekçesinde Özetle; sözleşme 5 yıl süreyle akdedilmiş olmasına rağmen davacı taraf lehine tapu dairesinde parsel üzerine 15 yıllık intifa şerhi konulduğunu, müvekkili ile davacı şirket arasında görüşmeler neticesinde 20.06.2013 tarihinde yeniden 5 yıl süre “Bayilik Sözleşmesi” ve Bayilik Protokolü” akdedildiğini, müvekkilin 15 yıllık intifa şerhli sözleşmenin 10 yıllık kısma tekabül eden 220.000 USD tutarı, … firmasına 2.7.2013 tarihinde iade ettiğini, ancak müvekkili işletmesinde meydana gelen ekonomik sıkıntıların artması ve özellikle de 24.11.2015 tarihinde … uçağının düşürülmesi sonrası ortaya çıkan kriz ve ambargolardan dolayı bir hayli etkilenen müvekkili davacı tarafı da iyi niyetli olarak bu hususta bilgilendirdiği ve davacı tarafın bilgisi dâhilinde ne yazık ki akaryakıt sektöründen tamamen çıkmak üzere bayilik sözleşmesini tek taraflı olarak feshettiğini, davacı taraf müvekkili ile yapılan görüşmelerde kesilen kar mahrumiyeti bedeline ilişkin faturaların ödenmesi durumunda başkaca hak ve taleplerinin olmayacağı bildirildiğini, bu durum karşısında müvekkili iyi niyetli bir şekilde mahrumiyeti bedellerini değerlendirerek, ödeyeceğini davacı tarafa bildirmiş olup, ekonomik krizde oluşu nedeni ile faturaların ödenmesi için davacı taraftan kısa bir süre istediğini, davacı taraf kötü niyetli bir şekilde dürüstlük kuralına aykırı davranarak bu fatura bedellerini 2013 yılında davacı şirkete verilmiş olan 15.07.2016 bitiş tarihli 200.000,00 TL değerindeki teminat mektubunu nakde çevrilerek tahsil ettiğini, teminat mektubunun nakde çevrildiği tarihte müvekkilinin davacı şirkete hiçbir borcu bulunmamasına rağmen, davacı şirketin teminat mektubunu nakde çevirmesi ve ekonomik krizde olan müvekkili daha da ekonomik anlamda zor durumda bırakması kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu, davacı taraf büyük ve güçlü bir ana bayi şirket olarak güçsüz durumda bulunan müvekkili bayiden haksız kazanç temin etme yolunu seçtiğini, davacı şirketin cezai şart talebi geçerli ve korunan hiçbir hukuki delile ve olguya dayanmamakla birlikte T.B.K M. 25 ve 55 M. 1 fıkrasının (f) bendi gereğince tamamen haksız bir talep olduğunu, ayrıca davacı taraf ana bayi olduğundan “Lisans sahiplerinin temek hak ve yükümlülükleri Madde 4-h) Esas faaliyetlerine ilişkin tip sözleşme örneklerini ve bunlarda yapılacak değişiklikleri yürürlüğe koymadan önce Kuruma bildirmek…” tip sözleşme örneklerini ve sözleşmelerindeki değişiklikleri EPDK’ ya bildirmek zorunda olduğunu, davacı taraf dosyada mevcut tip sözleşme örneğini EPDK’ ya bildirip bildirmediği hususunu da açıklığa kavuşturması gerektiğini, çünkü davacı tarafın haksız rekabetin önlenmesi hakkındaki mevzuattan ve ayrıca somut değerlendirmeler yapmak için çalışmaların devam etmekte olup, bu hususa ilişkin beyanlarını da bildireceğini, cezai şartın kazanç kapısı haline getirilmesi hukukun üstünlüğünü ilke edinmiş hukuk devleti tarafından korunamaz olduğunu, objektif kıstas olarak hakim cezai şarttan indirimde, tarafların iktisadi durumu, borçlunun ödeme kabiliyetini ve bununla birlikte borcunu yerine getirmemiş olmasından dolayı sağladığı menfaat olup olmadığını göz önüne tutması gerektiğini, borca aykırılıktan doğan varsa zarar da indirimin belirlenmesinde dikkate alınması gerektiğini, davacı taraf tartışmasız ve açıkça 100.000 USD olduğuna kendisi dahi inanmamakta olduğunu, yine davacı taraf mağdur olmadığını, aksine fazlasıyla kazanç sağladığını bildiğinden ve süreç içerisinde müvekkilindeki güven duygusunu kötüye kullandığından ve haksız kazançlar temin ettiğinden dolayı 10.000 USD üzerinden davasını açtığını, güçlü ve zengin davacı alacağının 100.000 USD olduğuna inansaydı her halde harç ve sair giderleri ödeme kaygısı bulunmadığından davasına da 100.000 USD olarak açma imkânının da olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı şirket üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde;
Dava, bayilik sözleşmesinin süresinden önce feshi nedeni ile cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için öncelikle “cezai şart” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. 818 sayılı Borçlar Kanununun (818 sayılı BK) 158 ila 161. maddelerinde “cezai şart” kavramı kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (6098 sayılı TBK) ise 179 ila 182. maddelerinde bunun yerine “ceza koşulu” kavramı tercih edilmiştir. Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlali ile doğabilecek olan fer’i bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etmek imkânını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlali hâlinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 1210). Ayrıca cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri de, borcun ifa edilmemesinden doğacak zararı önceden ve götürü şekilde tespit etmektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, Köksal; Türk Özel Hukukunda Cezai Şart Ankara 2003, s. 40). Hukukumuzda cezai şartın türleri seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifa yerine cezai şart (dönme cezası) olarak düzenlenmiştir. Seçimlik cezai şart; 6098 sayılı TBK’nın 179/1. (818 sayılı BK’nın 158/1.) maddesinde, “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükme göre, taraflar, sözleşmede borçlunun ya borcunu sözleşmeye uygun olarak ifa etmesi ya da cezai şartın ödenmesini kararlaştırmış olabilirler. Bu durumda, borçlu borca uygun hareketle yükümlüdür. Ancak, borçlu borca uygun hareket etmediği takdirde, kendisini bir yaptırım beklemektedir. Bu yaptırım, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın ödenmesidir. Bu hüküm, borçluya borca aykırı davranarak ve böylece ifası gereken edim yerine kararlaştırılan cezai şartı ödeyerek borçtan kurtulma olanağını vermemektedir. Borçlu borca aykırı davrandığı takdirde, sözleşmede ceza koşulu kararlaştırılmasına rağmen, alacaklı borçludan aynen ifayı talep edebilir. Bu nedenle, 6098 sayılı TBK’nın 179/1. (818 sayılı BK’nın 158/1.) maddesi de borçluya borca aykırı davranarak bunun yerine cezai şartı ödeyip borçtan kurtulma yetkisini değil, buna karar verme yetkisini alacaklıya vermiştir. Alacaklı, borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, aynen ifayı talep edebileceği gibi, bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Burada, alacaklıya tanınmış bir seçimlik hak söz konusudur. Bu nedenledir ki, cezai şartın bu türüne “seçimlik cezai şart” adı verilmektedir (Kılıçoğlu, Ahmet M.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2012, s. 773). İfaya eklenen cezai şart; 6098 sayılı TBK’nın 179/2. (818 sayılı BK’nın 158/2.) maddesinde, “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükme göre, borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada cezai şartın aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Seçimlik cezai şarttan farklı olarak, alacaklı ya aynen ifayı ya da cezayı talep etmek zorunda bırakılmamıştır. Alacaklı burada her ikisini de talep yetkisine sahiptir. İfa yerine cezai şart (dönme cezası); 6098 sayılı TBK’nın 179/3. (818 sayılı BK’nın 158/3.) maddesinde, “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre borçlu, borcu ifa yerine bizzat cezai şartı ödemek suretiyle borçtan kurtulma olanağına sahiptir. Bir başka ifadeyle, burada borçlu borca aykırı davranmamakta, borcu ifa yerine cezai şartı ödeyerek sözleşmeden dönebilmektedir. Bu nedenle, cezai şart ifanın yerini almaktadır (Kılıçoğlu, a.g.e., s. 775).
Taraflar arasında akdedilen 20/06/2013 tarihli “…A.Ş. Standart Bayilik Sözleşmesi” başlıklı çerçeve sözleşmenin 33. Maddesinde “BAYİ, işbu sözleşmedeki hak, yükümlülük ve yetkilerini, …’in yazılı izni olmadıkça kısmen veya tamamen başkasına devir veya temlik edemez, ortak alamaz. BAYİ; işbu sözleşmedeki hak, yükümlülük ve yetkilerini kısmen veya tamamen başkasına devir veya temlik etmesi durumunda, …’in işbu sözleşmede ve eklerini haklı nedenle feshetme hakkını hakkını haiz bulunduğunu, bu ahvalde, taraflar arasında imzalanan Çerçeve Protokol’ün “Anlaşmanın Sona Ermesi”ne ve “Cezai Şart”a ilişkin hükümlerinin uygulanacağını, cezai şarta ilaveten ve herhangi bir mahsup yapılmaksızın …’in zarar, ziyan satış kaybından dolayı maruz kaldığı kar kaybını tazmin edeceklerini peşinen kabul ve taahhüt etmiştir…” hükmü kararlaştırılmış olup yine taraflar arasında akdedilen 20/06/2013 tarihli “Bayilik Protokolü” başlıklı sözleşmenin 12.c maddesinde …’e, Standart Bayilik Anlaşmasından kaynaklanan tüm hakları ve diğer cezai şartları alep hakları saklı kalmak kaydıyla feshi tarihinden 100.000 USD (yüzbinAmerikanDoları) miktarında cezai şartı, ifa tarihinde uygulanmakta olan T.C. Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığı olarak ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir….’in diğer zarar, ziyan, kar mahrumiyeti, işbu anlaşmanın diğer hükümlerinde yer alan cezai şart ve tazminat hakları ayrıca saklı tutulmuştur. Bayi, işbu maddede yazılı cezai şartın, …’in fesih sebebiyle uğradığı/uğrayacağı zararlardan, kar mahrumiyeti miktarından mahsup edilmeyeceğini kabul etmiştir.” hükmünün düzenlendiği, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 5 yıllık geçerlilik süresi dolmadan 27/11/2015 tarihli ihtarname ile sözleşmenin davalı tarafından feshedildiği, feshin haklı bir sebebe dayandığı hususunun ispat edilememesi karşısında davacının çerçeve sözleşmenin 33. maddesi kapsamında kâr mahrumiyeti (davalıya dava tarihinden önce yansıtılan) ile birlikte dönme cezası niteliğindeki cezai şartı talep edebileceği, sözleşmede kararlaştırılan 100.000 USD’lik cezai şartın davalının ekonomik mahvına neden olabileceği bu sebeple yaptırılan mali inceleme sonucuna göre davalının ekonomik mahvına neden olmayan tutarda cezai şartın tespiti cihetine gidilerek toplam 35.000 USD cezai şartın davalıdan tahsiline dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın KABULÜ ile;
35.000,00 USD’nin 13/06/2016 tarihinden itibaren devlet bankalarınca USD cinsinden açılmış 1 yıl vadeli mevduat hesabına ödenen en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulanan harçlar tarifesine göre tahsil edilmesi gereken harç 6.943,50 TL olduğundan peşin alınan 500,89 TL ile ıslah harcı olarak alınan 2.254,00 TL’nin mahsubu ile bakiye 4.188,61 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan posta ve tebligat masrafı 421,50 TL bilirkişi masrafı 2.750,00 TL, mahsubuna karar verilen harç 2.754,89 TL olmak üzere toplam 5.926,39 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 10.881,76 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

Katip …
¸E-İmza

Hakim …
¸E-İmza