Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/701 E. 2018/734 K. 10.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/701 Esas
KARAR NO : 2018/734

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/06/2016
KARAR TARİHİ : 10/07/2018

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil Bankanın Ticari faaliyetlerini devam ettirdiği dönemde, Bankamız … Şübesi’nden kullanılan Genel Kredi Sözleşmesi nedeniyle Borçlu … Ltd. Şti, ve müşterek borçlu ve müteselsil kefilleri … Ltd. Şti., …, … ve … borçlandıklarını,söz konusu kredi borcunun ödenmemesi üzerine müvekkil Bankaca borçlulara … 13. Noterliği … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile hesabın kat edildiği ve ödeme yapılmaması halinde yasal takibe geçileceği hususunun bildirildiğini, ihtarnameye rağmen borcunu ödemeyen borçlular aleyhine … 6. İcra Müdürlüğü’nün ..- …- … Esas sayılı dosyaları ile takipler yapıldığını, dosyaların yenilenmesi için icra dairesine talepte bulunulduğunu ancak icra müdürlüğünce dosyaların imha edildiğinin tarafımıza bildirildiğini, bunun üzerine de alacağımızın tahsili amacıyla borçlular aleyhine … 1. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile yeniden genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi başlatıldığını, ancak davalının söz konusu takibe, borç aslına ve ferilerine itiraz ettiğini bunun üzerine de itirazın iptali davası açma zarureti hasıl olduğunu açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile Müvekkil banka alacağının tahsili amacıyla davalı borçlunun haksız ve mesnetsiz itirazının iptali ile takibin devamına borçlunun %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 5411 sayılı kanunun geçici 13. Maddesinde fon alacaklarında zaman aşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen aynı kanunun 141. Maddesinde herhangi bir şekilde atıf veya gönderme olmadığından iddia olacak alacak için 20 yıllık zaman aşımı süresinin kabul etmenin mümkün olmadığını, iddia olunan alacak için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun uygulama alanı bulması hasebiyle mezkur alacağın 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, hesap kat tarihinden itibaren 18 yıl geçtiğini bu bağlamda dava konusu alacağın açıkça zaman aşımına uğradığını, işletilen faizin yasal hükmüne açıkça aykırı ve fahiş olduğunu, iddianamede teminat olarak verilen çeklerin karşılıksız çıkması nedeniyle hesabın kat edildiğini belirtildiğini ancak bu çeklerin genel kredi sözleşmesine istinaden alınıp alınmadığı, veya davalının kefil olduğu, sözleşme dahilinde olup olmadığına ilişkin herhangi bir belge sunulmadığını açıklanan nedenlerle davacının davasının reddine, haksız ve kötüniyetli olarak başlatılan icra takibinden dolayı %40 dan az olmamak koşuluyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE;
Dava, bankacılık işlemlerinden kaynaklanan ödenmemiş kredi borcunun kredi sözleşmesi kapsamında kefil olan davalıdan tahsili istemiyle başlatılan icra takibinde vaki itirazın iptali ile takibin devamına ilişkindir.
Tarafların bildirdiği delil ve belgeler genel kredi sözleşmesi ve ihtarname, icra dosyası getirtilerek dosya içerisine alınmış, dosya kapsamında davacının banka kayıtları üzerinde inceleme yapılmak suretiyle, Bilirkişi Raporu alınmıştır.
Alınan Bilirkişi Raporunda ; Davacı Bankanın Kredi Sözleşmesine 42. Maddesindeki Sözleşmeyi Fesh etme yetkisine dayanarak asıl borçluya ihtarname keşide ederek nakit kredilerden 19.01.1998 kat tarihi itibariyle doğan toplam 2.833,73 -TL borcun faizi, BSMV ve sair masrafları ile birlikte borçlarının tahsilini teminen kanuni takibe geçileceği ibareside yazılarak ihbarda bulunulduğunu, söz konusu ihtarnamenin sözleşmede yazılı adresinde, dava dışı asıl borçluya 26.01.1998 tarihinde adresten tanınmaması nedeniyle iade edildiği, söz konusu ihtarnamede kefil …’nın İsminin yer almaması nedeniyle davalı kefile ihtarnamenin tebliğ edilemediği, TBK’ nın 590. Maddesinin 3. Fıkrasında “Asıl borcun muaccel olması alacaklı veya borçlunun önceden süre içeren bildirimde bulunmasına bağlıysa kefalet borcu için bu süre bildirimin kefile yapıldığı tarihte işlemeye başlar.” hükmü doğrultusunda kefillere bildirim tarihi belli olmadığından (bildirim yapılamadığından) davalı kefilin ihtarname ile değil borçtan haberdar olduğu, 04.02.2015 tarihi itibariyle temerüde düştüğünün kabulü gerekeceği takip tarihi itibariyle davalı kefilin 2.600,00 -TL asıl alacak miktarı üzerinde yıllık %140 temerrüt faizi ve faizin %5 BSMV ile sorumlu olduğu rapor edilmiştir.
Dava dışı asıl borçlu … Ltd. Şti ile davacı arasında 14.08.1997 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği ve davalının anılan genel kredi sözleşmesinde müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatının bulunduğu sabittir.
6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Dava konusu kredi sözleşmesinin 14.08.1997 tarihinde kurulmuş olduğu sabit olduğuna göre kefalet tarihi olan 14/08/2007 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.
6101 sayılı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Davaya konu somut olayda daha önce ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu tarih 14.08.1997 dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 04/02/2015 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Her ne kadar davacı taraf davalının da bulunduğu müteselsil borçlar aleyhine 1998 yılı içinde icra takipleri başlatıldığını, dava dilekçesinde belirtmiş ise de bu dosyaların imha edildiğini belirtmiş olması nedeniyle daha önce kefil olan davalının 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde takip edildiği ve bu nedenle 10 yıllık sürenin davalı için söz konusu olmadığı, biran için düşünülse dahi bu konuda sunulan delil ve belgelerin davalı kefilin 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde takip edildiğini, diğer bir deyimle kefaleti nedeniyle alacaklı tarafından alacağın talep edildiğini, gösterir nitelikte olmadığından yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek davanın süre yönünden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının davasının hak düşürücü süre yönünden REDDİNE,
2-Davalı taraf vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 9.615,83-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Davalı tarafça yapılan 22,00-TL posta masrafı olmak üzere toplam 22,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde, istek halinde ilgili tarafa iadesine,
6-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.10/07/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır