Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/597 E. 2023/628 K. 18.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/597
KARAR NO : 2023/628

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
DAVA TARİHİ : 27/05/2016
KARAR TARİHİ : 18/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan …’ın 31.03.2011- 04.02.2015 tarihli arasında en son genel müdür unvanıyla, diğer davalı …’nin 6.09.2014 tarihleri arasında en son koordinatör unvanıyla müvekkili banka üst yönetiminde görev yaptığını, müvekkili banka, … yönetimine geçtikten sonra yapmış olduğu incelemede bankaca 2013 yılında açılması planlanan 20 adet şube için …’dan gerekli izinler alınmadan şube açılış çalışmalarına başlandığı, bu yönde maliyet yapıldığı, ancak …’nın onay vermemesi neticesinde şube açılışlarının gerçekleştirilemediğinin belirlendiği, bunun üzerine Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca 16.11.2015 tarihinde bankaca uğranılmış zarar olup olmadığı ile ilgili olarak soruşturma başlatılarak ve …nolu raporun tanzim edildiğini, müvekkil banka müfettişliğince yapılan inceleme ve görüşmeler neticesinde; 2013 yılında karar alındığı, 30 adet şubenin açılış çalışmaları sürerken 20 adet daha yeni şube açılmasının planlandığı ve 30 adetlik partideki şubeler ile aynı anda şube açılış çalışmalarına başlandığı, 30 adet şubenin 2013 yılı Temmuz ayı itibarıyla tamamının açılışlarının gerçekleştirildiğini, buna karşın şubenin açılış kararına ilişkin banka içinde alınmış yazılı bir karara ulaşılamadığını, ilave 20 adet şube için …’dan şube açılış izni alınmadan, şube adedinin kira sözleşmelerinin imzalandığı, 16 adet şube lokalinin müvekkili banka konseptine uygun hale getirmek üzere gerekli inşaat, elektrik, mekanik ve mobilya yatırımlarının gerçekleştirildiği, 11 adet şube için şube müdürü atamalarının gerçekleştirildiğini, 72.843 TL’si ataması gerçekleştirilen şubenin havuz kadroda oldukları döneme ait maliyet olmak üzere toplam 9.294.951 TL tutarında bir maliyete müvekkili bankaca katlanıldığını, bu sebeple. … OSB şubesi için yapılan maliyet dikkate alınmadığında ve …’a devri yapılan … Şubesi’nin 200.000 TL devir bedeli düşüldüğünde 2013 yılında açılması planlanan ancak …’dan izin alınamaması sebebi ile açılamayan şubeler için 8.240.076TL tutarında bir maliyete katlanıldığı, kapatılan şubeler içerisinde satılabilen veya varlıkların satışından ne kadar gelir elde edildiği noktasında bir ayrım yapılmadığından bu yönde bir tespite ulaşılamadığı, hal böyle olmasına karşın, …’dan yeni şube açılması hususunda izin alınmaksızın izah edilen giderlerin yapılmasının mevzuata aykırılık teşkil ettiği, davaya konu 20 adet şube için resmi izin alınmadan önce davalıların gözetim ve denetimi altında çalışmalara başlanarak risk alındığını, …’dan izin alınamaması sonucunda müvekkili bankanın zarara uğradığı, davaya konu süreçte, davalı eski koordinatör …’nin şube açılış komitesi başkanı olarak görev yaptığının müvekkili banka müfettişlerince tespit edildiği, bu bağlamda davalı eski koordinatör …’nin şube açılış komitesi başkanı olarak şube açılış prosedürüne uygun hareket edilmesini sağlamaması sebebi ile oluşan banka zararından doğrudan sorumluluğunun bulunduğu, bu itibarla, yönetim kurulu üyelerinin kanundan ve/veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlu olarak ihlâl ettiklerini, TTK’ya göre herhangi bir kusur, hafif ihmalin de sorumluluk için yeterli olduğunu, kasıt ve ihmalin yanı sıra dikkatsizlik sonucu meydana gelen zararların da sorumluluğa yol açacağının açık olduğunu, müvekkil banka yönetim kurulunun … tarih ve … Karar nolu karar uyarınca sebebiyet verdikleri 8.240.076-TL tutarındaki banka zararının davalılar … ile …’den müştereken ve müteselsilen yasal faiziyle birlikte tahsil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; … Bankası A.Ş.’nin işbu davayı açma hususunda yetkili olmadığını, davanın reddi gerektiğini, iddia olunan zararın 2013 yılına ait olduğunu, oysa bu yıl itibariyle yönetim kurulu üyeleri tarafından yapılan iş ve işlemlerden dolayı ibra kararının bulunduğu, bu nedenle yönetim kurulu üyelerine karşı idari ve mali sorumluluk davasının mümkün olmadığını, mevzuatlara göre ise şube açılış hazırlıkları ve şube açılışı için izin alınması noktasında bir hükmün mevcut olmadığını, Bankaların İznine Tabi İşlemleri ile Dolaylı Pay Sahiplerine İlişkin Yönetmeliğin 8.maddesi ve bankanın uygulaması bir arada gözetildiğinde ilgili dönemde şube açılmasına engel bir durumun mevcut olmadığını, bankanın dahili mevzuatı uyarınca ise üst yönetimin değerlendirme yetkisinin yalnızca yönetim kuruluna ait olduğunu, bu yönde de isabetli bir kararın mevcut olduğunu, dava konusu şubelerin açılış süreci ve strateji açısından ise yanlışlık bulunmadığını, müfettiş raporunun ciddiyetten uzak olup banka yöneticilerinin sorumsuz şekilde şube açma psikolojisi uygulamadığını, bankanın stratejileri şube açmayı gerektirdiğinden şube açılmaması ve bu yönde çalışma yapılmaması halinde bu durumun sorgulanması gerekeceğini, yasal olarak bankanın şube açmasına engel bir hal olmadığını, ayrıca şube açılması işlemlerinin tamamlanmak üzere olduğu dönemde … başkanına durumu bildirildiğini, sunum yapıldığını, …’nın ilgili dönemde şube açılışlarına bir çalışma yapılmaması yönünde de bir talimatının olmadığını, … başkanının sözlü açıklaması üzerine şube açılışlarının bildiriminin yapıldığı, teftiş kurulunun konuyla ilgili yetkisiz olup hazırlamış olduğu rapor içeriğinin maksatlı, gerçeğe aykırı ve hatalı çıkarımlarla dolu olduğunu, söz konusu raporun hiçbir adli ve idari işleme dayanak teşkil etmesinin mümkün olmadığını, bankanın en üst karar alma organının yönetim kurulu olup teftiş kurulu başkanlığının aksi davranışının bu yetkinin gasbedilmesi olduğunu, şubeleşme çalışmalarının devam ettiği aşamada … başkanının izninin beklendiğinin anlaşılacağını, zaten izin alınıp sonra kiralama ve inşaat süreçlerine başlanılmadığını, aksi halde yasal süresi içinde şube açılmasının imkansız olacağını, ayrıca … izni olmaksızın şube hazırlığı yapılmaması gerektiği gibi bu düşüncenin piyasa şartlarının olağan akışına uygun olmadığını, bu arada şube açılmasına ilişkin 24/07/2013 tarihinde ve 02/12/2013 tarihinde yenilenen ilave 20 şube açılmasına ilişkin taleplere izin verilmesinin değerlendirilmesini konu alan yeni bir talep yazısı ile 10/04/2014 tarihinde … ya tekrar başvurulduğunu, banka müfettişleri tarafından kalem ve miktarları açıklanmak üzere toplam 9.249.951,00 TL tutarında maliyet bulunduğunu, yapılan mahsuplardan sonra 8.240.076,00 TL zarara uğradığının iddia olunduğunu, banka yöneticilerinin aslında bankayı böyle bir zarara uğratmalarının söz konusu olamayacağını, tazmini istenemeyeceğini, bu arada planlanan ancak açılışı yapılmayan 20 adet şubeden 7 adedine ise bankaların diğer şubelerinin taşındığını, bu nedenle inşaat ve kiralama maliyetinin dikkate alınması gerektiğini ayrıca söz konusu şubelere atanan müdürlere şubelerin açılış süresince maaş olarak ödenen 308.596,00 TL’nin bankanın kendi personelleri içinde seçilen ve atanan müdürler olduğunu, bu miktarın dahi tazminini istenemeyeceğini, bu çerçevede davanın usulden ve esastan red olunmasını savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı bankanın dava açmak hak ve yetkisi olmadığını, sorumluluk davası açılması noktasında ise bankanın karar veremeyeceği, dava şartı noksanlığının mevcut olduğu, davanın bu açıdan usulden reddolunması gerektiğini, müvekkilinin zararlı eylemler olarak ileri sürülen şubeleşme yatırımları yapması ve bu konuda maliyet yapılması noktasında diğer davalı ile beraber müteselsil sorumluluğa yol açabilecek bir durumun mevcut olmadığını, müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olmadığını, müvekkilinin genel müdür olmadığını, sadece komite üyesi olduğunu, genel müdüre bağlı olduğunu, …’ya yazılı izin yapılmadan kiralama maliyeti yapılması yönünde bir zarar var ise karar alan ve bu kararın icrasını sorgulayan icra komitesinin sorumlu olduğunu, personel atamalarının müvekkili tarafından yapılmadığını, … başkanına şube açılış yatırım kararının devredilmesi noktasında yetkisinin olmadığını, şube açılış kararını ve takvimini icra komitesi üyelerine veren ve uygulayanın genel müdür olduğunu, şube açılışına ilişkin bir aykırılığın söz konusu olmadığını, kaldı ki şube açılışına ilişkin bir uygun bulmama kararı var ise bunun müvekkili tarafından bilinmesinin mümkün olmadığını, gerek konumu ve yetkisi itibariyle müvekkilinin şube açılış sürecini başlatma konumu bulunmadığı gibi durdurma konumunun dahi olmadığını, bu konuda tek yetkinin genel müdür olduğunu, müvekkilinin başkanlık ettiği komitenin öneri niteliğinde oluşturduğu şube listesinin ise yatırım/maliyet yapılmasına neden olmadığını, tek yaptırım gücünün bu süreçte sadece genel müdür olduğunu, … ile yapılan yazışmalardan müvekkilinin haberdar olmadığını, müvekkilinin 20 adet şubenin kira sözleşmelerinin yapılması veya inşaat maliyetlerinin yapılması noktasında talimat verebilecek bir konumda olmadığı gibi böyle bir talimatın dahi verilmediğini, banka prosedüründe dahi görev alanında sayılmayan kira sözleşmesi imzalama talimatının müvekkili tarafından verildiği şekilde bir izlenim oluşturmak istendiğini, müvekkiline sorumluluk atfedilebilir bir hal olmadığını, şube açılış maliyetlerinin yapılması kararı ile ilgili tüm sorumluluğun üst yönetime ait olduğunu, …. tarafından hazırlanan öneri listesini icra komitesince onaylanmadan …’ya bildirilmesinin ise mümkün olmadığını, şube açılışıyla ilgili …’ya yazılı bildirim yapılması noktasında görev ve yetkinin üst yönetiminde olup … başkanında olmadığını, esasen kusur açısından müvekkiline atfı kabil bir kusur dahi olmadığını, müvekkilin yetki alanında olan bir hususun bulunmadığını, müvekkilinin kontrolü dışında gerçekleşen bir husus olmadığını, bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, Bankaların İzne Tabi İşlemleri ve Dolaylı Pay Sahiplerine İlişkin Yönetmeliğin 13/3 hükmü de gözetildiğinde yetkinin Kurumda değil Kurulda olduğunu, müvekkilinin yönetim kurulu üyesine haiz olmadığı gibi genel müdür sıfatı taşımadığını, yatırım kararı almasının mümkün olmadığını, iddia olunan zarar ile zarara neden olan olayla ilgili hiçbir illiyet bağının ise mevcut olmadığını, sorumluluk davasının yönetim kuruluna karşı açılması gerektiğini, kaldı ki ispat yönünden davaya dayanak olan tespitlerin ispata yeterli olmadığını, davaya esas olan raporun mevzuat açısından eksik ve yetersiz olduğunu, iddia olunan zarar kabul olsa dahi miktarın kabulünün mümkün bulunmadığını, bu nedenle davanın usul ve esas yönünden reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki tartışmalı olan husus, dava dosyasında davacı vekilinin, konumları açıklanan 20 adet şubenin açılış kararına ilişkin banka içinde alınmış yazılı bir karar olup olmadığı, 20 şube için …’ dan şube açılış izni alınmadan kira sözleşmesi yapılıp yapılmadığı, 16 adet şube lokalini banka konseptine uygun hale getirmek için inşaat, elektrik, mekanik ve mobilya yatırımlarının yapılıp yapılmadığı, 11 adet şube için şube müdürü ataması yapılıp yapılmadığı, 2013 yılında açılmasının planlanıp planlanmadığı, bu şubelerin açılması için …’ dan izin alınamaması sebebi ile açılamayan şubeler için 6.441.861,00-TL tutarında şube inşaat ve eşya maliyetinin, 2.471.661,00-TL şube yerlerinin atıl kalmasının söz konusu olup olmadığı, bu nedenle kira maliyeti olup olmadığı, 308.596,00-TL tutarında ataması gerçekleştirilen şube müdürlerinin personel havuz kadrosunda bekletip bekletilmedikleri, bu nedenle atama öncesine göre oluşan bir maliyet farkı olup olmadığı, yine 72.843,00-TL olmak üzere ataması gerçekleştirilen şube müdürlerine araç tahsis edilip edilmediği, tahsis edilmiş ise bu araçların ilgili personelin havuz kadroda oldukları döneme isabet edip etmediği, bundan dolayı maliyet oluşup oluşmadığı, dava dilekçesinde açıklanan nedenlerle gerekli mahsuplar yapıldıktan sonra somutlaştırılan vakıalar nedeni ile bankanın uğradığı bir zararın mevcut olup olmadığı, adı geçen kalemlerin ilişkin olduğu maliyetlerin yapıldığı tarih itibari ile bankacılık sektöründe devam eden uygulamalar da dikkate alındığında dava konusu maliyetlerin sektörel uygulamalara uygun olup olmadığı, bu tutarların ödenmesinin bankacılık sektörüne ilişkin ana ve alt düzenlemeler ve özellikle …’ nın tebliğleri de dikkate alındığında diğer emsal uygulamalara uygunluk gösterip göstermediği, bu maliyetlerin 6102 sayılı TTK m.553 hükmü kapsamında davalıların sorumluluklarını gerektirip gerektirmediği, davalıların ödemenin yapıldığı tarih itibari ile davacı bankadaki görev, yetki ve sorumlulukları dikkate alındığında sorumluluklarının bulunup bulunmadığı, bankacılık uygulamaları açısından bu sorumluluğun neden kaynaklandığı, buna göre bu davada davalı … ve …’ nin banka tarafından ödemesi yapıldığı iddia edilen tutarlardan sorumlu olup olmadığı varsa hangi miktarda sorumlu olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Dava, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun m.133 hükmü uyarınca hakkında iflas kararı verilen katılım bankası iflas idaresi tarafından banka yöneticilerinin aleyhine açılmış sorumluluk davası niteliğindedir.
Davacı tarafından davalı genel müdür ve … başkanı tarafından, bankaya verildiği ileri sürülen zararın tazmini için açılan dava, TTK m.553 ve devamı hükümlerinden kaynaklanmaktadır.
Bu arada vekil ile temsil ettirilen …’ın tespit edilen adresi olmadığından vekillerin istifa dilekçesi ilanen tebliğ olunmuş, bu surele tüm yargılama aşamalarında davalının savunma hakkının kısıtlanmaması açısından gerekli tüm usuli hükümler dikkate alınmıştır.
Davacı iflas idaresi tarafından açılan davanın 5411 sayılı Bankacılık Kanunu hükümleri çerçevesinde görülmekte olması, dava konusu alacağın dahi fona aktarılmış alacaklardan olduğunu kabulü karşısında Bankacılık Kanunun m.140/f.5 m,142/son hükümlerinin uygulanacak olması, bu nedenle davanın adli tatilde dahi görülebilir bulunması, bu tip davaların doktrin görüşleri çerçevesinde” acele görülmesi gereken” olan davalardan olması gerektiği kabulü ile yargılama işlemlerine aynen devam olunmasına, bu çerçevede İİK m.194 hükmündeki genel kural uygulanmayarak yargılamanın durmamasına, Mahkememizde ” acele görülmesi gereken “bu dava türü karşısında davacı müflis şirket adına iflas idaresinin İİK m.224 hükmü uyarınca ” iflasın açılması ile duran ve fakat acele sonuçlandırılması istenen bu hukuk davasına ” devam olunması noktasında karar almaları için sürecin başlatılmasına karar verilmiş, bu çerçevede iflas idaresince gerekli karar alınmıştır.
Davanın görülmesi aşamasında Bankacılık Kanununun m.142 hükmü dikkate alınmıştır. Buna göre Mahkememiz görevli ve yetkili olup ayrıca yargılama aşamasında bu davanın açılması ve görülmesi için Fon Kurulu kararının sunulması amacıyla davacı vekiline süre ve imkan tanınmıştır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunun 133.maddesinde “Faaliyet izni kaldırılan bankaların tasfiyelerinin tamamlanması ancak iflas veya tasfiye masa alacaklarının tahsil edilememiş olması hâlinde, bankanın sorumlulukları tespit edilen ortakları, yönetim kurulu eski üyeleri ve denetçileri aleyhine varsa ibralarının iptali ve işlemleri nedeniyle verdikleri zararın tazmini için tasfiyenin tamamlanmasını müteakip beş yıl içinde Fon tarafından dava açılabilir…Dava açılmasına dair Fon Kurulu kararı dava şartı olarak aranan genel kurul kararı yerine geçer… ”
Buna göre yargılama aşamasında … tarafından ibraz edilen 04/05/2018 tarih ve 2018/231 sayılı kararın, ile 5411 sayılı Kanunun 133. maddesi hükümleri gözönüne alınarak sorumluluk davasının açılması açısından yeterli sayılması gerekmektedir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması açısından emekli banka murakıpları, emekli banka müdürü, SMMM ve KGK denetçi ve nitelikli hesaplamalar uzmanı konularında ehil beş kişilik bilirkişi kurulu tarafından hazırlanmış olan 10/11/2021 tarihli kök rapor içeriğine göre “Türkiye’de faaliyette bulunan bankaların il ve ilçelerde şube açma istedikleri takdirde … ya bildirimde bulunmak kaydıyla yeni şube açabilmelerinin mümkün olduğu, şube açma girişiminden evvel 30 gün önceden …’ya bildirmelerinin şart olduğu, …’dan şube açılışıyla ilgili izin alındıktan ya da gerekli süre (30 iş günü) dolduktan sonra şube açılışıyla ilgili yönetim kurulu kararının yazıldığı, şube açılış kararında şube adresleri yazılması gerektiğinden yönetim kurulu kararının şube yeri netleştikten ve kira sözleşmesi yapıldıktan sonra yazılan yazının … ya gönderilmesinin gerektiği, banka yönetim kurulunun kararına istinaden açılması planlanan şubelerin Bütçe ve Raporlama Müdürlüğü’ne bildirilmesini müteakip, söz konusu birim tarafından …’ya yazı yazarak izin talebinde bulunulmasının gerektiği, kamu uygulamasında devletin içinde yer alan kurumlar ile başında bulunan kişi ve organların tüm tasarruflarının – yargının denetimine tabi olduğu-anayasa ilkesi dikkate alınmak zorunda olduğu, kurum yöneticileri ile yapılan şifahi görüşmeler yazılı metinlere bağlanmadığı müddetçe hukuksal değer ifade etmediği, yeni şube açılışının …dan yazılı talepte bulunulmasına bağlı olduğu, ayrıca davacı bankanın kendi iç mevzuatı bakımından da yeni şube açılış esaslarına uyulmuş olması gerektiği, hal böyle olduğu halde, davalıların savunmalarında ileri sürdükleri … başkanı …’in sözlü beyanları sonrasında şube açılış işlemlerinin başlatılmış olması sonucunda açılacak 20 yeni şube için birtakım harcamaların yapılmasının hukuki dayanağı bulunmadığı, davacı banka yönetim kurulu tarafından alınmış bir karar olmadığı halde Genel Müdür …’ın talimatı ve onayı ile Şube Açılış Komitesi (…) başkanı davalı koordinatör …’nin başkanlığında yeni şube açılış işlemlerinin başlatıldığı, banka yönetim kurulu kararı alınmadan, ayrıca bankanın … sayılı şube açılış dokümanına da uyulmadan 22.07.2013 tarihli icra komitesi toplantısında alınan kararla şube açılış işlemlerine başlandığı, 20 şube açılışı için … ya yeni bir talep yazısının yollanmış olduğu, yetkili otorite …’nın 23.05.2014 tarihli red yazısı ile bankanın yeni şube açma talebini ikinci defa red ettiğinin tespit edildiği, davaya konu 20 adet şube için resmi izin alınmadan önce davalıların onayları ve denetimi altında çalışmaların başlatılması, nihayetinde …’dan izin alınamaması sonucunda izinsiz 20 adet yeni şube açılışı için yapılan tüm giderlerden dolayı davacı bankanın zararının 2014 yılında … nin 23.05.2014 tarihli red yazısı ile birlikte kesinleşmiş olduğu, davalılar banka genel müdürü ve yönetim kurulu üyesi … ile koordinatör …’nin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 13.maddesi ile davacı bankanın … sayılı şube açılış dokümanına aykırı işlemlerinden dolayı kanuna aykırı karar ve eylemleri ile müştereken ve müteselsilen davacı bankaya zarar verdiği, zararın tazmini ile ilgili talebin doğumuna neden olduğu, doğması muhakkak olsa bile beklenebilen, varsayılan zararlar ile sonuç zararları hesaba dahil edilmemesi gerektiği, zararın kişinin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalma olarak nitelendirilebileceği, bu açıdan değerlendirildiğinde dava dışı şirketin malvarlığında bir yönetim kurulu kararına dayanmayan ve … tarafından izin verilmeyen şube açılışı işlemleri nedeniyle zarar meydana geldiğinin mali açıdan yapılan inceleme ve değerlendirmede tespit edildiği, davalılardan genel müdür sıfatına haiz …’ın bulunduğu mevki itibarıyla işleyişi bilmediği, yönetim kurulu kararı ve … onayı olmaksızın şube açılışına karar vermiş olması davranışının kusurlu olduğunun bir göstergesi olduğu, bu konumda bir kimsenin sözlü güvencelere dayalı olarak hareket edemeyeceği, bankanın iç mevzuatına ve kanunlara uygun davranma yükümlülüğü altında olduğunu bilmesi gerektiği, dolayısıyla davalı …’ın kusurlu olduğu, diğer davalı …’nin Şube Açılış Komitesi Başkanı olarak görev yapmakta olup, kendisine genel müdür tarafından verilen talimatlar doğrultusunda hareket ettiğini ileri sürmekteyse de, yine getirdiği görev itibarıyla bankanın şube açılışına ilişkin iç mevzuatını ve kanuni düzenlemeleri bilmediğini ileri süremeyeceği, takdiri Mahkemeye ait olmakla birlikte bulunduğu konum itibarıyla sadece talimatlara uymuş olmasının kusurunu hafifletmeyeceği, yapılan açıklamalar karşısında davalının sorumluluğu bakımından kanunda aranan koşulların yerine gelmiş olduğu, bununla birlikte yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarının bazı durumlarda sorumluluğu ortadan kaldırabileceği, bu bağlamda yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmiş olmasının bu dava dolayısıyla sorumluluğa gidilmesinin önündeki engellerden birisi olduğu”, davalı tarafından 2013 ve 2014 yıllarına ilişkin ibra olduğu ileri sürülmekteyse de yapılan incelemelerde kira, personel ve araç giderlerinin 2013 bilançosuna yansıtıldığı, yapılan incelemede 2.853.090,00 TL’nin 2013 bilançosunda gider olarak görüldüğü, bu tutarlar bakımından davalıların ibra edildiğinin kabulü gerektiği ve sorumlu tutulamayacakları, bu zarar kalemleri dışında kalan şube açılışına ilişkin giderlerin ise şirket bilançosunda görülmediği, dolayısıyla bu giderler bakımından davalıların ibrasından bahsedilemeyeceği, zira bilançoda görülmeyen bu zarar kalemlerinin genel kurulun bilgisine ulaşmış olmadığından davalıların bu zarar dolayısıyla ibra edildikleri kabul edilemeyeceği, davalıların kira ve personel giderleri hariç zarar kalemleri bakımından (5.386.987,00TL için) ibra edildikleri söylenemeyeceğinden bu yönüyle sorumluluklarına hükmedilmesinin önünde bir engel olmadığı” açıklanmıştır.
Söz konusu kök raporun tüm taraflara tebliğ olunmasından sonra davalı … vekili ve davacı vekili tarafından rapora itiraz edilmiş ve ek rapor alınması talep olunmuştur.
Yargıtay uygulamasında da benimsendiği üzere “Mahkemece bu hususun çözümüne ilişkin olarak bilirkişi raporu alınmıştır. HUMK’nun 275 ve müteakip maddelerinde “bilirkişilik” müessesesi düzenlenmiş olup, anılan 275’nci maddede, mahkemenin, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlendikten sonra, 286’ncı maddede de, bilirkişinin rey ve mütalaasının hakimi takyit etmeyeceği düzenlenmiş ise de, işin çözümünde teknik bilgi ve birikimin gerekliliğine inanılarak bilirkişi incelemesi yaptırıldığına göre, verilen rapor yetersiz, noksan ve müphem ise, mahkeme HUMK’nun 283 ncü maddesi gereğince, bilirkişiden izahat ve açıklama yeni ek rapor isteyebileceği gibi, 284 ncü madde gereğince de, yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak yeni bir rapor alınabilir. (Yargıtay 11.HD 2012/4507E. 2013/977K.sayılı kararı) Atıf yapılan Yargıtay kararı da dikkate alındığında bilirkişi raporu alınmış ise de kök rapora itiraz edilmiştir. Söz konusu itiraz dilekçe içerikleri ve özellikle davalı … vekilinin mevcut itiraz içerikleri üzerine durulması, atıf yapılan Yargıtay kararı çerçevesinde ek rapor alınması takdir edilmiştir.
Adı geçen itirazlar sonrası oluşturulan ara karar göre;
“Davacı bankanın, zarara uğradığını iddia ettiği ve davalı …’ye atfedilen eylemin ve alınan kararların tarihleri itibari ile davacı müflis bankanın yönetici ve personel yapılanma şeması, o tarihteki görev tanımlarını ve konumlarını düzenleyen şirket ana sözleşmesi, iç yönergeler, yine taraflarca dayanılan ve somutlaştırılan belgeler, bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 10/11/2021 tarihli kök rapor içerikleri gözetildiğinde davalı …’nin TTK m.553 hükmü kapsamında kurucu, yönetim kurulu üyesi, tasfiye memuru olmadığı tartışmasız olmakla birlikte,
Yukarıdaki paragrafta belirtilen durum ve belgeler, yine davalı … vekilinin 29/12/2021 tarihli ayrıntılı itiraz dilekçe içeriği ve atıf yapılan tüm düzenlemeler dikkate alındığında davalı …’nin taşımadığı yukarıda belirtilen sıfatlar dışında ve ayrıca zarara yol açtığı iddia edilen eylem ve karar yönünden, TTK m.553 hükmünde tanımlanan” yönetici” sıfatını taşıyıp taşımadığı,
Özellikle zarara esas olduğu iddia olunan şubelerin açılmasında Şube Açılış Komitesi Başkanı olan …’nin bu komitenin başkanı olduğu açık olmakla birlikte bu komitenin TTK m.360 hükmü çerçevesinde kurulan bir komite niteliğinde olup olmadığı, TTK m.367/1 hükmü dikkate alındığında Şube Açılış Komitesinin bankanın esas sözleşmesine istinaden oluşturulmuş bir yapılanma olup olmadığı, buna göre …’ın TTK m.367/1 kapsamında bir banka yapılanması içinde yer alan bir icra kurulu niteliğinin olup olmadığı, yine davalı …’nin içinde yer almadığı yönetim kurulunun,Şube Açılış Komitesi yani …’ın bir icra kurulu olarak kurulması yönünde bir karar almış olup olmadığı, bir iç yönerge ile icra kurulu olacak şekilde bu komitenin görev tanımının olup olmadığı, davalı … ‘nin SGK uzmanı bilirkişinin hazırlamış olduğu rapor içeriği gözetildiğinde bu dönemlerde hizmet akdi çerçevesinde görev ifa etmekte ise bu durumun davalının bankada icracı müdür sıfatını etkileyip etkilemediği, adı geçen …’ın icracı bir kurum ise bu icra kurulunun zorunlu bir organ olmadığı yönünde bankacılık uygulamaları ve sektörü, alt düzenlemeler dikkate alındığında genel bir kabul olup olmadığı,
Bu kurulun icracı bir kurul olmadığı yönünde genel bir uygulama mevcut olduğu taktirde … ‘ın bankacılık uygulamaları ve alt düzenlemeler bir bütün olarak dikkate alındığında ihtiyari bir organ konumunda oluşmuş bir komite niteliği taşıyıp taşımadığı,
Davalı …’nin dava konusu edilen zarara yol açtığı iddia edilen eylem ve kararlar yönünden açıklanan banka kayıtları, dayanak yönetmelik, yine bu yönetmeliklerde yer alan karar ve atama yetkileri ile yönetime ilişkin usul ve esaslar , mevcut yönergeler ve diğer tüm alt bankacılık düzenlemeleri dahi dikkate alındığında TTK m.553 hükmü kapsamındaki “yönetici” konumunda sorumlu bulunan kişilerden bulunup bulunmadığı,
Sonuç olarak uygulamada, banka genel müdür ve yardımcısından oluşan kişilerin personel şeması içinde icra kurulu görevini birlikte getirmekle birlikte, davalı …’nin yukarıda belirtilen hususlar ve nihayet davacı vekilinin bilirkişi kurulu raporuna yönelik 29/12/2021 tarihli dilekçesindeki mahkememizce belirlenen inceleme konuları ile ilgili hususlar bir bütün olarak dikkate alındığında davalı …’nin sıfatının iddia olunan zarar açısından ne olduğu, davalı …’nin TTK m.553 hüküm kapsamında “yönetici” sıfatını taşıyıp taşımadığı, icra kurulu üyesi olup olmadığı, bu suretle icracı müdür sıfatının olup olmadığı hususlarını ele alacak şekilde ek rapor alınmasına” ara karar kurulmuştur.
Bunun üzerine içlerinde emekli banka yeminli başmurakıplarının dahi olduğu beş kişilik bilirkişi kurulu, bu defa hazırlamış oldukları 16/11/2021 tarihli ek raporlarında “kanunlarda belirtilen organlara üye olmasa, kanunda zikredilmemiş olsa dahi yönetim kurulunun kendisine verdiği birinci derecede imzası ile bankayı temsil ve ilzam eden koordinatör, bölüm başkanı, birim müdürü, müdür yardımcısı gibi unvana sahip kişilerin banka yöneticisi olarak kabul edildiği, zira bu ünvana sahip kişilerin banka adına kredi verme, alım-satımda bulunma ve bankayı borçlandırma yetkisine sahip olduğu, Kanuna aykırı karar ve işlemleri ile bankanın …’ye devrine sebebiyet veren banka yöneticilerinin 110.madde kapsamına girdiği, söz konusu kişilerin sorumlulukları kusura dayandığı, kusurları ile sınırlı olduğu, bu kişilerin bankada görev icra ettikleri sırada kusurlu hareketleri ile bankanın zararına neden oldukları takdirde şahsi sorumluluklarına gidildiği, davalı …, 31.03.2011-04.02.2015 tarihleri arasında … Bankası genel müdürü ve aynı zamanda yönetim kurulunun tabii üyesi sıfatını taşımakla gerek Bankacılık Kanunu ve gerekse TTK kapsamında yönetim kurulu başkanından sonra sorumluluk taşıyan en üst düzey yöneticisi olduğu, …’ın bilerek ve isteyerek icra ettiği işlemlerden dolayı bankaya verdiği zararlardan sorumlu bulunduğu, diğer davalı …’de, 11.07.2011-16.09.2014 tarihleri arasında bankada birinci derecede imza yetkisini haiz Bireysel Bankacılık Grubu’nda görevli koordinatör sıfatını haiz hizmet sözleşmesi ile çalışan üst düzey yöneticisi olduğu, davalı …’nin görevi esnasında dikkat ve özen gösterme yükümü altında olan bir üst düzey yöneticisi olduğu, adı geçen davalı, bankanın organlarına üye olmamakla birlikte 5411 sayılı Kanun’un 110.maddesi kapsamında birinci derece imzası ile bankayı ilzam eden kişi olarak kusurları ile bankaya verdiği zararlarla sınırlı olmak üzere sorumlu olduğu, somut olay incelendiğinde, banka yönetim kurulunda alınan karara istinaden 2013 yılında temmuz ayı itibariyle açılışları tamamlanmış olan ilk dilim 30 şube açılışının yatırım bütçesi kapsamında olduğu, bankacılık uygulamasına uygun olduğu, banka yetkili organının bilgisi ve onayı dahilinde ikmal edilmiş olduğu hususunda bir çekişme bulunmadığı, huzurdaki davada genel müdür … ile koordinatör …’nin 2013 yılı ikinci yarısında uygulamasını başlattıkları ikinci dilim 20 yeni şube açılması sürecinin başlatılmasından önce, yeni şube açılışları bütçe ve yatırım harcaması kapsamında olması sebebiyle karar organı olan banka yönetim kurulundan onay alınması gerektiğini bildikleri halde ilave 20 yeni şube açılması için yönetim kurulundan onay almadıkları, … Başkanlığı’nda yaptıkları sunumdan sonra yeni şube açılışına sıcak bakıldığı düşüncesi ile harekete geçtiklerinin dosyadaki delillerle sabit olduğu, … Bankası’nın mali bünyesinin bozuk olmasından dolayı … nın yakın gözetim ve denetimi altında olduğu, bankanın içinde olduğu bozuk mali yapısına rağmen genel müdür ve yönetim kurulu üyesi … ile koordinatör …’nin yönetim kurulu onayını almadan ikinci dilim 20 şubenin açılmasına birlikte karar verdikleri, banka genel müdür … ile … Komitesi başkanı sıfatına sahip …’nin yasaya ve bankacılık usullerine göre şube açılış sürecine uygun hareket etmemek suretiyle kusurlu hareketleri sonucunda … Bankasını zarara uğratmış oldukları tespit edildiği, davalı … bilirkişi kök raporu’na itiraz dilekçesinde özetle, bankada koordinatör olduğunu, bireysel bankacılıktan sorumlu olduğunu, görev tanımı olmadan … Başkanlığı yaptığını, açılış sürecini koordine ettiğini, şube açılışlarının ancak banka yönetim kurulu kararı ile olduğunu, yönetim kurulu üyesi olmadığını, şube açılışlarının Bankacılık Kanunu’nun 13.maddesine göre serbest olduğunu, 30 gün önceden … ya haber verdikten sonra olumsuz görüş verilmemesi şartıyle serbest olduğunu, önceden onay alınmasının şart olmadığını, yurt dışında açılacak şube için önceden izin alınması gerektiğini ileri sürmek suretiyle mümkün olduğunu beyan ettiği, davalı …, banka yönetim kurulu kararı ile açılan ilk dilim 30 yeni şube açılmasından sonra 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda ve ilgili yönetmelikte şube açılış yatırımı yapılmasına ilişkin “20 adet şube açılması konusunda” bir yönetim kurulu kararı alınmasını zorunlu kılan bir hüküm olmadığını ileri sürdüğü, bankanın mali yapısının ve özkaynaklarının elverdiği ölçüde büyüme politikası çerçevesinde yeni şube açılmasına karar verilmesinin bankanın yönetim kuruluna ait olduğu, banka yönetim kurulunun bilgisi ve onayı olmadan genel müdür ve yardımcıları ile birim müdürleri, koordinatör gibi birinci derecede imza yetkili personeli tarafından mevcut şubelere ilaveten yeni şube açılmasına karar verilemeyeceği, banka yönetim kurulunun karar ve onayı olmadan gerek şube açılış komitesinin ve gerekse alt birimlerin yeni şube açılmasına yönelik böyle bir yetkileri bulunmadığı, bu itibarla, … Bankası yönetim kurulunun karar ve onayı dahilinde 2013 yılı ilk yarısında açılışları tamamlanan ilk dilim 30 şubenin açılış sürecinde olduğu gibi, aynı yılın ikinci yarısında açılması düşünülen 20 ilave şube için de banka yönetim kurulu onayı alınması, yeni şube açılışlarına ilişkin olarak Banka Yönetim Kurulu’nun “Şube Açılış Kararının Alınması ve Şube Açılış Prosedürü” ile ilgili 19.11.2009 tarihinde … sayılı doküman mevcut olduğu, … komitesi; bir yeni şube açılabilmesi için banka yönetim kurulunda karar alınmasından sonra 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile bankanın 19.11.2009 tarih ve … sayılı doküman esaslarına uygun hareket edildiği, davalı …’nin ileri sürdüğü görev tanımının belirlenmediği şeklindeki itirazının yerinde olmadığı, zira, başkanlığını yaptığı … komitesinin görev tanımının bankanın 19.11.2009 tarihli dokümanı ile tespit edildiği, yönetim kurulu tarafından açılması kararlaştırılan yeni şubelerin açılması hususunun Bütçe Ve Raporlama Müdürlüğüne bildirilmesinden sonra, adı geçen birimin …’ya yazı yazarak izin talebinde bulunacağı, davalı … ile davalı …’nin 20 adet şubenin ilave şube açılmasına dair 22.07.2013 tarihli kararının banka yönetim kurulu kararına dayalı olmadığı, banka içi düzenlemesi olarak 19.11.2009 yürürlüğe konulan ve 14.06.2012 tarihinde revize edilmiş“Şube Açılış Kararının Alınması ve Şube Açılış Prosedürü”ne göre prosedürün uygulanmasından şube açılış komitesinin sorumlu olduğu, şube açılış komitesinin prosedüre uygun hareket etmemesi halinin kusurlu hareket olarak değerlendirildiği, …’ya şube açılış izin talebinden sonra bölge pazarlama müdürlükleri şube yerlerini araştıracak, bulunan yerler …’a bildirildikten sonra inşaat emlak müdürlüğünün onayı üzerine kira sözleşmelerinin imzalanması gerektiği, …’dan şube açma izni alınmasını takiben şube yeri seçimi ve yeni şube harcamalarına ilişkin çalışmalardan sonra personel seçimi ve ataması yapıldığı, hal böyle olmasına karşın davalı …’nin koordinatör sıfatı ile birinci derecede imza yetkili personel olarak .. komitesinde görev yaparken yeni şube açılışlarının banka yönetim kurulunun onayı gerektiğini, keza yeni şube açılışları için …’nın olumsuz görüş vermemesi gerektiğini, bankanın …’nın yakın izlemesinde olduğunu gözetmesi gerekirken bunlara riayet etmeden kusurlu hareketleri sonucunda usulsüz 18 adet yeni şubenin kira sözleşmesinin imzalanması,16 adet şube lokalinin ise inşaat ve mobilya mefruşat harcaması yapılması, 11 adedine de yeni şube müdürü ataması ile bankanın zarara uğramasına sebebiyet vermiş olduğu, somut olayda ağır kusuru bulunan davalı …’nin bilirkişi kök raporuna yönelik itiraz ve beyanlarında bilirkişi kurulunun kök raporundaki tespitlerde değişiklik yapılmasını, öte yandan davalı …’nin beyanında 20 adet ilave yeni şube açılmasına ilişkin taleplerinin … tarafından bilerek onaylamadığını ileri sürdüğü, bankaların her türlü faaliyetinin …’nın gözetim ve denetimi altında olduğu, … denetçileri tarafından … Bankasında yaptırılan incelemeler sonucunda banka mali bünyesinin zaafa uğramış olmasından dolayı bankanın yakın izleme altında olduğu, …’nın bankanın yeni şube talepleri üzerine kısıtlama getirme yetkisine sahip bankacılık otoritesi olduğu, bankada meydana gelebilecek her türlü gelişmeye karşı takdir yetkisini haiz bir organ olduğu, bankanın gidişatını ve mali yapısını dikkate almak suretiyle karar veren bağımsız ve özerk kamu otoritesi olarak davalının talebini olumlu olarak onaylanmak zorunda olmadığı, nitekim…Bankası’nın mali yapısı, aktif kalitesi, kredi kalitesi ve oluşan zararları hakkında her türlü bilgiye sahip olan …, banka ve kredi kuruluşlarının, mevduat ve katılım hesabı sahiplerinin haklarının korunmasından sorumlu otorite olarak davalıların yasaya ve teamüle aykırı, şube açılış taleplerini red etmesinde yasaya aykırılıktan söz edilemeyeceği, açıklanan nedenlerle, … nın ilave 20 şube açılışını red etmesinin Bankacılık Kanunu md. 13 hükmüne aykırı olduğunu ileri süren davalı …’nin iddiası yerinde olmadığı, bu itibarla, … Bankası Yönetim Kurulu’nun da şube açılış komitesi (…) gibi ortak komite oluşturmasının yönetim kurulunun ihtiyarında bir husus olduğu, banka yönetim kurulunun oluşturduğu … eliyle yeni şube açma yoluna gitmesinin bankacılık teamüllerine uygun bulunduğu, aslında TTK’da anonim şirketin, yönetim kurulu tarafından yönetilip temsil olunması gerektiği, bununla birlikte yönetim kurulunun esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye istinaden, şirketin idaresini, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmesinin mümkün olduğu, bu durumda davalı bankanın iç prosedürüne aykırı bir biçimde yönetim kurulu kararı olmaksızın 20 şubenin açılması konusunda temsil ve ilzam yetkisini sahip organ olarak hareket ettiği, bu noktada delegasyonun kanuna veya iç yönergeye aykırı biçimde yapılmış olmasının görev delege edilenlerin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını, görev delege edenleri bundan doğan zarardan müteselsilen sorumlu olmalarını gerektiği, davalının yönetici sıfatına gelince: 5411 s. Banka md. 3 de yer alan tanıma göre “Yöneticiler: bankanın yönetim kurulu, denetim komitesi ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imza yetkisine sahip mensuplarından; bölge müdürleri, şube müdürleri ve genel müdürlük merkez teşkilatında yer alan bölüm, kısım, grup ve bunlara eşdeğer isimler altında faaliyet gösteren birimlerin yöneticilerinden oluştuğu, Türk Ticaret Kanunu ise md. 553’de TTK yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna tabi olacak kimseleri kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları olarak tanımlandığı, davalının birinci derecede imza yetkisini haiz bireysel bankacılık grubunda görevli koordinatör sıfatını haiz hizmet sözleşmesi ile çalışan üst düzey yönetici olduğu, bu durumda organ vasfını haiz yönetici olarak kabul edilmesi gerektiği ve kök raporda belirtildiği üzere şube açılışları nedeniyle uğranılan zarardan dolayı sorumluluğuna gidilebileceği, davalı …’nin başkanı olduğu şube açılış komitesinin TTK md 367 hükmüne istinaden delege edilen görevleri üstlenen bir icracı organ olduğu, davalı …’nin yönetici sıfatını haiz olduğu, 04.05.2018 tarih ve 2018/231 sayılı ibra kararının iptaline ilişkin Fon Kurulu kararının bir mahkeme kararı niteliğinde olmadığından ibranın geçersizliğinden bahsedilemeyeceği, davalılar tarafından bankanın iç mevzuatına ve Bankacılık Kanunu’na aykırı olarak yürütülen şube çalışmaları dolayısıyla yapılan harcamaların bankanın malvarlığında azalmaya yol açtığı, davalıların sorumluluğunun şartları olan kusur, illiyet bağı, zarar ve hukuka aykırılık unsurlarının gerçekleştiği, kira ve personel ve araç giderlerinin 2013 bilançosuna yansıtıldığı, bu durumda davalıların bilançoya yansıyan 2.853.090,00 TL tutarında sorumluluktan ibra edildiği, davalıların kira ve personel giderleri hariç zarar kalemleri bakımından (5.386.987,00 TL için) ibra edildikleri söylenemeyeceğinden bu yönüyle sorumluluklarına hükmedilebileceği, davalıların kusurları bakımından farklı bir derecelendirme yoluna gidilmemesi halinde her iki davalının zararın tamamından müteselsilen sorumlu tutulması, davalılardan Abdurahman Köse’nin talimata uygun davranmasının bireysel indirim sebebi olarak kabul edilmesi halinde ise davalıların dış ilişkide sorumluluk tutarlarının farklılaştırılması gerektiği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Olayın olduğu tarihlerde ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’ya göre:
Madde 553- (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözlesmeden doğan yükümlülüklerini (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K./28.md.) kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.   
Madde 554 – (Değişik madde: 26/06/2012-6335 S.K./29.md.)
(1) Şirketin ve şirketler topluluğunun yılsonu ve konsolide finansal tablolarını, raporlarını, hesaplarını denetleyen denetçi ve özel denetçiler; kanuni görevlerinin yerine getirilmesinde kusurlu hareket ettikleri takdirde, hem şirkete hem de pay sahipleri ile şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarar dolayısıyla sorumludur.
6102 sayılı TTK m.553 hükmüne göre yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal etmeleri halinde, şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludur. Zaten 6102 sayılı TTK m.549 ve m.555 hükümleri dikkate alındığında sorumluluk halleri kanun koyucu tarafından belirtilmiş, sorumluluk şartları ve sonuçları dahi açıklanmıştır.
Buna göre 6102 sayılı TTK, 6762 sayılı TTK’dan farklı olarak sermaye şirketlerinin kötü yönetim nedeni ile uğradığı zarar için yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açma hakkını şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla zarar gören sıfatı ile pay sahiplerine tanımakta olduğu, buna mukabil şirket alacaklarının ise dolaylı zarar nedeni ile yönetim kurulu üyelerini dava etme hakları bulunduğu kabul edilmiştir. Kanunda bu durumun tek istisnası hali ise iflas durumunda iflas eden şirkette, iflas idaresinin yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açmaması halinde bu hakkın alacaklılara tanınmış olmasıdır.
6102 sayılı TTK m.553 hükmü dikkate alındığında şirketin zararını talep etme hak ve yetkisi yönetim kurulunda ise de somut olayda olduğu üzere şirketin iflas etmesi durumunda bu hak iflas idaresine aittir. Bu nedenle davacının aktif sıfat durumunun var olduğu öncelikle açıktır.
Somutlaştırılan vakıa ve deliller dikkate alındığında davalılardan genel müdür sıfatına haiz …’ın sorumluluğa esas olan fiilin gerçekleştiği tarih itibariyle görevli olduğu gibi diğer davalı …’nin ise fiilin gerçekleştiği tarih itibariyle … başkanı olduğu açıktır.
Davaya konu edilen eylemler, bir yönetim kurulu kararına dayanmayan ve … tarafından izin verilmeyen şube açılış işlemleri nedeniyle zararın oluşmasına yol açmıştır. Zararın oluştuğu an itibariyle davalı … genel müdür sıfatına haizdir. Davalının bulunduğu konum itibariyle bu konuda izlenmesi gereken yöntemi bilmemesi kabul edilebilir değildir. Bu nedenle yönetim kurulu kararı ve … onayı olmaksızın şube açılmasına dair karar verilmiş olması tam anlamıyla bir kötü yönetim örneği niteliğindedir. Daha da önemlisi devletin kurumlarının izin ve denetimi çerçevesinde faaliyet gösteren bir finans kuruluşunun, tüm kararlarını mevcut düzenlemeler çerçevesinde alması esastır. Bu durum finansal kurumlar açısından işlemlerin kanuna uygun olmasını sağladığı gibi şirketler açısından da bir meşruiyet zemini oluşturur. Buna rağmen şube açılışına dair alınan kararda davalı …’ın sorumlu olamayacağını kabul etmek mümkün gözükmemektedir. Öte yandan diğer davalı … ise şube açılışına ilişkin iç mevzuat ve kanuni düzenlemelere en hakim olması gereken komitenin başkanı durumundadır. Bilirkişi kurulunun ek raporlarında da irdelendiği üzere bankacılık düzenlemesi olarak 19/11/2009 tarihinde yürürlüğe giren ve 14/06/2012 tarihinde revize edilmiş bulunan “Şube Açılış Kararının Alınması ve Şube Açılış Prosedürü”ne göre prosedürünün uygulanmasından şube açılış komitesi doğrudan sorumludur. Şube açılış komitesinin “…” prosedüre uygun hareket etmemesi durumunda başkanın evleviyetle bu sonuçtan sorumlu olacağı, bir başka deyişle kusurlu hareket icra etmiş olacağı Mahkememizce kabul edilmiştir. Davalı …’nin koordinatör sıfatıyla birinci derece imzaya yetkili personel olarak … bünyesinde görev yaptığı, …’nın şube açılış noktasında olumsuz hali ve yakın izleme durumunun gözetilmesi gerektiği açık olduğu halde tüm bunlara riayet etmeden 18 adet yeni şubenin kira sözleşmesinin imzalanması, 16 adet şube lokalinin ise inşaat ve mobilya harcamasının yapılması, yine 11 adedine ise şube müdürü atanmasına yol açmakla zarara sebebiyet verdiği Mahkememizce benimsenmiştir.
Bu arada anlatılan fiili durum dikkate alındığında davalıların, şube açılışına ilişkin olarak Bankacılık Kanunu ve ilgili iç mevzuata aykırı şekilde ve izin alınmaksızın şube açılış çalışmaları için yapılan harcamalar nedeniyle bankanın mal varlığında azalmaya yol açtıkları, bu noktadaki eylemler ile zarar arasında ise uygun illiyet bağı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalıların yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde kanundan ve kendi iç düzenlemelerinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, en azından bu noktada bulundukları konum gereği göstermeleri gereken özeni göstermedikleri, bu nedenle davalıların meydana gelen zarardan müteselsil sorumlu oldukları değerlendirilmiştir.
Davalıların sorumlu oldukları eylem ve bu çerçevede meydana gelen zarar kalem ve miktarları bilirkişi kurulu tarafından tek tek irdelenmiştir. Buna göre 2013 yılı itibariyle gider yazılan şube kiraları, şubelere atanan müdür maaşları, atanan müdürlerin araç giderleri, 2013 yılı giderlerine intikal ettirilenler, 2013 ve sonraki yıllara intikal eden şube maliyet toplamı rakamsal olarak belirlenmiş olup toplam maliyet 9.292.951,00 TL’dir. Ne var ki bu rakamlardan … Şube masrafının kiraya mahsus olması ve … Şubesinin ise …’a satışı karşısında ve 854.874,00 TL ve 200.000,00 TL miktarın mahsubu sonucunda davalıların nihai olarak bankaya verdikleri zarar miktarı 8.240.077,00 TL olarak tespit olunmuştur. Tespit olunan bu zarar miktarları şirketin defter ve kayıtlarına dayanan miktarlar olup esasen dayanılan soruşturma raporu ile de uyumludur. Bu rakamların sahteliğine veya itibar olunmamasına yol açabilecek, somutlaştırılmış bir vakıa ve delil durumu ise söz konusu değildir. Ne var ki bu noktada ifade etmek gerekir ki kural olarak yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmiş olması yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarına gidilmesine engel olacaktır. Zaten bu yönde savunma dahi ileri sürülmüştür.
Gerek Yargıtay uygulamasında gerek doktrinde kabul olunduğu üzere genel kurul tarafından gerçekleştirilen ibra menfi bir borç ikrarını içerir. Bu halde yönetim kurulu üyelerine karşı ibra kapsamına giren işlerden dolayı herhangi bir sorumluluk davası açılabilmesi mümkün değildir. Zaten bu yönde de savunma yapılmıştır. “İbra hâlinin geçerli sayılabilmesi için şirket zararının dayanağı olarak ileri sürülen konuların, genel kurulda ayrı ayrı ve gerekli açıklıkta ve hatta orta yetenekli bir şirket ortağının anlayabileceği bir konuşma diliyle ele alınıp müzakere konusu yapılmış olması zorunludur.” (Mahkememizin 2017/54E. 2017/777K.sayılı dosyasına istinaden oluşturulan Yargıtay HGK 2018/11-101E. 2021/1461K.sayılı kararı) Yapılan incelemeler sonucunda kira, personel ve araç giderleri 2013 yılı bilançosuna yansıtılmış, bilirkişi kurulu tarafından yapılan incelemede 2.853.090,00 TL miktarın bilançoda gider olarak gösterildiği saptanmıştır. Artık bu tutar bakımından bu zarar kalem ve miktarlarının genel kurulda gerekli açıklıkta ve orta yetenekli bir şirket ortağının anlayabileceği şekilde konuşulduğu ve davalıların ibra edildiği kabul edilebilecektir. Zira gerek Yargıtay uygulamasında ve gerek doktrinde kabul olunduğu üzere şirket bilançosunda gösterilen, tartışıldığı anlaşılan zarar kalemleri ile ilgili yapılmış olan ibra gerçekten bir ibra niteliğindedir. Bu durumda Mahkememizce, öncelikle davacı için bir zarar olup olmadığı varsa miktarının denetlenebilir bir şekilde bilirkişi kurulu marifeti ile kuşkuya yer bırakmaksızın saptanması gerçekleştirilmiştir. Mahkememizce atanan bilirkişi kurulu raporlarında da irdelendiği üzere ibraya konu olduğu açıklanan miktarlar dışındaki diğer zarar kalem ve miktarlarının bilançoda gösterilmediği, ibranın açık olmadığı, bu nedenle bu kalemlerin şirket için zarar niteliğinde bulunduğu Mahkememizce benimsenmiştir.
Bu durumda ibraya konu edildiği Mahkememizce benimsenen miktarlar hariç tutulduğunda zarar kalemlerinin toplamının 5.386.987,00 TL olduğu, zaten bu miktar ile ilgili açıklanan şekilde bir ibranın yapılmadığı Mahkememizce benimsendiğinden davalıların sorumlu olacakları miktar dahi net olarak tespit edilmiştir. Bu miktar ile ilgili davacının davalılar aleyhine açtığı sorumluluk davasının kabulü gerekir.
Öte yandan 6102 sayılı TTK m.557 hükmü uyarınca “farklılaştırılmış teselsül ilkesi” kabul edilmiş olup bu ilkeye göre her bir yönetici kusurlu davranışıyla zararın oluşumundaki katkısı oranında sorumlu olacaktır. Ne var ki somut olay yönünden gerek kök bilirkişi raporu gerekse ek bilirkişi kurulu raporunda irdelendiği üzere zararın ortaya çıkmasında münhasıran ve münferiden sadece bir davalının kusurlu bulunduğu veya diğer davalının daha az kusurlu bulunduğu kabul edilemez. Zira iki davalıdan birinin görevini kanuna ve şirket iç düzenlemelerine uygun şekilde yerine getirmesi durumunda, tespit olunan zarar miktarının ortaya çıkmayacağı Mahkememizce değerlendirilmiştir. Davalının irdelenen kusur durumları ve statüleri karşısında farklı bir derecelendirmeye gidilebilmesi işin niteliğine aykırıdır. Nitekim emekli banka yeminli başmurakıplarının dahi yer aldığı bilirkişi kurulu bu noktada davalıların kusurları bakımından farklı bir derecelendirme yapılmasını gerektirir bir hal tespit edememişlerdir. Kaldı ki davalılardan …’nin sadece talimata uygun davranmış olduğu savunması, raporlarda da irdelendiği üzere Bankacılık Kanunu m.3 hükmü, özellikle 19/11/2009 tarihinde yürürlüğe giren ve 14/06/2012 tarihinde revize edilmiş bulunan “Şube Açılış Kararının Alınması ve Şube Açılış Prosedürü”ne göre prosedürünün uygulanmasından şube açılış komitesinin doğrudan sorumlu olduğu düzenlemeleri karşısında hukuken kabul edilebilir değildir. Sonuç itibariyle davalı …, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde düzenlenen doküman esaslarına uygun hareket etmekle görevli olan, görev tanımı Kanunda açık olan, bu görevin gerekliliklerini yerine getirmek üzere bankadan ücret alan, yetkileri mevcut olan ve bu nedenle mevcut düzenlemeler gereği sorumluluk sahibi kişi konumundadır. Nitekim bilirkişi kurulu raporunda irdelendiği üzere … icracı durumunda olan bir organ niteliğinde olup meydana gelen zarardan görev delege edenler sorumlu olduğu gibi görev delege edilenler dahi müteselsilen sorumlu durumundadır.
O halde “bilirkişi kurulunca tespit edilen ve davalıların sorumluluğunda olan dönemdeki usulsüzlüklerin neden olduğu şirket zararlarından her iki davalının sorumlu olacağı, farklılaştırılmış teselsül hükümleri uyarınca sorumlulukları dışında kalan bir zarar olmadığı, zarar doğuran eylemlerin aylar içinde ve teselsül eden eylemler sonucu oluştuğu, yönetici sıfatı bulunan her iki davalının ayrıntılı olarak açıklanmış olan usulsüz işlemleri bilebilecek ve gerekli önlemleri alabilecek durumda olduğu, bu nedenle somut olay açısından farklılaştırılmış teselsül hükümlerinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı” kabul edilmelidir. (Yargıtay 11.HD 2021/1198E. 2022/5289K.sayılı kararından harekete edilmiştir.) Zaten farklılaştırılmış teselsül müessesinin uygulanmasında büyük güçlüklerle karşılaşılacağını söylemenin kehanet olmayacağı yönündeki doktrin görüşleri (Necla Akdağ GÜNEY, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, İstanbul, 2016, Sayfa 403) dahi dikkate alındığında somut olay açısından farklılaştırılmış teselsül müessesesinin uygulanması noktasında somutlaştırılmış bir vakıa ve delil durumu tespit edilememiştir.
Öte yandan davacı vekili gerek kök gerek ek rapora itirazlarında, davalıların işlemlerinden dolayı alınmış olan 04/05/2018 tarihli ibra kararının iptaline ilişkin Fon Kurulu kararını bilirkişi kurulunun geçerli saymamasını, Fon Kurulunun almış olduğu ibraların iptaline yönelik kararın yok sayılmasına yönelik tespitin hatalı olduğunu belirtmiştir. Davacı vekilinin itirazına esas olan 5411 sayılı Bankacılık Kanununun m.133/f.2 hükmünün lafzı dikkate alındığında “…beş yıl içinde bankanın sorumlulukları tespit edilen yönetim kurulu eski üyeleri ve eski denetçeleri aleyhine ibranın iptali ile işlemleri nedeniyle verdikleri zararın Fon adına tazmini istemi ile Fon tarafından dava açılabilir.” şeklindedir. Hüküm dil bilgisi kurallarına göre yorumlandığında kanun hükmü Fona, ibraların iptali noktasında yetki tanımamış, sadece “ibraların iptali ile zararın tazmini” noktasında Fona dava açma hakkı tanımıştır. Kaldı ki gerek doktrin gerek Yargıtay uygulamasında da “ibranın iptalinin Fon tarafından mahkemeden istenebileceği, hatta Fonun ibranın iptali ile tazminat davasını birlikte açmasına yasal bir engel dahi bulunmadığı benimsenmektedir. (Yargıtay 11.HD 30/05/2002 tarih 2400/5404, Eriş, 2004, Sayfa 2188; Seza Reisoğlu, Bankacılık Kanunu Şerhi, Ankara, 2015, Sayfa 2060) Bu durumda davacı vekilinin bu yöne ilişkin itirazları kabul edilebilir değildir.
Davacı yan, dava konusu olan miktar için yasal faiz talep etmiştir. 6100 sayılı HMK m.26 hükmü uyarınca taleple bağlılık esas olup davacının faiz talebinin yasal faiz olduğu ise açıktır. Hal böyle iken ve mevcut dosya kapsamına göre davacı lehine 3095 Sayılı Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca T.C. Merkez Bankası’nın kısa vadeli avanslara uyguladığı faiz oranının ve başkaca bir faizin uygulanabilmesi yasaya aykırıdır. Esasen Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay 19.HD 2014/20021E. 2015/868K.sayılı; Yargıtay 19.HD 2016/771E. 2019/139K.sayılı; Yargıtay 17.HD 2013/317E. 2013/16647K.sayılı; Yargıtay 13.HD 2014/17740E. 2014/17065K.sayılı kararı)
Davacı vekili, dava dilekçesinde dava konusu alacağın yasal faizi talep etmekle yetinmiş, ancak faiz başlangıç tarihi olarak bir istemde bulunmamıştır. Şu halde, talep edilen tazminata işletilecek faizin başlangıcının dava tarihi olarak kabulü gerekeceğinden bu çerçevede dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmiştir. Aksi düşünce 6100 sayılı HMK’nın taleple bağlılık ilkesini düzenleyen 26. maddesine aykırı olacağı gibi ticari davalar konusunda özel görevli Yargıtay 11.HD uygulamasına dahi aykırı olacaktır. (Yargıtay 11.HD 2019/4133E. 2020/2257K.sayılı kararı; Yargıtay 4.HD 19/03/1984 21/64E. 2622K.sayılı ve benzer kararları)
Nihayet belirtmek gerekir ki 5411 sayılı Kanunun 133/son maddesi kapsamında açılan veya açılacak davalar ile kanuni halef sıfatıyla takip edilen davalarda, lehine hükmedilen tarafa vekalet ücretinin maktu olarak belirleneceği düzenlenmiştir. Bu nedenle taraflar yararına hükmedilecek vekalet ücreti maktu olan miktarı geçemeyecektir.
Haklarındaki dava kısmen ve aynı nedenle reddolunan davalılar yararına, AAÜT m.3 uyarınca tek maktu vekalet ücreti hükmedileceği gibi bu vekalet ücreti sadece vekil ile temsil olunan davalı … lehine değil ayrıca avukatları istifa eden … lehine dahi hükmedilecektir.
Zira;
6100 sayılı HMK m.323/f.1- bend (ğ) hükmü uyarınca “Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti” yargılama giderleri arasında sayılmıştır. Buna göre yargılama giderlerinden sayılan ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun m.323, Avukatlık Kanununun m.169, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin m.1 hükümleri çerçevesinde hükmedilen avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Adı geçen düzenlemelere göre avukatlık ücretine hükmedilebilmesi için herhangi bir aşamada vekilin vekaletname sunması yeterli olduğu gibi hüküm tarihi itibariyle dahi vekilin görevinin devam etmekte olmasını zorunlu tutan bir düzenleme söz konusu değildir. Nitekim Tarifenin m.5 hükmüne göre “Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden avukat, bu Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır” . Yani davanın vekil tarafından kabul edilmiş olması ücretin takdiri açısından yeterlidir.
O halde yargılama giderlerinden olan vekalet ücreti, ücret tarifelerine göre hesaplanır. Adı geçen Tarifenin m.3 hükmüne göre ise “Bu ücretin belirlenmesinde avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur.”
Yargılama gideri olan vekalet ücretinin hesaplanmasında vekil ile müvekkilin kendi aralarında yazılı ücret sözleşmesi ile kararlaştırmış oldukları vekalet ücreti nazara alınmaz. Buradaki vekalet ücreti az önce belirtilen esaslar gereğince ücret tarifelerine göre tayin ve takdir edilir.” (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul, 1992, 4. Cilt, Sayfa 3718-3721)
Bu konuda hükmedilecek vekalet ücreti, Avukatlık Kanunu çerçevesinde taraflar arasında kararlaştırılmış olan akdi vekalet ücretine esas hükümlere göre değil, Tarife ücretlerine esas olan hükümlere göre belirlenmelidir. Zira mahkemelerce de uygulamada vekalet ücreti kural olarak Tarifeye uyarınca takdir edilmektedir. Zaten akdi vekalet ücretine esas hükümlerin dikkate alınması durumunda ise farklı ve usule aykırı sonuçlara varılması ihtimal dairesinde olacaktır.
Konuyla ilgili Yargıtay uygulaması da bu noktada irdelenmelidir.
Yargıtay 1.HD 28.03.2023 T. 2012/5284E. 2023/1843K.sayılı kararına göre:
…Somut olayda, davalı vekilinin yargılamanın devamı sırasında 27.03.2018 tarihli dilekçe ile vekaletten istifa ettiğini bildirdiği ve keyfiyetin davalı asile tebliğ edilmek suretiyle durumdan haberdar edildiği, davanın onun huzuru ile sürdürülerek sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, usulü dairesinde bir süre vekil aracılığıyla davada temsil olunan davalının yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücretine hak kazanacağı tartışmasızdır. Vekilin azli veya davadan çekilmesi neticeye etkili değildir…”
Yargıtay 4.HD 01/10/2018 T.2018/2242E. 2018/5756K.sayılı kararına göre:
…Yargılama gideri olan vekalet ücretine hükmedilmesi için bir duruşmaya katılma veya bir dilekçe vermek yeterli olup, mahkemece maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabul edilmesi nedeniyle davacı yararına Tarife hükümlerine göre belirlenen ücrete hükmedilmesi gerekir. Vekilinin istifa etmesi, davacının vekalet ücretini kazanmasına engel değildir. Ayrıca yargılama ve hüküm, ancak davanın tarafları hakkında verilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 330. maddesine göre, dava sonunda mahkemece hükme bağlanan vekalet ücreti, lehine hüküm verilen tarafa aittir. O hâlde, mahkemece maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı ayrı kısmen kabulüne karar verilmiş olmakla ve hüküm tarihinde istifa etmiş olsa bile başlangıçta vekili olan davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…”
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 31/03/1972 T. 1982E. 1962K.sayılı kararına göre”…”Yargılamanın hangi safhasında olursa olsun taraflardan birinin kendisini bir avukatla temsil ettirmesi ve avukatın yargılama ile ilgili herhangi bir işlem yapmış olması müvekkil yararına vekalet ücreti takdirini gerektirir. Bozmadan önce davalı vekilinin duruşmalarda bulunduğu, ancak bozmadan sonra vekilin duruşmada hazır olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilke gözetilerek davalı yararına vekalet ücreti takdiri gerekir…”
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 02/04/2015 T. 2014/21108 Esas. 2015/6161K.sayılı kararına göre”…Davacının bozma öncesi 2009/410 Esas nolu dosyası üzerinden yürütülen davada kendisini vekil aracılığı ile temsil ettirmiş olduğu, karar sonrası vekili azlettiği anlaşılmaktadır. Yukarıda anılan bozma ilamı sonrası Mahkemece bozma ilamına uyularak yargılama sürdürülmekle davacı vekilinin azledilmesi davacı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesine engel değildir. Davacı yararına avukatlık ücretine hükmedilmemesi hatalı olup bozma sebebi ise de, bu eksikliğin giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden karar bozulmamalı düzeltilerek onanmalıdır.” şeklindedir.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 25/11/2011 T. 2011/13649 Esas, 2011/14350K.sayılı kararına göre”…Davalılar vekilinin karar düzeltme istemine gelince; 09.03.2009 tarihinde istifa edene kadar vekil davalıları oturumlarda temsil etmiştir. Vekilin istifası ile sonraki oturumlara katılmaması vekalet ücreti takdir edilmemesini gerektirmez. Dava reddedildiğine göre dava değeri üzerinden davalı yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinden karar düzeltme talebinin kabulü ile hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir…” görüşüyle yukarıdaki kararlarla uyumlu olarak bu konudaki görüşünü açıklamıştır.
Bu kararlarla uyumlu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 26/03/2021 T. 2019/672Esas, 2021/389 Karar sayılı kararında ise; “…Mahkeme gerekçesinde de belirtildiği üzere, her ne kadar asıl davada davalı vekili sonradan istifa etmiş olsa da, asıl davada davalı vekil ile temsil olduğundan, davanın reddine karar verilmiş olması nedeniyle, HMK’nın 323, 326 ve 332 maddeleri uyarınca davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmamıştır…” (Emsal Yargıtay 13. HD. 20.11.2001 tarihli, 2001/9608 Esas – 2001/10741 K.sayılı ilamı).
şeklindedir.
Hal böyle olunca HMK m.323/f.1- bend (ğ) bendi ve açıklanan Yargıtay kararları ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 5. maddesi uyarınca hangi aşamada olursa olsun vekili istifa eden tarafın, davanın başından sonuna kadar vekil ile temsil olunması zorunluluğu olmadığı gibi asil lehine vekalet ücretine hükmedilebilmesi için hüküm anında dahi vekil ile temsil olunması zorunluluğu olmadığından vekili istifa eden davalı … lehine vekalet ücreti takdiri gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının, davalılar aleyhine açtığı davanın kısmen kabulüne, 5.386.987,00-TL alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, hükmedilen 5.386.987,00-TL alacağa dava tarihi olan 27/05/2016 tarihinden itibaren ve talep gereği yasal faiz işletilmesine, davacının davalılar aleyhine açmış olduğu davada fazlaya ilişkin tüm taleplerin ise reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının, davalılar aleyhine açtığı davanın kısmen kabulüne,
5.386.987,00-TL alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Hükmedilen 5.386.987,00-TL alacağa dava tarihi olan 27/05/2016 tarihinden itibaren ve talep gereği yasal faiz işletilmesine,
Davacının davalılar aleyhine açmış olduğu davada fazlaya ilişkin tüm taleplerin ise reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği 5.386.987,00 TL üzerinden alınması gereken 367.985,08 TL harcın davalılardan müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından harcanan 1.140,25‬ TL tebligat posta masrafı ile 22.950‬,00 TL bilirkişi ücreti, 9.529,68‬ TL Basın İlan Kurumu ücreti toplamı 33.619,93‬ TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%65) 21.852,95 TL yargılama giderinin takdiren davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalı … tarafından harcanan 250,00 TL posta ve tebligat giderinden davanın red nispetine göre (%35) 87,50 TL’nin davacıdan alınarak davalı …’ye verilmesine,
5-Dava kısmen kabul edildiğinden ve davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Bankacılık Kanunu uyarınca takdir edilen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tek olarak alınarak davacıya verilmesine,
6-Dava kısmen red edildiğinden ve davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden Bankacılık Kanunu uyarınca takdir edilen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tek olarak alınarak davalılara verilmesine,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Dair, davacı vekili ile davalı … vekilinin yüzüne karşı, diğerlerinin yokluğunda gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.341.maddesi uyarınca İstanbul BAM nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.18/07/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …