Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/545 E. 2018/596 K. 28.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/545 Esas
KARAR NO : 2018/596

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/05/2016
KARAR TARİHİ : 28/05/2018

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin taşımacılık sektöründe faaliyet göstermekte olan bir ticaret şirketi, davalının ise Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan almış olduğu üretim lisansı ve toptan satış lisans faaliyeti gösteren elektrik üretim ve tedarik şirketi olduğunu, davalı ile 13 Nisan 2014 tarihinde imzalanan ticari Elektrik Satış Sözleşmesi uyarınca davalının, Haziran 2014 ile Mayıs dönemleri arasında davacıya elektrik enerjisi temin ettiği ve bu hizmeti karşılığı düzenlediği aylık elektrik faturaları bedellerini müvekkilinden tahsil ettiğini, davalının taraflar arasında abonelik sözleşmelerinin akdedildiği günden Nisan 2016 tarihine kadar düzenlemiş olduğu faturaların neredeyse tamamına “kayıp- kaçak”, “sayaç okuma”, “perakende satış hizmeti”, “iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelleri” adı altında haksız ve hiçbir hukuki mesnedi olmayan bedeller yansıttığını ve faturalarla birlikte tahsil ettiğini, kayıp-kaçak bedelinin dağıtım ve tedarik şirketleriyle hukuka uygun olarak abonmanlık sözleşmesi akdeden ve faturalarını ödeyen müşterilere yansıtılmasının, diğer bedellerin de karşılığında hiçbir hizmet verilmemesine rağmen faturalara yansıtılmasının hukuka aykırı olduğunu, bu bedellerin iadesi talepli açılan davalarda gerek yerel mahkemeler gerek Yargıtay tarafından davacılar lehine süreklilik arz eden kararlar verilmeye başlanmasıyla birlikte, 2012 yılından itibaren dağıtım ve tedarik şirketlerinin bu bedelleri faturalarda ayrı bir kalem olarak gösterme uygulamalarından vazgeçerek faturalarda ayrıca göstermeyip “perakende satış (aktif enerji) bedeli” içine dahil etmeye başladıklarını belirterek, davalının müvekkilinden 30/06/2015-31/03/2016 dönemleri arasında faturalara yansıtarak tahsil ettiği kayıp-kaçak, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedellerine ilişkin kısmi dava açıldığı beyan edilerek 15.850,00 TL.nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 01.09.2016 tarihinde verdiği cevaba cevap dilekçesiyle ise 17.06.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 6719 sayılı Değişiklik Kanunuyla 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununda yapılan değişikliklerin Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği iddiasıyla, dosyanın Anayasanın 152. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine tevdiini talep etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davaya konu faturalar kapsamında aradaki sözleşmeye ve EPDK mevzuatına göre hesaplanarak tahsil edilen tüm bedellerin hukuka uygun olduğu, dava açıldıktan sonra 6719 sayılı Kanunla 6446 sayılı Kanunun 17. Maddesine eklenen 10. Fıkra ve, 6446 sayılı Kanuna “17. Maddenin anılan bedellerle ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında uygulanacağına” dair eklenen Geçici 20. madde gereği Mahkemenin yetkisinin, dava konusu bedellerin EPDK.nın düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
ISLAH
Davacı vekili 07.03.2018 tarihli dilekçesi ile, dosyada aldırılan uzman bilirkişi raporunda müvekkili şirketin alacağının 48.134,20 TL olarak hesaplandığını belirterek bu meblağ üzerinden davayı ıslah ettiklerini ve harcını yatırdıklarını beyan etmiş, ıslah harcının yatırıldığı görülmüştür.
Ancak dava kısmi dava olarak açıldığından bu ıslahın hukuki mahiyetinin “ek dava” olduğu kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜNÜŞÜLDÜ:
Ttaraflar arasında enerji temini konusunda ticari nitelikli sözleşme bulunduğu sabit olup uyuşmazlık, sözleşme hükümleri gereği davacıdan tahsil edilen kayıp kaçak vb. bedellerin davalı tarafından davacıya iadesi talebinin hukuka uygunluğu noktasında toplanmaktadır.
Dosyada tarafların bildirdiği tüm deliller toplanmış ve davalı şirketçe davacı adına düzenlenen faturalar ve davacının ödemeleri taraf defterleri incelenmek suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilmiştir.
Mahkememizce resen seçilen uzman bilirkişi Elektrik Mühendisi … tarafından düzenlenen 14.02.2018 tarihli bilirkişi raporunda; Davacının … Yolu … mevkii … adresindeki yeri için davalıda enerji satın aldığını, bununla ilgili tarafların 20.04.2015 tarihli ve 32 maddeden oluşan sözleşmeyi karşılıklı imzaladıkları, … abone no ve … sayaç no ile tek terim ticarethane tarifesi üzerinden %21 indirim oranının uygulandığı; 30.06.2015- 31.03.2016 dönemleri arasında dava konusu olan faturaların dosya kapsamında mevcut olduğu, söz konusu faturaların incelenmesinde davacıdan tahsil edilen ve dosya kapsamında mevcut 2015/06-2016/03 dönemlerini kapsayan faturalardaki kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, iletim bedeli, sayaç okuma bedeli toplamının (KDV Hariç) 48.134,20 TL olarak hesaplandığı ,perakende satış hizmeti bedeli tahsilatı olmadığı, davacıdan tahsil edilen tüm bu bedellerin EPDK’nin düzenlemelerine uygun olduğu kanaati bildirilmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan ve bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazları içeren 06.03.2018 tarihli dilekçede, 6446 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerden Mahkemelerin yetkisini sınırlayan maddenin (17.maddeye eklenen 10.fıkra) 15.02.2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararıyla Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğini, bu nedenle emsal yargı kararları ve doktrin görüşleri doğrultusunda davanın kabulü gerektiği ileri sürülmüştür.
Dava açıldıktan sonra 6446 sayılı Kanunda 6719 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerin, eklenen geçici 20. madde gereği ve istikrar kazanmış Yargıtay kararlarına göre hükümde dikkate alınması zorunludur. Öncelikle davacının Anayasaya aykırılık iddiası konusunda, anılan hükümlerle ilgili Anayasa Mahkemesine yapılmış başvuru olduğu bilindiğinden, yargılamada delil toplanma sürecinin yürütülerek yargılamanın daha fazla uzamaması amacıyla, hüküm aşamasına gelene kadar Anayasa Mahkemesince karar verilmemiş olursa değerlendirilmek üzere yargılamaya devam edilmiş, nitekim Anayasa Mahkemesinin 15.02.2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 28.12.2017 tarihli E.2016/150 K.2017/179 sayılı kararıyla 6446 sayılı Kanunun 17. maddesine 6719 sayılı Kanunla eklenen ve Mahkemenin denetim yetkisini sınırlayan 10.fıkra Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Bu nedenle Mahkememizce davanın esası hakkında yapılan hukuki değerlendirme sadece dava konusu bedellerin EPDK. düzenleyici işlemlerine uygunluğu yönünden yapılmamış, 17.madde 10. fıkraya dayanarak hüküm kurulmamıştır.
Anayasaya aykırı olduğu Anayasa Mahkemesince tespit ve iptal olunan maddeye göre hüküm kurulması hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesince iptal edilen 17/10. fıkra kapsamında “yasal değişiklik nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi mümkün görülmemektedir. Anayasa Mahkemesinin 10.fıkrayla ilgili iptal kararı ve gerekçesi dikkate alındığında, Mahkememizce davanın esasına ilişkin yargılama yapılarak hüküm kurulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Ancak 6446 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerle ilgili Anayasaya uygunluk yönünden incelenen tek madde 17. maddenin 10. fıkrası değildir. Karar incelendiğinde, 6446 sayılı Kanunun 6719 sayılı Kanunla değiştirilen ve dava konusu bedelleri düzenleyen 17. maddesi ile özellikle 6. fıkra alt bentleri ile ilgili yapılan esas incelemesinde kanun koyucu tarafından tüketicilerden alınmasına karar verilen bedellerin alınmasının Anayasal görev ve kamu hizmetinin yerine getirilmesi kapsamında zorunlu olduğu, kanuna eklenen geçici 19. maddeyle mevcut EPDK. düzenlemelerinin kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına geçiş sürecinde devam edileceğine ilişkin düzenlemenin de Anayasaya aykırı olmadığına, geçici 20. madde açısından yapılan esas incelemesinde de kararda ayrıntılı olarak açıklanan gerekçelerle bu hükümlerin Anayasaya aykırı olmadığına, yapılan değişikliklerin devam eden ihtilaflarda uygulanmasının kanunun gerçek geriye yürümesi, kazanılmış hakkı ihlal veya yargı bağımsızlığına müdahale anlamına gelmediği, sadece yargı kararları arasındaki çelişkileri gidermek ve ihtilafları çözümlemek amaçlı olduğu gerekçesiyle Anayasaya uygun olduğuna karar verilmiştir.
Yargılama sırasında davalının husumet itirazı sözleşmenin tarafı, faturaları düzenleyen ve tahsil eden şirket olması nedeniyle kabul görmemiş, yargı yolu itirazı özel hukuk sözleşmesine dayalı alacak/istirdat davası adli yargının görevine girdiğinden kabul edilmemiş, zamanaşımı def’i ise TBK. 146 gereği 10 yıllık zamanaşımı içinde dava açıldığından kabul edilmemiştir.
Tüm dosya kapsamı, davacı ile davalı arasındaki sözleşme hükümleri, faturalar, alınan hüküm kurmaya ve denetime elverişli bilirkişi raporu, konuyla ilgili yüksek yargı kararları, 6719 sayılı Kanunla 6446 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve Anayasa Mahkemesinin 6446 sayılı Kanunla ilgili kararı hep birlikte değerlendirildiğinde, aralarındaki sözleşme kapsamında davalı şirketçe faturalara yansıtılarak davacıdan tahsil edilen ve itirazsız ödendiği tartışmasız olan bedellerin davacıya iadesi talebinin 6446 sayılı Kanun ve ilgili EPDK. mevzuatı kapsamında yerinde olmadığı, 6446 sayılı Kanuna 6719 sayılı Kanunla eklenen Geçici 20. madde gereği, değişiklik hükümlerinin devam eden davalarda da uygulanması gerektiği kanaatine varılarak açılan kısmi davanın ve ıslah dilekçesiyle davamız içinde açılan ek davanın, sonuç itibariyle davadaki tüm taleplerin reddine karar vermek gerekmiştir.
Ancak, 15.850,00 TL. bedelli kısmi davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan EPDK. mevzuatına ve konuyla ilgili istikrar kazanmış yüksek yargı kararlarına göre kısmi davanın haklı olduğu, dava sırasında kanun koyucu tarafından EPDK. mevzuatında yapılan değişiklikler nedeniyle davacının davasının haksız hale gelmesinde ve ayrıca davacının dava açılmasına sebebiyet verme noktasında bir kusurundan bahsedilemeyeceği gözetilerek, reddedilen ilk kısmi dava nedeniyle davacı aleyhine vekalet ücreti takdir edilmemiş, sadece yasal değişiklikler sonrası verilen ıslah dilekçesiyle açılan ek dava tutarı (32.284,20 TL.) üzerinden davalı yararına nispi vekalet ücreti takdir edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle ;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı taraf vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına hesap ve taktir olunan 3.874,08-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
3-Alınması gerekli karar harcı 35,90 -TL olmakla peşin alınan 270,68 -TL ve 552,00 TL ıslah harcının toplamı olan 822,68 TL’den mahsubu ile fazla alınan 786,78 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından karar tebliği sonrası kullanılmayan kısmın, karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.28/05/2018

Katip …
¸

Hakim …
¸