Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/362 E. 2019/290 K. 25.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/362 Esas
KARAR NO : 2019/290

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/04/2016
KARAR TARİHİ : 25/03/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı Vekili Dava Dilekçesinde Özetle; müvekkilinin sağlık sektöründe faaliyet gösterdiğini, ilaç üreticisi …’da mukim … firması ile 08/07/2014 tarihinde distribütörlük sözleşmesi imzalandığını ve müvekkilinin Türkiye’deki tek satıcı olduğunu, daha sonra …’nun sözleşmeye konu ürünlerin de dahil olduğu malvarlığının büyük bir kısmını davalı … firmasına devrettiğini, birleşme sonrasında davalının unvanının … olarak değiştirildiğini, devir sonrasında tek satıcılık sözleşmesi gereklerinin davalı tarafından yerine getirilmediğini, bu nedenle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, TBK madde 112 uyarınca borcun ifa edilmemesinden ve sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğranılan zarar, akdedilen sözleşme uyarınca yapılan ruhsatlandırma vb giderler, TTK madde 122 uyarınca davacının davalıya kazandırdığı müşteri çevresinden dolayı TTK madde 122 gereğince denkleştirme tazminatının tazmini bakımından şimdilik belirsiz alacak olarak 5.000,00 TL maddi tazminatın, ayrıca ticari itibar kaybı ve ticari faaliyetlerin zarar uğraması nedeniyle 5.000,00 TL manevi tazminatın kabulüyle, TBK madde 202 gereğince davalı malvarlığını devralmakla bu malvarlığına bağlı borçlardan sorumlu olduğundan davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Vekili Cevap Dilekçesinde Özetle; Davacının dayandığı sözleşmede tahkim şartı bulunduğunu, uyuşmazlığın milletler arası ticaret odası tahkim kuralları çerçevesinde çözülmesi gerektiğini, uyuşmazlıkta İngiliz hukukunun uygulanması gerektiğini, sözleşmenin ihlal edildiği kabul edilse dahi ihlal eden tarafın … firması olduğunu, davalının sözleşmeyi …’dan devralmadığını, bu nedenle sözleşmeden kaynaklanan sorumluluklarının bulunmadığını ve davayla ilgili husumet itirazları bulunduğunu, öncelikle husumet yokluğundan davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin … firmasından sadece … ürününü satın aldığını, bu ürünün satışı işlemlerine ise üretimden kaynaklanan hukuki problemler nedeniyle hiç başlanamadığını, dolayısıyla müvekkiline yüklenebilecek kusur da bulunmadığını, davalının sözleşmeden sorumlu olduğu kabul edilmesi halinde dahi olayda ifa imkansızlığı bulunduğundan davanın reddi gerektiğini, müspet ve menfi zararların bir arada istenilemeyeceğini, davacının faaliyetleri sonucunda müvekkili nezdinde oluşmuş bir müşteri çevresi bulunmadığını, olayda denkleştirme sorumluluğunun söz konusu olmadığını, hem maddi hem manevi tazminat şartları oluşmadığını belirterek davanın öncelikle usulden, bu talep kabul edilmezse esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, tek satıcılık sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı ile dava dışı …’da mukim … Ltd unvanlı firma arasında süresiz tek satıcılık sözleşmesi imzalandığı, sözleşme ilişkisi devam ederken sözleşme konusu malvarlığının (…) davadışı … firması tarafından davalıya devredildiği, devir sonrası davacının tek satıcılık sözleşmesine göre mal temin edemez hale geldiği ve Türkiye’de bu ilacın dağıtımı-satışı konusunda faaliyetini sürdüremediği konuları taraflar arasında ihtilafsızdır.
Uyuşmazlık, malvarlığı (ürün) üzerinde tek satıcılık sözleşmesi varken, dava dışı sözleşme akidi tarafından malvarlığının davalıya devredilmiş olması nedeniyle, malvarlığını devralan davalı firmanın, malvarlığını devreden dava dışı firmanın tek satıcılık sözleşmesinden doğan sorumluluklarından ve bu devir nedeniyle davacının talep ettiği denkleştirme tazminatı talebinden ve manevi tazminat talebinden, malvarlığını (ürünü) devralan davalı firmanın sorumlu tutulup tutulamayacağı konularında toplanmaktadır.
Dosya kapsamında tarafların bildirdiği deliller toplanmış, davacının dosyaya sunduğu tek satıcılık sözleşmesi örneği imzasız olsa da bu sözleşme ilişkisi sözleşme konusu malı devralan davalı tarafın da kabulünde olmakla, uyuşmazlığın davacı ile dava dışı … firması arasında akdedilen, … isimli ürünün Türkiye’de tek satıcılığına ilişkin sözleşmeden kaynaklandığı kabul edilmiştir.
İncelenen sözleşmede davalı tarafça uluslararası tahkim şartı bulunduğuna dair ilk itiraz cevap dilekçesinde ileri sürülmüş ise de, sözleşmede yer alan tahkim şartı sadece sözleşme tarafları açısından bağlayıcı olabileceğinden, davalı taraf bu yazılı sözleşmenin tarafı olmadığını kendisi beyan ettiği gibi davacı da bunu kabul ettiğinden, sözleşmenin tarafı olmayan davalı açısından tahkim şartının bağlayıcı olmadığı sonucuna varılarak davalının buna ilişkin ilk itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalının yine aynı sözleşmede yer alan hüküm gereği uyuşmazlığın çözümünde İngiltere hukukunun uygulanması gerektiği şeklindeki itirazı da, aynı gerekçeyle davalı sözleşmenin tarafı olmadığından kabul görmemiştir.
Davacı vekilince sözleşme konusu ürünün devir sonrası Türkiye’ye kim tarafından temin edildiğine dair Türk Eczacılar Birliği ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, SGK ile yazışmalar yapılmış, bu konuda bilgi verebilecek kurumun Türk Eczacılar Birliği olduğu anlaşılmakla, davanın açıldığı tarihe kadar yapılan teminler yönünden alınan 08.02.2019 tarihli yazıda temin işleminin yapıldığı üç firma bildirilmiş olup, bunların arasında davalı firma bulunmamaktadır. Gelen müzekkere cevabından, davacının sözleşmenin de devredildiğini öğrendiğini ileri sürdüğü dava dışı … internet sitesindeki tarihsiz duyuru (2015 başları) tarihinden dava tarihine kadar Türkiye’ye anılan ürünle ilgili teminlerin davalı dışındaki firmalar vasıtasıyla yapıldığı anlaşılmakta, nitekim davacı vekilince dava dilekçesi ekinde sunulan Türk Eczacılar Birliği yazısında da bu durum teyit edilmektedir.
6098 sayılı TBK madde 202 “Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralanın, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicil Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten itibaren, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur” hükmünü içermektedir. Hükümdeki devrin ön koşulu, aktif ve pasifle birlikte devirdir. Bir malvarlığının pasifi sayılabilecek şey ise, malvarlığının muaccel borcudur. Davacının davalıdan zarar ve tazminat talebi bu hükme dayanmakta olup, tartışılması gereken husus, davacının zarar taleplerinin maddede bahsedilen “devredilen malvarlığının borcu” kavramına dahil sayılıp sayılamayacağı hususudur.
Bu hususun açıklığa kavuşturulması bakımından, 6098 sayılı TBK madde 205’te yer alan “sözleşmenin devri” hükmüyle birlikte hukuki değerlendirme yapılması zorunludur. Bu hükme göre sözleşmenin devri, “Sözleşmeyi devralan ile devreden ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılan ve devredenin bu sözleşmeden doğan taraf olma sıfatı ile birlikte bütün hak ve borçlarını devralana geçiren bir anlaşmadır. Sözleşmeyi devralan ile devreden arasında yapılan ve sözleşmede kalan diğer tarafça önceden verilen izne dayanan veya sonradan onaylanan anlaşma da, sözleşmenin devri hükümlerine tabidir.”
818 sayılı TBK’da sözleşmelerin devrine ilişkin ayrı bir hüküm bulunmamaktaydı. Bu dönemde de ticari işletme ve malvarlığının devredilen aktif ve pasifi kavramının içinde sözleşmelerin değerlendirilip değerlendirilemeyeceği doktrinde tartışmalı idi. Birlik teorisine göre, işletme devri ile sözleşmelerin de devredilemeyeceği, sözleşme ilişkisini değiştiren ve ortadan kaldıran yenilik doğuran hakların bu şekilde devrinin mümkün olmadığı görüşü ileri sürülmüştür. Bu teoriyi eleştiren kombinasyon teorisinde ise, aktif ve pasifin devrinin (alacağın temliki-borcun nakli) sözleşmenin devrini de içerdiği, (818 sayılı Kanunda) kanun koyucunun sözleşmelerin devrinden bahsetmemesinin temel nedeninin aktif ve pasif devri kavramı içinde olmasından kaynaklandığı, asıl iradenin sözleşmeyi de kapsadığı ileri sürülmüştür. 6098 sayılı TBK’da ise sözleşmenin devri madde 205’te ayrı bir hüküm halinde düzenlenmiş olup, hükmün düzenlenişinden kanun koyucunun iradesinin sözleşmelerin nispiliği ilkesini vurgulamak olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 6098 sayılı Kanunun bu hükmünün yürürlüğe girmesiyle birlikte, birlik teorisi doktrinde kabul görmüştür. Zira kombinasyon teorisi sözleşme ilişkisini alacak ve borçlar olmak üzere iki parçaya ayırarak alacağın devri ve borcun üstlenilmesiyle sözleşmelerin devredilebileceği görüşünü benimsemekte ise de, birlik teorisine göre sözleşme ilişkisi sadece alacak ve borçlardan değil başkaca hukuki durumlardan ve külfetlerden oluşan bir bütündür. Sözleşmeden doğan borç kavramı sadece edim yükümlülüğünü kapsasa da, borç ilişkisi kavramı edim yükümlülüğü yanında yan yükümlülükleri ve bu arada özellikle koruma yükümlülüklerini de kapsar. (Eren, s.22,25,1284- Borçlar Hukuku Genel Hükümler; Aral-Ayrancı, s.50-52,-Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri; Acemoğlu-Kevork,s.78 Doç.Tezi; TBB Dergisi-2016-B.Öztürk makalesi)
Günümüzde sözleşme ilişkilerinin grift yapısı, atipik, isimsiz, kendine özgü yapısı olan sözleşmeler vb. de göz önünde bulundurulduğunda, birlik teorisinin kanun koyucunun iradesine de daha yakın olduğu ortadadır.
Davacı ile dava dışı firma arasında akdedilen distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesinde, sözleşmenin başkasına devredilmesi davacı akidin onayına bağlanmış olup, dava dilekçesinde belirtildiği üzere dava dışı … firması sözleşmenin davalıya devrine muvafakatını istemişse de davacının muvafakat vermediği, buna rağmen …’nun … ürününe ilişkin malvarlığını ve haklarını davalıya devretmesi sonucu sözleşmenin uygulanamaz hale geldiği tarafların kabulündedir. TBK madde 202’de kastedilen ve devralanın doğrudan sorumlu tutulduğu borçlar ise, malvarlığının muaccel borçlarıdır, borç ilişkileri değildir. Sözleşmeden doğan edim yükümlülüklerinin veya bu sözleşme ilişkisine bağlı diğer hukuki sorumlulukların, sözleşmelerin nispiliği ilkesi de dikkate alındığında, bu sözleşme tek satıcılık olsa bile, sözleşmenin açıkça devri sözkonusu olmadıkça, devredilen malvarlığının muaccel borcu sayılması hukuken mümkün değildir. Davacı tarafın talebi sözleşme kapsamında dava dışı (malvarlığını devreden) … nezdinde malvarlığının devri öncesi doğmuş ve muaccel hale gelmiş bir alacak talebi olmayıp, maddi zarar talebi sözleşmeye güvenerek yapılan masraflar, kar mahrumiyeti ve denkleştirme tazminatı talebine ilişkindir. Bu zarar türleri ise esasen sözleşmenin feshine bağlı olarak sözleşmeyi haksız fesheden taraftan talep edilebilecek nitelikte menfi zararlar olup, davacı tarafça sözleşmenin davalı tarafça devam ettirilmesi gerektiği iddiasıyla bilirkişi tarafından hesaplanması talep edilen TBK madde 112 uyarınca borcun ifa edilmemesinden (sözleşmeye aykırılık) kaynaklanan müspet zararın ise, sözleşmenin davalıya devredilmiş olduğu ispatlanamadığına göre davalıdan talep edilmesi mümkün değildir. Malvarlığının devredilmesi, o malvarlığı üzerindeki sözleşme ilişkisinin ve edim yükümlülüğünün de (TBK 205’teki açık hükme rağmen) kendiliğinden devralana devredilmiş sayılacağı şeklinde yorumlanamaz, böyle bir yorum için, açık kanun hükmü bulunması veya sözleşmenin malvarlığıyla birlikte devredildiğinin ispatlanması zorunludur.
Davacı tarafça … ürününe ilişkin malvarlığı ve hakların dava dışı … tarafından davalıya devredilirken, sözleşmede kalan taraf olan davacı sözleşmenin devrine onay vermemiş olsa da, tek satıcılık sözleşmesinin de bu malvarlığıyla birlikte davalıya devredildiği ileri sürülmüştür. Dava dilekçesinde dayanılan delillerin arasında “davalı şirket merkezinin yurtdışında bulunması sebebiyle yurtdışında bulunan kurumlara yazılması gereken müzekkereler” bulunmaktadır. Bu kapsamda Mahkememizce davanın 04/12/2017 tarihli celse ara kararıyla davalı vekiline süre verilerek, 12/03/2018 tarihli celse ara kararıyla ise davacı vekiline “taraflar arasındaki ilişkinin tespitinde davalıyla dava dışı … firması arasında imzalanan sözleşmenin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu anlaşıldığından davalı vekiline sözleşmenin örneğini sunması muhtemel kurumları bildirmesi, bildirildiğinde buradan sözleşme örneğinin yurt dışı talimat yoluyla istenmesine” karar verilmişse de, davalı vekilince dosyaya bu hususta herhangi bir belge sunulmamış, kurum da bildirilmemiş, 14/05/2019 tarihli celsede istenen sözleşmenin bulunamadığı, bu nedenle dosyaya sunulamayacağı beyan edilmiştir. Bunun üzerine davacı vekilince 12/03/2018 tarihli celse ara kararı doğrultusunda dosyaya sunulan 11/04/2018 tarihli beyan dilekçesinde, davalının istenen sözleşmeyi sunmadığı için iddialarını ispat edemediği gözönüne alınarak yargılamaya devam edilmesi, dava dışı …’nun internet sitesinde ürünün devredildiğine dair yaptığı duyurunun ve haberin davacının iddialarını ispat eder mahiyette olduğu, … ile davalı arasındaki sözleşmenin yurtdışında herhangi bir kuruma sunulmuş olma ihtimalinin oldukça düşük olduğu, dava dilekçesinin …’da mukim davalı şirkete tebliğinin bile 1 yıl sürdüğü dikkate alınarak bu sözleşmenin temini için yurtdışı kurumlara müzekkere yazılmasının yargılamayı daha da uzatacağı belirtilerek, bu sözleşmeye delil olarak dayanmadıklarını, bu nedenle yurtdışına müzekkere yazılmamasını talep ettikleri beyan edilmiş ve bildirilmiştir.
Davacı vekilince davalının iddialarını ispat edemediği ileri sürülmüşse de, alacak davası olan davada ispat yükü davacı taraf üzerinde olmakla, dava konusu malvarlığıyla birlikte tek satıcılık sözleşmesinin de dava dışı şirket tarafından davalıya devredilmiş olduğu iddiası davacı tarafça ispat edilememiş durumdadır.
Malvarlığına bağlı tek satıcılık sözleşmesinin de bu malvarlığıyla birlikte davalıya devredildiği veya davalının bu sözleşmeyi dava dışı …’dan devraldığı veya … ile davalı arasında borç ilişkisinin nakli-borç ilişkisinin iç üstlenilmesine dair bir sözleşme bulunduğu davacı tarafça ispatlanamamıştır. Davacı ile davalı arasında borç ilişkisinin dış üstlenme yoluyla davalı tarafından üstlenildiğine dair bir sözleşme ilişkisi bulunmadığı da tarafların kabulündedir.
Sonuç itibariyle davacının sözleşmeye aykırılık nedeniyle, ayrıca (sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olması hasebiyle) sözleşme ilişkisinin uygulanamaz hale gelmesine neden olacak şekilde sona ermesine neden olan dava dışı sözleşme akidinden talep edebileceği nitelikteki zarar taleplerinin, TBK madde 202 kapsamında davalıya yöneltilmesi mümkün olmadığından, davalının bu talepler yönünden taraf ehliyeti, başka bir deyişle pasif husumeti bulunmadığından, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine,
2-Peşin yatırılan 170,78 TL karar harcından, tahsil edilmesi gereken 44,40 TL maktu karar harcının mahsubu ile bakiye 126,38 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.25/03/2019

Katip …
¸(e-imzalıdır)

Hakim …
¸(e-imzalıdır)