Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1251 E. 2022/91 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/1251
KARAR NO : 2022/91

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/12/2016
KARAR TARİHİ : 10/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan menfi tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … A.Ş ‘nin hissedarı olduğunu ve bu şirkette çalıştığını, müvekkilinin eski eşi olan ve halen yönetim yetkisini kullanan …’ın şirketi bankalara karşı yüklü şekilde borçlandırdığını, imzalanan kredi sözleşmelerinde kefaletlerde müvekkiline atfen atılmış imzalar bulunduğunu, ekonomik durumunun zayıf olduğunu, nafaka ile geçindiğini, adli yardım talep ettiğini, dava dışı … tarafından şirket adına alınan kredi sözleşmelerindeki imzaların müvekkilinin eli ürünü olmadığını, belirterek … 8. İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasından dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini, %20’den az olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın alacaklı gözüktüğü 22.01.2002, 28.02.2003 ve 08.08.2003 tarihli genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmelerinde müteselsil kefıl sıfatıyla atılmış imzaların davacı asilin eli ürünü olmadığı iddiasıyla, 22.12.2016 tarihinde menfi tespit davası açtığını, kredi sözleşmelerinin imzalanma tarihlerinden itibaren TBK 146. (ebk 125.) maddesi uyarınca, on yıllık genel zamanaşımı süresi dolduktan sonra dava açılmış olması nedeniyle zamanaşımı def’inde bulunduğunu, mahkemenin zamanaşımı süresi dolduktan sonra davanın açılmış olması nedeniyle, menfi tespit davasını reddetmesi gerektiğini, dava dilekçesinin hiçbir yerinde; … 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …E.sayılı dosyasından yargılaması devam etmekte olan tasarrufun iptali davasından söz edilmemesinin önemli bir eksiklik olduğunu, davacı tarafın kötü niyetli davranışının bir başka örneğini teşkil ettiğini, davacı taraf, … 8.İcra Müdürlüğü’nün ..E.sayılı dosyasından yapılan icra takibine karşı süresi içinde icra mahkemesinde şikayette bulunulmuş olsaydı, genel nakdi ve gayrinakdi sözleşmelerdeki müteselsil kefil sıfatıyla atılmış imzaların davacı asilin eli ürünü olup olmadığı konusunda gerekli bilirkişi incelemesi mümkün olabileceğini, davacı tarafın şikayet bulunmamış olması nedeniyle kendi kusuruna dayanarak haklı olduğu iddiasında bulunması hukuk düzeni korumadığını, bu nedenle de adli yardım talebine itiraz ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Dava, İİK m.72 hükmünden kaynaklanan menfi tespit davası olup bu çerçevede herhangi bir zamanaşımı süresine tabi olmadığından hükümden önce davalının zamanaşımına yönelik defi reddolunduğu gibi aynı sıfatı taşımayan asliye hukuk mahkemesinde dava dosyasının birleştirilmesi usulen mümkün olmadığından dolayı ise birleştirme talebi dikkate alınmamış, bu haliyle yargılama icra edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması amacıyla mahkememizin atamış olduğu grafolog uzman bilirkişi 25/03/2019 tarihli münferit raporunda uyuşmazlık konusu kredi sözleşmesi altındaki imzanın davacı …’ın eli ürünü olduğu yönünde kanaatini açıklamıştır.
Akabinde davacının itirazları dahi dikkate alınarak Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğinden rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuş, uzmanlarca hazırlanan 11/09/2019 tarihli raporda ise uyuşmazlık konusu genel kredi sözleşmesi altındaki imzanın …’ın eli ürünü olduğu belirtilmiştir.
Bu defa “davacı vekilinin 28/01/2017 havale tarihli dilekçesinin; 4.maddesi, 5-a maddesi ile belirtilen belgelerin halihazırda ve başkaca bir dava dosyası için celbedilip celbedilmediği ve nerede olduğu hususlarının özellikle mahkememizin 2016/1250E.sayılı dava dosyası için yazı işleri müdürlüğü dosyasında mevcut olup olmadığı noktasında yazı işleri müdürü denetiminde dizi pusulası hazırlanmasına, özellikle ikinci bilirkişi kurulu raporunda davacının dayanmış olduğu belge asılları ile ilgili yeterli, gerekçeli ve denetime elverişli inceleme yapılmadığının kabulü ile; davacının dayandığı mukayeseye esas olan tüm belge asıllarının toplanması sonrası yukarıdaki 4 nolu ara kararda belirtilen dava konusu üç adet sözleşmedeki imzanın, öncelikle davacının eli ürünü olup olmadığı noktasında denetime elverişli ve mukayese imzaların incelenmek suretiyle ek rapor sunulmasına, masrafların davalı vekilince karşılanması kaydı ile ve gerekirse ATK yönünden rapor alınması hususunun Jandarma Kriminal Laboratuvarından ek rapor alındıktan sonra takdirine” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bunun üzerine bu defa Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği 05/05/2021 tarihli raporunda gönderilen mukayese imza asılları karşısında imzaların genel şekli imzaların başlangıç hareketlerinin yapılışı, imzalar içerisindeki el hareketlerinin yapılışı, imzalardaki dairesel dönüş hareketlerinin yapılışı, imzalardaki dikey çıkış hareketleri, imzaların meyil ve istikamet pozisyonu özellikleri yönünden farklılıklar görülmüş olup, numarayla tanımlanan inceleme konusu kredi genel sözleşmeleri üzerindeki imzaların …’ın eli ürünü olmadığı açıklanmıştır. Bu suretle eksikliğin giderilmesi sonrası, Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği dayanak genel kredi sözleşmeleri üzerindeki davacıya atfedilen imzaların davacıya ait olmadığını belirtmişlerdir.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere münferiden tek kişinin hazırlamış olduğu rapor ile ikinci bilirkişi konumundaki Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği 05/05/2021 tarihli rapor arasında çelişki bulunmaktadır.
Raporlar arasındaki bu çelişki giderilmeden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olacağından mahkememizce imza incelemesine ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi yönünden yeniden usulüne uygun şekilde imza incelemesi yaptırılması, bu suretle dayanak sözleşmelerde kefil sıfatıyla imzası gözüken davacının sözleşmedeki imzadan dolayı sorumlu olup olmadığının tespiti gerekmiş, nitekim bu yönde ara karar oluşturulmuştur. (Yargıtay 19. HD 2017/3552E. 2018/793K; Yargıtay 12. HD. 2010/17771E.sayılı ilamları)
Bunun üzerine ATK tarafından hazırlanan 14/10/2021 tarihli raporda bu davaya esas olan “inceleme konusu 22/01/2002 tarihli 4.500.000 USD toplam limitli, 28/02/2003 tarihli 750.000 USD meblağlı ve 08/0/2003 tarihli, 1.000.000 USD toplam limitli üç adet genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmelerde kefil olan … adına atılı imzalar ile …’ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu imzaların mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’ın eli ürünü olmadığı hususları açıklanmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu takibe dayanak teşkil eden kredi sözleşmelerinde kefile atfedilen imzanın davacıya ait olup olmadığı noktasındadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünden önce kredi sözleşmelerinde imzaya dair ispat yükünün kimde olduğu ile ilgili genel açıklamalar yapılmasından fayda bulunmaktadır.
“Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Yazı veya imza inkârı” başlıklı 208. maddesi;
“(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.
(2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır.
(3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir.
(4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir”
Aynı Kanun’un “Yazı veya imza inkârının sonucu” başlıklı 209. maddesi;
“(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
(2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
(3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir”
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Sahtelik incelemesi” başlıklı 211. maddesi ise;
“(1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:
a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.
b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir”.
şeklinde düzenlemeler içermektedir.
Buna göre, HMK’nın 211/a maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise HMK’nın 266. ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. Aynı Kanun’un 211/b maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde “…Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir…” şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir.
İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtayın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.06.2021 tarihli ve 2017/(19)11-925 E., 2021/734 K.; 30.09.2020 tarihli ve 2017/(19)11-931 E., 2020/700 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 211. maddesinde yer alan ve imza incelemesi konusunda getirilen bu sıraya uyulması zorunludur. Buna göre hâkim imzayı inkâr eden tarafın isticvap edilmesine karar verdiği hâlde, bu davete icabet edilmemesi imzanın ikrar edilmiş sayılması sonucunu doğuracak ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Aynı şekilde inkâr edilen imza ile karşılaştırılan imzanın birbirine benzemediğinin ilk bakışta tespit edilebildiği hâllerde bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur (Pekcanıtez, Hakan/ Özekes, Muhammet/ Akkan, Mine/ Taş Korkmaz, Hülya: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, C.II, İstanbul 2017, s. 1795 ).
Diğer taraftan adli bilimler disiplininin bir dalı olan kriminalistiğin özel bir sahası olan adli grafoloji ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların grafolojik açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/(19)11-2079E. 2021/1399K.sayılı ilamı)
Alacak miktarının içeriği davacının ısrarlı inkarı ve ilk bakışta farklılığın açıkça anlaşılamaması ve yukarıda anılan hükümler dikkate alındığında bilirkişi incelemesi yapılması zorunludur. Özellikle uyuşmazlık konusu sözleşmelerin düzenlendiği tarihten öncesine ait ve tarafların bildirdikleri belge asılları eksiksiz olarak toplanmaya çalışılmış, özellikle 07/11/2019 tarihli duruşmadan sonra mukayeseye esas olan ve dayanılan tüm belgeler toplanmaya, bu çerçevede tahkikat tamamlanma çalışılmıştır.
Taraflar arasında tespit edilen uyuşmazlık dikkate alındığında dilekçenin verilmesi aşamasındaki beyanların dikkate alınması ve buna göre uyuşmazlığın halli gerekir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı m.141 hükümü ile düzenlenmiştir. Dilekçelerin verilme aşamasındaki düzenlemeye göre;
“(1)Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2)İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine yer verilerek, yargılamanın aşamalarına göre bir ayrım yapılmıştır.
Açıklanan hükme göre dilekçenin verilmesi aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi bu kapsamda ve kural olarak söz konusu olamayacaktır. Tarafların, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı ve iddiayı genişletme veya değiştirme yasağı cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise mevcut HMK gereği ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Oysaki dilekçenin verilmesi aşamasında tarafların sunmuş olduğu dilekçe içerikleri gözetildiğinde, yukarıda açıklanan uyuşmazlık konusu dışında başkaca bir uyuşmazlık konusu bulunmadığından uyuşmazlığın bu çerçevede halli usulen gerekli ve zorunludur.
Gerek Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği’nin 05/05/2021 ikinci bilirkişi rapor içeriği ve gerekse ATK’nın hazırlamış olduğu 14/10/2021 tarihli rapor içeriği ile uyuşmazlığa esas olan genel kredi sözleşmelerinde, kefil sıfatıyla gözüken davacı …’a ait olduğu iddia olunan imzaların davacıya ait olmadığı, her iki raporun konunun uzmanlarınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik yöntemlerle yapıldığı, bu alet ve yöntemlerle gerekli incelemenin yapıldığı, davacının iddiasının ise bu suretle ispatlandığı, bu şartlarda adı geçen rapora itibar etmeye engel bir itirazın bulunmadığı, raporlar arasındaki çelişkinin ise tam ve eksiksiz giderildiği, kanunda öngörülen yöntem benimsenerek gerekli tüm incelemelerin tamamlandığı anlaşılmıştır.
Öte yandan münferiden rapor hazırlayan grafolog bilirkişinin ilk raporu mahkememizce itibar olunan raporlardan farklıdır. Bu bilirkişinin hazırlamış olduğu rapor tarih itibariyle mukayeseye esas olan belge asıllarının tam ve eksiksiz şekilde toplanmadan inceleme yapıldığının dosya kapsamına göre açıkça anlaşılmakta olması karşısında bu rapora itibar edilmesi öncelikle bu açıdan mümkün değildir. Bir başka deyişle münferiden rapor hazırlayan bilirkişi mukayeseye esas belgeler tam ve eksiksiz toplanmadan inceleme yapmıştır. Esasen bu ön kabul Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğinin 05/05/2021 tarihli raporu öncesi düzenlenen 11/09/2019 tarihli rapor yönünden dahi aynen geçerlidir. Kaldı ki mahkememizce itibar olunan gerek ikinci bilirkişi durumundaki Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğinin 05/05/2021 tarihli raporu ve gerekse ATK tarafından hazırlanan 14/10/2021 tarihli raporu laboratuvar ortamında ve teknik yöntemlerle ve en önemlisi dayanılan mukayeseye esas tüm belgeler üzerinde gerekli inceleme yapılarak hazırlanmıştır. Daha da önemlisi uyuşmazlık konusu olan genel kredi sözleşmelerinin düzenlenmiş olduğu tarihten önceki döneme veya yakın tarihli döneme ait belgelerin dahi incelemesi imkanı bulunmuştur.
Bu açıdan ilk bilirkişinin münferiden hazırlamış olduğu rapora itibar olunabilmesi mümkün olmadığından davaya esas olan icra dosyasında esas alınan 22/01/2022 tarihli 28/02/2003 tarihli ve 08/08/2003 tarihli kredi sözleşmelerinde kefil sıfatıyla imzası bulunan davacının, dava konusu borçtan dolayı sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda dayanak dayanak kredi sözleşmelerindeki imzaların davacıya ait olmadığı noktasındaki iddia davacı kefil yönünden hukuki ilişkinin yani kefalet ilişkisinin inkar olunmasına yöneliktir. O halde davalı alacaklının, varlığını iddia etmiş olduğu hukuki ilişkinin yani kefalet ilişkisinin varlığını ispat etme yükümlülüğü mevcuttur. Bir başka deyişle hukuki ilişkinin varlığını iddia eden davalı ispat yükü altındadır. Ne var ki açıklanan ve değerlendirilen delillerden anlaşılacağı üzere davalı banka üzerine düşen yükünü yerine getirememiştir.
Davacının davası mahkememizce kabul edilmiş olmakla birlikte davacının kötü niyet tazminat talebi reddolunmuştur. Bu yöne ilişkin ise ayrıca hukuki değerlendirme yapılması gerekmektedir.
İcra İflas Kanununun 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince menfi tespit davasında alacaklının inkar tazminatına mahkum edilebilmesi için, borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan icra takibinin haksız ve kötüniyetle yapılmış olması gereklidir.
Mahkememizce yapılan incelemede ve aleyhine dava açılan bankanın davalı … Bankası A.Ş.olduğu, ancak bu davaya esas olan icra takibini başlatan bankanın ise … Bankası A.Ş.olduğu, bu suretle davalı bankanın 28/08/2018 tarihli temlik sözleşmesi uyarınca ve bu davaya esas icra takibinden sonra davacının kefil sıfatıyla imzasının dahi gözüktüğü krediden kaynaklanan alacakları ve bu alacakların teminatı niteliğindeki ipotekleri temlik alan banka konumunda olduğu, takip yapanın ise dava dışı …. Bankası A.Ş.olduğu açıktır. Bir başka deyişle davalı … Bankası A.Ş.icra takibine konu alacağı temlik alan olmakla birlikte davacı hakkında ilamsız icra takibini yapan davalı taraf değildir. O halde, İİK’nın 72/5. maddesi hükmü uyarınca davalı-temlik alan aleyhine ve davacı lehine olmak üzere kötü niyet tazminatı hükmolunması mümkün değildir. Bir başka deyişle davalı alacaklı takibi kötü niyetle başlatan konumunda olmadığından davalı aleyhine kötü niyet tazminatı İİK m.72/f.5 hükmü uyarınca hükmedilmemiş, bu yöne ilişkin davacı talebi ise reddolunmuştur. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2015/4675E. 2015/14542K.sayılı ilamı)
Yapılan açıklamalar sonucunda davaya esas … 8. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasına konu olan borçtan dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı lehine hüküm verildiğinden … 8. İcra Müdürlüğünün… E.sayılı icra dosyasındaki takibin davacı borçlu lehine İİK m.72/f.2 hükmü gereği derhal durmasına; ilamın kesinleşmesi üzerine mündericatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmaksızın davacı borçlu yönünden icranın eski hale iadesine, davalının kötüniyetli olduğu anlaşılamadığından, davacının İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı kötüniyet tazminatı talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davaya esas … 8.İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu olan borçtan dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Davacı lehine hüküm verildiğinden … 8. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasındaki takibin davacı borçlu lehine İİK m.72/f.2 hükmü gereği derhal durmasına;
İlamın kesinleşmesi üzerine mündericatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmaksızın davacı borçlu yönünden icranın eski hale iadesine,
3-Davalının kötüniyetli olduğu anlaşılamadığından, davacının İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
4-Davacının harca ilişkin adli yardımdan yararlanması, davanın kabul edilmiş olması nedeniyle 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 34.168,80 TL harcın, 80,70 TL başvuru harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan 330,50 TL tebligat, posta gideri ile 800,00 TL bilirkişi ücreti, 690,00TL ATK ücreti, olmak üzere toplam 1.820,5‬0TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından harcanan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 500.202,10TL üzerinden hesaplanan 42.060,11 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 10/02/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip