Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1179 E. 2018/525 K. 14.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/1179 Esas
KARAR NO : 2018/525

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/12/2016
KARAR TARİHİ : 14/05/2018

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Bank ile dava dışı … Tıbbi Teknik Mal.San ve Ticaret Ltd.Şti. arasında kredi sözleşmeleri imzalandığını, sözleşmeleri davalının müteselsil kefil olarak imzaladığını, kredi borçlusunun 30.000,00 Tl tutarlı teminat mektubu verdiğini, mektubun paraya çevrildiğini, borcun ödenmemesi üzerine ihtarname göndererek hesabın kat edildiğini, icra takibine başlandığını ancak davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
GEREKÇE:
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe müşterek borçlu müteselsil kefil tarafından itiraz edilmesi ve takibin durması üzerine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Alınan 06.06.2017 tarihli bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşmeye dayalı ticari kredi ilişkisi ve davalının kefaleti, takip talebi konusu teminat mektubu tazmininin bu sözleşmelere dayandığı tespit edilmiştir.
Dava dışı asıl borçlu … San. ve Tic. Ltd. Şti ile davacı … Bankasının alacaklarını temlik aldığı Toprakbank arasında 22.07.1998, 21.08.1998, 21.12.1999, 14.12.1998, 25.07.2000, 07.03.2000, 18.02.2000, 31.05.2001 ve 11.07.2001 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri akdedildiği ve davalının anılan genel kredi sözleşmelerinde müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatının bulunduğu, bu sözleşmeler kapsamında dava dışı şirket lehine verilen teminat mektubunun tazmininden doğan alacağın cebri takip yoluyla asıl borçlu şirketten, diğer kefillerden ve kefil sıfatıyla davalıdan talep edildiği sabittir.
6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Dava konusu kredi sözleşmelerinden en son tarihli olanın 11.07.2001 tarihinde kurulmuş olduğu sabit olduğuna göre son kefalet tarihi olan 11/07/2011 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise o kanunun uygulanması gerektiği, ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı Kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı Kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.
6101 sayılı Kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı Kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Davaya konu somut olayda daha önce ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu son tarih 14.08.1997 dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı Kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı Kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği, bu nedenle Mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 27/04/2015 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Davalı yargılama aşamasında kendisini vekille temsil ettirmemiş olmakla birlikte son karar duruşmasından önce davalı vekilinin dosyaya vekaletname sunduğu görülmekle birlikte, yargılamanın yasa değişikliği öncesi yazılı yargılama usulüyle sürdüğü tarihte davacıya yapılan usulüne uygun sözlü yargılama davetiyesinden sonra vekaletnamenin sunulmuş olduğu, ancak buna rağmen davalı vekilinin duruşmaya katılmadığı, mazeret dilekçesi de sunmadığı, dosyada herhangi bir dilekçe vb. surette hukuki yardım ve davacıyı temsil anlamına gelecek katkı bulunmadığı, avukatlık vekalet ücreti Avukatlık Kanunu ve AAÜT.’e göre avukatın vekalet verene hukuki yardımı veya hukuki temsili karşılığı hakedilen ücret olarak tanımlandığı da dikkate alındığında, AAÜT. uyarınca davalı yararına vekalet ücreti takdir edilmemiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde, istek halinde ilgili tarafa iadesine,
5-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Dair, davacı vekili yüzüne karşı, davalının yokluğunda, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 14/05/2018

Katip …
¸E-İmza

Hakim …
¸E-İmza