Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/629 E. 2019/955 K. 19.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/629
KARAR NO : 2019/955

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan), İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 08/06/2015
KARAR TARİHİ : 19/12/2019

Asıl ve birleşen davada görülen itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl dava dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle;davalı … A.Ş.’nin genel kredi sözleşmelerine istinaden … T.A.Ş.’den nakit TL kredisi ve USD döviz kredisi kullandığını, diğer davalının ise müşterek borçlu müteselsil kefil imzası ile söz konusu krediden sorumlu olduğunu,kredinin geri ödenmemesi üzerine … tarih ve … nolu ve … tarih ve … nolu ihtarnamelerle ile kredi hesaplarının kesildiğini, mevcut borcun ödenmesi ihtar edilmişse de borcun ödenmediğini,söz konusu alacağın daha sonra … T.A.Ş. tarafından eski Borçlar Kanunu 162. madde gereğince kurumlarına temlik edilmiş olup temlikten itibaren alacağın sahibinin müvekkili olduğunu,borç halen ödenmemiş olup temerrüdün devam ettiğini, bu nedenle söz konusu alacağın tahsilini teminen borçlular hakkında … 8. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasından 5.985.530.33 TL toplam takip tutarı üzerinden takibe geçildiğini, ancak borçluların haksız ve hukuka aykırı sebeplerle takibe itiraz ettiklerini, söz konusu itirazın haksız ve hukuka aykırı olup itirazın iptalini,borçlunun yasal en yüksek orandan inkar tazminatı ödemesine hükmedilmesini talep ettiğini,müvekkilinin TMSF’nin dava konusu alacağı, bedelini …’a nakden ödeyerek temellük etmiş olup alacağın sahibi sıfatıyla her türlü talep, takip ve dava haklarına sahip olduğunu, bu nedenle borçlu tarafın müvekkil kurumun takip yetkisine ve alacak sıfatına yönelik iddia ve itirazlarının ne yasal dayanağı ne de ahlaki bir dayanağının olmadığını, 1998-2003 yılları arasında BDDK tarafından toplam 22 banka hisseleri ve yönetimlerinin TMSF’ye devredildiğini, …’ın 22 bankadan biri olduğunu,Danıştay’ın … T.A.Ş kararının TMSF hakkında değil, BDDK hakkında olduğunu,kurumlarının Danıştay’daki davanın ne tarafı, ne de konusu olduğunu, kararın hiçbir yerinde TMSF hakkında bir hüküm olmadığını,zaten olmasının da hukuken mümkün olmadığını, …’ın Fon’a devri kararının Danıştay’ca iptalinin ancak ve ancak davacı (…’ın eski sahipleri) bakımından sonuç doğuracağını, aksi iddianın kabulünün, haksız ve hukuka aykırı olarak borçlunun himaye edilmesi, kamunun ise zarara uğraması sonucunu doğuracağını, uygulama imkansızlığı olan Danıştay kararına dayanarak borca itiraz edilmesinin kötüniyet ürünü olduğunu,borçlular vekilinin bahsettiği … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi …E., … K. sayılı kararının, başka bir alacağa ilişkin olarak açılmış, alacaklısı farklı, borçluları farklı, müddeabihi farklı tamamen başka bir dava olduğunu,Anayasanın 138. maddesinin haksız ve dürüstlük kuralına aykırı taleplere dayanak yapılamayacağını, özel hukuka göre kazanılmış bir hakkın hiçbir sebeple yok sayılamayacağını,alacağı temlik edenin hukuki durumunun sonradan değişmesinin bedeli ödenerek hak sahibi olunan hakkı ortadan kaldıramayacağını, iki olay arasında neden-sonuç ilişkisinin olmadığını,alacak temlikinin sebepten mücerret bir hak devri işlemi olduğunu,bağımsız olarak sonuçlarını doğuracağını,mükerrerlik iddiasının gerçeği yansıtmadığını, TMSF alacaklarında zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu,borca ve ferilerine yönelik itirazların haksız olduğunu,iddia ederek borçlu davalının borca ve takibe yönelik haksız ve hukuka aykırı itirazlarının İİK. 67. md. gereğince kesin olarak iptaline, takibin devamına, haksız itirazı nedeniyle, azami orandan icra inkar tazminatına hükmolunmasına, yargılama harç ve giderleri ile avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl davada davalılar cevap dilekçesinde özetle ; davanın haksız ve mesnetsiz olup, reddi gerektiğini,öncelikle, dava konusu edilen … 8. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takibinin … 11. İcra Hukuk Mahkemesi tarafından, TMSF’nin takip yetkisi-alacaklı sıfatı bulunmadığı için iptal edildiğini,TMSF’nin ne takip yetkisi-alacaklı sıfatı ne de işbu davayı açmaya aktif husumet ehliyeti bulunmadığını, bu nedenle huzurdaki davanın önceki davalar gibi “aktif husumet yokluğu” nedeniyle reddinin gerektiğini,TMSF vekilinin belirttiğinin aksine, Danıştay da dahil, daha evvelki mahkeme kararlarının TMSF’nin işlem yapamayacağını açıkça ortaya koyduğunu,iddia edilenin aksine, Yargıtay kararında da açıkça belirtildiği üzere alacağın temlikinin sebebe bağlı bir işlem olduğunu, temel ilişki geçersiz veya sonradan ortadan kalkarsa, temlik gerçekleşmeyeceğini ya da sonradan geçerliliğini kaybedeceğini, TMSF tarafından, daha evvel de aynı kredi sözleşmelerine dayanılarak takip yapıldığını, mükerrirliğin söz konusu olduğunu, kaldı ki bu takiplerden … 5. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına vaki itirazları üzerine açılan itirazın iptali davasında davacının aktif dava ehliyeti olmadığından davanın reddine karar verildiğini,kararın kesinleştiğini, açılan davanın bu nedenle reddini talep ettiklerini,genel zamanaşımı süresinin dolduğunu,müvekkillerinin hiçbir borcunun bulunmadığını,… T.A.Ş. ile kefil … Tic.A.Ş., … Tic. A.Ş., …Tic. A.Ş., … Tic. A.Ş., … Tic. A.Ş., … A.Ş: ve … arasında borçlular lehine kullandırılan (ki bunlar; …Tic.A.Ş., …Tic. A.Ş., …Tic. A.Ş.’dir) kredilerin tasfiyesi amacıyla düzenlenen 08.04.1994 tarihli protokolde belirlendiğini,mutabık kalınan bu borcun nakit ödemeler ve borçtan mahsup edilmek üzere gerçekleştirilen gayrimenkul devirleri suretiyle ödendiğini savunarak dava konusu takibin iptal edilmiş olması nedeniyle reddini,TMSF’nin aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddini, müvekkillerinin borçlarının bulunmaması nedeniyle reddine,zamanaşımı dolmuş olması nedeniyle reddini,mükerrer takip nedeniyle reddine,takibinde haksız ve kötü niyetli olan davacı tarafın İİK hükümleri uyarınca tazminata mahkum edilmesini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini savunmuştur.
Birleşen davada ise davacı vekili dava dilekçesinde özetle;… A.Ş ile … Tic. San. A.Ş. arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalının müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladığını, borcun ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiğini, banka alacağının müvekkiline temlik edildiğini, borcun halen ödenmediğini, icra takibine başlandığını, davalının borca itiraz ettiğini, daha önce itiraz eden borçlular hakkında … 2 Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açıldığını, davanın derdest olduğunu, müvekkilinin dava hakkında sahip olduğunu, Danıştay’ın … ile ilgili kararının TMSF değil BDDK hakkında olduğunu, icra mahkemesi tarafından verilen iptal kararının henüz kesinleşmediğini, davanın zamanaşımına uğramadığını belirterek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dosyada davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın … 2 ATM nin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesi gerektiğini, takibin iptal edildiğini, davacının aktif dava ehliyeti olmadığını, zamanaşımısı süresinin geçtiğini, ödemelerin dikkate alınması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Asıl ve birleşen dava dosyaları,İİK m.67 hükmüne dayalı itirazın iptali talebinden kaynaklanmaktadır.
“Yargıtay 19.HD’nin 2016 tarihli uygulaması çerçevesinde davaya konu alacak on yıllık zamanaşımı süresine tabi olsa dahi, en erken 2011 tarihinde sürenin dolduğu; ancak 5020 sayılı Kanunun m.27 ile eklenen hükmü ve gerçekleşen değişiklik sonucunda davacı bankanın kredi alacaklarının yirmi yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, takibin ise yirmi yıllık süre dolmadan yapıldığı,Anayasa Mahkemesinin 04/06/2014 Tarih ve 2014/85E. 2014/103K. sayılı ilamının 12/09/2014 tarihli Resmi Gazetede yayınlanması karşısında “zamanaşımı” sözcüğü iptal olsa dahi 6101 sayılı TBK.m.5 hükmü gereği, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce başlayan zamanaşımı süresinin yani yirmi yıllık sürenin, bu şartlarda iptal edilen eski kanun hükümlerine göre devam etmekte olduğu, nitekim takip ve dava tarihinde ise bu sürenin dolmadığı, esasen Yargıtay 19 HD’nin uygulamasının dahi bu yönde olduğu anlaşılmakla,asıl ve birleşen dava yönünden tüm davalıların zamanaşımı def’inin bu gerekçelerle ayrı ayrı reddine” gerekçeli şekilde karar verilmiş,vekillere de ara karar bildirilmiştir.
Asıl ve birleşen dava dosyalarında alacak temlik sözleşmesi ile … T.A.Ş. … Şubesi tarafından kredi sözleşmelerine istinaden, … A.Ş.’ne kullandırılan nakdi ve gayrinakdi kredilerden kaynaklanan, yasal takip konusu olmuş veya henüz olmamış tüm alacakları ve bu alacaklarla açılmış ve açılacak bütün takip ve dava dosyalarındaki tüm hak ve alacakların, fer’ileri ve teminatları ile birlikte, alacağın bilanço net değeri üzerinden ödenecek bedel mukabilinde veya karşılıksız olarak, aslı kasa zarfında sunulu bulunan 09.10.2001 tarihli alacak temlik sözleşmesi ile TMSF’ye gayri kabili rücu olarak devir ve temlik edildiği sabittir.
Bu çerçevede davacı TMSF tarafından 16.03.2015 tarihinde , … 8. İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosya ile … San. A.Ş.(kredi asıl borçlusu), …Tic.A.Ş.(kefil), … (kefil), aleyhine haciz yoluyla takip yapıldığı, bu takip dosyasına istinaden 5.958.530,33 TL miktar ile ilgili olmak üzere takip işlemine başlanıldığı,bu takipten önce ise … T.A.Ş’ye TMSF tarafından el konulmasına ilişkin kararın Danıştay 10.Dairesi tarafından iptal olunduğu anlaşılmakla idari yargı kararının,mahkememize görülmekte olan asıl ve birleşen davaya usuli etkisi üzerinde durulmalıdır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki asıl-birleşen dosya davacısı TMSF’ye devir edilen … A.Ş ile ilgili kurumlardan celbedilen cevabi yazı içerikleri dikkate alındığında,… Fonuna devredilen … A.Ş.nin devir tarihi itibariyle hissedarı ve yönetim kurulu üyesi olan davacının, banka kurucusu, ortak veya yönetim kurulu üyesi olabilmesi için kendisine gerekli iznin verilmesi yönündeki talebinin reddine ilişkin 12.08.2002 gün ve 9449 sayılı işlemin iptali istemiyle dava açıldığı,İdare Mahkemesince 06.12.2000 tarihinde … devredilen … A.Ş. nin devir tarihi itibariyle yönetim kurulu üyesi ve %10 dan fazla oranda hissedarı olan davacı tarafından, 22.07.2002 tarihinde idareye başvurularak banka kurucusu, ortak veya yönetim kurulu üyesi olabilmesi için, gerekli iznin verilmesi talebinde bulunulduğu ancak,idarece fona devir tarihi itibariyle bankanın yönetim kurulu üyesi ve %10 dan fazla hissedarı olması nedeniyle 4389 sayılı Kanunun 7.maddesinin (2) nci fıkrasının (b) bendinin (bb) alt bendi ve 9.maddenin (5) inci fıkrasının (a) bendi uyarınca bu talebinin reddedildiği,bu işlemin iptali istemiyle görülen davanın açıldığı,davacının, fona devir tarihinden sonra … A.Ş.nin 31.08.2001 tarihli olağan genel kurul toplantısında kendisi de dahil olmak üzere 2000 yılında görevde bulunan yönetim kurulu üyelerinin tamamının ayrı ayrı ibra edilerek, kararın Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği,dolayısıyla herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını ileri sürmesine karşın; Fona devredilen … A.Ş.nin devir tarihi itibariyle yönetim kurulu üyesi ve %10’dan fazla paya sahip hissedarı olduğu kayden sabittir.
Öte yandan Danıştay 13’üncü Dairesince açıklandığı üzere “4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun “Bankaların Kuruluşları Ve Faaliyete Geçme Esasları” üst başlıklı 7.maddesinin (2) nci fıkrasının (b) bendinin (bb) alt bendinde; Türkiye’de kurulacak bir bankanın kurucularının, tasfiyeye tabi tutulan bankerler, bankalar, sigorta şirketleri ve para ve sermaye piyasalarında faaliyet gösteren kurumlarda ve fona devredilen bankalarda doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazla bir oranda pay sahibi olmamasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır.Aynı Kanunu’nun 9.maddesinin 5-a bendinde ise “Bu Kanun hükümlerine aykırı hareketlerinden dolayı hapis veya bir defadan fazla ağır para cezası ile cezalandırılan kimseler, durumları bu Kanunun 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) alt bendi hükmü hariç olmak üzere (b) bendine uymayanlar hiçbir bankada yönetim kurulu başkanı, üyesi, denetçi, genel müdür, genel müdür yardımcısı veya birinci derecede imza yetkisini haiz görevli olarak çalıştırılamazlar…” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen yasa hükümleri çerçevesinde … T.A.Ş.’nin 4389 sayılı Yasa’nın 14/3 maddesi uyarınca … Fonu’na devredilmesine ilişkin karara dayanılarak … T.A.Ş.’nin Fona devrine ilişkin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 06.12.2000 Tarih ve 123 sayılı kararının,Danıştay Onuncu Dairesi’nin 05.11.2004 Tarih ve E:2004/8038, K:2004/7170 sayılı kararıyla, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 18/12/2003 T. ve 2003/782E. 2003/960K.sayılı bozma ilamına uyulması sonucu iptal edildiği,15.12.2005 tarihinde de ilamın kesinleştiği anlaşılmaktadır.”Belirtilen son duruma göre, idari yargı yerince verilen iptal kararının iptal edilen işlemin tesis edildiği tarihten başlayarak kalkmasına yol açıp açmadığı önem arz eder.
Adı geçen Danıştay 10.Dairesinin vermiş olduğu iptal kararı sonrasında,… T.A.Ş’nin fono devir edilmesine ilişkin idari işlemin hukuki statüsünün değerlendirilmesi gerekmektedir.
Danıştay 13.Hukuk Dairesinin 2019/3831E.sayılı vb. kararlarında da vurgulandığı üzere “Anayasa’nın “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Bu kabulden hareket eden Anayasa koyucu tarafından Anayasa’nın 125. maddesinde idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu kurala bağlanmıştır.İdarenin işlem ve eylemlerinin yargı denetimine açık olması önemli bir özellik olmakla birlikte, idarî işlem ve eylemlere karşı açılan davalarda yargı yerleri tarafından yapılan yargısal incelemenin kapsamının da geniş olması, idarî işlem ve eylemlerin tüm boyutlarıyla hukuka uygunluklarının yargı yerlerince denetlenebilmesi hukuk devletinin gerekleri arasında yer almaktadır.Hukuk devletinin başlıca amacı, kamu gücü karşısında kişinin hak ve özgürlüklerini korumaktır. Bu amaca ulaşabilmek için kullanılan araçlar aynı zamanda hukuk devleti kavramının öğeleridir. Bunlardan en önemlisi, idarenin hukuka bağlılığı ile zarar verici işlem ve eylemlerinden sorumlu tutulması ve yargı güvencesidir. Hukuk devletinde, idarenin tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğu zorunludur. Bu nedenle hukuk devletinin vazgeçilmez koşullarından birisi, “idarenin yargısal denetimi”dir (01/10/1991 tarih ve E:1990/40, K:1991/33 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı). İdarî yargının amacı hukuk devleti ilkesinin sağlanması ve bu bağlamda hukuka bağlı idarenin tesisidir. İdarî yargıda görülen uyuşmazlıklarda bir taraftan kişiler ile idare arasındaki uyuşmazlık çözülerek hak ve/veya menfaat ihlali giderilirken bir taraftan ise, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğu denetlenerek idarenin hukuka uygun davranması sağlanmış olmaktadır. Böylece, idarî yargı tarafından esasen hukuka dayalı idare ilkesinin yerleşmesi ve hukuk devletinin korunması için karar verilmektedir.İdarî davalar, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal yolla denetlenmesi, kamu hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hizmetin gereklerine uygun biçimde yapılmasının sağlanması, kamu hizmetlerinin getirdiği yarar ve zararların bireyler üzerindeki etkilerinin adaletli bir surette dengelenmesi için vatandaşlara tanınmış bir haktır. İdarî davalar, idare hukukuyla birlikte hukukun üstünlüğü, Devletin hukuka bağlılığı ilkesinin sonucu olarak hukuk alanına girmiştir. İdarî yargıda “idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalar” biçiminde tanımlanan iptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayarak hukuk devletini gerçekleştiren önemli yollardandır. İptal davaları ile idarî işlemlerin hukuk kurallarına uygunluğu incelenir. Aykırılığın saptanmasında işlem ortadan kaldırılır. Böylece, idarenin hukuk kurallarına uygun şekilde hareket etmesi sağlanarak hukuk düzeni korunur. Özel hukukta her menfaat korunmaz. Kamu hukukunda ise iptal davaları yoluyla her menfaatin korunması zorunludur. Devletin hak arama özgürlüğünü daraltan bütün sınırlamaları kaldırması ve bu yolla yargı denetimini yaygınlaştırarak adaletin gerçekleştirilmesini sağlaması hukuk devleti ilkesine yer veren Anayasa’nın 2. maddesi gereğidir. (21/09/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı).”
O halde idari yargı tarafından bir idari işlemin hukuka aykırılığı nedeniyle iptal olunmasının,bu işlem ile ilgili borçlar hukukundan kaynaklanan ve adli yargıda görülen uyuşmazlıkları etkileme durumu tartışılmalıdır.Somut olay açısından asıl ve birleşen davada,davacının hak iddia ettiği alacağın doğumuna esas olan idari işlemin iptalinden asıl ve birleşen davada davacının dayanmış olduğu temlik işleminin ne şekilde etkileneceği ise iptalin ne zaman hüküm ifade edeceği ile yakından ilgilidir.
Danıştay 11’inci Dairesinin 2010/743E. sayılı ilamında”Anayasa Mahkemesinin 22.5.1976 tarih ve E:1976/1, K:1976/28 sayılı kararında belirtildiği üzere, adlî yargının amacı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın hak ve nesafet kurallarına göre çözülerek haksızlığın giderilmesi ve varsa zararın tazmin ettirilmesi olduğu halde, idarî yargı denetiminin ana ereği, idarenin, hukuk alanı ve kanun çerçevesi içinde kalmasını sağlamaktır. Başka bir anlatımla, idarî yargı denetiminin amacı, idarenin kanunların verdiği yetkileri aşması veya kötüye kullanması, ya da hukuka aykırı işlem tesis etmesi veya eylemde bulunması hallerinde bu işlemleri iptal etmek veya hukuka aykırı eylem nedeniyle ilgililere verilen zararın tazminine hükmetmek suretiyle idareyi hukuk alanı içinde kalmaya zorlamaktır. Hukuka aykırı olması nedeniyle bir idarî işlemin iptal edilmesine ilişkin karar, geçmişe yürür, yani sakat idarî işlemin yapıldığı andan itibaren hüküm ifade eder. Bundan dolayı iptal hükmü idareye iptal edilen idarî işlemden önce mevcut olan ve bu işlemle değiştirilmiş bulunan hukukî durumu aynen iade etme zorunluluğunu yükler.”şeklinde açıkladığı gerekçe ile idari yargı tarafından bir idari işlemin iptal olunması durumunda iptali kararının işlemin yapıldığı andan itibaren sonuç doğuracağı açıkça vurgulanmıştır.
İdare hukuku açısından ele alındığında,idari yargı tarafından verilen iptal kararının geriye etkili olduğu,bir başka deyişle işlemin tesis edildiği tarih itibariyle etkili bulunduğu,bu itibarla davacı TMSF’ye … A.Ş’nin devrinin de tamamen iptal olduğu sabittir.
TMSF’nin 12/11/2019 tarihli cevabi yazılarında da açıklandığı üzere … T.A.Ş’nin TMSF’ye devri işleminin gerçekleştirilmesini müteakiben ilgili bankaya ihtiyat olarak özel tertip … aktarımı yapıldığı,bu kaynak karşılığında ise bankanın aktifinde bulunan akdi tahvil edilecek aktiflerin fon bilançosuna alındığı,fon tarafından devir alınacak banka aktiflerinin banka bilançosundan çıkartılmasının ise “banka bilançosunda aktiflere karşılık ayrılarak net defter değerinin sıfırlanması”şeklinde gerçekleştirildiği,söz konusu aktiflerin bedelinin ilgili bankaya aktif kalemi bazında tek tek ödenmesinin mümkün olmadığı,bedeli topluca ödenen alacak temliki işlemlerinin söz konusu olduğu,aleyhine dava açılan davalıların sorumluluklarına esas olan kredi alacaklıların da … T.A.Ş’den TMSF tarafından devir ve temlik alındığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan düzenlemeler ve cevabi yazılar dikkate alındığında asıl ve birleşen dosya yönünden davalılardan alacak talep edilmesine esas olan genel kredi sözleşmelerine istinaden TMSF’nin bu alacaklıları temlik almasına esas hukuki neden,… T.A.Ş’nin TMSF’na 06/12/2000 tarihi itibariyle devir edilmiş olmasıdır.Bir başka deyişle,bu devrin hukuken gerekli aşamalardan geçmek suretiyle oluşmaması durumunda bu davaya konu olan alacakların temlikine yönelik muhasebesel iş ve işlemlerin de gerçekleştirilmeyeceği açıktır.O halde TMSF’nin temlik tarihi itibariyle tasarruf yetkisinin bulanabilmesi,temlikin hukuken geçerli olmasına bağlıdır.Ne var ki bu temlike esas olan 06/12/2000 Tarih ve 123 sayılı işlem,açıklandığı üzere Danıştay 10.Dairesi tarafından iptal edilmiş,iptale ilişkin bu karar 15/12/2005 tarihi itibariyle ve şeklen kesinleşmiştir.O halde asıl ve birleşen davada alacağın temlikine esas olan idari işlem yani dayanak hukuki sebep ortadan kalkmıştır.
Asıl ve birleşen dava yönünden alacağın temliki işleminin geçerliliği açısından “bir tasarruf işlemi olması itibari ile devir eden alacaklının tasarruf yetkisine sahip olması” gereklidir.Oysaki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 2000 yılında almış olduğu idari işlemin idari yargı kararı ile iptal edilmiş olması nedeniyle devir eden alacaklının,yani … T.A.Ş’nin dava konusu edilen alacağı devir etmesine ilişkin işlemin hukuken geçersizliği sabit olmakla asıl ve birleşen davaya ilişkin alacağın temliki geçersiz hale gelmiştir.
Mahkememizce yukarıda varılan sonucu destekleyen diğer bir husus ise asıl ve birleşen dava dosyasındaki davacı TMSF’ye “alacağın temlik olunmasının sebebe bağlı olduğunun kabul edilmesidir.Alacağın temlikinin sebebi bağlı olduğu görüşü esasen doktrinde de savunulmaktadır.”(Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop.Borçlar Hukuku,Geenl hükümler,sayfa 212,Eren,Borçlar Hukuku Cilt 2,Sayfa 1219)
Doktrinde de taraftar bulan bu görüş çerçevesinde temlik işleminin hukuki sebebindeki sakatlık temlik işlemini de etkiler.Hukuki sebebi oluşturan temel işlem geçersiz olduğu takdirde temlik işlemi dahi geçersiz olacaktır.Bu durumda ise alacak hakkının,alacağı temlik edenin mal varlığından çıkması söz konusu olmadığı gibi devir alanın mal varlığına geçmesi dahi söz konusu olamayacaktır.Kaldı ki İsviçre Federal Mahkemesinin de eski tarihli kararlarında mücerretlik görüşü savunulduğu halde sonraları sebebe bağlılık görüşüne yöneldiği görülmektedir. (Fikret Eren,Cilt 2,Borçlar Hukuku,Genel Hükümler,Sayfa 1218,dip not 3,Federal Mahkeme kararı; İkinci Hukuk Dairesi 13/1958 JdT.1959 I 198)”
Kaldı ki doktrinde de ayrıca taşınmazlar ile birlikte,özellikle taşınır malların devrinin dahi sebebe bağlı olduğunun kabul ettikten sonra alacağın temlikini sebebe bağlı kabul etmemek için tutarlı bir gerekçe olmasa gerekir.(Mustafa Arıkan,Türk Özel Hukukunda Alacağın Temliki,Yüksek Lisans Tezi,Sayfa 135)
Hal böyle olunca asıl ve birleşen dava dosyasına esas olan alacağın temlik edilmesine dayanak olan idari işlemin,hukuka aykırılığının idari yargı kararı ile şeklen kesinleşmiş olması,temlik işlemini dahi geçersiz hale getirecektir.Bu temlik işleminin geçersizliği ise asıl ve birleşen dava dosyasında davacının temlike konu alacaklar üzerinde hak iddia etmesine engel nitelik taşımaktadır.Nitekim yine Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 2015/950E. 2015/4209K.sayılı ilamında dahi tasarruf yetkisi olmayan bir kişinin yapmış olduğu işlemle karşı tarafın hak kazanamayacağının kabulü dahi varılan sonuca esas olan gerekçeyi güçlendirmektedir.Ek olarak ve “bu çerçevede usulüne uygun olarak yapılan bir devir sözleşmesi ile ancak var olan alacak hakkı yeni alacaklının mal varlığına geçer.(Mehmet Ayan,Borçlar Hukuku,Genel Hükümler,Konya,2013,Sayfa 39).”Buna göre,yukarıda açıklandığı üzere idari yargı kararı sonucunda asıl ve birleşen davanın davacısı TMSF’ye usulüne uygun olarak yapılmış bir alacak devri bulunmadığından dolayı,asıl ve birleşen davada davacının dava konusu alacaklar üzerinde dava ehliyetinin de bulunmadığı kabul edilmelidir.
Mecelle’deki ifade ile “Vücutta bir şeye tabi olan hükümde dahi ona tabi olur.”O halde asıl ve birleşen davadaki temlik sözleşmesine dayanak olan idari işlemin varlığına dayalı olarak yapılmış olan temlik ve akabindeki işlemlerin dahi,idari işlemin geçersizliğine bağlı olarak geçersiz hale geleceği kabul edilmelidir.
Nihayet Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2009/8451E.2010/5584K. sayılı emsal ilamında belirtildiği üzere;”Dava dışı … T.A.Ş.ile davalı şirket arasında diğer davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefaletiyle akdolunduğu iddia edilen genel kredi sözleşmeleri’ne istinaden kullandırılan kredilerin ödenmemesi nedeni ile … T.A.Ş.nin davalı şirketten olan alacağını 09.10.2001 tarihli alacağın temliki sözleşmesi ile …’na temlikine dayanılarak TMSF tarafından davalılar aleyhine 24.08.2005 tarihinde icra takibine başlanmış, TMSF ise davalı şirketten olan kredi alacağını 10.04.2006 tarihinde düzenlenen “Kredi Alacağı Temliki Sözleşmesi” ile davacı şirkete temlik etmiş, davacı şirket ise 16.06.2006 tarihinde iş bu itirazın iptali davasını açmıştır.
Alacağın temliki, alacağı devredenle devralan arasındaki ilişki bakımından sebebe bağlı bir işlem olup, bu temel ilişki geçersiz veya sonradan ortadan kalkar ise temlik gerçekleşmeyecek ya da sonradan geçerliliğini kaybedecektir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, … T.A.Ş.nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14/3.maddesi uyarınca TMSF’ye devredilmesine 06.12.2000 tarih, 123 sayılı işlemi ile karar verilmiş, bu karara dayanılarak 09.10.2001 tarihinde … T.A.Ş.tarafından TMSF’ye alacak temlik edilmiştir. Ancak BDDK’nın anılı işlemi Danıştay 10.Dairesi tarafından 15.12.2005 günü kesinleşen kararı ile iptal edilmiştir. Bu durumun da dayandığı işlemin iptali sebebi ile geçerliliğini yitiren temlik konusu alacakta temlik tarihi itibariyle TMSF’nin tasarruf yetkisi bulunmadığı, bunun sonucunda da TMSF’den alacağı temlik alan davacının davada aktif dava ehliyeti bulunmadığı dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde işin esasına girilip, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesi dahi davacı TMSF’nin,asıl ve birleşen davaya konu alacağı devir almasına dayanak olan BBDK’nın idari işlemin iptalinin kesinleşmesi halinde ,davacının temlik konusu alacak üzerinde temlik tarihi itibari ile tasarruf yetkisinin,bir başka deyişle dava ehliyetinin bulunmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Yapılan açıklamalar karşısında asıl dava yönünden,davacının, … 8.İcra Dairesinin …E.sayılı dosyasındaki itirazlar ile ilgili itirazın iptali ile takibin devamı amacına yönelik olarak açmış olduğu davanın, her bir davalı yönünden ve ayrı ayrı aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine,davacının davasının usulden reddi nedeniyle davacının tazminat talebinin dahi her bir davalı yönünden ayrı ayrı reddine,davanın ret nedeni karşısında davalıların tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine,birleşen 2016/52E.sayılı dava dosyası ile ilgili davacının, … 8.İcra Dairesinin …E.sayılı dosyasındaki itirazlar ile ilgili itirazın iptali ile takibin devamı amacına yönelik olarak açmış olduğu davanın, aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine,davacının davasının usulden reddi nedeniyle davacının tazminat talebinin dahi reddine,davanın ret nedeni karşısında davalının tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-ASIL DAVA
1-Davacının, … 8.İcra Dairesinin …E.sayılı dosyasındaki itirazlar ile ilgili itirazın iptali ile takibin devamı amacına yönelik olarak açmış olduğu davanın, her bir davalı yönünden ve ayrı ayrı aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine,
2-Davacının davasının reddi nedeniyle davacının tazminat talebinin dahi her bir davalı yönünden ayrı ayrı reddine,
3-Davanın ret nedeni karşısında davalıların tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine,
4-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
5-Davacı tarafından yapılan masrafların davacı tarafın üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı vekille temsil edildiğinden AAÜT gereğince tek olarak takdir edilen 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
II-BİRLEŞEN 2016/52E.SAYILI DAVA
1-Davacının, … 8.İcra Dairesinin …E.sayılı dosyasındaki itirazlar ile ilgili itirazın iptali ile takibin devamı amacına yönelik olarak açmış olduğu davanın, aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine,
2-Davacının davasının reddi nedeniyle davacının tazminat talebinin dahi reddine,
3-Davanın ret nedeni karşısında davalının tazminat talebinin reddine,
4-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
5-Davacı tarafından yapılan masrafların davacı tarafın üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı vekille temsil edildiğinden AAÜT gereğince tek olarak takdir edilen 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
Asıl ve birleşen dava yönünden kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 19/12/2019

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır