Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/624 E. 2019/671 K. 11.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/624 Esas
KARAR NO : 2019/671

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/06/2015
KARAR TARİHİ : 11/09/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı Vekili Dava Dilekçesinde Özetle; borçlularla … A.Ş. arasında Umumi Kredi Taahhütnamesi imzalanarak kredi kullandırıldığını, … A.Ş. nin …’ye devri üzerine alacağın fon alacağına dönüştüğünü, daha sonra da …’ye devir ve temlik edildiğini, yetki itirazının yerinde olmadığını ve davalılardan … Ltd. Şti.’nin müşteri ve …, … ve …’ın da müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sorumlu olduklarını, bunu bildikleri halde takibe haksız itirazda bulunduklarını, bu nedenlerle davalıların … 14. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yaptıkları itirazlarının iptaline, takibin takip talebindeki şartlarla devamına, itirazların kötü niyetli olduğunu, asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davalıların tazminata mahkûm edilmesine ve yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar Vekili Cevap Dilekçesinde Özetle; taraflar arasında yetki sözleşmesi bulunmadığını, yetkili icra ve mahkemelerin … icra ve mahkemeleri olduğunu, dilekçenin 4. sırasındaki tüzel kişilik ile … 14. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasındaki tüzel kişiliğin aynı olmadığını, taahhütnamelerden birinde herhangi bir kredi rakamı bulunmadığını, diğer taahhütnamede ise 1.000 TL için düzenlendiğini ve limit artışlarıyla 7.500 TL’ye ulaştığının görüldüğünü, müvekkilleri kefil davalıların 05.02.1997 tarihli 1.000 TL’lik artış ile toplam 3.000 TL’den sonraki artırımlardan haberdar olmadıklarını, bunların önceden alınan imzalarla banka tarafından gerçekleştirildiğini, söz konusu alacağın önce … A.Ş. tarafından … 1. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip konusu edildiğini, ancak takip edilmediğinden işlemden kaldırılmış olduğunu, söz konusu alacağın temlik sözleşmesine göre 17.02.2006 tarihinde davacıya temlik edildiğini, oysa TMSF alacağı devretti ise kendisinin takip etmemesi gerekirken 17.06.2011 tarihinde yapılan yenileme ile … 1. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının 2011/4438 Esas ile yenilenmiş olduğunu ve işlem yapılmamakla 30.06.2012 tarihinde işlemden kaldırıldığını, bu takipte anapara 4.860 TL iken yeni takipte bunun 7.267,15 TL’lik asıl alacağa nasıl ulaştığının da belirli olmadığını, itirazın iptali istenen … 14. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasındaki borçlu şirketin hukuken ölü olduğundan hakkında takip yapılamayacağını, asıl borçlu hakkında takip yapılamayan işlemlerde ise kefillerin de takibe konu edilemeyeceğini, zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu iddiasının yasal olmadığını, itirazın iptali davasının 1 yıllık süre içinde açılmadığından usul yönünden reddinin gerektiğini, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekâletin karşı tarafa yüklenmesine ve kötü niyetli takip nedeniyle %20’den az olmamak üzere davacının kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde;
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı nakdi alacağın tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Ön inceleme duruşmasında, asıl borçlu … Paz. Ltd. Şti. yönünden davanın takip edilmeyeceği belirtilmekle asıl borçlu yönünden dava 11/09/2019 tarihli duruşmada tefrik edilmekle mahkememizin yeni esasına kaydedilmesine karar verilmiş ve yargılamaya umumi kredi taahhütnamesinde müşterek borçlu müteselsilen kefil sıfatı bulunan davalı gerçek kişiler yönünden devam edilmiştir.
Somut olayda, takip konusu alacağın dava dışı asıl borçlu ile alacağı temlik edilen … A.Ş. arasında bila tarihli umumi kredi taahhütnamesi ve 22/10/1996-25/05/1997 tarihleri arasında akdedilen limit artış taahhütnamelerinden kaynaklandığı bankacılık konusunda uzman bilirkişinin kök ve ek raporu ile dosyaya sunulan umumi kredi tahhütnamesinden anlaşılmaktadır.
6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Dava konusu alacağa dayanak en son kredi sözleşmesinin 25/05/1997 tarihinde kurulmuş olduğu sabit olduğuna göre 25/05/2007 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir
6101 sayılı kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.
6101 sayılı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Davaya konu somut olayda daha önce ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu son tarih 25/05/1997’dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 13/07/2013 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın hak düşürücü süre yönüünden REDDİNE,
2-Peşin yatırılan 1.478,08TL’den 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 1.433,68 TL’nin davacıya iadesine,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince takdir olunan 9.674,14 -TL avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 11/09/2019

Katip …
¸E-İmza

Hakim …
¸E-İmza