Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/513 E. 2021/569 K. 10.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/513
KARAR NO : 2021/569

DAVA : Tazminat ve Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması
DAVA TARİHİ : 13/05/2015
KARAR TARİHİ : 10/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan tazminat ve temsil yetkisinin sınırlandırılması davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı ile birlikte müştereken temsil ve ilzama yetkili müdürü olduğu inşaat ve taahhüt işleri ile konut, işyeri ve ticarethane inşaat işleri yapan 10.000,00 TL sermayeli … Ltd.Şti.’de 196 paya karşılık 4.900,00 TL(%49) pay sahibi olduğunu, işyerinin resmi adresinin Sarıyer olarak gözüktüğünü, ancak fiili olarak müvekkilinin ortağı olduğu ve her türlü malzemelerin maliki olduğu …Tic. Ltd. Sti.’ne ait …’deki adreste faaliyet gösterdiğini, davalının müvekkilinin müşteri ilişkilerinden yararlanma amacı ile 16/09/2013 tarihinde hisse devri yolu ile müvekkilini şirkete ortak aldığını, müvekkili ile davalının on yıl süre ile şirket müdürü atayarak müşterek imzaları ile şirketi temsil ve imzaya yetkili olduklarını, ana sözleşmede yapılan değişiklik ile şirket kârının sermaye paylarına göre değil eşit oranda paylaştırılacağının kararlaştırıldığını, davalının şirket müşterilerinden gayri resmi yollar ile para tahsil ediğinin anlaşılması üzerine müvekkili tarafından kendisine tahsil edilen miktarların sorulduğunu, bunun üzerine davalının hesap veremeyeceğini anladığını ve ortaklıktan ayrılmak istediğini, müvekkili ile davalının şirkete yeni iş alınmayacağı, mevcut işlerin bilimine kadar tahsilat ve giderlerin tarafların birlikte yetki verdikleri muhasebeci tarafından tutulacağı, tamamlanmamış işlerin bitiminden sonra şirketin tasfiyesine başlanacağı, tasfiye sonucunda yolların ayrılacağı hususlarında anlaşmaya vardıklarını, davalının bu süreçte de müvekkilini saf dışı bırakmaya çalıştığını, kendi adına usulsüz tahsilatlar yapmaya devam ettiğini, davalının eylemlerinin TTK ‘nun 613 ve 626.maddelerine aykırı olduğunu, davalının özellikle dilekçedeki tabloda gösterilen müşterilerin usulsüz olarak para tahsil ettiğini, bu müşteriler ile sözleşme yapıldığını, sözleşmeleri kendi imzasıyla şirket adına yaptığını, davalının bu şekilde şirket menfaatlerine aykırı olarak şahsi çıkar sağladığını, davalının yakınlarının özellikle annesi, babası, teyzesi ve eniştesinin banka hesaplarının da araştırılarak şirket adına usulsüz tahsil edilen paraların açıklığa kavuşturulmasının gerektiğini, davalının şirketi temsil yetkisinin sınırlandırılmasına, fazlaya ilişkin talep ve dava haklan saklı kalmak kaydı ile davalının müvekkilinin haberi almadan şirket müşterilerinden şirket adına gayri resmi yollar ile tahsil ettiği bedellerden şimdilik 50.000,00 TL’lik kısmının şirket hesabına faizi ile birlikte yatırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: …Tic. Ltd. .Sti’nin 26/06/2013 tarihinde müvekkili tarafından kurulduğunu, davalının şirkete … Projesi işlerini getireceği vaadi ile 16/09/2013 tarihinde şirkete bila bedel ortak alındığını, davacının şirkete ortak olarak alınmasından önce de sonra da şirket faaliyetleri, müşteri ilişkileri, projelendirme ve iş takibinin tamamının müvekkili tarafından yapıldığını, davacının ofise hiç uğramadığını ve şirket müşterileri ya da çalışanları tarafından tanınmadığını, müvekkilinin davacıya güvenerek şirkete ortak yaptığını, ancak davacının geçen sürede müvekkilinin güvenini zedeleyerek ortaklık ruhu ile bağdaşmayacak tavır ve davranışlarda bulunduğunu, son dönemlerde şirketin organik bağının bulunduğu 3.kişi şirketlere borçlandırarak zarara uğrattığını, davacının … ile birlikte yönettiği ve genel koordinatörü olduğu … Şti ve …Ltd. Şti’ne şirketten toplamda 450.000,00 TL para aktardığını, müvekkilinin hesap sorması üzerine davacının Beyoğlu’nda bulunan ofise fiilen el koyduğunu, müvekkili ile çalışanlarının ofise gelmesine engel olarak şirketi çalışamaz hale getirdiğini, davacının ofiste bulunan bilgisayarlar, hard diskler çizimler, projeler vb.tüm emtialara el koyduğunu, müvekkilinin 07/05/2015 tarihinde … 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin …E.sayılı dosyası ile davacının şirket ortaklığından çıkarılması için dava açtığını, bu davayı öğrenen davacının 13/05/2015 tarihinde kötü niyetli olarak huzurdaki davayı açtığını, davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacının iddialarının aksine şirketi zarara uğratanın kendisi olduğunu beyan ederek … 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin …E.sayılı dosya üzerinden açılan ortaklıktan çıkarma davası ile birleştirilmesini, bu talebin kabul edilmemesi halinde ise anılan davanın bekletici mesele yapılmasını ve davanın reddini savunmuştur.
Dava dilekçesindeki talepler HMK m.110 hükmü gereği objektif dava yığılmasına konu teşkil edecek şekilde ileri sürülmüş olup buna göre davacının talebi ilk olarak davacının, davalı …’ın …Ticaret Ltd. Şti’deki temsil ve yetkisinin sınırlandırılması; ayrıca davacının, davalı … aleyhine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla açtığı 50.000,00 TL alacak kısmının faiziyle birlikte … Ltd. Şirketi hesabına ve … tarafından ödenmesi amacına dönüktür. Davacının objektif dava yığılmasına konu olan ve TTK m.553 ve devamına dayalı, kanun koyucunun gerek hüküm gerek gerekçesinde tazminat davası olarak nitelendirdiği dava olup ilgili en başta nisbi harç yatırılmış olmakla birlikte yönetim hakkının sınırlandırılmasına yönelik diğer dava ile ilgili ayrıca maktu harç alınmak suretiyle bu yöne ilişkin usuli eksiklik giderilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalıya isnat olunan eylemler karşısında davalının, somutlaştırılan deliller ve şirketin dayanak ticari defter ve kayıtları dahi dikkate alındığında şirketin zararına olmak üzere para tahsilinin davalı tarafından ve davalı adına gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, davalının isnat edilen eylemler nedeniyle tarafların ortağı olduğu şirketin dava dilekçesinde belirtilen olaylar çerçevesinde davalı tarafça zarara uğratılıp uğratılmadığı, ne şekilde zarara uğratıldığı; bu konuda davalı şirket müdürünün,tarafların ortakları olduğu şirketlere ait gelirleri şirket hesabına aktarmadığı yönündeki iddialar nedeniyle ortaklığın mal varlığının azalmasına, kötüleşmesine yol açıp açmadığı ve bu suretle ana sözleşmeye ve kanuna aykırı hareketinin gerçekleşip gerçekleşmediği, bu zararların doğrudan ve dolaylı zarar kapsamında olup olmadığı da irdelenerek davacının tarafların ortak olduğu şirket adına talep edebileceği miktar olup olmadığı, kaç TL olduğu; ayrıca mali kayıtlar, banka kayıtları,şirketin ilgili yıllara ait defter ve kayıtları dikkate alındığında davalı şirket müdürünün mali ve muhasebesel anlamda dahi özen ve bağlılık yükümlülüğü ile diğer kanunlardan ve şirket ana sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ihlal edip etmediği hususların mali-finansal-işletmesel açıdan da dahi irdelenerek şirket müdürünün temsil yetkisinin sınırlandırılması noktalarındadır.
Dava, TTK.m.630 hükmünden doğan yöneticinin temsil yetkisinin sınırlandırılması davası ile TTK m.553 ve devamından kaynaklanan yönetici aleyhine açılmış tazminat davalarından kaynaklanmaktadır.
Taraflar arasında tespit edilen uyuşmazlık konuları ile ilgili ilk atanan SMMM bilirkişi dava dışı şirketin 2013-2014-2015-2016 yıllarına ait defter kayıtlarının delil niteliğine haiz olduğunu, dava dışı şirketin resmi defterlerinin usulüne uygun bir şekilde kayda alınan işlemlerin işletmeye ait ve gerçek işlemler olduğunun tespiti için yapılan çalışmalarda, davacının 13/05/2015 tarihli delil listesinde sunmuş olduğu ve özellikleri açıklanan 21/04/2014, 25/10/2014, 25/03/2015 tarihli dekontların şirket hesaplarına kayıt edilmediği iddiasının aksine bu belgelerin yevmiye defterlerine kaydedilmiş olduğunu, yasal defterlerde kayıt altına alınmayan işlemlerin mevcudiyetinin tespitinin çalışma ve yetki alanı kapsamı dışında olduğunu, 22/06/2017 tarihi itibariyle teslim etmiş olduğu raporda açıklamıştır.
Alınan rapor içeriği ve rapora yönelik itirazlar sonrası yeni atanan SMMM, banka ve finans uzmanı ile ticari hesaplamalar konusunda ehil bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan 28/10/2019 tarihli raporda ise şirketin defterlerinin birbirini teyit eder şekilde ve usulüne uygun tutulduğu, şirketin kurulduğu tarihten dava tarihine kadar şirket ortağı davalı …’a şirketten yüklü tutarda bir pay çıkışının olmadığı, davalının ortaklar cari hesabı altında şirkete verdiği borçlar nedeniyle şirketten dava tarihi itibariyle 86.889,13 TL alacaklı gözüktüğü, davacının davalı tarafından defterlere işlenmediğini iddia ettiği dekontların şirket defterlerinde kayıtlı olduğu, dosyaya celbedilen banka kayıtları arasında yer alan şirketin … Bankası’na ait banka hesap hareketleri üzerinde yapılan incelemelerde, şirketin banka hesabından davalı şirket ortağı …’a muhasebe kayıtlarında yer almayan ya da şüpheli sayılabilecek herhangi bir para aktarımının yapılmadığı, dosyaya celbedilen banka kayıtları arasında davalı …’a ait herhangi bir hesap ekstresi bulunmadığından davalının şahsi banka hesabına şüpheli herhangi bir para girişi bulunup bulunmadığının tespit edilemediği, davacı tarafından dosyaya sunulan gayri resmi hesap kayıtlarının davalının imzalarını içermediği, herhangi bir kayıt ile desteklenmediği, kim tarafından düzenlendiğinin ise belli olmadığı gibi tek taraflı düzenlenebilir ve değiştirilebilir nitelik taşıdığından değerlendirmeye tabi olamayacağı, bu arada belediyeden gelen cevapların değerlendirilmesi açısından mimar bilirkişiler tarafından inceleme yapılmasının gerektiği, buna göre davalının eylemlerinin TTK m.613 ve m.624 hükümleri çerçevesinde değerlendirileceği gerekçeli ve denetime elverişli şekilde açıklanmıştır.
Bilirkişi kurulunun 28/10/2019 tarihli raporundaki bir kısım hususların başkaca bilirkişi kurulu tarafından incelenmesini gerektirir nitelik taşıdığı anlaşılmıştır. Bu nedenle ve bu defa resmi kurumlara yazılan müzekkereler ile ilgili gelen cevap içerikleri ve bu konuda davacının somutlaştırdığı deliller gözetildiğinde, davalı …’ın bir kısım projelerde müellif olarak kayıtlı olduğu ve rölevelerin altında yüklenici firma olarak… Ltd. Şti.’nin mevcut olduğu, buna mukabil bir kısım projelerde …’ın isminin mevcut olduğu anlaşılmakla birlikte yukarıda belirtilen belgelerde … Ltd. Şti.’nin işveren olduğunun teknik olarak anlaşılır olup olmadığı; bu çerçevede bu projelerde belirtilen işlerin tamamının … Ltd. Şti.’nin nam ve hesabına mı yapıldığı, yahut bunlardan bir kısmının ve doğrudan … nam ve hesabına yapılmış olup olmadığının teknik olarak anlaşılır olup olmadığı; bu çerçevede davacı tarafından bu konuda somutlaştırılan deliller ve celbedilen projeler röleveler ile tüm dosya kapsamı dikkate alınarak atanacak teknik bilirkişi kurulu marifetiyle araştırılması; akabinde ve bu çerçevede işin yapıldığı tarihlere ait yıllar dikkate alındığında tarafların ortak olduğu şirketin ticari defter ve kayıtları, dosyaya celbedilen belgeler de tek tek gözetildiğinde davalının kendi nam ve hesabına yapmış olduğu işlerden gelir elde edip etmediği, şirket adına yapılan işlerden gelir elde edip etmediği, bu gelirin tespitinin mümkün olup olmadığı; buna göre özellikle davalı …’ın iddianın ileri sürülme şekli gözetildiğinde sorumluluğuna yol açacak bir eyleminin var olup olmadığı, davalının bu noktada istinat edilen bu eylemler nedeniyle ortağı olduğu şirketin davalı tarafça zarara uğratılıp uğratılmadığı, ne şekilde uğratıldığı var ise sorumluluğuna esas olan miktarın teknik ve muhasebesel yönden tespiti için bilirkişi incelemesi yapılmasına; bilirkişi ismi üzerinde uzlaşma olmadığı takdirde inşaat muhasebesi konusunda eser sahibi ayrıca menkul varlıkların değerleme işlemleri, Türkiye Muhasebe Standartlarına (tms) göre varlık değerlemesi-menkul varlıklar değerleme işlemleri, menkul kıymetler ve borsa uzmanlığı, genel muhasebe, yönetim muhasebesi, maliyet muhasebesi, ticari işletme ve şirketler muhasebesi konusunda ehil …, 2863 sayılı eski eserler, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, mimari uygulama ve yönetimi, mimari tasarım, mimari proje, yapı maliyeti ve tespiti, inşaat ilerleme seviyesi analiz konularında ehil Mimar … ile yapı denetim hizmetleri, etüt-proje ve danışmanlık hizmetleri, geoteknik, ulaştırma, yapı malzemeleri, yapı statiği, yapı maliyeti analizleri, yapım yönetimi, yardımcı imalat, bakım onarım ve ticaret, yalıtım, yapı değerleme, yapı maliyeti ve tespiti, kamulaştırma konularında ehil inşaat mühendisi …’in atanmasına dair karar oluşturulmuştur.
Konusunda ehil bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan 16/03/2021 tarihli raporda 2863 sayılı yasa ve buna bağlı 660 sayılı ilke kararı ve 680 sayılı ilke kararı gereği Bölge Kurulunca onaylanmış bütün rölöve ve restitüsyon ve restorasyon projelerini hazırlayan mimarın işin müellifi olduğunu, belirtilen ilke kararları çerçevesinde mimar …’ın sorumluluğu onarım ve restorasyonun devamı ve iskan müsaadesinin (yani oturma izninin) alınmasına kadar devam edeceğini, … ancak kendi uygun görürse bu müelliflik hakkını devredebilmekte olduğunu, nitekim ada ve parseli belirtilen bazı işlerde müelliflik hakkını diğer mimarlara devrettiğini, bu işlemlerde yasalara ve ilgili mevzuata aykırılık olmadığını, …’ın toplamda 12 adet iş yapmış olduğunun tespit edildiğini, bu işlerin bir kısmını tamamladığını, bir kısmının ise kısmen tamamladığının tespit edildiği, davacı vekilinin talebi üzerine müzekkere ile istenen bilgiler hizmet sözleşmesi imzalayan taraflarca cevaplanmış olduğunu, belirtildiği üzere yapılan işlemlerin muhatap şirket ve şahıslarca cevaplandığını, bu açıdan da değerlendirme de yasalara aykırı bir durumun tespit edilemediğini, Bölge Kurulu Müdürlüklerinin ve ilgili belediyelerin cevabi yazılarının teknik incelenmesi, …Ltd.Şti ile mimarlık hizmet sözleşmesi yaparak hizmet alan şahıs ve kurumların beyanlarının incelenmesi neticesinde davacı tarafın iddia ettiği gibi mimar … tarafından, …Şti’ni zarar uğratacak bir davranışının olmadığını belirtmişlerdir.
Bilirkişi kurulunun sunmuş olduğu 16/03/2020 tarihli rapor içeriği karşısında, bu raporu incelemeleri; buna göre 28/10/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunu hazırlayan bilirkişi kurulunun raporunun sonuç kısmında ve özellikle 9. maddesinde değişiklik yapılmasını gerektirir bir durum olup olmadığı hususunun kapsayacak şekilde bilirkişi kurulu adına adı geçen 16/03/2020 tarihli raporun SMMM …’a derhal teslim olunmasına dair karar verilmiştir.
Bunun üzerine bilirkişi hazırlamış olduğu 15/06/2020 tarihli ek raporlarında 28/10/2019 tarihli kök raporlarındaki tespit ve değerlendirmelerinde, kök raporunu sunduktan sonra yapılan araştırmada ve gelen cevabi yazılara rağmen bir farkın bulunmadığını, bu çerçevede davalının şirketi zarara uğratacak bir eyleminin bulunmadığının hesaplandığını, banka hesabından davalı adına muhasebe kayıtlarında yer almayan ve şüpheli sayılabilecek bir para aktarımının mevcut olmadığı yönünde beyanda bulunarak mimar ve inşaat mühendisi olan teknik bilirkişilerin yer aldığı raporu dahi irdeleyerek bu yöne ilişkin görüşlerini açıklamışlardır. Bu suretle bu yöne ilişkin tahkikat dahi tamamlanmıştır.
Davacı vekilinin alınan raporlara itirazları karşısında eksik tahkikata yol açılmaması açısından bu defa … Birliğinden gelen cevabi yazı karşısında … T.C.kimlik numaralı … adına 26/06/2013 tarihi ile 13/05/2015 tarihleri arasında; …, … A.Ş., … Şirketi, … Üniversitesi Yardım Vakfı, … Limited Şirketi, …, …, … A.Ş., …Ticaret Limited Şirketi, … A.Ş., …, … A.Ş., …Sanayi, …, … Şirketi tarafından yapılmış bir ödeme olup olmadığı, var ise hangi tarihte ve hangi amaç ile ödeme yapıldığına dair bir kayıt olup olmadığı hususunun ülkemizde faaliyet gösteren tüm bankalardan araştırılması, dayanak tüm belge suretlerinin iki hafta içinde gönderilmesi için Türkiye Bankalar Birliğinin internet sitesinde adres bilgileri mevcut olan tüm üye kurumlarına müzekkere yazılmasına, bankalardan cevap geldikten sonra banka finans uzmanı …’in de yer aldığı bilirkişi kurulundan ek rapor alınmak üzere dosyanın bilirkişi kurulu adına…’e teslimine dair karar oluşturulmuştur.
Akabinde SMMM, banka ve finans uzmanı ve ticari hesaplamalar konusunda ehil bilirkişi kurulunun 05/02/2021 tarihli raporunda 15/06/2020 tarihli ek raporundan sonra dosyaya giren müzekkere yanıtlarına, banka cevap yazılarına göre davalı gerçek kişinin şahsi banka hesaplarına, davacının bildirdiği şirket müşterileri gerçek kişi ve tüzel kişiler tarafından hiçbir para girişi bulunmadığının anlaşıldığı, davanın gelinen bu aşamasına kadar dosyaya celbedilmiş olan tüm banka kayıtlarına, cevabi yazılarına göre davalı gerçek kişinin davacının iddia ettiği şekilde şirketi zarara uğratacak mahiyette herhangi bir eylem para/gelir aktarımı yaptığına dair hiçbir tespit yapılamadığı, 28/10/2019 tarihli kök raporunun ve 15/06/2020 tarihli ek raporundaki tespit ve değerlendirmelerinde herhangi bir değişiklik bulunmadığı şeklinde görüş açıklamışlardır.
Taraflar arasında tartışmalı hususlarla ilgili alınan raporların irdelenmesi aşamasında yasal düzenlemelerin öncelikle dikkate alınması, yine bu irdeleme yapılırken davacının dava dilekçesine konu, iki farklı hukuki kurumdan kaynaklanan uyuşmazlık bulunduğunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede öncelikle yöneticinin temsil yetkisinin sınırlandırılması üzerinde durulacaktır.
6102 sayılı TTK’nın 623.maddesi ile müdürlerin yönetim ve temsil yetkisinin belirlendiği, aynı yasanın 630/2.maddesinde ise her ortağın haklı sebeplerin varlığı halinde yöneticilerin yönetim hak ve yetkisinin kaldırılması veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebileceği, davanın açılabilmesi için genel kurula başvurulmasının gerekmediği öncelikle dikkate alınmalıdır.
Buna göre 6102 sayılı TTK’nın görevden alma, yönetim ve temsil yetkisinin geri alınması ve sınırlandırılması başlıklı 630/2.maddesi“ Her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir. Ne var ki aynı maddenin üçüncü bendi ise yöneticinin özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesini haklı sebep olarak kabul etmiştir. Bu şekilde kanun koyucu haklı sebebi gerekçede belirtilmiş olduğu üzere tanımlamaktadır.
Şirket müdürleri görevlerini ifa ederken özen göstermek, gözetimde bulunmak, rekabet etmeme ve şirketin işlerini azami bir varlık ile yerine getirmek yükümlülüğü altındadır.TTK’nın 630/2 maddesi gereğince, her ortak haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir. Yöneticinin, özen ve bağlılık yükümlülüğü ile diğer kanunlarla ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetim için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur.
Davacı vekilinin iddiasına konu olan, davalının şirketi yönetme ve temsil yetkisini sınırlandırılmasına ilişkin dava dilekçesinde belirtmiş olduğu ve yukarıda belirtilen hususlar bilirkişi kurulunun sunmuş olduğu kök ve ek raporlar ve özellikle 30/10/2019 tarihi itibariyle kök raporu sunan bilirkişi kurulunun raporu doğrultusunda konusunda ehil teknik bilirkişilerin yer almış olduğu heyet tarafından hazırlanan ve 16/03/2020 tarihi itibariyle mahkememize sunulmuş olan rapor içerikleri dikkate alındığında davalının gayri resmi yollarla müşterilerden para tahsis ettiği, usulsüz olarak müşterilerden tahsilat yaptığı, davalının yine babasının banka hesabına haksız para aktarımlarında bulunduğu hususları başta olmak üzere davalının özen ve bağlılık yükümlülüğünü, kanunlardan ya da şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal ettiğine dair herhangi bir bulgu tespit edilemediği gibi bu noktada davacının dayanmış olduğu vakıaların ispatlanmasını gerçekleştirecek ve somutlaştırılmış bir delil bulunmamaktadır. Nitekim kanun koyucu dayanılan nedenlerle yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılması ve sınırlandırılması noktasında herhangi bir ihlali dahi yeterli görmemiş “ağır bir şekilde” bu ihlalin varlığını koşul vakıa olarak öngörmüştür. Yapılan yargılamada “ağır bir şekilde” ihlalin varlığını gösterir bir delil durumu dahi mevcut değildir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir(…) Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792).” Sonuç olarak davacının dava dilekçesine konu olan şekilde, davalının yönetici olarak şirketteki yönetim ve temsil yetkisinin sınırlandırılması noktasındaki talebinin kabulü açısından delil ikame yükünü ve bu suretle dayandığı vakıanın iddiasının doğruluğunu ortaya koyma yükümlülüğünü yerine getiremediği, kanun metninde öngörülen koşul vakıanın bu suretle ispatlanamadığı sonucuna varılmıştır.
Davacının diğer talebi ise dayanmış olduğu vakıalar çerçevesinde davalı yöneticinin sorumluluğuna dayalı olarak aleyhine açılmış olan alacak davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasındadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı gerçek kişi ile davalı gerçek kişinin dava dışı şirketin ortakları bulunduğu, davalı gerçek kişinin şirketi temsile yetkili müdür olduğu, davacının ise münferiden temsil yetkisinin mevcut olmadığı tartışmasızdır.
Yöneticinin sorumluğuna dayalı alacak davası açısından, 6102 sayılı TTK m.567 hükmüne göre “Sorumlular aleyhine şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde dava açılabilir.” Gerek kanun hükmünün açık içeriği ve gerekse Yargıtay 11.HD uygulaması dikkate alındığında somut olayda mahkememiz yetkili olup esasen yetkiye yönelik herhangi bir itirazın olmadığı açıktır.
Genel olarak 6102 sayılı TTK m.553 hükmü yöneticilerin sorumluluğunun düzenlemektedir. Buna göre TTK m.553’de sorumluluğu doğuran sebep olarak “kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ihlâli” gösterilmiştir. Dayanak hükme göre sorumluluğun söz konusu olabilmesi için kusurun varlığı önem arz ettiği gibi meydana gelen zararın nevinin tespit olunması önem arz etmektedir. Zira maddede sözü edilen “…verdikleri zarardan…” ibaresinin “doğrudan zarar”ı ifade ettiğini, TTK m.553 anlamında doğrudan zararın, bir kurucunun, yönetim kurulu üyesinin, yöneticinin veya tasfiye memurunun kanundan ve/veya esas sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü ihlâl ederek, anonim ortaklığının veya pay sahibinin ya da bir alacaklının doğrudan malvarlığında bir değer eksilmesine yol açan yahut malvarlığında oluşması beklenen değer artışının meydana gelmemesi şeklindeki zarar olduğu doktrinde de kabul edilmektedir.. (”Ünal TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, 4.Bası, İstanbul 2015, s.444”.) Böylece kanun koyucunun, alacaklının uğradığı her türlü zararı bu madde çerçevesinde talep edemeyeceğini kabul ettiği düşünülmelidir. Buna göre davacının talep etmiş olduğu zarar kalemi, şirket açısından doğrudan zarar olduğundan davacının tazminatı kendisine verilmesini talep etmesi mümkün olmayıp nitekim davacı alacak davasını şirket hesabına ödenmesi amacıyla açmıştır. Bu nedenle davacı aktif sıfat sahibidir.
Davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu şekilde, şirket müdürü olan davalının dava dilekçesinde dayanmış olduğu ve yukarıda tartışma konusu olduğu açıklanan hususlar çerçevesinde tazminat sorumluluğunun olup olmadığı ele alınacaktır.
Yukarıda anılan tüm bilirkişi kurulu raporları dikkate alındığında davalının muhasebesel ve işletmesel açıdan davacının zarara uğramasına yol açacak şekilde müşterilerden gayri resmi yollarla para tahsis ettiği, yine tahsis edilen bu paraların davalının şahsi hesabına ve davalı babasının banka hesabına aktarılmasına yönelik hareketlerde bulunduğu noktasındaki iddialar yapılan tüm araştırma ve bilirkişi incelemelerine rağmen soyut nitelik taşımaktadır. Esasen şirketin faaliyet konusu da dikkate alındığında davalının şirketi zarara uğrattığı noktasında ispatlanabilmiş herhangi bir durum mevcut değildir. Bir başka deyişle ispatlanabilmiş bir zarar olmadığı gibi bu noktada nedensellik ilişkisinin varlığı da ispatlanamamıştır.
Buna göre TTK m.644 hükmünün atıf yaptığı TTK m.553/1 hükmü gözetildiğinde, davalı yöneticinin kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini kusuruyla ihlal ettiği ve bu şekilde şirketin zararının varlığı var olduğu noktasında herhangi bir durum tespit edilememiştir. Bu noktada özellikle mahkememizce atanan SMMM, banka ve ticari hesaplamalar konusunda ehil bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu kök ve ek rapor ile içinde inşaat ve mimar bilirkişilerin yer aldığı bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu rapor gerekçeli, açık ve denetime elverişlidir. Mahkememizce itibar edilen bu raporlara itibar edilmesine engel ve somutlaştırılmış bir itiraz durumu yoktur.
Basit yargılama usulüne tabi davada davacı tarafın dava dilekçesinde belirtmiş olduğu vakıalar ile HMK m.319 hükmü gereği bağlılık esastır. Zaten dava dilekçesinde belirtilmiş olan vakıalarla ilgili alınan tüm bilirkişi kurulu raporlarına rağmen alacak talebine esas şekilde davalıya atfı kabil kusur ve zarar durumu saptanamamıştır. O halde davacı dava dilekçesi ve somutlaştırmaya çalıştığı deliller ile iddiasını ispatlayamamıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında; davacının, davalı …’ın, …Ticaret Ltd. Şti’deki temsil ve yetkisinin sınırlandırılmasına dair talebinin sübut bulmadığından reddine, davacının, davalı … aleyhine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla açtığı 50.000,00 TL alacak kısmının faiziyle birlikte … Ticaret Ltd. Şti hesabına ve … tarafından ödenmesi amacına dönük talebinin sübut bulmadığından reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davacının, davalı …’ın, … Ticaret Ltd. Şti’deki temsil ve yetkisinin sınırlandırılmasına dair talebinin sübut bulmadığından reddine,
2-Davacının, davalı … aleyhine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla açtığı 50.000,00 TL alacak kısmının faiziyle birlikte … Ticaret Ltd. Şti hesabına ve … tarafından ödenmesi amacına dönük talebinin sübut bulmadığından reddine,
3-Davacının temsil ve yetkisinin sınırlandırılmasına dair talebi ile ilgili olarak 492 sayılı Harçlar Kanunu gereği peşin alınan 59,30 TL harç yeterli olmakla yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davacının tazminat talebi ile ilgili olarak 492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gerekli 59,30 TL harcın, peşin alınan 853,88 TL harçtan mahsup edilerek 794,58‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından harcanan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından harcanan 178,00 TL tebligat posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacının temsil ve yetkisinin sınırlandırılmasına dair talebi ile ilgili olarak davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacının tazminat talebi ile ilgili olarak; 6102 sayılı m.553 ve devamı hükümlerinde “tazminat” olarak nitelendirilen davanın varlığı nedeniyle yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 10/09/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …