Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/391 E. 2023/34 K. 13.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/391
KARAR NO : 2023/34

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 10/04/2015
KARAR TARİHİ : 13/01/2023

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
müvekkili 04/01/2015 günü saat 17:00 civarında …’nde karşıdan karşıya geçerken … plakalı minibüs şoförü …’ün sevk ve idaresindeki minibüsün ters istikamette yola girmesi ve müvekkiline çarpması sonucu trafik kazası geçirdiği, minibüs şoförlerinin o noktada bunu alışkanlık haline getirdiğini, gerek taşıdıkları insanların, gerekse trafikte araçla ve yaya halde seyreden kimselerin can ve mal güvenliğini hiçbir surette önemsemediklerinin apaçık
ortada olduğunu, diğer yandan kazadan sonra tutulan kaza tespit tutanağı ve kaza yeri krokilerinden de, şüpheli şahsın 2918 sayılı KTK 47/1-C maddesi uyarınca kusurlu olduğunun tespit edildiğini, yine kazaya, kaza anında orada bulunan …, …, …’nın birebir şahit olduklarını, şüpheli şahsın bilinçli olarak ters yöne girdiği, bu eylemiyle de kasten kazanın gerçekleşmesine sebep olduğu, fotoğraflarla ve kamera kaydı ile bu durumun sabit olduğu, bile bile kazaya sebep olan, trafikte terör saçan, müvekkilin belki de ölümüne sebep olacak işbu şahsın ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılması hukuki bir garabet olup savcılıkça olayın mahiyeti ve gerçekleşme şekli dikkate alınarak şüpheli şahsın ivedilikle tutuklanmasını talep ettiklerini, kazanın gerçekleştiği günden sonra çekilen fotoğraflarda da görüldüğü üzere başkaca minübüs şoförlerinin aynı hatayı tekrarlamakta ve yine ters şeritten seyrettiğini, ne var ki şüphelinin ölüme sebebiyet verecek bir kazaya sebep olmasına rağmen, kazadan bir saat sonra salıverilmesi ne şüpheli açısından ne de diğer şoförler açısından hiçbir caydırıcılık içermediğinden aynı trafik ihlalini yapmakta ve her gün bu kimseler yüzünden yüzlerce insanın can güvenliğinin tehlikeye girdiğini, kazayı yapan … plakalı ticari araç sahibinin kazandan haberdar olduktan sonra işbu ticari aracı devretmesi kuvvetle ihtimal olduğunu, Karayolları Trafik Kanununu 85/2 maddesi “Motorlu araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise, kazaya karışan aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet Savcılığınca, aracın tescilli olduğu tescil kuruluşuna, trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi için talimat verilir” hükmünün düzenlendiğini, soruşturma süresince kazaya sebep olan araç kaydı üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, Borçlar Kanunu 42/2.maddesi gereğince zararın ve kapsamanın belirlenmesi gerekeceğine ilişkin kararları mevcut olduğunu, müvekkillerinin tedavi, iyileşme gideri ve tüm maddi zararların bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacağını, diğer yandan müvekkilinin geçindirmek zorunda olduğu bir evi, bakmakla yükümlü olduğu bir eşi olduğunu, ancak müvekkil şu anda çalışamamakta ve tedavisi halen devam ettiğini, tedaviye cevap verip hayata tutunup tutunamayacağının bile henüz belli olmadığını, müvekkilinin tedavisinin bu şekilde yıllarca sürmesi ve yatalak olarak kalmasının tedavinin gidişatına göre kuvvetle muhtemel olduğunu, iyi ihtimalde müvekkili tedaviye olumlu cevap verse dahi bilincinin kapanması mevcut olup artık hayatına eskisi gibi devam etmesinin kesinlikle mümkün olmadığı, açıklanan bu nedenlerle, toplanacak delillere göre müvekkillerin tüm maddi zararının 6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesi uyarınca hesaplatılarak hüküm altına alınması talebinde bulunduklarını, bu nedenle fazlaya, ilişkin haklarımızı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL maddi tazminat talebinde bulunduklarını, kaza yapan … plakalı ticari aracın …tarafından sigortalandığını, sigorta poliçesi … tarafından yapılmış olup, poliçe numarası … olduğunu, işbu sebeple maddi tazminat talebi açısından … nolu poliçe bedeli ile sınırlı olmak üzere müvekkilin uğradığı maddi zararlardan diğer davalılar ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, yapılacak bilirkişi incelemesiyle, davacı müvekkilinin maddi zararları ortaya çıkacağını, müvekkilinin tedavisi devam ettiğinden, tedavi giderlerinin devam etmekte olup, yargılama süresince de bu giderlerin dosyaya ibraz olunacağı, davacı müvekkilinin kaza tarihinden bu yana şuuru kapalı şekilde tedavi gördüğünü, 3,5 aydır ailesi ve kendisinin tarifi olmayan bedensel ve ruhsal ızdırap çıktığını, müvekkilinin tedaviye cevap vermemesi, ölümle yaşam arasındaki o ince çizgide günlerdir gidip gelmesi halinin tüm ailenin psikolojisini bozarak kazanın ailede ruhsal bir travma yarattığını, müvekkilin tedaviye cevap verip vermeyeceği halen dahi belirsiz olup, tedavinin seyrinin ümit verici olmadığını, müvekkilinin tedaviye cevap verse dahi artık bedenini eskisi gibi kullanması mümkün olmayacağını, durumun ailesi açısından ciddi şekilde manevi ızdırap verdiğini, müvekkilinin tedavisi 25.03.2015 tarihinden bu yana evde devam etmekte olup, müvekkilinin yatalak halde hiçbir hayati fonksiyon göstermemekte olup, hiçbir ihtiyacını karşılayamadığını, müvekkilinin 3.5 aydır yatak tedavi gördüğü için tüm vücudunda yaralar olduğunu, bilinci kapalı olsa dahi müvekkilinin çektiği acı ve ızdırap, gözyaşı ve reflekslerinden anlaşıldığını, müvekkilinin bu acı ve ağrılara dayanabilmesi için sürekli olarak ağrı kesiciler verilmekte ve uyutulduğunu, müvekkilinin evdeki tüm tedavisi eşi ve kızı tarafından yürütülmekte olup, maddi ihtiyaçların ise oğlunun desteği ile karşılandığını, davalı … bir dakika önce hareket edebilmek, trafik ışığını beklememek adına müvekkilin tüm hayatını kararttığı gibi eşine ve çocuklarına da hem beden hem ruhen tarifi mümkün olmayan bir sorumluluk ve ızdırap yüklediğini, müvekkilin evi adeta yoğun bakım ünitesine dönüştürüldüğünü, müvekkilinin mikrop kapmaması adına ev sürekli olarak dezenfekte edilmekte olup, dışarıdan gelecek olan akrabanın, eşin dostun dahi eve giriş çıkışında oldukça hassas davranıldığını, müvekkilin eşi ve kızının bu sebeple adeta mikrop riskine karşı psikolojik olarak takıntı oluşmaya başladığını, evde her daim bir hastalık ve ölüm korkusu mevcut olup tüm aile bireylerinin psikolojisinin bozulmuş durumda olduğu, artık aile bireylerinden hiçbirinin hayatı eskisi gibi olmayacağını, davacı müvekkilinin ve ailesinin çektiği tüm bu elem ve ızdıraplara karşın 150.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ve … tarafından müştereken ve müteselsilen ödenmesini talep etmiştir.
Davalılardan … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça, 04.01.2015 tarihinde meydana gelen yaralanmalı trafik kazası nedeniyle 50.000,00 -TL maddi ve 150.000,00 -TL manevi tazminat talep olunduğunu, davacı yanın talepleri haksız ve dayanaksız olup reddine karar verilmesi gerektiğini, kazanın meydana gelmesinde kusur durumunun tereddüte mahal vermeyecek şekilde ve titizlikle araştırılması gerektiğini, emniyet tarafından tutulan kaza raporundaki kusur durumu ve ceza dosyasından alınan bilirkişi raporunda açıklanan kusur durumunun kabul edilmediğini, kazanın, davalı sürücünün ters istikamete girdiği sırada olduğunun tartışmasız olduğunu, bu durumun davalı sürücü tarafından da
kabul edildiğini, ancak; ters istikamette araç sürmenin olağan sonucu başka bir araç ile kaza yaşanması olduğunu, yayalara çarpmak öngörülemez sonucu olduğunu, nitekim kaza, davacı …’in karşıdan karşıya geçmesi sırasında yol üstünde meydana geldiğini, keşfen yapılacak incelemede görüleceği üzere, davacının karşıdan karşıya geçtiği noktada, yaya geçişine izin veren trafik işareti veya yaya geçidi mevcut olmadığını, başka bir anlatımla, davacının araç yolu üzerinde bulunması ve karşıdan karşıya geçmesi yaya trafik kurallarına uygun olmadığını, bu nedenlerle, kazadaki kusur durumu titizlikle incelenmeli ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğini, salt ters yönde bulunduğundan bahisle tüm kusurun davalı sürücüye yüklenmesi hatalı olacağını, bunun için Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan kusur raporu alınması gerektiğini, mevcut başka rahatsızlıkları nedeniyle tamamen sağlığına kavuşamamış olabileceği düşünülmeli ve araştırılması gerektiği, bunun için, yaralanan davacının kaza sonucu yapılan tedavisine ilişkin tüm hastane kayıt ve belgeleri, daha önce mevcut olan hastalığı var ise bununla ilgili tüm hastane ve tedavi belgeleri celp edilmesi gerektiğini, bundan sonra, davacının tamamen sağlığına kavuşamamasının, kazada oluşan yaralanmadan mı yoksa daha önce mevcut rahatsızlıklarından mı kaynaklandığı noktasında hukuken itibar edilebilecek bir rapor alınması gerektiğini, bu hususta Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu veya Sağlık Bakanlığı Yüksek Sağlık Şurasından rapor alınması gerektiğini, davacının trafik kazası sonucu yaralandığından ve bu kapsamdaki tüm tedaviler ücretsiz olduğundan, talep edilen tedavi giderleri talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, bu konuda Sağlık Bakanlığı’na yazı yazılarak, davacı kazalının tedavisinin ücretsiz yapılıp yapılamayacağı sorulmalı, yapılabildiğinin tespiti halinde tedavi giderleri talebi reddedilmesi gerektiğini, davacının SGK kapsamında sigortalı olup olmadığı araştırılmalı, hastanedeki ve evdeki tedavisinin SGK Sağlık Sigortası kapsamında yapılıp yapılamadığı Sağlık Bakanlığından sorulmalı, tedavisinin SGK kapsamında yapılabilmesi halinde, dava tarihine kadar yapılmış ve devam eden tedavi giderleri konusunda talebin reddini, davacı özel hastanede tedavi gördüğünden, tedavi masraflarının aktüel olup olmadığının araştırılması gerektiğini, tedavi masraflarının miktarı konusunda aktüerya bilirkişisinden rapor alınması gerektiğini, davacıya davalı … şirketi tarafından bir ödeme yapılıp yapılmadığı sorulmalı, yapılmışsa maddi tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, olayın özelliklerine, tarafların yaşı, mesleği, eğitim durumu ve diğer özel hallerine göre, çekilen acı, elem ve ızdırapla orantılı olmak koşulu ile hak ve nesafet kurallarına uygun olarak, zenginleşme aracı olmayacak şekilde takdir olunması gerektiğini, manevi zararın tek başına tazminatı gerektirmeyeceğini, manevi zarar yanında, manevi tazminatı haklı kılan ruhi çöküntü, olağan dışı acı ve üzüntü gibi özel nedenlerin bulunması gerektiğine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalılardan … vekili cevap dilekçesinde özetle;
… plakalı aracın, müvekkilinin şirket tarafından tanzim edilen, 10.05.2014/2015 vadeli … poliçe numaralı zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, kaza tespit tutanağı ve diğer delillerin tebliğ edilmemiş olup
öncelikle davacı yanın iddia ettiği” kazanın meydana geldiğini ve zarar görenin de bu kazaya karıştığını ispat etmesi gerektiğini, müvekkilinin şirket trafik poliçesi ile aracı sigorta ettiren işletenin KTK md 85’ten doğan sorumluluğunu üzerine aldığını, sözleşme süresi içinde işletenin değişmesi halinde sigorta sözleşmesi, işletenin değiştiği tarihten itibaren on gün süresince herhangi bir işleme gerek kalmaksızın ve prim ödenmeksizin yeni işleten için de geçerli olduğunu, genel şartlarda düzenlenen işletenin değişmesine ilişkin düzenlemede açık olarak işleten değişmişse işletenin değiştiği tarihi takip eden on günün sonunda poliçenin kendiliğinden iptal olduğunu, bu hal karşısında meydana geldiği iddia edilen kaza sırasında aracın sigorta ettiren … tarafından mı işletildiğinin tespit edilmesi gerektiği, HMK 119.madde gereğince iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği açıkça belirtilmesi gerektiği gibi, HMK 119. Madde g. Fıkrası gereğince talep edilen tazminat kalemlerinin hukuki sebeplerinin de açık ve net bir şekilde belirtilmesi gerektiğini, bu nedenle davacı taraftan hangi vakıanın hangi delille ispat edileceğini ve tazminat taleplerinin hukuki sebeplerini içerir beyan alınması gerektiğini, diğer yandan kabul anlamına gelmemekle birlikte sigortalı araç sürücüsünün kusurunun ve zararın da kaza ile illiyetinin tespiti halinde ortaya çıkan zarardan kaynaklanan tazminatın hesaplanması için dosyanın aktüer siciline kayıtlı aktüerya uzmanına gönderilmesini, davacı tarafından işbu dava açılmadan önce müvekkilime herhangi bir başvuru yapılmadığını savunmuştur.
Davalı … ise davayı inkâr eden konumdadır.
Dava, dava dilekçesinde adı geçen ve yargılama sırasında vefat eden …’in trafik kazası sonucunda yaralanması nedeniyle açılmıştır. Yargılama aşamasında belirsizliğin giderilmesi sonrası maluliyet tazminatı, bakım gideri, tedavi gideri kalemlerinden oluşan maddi tazminat ile manevi tazminat istemi dava konusudur.
Davaya esas olan haksız fiil ile ilgili … 14.Asliye Ceza Mahkemesinin …E.sayılı dosyasına istinaden yapılan yargılamada sürücü …’ün asli kusurlu olması nedeniyle 20 ay hapis cezasına mahkum olunduğu, cezanın ertelendiği, kararın bu haliyle kanun yolu aşamalarından geçerek kesinleştiği sabittir.
Mahkememizde 10/04/2015 itibariyle dava açılmış olup, bu tarih itibariyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değişiklik yapılan ve 26/04/2016 tarihli Resmi Gazete yayınlanan değişiklik yürürlüğe girmediği için sigorta şirketine dava öncesi başvuru yapılmasına dair dava şartının varlığının aranmasına gerek bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere davacı yargılama aşamasında vefat etmiş ve usulüne uygun olarak tüm mirasçılar adına vekalet sunulmuştur. Bu çerçevede taraf teşkili tam ve eksiksiz olarak sağlanmış, bu haliyle yargılamaya devam olunmuştur.
Yargılama sırasında vefat eden …’in davaya konu tazminat taleplerinin hesaplanması için kusur ve hesap uzmanı bilirkişisi atanmış olup ayrıca maluliyet durumu dahi incelenmiştir.
Buna göre Yargıtay uygulamasında kabul olunduğu üzere “haksız fiil sonucu sürekli iş göremezlik kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının doğru biçimde belirlenmesi gereklidir. Söz konusu belirlemenin ise, Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013-01.06.2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015-20.02.2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20.02.2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir”.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 24/07/2019 tarihli raporuna göre davacı …’in E-cetveline göre %100 meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, sürekli bakıma muhtaç konumda bulunduğu oy birliğiyle açıklanmıştır.
Mahkememizce yapılan incelemede Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporun mevcut dosya kapsamı ve ayrıca yürürlükte bulunan tüzük hükümlerinden yararlanılarak hazırlandığı, bu itibarla raporun hazırlanma şeklinin Yargıtay uygulamalarına uygun olduğu, esasen bu rapora itibar etmeye engel ve gerekçeli bir itirazın ise mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkememizce yargılama aşamasında atanan kusur bilirkişisinin hazırlamış olduğu 05/12/2019 tarihli raporda trafik kaza tespit tutanağındaki tespitler, kaza yeri krokisindeki tespitler, çarpma noktaları, fren izlerinin başlangıç ve bitiş konumları, araçların istikameti, aracın son konumu, sürücü beyanları, hasar durumları ve mevcut tüm veriler bir arada değerlendirildiğinde kazaya uğrayan …’in kural dışı davranışı, ihmali veya kazaya engel olabilmek amacıyla herhangi bir tedbirinin bulunmadığı, bilakis orta refüjün soluna tehlikeli şekilde geçen, tehlikeyi öngörmeyen, yayayı dikkate almayan, zamanında etkili fren, direksiyon ve manevra tedbiri uygulamayan, yayanın geçmesini beklemeyen, trafik güvenliğini tehlikeye düşüren, yolu ve çevresini gereği gibi etkin şekilde kontrol etmeyen, dalgın, tehlikeli, dikkatsiz, tedbirsiz ve özensiz davrandığı mütaala olunan sürücünün %100 kusurlu olduğu anlaşılmıştır.
Açıklanan eksikliklerin giderilmesinden sonra aktüer bilirkişiden rapor alınmış ise de yargılama aşamasında Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 ve 2020/40K.sayılı kararı ile KTK m.90 hükmündeki “Bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi sonrası ve Yargıtay uygulaması gereği yeniden ek rapor alınması dahi takdir olunmuştur.
Yargıtay 17.HD uygulaması dikkate alındığında, AYM kararı öncesi davacı aleyhine olacak şekilde TRH 2010 ve 1.8 faiz uygulaması davacı aleyhine iken AYM kararı sonrası 1.8 faizin uygulanmamış olması, bu durumda 02/08/2021 tarihi itibari ile teslim olunan aktüer raporunda bu defa davacı aleyhine bir verinin tümden değişmesi, 1.8 teknik faizin tümden kaldırılmasının davacı lehine olacak şekilde değişiklik içermesi nedeni ile en son asgari ücretler gözetilerek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuş, bu çerçevede hesap bilirkişisi sunmuş olduğu 28/05/2020 tarihli raporda iş göremezlik zarar miktarının 240.140,34 TL, bakıcı maddi giderinin 285.547,06 TL olduğunu açıklamıştır.
Ayrıca tedavi giderleri yönünden güncel evde bakım maaşının 1.544,00 TL ve ayrıca 11,75 yıl çarpımı sonucunda bulunan rakamın 217.714,00 TL olduğu yönünde 04/11/2020 tarihli doktor bilirkişi raporunun sunulduğu, bu rapora itiraz üzerine konusunda ehil başkaca bir tıp doktoru bilirkişisi ve aynı zamanda tıp hukuku ve sağlık kuruluşu yönetimi konusunda belge sahibi bilirkişinin hazırlamış olduğu raporda ise dosyadaki belgeli tedavi giderlerinin SGK’nın sorumluluğunda olduğu, ancak bunun dışında belgesiz tedavi giderlerinden 20.000,00 TL belgesiz tedavi giderleri ve 10.000,00 TL yol gider harcaması yapıldığının açıklandığı beyan edilmiş, itiraz üzerine ise başka bir tıp bilirkişisinden 24/03/2022 tarihli rapor sunulmuştur. Ne var ki belgeli olan tedavi giderleri ikinci tıp doktoru bilirkişisinin hazırladığı 09/10/2021 tarihli kök raporda da değinmiş olduğu üzere SGK tarafından karşılanması gereken giderlerdendir. Bir başka deyişle bu giderlerinin davalılardan tahsili mümkün bulunmamaktadır. Buna mukabil belgesiz olan tedavi giderleriyle ilgili tıp hukuku ve sağlık kuruluşlarının yönetimi konusunda belge sahibi bilirkişinin hazırlamış olduğu rapor adı geçen bilirkişinin uzmanlık alanı, özel hastane yönetmeliği hükümleri, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının genelgeleri, yine evde bakıma ilişkin yönetmelik hükümleri, özellikle yaralanma niteliği ve tedavi süreci dikkate alındığında kabul edilebilir olduğu gibi en önemlisi yargılama sırasında davacı …’in vefat etmiş olması, bu suretle bakiye ömrün varsayımsal olarak düzenlenmesine rağmen …’in vefatının yargılama sırasında gerçekleşmesi karşısında herhangi bir hesap yöntemine göre bakıcı giderinin artık hesaplanmasının dahi mümkün bulunmadığı, buna göre kaza tarihi ile vefat tarihi arasındaki süre dikkate alındığında bakıcı giderinin de düşük olduğu, ancak en önemlisi Evde Bakım Hizmetleri Sunumu Hakkında Yönetmelik hükümleri karşısında davacı …’in palyetif bakım hastası olup özel hastaneler yönetmeliği ve yukarıda anılan yönetmelik çerçevesinde zaten evde sağlık hizmetlerinden yararlanma imkanı mevcut bulunduğu, nitekim bu çerçevede davacının, ilaç, sarf, diğer tıbbi ilaçlarının SGK tarafından karşılanacağının açık bulunduğu, hatta İBB bünyesindeki evde sağlık ekiplerince ihtiyaç duyulacak egzersizlerin dahi maliyete katlanmadan dahi yaptırılabileceği bir bütün olarak dikkate alındığında 09/10/2021 tarihli rapora itibar edilmesi gerekmektedir.
Yargılama aşamasında davacı … vefat etmiş olup bu durumda davacının tüm zararlarının artık bilinen dönemde kaldığı ve herhangi bir yöntem seçimine lüzum bulunmadığı açık olup Yargıtay uygulaması karşısında hesap yönünden revize edilmesi gereken bir durum olup olmadığı noktasında hesap bilirkişisinden ek rapor alınmıştır.
Hesap bilirkişisi 31/10/2022 tarihli raporunda “dosyadaki 31.07.2015 tarihli sulh protokolü ve feragatname içeriğine göre davacıya 125.000,00 TL asıl alacak ödemesi karşılığında davalı … şirketi yönünden geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik, tedavi gideri ve bakıcı gideri maddi zararlarının tamamından feragat edildiği, davacıya yapılan ödemenin ne kadarının hangi tazminat kalemi için ödendiği belirtilmediğinden proporsiyonel olarak ödeme tutarları belirleneceği, davacıya 31.07.2015 tarihli sulh protokolü, ibraname ve feragatname kapsamında 52.708,14 TL sürekli iş göremezlik zararı ödemesi yapıldığı, ödeme tarihi itibarı ile davacının sürekli iş göremezlik maddi zararları toplamı 58.650,21 TL olup,
davacıya davalı … şirketi tarafından yapılan ödeme 52.708,14 TL olmakla davacının ödeme tarihindeki maluliyet maddi zararının %90’nın karşılandığını ve 5.942,07 TL eksik ödeme yapıldığı, … plakalı araç 10.05.2014-10.05.2015 vadeli ZMSS poliçesi ile davalı … şirketi tarafından sigortalanmış olup, kaza tarihinde geçerli teminat limiti tedavi giderleri yönünden 290.000,00 TL ve sakatlık yönünden ise 290.000,00 TL olduğu, davacıya yapılan ödemeler neticesinde sakatlık bakiye teminat limiti (290.000,00 TL – 52.708,14 TL) = 237.291,86 TL olup tedavi gideri bakiye teminat limiti ise; (290.000,00 TL – 72.291,86 TL) = 217.708,14 TL olduğu, bununla birlikte; dosyada mevcut 31.07.2015 tarihli sulh protokolü ve feragatnamede davacının talep ettiği tüm maddi zararları yönünden davalı … şirketini 290.000,00 TL teminat tutarı kadar ibra ettiği ve davalı … şirketi aleyhine davasından tüm maddi tazminat talepleri yönünden feragat ettiği, müteveffa davacının güncel verilere göre nihai ve gerçek sürekli iş göremezlik maddi zararının 41.494,09 TL ve nihai ve gerçek tedavi gideri maddi zararının 71.267,14 TL hesaplanmış olmakla birlikte; Yargıtay 4. HD 2021/15819 E., 2021/6621 K.,12.10.2021 T. sayılı ilamı nazara alındığında; müteveffa davacının bakiye maddi tazminat alacaklarının teminat limitlerinin altında kalması nedeniyle davacının bakiye maddi zararları yönünden davalıların sorumluluğuna gidilemeyeceği” şeklinde görüş bildirmiştir.
“Davalı trafik sigortası şirketi tarafından yargılama sırasında sunulan 31/07/2015 tarihli “ibraname ve sulh” başlıklı belgeye göre davalı … şirketinin poliçedeki taahhütlerinin tamamını yerine getirdiği, bu nedenle davalı trafik sigorta şirketi, davalı araç işleteni, davalı araç sürücüsünün 290.000,00’er poliçe miktarı kadar ve her yönüyle maddi tazminattan, yine her türlü borç, yükümlülük, faiz ve taahhütlerden ibra olunduğu, poliçe teminatı kadar feragat olunduğu, bu çerçevede … 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin …E.sayılı dava dosyasına konu olayla ilgili herhangi bir ek tazminat talebinde bulunulmayacağı, mahkeme masrafı avukatlık ücreti dahil 137.000,00 TL’nin ödenmekle teminatın dava konusu olay için tamamen sona erdiği, sulh anlaşması nedeniyle mahkemece herhangi bir karar verilmesine yer olmadığı, gerek vekalet ücreti gerek masraflarını taraflarca ödendiği anlaşılmakta olup davacı …’e vesayeten … vekilinin içeriği ve imzası tartışmasız belgeyi de ikrar ettiği açıktır.
Bu nedenle maddi tazminat alacağına binaen tüm davalıların 290.000,00’er TL’lik poliçe teminatı kadar olan miktar çerçevesinde olmak üzere davacı vekilinin “ibraname ve sulh anlaşması” başlıklı belge çerçevesinde davalı … şirketini, işleteni ve sürücüyü maddi tazminat yönünden ibra ettiği ve dahi bu teminat limitleri kadar haklarından feragat ettiği tartışmasızdır. Ayrıca davacılar vekili tarafından imzalandığı tartışma konusu olmayan bu belge ile söz konusu “ödeme nedeniyle sigorta şirketi, sürücü, işleten yönünden dahi derdest dava yönünden mahkemece maddi tazminat davasında herhangi bir karar verilmesine” dahi gerek olmadığı açıklanmıştır.
Zarara sebebiyet veren sürücü, işleten, malik ve trafik sigortacısı, BK.nun 50, 51.maddeleri gereğince maddi zarardan müteselsilen sorumludur.
Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri, BK.nun 141. 142. maddesine göre, borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde trafik olayı nedeniyle müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. BK.nun 146.maddesi uyarınca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu hakları da mevcuttur.
Mahkemememizce yapılan değerlendirmede davalılar sigorta şirketi, sürücü ve ayrıca işleten olmak üzere tüm davalılar iddia olunan zarardan birlikte ve müteselsilen sorumlu olup, davacı … vekilinin imzaladığı “ibraname ve sulh anlaşması” başlıklı yazıda açıkça poliçe limitleri kadar olmak üzere …. 2.ATM’nin …E.sayılı davaya konu trafik kazasından kaynaklanan tüm haklarından 290.000,00’er TL’lik poliçe teminatları kadar feragat ettiğini beyan etmesi nedeniyle, bu feragatin aralarında tam teselsül bulunan müşterek ve müteselsilen sorumlu olan davalılara da sirayet ettiği gözetilmiştir. (Yargıtay 17. HD 2013/10168E. 2014/9239K.sayılı ilamı) Zaten davalılar yönünden ve davalılar lehine beyan sunulmuştur.
Somut olayda “Zarar nedeniyle sürücü, işleten ve trafik sigortacısı, BK.nun 50. 51.maddeleri (6098 sayılı TBK’nun 61.vd.maddesi) gereğince maddi zarardan müteselsilen sorumludur.
Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri 6098 sayılı TBK.’nun 162 ve 163.maddelerine göre, borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde trafik olayı nedeniyle müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. 6098 sayılı TBK.nun 167.maddesi uyarınca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu hakları da mevcuttur.
Somut olayda, davalı …’ün sürücüsü, davalı …’ün ise işleteni olduğu araç %100 oranında kusurlu bulunmuştur. Dava dilekçesinde adı geçen bu aracın işleteni, sürücüsü ve sigortacısı olanlar aleyhine müşterek ve müteselsil sorumluluk hükümlerine göre dayanılmıştır. Yargılama aşamasında yukarıda irdelenen belge içeriğine göre, ibraname ile maddi zararlar yönünden ve her bir davalının 290.000,00’er TL poliçe teminatı oranında ayrı ayrı ibra edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı tarafın, yukarıda irdelendiği üzere bu limitler kadar Mahkememizdeki dava konusu maddi tazminat talebinden dahi feragati söz konusudur. Davacının bu feragatinin (aralarında tam teselsül bulunan) tüm davalılara yani sürücü ve işletene sirayet edeceği ise açıktır. (Yargıtay 17. HD 2015/4323E. 2015/7226K.sayılı ilamı) Zaten tüm davalılar yönünden beyan açıklanmıştır.
Dava trafik kazası nedeniyle cismani zarara dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, meydana gelen kaza nedeni ile müvekkilinin cismani zarara uğradığını açıklayıp tazminat talebinde bulunmuş, yargılama sırasında zarara neden olan aracın sigorta şirketince ödeme yapıldığı, davacı taraf ile sulh olunduğu ve davacı tarafın tüm davalılar lehine yukarıda anılan belgeyi düzenlemiş olduğu açıktır. Buna göre müteselsil borçlarda, alacaklının borçlulardan biri ile ibra sözleşmesi yapması halinde durumun özelliği veya borcun niteliği diğer borçluların borçtan kurtulmalarını gerektirebilir. (BK.nin 145/2 mad.) O halde, ibra sözleşmesinin müteselsil borçlulardan biri ile yapılması halinde, ibra edilen miktarın diğer alacaklılar içinde geçerli olması, bu hususun ibra sözleşmesinden anlaşılmasına bağlıdır. (HGK.nin 16.6.2004 gün 2004/11-359 Esas 2004/366 Karar) Davaya son veren taraf işlemleri 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 307-315 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre sulh da davaya son veren taraf işlemlerindendir. Somut olayda, yargılama aşamasında davacı … vekili ile davalı … şirketi arasında ve tüm davalılar lehine “ibraname” içeriğini dahi içeren belgede belirtilen şekilde düzenleme yapıldığı yukarıda açıkça belirtilmiştir. Davacı taraf tam teselsülde olduğu gibi, zararının tümünün tazminini müteselsil borçluların hepsinden isteyebileceği gibi, birisinden de isteyebilir. 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun m.166 hükmüne göre, sorumlulardan birinin zararı ödemesi halinde, diğerleri bu oranda borçtan kurtulurlar. Ancak müteselsil borçluların borçtan tamamen veya kısmen kurtulabilmeleri, alacaklının bilfiil tatmin edilmiş olması halinde söz konusudur. Bunun aksinin kabul edilebilmesi için ya alacaklının teselsülden açıkça feragat etmiş olması yahut da böyle bir feragatin durumdan kesin olarak anlaşılması lazımdır. Yine, Borçlar Kanunu’nun m.166 hükmünde rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin ödediği miktar oranında alacaklının haklarına halef olacağı ve alacaklının diğerleri zararına, müteselsil borçlulardan birinin durumunu iyileştirdiği takdirde bu fiilin neticelerini şahsen tahammül edeceği düzenlenmiştir.
Somut olayda; davacı … vekili tarafından, zarardan müteselsilen sorumlu olan araç maliki, sürücü ve araç sigortacısına karşı dava açılmış; dava devam ederken davacı … vekili tarafından davalı … şirketin yanında tüm davalıların tamamen borçtan ibra olunduğu açıkça ortaya konulmuştur. Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında Mahkememizce yapılan değerlendirmede yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler, yapılan ödeme ve sulh sözleşmesi de dikkate alınmak suretiyle, davacı … vekili tarafından verilen 31/07/2015 tarihli ibranamenin diğer davalılara etki edeceği ve sirayet edeceği kabul olunmuştur. Bu değerlendirme yapılırken davalı … şirketi tarafından kaza tarihindeki teminat limitinin altında bir ödeme yapılsa da, kaza tarihi itibari ile trafik sigorta teminat limitinin her iki gider açısından ayrı ayrı 290.000,00’er TL olduğunun ve yargılama sırasında düzenlenen ibranamenin sirayetinde ödeme miktarının değil, teminat limitinin sirayet edeceği gözetilmiştir. Bu suretle yargılama sırasında imzalanan ibra ve sulh belgesi içeriği gözetilerek davalıların maddi tazminata yönelik hukuki durumları açıklanan şekilde takdir olunmuştur. (Yargıtay 17.HD 2016/13816E. 2019/5406K.sayılı kararından hareket edilmiştir)
Nitekim emsal başka bir uygulamada ilk derece mahkemesi tarafından “davanın maddi tazminat yönünden kabulü ile, 16.620,83TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine” dair hüküm oluşturulmasından sonra adı geçen hükmün süresi içinde davalı … şirketi, davalı sürücü-işleten vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtayca oluşturulan bozma ilamında “Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulmuş olan 04.09.2014 tarihli “Sulh protokolü-ibraname” başlıklı belgede “davacı yanın … Sigorta A.Ş’den sigortalı araç sürücüsü ve işleteni/malikinden de ödenen maddi tazminat ve ferileri yönünden munzam zarar, masraf, faiz ve feriler dahil olmak üzere her ne nam altında olursa olsun başkaca bir talebi kalmamaktadır.” şeklinde belirtildiği, böylece davacı tarafın maddi tazminat açısından aracın ZMSS’si yanında maliki ve sürücüsünü de ibra ettiği anlaşılmakla, davalı … Sigorta A.Ş. vekilince sunulan “sulh protokolü ve ibraname” başlıklı belgenin aslının da getirtilerek mahkemece değerlendirilmesi yönünden kararın bozulması gerekmiştir” (Yargıtay 17. HD 2016/9873E.2019/3876 K.sayılı kararı) gerekçesi dahi somut olayda aynen uygulanabilir niteliktedir. Zira davalı … şirketi vekili tarafından yargılama sırasında sunulan ve “sulh ve ibraname” başlıklı belgeye göre davacının davalı araç sürücüsü, işleten, sigorta şirketi ile ilgili tüm maddi tazminat ve ferileri dahil olmak üzere 290.00,00’er TL poliçe teminatı kadar “ibra ettiği”, ayrıca poliçe teminatları kadar tüm hak ve alacaklarını dahi davalı … şirketine temlik ettiğini dahi beyan ettiği, söz konusu bu temlikin Yargıtay uygulaması dahi dikkate alındığında davacının maddi tazminat talep ette hakkını dahi bu şekilde sona erdirdiği açık olmakla artık davacı tarafın emsal alınan bozma ilamında dahi belirtilmiş olduğu üzere maddi tazminat açısından aracın ZMSS’si yanında maliki ve sürücüsünü dahi açıkça ibra ettiği sonucuna varılmıştır.
Maddi tazminata ilişkin yukarıda atıf yapılan ve emsal nitelik taşıyan Yargıtay uygulamaları çerçevesinde davalılar hakkında verilmesi gereken hükmün hukuki niteliği dahi ele alınmıştır. Adı geçen 31/07/2015 tarihli “ibra ve sulhe” dair belgede davacının her bir davalıyı 290.000,00’er TL’lik teminat limiti çerçevesinde ibra ettiği açıktır.
Söz konusu uyuşmazlık açısından daha önce özel görevli olan ve kapatılan Yargıtay 17.HD uygulamasına göre “Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkindir. Davalı … Sigorta A.Ş’nin yargılama sırasında ödemesi sonucu davacılar vekili “sulh protokolü” başlıklı belge ile davadan feragat ettiğini beyan etmekle birlikte davacı vekilinin iradesi özü itibariyle adı geçen davalının kusuruna isabet eden tazminatın tüm fer’ileriyle birlikte yargılama sırasında ödenmesi nedeniyle davalı … Sigorta A.Ş’nin ibra edilmesine yöneliktir. Bu halde davalı … Sigorta A.Ş, taraflar arasında düzenlenen ibra belgesi ile borcun tamamından kurtulmuş olduğundan davalı … Sigorta A.Ş hakkında “ibra nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi” gerekirken yazılı şekilde aleyhinde hüküm kurulması doğru değildir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK 145/1 maddesinde “tediyesi ile veya yaptığı takas ile borcun tamamını veya bir kısmını iskat etmiş olan borçlulardan biri, sakıt olan borç nisbetinde diğer borçluları halas etmiş olur” hükmü getirilmiştir. Davalı …’in işleteni olduğu aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesini düzenleyen davalı … Sigorta A.Ş’nin davacı tarafça ibra edilmiş olmasına göre ibranın teminat limiti dahilinde müşterek ve müteselsil borçlu …’e de sirayet edeceğinin gözardı edilerek davalı …’in de yazılı şekilde sorumluluğuna hükmedilmesi isabetli bulunmamıştır” (Yargıtay 17.HD 2014/761E. 2015/7743K.sayılı kararından hareket edilmiştir) gerekçesinin somut olayda uygulanma kabiliyeti bu noktada ele alınmalıdır.
Nitekim somut olayda da davacı vekili, yargılama aşamasında sunmuş olduğu ve varlığı tartışmasız olan belge ile sigorta şirketi, araç işleteni, araç sürücüsü ile ilgili Mahkememizde açılmış olan dava yönünden maddi tazminata ilişkin tüm haklarından poliçe teminatları kadar feragat ettiğini beyan etmiştir. Aslında metnin tüm içeriği dikkate alındığında, davacı vekilinin iradesinin, özü itibariyle teminat limitleri tutarınca olmak üzere dosyamızdaki tüm davalıların ibra edilmesine yönelik olduğu, metnin içerisinden dahi açıkça anlaşılmaktadır. Bu halde tüm davalılar yönünden adı geçen teminat limit miktarları kadar davalılar borçlarından kurtulmuştur. Esasen yargılama sırasında davacı …’in vefat etmesi nedeniyle hesaplanan tazminat tutarları, hatta tedavi tutarları poliçe teminat limitlerinin dahi altında kalmakla, davalıların borcun tamamından kurtulmuş olmaları nedeniyle davalılar hakkında ibra nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına dahi hüküm fıkrası oluşturulmuştur. Böylelikle aktüer bilirkişinin, Yargıtay 4.HD 2021/15819E. 2021/6621K.sayılı olan kararları ile ilgili uyumlu olan görüşüne de itibar edilmek gerekmiştir.
Yukarıda belirtilen Yargıtay uygulamasını benimseyen BAM uygulamalarında da “aktüerya uzmanı bilirkişi tarafından hesaplanan, davacı murisin tazminat tutarları, davalı … şirketinin sorumlu olduğunun teminat limitleri altında kalmakla, müteselsil borçlu olan sürücü ve işleten yönünden davacı lehine ve davalı sürücü ve işleten aleyhine hüküm kurulamaz. Zaten adı geçen bu davalılar yani sürücü ve işleten yönünden dahi ayrı ayrı ibra belgesi sunulmuştur. Bu nedenle yukarıda anılan Yargıtay kararları gereği maddi tazminat davası açısından davalıların tamamı ile ilgili “davalıların ibra edilmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verilmesi gerekmiştir.
Kaldı ki davacı vekili dahi Mahkememizde görülen davaya konu maddi tazminat alacağı yönünden Mahkemece “herhangi bir karar verilmesine gerek olmadığını” talep etmiş ve anlaşmanın dahi ilâm hükmünde olduğunu belirtmiştir. HMK m.26 hükmü gereği taleple bağlılık esastır.
Davacı vekili tarafından düzenlenen “ibraname ve sulh” başlıklı belgenin davacı vekili tarafından imzalandığı, belgenin hukuken geçerli bir belge olduğunun tartışmasız olduğu, belgenin davalı … şirketince dahi benimsendiği, adı geçen belgede davacı vekilinin Mahkememizde görülmekte olan ve maddi tazminatı konu olan alacak ile ilgili düzenlenen bu belgede yargılama gideri ve vekaletinin ödenmiş olduğunu beyan ettiği, esasen aynı belgede Mahkememizde görülen bu dava ile ilgili davalıları her türlü faiz ve taahhütlerden dolayı ibra ettiği, yapılan “sulh anlaşması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına” dair hüküm oluşturulmasını talep ettiği gerçeği karşısında maddi tazminat davasında tüm davalılar lehine veya davacılar lehine maddi tazminata ilişkin herhangi bir yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi mümkün görülmemiştir. (Yargıtay 17.HD 2016/16977E. 2019/8248K.sayılı, İstanbul BAM 9.HD 2020/820E. 2022232K.sayılı kararları)
Öte yandan dava dilekçesinde davacı … hakkında manevi tazminat dahi talep edilmiştir. Bu durumda 6098 sayılı TBK.m.51 hükmü uyarınca davacı …’in talebinin değerlendirilmesi gerekir. Zira adı geçen hükümde de belirtildiği üzere “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını gözönüne alarak belirler.” Bir başka deyişle davacı vekilinin talebi çerçevesinde adı geçen kanun hükmünde de belirtildiği üzere kusurun ağırlığı dikkate alınarak ve mevcut dosya kapsamı çerçevesinde manevi tazminat talebinin değerlendirilmesi hukuka uygun olacaktır.
Yargıtay 17.HD’sinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere “H.G.K’nun 2010/4-77 E, 2010/82K.sayılı kararında da belirtildiği üzere, “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Maddede belirtilen kişilik haklarına, kişinin yaşamı, sağlığı, beden ve ruhsal bütünlüğü gibi varlıkların tümü girmektedir. Kişinin duygu yaşantısı ve düşünce dünyası da kişisel varlıklar olup, yasa tarafından korunmuştur. Duygu yaşantısı da ruhsal uyum ve denge, ruhsal sükun, yakınlarla olan gönül bağlılığı, aile birliği kişisel varlıklardır. Manevi acılar verdirilmek yolu ile de ruhsal varlıklara saldırılmış olur. Kişisel değerlere saldırı yolu ile kişiye manevi acılar verdirmek kişinin ruhi varlığına ve sonuçta kişilik hakkına saldırıyı ortaya koyar”.
BK 47.madde de düzenlenen “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” hükmünden de anlaşılacağı üzere cismani zarara uğrayan kimseye manevi tazminat verilebilecektir. Doktrinde ve yerleşik içtihatlarda da belirtildiği gibi cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin de girdiği, bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana babası gibi çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa bu durumda yansıma yolu ile değil doğrudan doğruya zarara maruz kalmasının söz konusu olduğu, çocuklarının yaralanması nedeniyle ana babanın manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 26.4.1995 Tarih, 1995/11-122 esas, 430 Karar sayılı ilamında da belirtilmiştir. “
Bu durumda öncelikle somut olayın özellikleri gözetilerek talep değerlendirilmelidir.
Yargıtay uygulamalarında belirtildiği üzere manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalıdır. Bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, TMK.’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Meydana gelen kaza sonucunda …’in kazanın meydana gelmesinde hiçbir kusurunun bulunmadığı, kusurun tamamının davalı sürücüye ait olduğu, …’in söz konusu kaza nedeniyle 04/01/2015 – 07/01/2015 -17/01/2015 tarihleri başta olmak üzere farklı tarihlerde teşhis ve tedavilerin devam ettiği, …’in hastanede yoğun bakım servisinde yatalak halde olduğu kendi işini kendisinin yapmasının mümkün olmadığı ve bu nedenle vesayet altına alınması gereğine işaret eden bilirkişi tespitlerinin dahi mevcut olduğu, … Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 07/05/2015 tarihli raporuna göre engel oranının %99 oranında olduğu belirtildiği, …’in kaza sonrası meslekte kazanma gücünün %100 oranında kaybetmiş olduğu, dayanak Yönetmelik hükümleri uyarınca başka birinin sürekli bakımına muhtaç konumunda bulunduğu, mevcut kayıp durumunun …’in yaşı da dikkate alındığında sıradan bir kayıp oranı olmadığı, davacı …’in bir ömür boyu hareket kısıtlılığına maruz kalacağı, davacının kazanın olduğu ana kadar sağlıklı ve engelsiz bir yaşam sürdüğü halde meydana gelen kaza sonucunda engelli konumuna geldiği, duyulan acının telafisinin tam olarak mümkün olmayan bir acı ve elem olduğu, davacının mevcut kaza sonrası söz konusu engel ile birlikte oluşacak manevi acı ile birlikte bir ömür boyu yaşamak zorunluluğu olduğu, olayın olduğu tarih itibari ile tarafların mali ve soyal durumları, özellikle olayın olduğu 2014 yılı itibari ile davacının gelir durumu, ülkedeki mevcut asgari ücret ve kazanç durumları, davalıların tespit olunan mali ve sosyal durumları, sakatlığın büyüklüğüne rağmen dava öncesi ciddi anlamda bu manevi zararın giderilmesine yönelik bir çabanın mevcut bulunmaması, davacı …’in hiçbir kusurunun bulunmadığı halde açıklanan bu acıya maruz kalması, davacının bu olayı hatırından çıkarabilmesinin hayatın olağan akışı içinde bir yaşam boyu mümkün bulunmadığı, davacının bu durumunun kendi yakınlarına dahi zorluk yaşatacağı yönünde davacıda doğal olarak algının oluşacak olması, bu durumun davacıda hayatın olağan akışı içinde elem ve acıya yol açacak olması ve olay tarihi itibariyle mevcut Yargıtay uygulamaları dikkate alındığında davacının manevi tazminat talebinin tamamının kabulüne karar vermek gerekmiştir. Elbette davacı asilin vefatı nedeniyle, bu manevi tazminat ile ilgili davacı mirasçıları lehine hüküm kurulması usulen gerekmektedir.
Kazaya yol açan aracın ticari araç niteliğinde olması ve Yargıtay uygulaması gereği ise talebe uygun olarak olayın olduğu tarihten itibaren bu alacağa talebe uygun olarak avans faizi işletilmesi gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacı … tarafından açılan ve mirasçıları …, …, …, … tarafından devam olunan maddi tazminat davası yönünden; davalılar …, …, …aleyhine açılan maluliyet tazminatı, bakım gideri, tedavi gideri kalemlerinden oluşan maddi tazminat davasında davalıların ibra edilmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, davacı … tarafından açılan ve mirasçıları …, …, …, … tarafından devam olunan manevi tazminat davası yönünden; davalılar … ve … aleyhine açılan manevi tazminat davasının kabulüne, 150.000-TL manevi tazminatın, adı geçen davalılardan tahsili ile … 4. Noterliği tarafından düzenlenen… tarih ve … yevmiye numaralı mirasçılık belgesi uyarınca davacı … mirasçıları …, …, …, …’a miras payları gözetilerek verilmesine, hükmedilen 150.000-TL manevi tazminata olay tarihi olan 04/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz olarak avans faizi işletilmesine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-Davacı … tarafından açılan ve mirasçıları …, …, …, … tarafından devam olunan maddi tazminat davası yönünden;
Davalılar …, …, …aleyhine açılan maluliyet tazminatı, bakım gideri, tedavi gideri kalemlerinden oluşan maddi tazminat davasında davalıların ibra edilmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına,
II.Davacı … tarafından açılan ve mirasçıları …, …, …, … tarafından devam olunan manevi tazminat davası yönünden;
Davalılar … ve … aleyhine açılan manevi tazminat davasının kabulüne,
150.000-TL manevi tazminatın, adı geçen davalılardan tahsili ile … 4. Noterliği tarafından düzenlenen… tarih ve … yevmiye numaralı mirasçılık belgesi uyarınca davacı … mirasçıları …, …, …, …’a miras payları gözetilerek verilmesine,
Hükmedilen 150.000-TL manevi tazminata olay tarihi olan 04/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz olarak avans faizi işletilmesine,
III.Maddi tazminat yönünden:
492 sayılı Harçlar Kanuna göre alınması gereken ve maddi tazminat talebine karşılık gelen maktu 179,90 TL ilam harcının, maddi tazminata karşılık gelen 170,78 TL harç ile 1.562,23 TL ıslah harcı toplamı olan 1.733,01TL’den mahsubu ile bakiye 1.553,11‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
Yapılan yargılama giderlerinin 1/2’sinin objektif dava yığılmasına konu olan maddi tazminat için yapıldığı takdir edilmekle, maddi tazminata ilişkin yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Davacının, maddi tazminata ilişkin sulh ve ibra beyanında, vekalet ücreti ve yargılama gideri bakımından talepte bulunulmayacağı beyan edilmiş olmakla davacılar yararına herhangi bir vekalet ücreti ve yargılama gideri takdirine yer olmadığına, (Yargıtay uygulamasına uygun İstanbul BAM 9.HD 2020/820E. 2022/1032K.sayılı kararı)
Davacı tarafından yapılan ibranın nedeni ve amacı karşısında davalılar lehine herhangi bir yargılama gideri ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
IV-Manevi tazminat yönünden:
492 sayılı Harçlar Kanuna göre alınması gereken 10.246,5‬ TL ilam harcından, manevi tazminat talebine ilişkin olarak davanın başında alınan 683,10 TL harçtan manevi tazminat talebine karşılık 512,32TL harcın mahsup edilerek bakiye 9.734,18‬ TL harcın davalılar … ve …’den müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Davacılar tarafından davanın başında harcanan 512,32 TL’lik harç manevi tazminat talebi nedeniyle alınmış olduğundan, 512,32 TL’nin davalılar … ve …’DEN müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
Manevi tazminata ilişkin davacı murise tebaen 150.000,00 TL bedelli talep tam kabul edildiğinden, yürürlükte bulunan AAÜT gereği tek olarak takdir edilen 23.500,00 TL nisbi vekalet ücretinin davalı … ve …’den müteselsilen tahsili ile mirasçı davacılara tek olarak verilmesine,
Yapılan yargılama giderinin 1/2 ‘sinin objektif dava yığılmasına konu olan manevi tazminat için yapıldığı takdir edilmekle ve dava dosyası için 733,00TL tebligat posta masrafı, 562,00 TL ATK masrafı, ile 4.750,00TL bilirkişi ücreti harcanmış olmakla harcanan toplam 6.045,00TL yargılama giderinin takdiren 1/2’sine isabet eden 3.022,5‬0TL’nin davalılar … ve …’den müteselsilen tahsili ile mirasçı davacılara verilmesine, (İstanbul BAM 40. HD 2022/1133E. 2022/2280K.sayılı kararı)
Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.13/01/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …