Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1257 E. 2021/660 K. 14.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/1257
KARAR NO : 2021/660

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/12/2015
KARAR TARİHİ : 14/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 29.12.2015 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankanın … Şubesinde bulunan … ve … no.lu hesaplarına 670.000,00 USD ve 450.000,00 USD tutarında para yatırdığını, müvekkilin yatırmış olduğu paraları hesaptan çekme girişimlerinin sonuçsuz kaldığını, davalı banka tarafından reddedildiğini, bunun üzerine … 23. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile icra takibi açıldığını, davalı bankanın takibe ve tüm fer’ilerine itirazı üzerine takibin durduğunu, müvekkilin EFT talimatlarına davalı bankanın kayıtsız kaldığını, daha sonra e-mail yazışmalarına verilen yanıtta, hesapların üçüncü şahıs … Ltd. Şti. kredi borçlarına karşılık rehinli olduğu bilgisinin verildiğini, davalı bankaca birbiriyle uyumsuz ve tutarsız sözleşmeler sunulduğunu, sözleşmelerin müvekkil şirket yetkilisi …’ya ibraz edildiğini, … 3.Noterliğinin … tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi davalılara keşide edilerek, hesaplardaki paranın ödenmesinin talep edildiğini, davalı bankanın … 25. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye no.lu cevabi ihtarında kredi hesaplarının üçüncü şahıs firmasına kullandırılan krediler nedeniyle rehinli olduğu bilgisinin verildiğini, rehin sözleşmesi altındaki imzaların müvekkil şirket yetkilisine ait olmadığını, lehine rehin verilen …Tic. Ltd. Şti. ile müvekkili şirket arasında bir sözleşme ve/veya ticari ilişkinin bulunmadığını belirtilerek, itirazın iptaline, takibin devamına ve %20’den az olmamak üzere davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … T.A.Ş. vekili 23.02.2016 harçlandırma tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkil bankanın … Şubesi ile dava dışı kredi lehtarı … Tic. Ltd. Şti. arasında genel kredi sözleşmeleri imzalandığını, işbu sözleşmeye istinaden kredilerin kullandırıldığını, bahse konu kredilerin teminatına davacıya ait 02.10.2014 tarihinde açılan … nolu vadeli hesapta bulunan 1.300.000,00 USD’ye 03.10.2014 tarihinde, yine … tarihinde açılan … no.lu vadeli hesapta bulunan 500.000,00 USD 15.10.2014 tarihinde rehin konulduğunu, davacının her iki rehin sözleşmesinde usulüne uygun olarak imzalarının bulunduğunu, müvekkilin rehin sözleşmesi uyarınca muvafakatine gerek olmaksızın rehinli hesaptan kredi alacaklarını tahsil etme yetkisine haiz olduğunu, sözleşmenin 1. ve 2.maddeleri ile bu hususa açıkça yer verildiğini, dolayısıyla rehin sözleşmesinin anılan madde uyarınca iki adet hesabın müvekkil bankaya rehinli olduğunu, dava dışı kredi borçlusu olan … Ltd. Şti.’nin kredi borçlarını ödemeyince müvekkil bankanın rehin sözleşmesinden doğan hakkını kullanarak 08.10.2015 tarihinde iki adet hesapta bulunan paranın kredi borcuna mahsup edildiğini, davacıya 09.10.2015 tarihli mektupla bilgi verildiğini, dava dışı kredi lehtarı şirket ortağı …’nun davacı şirket yetkilisi …’nın kardeşi olduğunu, yine anılan şirkete kullandırılan kredinin teminatına 06.05.2014 tarihinde davacı şirketin maliki olduğu fabrikanın ipotek verildiğini, kullandırılan kredinin davacının …’a olan borcu nedeniyle anılan bankaya gönderilip kredi borcunun kapatıldığını, anılan banka borcunun kapatılması üzerine müvekkil banka ipoteğinin 1.dereceye/sıraya yükseldiğini, fabrika binasının satılacağı talebi üzerine nakit blokaj karşılığında, ancak ipoteğin fek edilebileceğinin bildirildiğini, davacının kabul etmesi üzerine fabrika binasının “…” adlı firmaya satıldığını, bu paradan 1.800.000,00 USD miktarın nakit blokaj yapılarak ipoteğin fek edildiğini, dolayısıyla tüm süreçlerin davacının talimatı bilgisi ve imzası dahilinde yürütüldüğünü belirterek davanın reddini, davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.
Davacı şirketin davalı bankanın mudisi olduğu, davacıya ait iki ayrı hesaptaki mevduatın dava dışı … Ltd. Şirketinin kredi borcuna mahsubunun davalı tarafından yapıldığı, bu durum karşısında davacının davalı bankanın mahsup işlemine esas olan belgelerdeki alacak miktarının haksız olarak tutulduğu iddiasıyla gerek asıl alacak miktarları ve gerekse bunlara ilişkin olmak üzere işlemiş faiz talebinde bulunarak icra takibi başlattığı, icra takibine banka tarafından süresi içinde itiraz olduğu, takibin durduğu, davacının süresi içinde dava açtığı tartışmasızdır.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus, davacının icra takibine dayanak kıldığı ve davalı bankanın ise dava dışı şirketin kredi borçlarını ödememesi nedeniyle 08/10/2015 tarihinde ve iki farklı hesapta bulunan paranın, kredi borcuna mahsup edilmesine esas olacak şekilde bankanın dayandığı iki adet rehin sözleşmesinin, davacı şirket adına imzalanıp imzalanmadığı, buna göre davalı bankanın bu rehin sözleşmesi uyarınca davacının muvafakatine gerek olmaksızın bu rehinli hesaplardan kredi alacaklarını tahsil etme yetkisinin olup olmadığı, bu nedenlerle davacının davalı banka hakkında başlatmış olduğu takibe davalı bankanın itirazının haklı olup olmadığı, buna göre taraflar lehine icra tazminatı hükmolunmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Dava, İİK m.67 hükmünden kaynaklanan itirazın iptali ve takibin devamı niteliğindedir.
Takibe konu miktarlar ve dava değeri yabancı para olmakla Yargıtay 19.HD uygulaması gereği yabancı paranın dava tarihindeki efektif satış kur miktarı dikkate alınmış, bu çerçevede harç eksikliği yargılama aşamasında giderilmiştir.
Taraflar arasında yukarıda tespit edilen uyuşmazlığın çözümü açısından en önemli husus davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde de belirttiği üzere bankanın ileri sürmüş olduğu sözleşmenin sahte olup olmadığıdır. Davacı vekilinin dava dilekçesinde iddiaya konu olan vakıalar belirsiz ise de davacı vekili dilekçelerin verilmesi aşamasında sunduğu cevaba cevap dilekçesinin ikinci sayfasında iddiasını bankanın ileri sürmüş olduğu sözleşmelerin sahte olup olmadığı noktasına dayandırmıştır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı m.141 hükümü ile düzenlenmiştir. Dilekçelerin verilme aşamasındaki düzenlemeye göre;
“(1)Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2)İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine yer verilerek, yargılamanın aşamalarına göre bir ayrım yapılmıştır.
Açıklanan hükme göre dilekçenin verilmesi aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı ve iddiayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Oysaki dilekçenin verilmesi aşamasında tarafların sunmuş olduğu dilekçe içerikleri gözetildiğinde yukarıda açıklanan uyuşmazlık konusu dışında başkaca bir uyuşmazlık konusu bulunmadığından uyuşmazlığın bu çerçevede halli usulen gerekli ve zorunludur.
Taraflar arasında uyuşmazlık konusu karşısında ispat yükünün kime düşeceğinin öncelikle tespiti ve uyuşmazlığın halli gerekir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, 6100 sayılı HMK.nın m.190 hükümüne göre, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Buna göre iddia olunan vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan hak çıkartan taraf davacı olmakla davacı ispat yükü altındadır. Ancak davacının ispat yükü altında olması karşı tarafın “karşı ispat faaliyeti” çerçevesinde delillerini göstermesine ve bu delillerin toplanmasına engel değildir.
Uyuşmazlıkla ilgili ilk teknik incelemesi yapan ATK 31/10/2018 tarihli ön raporunda, öncelikle …bank’a ait dekont, dilekçe, … Müdürlüğüne başvuru belgesi, davacının sunduğu beş adet talimatın tek tek gösterilmek suretiyle hangi belge veya belgelerdeki imzaların kabul edilip edilmediği hususunun araştırılması gerektiğini belirtmiş, bu çerçevede mahkememizce tahkikat aşamasında bu yöne ilişkin eksiklik giderilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa esas olan sözleşmeler ile ilgili 07/01/2020 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunun içeriğine göre “inceleme konusu rehin sözleşmesi asıllarında yer alan kaşe izi, imzalar ve el yazılarının ıslak kaşe izi, imza ve el yazısı olduğu, bilgisayar ve ekipmanı ile ya da sair usullerle oluşturulduklarına dair herhangi bir bulgu saptanmadığı; 07/11/2019 tarihli duruşma tutanağında … tarafından kabul edilen imzaları havi belgeler de mukayese alınarak yapılan incelemede; inceleme konusu rehin sözleşmesi asıllarında rehin veren bölümlerinde “…” adına atılı imzalar ile …’nın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’nın eli ürünü olduğu; inceleme konusu “…” ibareli rehin sözleşmeleri fotokopilerinin 1, 2, 3 ve 4. sayfalarında rehin veren bölümlerinde yer alan kaşe izi ve imzalar ile 03/10/2014 tarih ve “1.300.000 USD” -“Bir milyon üç yüz bin USD” bedelli rehin sözleşmesi aslının 1, 2, 3 ve 4. sayfalarında rehin veren bölümlerinde yer alan ıslak kaşe izi ve imzaların birbirleri ile tetabuk halinde oldukları, yine bila tarih ve “1.300.000 USD” “Bir milyon üç yüz bin Amerikan Doları” bedelli rehin sözleşmesi fotokopisinin 1. sayfasında rehin veren bölümünde yer alan kaşe izi ve imza ile 03/10/2014 tarih ve “1.300.000 USD” – “Bir milyon üç yüz bin USD” bedelli rehin sözleşmesi aslının 1. sayfasında rehin veren bölümünde yer alan ıslak kaşe izi ve imzanın birbirleri ile tetabuk halinde oldukları, dolayısıyla fotokopi rehin sözleşmelerindeki söz konusu kaşe izi ve imzaların 03/10/2014 tarih ve “1.300.000 USD” – “Bir milyon üç yüz bin USD” bedelli rehin sözleşmesi aslının 1, 2, 3 ve 4. sayfalarında rehin veren bölümlerinde yer alan ıslak kaşe izi ve imzalardan bilgisayar ve ekipmanı vasıtasıyla türetilmiş oldukları; inceleme konusu asıl rehin sözleşmelerinde … T.A.Ş. … şubesine atfen basılı kaşe izleri ve atılı imzalar ile fotokopi rehin sözleşmelerinde … T.A.Ş. … şubesine atfen yer alan kaşe izleri ve imzaların birbirleri ile tetabuk halinde olmadıkları; inceleme konusu asıl rehin sözleşmelerinde yer alan ıslak el yazıları ile fotokopi rehin sözleşmelerinde yer alan el yazılarının birbirleri ile tetabuk halinde olmadıkları, inceleme konusu asıl rehin sözleşmelerinde “…” adına atılı imzaların bir kalem, diğer el yazısı ve imzaların ise farklı fiziki evsafta ikinci bir kalem ile oluşturulmuş oldukları; mürekkeplerde yazı yaşı tayinine yarayan ve halen kullanılagelen bilimsel her hangi bir yöntem bulunmadığından asıl rehin sözleşmelerinde yer alan keşi izi, imza ve el yazılarının yaşı hakkında zaman birimleri açısından bir tespite gidilemediği; iceleme konusu rehin sözleşmelerinde kaşe izi incelemesi için; “…” şirketinin ve … T.A.Ş. … şubesinin inceleme konusu sözleşmelerin tanzim tarihinde kullandıkları kaşelerinin temin edilmesi, temin edilemiyor ise söz konusu kaşeler ile oluşturulmuş kaşe izlerini havi belgelerin temin edilmesi; inceleme konusu rehin sözleşmelerinde el yazısı incelemesi için; yazı incelemesi istenen şahıslara huzurda inceleme konusu rehin sözleşmeleri kendilerine gösterilmeden, sözleşme içeriklerini oluşturan tüm yazıların aynı tip harfler ile dikte suretiyle ve normal yazma hızında bir çok kez yazdırılması; inceleme konusu rehin sözleşmelerinde … T.A.Ş. … şubesine atfen atılı imzaların incelenmesi için; …ve …’in huzurda en az dört sayfa imza örneklerinin alınması ve tutanakların kime ait olduğunun belirtilmesi; inceleme konusu rehin sözleşmelerinde … T.A.Ş. … şubesine atfen atılı imzaların incelenmesi için; … ve …’in inceleme konusu belgelerin düzenlenme tarihine yakın ve tercihen bu tarihten önce başka amaçlarla atmış olduğu bol ve samimi imzalarını içerir belgelerin; muhtarlıklar, noterler, bankalar, seçim kurulları, tapu ve vergi daireleri, nüfus müdürlükleri, evlendirme dairesi, dernekler ve vakıflar, vb. gibi çeşitli kurum ve kuruluşlardan temin edilerek, mevcutlar ile birlikte gönderilmesinin gerektiği” hususları bildirilmiştir.
Akabinde 07/01/2020 tarihli ATK raporunda imza dışındaki diğer hususlar ile ilgili kayıt ve belgelerin tamamlanmasına yönelik tahkikat işlemlerine devam edilmiş, akabinde gerekli kayıt ve belgelerin tam ve eksiksiz şekilde temin edilmesi sonrası ATK’dan yeniden eksik hususlarla ilgili rapor alınmıştır.
ATK’nın 17/02/2021 tarihli raporun sonuç kısmında “yazılarla ilgili yapılan araştırmada inceleme konusu 1.300.000 USD ve 500.000 USD bedelli rehin sözleşmesi asıllarında yer alan yazılar ile … ve …’nın mukayese yazıları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından, söz konusu yazıların mevcut mukayese yazılarına kıyasla … ve …’nın eli ürünü olmadığı; inceleme konusu “…” ibareli iki adet rehin sözleşmesi fotokopisi ve bila tarihli 1.300.000 USD bedelli rehin sözleşmesi fotokopisinde yer alan yazılar ile … ve …’nın mukayese yazıları arasında; tersim biçimi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu ve seyir bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu yazıların mevcut mukayese yazılarına kıyasla kuvvetle muhtemel … ve …’nın eli ürünü olmadığı; inceleme konusu 1.300.000 USD ve 500.000 USD bedelli rehin sözleşmesi asıllarında “… T.A.Ş” kaşe izleri üzerinde atılı imzalardan sağdaki imzalar ile ..’in mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’in eli ürünü olduğu; inceleme konusu 1.300.000 USD ve 500.000 USD bedelli rehin sözleşmesi asıllarında “… T.A.Ş” kaşe izleri üzerinde atılı imzalardan soldaki imzalar ile …’in mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’in eli ürünü olduğu; inceleme konusu “…” ibareli iki adet Rehin Sözleşmesi fotokopisi ve bila tarih 1.300.000 USD bedelli Rehin Sözleşmesi fotokopisinde “… T.A.Ş” kaşe izleri üzerinde atılı imzalardan soldaki imzalar ile …’in mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu ve seyir bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların kuvvetle muhtemel …’in eli ürünü olduğu; tersim biçimi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu ve seyir bakımından yapılan incelemede; inceleme konusu “…” ibareli 1.300.000 USD bedelli Rehin Sözleşmesi fotokopisi ve bila tarihli 1.300.000 USD bedelli Rehin Sözleşmesi fotokopisinde “… T.A.Ş.” kaşe izleri üzerinde atılı atılı imzalardan sağdaki imzalar ile …, … ve … (…)’ın mevcut mukayese imzaları arasında ilgi ve irtibat tespit edilemediği; inceleme konusu “…” ibareli 500.000 USD bedelli Rehin Sözleşmesi fotokopisinde “… T.A.Ş.” kaşe izları üzerinde atılı imzalardan sağdaki imzaların teşhise götürecek önemli karakteristik materyal ve yazı unsuru içermeyen, basit tersimli imzalar olmaları nedeniyle söz konusu imzaların aidiyetinin, bu meyanda sorulduğu üzere …, … ve …’ın eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği, dosya kapsamında mevcut mukayese belgelerde “…” şirketine ait farklı içerik ve tasarımlarda kaşe izlerinin bulunduğu; inceleme konusu 1.300.000 USD ve 500.000 USD bedelli Rehin Sözleşmesi asıllarında basılı bulunan “…” içerikli kaşe izleri ile dosya kapsamında mevcut “…” antetli …Ltd.Şti.’ne hitaben düzenlenmiş belge, …’ya hitaben düzenlenmiş 04/08/2014 tarihli belge, üst kısmında “…” ibaresi bulunan 04/06/2014 tarihli belge, … tarihli ve … y.nolu resmi senet, “…” … Sözleşmesi, … tarih ve … nolu … Tapu Müdürlüğü Başvuru belgesinde basılı bulunan “…” içerikli kaşe izleri arasında; içerek, harf ve rakamların yerleşim biçimi, font ve punto özellikleri, birbirlerine olan nispi konumları bakımından uygunluklar saptandığından, söz konusu kaşe izlerinin aynı kaşe ile oluşturulmuş oldukları; inceleme konusu 1.300.000 USD ve 500.000 USD bedelli rehin sözleşmesi asıllarında basılı bulunan “… T.A.Ş.” içerikli kaşe izleri ile …bank … şubesine ait mukayese amaçlı gönderilmiş 13 (onüç) adet kaşeden tarafımızca elde edilen kaşe izleri arasında yukarıda anılan unsurlar bakımından farklılıklar saptandığından, söz konusu kaşe izlerinin dosya kapsamında mevcut 13 (onüç) adet kaşe ile oluşturulmamış olduğu” hususları bildirilmiştir.
Bu suretle uyuşmazlığa esas olan belgelerdeki yani sözleşmelerdeki davacı şirkete atfen yer alan imzanın konunun uzmanlarınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik yöntemlerle yapıldığı, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu, gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza ve yazının, tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırıldığı, konuyla ilgili Yargıtay dairelerinin benimsediği yerleşik yöntem çerçevesinde gerekli tahkikatın tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Bu arada gerek dava dilekçesinde gerekse cevaba cevap dilekçesinde davacının dava konusu uyuşmazlıkla ilgili herhangi savcılık soruşturma dosyasına delil olarak dayanmadığı sabittir. Ne var ki HMK m.145.hükmüne göre “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklinde yer alan düzenlemeye göre yargılamanın sonraki aşamalarında da dosyaya delil sunulması mümkündür. Bu durumda, davacının soruşturma dosyalarına dilekçelerin verilmesi aşaması tamamlandıktan sonra dayanmış olduğu açık ise de davacının bu delili ileri sürmesi noktasında ayrıca bir talepte bulunarak mahkemeden izin istenmediği de açıktır. Dava konusu sözleşmedeki imzanın davacı şirkete ait olup olmadığı noktasında davacının yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı veya süresinde ileri sürülmemesiyle ilgili kusurunun bulunmadığı kabul edilse dahi dayanılan savcılık soruşturma dosyalarında davacı lehine herhangi bir karar verilmediği, mevcut dosya kapsamı ve tarafların beyanlarına göre açıktır. Esasen aksine sunulmuş herhangi bir bilgi ve belge yoktur. Zaten … CBS’nin … ve …Sr.sayılı dosyalarında dahi “mahkememizdeki derdest dosyanın karara çıkıp çıkmadığı, karara çıkmamış ise kesinleşmiş karar örneğinin gönderilmesi, yine rehin sözleşmeleriyle ilgili mahkememizce bilirkişi incelemesi yapılıp yapılmadığını araştırmakta ve beklemekte olduğundan” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin konuyla ilgili yerleşik uygulamaları da dikkate alındığında bu dosyaların beklenmesinin mümkün olmadığı, bilakis bu dosyalarda savcılık makamının Mahkememiz kararını bekletiği açıktır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açık zorunluluk olmadıkça bekletici sorun ile ilgili dar çerçevede yorum yapmaktadır. Aslında mahkemenin bu uygulaması Fransız hukukundaki “Davanın yargıcı savunmanın da yargıcıdır” ilkesinin bir yansımasıdır. Bu ilke uyarınca mahkeme, kendi görev alanına girmeyen konuya ilişkin dahi yargılama yapar. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamalarına göre “bir bekletici sorun iddiası karşısında kalan hakimin, görevi dışındaki bu iddianın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini beklemek yükümlülüğü yoktur. Kendisi de birçok durumlarda ileri sürülen hususu karara bağlayabilir…” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Türk hukuk sistemine göre, hukuk mahkemelerinin ceza mahkemelerinin kararlarına tabi olmadığını, bu nedenle ceza davasının sonucunu beklemek için yargılamayı uzun bir süre ertelemek durumunda bulunmadığını açıklamaktadır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,… B no….) O halde taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu belgenin sahte olup olmadığı noktasında toplanmakla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamaları ile benimsediği üzere Mahkememizin banka ile ilgili soruşturma yapılsa dahi sonucunu beklemesi zaruret arz etmemektedir. Zaten somut olayda banka tüzel kişiliği aleyhindeki … CBS’nin … Sr.sayılı dosyasına istinaden başlatılan, “davaya esas olan rehin sözleşmesi asıllarıyla ilgili resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçlamasına” istinaden yapılan soruşturma sonucunda dahi “kovuşturma yapılmasına dair yer olmadığına” dair karar verildiği, verilmiş olan bu karar ile ilgili davacı şirket temsilcisinin mahkememizce icra edilen 05/03/2020 tarihli duruşmada kanun yararına bozma talebinde bulunacaklarını beyan ettiği, ancak aradan geçen bir buçuk yılı aşkın süreye rağmen bu noktada davalı banka aleyhine gelişen ve değişen bir durumun olmadığı açıktır.
Öte yandan davacı vekilinin 06/03/2018 tarihli dilekçesine ekli olarak sunulan … Cumhuriyet Başsavcılığının …Sr.sayılı dosyasına istinaden grafolog bilirkişinin sunmuş olduğu 13/10/2020 tarihli rapora göre dayanak rehin sözleşmesindeki davacı şirket adına atılan imzanın o tarihte davacı şirket temsilcisi …’nın eli ürünü olduğu noktasında teknik bilirkişi görüş bildirmiştir. Konuyla ilgili davacının şikayet konusu yaptığı ve davacı lehine verilmiş herhangi bir savcılık kararı gerek davanın başında gerekse yargılama aşamasında sunulmadığı gibi bu yöne ilişkin dayanak belgedeki imzanın davacıya ait olmadığını ortaya koyacak hiçbir karar mevcut değildir.
Bu noktada ifade etmek gerekir ki rehin sözleşmesindeki yazıların davacı şirket temsilcisine ait olmadığı yönündeki ATK raporundaki tespitlerin ise sonuca bir etkisi bulunmamaktadır. Zira davacı şirket tarafından dayanak rehin sözleşmelerindeki boşlukların dava dışı banka çalışanları tarafından doldurulmuş olsa dahi, açığa atıldığı anlaşılan imzaların üzerinin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının iddia eden tarafından yazılı delillerle ispat edilmesi gerekir. Bu itibarla, bu hususun davacı tarafça ispatı gerekirken, bu hususun dahi ispatlanamadığı açıktır. (Yargıtay 11. HD. 2014/18230E. 2015/2559K.sayılı ilamı) Zaten sözleşmede yer alan imzaların dahi o tarih itibariyle davalı bankada çalışan kişiler tarafından imzalandığı da anlaşılmakta olup bu durum yukarıda somutlaştırılan deliller ile uyum içindedir. … Cumhuriyet Başsavcılığının … Sr.sayılı dosyasında varılan sonuç dahi varılan sonucun isabetini göstermektedir.
Yine banka kaşelerinde kısmi olarak farklılıklar olsa dahi günlük bazda çok fazla işlem yapan bankaların kullanmış oldukları bu kaşelerin zamanla yıpranmış olması hayatın olağan akışına uygundur. Kaldı ki bu kaşe farklılıkları dahi bu noktada davacı lehine delil teşkil edemeyeceği gibi hukuki açıdan da davacı şirkete ait olan imzanın davacı şirketi hukuken bağlayacağı gerçeğini değiştiremeyecektir.
Hal böyle olunca uyuşmazlığa esas sözleşmedeki imzanın davacı şirketin eli ürünü olduğu, sicil müdürlüğünden gelen kayıtlara göre dahi davacı şirket adına …’nın sözleşmenin imza tarihinde dahi davacı şirketin münferit yetkilisi konumunda bulunduğu, bu suretle uyuşmazlığa esas olan sözleşmedeki imzanın davacı şirkete ait olmadığı noktasında davacı lehine herhangi bir delil ile ispatın yapılamadığı, bilakis imzanın sözleşme tarihindeki davacı şirket temsilcisine ait olduğu, savcılık soruşturmasının ve ATK raporlarının dahi davacı aleyhine delil teşkil ettiği, davacının takip konusu miktar nedeniyle asıl alacaklı olmaması nedeniyle talep edebileceği bir faizin dahi bulunmadığı açıkça anlaşılmıştır.
Kaldı ki konuya ilişkin bankacı bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan 16/12/2018 tarihli raporda dahi mülkiyeti davacı şirkete ait taşınmazlar üzerinde davalı bankaca ipotek tesis edildiği, kredi borçları nedeniyle taşınmazların satışa çıkarılması sonrası davacı şirket tarafından haricen müşteri bulunarak dava dışı başka bir firmaya taşınmazın satıldığı, bu satıştan elde edilen hasılatla dava konusu hesapların açıldığı, bu hesaplar üzerinde mevduat lehine/blokajı uygulandığı, davacının daha önce vermiş olduğu ipotekli taşınmazı kredi borcu nedeniyle haricen satıp elde edilen paranın bir kısmının, ipotekten boşalan teminat açığını berteraf edebilmek için davalı banka nezdinde hesap açıldıktan sonra davalı bankaya rehnettiği, davalı bankanın daha önce tesis edilen ipoteği kaldırmasının mümkün olmadığı, bu nedenle davaya esas mevduat rehin sözleşmelerinin kurulması ve dava dışı kredi lehtarı şirketin temerrüte düşürülmesi sonucunda yapılan mahsup işlemleri açısından sözleşmelere ve bankacılık teamüllerine aykırı bir durumun bulunmadığı dahi açıklanmıştır.
Açıklanan tüm bilirkişi kurulu raporları gerekçeli, denetime elverişli olup bu raporlara itibar etmeye engel ve somutlaştırılmış bir delil mevcut değildir. Bu itibarla açıklanan tüm deliller davacı aleyhinedir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir(…) Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792).” Oysaki davacının iddiasıyla ilgili iddiasının varlığını ispatlayacak somutlaştırılmış bir delil mevcut değildir.
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Ne var ki somut olayda davanın reddi karşısında davacının tazminat talebinin ret olunması gerektiği gibi davacının kötü niyetli olarak takip yaptığı ispatlanamadığından davalının tazminat talebi dahi ret olunmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının, … 23. İcra Müdürlüğünün… E.sayılı icra takibine yönelik itirazların iptali ile takibin devamına yönelik olarak açmış olduğu davanın tümden reddine, davacının açmış olduğu davanın tümden reddi nedeni ile davacının icra inkar tazminatı talebinin dahi reddine, davalı bankanın kötü niyet tazminatı talebinin ise davacı şirketin kötü niyetli olarak takip yaptığı anlaşılamadığından ve şartları oluşmadığından reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının, … 23. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra takibine yönelik itirazların iptali ile takibin devamına yönelik olarak açmış olduğu davanın tümden reddine,
2-Davacının açmış olduğu davanın tümden reddi nedeni ile davacının icra inkar tazminatı talebinin dahi reddine,
3-Davalı bankanın kötü niyet tazminatı talebinin ise davacı şirketin kötü niyetli olarak takip yaptığı anlaşılamadığından ve şartları oluşmadığından reddine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 59,30 TL ret harcının, peşin alınan 39.406,67 TL ile 486,11 TL tamamlama harcı toplamı olan 39.892,78‬ TL’den mahsup edilerek 39.833,48‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı banka tarafından yapılan tebligat ve posta gideri olan 50,00 TL’nin davacıdan alınarak davalı bankaya tek olarak verilmesine,
7-Davalı banka vekil ile temsil edildiğinden (1 USD=2,9253 TL) 1.125.109,10 ABD dolarının dava tarihindeki efektif satış kur karşılığı olan 3.291.281,65 TL miktar üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince hesaplanan 121.537,82 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı bankaya verilmesine,
8-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı şirket temsilcileri ile davalı banka vekilinin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.14/10/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip