Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1116 E. 2023/856 K. 16.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/1116
KARAR NO : 2023/856

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/11/2015
KARAR TARİHİ : 16/11/2023

Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararı sonrası mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekilinin 12/09/2013 tarihli dava dilekçesinde özetle; … ‘da 01/02/1983 yılından bu yana çalışan ve ikamet eden 120/02/1967 doğum tarihli …’in 07/01/2013-08/01/2013 tarihlerinde mülkiyeti …, işletmesi … Turizm San. Ve Tic. Şti.’ne ait olan, …’de konakladığını, asansör kabininde olan arızadan dolayı asansör boşluğuna düştüğünü ve iki ayağının da kırıldığını, müvekkilinin olayın şahitlerince acil hastahaneye götürüldüğünü, olayın ön raporunun … Eğt. Ar. Hastanesi’nin… tarihli … sayılı dosyasında mevcut olduğunu, müvekkilinin olay tarihinden hemen sonra tedavi için …’ya gittiğini, operasyonal psikolojik tedavi gördüğünü, fakat sakat kaldığını, davalıların tamamının bu vahim olayda müteselsilen sorumlu olduğunu, tarafların bu olayda kusurlarının yanında kasıtlarından da bahsetmenin asla yanlış olmayacağını, Mahkemece tazminata hükmedilmesi halinde hükmün icrasının telafisinin imkansız hal almaması için, ilgili tapu kaydına, işletmeci şirket kaydı ve ticari ünvanına karşı ihtiyati tedbir kararı verilmesini, nüfus kaydının celbedildiğinde müvekkilinin evli ve 4 çocuk babası olduğunu, olay tarihinden bu yana çalışamadığını, hayatını eskisi gibi idame ettirilmesinin mümkün olmadığını, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydı ile … için 150.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi, … için 80.000,00 TL manevi tazminata olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile Almanya’nın sosyal, ekonomik şartlarına göre hükmedilmesini yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine dair karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekilinin 03/10/2013 havale tarihli cevap dilekçesi özetle; davalı müvekkiline hiçbir ilgisi olmayan ve sorumluluğu da bulunmayan bir olay nedeniyle dava açıldığını, müvekkilinin davalılardan …’in işletildiği gayrimenkulün sahibi olduğunu, otelin işletilmesi esnasında meydana gelen zararlardan dolayı herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, davacıların iddia ettikleri olaydan dolayı ne kusura dayalı ne de kusursuz sorumluluk şartlarının söz konusu olmadığını, bahsi geçen gayrimenkul kiralandığında asansörün bulunmadığını, kazanın meydana geldiği iddia edilen asansörün, davalı … Otel tarafından yaptırıldığını, edindikleri bilgilere göre olay günü deprem meydana gelmesinden dolayı otelde bulunan kişilerin panikle merdivenlerden kaçarak inmeleri esnasında davacılardan …’in düşüp yaralandığını, meydana gelen kazanın davacı …’in kendi kusurundan dolayı kaynaklandığını, davacı …’in kalıcı sakatlığının bulunup bulunmadığının, bulunuyor ise oranının İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın 3.İhtisas Dairesi Başkanlığı’nca tespitinin gerektiğini, açıklanan nedenlerden dolayı haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın öncelikle esasa girilmeden pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine aksi halde esastan reddine, haksız tedbir taleplerinin de reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … Şti’nin vekilinin 07/10/2013 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve mesnetsiz olarak açıldığını, davacının otelin lobisinde bulunduğu sırada İstanbul’u da kapsayan bir depremin olduğunu, otelde bulunanların korku ve panikle kaçışırken davacının paniğe kapıldığını ve merdivenlerden aşağı düştüğünü, müvekkili şirket çalışanlarının çağırdıkları cankurtaran vasıtasıyla davacıyı hastaneye ulaştırdıklarını, oluşan masrafları da karşıladıklarını, otel asansörünün periyodik olarak bakımının yapıldığını, kaza tarihinde de herhangi bir arızasının olmadığını, aradan dokuz ay geçtikten sonra aşırı ve gerçek olmayan talepleri de kapsayan bir tazminat davası açılmasının düşündürücü olduğunu, tedbir talebini kabul etmediklerini, reddini talep ettiklerini, şirketin adresinde durduğunu ve el değiştirse bile şirket statüsünde olduğundan sorumlu olduğunu, haksız ve mesnetsiz açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin 22/10/2013 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava konusu zarardan dolayı müvekkil şirketinin sorumluluğunun bulunmadığını, davacılar tarafından talep edilen tazminat miktarlarının fahiş ve hukuka aykırı olduğunu, davacı …’in manevi tazminat talep etme hakkının bulunmadığını, talep edilen tedavi giderlerinin müvekkil şirket tarafından teminat altına alınmış ise de davacı tarafça yapılan hastane masraflarının fatura ve belgeleri ile ispat edilmesi gerektiğini, davacı yanın yapmış olduğu hastane masraflarının bizzat kendisi tarafından ödenmiş olduğunun ispat edilmesi gerektiğini, manevi tazminat taleplerinin poliçe teminat kapsamında olmadığını, müvekkil şirketin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, izah edilen nedenler ile haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … Belediye Başkanlığı hakkında dava, yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden red edilmiş, Yargıtay aşamasından geçmek suretiyle kesinleşmiştir. Bu suretle adı geçen belediye bu davada artık davalı konumunda değildir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu davacı …’in yaralanmasına esas olduğunu belirtmiş olduğu olayın iddia olunduğu şekilde gerçekleşip gerçekleşmediği, bu noktada davalılara atfedilen bir kusurun olup olmadığı, iddia olunan zarar ile iddia olunan eylem ve davalılar arasında bir nedensellik bağının olup olmadığı, nedensellik bağı var ise iddia olunan olaydan dolayı davacı …’in maddi ve manevi tazminat, davacı …’in ise manevi tazminat talep etme hakkının olmadığı noktalarındadır.
Olayın meydana geldiği gün itibariyle …’in otelde bulunan kişilerden olduğu, olayın olduğu saatler itibariyle kayıtlara giren bir deprem olayının kesin olarak yaşandığı, … gelen kayıtlar ile diğer sunulan kayıtlara göre olayın yaşandığı 08/01/2013 günü saat 16:16 itibariyle Ege Denizinde 6.2 büyüklüğünde deprem meydana geldiği, söz konusu depremin … dahil birçok ilde hissedildiği, olayın olduğu gün itibariyle … İl Sağlık Müdürlüğü tarafından düzenlenen 08/10/2013 tarihli resmi belge içeriğine göre davacı …’in yaralanmasıyla ilgili “…” 16:32 saati ile talep geldiği, akabinde yine resmi tutanağa göre olay yerine varış saatinin 16:43 olduğu, davacı …’in yaralandığı, bu yaralanmaya bağlı olarak davacının tedavi gördüğü Mahkememizce yapılan değerlendirmelere göre tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık ile ilgili öncelikle ele alınması gereken davacının yaralanmasının kendi kusurundan mı yoksa davalılara atfı kabil kusurdan mı kaynaklandığı, buna göre zararın ne şekilde meydana geldiği noktasındadır.
Mahkememizce yapılan nitelendirmeye göre, davacılardan … otelde bulunduğu esnada zarara uğradığını iddia etmiştir. Esasen dosya kapsamına göre konaklama yerini işleten davalı …Tic.Ltd.Şti ile davacı … arasında konaklama sözleşmesi olduğu taraflarca ileri sürülmemiş olsa dahi Mahkememizce nitelendirme bu şekilde yapılmıştır. Ne var ki TBK m.576’daki hükmün açık içeriği, konaklayanın getirdiği eşyaların zarara uğraması haline ilişkin olup konaklayanın vücut bütünlüğünün bu aşamada zarar görmesine ilişkin düzenleme içermemektedir. Zaten doktrinde de “TBK m.576 da öngörülen sorumluluğun, yalnızca konaklayanın getirdiği eşyaya ilişkin zararları kapsadığı, konaklayanın vücut bütünlüğünün ihlâli veya belli bir kazançtan yoksun kalması gibi sebeplere dayanan zararların TBK m.576 hükmünün uygulama alanı dışında olduğu, bu zararların tazmininin genel hükümlere tabi olduğu kabul edilmektedir. (H.TANDOĞAN, Otelcilerin Mesuliyeti, AAÜHF, 1955, Cilt 12, Sayı 3, 4, Sayfa 219; Barış ÖZÇELİK, Türk Borçlar Kanuna Göre Konaklama Yeri İşletenin Konaklayanın Eşyasının Yok Olması, Zarar Görmesi veya Çalınmasından Sorumluluğu, Marmara Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Hukuk Araştırmaları Dergisi ve bu makalede atıf yapılan yabancı yayınlar) Davalı … ise söz konusu asansörün yer aldığı binanın maliki olması nedeniyle, davalı … şirketi ise otel işletenin sigortacısı olması nedeniyle bu davada davalı konumuna gelmiştir.
O halde ve öncelikle genel hükümler çerçevesinde otel işleten durumundaki davalı şirketin kullandığı ve mülkiyeti ise davalı …’ya ait olan yapıdaki asansörden davacı …’in düşmesi suretiyle yaralanmasının gerçekleşip gerçekleşmediği, bu noktada uygun nedensellik bağının ispatlanıp ispatlanmadığı, buna bağlı olarak davacıların ileri sürdükleri zarar kalemlerinin kabulünün gerekip gerekmediğinin ele alınması gerekecektir.
Bu nedenle sorumluluk ve nedensellik bağına ilişkin genel açıklamalar yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Yargıtay HGK kararlarında da vurgulandığı üzere;
(…)
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak tanımlanabilir. Hukukî anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki hukukî ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara 2017, s. 594).
Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk: Türk Mes’uliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “subjektif sorumluluk” da denilmektedir.
Bununla birlikte sorumluluğun asli şartı; zararla söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç ilişkisinin bulunmasıdır. Bu sebep sonuç ilişkisine genel anlamda illiyet bağı denir. Burada sözü edilen illiyet bağı uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır (Eren, s.561).
Başka bir deyişle zarar görenin kusurunun illiyet bağını kesecek yoğunlukta olup olmadığı tespit edildikten sonra zarar görenin müterafik (ortak) kusuru belirlenerek sorumluluk paylaştırılıp tazminattan indirim yapılacaktır. (…)
Mahkememizce davacı …’in yaralanmasının asansör kazasından dolayı mı yoksa davacının merdivenden düşmesinden dolayı mı gerçekleştiği hususuna ilişkin nedensellik bağı araştırılmıştır.
Adli Tıp İhtisas Kurulunun hazırlamış olduğu 01/08/2016 tarihli, 19/07/2016 tarihli, 31/10/2016 tarihli, 28/09/2017 tarihli raporlarda yaralanmanın hangi bölgelerde meydana geldiğine ilişkin olup yine bizzat Adli Tıp 2.İhtisas Kurulunun inceleme kurulu çerçevesinde bu defa oluşturduğu 29/04/2019 tarihli raporda ise davacı …’de oluşan kemik kırıklığının sorulduğu üzere yüksekten ayakları üzerine düşmekle meydana geldiğinin mümkün olduğu, ancak merdivenlerden yuvarlanma tarzında düşme ile oluşmasının pek varit görülmediği açıklanmıştır. Adı geçen raporda da belirtilmiş olduğu üzere ATK raporu davacının asansör boşluğuna düşmek suretiyle vücudundaki kırıkların oluştuğu yönünde bir teknik değerlendirme içermediği gibi bu düşmenin merdivenlerden atlamak suretiyle meydana gelmiş olabileceği ihtimalini de ortadan da kaldırmamaktadır. Ancak merdivenden yuvarlanma suretiyle oluşacak bir düşme ile bu yaralanmanın olmayacağı yönünde bir teknik görüş belirtilmiştir ki esasen bu yaralanmanın yuvarlanma suretiyle gelip gelmediği esas olarak taraflar arasında tartışma konusu zaten değildir. Bu noktada taraflar arasında asıl tartışma konusu bu yaralanmanın merdivenlerden inme aşamasında mı yoksa asansörden düşmek suretiyle mi olduğu noktasındadır.
Bu noktada yaralanmanın ne şekilde meydana geldiğine dair İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesinde görevli bilirkişilerden rapor alınması takdir edilmiştir.
Buna göre 03/09/2018 tarihli ve İTÜ Makine Fakültesinden üç akademisyen bilirkişisinin hazırlamış oldukları rapora göre; asansör kuyusuna düşme sonucu iki ayağı birden kırılan kişinin, profesyonel yardım olmaksızın kuyudan kendi
imkanlarıyla çıkması teknik olarak mümkün olmadığı, ülkede bu yardımı itfaiye görevlilerinin yaptığı, dosya içinde davacının düştüğünü ileri sürdüğü asansör kuyusundan nasıl çıktığına dair bir bilgi veya belge veya tanık ifadesi, itfaiye raporu vs. bulunmadığı, bir kısım tanıkların davacının merdiven boşluğunda yattığını belirttiği, davacının asansör kuyusuna düştüğünü belirten bazı tanıkların ise davacının bu kuyudan nasıl çıktığına dair herhangi bir bilgi vermediği, ayrıca, gerek davacı gerekse davalı tarafların beyanlarına göre davacının 08.01.2013 tarihinde … Polis Karakolu görevlileri tarafından düzenlenen tutanakta asansör kazasından bahsetmemiş olup kazanın merdivenden düşme şeklinde meydana geldiği, dosyada bulunan tüm belgelerin, … tarihinde … Polis Karakolu memurlarınca davacının asansör boşluğundan değil merdivenden düştüğüne dair düzenledikleri belirtilen tutanağın, tanık ifadelerinin, deprem bilgi yazısının incelenmesinden, kazanın deprem sırasında oluşan panik ortamında davacının dikkatsizliği nedeniyle merdivenden düşmesi şeklinde meydana geldiği kanaatine varıldığı, bu nedenle davacının yaralanmasında davalılara yüklenebilecek bir kusur oranının mevcut olmadığı, dava konusu kazanın davacının merdivenden düşmesi şeklinde meydana gelmesi nedeniyle davalıların kusursuz olduğu açıklanmıştır. İTÜ Makine Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Müh…., … ve …tarafından kaleme alınmış 03.11.2021 tarihli bilirkişi ek raporunda ise dosyaya yeni sunulan tüm belgelerin incelenmesinden, tarafsız tanıklar …, …’ın ifadelerinde belirtildiği şekilde davacının depremden sonra asansör ile merdivenlerin arasındaki boşlukta yattığını gördüklerini belirtmelerinden, karakolda düzenlenen ve olayın merdivenden düşme şeklinde meydana geldiğini belirten tutanaktan, ATK raporundan, asansörde teknik bir arıza halinin olmadığına dair bakım personeli
ifadesinden anlaşıldığı üzere, davalı işyerine ait asansörde bir arıza halinin olmadığı, davacının dar ve keskin kavisli olup standart basamak formuna sahip olmayan merdivenlerden inerken ayaklarının üzerine düştüğü ve yaralandığı” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Davacı …’in kaza tarihi itibariyle yaralandığı sabit olmakla birlikte söz konusu yaralanmanın asansör boşluğuna düşmek suretiyle mi yoksa deprem sırasında aşağıya inmek isterken mi meydana geldiği hususu tartışma konusu olmakla hem yaralanmamın şekli, yaralanmaya ilişkin ortaya çıkan tıbbi sonuçlar ve hem de somut olayın ve asansöre ilişkin teknik hususların karşılıklı olarak değerlendirilmesi, ayrıca bu değerlendirmenin mahallinde bilirkişi kurulu incelemesi yapılmak suretiyle keşfen araştırılması ve incelenmesi takdir edilerek tahkikat genişletilmiştir. Esasen söz konusu olaya ilişkin herhangi bir ceza soruşturması ve yine otel otel işletmecisi aleyhine açılmış bir ceza davası bulunmamaktadır.
Bu nedenle Yargıtay 10.HD nin 2018/6078 E.-2018/10599 K.sayılı, 2015/12610 E. 2017/3162K. sayılı, Yargıtay 11. HD 2013/12890 E.-2014/5201K.sayılı ve benzer ilam içerikleri karşısında olayın ne şekilde meydana geldiğinin tereddütsüz belirlenmesinin gerekmesi, bu noktada olayın meydana geldiği yere ait olduğu noktasında taraflarca farklı noktalar işaret edildiğinden bu noktalara ait gerekli fotoğrafların dahi çekilmesi, bu noktaların dosyadaki tarafların somutlaştırmış oldukları vakıa ve deliller dikkate alınarak zemine uygulamasının yapılması, özellikle olayın ne şekilde meydana geldiği noktasında ATK’nın hazırlamış olduğu 19/06/2019 tarihli rapor içeriği, İTÜ’den atanan ve makine mühendisleri kurulunun hazırlamış olduğu 03/11/2021 tarihli kusur raporu ile bu rapor ile aynı yönde bulunan yine İTÜ’den özellikle asansör konusunda ehil ve yine İTÜ’den olan 03/10/2022 tarihli diğer bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 03/10/2022 tarihli rapor içeriklerinin birbiri ile örtüşme durumunun olup olmadığının dahi bu çerçevede incelenmesi, özellikle ATK ‘nın hazırlamış olduğu rapor içeriği ile İTÜ’den akademisyen bilirkişinin hazırlamış olduğu raporlardaki görüşlerin olayın meydana geliş şekli, tarafların somutlaştırmış oldukları vakıalar dikkate alındığında birbiri ile uyuşma mı yoksa çelişki mi taşıdığının incelenmesi takdir edilmiştir. Bu incelemenin aynı zamanda acil tıp uzmanı olan, acil tıp (ilk ve acil yardım), 49.55 iç hastalıkları, sağlık yönetimi, sağlık ekonomisi, iş sağlığı ve güvenliği konularında ehil tıp doktoru … ile asansör konusunda özel uzmanlığı ve çalışmaları ayrıca bulunan İTÜ den emekli öğretim üyesi … ‘nin katılımı ile 02/01/2023 günü saat 14:30 itibariyle hâkim refakatinde inceleme yapılmasına, bu çerçevede bilirkişilere uyuşmazlık konusu ile ilgili her türlü kayıt, belge ve nesne üzerinde inceleme yapmak üzere ayrıca HMK m.218, m.278 hükmü uyarınca her türlü yerinde inceleme yapma yetkisinin tanınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu çerçevede İTÜ Makine Mühendisli Bölümünden …, …, (E) Dr. Ögretim Üyesi …ve acil tıp konusunda ehil uzman tıp doktoru… hazırladıkları 05/07/2023 tarihli raporlarında “ekipmanların aralarına iki ayak üstüne düşmesinin zıplasa dahi fiziken mümkün görülmediği, davacı … ifadesinde 4-5 metre yükseklikten düştüğünü, ancak keşif esnasında gösterdiği yüksekliğin 1,2-1,4 metre mertebesinde olduğunun tespit edildiği, ayrıca çekilen fotoğraflarda da açıkça görüldüğü, kök raporda bu olayın açıklamasının detaylı bir şekilde yapıldığı, “tanık ifadelerinde kapı açıldığında davacının adımını attığını beyan ettiği, ancak dava konusu asansörün kapısı çarpma tipi kapı olduğundan muhakkak davacının kapıyı açmak için kuvvet uygulaması gerektiği, ayrıca tanık… ifadesinde “Davacı … asansör boşluğuna düştükten sonra ayaklarının kırıldığını, ambulansla giderken bana söyledi. Ben ambulans içerisindeyken davacıya başka yerinden şikayetin var mı diye sorduğumda bana ayakları dışında herhangi bir şikayetinin olmadığını söyledi.” şeklinde beyan ettiği, ancak asansör tesislerinin kuyu boşluğu yapısı dikkate alındığında, kuyu dibinde asansör kabin tamponlarının montajı için minimum 50 cm yükseklikte beton veya çelik konstrüksiyon kaide yapıldığı,tampon kaidesi ve tamponların asansör kabinin tam ortasına yerleştirildiği, karşı ağırlık kılavuz rayları, kabin kılavuz rayları, hız regülatörü gergi kasnağı vb. teçhizatların da bu alanda olduğu göz önünde bulundurulduğunda olay esnasında davacı …’in bu alana düşmesi neticesinde aynı anda iki ayak üstüne düşmesi için bir alanın olmadığı ve bu alanda mevcut olan ekipmanların mevcudiyeti de dikkate alındığında sadece topuklarında kırıkların oluşması ve diğer uzuvlarının zarar görmemesinin imkansız olduğu, asansör kuyu boşluğuna düşen kazazedelerin istatistiklere göre genelde kafa tası kırıkları, bacak kısımlarında ve bel bölgelerinde kırılma ve zedelenmeler ile sonuçlandığı, asansör kabini katta olmadığı ve kapının açılması durumunu kabul edilse dahi, asansör kat kapısını açan kazazedenin boşluğa adım atması durumunda vücudun öne eğilmesi ile yer çekimin etkisi ile gövde baş aşağı hareket edeceği ve kuyu dibindeki teçhizatlara çarpması ile sadece topuk kemiklerin çatlaması değil farklı yaralanmalara maruz kalacağı, davacı … ifadesinde 4-5 metre yükseklikten düştüğünü beyan ettiği, kendisini, arkadaşları ve sağlık ekibinin asansör kuyusundan çıkardığı hususunun tanıklar tarafından ifade edildiği, ancak 4-5 metre yükseklikten düşmesi sonucunda çok daha ağır yaralanma ile neticeleneceği, ayrıca da kurtarma işlemi ancak özel teçhizatla ve
kuyu boşluğuna inerek mümkün olacağı dikkate alındığında, dosya içeriğinde bu tip kurtarıcı kurum ve kuruluşun rapor ve kayıt belgeleri mevcut olmadığı, ayrıca polis ekibi olay yeri tutanağına bu yönde bir kanıt ve bilgi işlenmediği, yapılan detaylı incelemede bazı tanıkların kazazede …’in zemin katta merdiven boşluğunda gördükleri dikkate alındığında, ATK raporunda da kazanın aynı anda iki ayak üzerine dik pozisyonda düşmesi neticesinde topuk kemiklerinde kırık meydana gelebileceği dikkate alındığında olayın asansör boşluğuna düşmek değil, deprem korkusu ile bir an dışarı çıkmak için merdiven boşluğuna atlayarak gerçekleşeceği” şeklinde hazırlamış oldukları 12 sayfalık raporda davacı …’in merdivenden düşmesi, atlaması neticesinde kazanın meydana geldiği, davalıların kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun olmadığı” yönünde açık, net, denetlenebilir ve kesin görüşlerini ortaya koymuşlardır.
Esasen yukarıda ayrıntılı olarak belirtilmiş olduğu üzere mevcut yaralanmanın doğurduğu sonuçlar ve asansör boşluğunun ayrıntılı şekilde açıklanan teknik yapısı karşısında artık bu yaralanmanın asansör boşluğundan düşmek suretiyle oluşabileceği yönünde hiçbir tıbbı ve teknik veri tespit edilememiştir. Bu noktada teknik heyetinin tamamının İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesinden olan, hatta asansör konusunda eser sahibi bilirkişilerden oluşması, makine mühendisi olması, en önemlisi uzman kişi raporunda bu yaralanmanın ne şekilde meydana gelmiş olduğunun tıbbi olarak hiçbir şekilde tartışılmamış olması, böylelikle teknik tespitler ile tıbbi tespitlerin birlikte irdelenmemesi nedeniyle uzman kişi raporuna itibar edilememiştir.
Nihayet belirtmek gerekir ki asansör boşluğuna düşen bir kişinin bu boşluktan ciddi teknik yardım alınmaksızın çıkarılabilmesi Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun son raporlarına göre de mümkün değildir. Bu nedenle dahi davacı …’in asansör boşluğuna düşmek suretiyle yaralandığına dair iddia yukarıdaki ayrıntılı teknik ve tıbbi incelemeler karşısında inandırıcı değildir. Özellikle bu derece ağır yaralandığını bildiren …’in asansör boşluğundan çıkarıldığı noktasındaki beyanlar ise hayatın olağan akışına ciddi şekilde aykırı olup aksine ispat durumu da yoktur.
Yine olayın sıcaklığı içinde ve olayın ne şekilde meydana geldiğine dair resmi içerik taşıyan kolluk görevlilerin tutanağında dahi, davacı …’in merdivenden düşmek suretiyle yaralandığı yönünde tespit yapıldığı halde asansör ile ilgili herhangi bir tespitin bulunmadığı, resmi tutanak mümzisi polis memurlarının da tutanaktaki kendilerine atfedilen imzayı kabul ettikleri, olayın ne şekilde olduğunu resmen araştırmakla görevli olan polis memurlarınca düzenlenmiş olduğu tutanağın gözardı edilebilir olmadığı benimsenmiştir. Esasen söz konusu resmi tutanak içeriği, fiili durum yanında teknik ve tıbbi tüm veriler ile tam uyum içindedir.
Daha önce açıklandığı üzere ATK raporunda söz konusu yaralanmanın yuvarlanma ile meydana gelmediğine ilişkin tıbbi tespitler mevcut olup, bu anlamda ATK’nın kök ve ek raporları davacı …’in merdivenden atlamak suretiyle düşmesine bağlı olarak bu yaralanmanın meydana gelemeyeceği yönünde zaten teknik bir veri içermemektedir.
Bu nedenle mevcut yaralanmanın şekli, yaralanmanın sonuçları, asansör boşluğu ve asansör ile ilgili teknik veri ve olaylar tıbbi açıdan ve makine mühendisliği açısından, hâkim eşliğinde ve tarafların huzurunda keşfen incelenmiş, araştırılmış ve değerlendirilmiştir.
Hal böyle olunca, kazanın meydana geldiği saat ve dakikaların depremin meydana geldiği saat ve dakikalar ile çakıştığı, gelen resmi kayıt içerikleri ve açık kaynaklarda da ifade olunan durum ile sabittir. Zaten davalı tanıkları dahi, söz konusu yaralanmanın davacı …’in depremin yaratmış olduğu panik etkisi altında ve kaçma esnasında oluştuğu yönünde açık beyanlarda bulunmuşlardır. Hayatın olağan akışı içinde yaşanan deprem sırasında kişilerin bulunduğu binayı terk etmeye çalışması ispatı gerektirmeyecek bir haldir. En önemlisi davacı …’deki yaralanma şekli, yaralanmanın vücut üzerinde oluşturduğu sonuçlar, asansörün makine yapısı ve çalışma şekli, yapılan keşifteki gözlem içerikleri, özellikle acil tıp konusunda dahi ehil uzman doktor bilirkişi ile İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesinden akademisyen makine mühendisi bilirkişinin yer aldığı bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu rapordaki tıbbi ve teknik tespit ve analiz içerikleri, yukarıda açıklanan fiili durum, özellikle sağlık görevlileri tarafından tutanak, depremin olduğu saat ve dakika ile rasathane kayıtları bir bütün olarak dikkate alındığında davacı …’in deprem esnasında binayı terk etmek için merdivenden panik halinde kaçmaya çalıştığı aşamada merdivenden atlamak suretiyle düşmesinin yüksek ihtimal dairesinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu noktada önemli olan, davacı …’deki söz konusu yaralanmanın, asansör boşluğuna düşmek suretiyle meydana geldiğinin iddiasının yapılan tüm inceleme ve araştırmalara rağmen ispatlanamadığı hususudur.
Davacı tanıkları davacı lehine beyanda bulundukları halde Mahkeme huzurundaki beyanları yer, zaman, konu, kişi, eylem unsurları açısından açık ve net değildir. Davacının tanıkları genel anlamda davacı lehine beyanda bulunmuş olmakla birlikte davalıların dinlenen tanıkları ise davalılar lehine beyanda bulunmuşlardır. Bu noktada ifade etmek gerekir ki davacıların Mahkemede hazır edemeyeceklerini bildirmiş oldukları tanıklara soru listesi gönderilmiş olsa da soru listesinin yasal koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği tartışması bir yana yukarıda açıklanan teknik raporlar, mahallinde yapılan keşif, doktor bilirkişi raporu, resmi kayıtlar ve tutanaklar ve ayrıca mahkeme huzurunda dinlenen davalı tanıklarının yer ve zamana dayalı beyan içerikleri karşısında, mahkeme huzuruna gelmesi mümkün olmadığı bildirilen ve hâkim huzurunda beyanda bulunmaktan kaçınan davacı tanıklarının beyanlarına itibar edilebilmesi hiçbir şekilde mümkün görülmemiştir.
Kaldı ki taraf tanıklarının beyanları, davacı …’in asansör boşluğuna düşmek suretiyle mi yoksa deprem sırasında ve panikle merdivenlerden atlamak suretiyle mi yaralandığı tam olarak çelişki taşısa da yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan ve itibar olunan bilirkişi kurulu raporlarındaki teknik ve tıbbi açıklamalar, özellikle acil tıp konusunda ehil uzman hekimin yer aldığı ve İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesinden akademisyen kişilerin yer aldığı bilirkişi kurulu raporu, bu raporla çelişmeyen diğer rapor içerikleri, ambulans servisine ait kayıtlar, kollukta düzenlenen tutanaklar, depremin meydana geldiği saat ve dakikaya ilişkin kayıtlar, hayatın olağan akışı ve tüm dosya kapsamı karşısında davacı tanıklarına itibar olunabilmesi usulen mümkün değildir. “Deliller sayılmaz; tartılır” kaidesi dahi dikkate alındığında bu aşamadan sonra davacı tanıklarının beyanlarına itibar olunabilmesi mümkün değildir.
Öte yandan dava dosyasının daha önce açılmış olduğu … 25.Asliye Hukuk Mahkemesinin …E.sayılı dava dosyasında, davalı … Belediyesi aleyhine açılan davada yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden red kararı verilmiştir. Bu dosyanın dava dosyasını etkileme ihtimali gözetilerek ayrıntılı olarak akıbeti araştırıldığı halde bu davalı yönünden açılmış ve görülen herhangi bir dava bulunmadığı kesin ve açık olarak ise tespit edilmiştir. Bu nedenle bu noktada dahi davacı lehine bir ispat durumu tespit edilememiştir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64) Davacı …’in asansör boşluğuna düşmek suretiyle yaralandığı, bu noktada davalıların sorumluluğunun bulunduğu noktasındaki iddia davacılar tarafından ispatlanamamıştır.
Davacı … yaralanması ile davalı …’nın bina maliki olması, yine …Tic.Ltd Şti’nin sözleşmesel yükümlülükleri arasında herhangi bir uygun nedensellik bağı mevcut değildir. Davalı … şirketinin ise sigortalının kusuru ispatlanamadığından dolayı herhangi bir sorumluluğu zaten yoktur. Bu durumda davacı …’in iddia ettiği maddi zarardan ve buna bağlı olarak oluştuğu ileri sürülen manevi zarardan, yine …’in iddia ettiği manevi zarardan davalıların sorumlu bulunduğu ispatlanamamıştır.
Bu durumda, davalılara atfedilen eylem ile zarar arasında bir uygun illiyet bağının varlığından söz etmek mümkün gözükmemektedir. Zira zararla eylem arasında illiyet bağının mevcut olabilmesi ancak ve sadece eylem ile zararın meydana gelebileceğinin bilinmesi ile mümkündür. Mahkememizce yapılan tüm inceleme, araştırma ve değerlendirmeler bu konuyu aydınlatmaya dönük yapılmıştır.
O halde meydana gelen bedensel zararın, davalılara atfedildiği üzere ve somutlaştırılan vakıa ve deliller dikkate alındığında otel işletmesinin yapıldığı binadaki asansörden kaynaklandığının ispatlanamadığı, bir başka deyişle asansörün herhangi bir etkisi ile bu yaralanmanın meydana geldiğinin yapılan tüm inceleme ve araştırmalara rağmen saptanamadığı anlaşılmıştır. Davalıların maddi açıdan tazmin sorumluluğunun bu şartlarda doğabilmesi mümkün değildir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacı …’in davalılar …, … Şirketi, … Sigorta A.Ş(Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) aleyhine açtığı maddi tazminat davası sübut bulmadığından tümden reddine, dava dilekçesinde adı geçen davalı … Belediyesi hakkında … 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E.sayılı dosyasına istinaden yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle red kararı verilmesi, kararın şeklen ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmesi karşısında davalı … Belediyesi hakkında bu dosyada karar verilmesine yer olmadığına, davacı …’in davalılar …, … Şirketi,… Sigorta A.Ş(Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) aleyhine açtığı manevi tazminat davası sübut bulmadığından tümden reddine, davacı …’in davalılar …, … Şirketi, … Sigorta A.Ş (Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) aleyhine açtığı manevi tazminat davası sübut bulmadığından tümden reddine, dava dilekçesinde adı geçen davalı … Belediyesi hakkında … 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin… E.sayılı dosyasına istinaden yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle red kararı verilmesi, kararın şeklen ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmesi karşısında davalı … Belediyesi hakkında bu dosyada karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I.MADDİ TAZMİNAT
Davacı …’in davalılar …, … Şirketi, … Sigorta A.Ş(Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) aleyhine açtığı maddi tazminat davası sübut bulmadığından tümden reddine,
Dava dilekçesinde adı geçen davalı … Belediyesi hakkında … 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E.sayılı dosyasına istinaden yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle red kararı verilmesi, kararın şeklen ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmesi karşısında davalı … Belediyesi hakkında bu dosyada karar verilmesine yer olmadığına,
II.MANEVİ TAZMİNAT
Davacı …’in davalılar …, … Şirketi,… Sigorta A.Ş(Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) aleyhine açtığı manevi tazminat davası sübut bulmadığından tümden reddine,
Davacı …’in davalılar …, … Şirketi, … Sigorta A.Ş (Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) aleyhine açtığı manevi tazminat davası sübut bulmadığından tümden reddine,
Dava dilekçesinde adı geçen davalı … Belediyesi hakkında … 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E.sayılı dosyasına istinaden yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle red kararı verilmesi, kararın şeklen ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmesi karşısında davalı … Belediyesi hakkında bu dosyada karar verilmesine yer olmadığına,
III-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 269,85TL harcın, peşin alınan toplam 5.635,57TL harçtan mahsubu ile bakiye 5.365,72 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara iadesine,
Davacılar tarafından yapılan tüm giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı … Sigorta A.Ş. tarafından yapılan 100,00 TL posta ve tebligat giderinin takdiren davacılardan -davacıların dava konusu ettikleri miktarın toplam miktara orantısı karşısında %75’inden davacı …, %25’inden davacı …’in sorumlu olmak kaydıyla- tahsili ile davalı … Sigorta A.Ş.’ne verilmesine,
Davalı … Tic.Ltd.Şti. tarafından yapılan 125,00 TL posta ve tebligat giderinin takdiren -davacıların dava konusu ettikleri miktarın toplam miktara orantısı karşısında %75’inden davacı …, %25’inden davacı …’in sorumlu olmak kaydıyla- davacılardan tahsili ile davalı … Tic.Ltd.Şti.’ne verilmesine,
Davalı … tarafından yapılan 50,00 TL posta ve tebligat giderinin takdiren -davacıların dava konusu ettikleri miktarın toplam miktara orantısı karşısında %75’inden davacı …, %25’inden davacı …’in sorumlu olmak kaydıyla- davacılardan tahsili ile davalı …’ya verilmesine,
Davacı …’in açmış olduğu ve aynı nedenle reddolunan maddi tazminat davası yönünden davalılar …, … Tic. Limited Şirketi, … Sigorta A.Ş(Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince tek olarak takdir edilen 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’den tek olarak alınarak davalılara verilmesine,
Davacı …’in açmış olduğu ve aynı nedenle reddolunan manevi tazminat davası yönünden davalılar …, … Tic. Limited Şirketi,… Sigorta A.Ş(Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince tek olarak takdir edilen 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’den tek olarak alınarak adı geçen davalılara verilmesine,
Davacı …’in açmış olduğu ve aynı nedenle reddolunan manevi tazminat davası yönünden davalılar …, … Tic. Limited Şirketi, … Sigorta A.Ş(Eski Ünvan … Sigorta A.Ş) vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince tek olarak takdir edilen 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’den tek olarak alınarak adı geçen davalılara verilmesine,
Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.16/11/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …