Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/858 E. 2021/37 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/858
KARAR NO : 2021/37

DAVA : Alacak (Ticari İş Tellallığı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/10/2013
KARAR TARİHİ : 21/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl dava (2014/858 Esas (49 ATM 2013/24 Esas) yönünden davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 06/12/2004 tarihinde dava dışı … Tic. A.Ş. ile davalılar arasında 4 sayfadan ve “…” ana maddeden ibaret simsarlık sözleşmesi imzalandığını, 09/01/2009 tarihinde imzalanan ek bir sözleşme ile aracı konumundaki dava dışı …Tic. A.Ş. Sözleşmeden doğan bütün hak ve yükümlülüklerini davacı … Tic. A.Ş.’ye devir ve temlik ettiğini, davalıların bu ek sözleşmeye katıldığını, rızalarının açıklanmış olduğunu, davalılar 06/12/2004 tarihinde imzalanan sözleşme gereği davacıya sözleşmenin 2.ana maddesinde işin sürekliliğine paralel olarak bu sözleşme ve/veya sözleşmelerde alıcının sahip olduğu payının %2’sini aracıya iş bu anlaşma çerçevesinde komisyon olarak belirtilen şekilde ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, yazılı aracılık faaliyeti nedeniyle işin sürekliliği paralelinde komisyon ödeme borcunu yüklemiş olduğunu, davalıların 09/07/2009 tarihinde davacıya davalıların beyanları uyarınca hakediş bedellerinin üzerinden komisyon ücreti ödemeye başlamış olduğunu, davalılar işveren idare ile imzaladıkları sözleşme üzerine idareden hakediş bedeli almalarına rağmen 30/04/2012 tarihinden sonra davacıya hiç bir komisyon ödemesi yapmamış olduklarını, 30/04/2012 tarihinden sonra davalılar almış oldukları hak ediş bedellerinini yanı sıra işin devamı sırasında ortaya çıkan ve çoğu ihalede bir defaya mahsus olmak üzere ödenen keşif artışına yönelik hakediş bedelini de işveren idareden alınmış olduğunu, bu hak ediş bedelinin miktarının bilindiği kadarı ile %40 oranında bir artış bedeli olduğunu, davalıların bu artışa yönelik hakediş bedeli üzerinden de davacıya komisyon ödememiş olduğunu, davalıların işveren idare ile yaptıkları sözleşmenin devamı sırasında keşif artışına bağlı olarak hak kazandıkları keşif artış bedellerinin de 06/12/2004 tarihli sözleşme uyarınca simsar davacıya ödenecek ücretin belirlenmesinde hesaba katılması zorunlu olduğunu beyanla, davalıların sözleşme tarihi olan 06/12/2004’den bugüne kadar …’den … Hattı rehabilitasyon projesi, Köseköy-Vezirhan arası (Kesim 1) ve … arası (…) yapım işleri ihalesi ile almış oldukları bütün (hak ediş ve %40 keşif artış bedelleri de dahil her türlü nam altında almış oldukları) bedellerin anılan kurumdan sorulmak sureti ile tespitini, bu hak ediş bedelleri üzerinden simsarlık sözleşmesi uyarınca hesaplanacak dava tarihi itibari ile belirsiz olan davacının simsarlık ücreti (komisyon alacağının) tespitini, alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000 USD’nin bu ücretlere müvekkilinin ücreti hak ettiği tarih olan ve idarenin davalılara ödeme yaptığı tarihlerden itibaren uygulanacak yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Asıl dava yönünden davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketler ile dava dışı … Tic. A.Ş. arasında yapılan 06/12/2004 tarihli sözleşme uyarınca komisyon ödeme borcu doğduğunu, alacağın temlik edildiği hususlarının doğru olduğunu, bu borcun sözleşmeye göre davacıya ödendiğini, sözleşmenin V. Maddesinin 6. bendinde, “taraflar yazılı olarak uzatmaya karar vermedikçe bu anlaşmanın alıcının aracıya ödeyeceği komisyonun son taksidinin ödenmesini müteakip aracının hiçbir alacağı kalmadığının yazılı olarak ibra edilmesine müteakip kendiliğinden sona ereceğini,.. “Genel Hükümler” başlıklı V. Maddesinin 3. Maddesinde “bu sözleşmenin imzalandığı tarihte var olmayan….hükümet kararları vs. denilerek yalnızca mücbir nedenlerle değil, alınacak kararlar ve ortaya çıkacak durumlarda da iş bu sözleşmenin uygulanacağını, böyle bir durumun ortaya çıkması halinde dahi tarafların birbirlerinden bir talep haklarının bulunmadığını, bunun olabilmesi için kesinlikle ek sözleşme yapılması gerektiğini, yine aynı maddenin 4. bendinde, yazılı talepte bulunulmasının herhangi bir hak doğurmayacağı, iki tarafın imzalarını taşıyan ek bir sözleşmenin imzalanmasının zorunlu olduğunu, davacı yan tarafından gönderilen noter uyarısında “işin sürekliliği” tabirine dayanılarak %40 keşif artışından pay istenildiğini, sözleşmenin bağıtlanması sırasında keşif artışının öngörülmediğinin açık olduğunu, aksi halde her ilave iş ve keşif artışından davacının pay istemesi gibi bir durumun ortaya çıkacağını, bunun fiilen ve hem de TMK.m.2 uyarınca hukuken mümkün olamayacağını, davaya konu keşif artışının yedi yıl sonra yayınlanan 2011/1511 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına bağlı olarak yapıldığı, davacının yedi sene önce imzalanan bir sözleşme içerisindeki iki kelimeyi gerekçe yaparak yedi yıl sonra yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılan keşif artışından hak kazanma gayreti içine girdiğini, BKK içeriğinde “imalat başladıktan sonra ortaya çıkan 13 ayrı neden dolayısıyla ve Ulaştırma Bakanlığının talebiyle bu artışın gerçekleşmiş olduğunun” yazılı bulunduğunu, emsal komisyon sözleşmelerinde keşif artışı ile ilgili özel maddelerin yer aldığını, dava konusu simsarlık sözleşmesinde ise buna ilişkin hüküm bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek, açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Asıl dava dosyasında davalı …Tic.A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle; simsarlık sözleşmesinden kaynaklanan alacakların on yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, 2004 yılında bağıtlanan bir sözleşmeye dayalı olarak açılan davanın zamanaşımına uğradığını, sözleşmeye göre ek bir sözleşme yapılmadıkça davacının sadece sözleşmeden doğan alacağını isteyebileceğini, şirkete ödeme yapılacak süre ve bedelin sözleşmede açıkça kararlaştırıldığını, bu nedenle başkaca bir alacağın kalmadığını, simsarın aracılık ettiği sözleşmenin meydana gelmesi ile ücrete hak kazanacağını, borcun ifası ile sözleşmenin sona ereceğini, müvekkili şirketin borcun tamamını ödediğini, bu nedenle sözleşmenin sona erdiğini, keşif artışına gerekçe gösterilerek ek komisyon ücreti istenemeyeceğini, son taksidin kendisine ödenmiş olmasına rağmen sözleşmenin 5.6. maddesine göre davacının ibradan kaçındığını, sözleşmede keşif artışına bağlı olarak ek komisyon ücreti ödeneceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığını, yorum yoluyla sözleşme kapsamının genişletilemeyeceğini, basiretli bir tacir olması gereken davacının bu konuda sözleşmeye hüküm konulmasını istemesi gerektiğini, tarafların bu yönde bir düzenleme yapmamalarının bu yönde bir iradeleri olmadığını gösterdiğini, dava dosyasına sunulan Danıştay kararının uyuşmazlık ile ilgisinin olmadığını, “İşin Sürekliliği Paralelinde Komisyon Ücreti Ödenmesi” hükmünün, işin sürekliliği doğrultusunda işveren idareden alınan tüm bedeller üzerinden komisyon bedeli ödenmesi anlamına gelmeyeceğini, alınan komisyon ücretinin işin alınmasından sonra peşin olarak değil, her hakediş yapıldıktan ve ödeme alındıktan sonra hakediş bazında ödeme yapılması anlamına geldiğini, davacı şirketin finansman anlamında aracılık faaliyetinde bulunurken ücretin esas sözleşmedeki hakedişler üzerinden ödenmesinin kararlaştırıldığını, tellalın temel borcunun sözleşmenin kurulmasına aracılıktan ibaret olduğunu, davacı şirketin de simsarlık sözleşmesi ile, müvekkilinin içinde bulunduğu konsorsiyumun katılacağı ihalede müvekkiline finansman sağlamak adına aracılık faaliyetinde bulunmayı üstlendiğini, herhangi bir hak ve temsil yetkisinin bulunmadığını, sözleşmenin kurulması ile tellalın ücretini alacağını ve sözleşmenin sona ereceğini, sözleşmede bulunmayan bir iradenin yorum yoluyla ortaya konularak dava edilmesinin TMK.m.2 ye aykırı olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek, açılan davanın esas yönünden de reddine karar verilmesini savunmuştur.
Birleşen dava (28. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/282 Esas) yönünden; davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalılar arasında imzalanan simsarlık sözleşmesi gereği 28/01/2013 tarihinden itibaren …’ndan … Demiryolu hattı rehabilitasyon projesi, … arası (Kesim 1 ) ve … arası (Kesim 2) yapım işleri ihalesi nedeni ile almış oldukları bütün (%40 keşif artış bedelleri de dahil her türlü nam altında almış oldukları) hakediş bedellerinin anılan kurumdan sorulmak sureti ile tespitini, bu hakediş bedelleri üzerinden simsarlık sözleşmesi uyarınca hesaplanacak dava tarihi itibari ile belirsiz olan müvekkilinin simsarlık ücretinin tespitini ve fazlaya ilişkin bütün haklar saklı kalmak üzere şimdilik 15.000 USD ‘nin ve bu ücretlere idarenin davalılara ödeme yaptığı tarihlerden itibaren uygulanacak yasal ticari faiz ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini, ayrıca belirsiz olacağın alacağın tespiti ve davalılardan tahsili için … 49. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açılarak … Esas üzerinden devam eden dava ile iş bu dosyanın birleştirilmesini ve yargılamaya … 49. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyası üzerinden devam edilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri ayrı ayrı cevap dilekçeleri ile asıl davaya ilişkin olarak cevap dilekçelerindeki savunmalarını tekrar etmişlerdir.
Asıl ve birleşen dava dosyasında, davalı şirketlerin 06/12/2004 tarihinde dava dışı ….Tic.A.Ş ile simsarlık yani tellallık sözleşmesi imzaladıkları, davalıların alıcı, diğer tarafın aracı konumunda olduğu, 09/01/2009 tarihinde imzalanan ek bir sözleşme sonucunda aracı konumundaki dava dışı şirketin sözleşmeden doğan tüm hak ve yükümlülüklerini (davalıların muvafakatiyle) asıl ve birleşen dosyadaki davacı … Tic. A.Ş’ye devir ve temlikinin gerçekleştiği, sözleşmenin konusunun “Kesim 1 ve Kesim 2” olarak adlandırılan yapım işlerinin ihalesine teklif sunmak, proje için gerekli finansman ihtiyacını karşılamak başta olmak üzere belirtilen aracılık işlemini gerçekleştirmek, işin sürekliliğine paralel olarak belirtilen oranda komisyonu aracıya ödemek olduğu, akabinde davalıların içinde bulunduğu konsorsiyum ile idare arasında ihale sözleşmeleri imzalanarak işe başlandığı, ihale sözleşmesinde ise 2011/1511 sayılı BKK ile %40 keşif artışı yapıldığı, davalıların bu keşif artışı üzerine yaptıkları iş karşılığında hakediş bedellerini almaya devam ettiği hususları tartışmasızdır.
Asıl ve birleşen dava dosyasında uyuşmazlık konusu, asıl ve birleşen dava dosyasındaki davalı şirketlerin 2012 yılından itibaren %40 oranında keşif artış hakediş bedellerinin gerçekleşmesi karşısında, artış bedeli öncesi hakediş ve ayrıca en önemlisi %40 keşif artış bedeli dolayısıyla asıl ve birleşen dosya davacısına, 2004 tarihli simsarlık sözleşmesine göre komisyon ücreti ödemesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Gerek asıl dava gerek birleşen dava ve ıslah talepleri yönünden, asıl ve birleşen dava dosyasında davalıların zamanaşımı def-i söz konusu olmuş ise de, sözleşmenin 6102 sayılı TTK’da düzenlenen bir sözleşme olmayıp TBK’dan kaynaklı ve sözleşmeden doğan bir alacak olması, genel alacak zamanaşımının on yıl bulunması, ayrıca alacağın niteliği ve alacağın istenebilir hale geldiği 2006 tarihi ile dava tarihi arasındaki süre karşısında zamanaşımına yönelik def-i ret olunarak bu husus hüküm öncesi sonuca bağlanmıştır.
Bu arada yargılama aşamasında davacı vekili 16/09/2016 tarihli dilekçe ile toplamda asıl ve birleşen davada 25.000,00 USD değerinde olan dava değerini 10.480.241,90 USD arttırarak nihai arttırım bedellerini ortaya koymuşlardır. Esasen asıl ve birleşen dava konusu dikkate alındığında toplam miktar 10.505.241,86 USD alacak olarak talep edilmiştir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili atanan ilk bilirkişi kurulu, 27/06/2014 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “davacı ile davalılar arasında 06/12/2004 tarihli bir anlaşma ve yine 09/01/2009 tarihli ek anlaşmanın var olduğu, davacının, davalılardan %40 keşif artışı sebebiyle komisyona hak kazandığı, ancak tutarın dosya içerisindeki eksik belgeler sebebiyle hesaplanamayacağı, zamanaşımı itirazının yerinde olmadığı” yönünde görüş açıklamışlardır.
13/05/2015 tarihli 2.bilirkişi kurulu raporunda ise; “davacı alacaklarının TBK. m. 146 uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, alacağın ilk istenebilir hale geldiği ihale sözleşmelerinin bağıtlandığı 11.07.2006 ve 28.11.2006 tarihlerine göre bu sürenin dolmadığı, davacı şirketin, ihale konusu işte sözleşme dışı ve ek işler nedeniyle ortaya çıkan artan %40 bedeli üzerinden simsarlık ücreti isteyemeyeceği, gerek asıl ve gerekse birleşen davada davacının bağıtlanan sözleşme uyarınca simsarlık ücretinin hesaplanabilmesi için; a-davalıların içinde bulunduğu yapı gurubunda (konsorsiyumda) iş bedelinden kendilerine düşen pay oranının bilinmesi, b-davacı veya sözleşmeyi devir eden sözleşme tarafının sözleşme uyarınca düzenlediği simsarlık ücretine ilişkin faturaların davacı tarafından, bu faturalara dayalı olarak davalılarca yapılan ödemelerin davalılar tarafından sunulması halinde her iki ihale sözleşmelerinde yazılı asıl iş bedeline göre bu alacağın miktarının ve varsa ödenmeyen alacak tutarının hesaplanabileceği..” bildirilmiştir.
Talimat ile alınan 22/08/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “davalı …Ticaret Anonim Şirketinin 2009-2010-2011 ve 2012 takvim yıllarına ilişkin yasal defter ve belgeleri ile dosya kapsamı belgeler üzerinde yapmış olduğumuz inceleme, tespit, değerlendirmeler ve hesaplamalar sonucunda; davalı … A.Ş’nin 2009-2010-2011 ve 2012 yılı yevmiye defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin yapıldığı, envanter ile kebir defterlerinin ise ibraz edilmediği, yevmiye defter kayıtlarının birbirini takip ettiği ve doğruladığı, 2009-2010-2011 ve 2012 yıl kebir ve envanter defterlerinin usulüne uygun tutulup/tutulmadığı, yine envanter defterinin kapanış tasdikine tabi olduğu yıllarda, kapanış tasdik işleminin yapılıp/yapılmadığı hususunun bu defterler ibraz edilmediğinden tespit edilemediği, … Başkanlığı’nca; … Demiryolu Hatti Rehabilitasyon Projesi kapsamında kalan “… arasi (Kesim-1) ile yine … Demiryolu Rehabilitasyon Projesi kapsamında kalan “… arası (Kesim-2) Yapım İşlerinin 08.08.2005 tarihinde gerçekleşen ihale sonucu “…, …, davalı … A.Ş. ile … AŞ.”den oluşan konsorsiyuma ihale edildiği, yapım işine ilişkin ihale makamı ile yükleniciler (davalılar) adına 31/03/2009 tarihinden 30.12.2011 tarihine kadar yapılan işler için yapım işinin 1. ve 2.kısımlarına ilişkin 01 ile 30/A no aralığında 15.331.472,06 USD tutarında 60 hakedişin düzenlenmiş olduğu, bu hakedişler üzerinde davadaki taraflar arasında düzenlenen simsarlık sözleşmesi gereği davacı şirketin 15.331.472,10 USD komisyon alacağına hak kazandığı, davacı şirketin bu komisyon tutarına ilişkin davalı şirketlere sorumlulukları oranında komisyon faturalarını düzenlemiş olduğu, davalı … A.Ş’nin 30 adet 7.665.736,03.-USD KDV dahil tutarındaki faturaları yasal defterlerine kaydettiği ve fatura tutarlarını davacı şirkete ödediği, bu hususun davalı … A.Ş.’nin yasal defter kayıtlarından anlaşıldığı, davacı şirket tarafından düzenlenen faturalar konusunda taraflar arasında bir ihtilafın bulunmadığı hususunun tarafların iddia ve cevaplarından anlaşıldığı, … Başkanlığı’nca yapım işine ilişkin yükleniciler (davalılar) adına 30/12/2011 tarihi ile 31/08/2013 tarihleri arasında 17.453.513.811,04 USD (Kdv dahil) tutarında net hakedişlerinin düzenlenmiş olduğu, düzenlenen bu hakediş tutarlarına göre davacı şirketin (210.099.464,65 + 191.331.353=) 401.430.817,65.-USD (Kdv dahil) komisyon alacağının oluştuğu, davacı şirketin 401.430.817,65.-USD (Kdv dahil) tutarında oluşan komisyon alacağını davalılar adına fatura etmek suretiyle, davacının oluşan bu alacağından davalı … Şirketinin (Kdv dahil) 215.408,82 USD; davalı … Anonim Şirketinin de (Kdv dahil) 215.408,83 USD tutarında sorumlu oldukları…” açıklanmıştır.
Dosyada alınan 22/08/2017 tarihli 3.bilirkişi kurulu raporunda özetle; dava dosyasına sunulu belgelere göre ise, davacının “aracı” olarak üstlendiği sözleşme konusu fonksiyonların ihale sürecinde ve idare ile sözleşme imzalanması aşamasına kadar yerine getirilmediğine yönelik herhangi bir tartışmaya rastlanmadığı gibi bu hususun davalılar tarafından 2012 yılı başlarına kadar ve son 30/A sayılı hakediş dahil yapıldığı anlaşılan ödemelerle de teyit edilebildiği; uyuşmazlığın asıl itibarıyla düğümlendiği noktanın ise, “%40 keşif artışı bedelli” hakedişlerden, taraflar arasındaki sözleşme kapsamında davacı tarafça komisyon ücreti talebinde bulunup bulunamayacağı noktası olarak göründüğü; “Mali İnceleme” bölümünde sunulan tespit ve hesaplama sonuçlarının seçenekli olarak sunulduğu; asıl dava kapsamında; davacı tarafın %40 keşif artışı üzerinden komisyon bedeli hesaplanması gerektiği” yönündeki iddialarında haklı olduğunun Mahkemece benimsenmesi seçeneğine göre, davacı şirket tarafından talep edilebilecek asıl alacak tutarının, 06.12.2004 – 28.01.2013 tarihleri arasında düzenlenen faturalar ile dava dışı … tarafından bildirilen hakedişlerin karşılaştırılmasıyla eksik tahakkuk ettirildiği hesaplanan komisyon bedelleri” karşılığı 3.060.507,62 USD ve yine aynı tarihler arasında “%40 keşif artışlı hakedişler üzerinden” tahakkuk etirilmeyen komisyon bedelleri olarak hesaplanan 5.775.870,82 USD olmak üzere toplam 8.836.378,44 USD kadar alacağı ve bu asıl alacak tutarının rapor içerisinde belirlenen tarihlerden itibaren işleyecek ticari faizleri ile birlikte davacı şirket tarafından talep edilebileceği; davacı tarafin “%40 keşif artışı üzerinden komisyon bedeli hesaplanması gerektiği” yönündeki iddialarında haklı olmadığının Mahkemece benimsenmesi seçeneğine göre ise, davacı şirketçe talep edilebilecek asıl alacak tutarının, “06.12.2004 – 28.01.2013 tarihleri arasında düzenlenen faturalar ile dava dışı … tarafindan bildirilen hakedişlerin karşılaştırılmasıyla eksik tahakkuk ettirildiği hesaplanan komisyon bedelleri” karşılığı olarak hesaplanan 3.060.507,62 USD ile sınırlı olacağı ve yine rapor içerisinde belirlenen tarihlerden itibaren işleyecek ticari faizleri ile birlikte tahsilinin talep edilebileceği; birleşen dava kapsamında ise: asıl davada da davacı konumundaki şirketin “%40 keşif artışı üzerinden komisyon bedeli alması gerektiği” yönündeki iddialarında haklı olduğunun Mahkemece benimsenmesi seçeneğine göre: davacı şirket tarafindan talep edilebilecek asıl alacak tutarının; “28.01.2013 – 14.10.2013 tarihleri arasında”%40 keşif artışlı hakedişler üzerinden tahakkuk ettirilmeyen komisyon bedelleri olarak hesaplanan 1.068.862,42 USD tutarındaki asıl alacak tutarının rapor içerisinde belirtilen tarihlerden itibaren işleyecek ticari faizleri ile birlikte davacı şirket tarafından talep edilebileceği; davacı tarafın “%40 keşif artışı üzerinden komisyon bedeli hesaplanması gerektiği” yönündeki iddialarında haklı olmadığının Mahkemece benimsenmesi seçeneğine göre ise, birleşen dava kapsamında davacı şirketçe talep edilebilecek bir alacağın varlığından söz edilemeyeceği” açıklanmıştır.
Dosyaya ilk olarak celbedilen … hakediş belgelerine ve bu belgelere dayalı olarak alınan bilirkişi kurulu raporlarına ilişkin davalılar tarafından süresinde itiraz edilerek, ihale konusu Kesim-1 ve Kesim-2 işlerinin Bakanlar Kurulu kararı ile %40 keşif artışı öncesi döneme ait hakediş ödemelerinin ve belgelerinin … tarafından iş kesimleri bazında ve davalı bazında ayrılmayarak karışık gönderildiği, bu nedenle raporlarda yapılan hesaplama ve tespitlerin hatalı olduğuna ilişkin müteaddit itirazların bulunması üzerine …’ye yeniden yazı yazılarak iş ve davalıya göre ayrı ayrı ve düzenli şekilde hakediş belgelerinin gönderilmesi istenmiş, 15/02/2019 tarihli cevabi yazıda ayrılmış şekilde cevap verilmiştir.
Akabinde …’den gelen 15/02/2019 tarihli müzekkere cevabı üzerine dosyada son (3.) kök raporu düzenleyen bilirkişi kurulundan ek rapor alınmış, gelen cevabı inceleyen 3.bilirkişi kurulu düzenlediği ek raporda taraf iddia ve savunmalarının mahkemece benimsenme durumuna göre üç seçenekli hesaplama yaparak bildirmiştir.
Bilirkişi kurulunun ek raporda Ek 1, Ek 2 ve Ek 3 başlığı adı altında sunmuş oldukları çizelgelere göre ayrı ayrı inceleme yapılmış olup, %40 keşif artışı öncesi ve sonrası itibariyle davalı şirketlere ödenen hakediş paylarını ve davalılar aleyhine hesaplanan davacı komisyon ücretlerini Ek 1 başlıklı çizelgede; davalı tarafın savunmasının benimsenmesi durumunda davacı tarafın talep edebileceği herhangi bir hakediş payı olmadığını Ek 2 başlıklı çizelgede; davacı tarafın iddialarının benimsenmesi durumunda ise davacı tarafın talep edebileceği komisyon ücreti tutarını Ek 3 başlıklı çizelgede hesaplayıp bildirerek ayrı ayrı açıklama yapmıştır.
Mahkememizce dava konusu sözleşmenin yorumlanmasına ve davadaki talep ve iddialar bakımından uyuşmazlığın çözümlenmesine yönelik yapılan değerlendirme sonucunda, ihaledeki %40 keşif artış bedeli öncesi itibariyle davacının ödenmemiş herhangi bir komisyon ücreti alacağı olmadığı noktasındaki 2.bilirkişi kurulu raporu ile …’den gelen cevabi yazılar çerçevesinde 3. bilirkişi kurulunun ek raporunun “Ek 2 başlıklı” çizelgesinde belirtilen rakamlara itibar edilmiştir. Zira sunulan açıklamalardan ve belgelerden de anlaşılacağı üzere, davalıların yürüttüğü “Kesim 1 ve Kesim 2” olarak adlandırılan ihale konusu işlerle ilgili olarak, Bakanlar Kurulu kararı ile %40 keşif artış öncesi dönemi itibariyle davalıların toplam hakediş miktarı 740.650.827,71 ABD doları olup, bu miktarın 348.784.438,89 ABD doları “Kesim 1” işi, 391.866.388,82 ABD doları kısmı ise “Kesim 2” işine aittir. Bu noktada önem arz eden husus ise, “Kesim 1″in ihale sözleşmesinde öngörülen ve davalılara yapılan hakediş ödemelerinin 20. hakediş döneminde, “Kesim 2″nin ise 30. hakediş döneminde ilk keşfin dolduğu, ilk ihale sözleşmesi bedeli üzerinden bu durumun kararlaştırıldığı açıktır. Bu nedenle öncelikle belirtmek gerekir ki “her iki Kesim” için de, ilk ihale sözleşme bedelinin 30. hak ediş itibariyle dolduğu hususu kabul edilebilir nitelikte değildir. Bir başka deyişle Kesim 1’de 20. hakediş, Kesim 2’de ise 30. hakediş itibariyle artık keşif dolduğundan, farklı kesimlerin ödemelerinin farklı hakedişlerde dolmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 20. hak ediş döneminde Kesim 1’de hakediş yapılarak fatura düzenlenmiş ve bu suretle Kesim 1’e ilişkin 20. hak ediş itibariyle gerekli ödeme yapılmıştır. Zaten … tarafından gönderilen 15/02/2019 tarihli müzekkere cevabı incelendiğinde de mevcut hakedişlerle Kesim 1 için 349.784.438,89 USD bedelinin ödendiği ve bu miktarın 20. hak ediş itibariyle dolduğu, yine Kesim 2 için ise 391.866.388,82 USD bedelin de ödendiği ve bu miktarın 30. hakediş itibariyle dolduğu anlaşılmaktadır. Zaten söz konusu iş öncesi yapılan avans ödemesi yukarıda açıklandığı üzere ve toplam olarak yani “Kesim 1” ve “Kesim 2” dönemleri açısından 740.650.827,71 USD olup bu bedel üzerinden %2 komisyon ücreti hesabı da dikkate alındığında komisyon ücreti “Kesim 1” için 6.975.688,77 ABD doları, “Kesim 2” için 7.837.327,77 ABD dolarıdır. Nitekim adı geçen bu tutarlar üzerinden avans dahil olmak üzere davalılar tarafından davacıya yapılan simsarlık ücreti ödemesi toplamı 14.813.016,54 ABD doları olduğu dahi anlaşılmakla, davacının ihaledeki %40 keşif artışı öncesine ilişkin hakettiği ancak kendisine ödenmemiş durumda olan herhangi bir ispatlanmış alacağının bulunmadığı tespit ve kabul edilmiş olmakla birlikte, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ana noktası ise %40 keşif artış bedelinden dolayı doğduğu iddia olunan simsarlık ücretine ilişkindir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki “%40 keşif artış bedeli” dışında ilk sözleşme kaynaklı olmak üzere asıl ve birleşen dosya davacısının herhangi bir hakediş bedelinin bulunmadığı kayden anlaşılmakta olup esasen taraflar arasındaki uyuşmazlığın ana noktası %40 keşif artış bedeli ile ilgili ortaya çıkan yeni durum nedeniyle asıl ve birleşen dosya davalılarının davacıya simsarlık ücreti ödemesi gerekip gerekmediği noktasındadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü açısından sonuç olarak ilk bilirkişi kurulu %40 keşif artış bedeliyle ilgili asıl ve birleşen dava davalıları aleyhine olacak şekilde simsarlık ücretinin tahakkuk ettiği yönünde sonuca vardığı halde, ikinci bilirkişi kurulu ise asıl ve birleşen dosya davalıları lehine olmak üzere simsarlık sözleşmesinden doğan ücretin tahakkuk etmediğini açıklamışlar, üçüncü bilirkişi kurulu ise sonuç olarak bu noktada seçenekli bir sonuca varmıştır.
Raporların her üçünün birbiriyle çelişkili olmasının nedenlerinin biri, taraflar arasında akdedilen mevcut simsarlık sözleşmesi hükümlerinin hukuki yönden ve değişik açılardan yorum yapılmaya muhtaç olması ve muğlak ifadeler içermesinden kaynaklanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın öncelikle niteliğinin ele alınmasında fayda vardır.
Taraflar arasında yapılan sözleşme ile asıl ve birleşen dosya davacısı, sözleşmede kendisi lehine kararlaştırılmış olan simsarlık ücreti nedeniyle, asıl ve birleşen dosya davalısı lehine ihale sözleşmesi yapılması olanağını hazırlayan ve yapılmasına aracılık eden konumundadır.
Bu itibarla taraflar arasındaki uyuşmazlığın tellallık yani simsarlık sözleşmesi niteliğinde olduğu anlaşılmakla birlikte, bu sözlemenin niteliği açısından açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Tellallık fırsat gösterme veya aracılık etme tellallığı olmak üzere iki şekilde gerçekleşebilir. Fırsat gösterme tellallığında; sözleşmenin kurulması fırsatına ait bilginin sağlanması söz konusu olur. Aracılık etme tellallığında ise; aracılık tellalı iki tarafı bir araya getirmek ve olası düşünce uyuşmazlıklarını gidermek için uğraşmak zorundadır (Uygur, T.: Borçlar Kanunu, Ankara 2003, c. 8, s. 8975).
Nitekim somut olayda kredi alınması için aracılık yapılmak suretiyle tellallık (simsarlık) hizmeti verilmiştir.
Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında açıklandığı üzere;
“Yasal düzenlemede, tellallık sözleşmesinde ücret öğesinin yanı sıra içeriği de belirlenmiştir; diğer bir deyişle Yasaca ücret bu sözleşmenin zorunlu öğesi olarak öngörülmüş ve konusu da bir sözleşmenin yapılması olanağını hazırlamak ya da yapılmasına aracılık etmekle sınırlandırılmıştır. Böylece tellallık sözleşmesi vekillik sözleşmesinin, konusu belirli ve tellallığın her zaman ücrete hak kazandığı özel bir çeşidi olarak düzenlenmiş ve bu bağlamda genel olarak vekillik sözleşmesi kurallarının uygulanması hükme bağlanmıştır.
Yaptığı hazırlık ya da aracılık sonucunda sözleşme meydana gelince, tellal ücrete hak kazanır, Sözleşme erteleyici bir koşulla yapılmışsa, tellallık ücreti, koşulun gerçekleşmesiyle ödenmek gerekir (Karahasan, M.R.: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İstanbul 2002, c. 2, s.1124 vd.; Yavuz, C.: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, s.705 vd.)
BK’nın “tellallık” olarak isimlendirdiği bu hukuki kurum 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) “simsarlık” olarak belirlenmiş olup özü itibariyle BK’daki hükümlere paralel bu kanunun ilgili kısımlarına değinmek gerekirse;
TBK’nın 520/1. maddesinde simsarlık sözleşmesinin tanımı “…simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir” şeklinde yapılmıştır. Bu hüküm mehaza uygun olarak, “Simsarlık, simsarın bir ücret karşılığında, ya diğer tarafa bir sözleşmenin kurulması fırsatını göstermeyi ya da ona bir sözleşme görüşmesi için aracılık etmeyi borçlandığı bir sözleşmedir” şeklinde anlaşılmalıdır (Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2016 tarihli ve 2014/859E., 2016/428 K. sayılı kararı).
Simsarlığın önem ve yararı şu şekilde açıklanmaktadır: Bir akdin yapılması için tarafların birbirleriyle buluşmaları lazımdır. Fakat bu buluşma her zaman kolay bir şekilde olmaz; hatta çoğu zaman bazı zorluklarla karşılaşılabilir. Mesela taraf olacakların birbirlerini tanımamaları, ayrı ayrı mahallerde bulunmaları, aynı dili konuşmamaları gibi sebepler onların birbirini bulmalarına ve sözleşmeyi yapmalarına mani olabilir. İşte çeşitli sebeplerden ötürü bir araya gelemeyen kimseleri birbirlerine yaklaştırmak hususunda aracılık yapmayı kendilerine meslek edinen şahıslardan müteşekkil bir sınıf olup, eski zamanlardan beri mevcuttur. Zamanımızda iş âleminin zaruri kıldığı ihtisaslaşma ve iş bölümü dolayısıyla tellallık mesleği ticaret hayatının vazgeçilmez bir unsuru hâline gelmiştir. Simsarlık sözleşmesi, simsar ile iş sahibi arasında haklar ve borçlar meydana getirmektedir. Kanun’un 521-525. maddeleri arasında sadece simsarın ücret alacağı düzenleme konusu yapılmıştır. Simsarlık sözleşmesi ile ilgili diğer hususlarda, 520/2. maddesinin yollaması gereği vekâlete ilişkin TBK’nın 502. ve devamı hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Simsarın ücrete hak kazanma zamanı ve giderlere ilişkin alacağını düzenleyen TBK’nın 521.maddesine göre “Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır” (521/1). Böylece simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücrete hak kazanmaktadır. Simsar söz konusu hizmeti yerine getirmezse ücret alacağı elde edemeyecektir. Ancak sözleşmede aksi kararlaştırılabileceği gibi işin niteliğinden de aksi sonuca varılabilir.
Simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekâlet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi hâlinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekli değildir. Taraflar, asıl akit kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi durumunda ödeneceğini de kararlaştırabilirler.
b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. TBK bu şartı, “yaptığı faaliyet sonucunda” sözleriyle ifade etmiştir (m. 521/1). Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir.
c) Anılan Kanun’un 523. maddesinde (BK. m. 407) düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir (Yavuz, C.: Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 9. Baskı, İstanbul 2011, s. 604 vd) .Anılan mevzuat hükümlerinde kanun koyucu tellallık sözleşmesinin genel hatlarını çizmiş olup tarafların sözleşme serbestisi ilkesi gereği bu sınırlar dâhilinde hukuki ilişkilerini şekillendirebileceği açıktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/13601 E-2018/1929 K.sayılı ilamı)”
Yapılan genel açıklamalardan sonra taraflar arasındaki uyuşmazlığın halline yönelik olarak değişik açılardan yapılacak yargısal yorum ile uyuşmazlığın hukuki çerçevede halledilmesi gerekir.
Buna göre;
1-Taraflar arasındaki dayanak ana sözleşmenin V.maddesinin 6.bendine göre, “taraflar yazılı olarak anlaşmayı uzatmaya karar vermedikçe, bu anlaşma alıcının aracıya ödeyeceği komisyonun son taksidinin ödenmesini ve aracının hiç bir alacağının kalmadığını yazılı olarak ibrasını müteakiben kendiliğinden sona ermektedir. Aracı son taksit ödendiği halde ibradan kaçınamaz, işbu anlaşmadan kaynaklanan alacaklar dışında herhangi bir ödeme talebinde bulunamaz.”
Bu itibarla dayanak maddede simsarlık sözleşmesinin süresi belirlenmiş olup, burada taraflar arasında %40 keşif artış sebebi ile temlik alan asıl ve birleşen dosya davacısının komisyona hak kazanıp kazanmadığının tartışılması gerekmektedir.
Taraflar arasında yapılan sözleşmede asıl ve birleşen dosya davacısı aracı olarak üstlenmiş olduğu işlevleri ihale süreci içinde idare ile sözleşme imzalanması aşamasına kadar yerine getirmiştir. Bu suretle davalı şirketlerce 2012 yılı başlarına kadar 30/A sayılı hakediş dahil davacının düzenlediği faturalar üzerine davacıya komisyon ödemeleri yapılmıştır. Zaten taraflar arasında imzalanan 06/12/2004 tarihli sözleşmede asıl ve birleşen davada davacı taraf aracı, davalılar alıcı konumunda olup, sözleşmede amaç ve konu, tarafların yükümlülükleri, ödeme şartları, genel hükümler tek tek ve ayrı ayrı belirtilmiştir. Bu suretle komisyon alacağının tahakkuku, hesaplanması ile ilgili tüm veriler sözleşmede belirtilmiştir. Asıl ve birleşen davadaki uyuşmazlığın başladığı nokta ise, daha sonraki süreçte yüklenicinin üzerine almış olduğu iş ile ilgili 2011/1511 sayılı BKK ile ihale sözleşmesi dışı işler nedeniyle davalılara önceki sözleşmeler kapsamında yaptırılan %40 keşif artış bedeline ilişkin hakedişlerden dolayı, asıl ve birleşen dosya davacısının komisyon ücretini hak edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Asıl ve birleşen dosya davacısına tüm haklarını temlik eden dava dışı şirketin 2004 tarihinde akdedilen ana sözleşmede üzerine düşen edimleri yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Bu noktada asıl ve birleşen davaya esas olan uyuşmazlık nedeni olan “keşif artışı nedeniyle” asıl ve birleşen dosya davacısının ücrete hak kazanıp kazanmadığı noktasında simsarlık unsurları irdelenmelidir.
Buna göre taraflar arasında asıl akit kurulmuş olmakla birlikte, ihale sözleşmesinde “keşif artışı olsa bile” simsarlık ücretinin asıl ve birleşen dosya davacısı lehine ödeneceğine dair sözleşmede bir hüküm yani düzenleme yoktur. Yani yapılacak aracılık sonucunda ödenecek ücrete ilişkin 2004 tarihli sözleşmede düzenleme olduğu halde, özellikle yıllara sari inşaat işlerine ilişkin ihalelerde ortaya çıkması muhtemel keşif artış bedeli nedeniyle, asıl ve birleşen dosya davacısının simsarlık ücretini ayrıca hak edeceği noktasında bir kararlaştırma yapılmamıştır.
Genel olarak ifade etmek gerekir ki ilk bakışta (prima face) sözleşmedeki hükümlerin bu noktada asıl ve birleşen dosya davacısı lehine açık bir düzenleme içermediği, bu durumun ilk bakış itibariyle asıl ve birleşen dosya davacısı aleyhine olduğu kabul edilmelidir. Elbette bu noktada ve doğal olarak sözleşmenin ayrıca yorum bilimi kuralları çerçevesinde yorumlanması zorunludur.
2-Yine taraflar arasında 2004 tarihi itibariyle asıl sözleşme kurulmuş ise de asıl ve birleşen dosya davacısına alacağını-sözleşmesini 2009’da temlik eden dava dışı şirketin 2004 tarihli sözleşmedeki aracılık faaliyetinin, bu sözleşmeye konu olan aracılığın tamamlanması ile sona erip ermediği, işin niteliği gözetilerek de değerlendirilmelidir.
Zaten TBK m.523 hükmü gereği simsarın, ücret ve giderlerine ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin ise gerçekleşmemesi gerekir. (Yavuz, C.: Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 9. Baskı, İstanbul 2011, s. 604 vd)
Buna göre taraflar arasında akdedilen 2004 tarihli simsarlık sözleşmesinin II. Maddesinde işbu anlaşmanın amaç ve konusu, … tararfından ihale olunan … Demiryolu Hattı Rehabilitasyon projesinin Kesim-1 ve Kesim-2 yapım işlerinin ihalesine teklif sunabilmek ve sunmak üzere, proje için gerekli finansman temininde uluslararası piyasalarda girişimlerde bulunmak, gerekli lobi faaliyetlerini sürdürmek, projeye teklif sunacak konsorsiyumun oluşmasına aracılık yapmak….şeklinde açıklanmış, sözleşmenin ödeme şartlarını düzenleyen IV.ana maddesinde de, yukarıda belirtilen projenin kısımlarını ayrı sözleşmeler olarak (alıcının-davalıların) içinde bulunduğu konsorsiyumun taahhüden üstlenmesi ve konsorsiyumun işveren idare ile yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde ve işin sürekliliğine paralel olarak, bu sözleşmelerde alıcının sahip olduğu payın %2’sinin aracıya komisyon olarak ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşme hükmünde yazıldığı üzere davacı simsarın hak kazandığı ücret ödemesi, “yapılmış olan ihale sözleşmeleri çerçevesinde” komisyon ücreti ödenmesine dairdir. Bu noktada keşif artış bedelinin, “konsorsiyumun işveren idare ile yapmış olduğu ihale sözleşmesi çerçevesinde” yapılmış ödeme sayılması gerekip gerekmediği hususunun yorumu önem arz etmektedir.
Yargıtay 15 HD’nin 2009/3839 E. 2010/4574 K.sayılı emsal ilamında açıklandığı üzere “Yanlar arasındaki sözleşme, 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleriyle 29.08.1984 tarih ve 84/8520 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Bayındırlık İşleri Şartnamesi hükümlerine tâbidir. Devlet İhale Kanunu’nun 63 ve Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi’nin 19. maddesi hükümlerinde iş miktarında artma veya eksilme halinde uygulanması gereken kurallar gösterilmiştir. Anılan yasa ve şartname hükümleri gereğince, yapım işlerine ilişkin bir sözleşmenin uygulanması sırasında keşif ve sözleşmede öngörülmemiş olan iş artışı veya eksikliği zorunlu hale gelirse; yüklenici, keşif bedelinin %30’una kadar olan değişiklikleri sözleşme ve şartnamesindeki hükümler çerçevesinde süre hariç yapmakla yükümlüdür. Keşif bedeli artışının %30’dan fazla olması halinde kural olarak, sözleşme bozulur. Ancak %30 oranındaki fazla artış; temel, tünel vb. işlerle doğal afetler gibi nedenlerden ileri gelmişse, idarenin isteği, yüklenicinin kabulü ve ilgili Bakan’ın veya 1. derece ita amirinin onayı ile süre hariç, aynı sözleşme ve şartname hükümleri çerçevesinde %30’u geçen işlerde aynı yükleniciye yaptırılabilir. Oysa toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu olan keşif artışı, 2886 sayılı Yasanın 63/III ve Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi’nin 19/III. maddelerinde gösterilen sebeplerden kaynaklanmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu sebeple, uyuşmazlık konusu olan keşif artışı “sözleşme dışı iş” sayılır. Sözleşme dışı işlere yanlar arasındaki sözleşme hükümleri uygulanamaz. Bu hukuksal sebeple de, sözleşme dışı iş nedeniyle yanlar arasında doğan uyuşmazlık sözleşmeye müdahale ya da sataşma sayılamaz.”
Yukarıda atıf yapılan ilamda görüleceği üzere keşif artış bedelinin %30’dan fazla olması halinde artık yapılan iş mevcut düzenlemeler dikkate alındığında “sözleşme dışı bir iştir”. Bir başka deyişle taraflar arasındaki 2004 tarihli simsarlık sözleşmesinin kapsamadığı bir yapım işi-ihale işi söz konusudur. Bu suretle simsarın ücret alacağının kaybına ilişkin durumun gerçekleştiği kabul edilmelidir. Bir anlamda 2004 tarihinde yapılan simsarlık sözleşmesine konu ücret alacağı yönünden, keşif artışındaki yasal oranı aşan yüksek gerçekleşme nedeniyle, artık asıl ve birleşen dosya davacısının alacağı açısından nedensellik ilişkisinin sona erdiği kabul edilmelidir. Bu durumda asıl ve birleşen dosya yönünden uyuşmazlık konusu olan %40 keşif artış bedeli, 2004 tarihi itibariyle yapılan simsarlık sözleşmesinin 4.maddesinde yer alan “alıcının işveren idare ile yapmış olduğu ihale sözleşmesi çerçevesinde” kabul edilebilecek bir iş olmadığı için, artık 2004 tarihli sözleşmeye göre asıl ve birleşen dosya davacısının ilave simsarlık ücreti talep edebileceği kabul edilemez.
3-Simsarlık ücretinin doğumuna, tahakkukuna esas olan yapım işi sözleşmesi, %40 keşif artışının gerçekleşmesi nedeniyle ve yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş olarak kabul edilmelidir. Zira artık “keşif artışı sonrası yapılan iş, ilk yapım sözleşmesinin dışında, ondan ayrı ve sözleşme dışı iş niteliğine kavuşmuştur”. Zira dava konusu simsarlık sözleşmesi, “keşif artışı öncesi” yapılan Kesim-1 ve Kesim-2 ihale sözleşmelerinden doğan hakedişler üzerinden davacıya simsarlık ücreti ödenmesini düzenlemektedir.
Mecelle’deki ifade ile “Vücutta bir şeye tabi olan, hükümde dahi ona tabi olur”. Bir başka deyişle ilk yapım sözleşmesi sürdüğü sürece davalı şirketlerin ilk yapım sözleşmesine göre aldığı hakedişlere göre ödenecek olan simsarlık ücreti, ilk yapım işine dair keşif ve ihale sözleşmesinde kalem ve miktar olarak belirtilmeyen hakedişleri kapsamayacak, ilk yapım sözleşmesinden sonra yapılan iş kalemleri ve bu kalemlere ilişkin bedeller sözleşme dışı olmakla artık buna bağlı olarak simsarlık ücretine dair talep dahi sözleşme dışı kalmış olacaktır. O halde %40 keşif artış bedeli, asıl ihale sözleşmesine bağlı iş olmadığından, hukuken yeni ihale sözleşmesi mahiyetindeki iş ve hakediş nedeniyle, davacı tarafından simsarlık ücreti talep edilemeyecektir.
4-Taraflar arasında asıl ve birleşen dava dosyası yönünden uyuşmazlığa esas olan sözleşmedeki “ödeme şartları” başlıklı IV. maddesinde komisyon ücretinin ödenme şekilleri gösterilmiş olup ilgili düzenlemeye göre “Alıcı, yukarıda belirtilen projenin her bir kısmı ve/veya her iki kısımını ayrı sözleşmeler olarak (alıcının-davalıların) içinde bulunduğu konsorsiyumun taahhüden üstlenmesi ve konsorsiyumun işveren idare ile yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde ve işin sürekliliğine paralel olarak, bu sözleşmelerde alıcının sahip olduğu payın %2’sinin aracıya komisyon olarak ödeneceği; alıcının ödeyeceği komisyonun %10’unu, içinde yer aldığı konsorsiyumca işveren idare ile sözleşme akdedilmesi ve sözleşmede belirtilen iş avansının konsorsiyumca alınmasına müteakiben 7 takvim günü içinde defaten aracının belirlediği ve yazılı olarak alıcıya bildirdiği banka hesap numarasına, avans ödemesinden sonra geriye kalan komisyon miktarını ise her hakedişte eşit olmak üzere %2’ye tamamlayıp ödeyeceği” kararlaştırılmıştır. Ayrıca sözleşmenin V.3 maddesinde mücbir sebep halleri içinde “işbu anlaşmanın imzalandığı tarihte varolmayan ve öngörülemeyen…hükümet tarafından alınmış kararlar….vb.durumlar” sayılmış, bu durumlarda tarafların birbirinden zarar, tazminat talebinde bulunamayacağı öngörülmüş; V.4 maddesinde de “işbu anlaşmadaki hükümlerin ancak karşılıklı olarak imzalanmış ek anlaşmalar ile değiştirilebileceği, bunun dışında hiçbir yazılı veya sözlü beyanın anlaşmanın tadili anlamına gelmeyeceği” maddeleri düzenlenmiştir.
Taraflar arasında yapılan sözleşme hükümleri dikkate alındığında sözleşmenin yapıldığı tarih itibariyle ihalenin bedeli açık ve belirli olmadığından simsarlık ücretinin ilk kısmının ne suret ile peşin, kalan kısmının ne suretle ödeneceği kararlaştırılmış, böylece ihale bedeli üzerinden ücret tahakkuku ve ödemenin ne şekilde yapılacağı belirlenmiştir
Bilindiği üzere kamu tarafından yapılan yıllara sari inşaat işlerine ilişkin ihalelerde, proje değişikliği başta olmak üzere birçok nedenden keşif artışı ileri gelebilir. Sözleşmede kararlaştırılan bedelin artışı durumu kesin olmamakla birlikte, özellikle yıllara sari işlerde ticari hayatın olağan akışı içinde keşif artışı gerçekleşmesi muhtemel durumlardandır. Elbetteki iş artış bedelinin söz konusu olduğu durumda özellikle %30’u aşan oranda keşif artışı durumunda, sözleşmenin devam etmeme ihtimali, sözleşme hükümleri çerçevesinde mümkün olabilen ve hatta kamu ihalesinde 2886 sayılı Kanunla “sözleşmenin bozulması” sebebi olarak düzenlenen bir durumdur.
Asıl ve birleşen dosya davacı şirketin “işin sürekliliği” tanımlaması çerçevesinde keşif artış bedelinden dolayı simsarlık ücreti istenebileceği iddiası mevcut olsa da bu kavramın %40 keşif artış bedelini kapsadığı noktasında asıl ve birleşen dosya davacısı lehine bir yorum yapılamayacağı kabul edilmelidir. Taraflar arasındaki sözleşmenin keşif artış tarihi itibariyle yedi (7) yıl önce yapılmış olması ve işin uzun yıllara sari bir nitelik taşıması, yine sözleşme gereği ödemelerin her hakediş yapıldıktan ve akabinde ödeme alındıktan sonra aracılık hizmeti veren şirkete ödeneceği gerçeği karşısında “işin sürekliliği” tabirinin taraflar arasında 2004 yılı itibariyle yapılan, çok uzun süreli sözleşme gereği değişik aşamalarda ödenecek bedellere ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle “işin sürekliliği” tanımlaması, keşif artış bedelini içine alamaz ve keşif artış bedeli nedeni ile simsarlık ücretinin ödenmesini gerektirmez.
5-Asıl ve birleşen dosyada davacı şirketin, inşaat işlerine dair ticari işlerin olağan akışı içinde yukarıda atıf yapılan Yargıtay kararında belirtilen kanuni düzenlemeler dikkate alındığında “%30’u aşan keşif artış bedelinin sözleşme dışı bir iş olduğu” hususunu gözetmesi, buna göre ilk yapım sözleşmesinin bozulmuş olacağını dikkate alması, ortaya çıkacak yeni bir hukuki durumdan dolayı keşif artış bedeli nedeniyle dahi ortaya çıkacak yeni bedel dolayısıyla bile simsarlık ücreti talep etme hakkına ilişkin müzakere yapması veya en azından sözleşmeye çekince koyması beklenmelidir. Zira somut uyuşmazlığa esas olan sözleşmenin tarafları birinci sınıf tacirdir. Özellikle asıl ve birleşen dosya davacısının faaliyet alanı büyük inşaat işi yapan şirketlere finansman sağlanması gibi özel uzmanlık gerektiren bir konudadır. Ticari hayatın olağan akışı içinde her şirketin yapması beklenemeyecek bu tür bir ticari iş yapan, bu iş nedeniyle çok yüksek miktarlarda simsarlık ücreti talep etmeye hak kazanan asıl ve birleşen dosya davacısı şirketin, 6102 sayılı TTK m.18/f.2 hükmü (eski TTK m.20/f.2) uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği kabul edilmelidir. “…Her tacir ticari faaliyetlerinde tedbirli ve tecrübeli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlüdür.Bu yükümlülüğe aykırılık sebebi ile bir zarar doğarsa, tacir bu zarardan sorumlu olur….Basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gereken tecrübeli bir tacir…sözleşmenin ifa edilmeyeceğini düşünmeli ve öngörmelidir.Dolayısıyla sözleşmeyi yerine getirebileceğini düşünerek yaptığı masrafları karşı taraftan talep edemez.(Ülgen,Teoman,Helvacı,Kendigelen,Kaya,Nomer Ertan,Ticari İşletme Hukuku,İstanbul,2006,Sayfa 235)” Bu durumda dahi asıl ve birleşen dosya davacısı şirketin, sözleşmenin düzenlenmesi öncesi ve düzenlenmesi aşamasında büyük meblağlı yıllara sari inşaat yapım sözleşmesi nedeniyle keşif artış bedeli halinde dahi simsarlık ücretine hak kazanacağına dair çekince koymamış olması, faaliyet alanı dikkate alındığında asıl ve birleşen dosya davacısı açısından, konusunda tecrübeli ve tedbirli bir tacirden beklenmemesi gereken bir davranıştır. Sözleşmenin mevcut içeriği karşısında keşif artış bedeli nedeniyle asıl ve birleşen dosya davacısının herhangi bir simsarlık ücretine hak kazanamayacağı kabul edilmelidir.
6-Dava konusu ihale sözleşmelerinin yapılmasına aracılık eden şirketin, sözleşme hükümleri, sözleşmenin düzenleniş tarzı, sözleşme bedeli çerçevesinde bu sözleşmeyi düzenleyen kişi konumunda olduğu kabul edilmelidir. Zira ticari hayatın olağan akışı içinde de simsarlık ücreti verenlerin, matbu bir sözleşme imzaladıkları veya sözleşmenin düzenlenmesine hakim oldukları bilinen bir durumdur. Bu tip sözleşmelerin yapılmasında, simsarlık hizmeti veren konumu itibariyle daha güçlü durumdadır. Davacının lehine hüküm koyma noktasında avantajlı olduğu açıktır. “6098 sayılı TBK m.23 hükmünde belirtildiği üzere Roma Hukuku’ndan gelen “in dubio contra stipulatorem” (Sözleşme, şüphe halinde düzenleyen aleyhine yorumlanır) genel ilkesinden de aynı sonuç çıkmaktadır. Bu genel ilke ve buna uygun olan madde, sözleşmeyi veya sözleşmedeki bir hükmü ya da bir sözcüğü kaleme alanın, onu istediği gibi ifade etme olanağına sahip bulunması sebebiyle, kaleme aldığı metnin kendi aleyhine yorumlanmasına katlanması gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Aynı şekilde, bir hükmü düşündüğü gibi yazmamış olan kişinin “bu hüküm şöyle anlaşılmalıdır” şeklinde, sonradan yapacağı yorum haklı sayılamaz. Alman Medeni Kanunun (BGB) 305c maddesinin ikinci fıkrasında benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir.” (6098 sayılı TBK m.23 hükmünün gerekçesi)
Bu çerçeveden bakıldığında “keşif artışı nedeniyle” simsarlık ücretinin dahi ayrıca talep edilebileceği noktasında herhangi bir düzenleme bulunmadığı, asıl ve birleşen dosya davacısının sözleşmede dolaylı ya da doğrudan hakkını saklı tutmadığı, sözleşmede asıl ve birleşen dosya davacısı lehine değil, aleyhine yorum yapılması gerektiği mahkememizce kabul edilmiştir. Bu nedenden dolayı dahi asıl ve birleşen dosya davacısının keşif artış bedeli nedeniyle simsarlık ücretine hak kazanmasına elverişli bir sözleşmenin bulunmadığı, “sözleşme hukuku” çerçevesinde kabul olunmuştur.
7-Öte yandan taraflar arasında yapılan simsarlık sözleşmesi açısından hangi miktar ücretin sözleşmedeki hangi madde esas alınarak ödeneceği, ücretin hangi hallerde artacağı veya ek bedel talep edilebileceği sözleşmenin esaslı noktalarındadır. Bu noktaya ilişkin taraflar arasında keşif artışı bedeline ilişkin sözleşme ve çekince olmadığı, bu nedenle keşif artışı bedelinden dolayı ücretin önceden tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olmamasına rağmen bu noktada belirli veya belirlenebilir nitelikte bir sözleşme hükmünün bulunmadığı anlaşılmaktadır. “Esaslı noktaları belirli veya belirlenebilir nitelikte olmayan bir sözleşme, uygunluk yönünden yeterli açıklık taşımayacağından geçerli olarak kurulamaz.” (Prof Dr. Fikret EREN, Borçlar Kanunu Genel Hükümler, 8. Baskı, İstanbul, 2003, S.208) Hal böyle olunca asıl ve birleşen dosya davacısının, keşif artışı durumunda simsarlık ücreti ödenmesi ile ilgili esaslı nokta hakkında, taraflar arasında akdi ilişki bulunduğu iddiası kabul edilebilir değildir. Sözleşmenin amacı, niteliği, sözleşme içeriği de dikkate alınarak simsarlık ücretinin kararlaştırıldığı gözden uzak tutulmamalıdır. Demiryolu hattı ile ilgili yapılan eser sözleşmesinde keşif artış bedelinin olması durumunda keşif artışından dolayı ayrıca ek simsarlık ücretinin taraflar arasında kararlaştırıldığı bu şartlarda kabul edilemez.
8-Taraflar arasındaki sözleşmenin 5.maddesinde “… ve hükûmet tarafından alınmış kararlar gibi, tarafların kontrolü haricinde zuhur eden haller iki taraf için mücbir sebep sayılır. Taraflar bu durumda birbirlerinden zarar, yoksun kalınan kar gibi doğrudan veya dolaylı zarar iddiası, tazminat talebinde bulunma hakkına sahip olmayacaktır.” Roma Hukukundaki ifade ile “anlaşma kanundur”. Anlaşma yapan taraflar hükümet tarafından alınmış kararları sözleşmenin imzalandığı tarihte var olmayan ve ön görülemeyen hallerden kabul etmişlerdir. Hatta taraflar böyle bir hal neticesinde ortaya çıkan yeni nedenlerden dolayı herhangi bir hak talep edemeyeceklerini dahi açıkça düzenlemişlerdir. %40 keşif artış oranının sözleşmede düzenlenmediği gibi, ihale sözleşmesinden 7 yıl sonra Bakanlar Kurulunca alınan bir karar ile ortaya çıktığı açıktır. O halde asıl ve birleşen dosya davacısının “öngörülemeyen hal kapsamında” olduğunu kabul ettiği bir hali daha sonra “simsarlık ücretine” esas bir neden olarak ileri sürmesi “çelişkili davranış yasağı” kapsamında olmakla kabul edilemez.
9-Yukarıda atıf yapılan Yargıtay kararında belirtilen içerik ve özellikle mevzuat hükümleri karşısında, asıl ve birleşen dosyadaki davacı şirketin asıl ve birleşen dosyadaki davalılar lehine 2004 tarihli sözleşme uyarınca ve “Kesim 1 ve Kesim 2” olarak adlandırılan inşaat işi ile ilgili simsarlık hizmeti vermesi sonrası, keşif artış bedeli ile ortaya çıkan yeni iş kalemleri ve yeni iş bedeli “sözleşme dışı” bir iş konumuna gelmiştir. Çünkü simsarlık sözleşmesi, “sözleşme dışı olan” keşif artış bedeli dışındaki ilk yapım işi sözleşmesi nedeniyle düzenlenmiştir.
Keşif artış bedeline konu olan iş kalemleri ve bedeli bir anlamda, simsar aracılığıyla kurulmuş olan esas ihale sözleşmesinin tarafları arasında yapılmış olan sözleşmedeki iş kalem ve bedeli dışında başka bir sözleşmeye bir anlamda konu olmuştur. Bir anlamda konsorsiyum ile idare arasında yapılan inşaat işi sözleşmesini konu alan ve 2004 tarihi itibariyle yapılan simsarlık sözleşmesinde, aracı ve alıcı konumunda olan şirketler yönünden bu ilk ihale sözleşmesi esas sözleşme niteliğindedir. Doktrinde “esas sözleşmeyi takip eden sözleşmeler için simsarın ücret talep edemeyeceği” ileri sürülmektedir. Buna göre esas sözleşme dışında kalan ve esas sözleşmeyi takip eden keşif artış bedeline dair fiili sözleşme nedeniyle asıl ve birleşen dava dosyasındaki davacı simsarın ücret talep edemeyeceği de kabul olunmalıdır. “İsviçre Federal Mahkemesi de kural olarak esas sözleşmenin ardından taraflar arasında farklı sözleşmenin kurulmasının simsara ücret hakkı sağlamayacağını kabul etmektedir. “(Öcal APAYDIN, İsviçre ve Türk Hukukunda Aracı Simsarlık Sözleşmesi Bakımından Çifte Simsarlık Faaliyeti Yürütülmesinin Hüküm ve Sonuçları, İstanbul, Sayfa 2285)(…)” Elbette takip eden sözleşmenin kurulabileceği tasarlanmış ise simsarın ücret talep edebileceği kabul edilebilir. (Dr.C.Salih Şahin Türk Borçlar Hukukunda Gayrimenkul Tellallığı Sözleşmesi, İstanbul, 2002, Sayfa 303). Ne var ki yukarıda açıklandığı üzere 2004 tarihinde yapılan sözleşmenin yapıldığı aşamada ilk inşaat yapım sözleşmesine konu olan iş kalem ve miktarları dışında başkaca bir keşif artışı nedeniyle sözleşme dışı bir iş kurulacağı sözleşmede tasarlanmamış olup, bu nedenle dahi asıl ve birleşen dosyada simsar simsarlık ücreti talep edemeyecektir.
10-Sözleşme hukukuna egemen olan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa) ilkesi, hukukumuzda da kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır.
Ne var ki somut olayda kararlaştırılan edimler açısından sözleşmenin yorumu önem arz etmektedir. Esasen birinci bilirkişi raporu ile ikinci bilirkişi raporunun farklı sonuca varması ve üçüncü bilirkişi raporunda seçenekli rapor hazırlanmasını bu nedenden kaynaklanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık açısından simsarlık ücretine ilişkin sözleşmede %40 “keşif artışı olduğu takdirde dahi” aracılık eden şirketin, yine simsarlık ücreti alıp alamayacağı noktasında tarafların gerçek iradesinin tespiti her sözleşmede olduğu gibi bu sözleşmede de büyük önem arz etmektedir. Esasen 6098 Sayılı TBK m. 1 hükmüne göre “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açıklamaları ile kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” Yine TBK m.19 hükmüne göre “Bir sözleşmenin türünün içeriğinin belirlenmesi ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizleme için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak irade esas alınır.”
Yukarıda açıklanan kanun hükümleri dikkate alındığında “güven prensibi” çerçevesinde tarafların gerçek iradelerinin tespit edilmesi sorunun çözümü açısından büyük önem arz etmektedir. Simsarlık sözleşmesinin bütünü dikkate alındığında sözleşmenin “herhangi bir maddesinde ve herhangi bir şekilde yapılan sözleşmeye konu iş, kalem ve muhtemel bedel dışında başkaca bir kalem ve bedel artışı, bir başka deyişle “keşif bedel artışının” söz konusu olsa dahi aracılık ücreti ödeneceği” yönünde tarafların açık ve ortak iradeleri mevcut değildir. Zaten hukuki problemin çıkmasının en büyük nedeni, bu hususun sözleşme kapsamında kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı noktasından kaynaklanmaktadır.
Tarafların yukarıda açıklanan hususla ilgili anlaşamadıkları açık olmakla “makul ve dürüst üçüncü kişinin bakış açısı ile güven teorisine göre” yorum yapılacaktır. Ancak iki durumda güven teorisi uygulanamaz. Bunlardan ilki, muhatabın güven sahibinin gerçek iradesini bildiği durumdur…. İkinci durumda ise, muhatap beyan sahibinin gerçek iradesini bilmemekle birlikte, somut durumun bütün şartları göz önüne alındığında, gerekli özeni gösterse idi beyan sahibinin gerçek iradesini bilecek veya bilebilecek idi ise, bu durumda da güven teorisi uygulanmayacaktır… Burada ispat külfeti, objektif yorum sonucuna aykırı düşen subjektif iradenin sözleşmenin içeriğini teşkil ettiğini iddia eden ve bundan kendi lehine hukuki sonuçlar çıkaran kişiye aittir. (Yard. Doç Dr. Nurcihan DALCI ÖZDOĞAN, Sözleşmenin Yorumunda Gerçek İradenin Tespiti, İnönü Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, Yıl 2017, Sayfa 44)
Somut olay açısından aracılık hizmeti alan davalıların “keşif bedelinin artışı” halinde bu artış bedelinden dolayı dahi aracılık ücretini ödemek durumunda kalacaklarını bildikleri noktasında davacının, herhangi bir somutlaştırılmış delili yoktur. Zaten böyle bir iradenin ispatlanması durumunda işin hukuki olarak halli kolay olacaktır. Ne var ki aracılık hizmeti alan şirketlerin, aracılık hizmeti veren şirkete “keşif artış bedeli” halinde dahi simsarlık ücretini ödeyeceklerini bildikleri ispatlanamadığı gibi, aracılık hizmeti alan şirketin bu noktada aracılık hizmeti veren şirketin gerçek iradesini bilecek veya bilebilecek durumda oldukları da kabul edilemez. Aracılık hizmeti alan şirketler inşaat alanında faaliyet gösteren şirketler konumunda olup keşif artış bedelinin olma ihtimali olduğu gibi keşif artış bedeli olmama ihtimalini de bilebilecek, her iki ihtimale de aynı mesafede olan tacirlerdir. İnşaat faaliyetinde bulunan ve bu konuyu meslek edinen davalı tacirler, kamu ihaleleri yönünden keşif bedelinin artışının %30’dan fazla olması halinde zaten bu işi sözleşme dışı bir iş olarak değerlendirmekte de haklı olabileceklerdir.
Esasen yukarıda açıklanan Devlet İhale Kanunu ve Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi hükümleri de dikkate alındığında kamu lehine inşaat işleri yapan şirketlerin “keşif artış bedelinin” söz konusu olduğu hallerde, artık sözleşme dışı iş yaptıkları, bu işin gerekir ise sözleşmenin dışında kalacağı yönündeki irade ile esas sözleşmeyi yapmış oldukları kabul olunmalıdır. Kaldı ki simsarlık hizmeti veren şirketten alacağı temlik alan davacının, uyuşmazlığın esas sözleşmedeki %40 keşif artış bedelinin sözleşmenin bir unsuru sayması noktasında tarafların iradelerinin uyuştuğu, davalı şirketlerin gerçek iradesinin de bu yönde olduğu veya davalı şirketlerin gerekli özeni göstermeleri halinde, simsarlık hizmeti veren şirketin iradesinin bu yönde olacağını bilecek veya bilebilecek durumda oldukları yönünde de somutlaştırdığı ve ispatlayabildiği bir vakıa dahi mevcut değildir.
Sözleşmeye bağlılık yukarıda açıklanan hususlar da dikkate alındığında esastır. Yukarıda açıklanan “güven prensibi” gereği ilk sözleşmenin yapıldığı tarih itibariyle keşif artış bedeli olup olmayacağını, olacak ise hangi tarihte ve hangi kalemler nedeniyle ve hangi tutarda keşif artış bedeli olacağını, bu konu ile ilgili Bakanlar Kurulu kararının alınıp alınamayacağını veya hangi tarihte alınacağını, gerek objektif gerek subjektif ölçü dikkate alınsa dahi asıl ve birleşen dosya davalılarının bildiği kabul edilemez. Hayatın olağan akışı içinde ve hele simsarlık hizmeti gibi sözleşmelerde kararlaştırılacak ücretin miktarı ile verilecek hizmetin bedelinin büyüklüğü açısından mutlaka ve doğrudan doğruya ilgi mevcuttur. Yapılan ücret pazarlığı açısından da, simsarlık ücreti alan ve verenler aleyhine veya lehine bir pazarlık sözkonusu olacaktır. Bir başka deyişle bir birim için yapılan ücret pazarlığı ile iki birim için yapılan ücret pazarlığının aynı olmama, iki birim için yapılan pazarlık halinde ücret düşmesi olması ihtimal dahilindedir. Tarafların ilk sözleşmeyi yapmış oldukları an itibari ile keşif artışının olup olmayacağı, olacak ise hangi bedel ve hangi kalemler yönünden artış bedeli olacağı ve buna göre işin yapılıp yapılmayacağının dahi belli olmadığı bir aşamada, tarafların bu durumu dikkate alarak simsarlık ücretine dair pazarlık yapmış oldukları iddiası ticari hayatın olağan akışı ve kuralları içinde kabul edilebilir değildir. Tarafların Bakanlar Kurulu kararıyla ortaya çıkan halleri öngörülebilir bir hal kabul etmedikleri açık olmakla, bu durumu simsarlık sözleşmesindeki ücret pazarlığına dahil etmeleri beklenemez. O halde “güven prensibi” gereği davalılar aleyhine yorum yapılamaz.
Yapılan açıklamalar karşısında asıl dosyadaki davacının, davalılara karşı açtığı davanın tümden reddine, birleşen dosyadaki davacının, davalılara karşı açtığı davanın tümden reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I.ASIL DAVA(2014/858 E.)
Asıl dosyadaki davacının, davalılara karşı açtığı davanın tümden reddine,
II.BİRLEŞEN DAVA (2013/282 E.)
Birleşen dosyadaki davacının, davalılara karşı açtığı davanın tümden reddine,
III.ASIL DAVA
1-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği dava tarihi itibariyle 1 USD’nin efektif satış bedeli 1,7709 TL olup dava değeri 8.836.379,44 USD x1,7709 TL=15.648.344,35 olmakla;
Alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 302,30 TL harç ve asıl davaya ilişkin tamamlatılan 855.663,15 TL harç toplamı olan 855.965,45 TL harçtan mahsup edilerek 855.906,15 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Davalılar vekil ile temsil edildiklerinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 15.648.344,35 TL üzerinden hesaplanan 245.108,44 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, (Dava tarihi itibariyle 1 USD=1,7709 TL olmakla dava değeri TL cinsinden 15.648.344,35 TL’dir.)
4-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan avansın yatırana iadesine,
IV.BİRLEŞEN DAVA:
1-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği dava tarihi itibariyle 1 USD’nin efektif satış bedeli 2,0030 TL olup dava değeri 1.668.862,42 USD x 2,0030 TL= 3.342.731,42 olmakla;
Alınması gereken 59,30 TL harcın, peşin alınan 511,65 TL harç ve tamamlatılan 160.331,78 TL harcın toplamı olan 160.843,43‬ TL harçtan mahsup edilerek 160.784,13‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Davalılar vekil ile temsil edildiklerinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 3.342.731,42 TL üzerinden hesaplanan 122.052,31 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, (Dava tarihi itibariyle 1 USD=2,0030 TL olmakla dava değeri TL cinsinden 3.342.731,42 TL’dir.)
4-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan avansın yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.21/01/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip