Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/608 E. 2019/547 K. 20.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/608 E.
KARAR NO : 2019/547 K.
BİRLEŞEN D.: 2013/399 E.
: 2014/136 K.

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 30/12/2013
KARAR TARİHİ: 20/06/2019

BİRLEŞEN DAVA
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)

DAVA TARİHİ: 30/12/2013
KARAR TARİHİ: 20/06/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
ASIL DAVA
Davacı vekili 30.12.2013 tevzi tarihli dava dilekçesinde;müvekkili tarafından o tarihlerde davalı olduğu şirkete, içinde bulunduğu nakit sıkışıklığı nedeniyle muhtelif tarihlerde ve değişen miktarlarda borç verilmiş olduğunu, müvekkilinin sonrasında hisselerini devrederek ortaklıktan ayrıldığını,müvekkili tarafından şirketin nakit ihtiyacı doğduğunda muhtelif tarihlerde ve değişen miktarlarda borç verilmiş olduğunu, şirkette bulunan alacaklarının bir kısmının muhtelif teminlerle kendisine ödendiğini, taraflarınca keşide edilen…Noterliği 08.04.2013 tarih ve …yevmiye nolu ihtarnamesinde 2011 sonu itibariyle davalı şirketten 1.013.926,01 TL alacaklı olduğunu, bu alacağın 2011 yılı bilançosu ve defterlerinde kayıtlı olduğunu, paranın USD olarak gönderildiğini;ancak mevzuat gereği TL olarak kayıt altına alındığını, USD olarak bilançoya yansıtılmasının mümkün olmadığını,30.01.2012 tarihinde şirketin nakit ihtiyacı devam etmesi sebebiyle davalı şirketin hesabına 500.000,00 USD daha banka havalesi ile gönderilmiş olduğunu, bu tutarın 2012 yılı şirket defterlerine ve bilançosuna şirketin borcu olarak işlenmiş olduğunu,müvekkilinin 2011 yılında verdiği borcuna mahsuben 2012 ve 2013 yıllarında taksitler halinde 1.000.000,00 TL ödeme yapıldığını, TL olarak yapılan ödeme neticesinde (500.000,00 USD alacağının dışında), davalı şirketin müvekkiline 13.926,01 TL borcunun kaldığını,davalı şirkete, alacaklarının taraflarına ödenmemesi sebebiyle …Noterliğinin 08.04.2013 tarih ve…yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edildiğini, bakiye 13.926,01 TL ve ayrıca 500.000,00 USD alacağın tebliğden 10 gün içinde ödenmesinin talep edilmiş olduğunu, ödeme yapılmaması üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğü… Esas sayılı dosyası ile ilamsız takipte bulunduklarını, işlemiş faizi ile birlikte 509.397,26 USD alacağın tahsilinin talep edilmiş olduğunu,takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, borç ilişkisinin inkar edilmekte olduğunu,şirketin ihtiyacı olduğunda ortaklardan borç aldığını, daha sonra bu borcu ödediğini, davalı şirketin itiraz dilekçesindeki borç alacak ilişkisi bulunmadığına dair iddiasının geçersiz olduğunu, müvekkilinin bir alım satım ilişkisinin, sermaye payı borcunun varlığı veya şirketten borç almasının söz konusu olmadığını,davanın ilerleyen aşamalarında toplanacak delillerle sübut bulacağı üzere müvekkilinin davalı şirketten alacaklı olduğunu,davanın kabulüne, itirazın iptali ve takibin devamına, alacağın %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;davacı tarafın şirketin kurucu ortağı olduğunu, 17.07.2012 tarihinde hisselerini devrettiğini, şirketle olan tüm alacak borç ilişkisini sonlandırmış olduğunu, davacı tarafın şirketten alacaklı olsa hisselerini hak ve alacağı kalmamış şekilde devretmeyeceğini,müvekkili şirketin muhasebe kayıtlarının davacının kardeşinin ve arkadaşının uhdelerinde olduğunu, şirketten ayrıldıktan sonra kayıtların müvekkiline teslim edilmediğini, kayıtların bu kişiler tarafından tutulmaya devam edilmesi nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına … Hz no ile suç duyurusunda bulunulduğunu, bunun üzerine defterlerin 24.04.2013 tarihindeki tutanakla ve kolluk aracılıyla teslim alındığını, bunun da davacının kayıtlarda dilediği gibi işlem yapması ve kasadan çektiği paralara dair belgeleri de yok etmesi anlamına gelen çok önemli bir maddi olgu olduğunu,davacı tarafın diğer davacı kardeşi … ile birlikte 17.07.2012 tarihinde şirket ile ilişkisi sona erdiği halde kayıtları teslim etmemiş olduğunu, belirtilen savcılık şikayeti üzerine polis tutanakları ile teslim edildiğini, bu kayıtlar üzerinde dilediği gibi ve gerçeğe aykırı işlemler yapmış olduklarını,defterlerin teslim alındıktan sonra yapılan inceleme ile verilen denetim raporunda, davacılar tarafından müvekkili şirketin kasa hesaplarında 8.000,00 TL ‘yi aşan mutad olmayan işlemler yapıldığını, ortaklar cari hesapları ve kasa hesaplarında dayanak belgelerin bulunmadığını ve usulsüzlüklerin yapıldığının tespit edildiğinin belirtilmiş olduğunu,davada dikkate alınması gereken bir maddi olgunun da ispat külfeti ile ilgili olduğunu,emsal YHGK kararları gereğince, yapılan havalenin varlığının kabul edilirse vasıflı bir ikrardan söz edileceğini ve bu halde de yapılan havalenin bir borç ödemesi olarak kabul edilmesi gerekmekte olduğunu,yürürlükte olan TTK hükümleri gereği yönetim kurulu üyesinin genel kuruldan bu konuda bir yetki almadan şirketi, borçlandırıcı bir işlem yapmayacağını, yapar ise bu işlemin batıl olduğunu,davacı tarafın, kurucu ortağı olduğu müvekkiline çeşitli zamanlarda borç verdiği iddiasının 06.10.1983 tarih ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin de olayda uygulanması gerekmekte olduğunu,davada, özellikle şirket kayıtlarına yansıtılmayan bazı hukuka aykırı işlemlerin tespitinde dikkatle incelenmesi gereken hususların başında, şirket defterlerinden ziyade, bilanço, bilanço kalemlerinin ve kasa hesabının son derece titiz bir şekilde incelenmesi hususunu, diğer hesaplarla birbirini teyit etmesinin sağlanması ile olanaklı olduğunu, yapılacak incelemede borç verildiği iddia edilen tarihlerde şirket kasasında 380.000 USD ’den fazla para olduğunun açıkça görüleceğini,davacının sahibi olduğu şirketin muhasebecisi … tarafından müvekkili şirket ortağı Bahadır Uğur’a e-posta olarak gönderilen ve davacıların yıllar itibari ile müvekkili şirkete olan borçlarını, kayıtlara yansıtılmayan gerçek durumunu gösteren 08.11.2012 çizelgede, davacının müvekkili şirkete 2012 yılsonu itibari ile 3.553.616,61 USD borçlu olduğunu,“Nakit sıkışıklığı nedeni ile birden defa borç verdim” iddiasının yukarıda belirttikleri nedenlerle yasal dayanaktan yoksun olduğunu,davacının kardeşi ve diğer dosyadaki davacı …’ın müvekkili yönetim kurulu başkanı, davacının ise şirket kurucu ortağı olan bir kişinin şirketle (kardeşi ile) bir borç sözleşmesi yaptığı iddiasının yukarıda belirttikleri yasak kapsamında olması nedeni ile de gerçek dışı olduğunu,davacıların kendilerince tuttukları kayıtlarla kendilerini borçlu iken alacaklı hale getirdiklerinin açık olduğunu, davacının usulsüz işlemlerine ilişkin belgeleri sonraki aşamada sunulacağını,davacının müvekkili şirkete birden defa borç verdim demesinin 90 sayılı KHK hükümleri gereğince mümkün olmayan, ağır para cezası ile birlikte hapsi gerektiren bir durum olduğunu,müvekkili şirketin ticari ve sermaye durumu dikkate alındığında, borç alınmasını gerektiren bir durum olmadığını,ortakların şirkete borçlu iken hukuki açıdan asıl olan bu borçların ortaklardan tahsil edilmesi gerektiğini, bu yola başvurulmayıp faizle borç para istendiği iddiasının somut gerçeklikle uyuşmamakta olduğunu,ispata muhtaç davanın reddi ile kötü niyetli takip nedeni ile davacının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata ve tüm yargılama giderlerine mahkum edilmesine karar verilmesini arz etmiştir.
Birleşen dava dosyasında ise davacı vekili dava dilekçesinde özetle;müvekkili tarafından o tarihlerde davalı olduğu şirkete, içinde bulunduğu nakit sıkışıklığı nedeniyle muhtelif tarihlerde ve değişen miktarlarda borç verilmiş olduğunu, müvekkilinin sonrasında hisselerini devrederek ortaklıktan ayrılmış olduğunu,müvekkili ve şirketin diğer ortağı … tarafından şirketin nakit ihtiyacı doğduğunda muhtelif tarihlerde ve değişen miktarlarda borç verilmiş olduğunu, şirkette bulunan alacaklarının bir kısmı muhtelif teminlerle kendisine ödenmiş olduğunu, taraflarınca keşide edilen …Noterliği 08.04.2013 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinde 2011 sonu itibariyle davalı şirketten 974.084,93 TL alacaklı olduğunu, bu alacağın 2011 yılı bilançosu ve defterlerinde kayıtlı olduğunu, paranın USD olarak gönderildiğini ancak mevzuat gereği TL olarak kayıt altına alındığını, USD olarak bilançoya yansıtılmasının mümkün olmadığını,30.01.2012 tarihinde şirketin nakit ihtiyacı devam etmesi sebebiyle davalının hesabına 500.000,00 USD daha banka havalesi ile gönderilmiş olduğunu, 2012 yılı şirket defterlerine ve bilançosuna şirketin borcu olarak işlenmiş olduğunu,müvekkilinin 2011 yılında verdiği borcuna mahsuben 2012 ve 2013 yıllarında taksitler halinde 1.000.000,00 TL ödeme yapılmış olduğunu, TL olarak yapılan ödeme neticesinde (500.000,00 USD alacağının dışında) müvekkiline 485.338,00 TL borcun kalmış olduğunu,davalı şirket tarafından alacaklarının ödenmemesi sebebiyle İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile ilamsız takipte bulunduklarını, işlemiş faizi ile birlikte 494.459,70 USD alacağın tahsilinin talep edilmiş olduğunu,takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, borç ilişkisinin inkar edilmekte olduğunu,şirketin ihtiyacı olduğunda ortaklardan borç aldığını, daha sonra bu borcu ödediğini, itiraz dilekçesindeki borç alacak ilişkisi bulunmadığına dair iddianın geçersizliğini ortaya koymakta olduğunu, müvekkilinin bir alım satım ilişkisinin, sermaye payı borcunun varlığı veya şirketten borç almasının söz konusu olmadığını,davanın ilerleyen aşamalarında toplanacak delillerle sübut bulacağı üzere müvekkilinin davalı şirketten alacaklı olduğunu,davanın kabulüne, itirazın iptali ve takibin devamına, alacağın %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dava dosyasında davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde ve devam eden süreç içerisinde vermiş olduğu dilekçelerinde özetle; müvekkili aleyhine açılan davayı kabul etmediğini, davacı tarafın keşide ettiği ihtarnamede “isteğiniz üzerine borç verdim” dediği tarihlerde müvekkili şirketin ortağı ve yönetim kurulu başkanı olup, 17/07/2012 tarihinde tüm hisselerini devir ederek şirketle olan tüm borç, alacak ilişkisini de bu tarihte sonlandırdığını, davacının eğer müvekkili şirketten alacağı olsaydı 17/07/2012 tarihinde tüm hisselerini hiçbir hak ve alacağı kalmamış şekilde devir etmeyeceğini, müvekkiline ait tüm kayıt ve defterlerin 24/04/2013 tarihine kadar davacı uhdesinde olup, sözlü ve yazılı ihtarlara rağmen verilmeyince ancak savcılık şikayeti üzerine ve kolluk aracılığıyla kendilerinden alındığını, davacının alacaklarının müvekkili firma kayıtlarında da mevcut olduğuna dair beyanlarının da bizzat kendileri tarafından oluşturulan bu gerçek dışı kayıt ve işlemlerin oluşturduğunu, YHGK ‘nın 2001/13 E 2001/630 K.sayılı ve yine 2004/4 E 2004/362 K.sayılı kararlarında, yapılan bir havale varsa, yasal karine olarak bunun bir alacak değil, bir borcun ödenmesi olarak kabul edilip, aksini ispatının ise bunu iddia eden davacıya yükletilmesine karar verildiğini, gerek 01/07/2012 tarihinde yürürlükten kalkan 6762 sayılı Ticaret Kanunu, gerekse şu anda yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nun hükümleri gereğince, yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan bu konuda bir yetki almadan şirketi ile borçlandırıcı bir işlem yapamayacağını, yapar ise bu işlemin batıl olduğunu, davacının müvekkilinden alacaklı değil, müvekkiline borçlu olduğunu ve gönderdiği havalelerin de birer borç ödemesi olduğunu, davacının ihtarnamesinde belirttiği şekliyle “istenmesi üzerine borç verdim” iddiasının yasal dayanaktan yoksun olduğunu, Yargıtay 11. HD’nun 1990/8363 Esas 8453 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi ” eski TTK’nun 334. (yeni TTK’nun 395) maddesi gereğince genel kuruldan yetki almadan, şirket ortağı davacı tarafından kendi şirketi ile bir borç sözleşmesi yapamaz, yapar ise bu bir borç sözleşmesi hukuken batıldır ” denildiğini, davacının o dönemde yönetim kurulu başkanı olduğu dikkate alındığında kendi şirketi ile borç sözleşmesi yaparak, müvekkili şirkete ödeme yaptığı iddiasının eski TTK’nun 334 ve TTK’nun 395. emredici hükümleri gereğince mümkün olmayıp varsa da bu sözleşmenin batıl olduğunu, bu anlamda da davacının talebinin yasal temelden yoksun olduğunu, Danıştay kararları ve GVK ‘nın 37. maddesi gereğince davacı taraf, birden çok verdiğini iddia ettiği bu borç paralar nedeni ile vergi mükellefiyeti oluşturmak zorunda olduğunu, aksi halde birden çok sayıda borç para verdiğini iddia etmesinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu, o dönemde şirketin yönetim kurulu başkanı olan davacının şirketin nakde ihtiyacının olmadığına dair tüm mali yapısını bilebilecek bir durumda olduğunu, bu itibarla da davacının “borç verdim” iddiasının temelsiz kaldığını belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddine, %20’den aşağı olmamak üzere davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini savunmuştur.
Asıl ve birleşen davadaki uyuşmazlık yönünden yapılan incelemede,davacı …’ın, davalı şirket ortağı ve temsile yetkili olduğu dönemde şirket tüzel kişiliğine yapmış olduğu ödemenin varlığı karşısında,bu ödemenin davacının, şirket tüzel kişiliğinden olan alacağı mı yoksa davacının şirketten aldığı borcun ödenmesi amacıyla mı yapıldığı,yine davacı …’ın ise, davalı şirkette kurucu ortak sıfatıyla pay sahibi olduğu dönemde bu ödemenin davacının şirket tüzel kişiliğinden olan alacağı mı yoksa davacının, şirketten aldığı borcun ödenmesi amacıyla mı yapıldığı noktasında uyuşmazlığın toplandığı,her iki davacı yönünden KVK m.16 hükmü çerçevesinde örtülü sermaye durumunun söz konusu olup olmadığının davacı gerçek kişiler ile ortakları oldukları şirket yönünden incelenmesinin zorunluluk arz ettiği tespit edilmiştir.
Tespit edilen uyuşmazlık karşısında,uyuşmazlıklara konu olan borçların şirket ile ortağı arasındaki uyuşmazlığa ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır.Nitekim şirket ile bu şirkette ortak olan kişiler arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin olan alacak davalarından doğan usuli hususların araştırılmasında,alacağa esas olan ödemenin yapıldığı tarihler itibariyle gerçek kişinin,tüzel kişi olan şirketin ortağı olup olmadığı araştırılarak usuli hususların halli gerekir.(Yargıtay 11 H.D 2007/4164E.2008/6212K.sayılı ilamından hareket edilmiştir)Esasen hukuki uyuşmazlıkların hallinde,uyuşmazlığın doğduğu tarih itibariyle tarafların hukuki statülerinin tespiti,buna göre yürürlükteki hukuk hükümlerinin uygulanması asıldır.
Bu çerçevede gerek asıl davada gerek birleşen davada, davacı olan gerçek kişilerin asıl ve birleşen dosyada davalı olan şirkete yönelik ve şirketin faaliyet alanına giren konuda,şirket ile ortak arasındaki uyuşmazlığa ait konu ile ilgili alacak talep ettikleri,uyuşmazlığın davacı gerçek kişilerin ortak sıfat ile şirkete vermiş oldukları borç mu yoksa şirketin,ortaklarından olan alacağının tahsiline yönelik olarak ödeme mi gerçekleştiğinin somut davalarda tartışılması gerektiği anlaşılmaktadır.O halde 6100 sayılı HMK m.14/f.2 hükmü uyarınca “Özel hukuk tüzel kişilerinin ortaklık ve üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için ,ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. “düzenlemesi dikkate alınmalıdır.Bu düzenleme dikkate alındığında ise gerek asıl gerek birleşen dava tarihi itibariyle,davacı ortakların davalı şirket tüzel kişiliğine yönelik açtıkları itirazın iptali davası tarihleri itibariyle davalı şirketin sicil adresinin Ataşehir ilçesi olduğu,bu ilçenin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı çevresi dahilinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Bu noktada ifade etmek gerekir ki bir uyuşmazlıkta “Davacı talebini nasıl dermeyan ediyorsa,o dikkate alınarak yetki tayin edilir.Dava konusu yapılan talebin ona ait olmadığı aşikar olsa bile,bu yetkiye etki etmez.Yetkiyi inşaa eden vakıalar aynı zamanda esas talebi de inşaa ediyorsa,yetkiyi ispat için talebi inşaa eden vakıların tamamen ispatı gerekli değildir.”(Prof.Dr.Saim Üstündağ,Medeni Yargılama Hukuku,İstanbul,1989.4.Bası Sayfa 173)O halde davacıların ortak sıfatıyla şirketten alacaklı olduğunu ileri sürmeleri karşısında yukarıda açıklanan şekilde yetki hususunun halli usule de uygundur.
Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK m.114/f.1 bend(ç) uyarınca mahkemelerin kesin yetkili olması dava şartlarından olup HMK m.115 hükmü uyarınca dava şartı olan bu hususun her zaman ve her aşamada mahkemece kendiliğinden araştırılması gerekli ve zorunludur.Bir başka deyişle, asıl ve birleşen dosya davalısı tarafından somut davada olduğu üzere bu konuda herhangi bir itirazın sunulmamış olması veya tahkikata başlanılmış olması kesin yetki hususunun incelenmesine engel değildir.
Yapılan açıklamalar karşısında asıl dava davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine,karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,harç ve tüm yargılama giderlerinin yetkili mahkemece değerlendirilmesine,birleşen dava davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine,karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,harç ve tüm yargılama giderlerinin yetkili mahkemece değerlendirilmesine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda yapılan açıklamalar nedeniyle;
I-ASIL DAVA
1-Davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine,
2-Karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç ve tüm yargılama giderlerinin yetkili mahkemece değerlendirilmesine,
4-Karar kesinleştiğinde artan gider avansının talep halinde iadesine,

II BİRLEŞEN DAVA
1-Davanın kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan reddine,
2-Karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç ve tüm yargılama giderlerinin yetkili mahkemece değerlendirilmesine,
4-Karar kesinleştiğinde artan gider avansının talep halinde iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.341.maddesi uyarınca İstanbul BAM nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır