Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/427 E. 2020/624 K. 10.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/427
KARAR NO : 2020/624

DAVA : İtirazın İptali (Ticari İşletmenin Satılması Veya Devrinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/09/2014
KARAR TARİHİ : 10/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali (ticari işletmenin satılması veya devrinden kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki hisse devir sözleşmesinin 14.maddesine göre İstanbul (merkez) mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olduğunu, bu nedenle yetki itirazının haksız olduğunu, HMK m.14 hükmünde somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığını, zira müvekkilinin şirket hisselerini satması ve devretmesi nedeniyle ortak sıfatının kalmadığını, öte yandan esas yönünden müvekkilinin …’ya şirket hissesinin satılması konusunda mutabık kalındığını, bu hisse devir işlemlerine esas olmak üzere hisse devir sözleşmesinin 4.maddesinin 3.bendinde ödemenin hangi tarihte ve ne şekilde yapılacağının düzenlendiğini, bankalardan gelen cevabi yazılardan anlaşılacağı üzere müvekkilinin kefaletinin kaldırıldığını, banka cevabının Bankacılık Yasağı ile teamüllere uygun olduğunun farkında olan davalının ödemeyi ötelemek için … 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E.sayılı dosyasına istinaden menfi tespit davası açtığını, yine … Bank A.Ş.bakımında da gelen yazı itibariyle müvekkili açısından kefaletinin kaldırılmış olduğunu, yine kefaletin kaldırıldığı tarihe kadar oluşmuş bir risk ve sorumluluklarının sona erdiğine veya müvekkiline ibra edildiğine dair bir beyan olmadığını, tüm bunlara rağmen tahakkuk eden 5 milyon USD ile 2 milyon USD cezai şartın ödenmediğini, faize itirazın da bir anlamının bulunmadığını, buna göre davalı aleyhine başlatılan … 20 İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra takibine yönelik davalının itirazının iptaline, davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine dair karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu edilen alacak iddiasına ilişkin açılmış bir menfi tespit davasının halen derdest olduğunu, bu dosyanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, ayrıca icra takibinin İstanbul Anadolu İcra Dairesinde başlatılması gerekirken yetkisiz İstanbul İcra Dairesinde başlatıldığını, bu noktada sözleşmedeki yetki şartının mevcut kesin yetki kuralları karşısında bağlayıcı olmadığını, HMK m.14/f.2 uyarınca alacaklı olduğunu iddia eden davacı ile davalının … Ltd. Şti’nin de ortakları konumunda olduklarını, ortaklık ilişkisinden kaynaklanan işbu alacak iddiasının da şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde görülmesi gerektiğini, bu gerekliliğin kesin yetki kuralından doğduğunu, ayrıca söz konusu kuralın uygulanabilmesi için tarafların ilgili tüzel kişilik ortaklığının devam ediyor olması koşulu getirilmediğini, bütünüyle sone ermiş ortaklık ilişkisinden söz edilemeyeceğinin, zaten davacının alacak miktarı aslını hisse devir sözleşmesinin şartları çerçevesinde yaptığını, hisse devirlerine dayandırdığını, yine esas yönünden ise banka ve kredi borçlusu şirket arasında açık bir biçimde … kefaletinin kullanılmış kredileri kapsayacak şekilde kaldırılacağı hususunun anlaşıldığını, bu noktada …’ın kefalet sorumluluğundan dolayı ibra yazısının irdelenmesi gerektiğini, bankanın aktarılan beyanlarına göre ibra dışında yazıya bir anlam yüklenebilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, şüphe halinde borçlu lehine yorum yapılması gerektiğini, müvekkili …’nın sözleşmede yer alan şekilde …’a karşı kefalet yükümlülüklerinin kaldırılması ediminin yerine getirdiğini, yine … A.Ş.tarafından hazırlanan yazıya göre dahi banka tarafından …’ın kefalet borcuna yönelik açık ve kesin ibra beyanlarının mevcut olduğunu, davacı tarafın haksız ve kötüniyetli olarak kendi lehine koz elde edebilmek için gerçek dışı ve mesnetsiz beyanlar açıkladığını, müvekkilinin davacı tarafa bugüne kadar milyon dolarlar tutarında her ay düzenli çek ödemesi yaptığını, bu nedenle davanın ret olunmasını, davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık icra takibine yönelik itirazın iptaline ilişkin olup İİK m.67 hükmünden kaynaklanmaktadır.
İtirazın iptaline esas olan icra dosyasının … 20. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyası olduğu, ilamsız takiplere mahsus ödeme emrinde belirtilen alacak kaleminin 7 milyon USD olduğu, alacağın dayanağı olan icra dosyasına ise hisse devir sözleşmesinin sunulduğu, hisse devir sözleşmesinde adı geçen beş farklı şirkette de tarafların ortak konumunda olduğu, tarafların yapmış oldukları hisse devir sözleşmesine göre, tarafların %50’şer oranda ortak oldukları, bu şirketlerde satıcı … hisselerinin sözleşmede kararlaştırılan bedel ve şartlarla alıcı …’ya devir ve temlik olunmasının düzenlendiği, bu çerçevede hisse devir bedelinin ödenmesi ve hissenin devredilmesi ile gerekli taahhüt ve garantilerin ayrı ayrı düzenlendiği, uyuşmazlık halinde İstanbul Mahkemeleri (Merkez) ve icra dairelerinin yetkili mahkeme olarak belirtildiği, sözleşme tarihinin 04/04/2012 olduğu tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık açısından halli gereken husus yetkili icra müdürlüğü nezdinde takip yapılıp yapılmadığı, buna göre yetkiye yönelik itirazın kabul edilip edilmeyeceği, ayrıca esas yönünden davanın kabul edilip edilmeyeceği noktalarında toplanmakta olup buna göre öncelikle bu hususun yargısal açıdan değerlendirmesi yapılacaktır.
Dava, taraflar arasındaki uyuşmazlığa esas olan 04/04/2012 tarihli hisse devir sözleşmesine konu beş farklı şirketteki davalının “ortak olarak” hisselerinin, yine “ortak olan” diğer davacıya devredilmesinden doğan hisse bedelinin ödenmediği iddiasına dayalıdır.
6100 sayılı HMK m.14/f.2 hükmü uyarınca “Özel hukuk tüzel kişilerinin ortaklık ve üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için ,ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. “düzenlemesi dikkate alınmalıdır.Bu düzenleme dikkate alındığında dava tarihi itibariyle sözleşmeye konu şirketlerdeki davacı ortak payının davalı ortağa bedel mukabili devrine dair sözleşme karşısında, bu uyuşmazlık açısından kesin yetki durumu irdelenmelidir.
Bu noktada ifade etmek gerekir ki bir uyuşmazlıkta “davacı talebini nasıl dermeyan ediyorsa,o dikkate alınarak yetki tayin edilir. Dava konusu yapılan talebin ona ait olmadığı aşikar olsa bile,bu yetkiye etki etmez.Yetkiyi inşaa eden vakıalar aynı zamanda esas talebi de inşaa ediyorsa, yetkiyi ispat için talebi inşaa eden vakıların tamamen ispatı gerekli değildir.”(Prof.Dr.Saim Üstündağ,Medeni Yargılama Hukuku,İstanbul,1989.4.Bası Sayfa 173)O halde davacının sözleşmeye konu beş şirkette ortak sıfatıyla, adı geçen bu şirketlerdeki diğer ortağa, şirket hisse devir bedelinin ödenmemesine dayalı olarak ileri sürdüğü alacak iddiasıyla ilgili uyuşmazlığın HMK m.14/f.2 hükmü kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Buna göre sözleşmeye konu her bir şirketin adresi dava tarihi itibariyle Maltepe ilçesinde bulunup bu itibarla İstanbul Anadolu İcra Dairelerinin yetki çevresi dahilinde kalmaktadır.
Nitekim Yargıtay uygulamasında dahi,taraflardan birinin limited şirketteki hisse devri sözleşmesinden kaynaklanan alacak ile ilgili takip yapılması ve bu takiple ilgili dava açılması halinde, taraflardan birinin devir sonrası ortak sıfat bulunmasa dahi bu tip davalarda, şirket hisse devrine konu olan şirketin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olacağı kabul edilmektedir. (Yargıtay 11.H.D.2019/2249E.2019/4442K.sayılı ilamı) Bu nedenle şirket hisse devri sözleşmesinden kaynaklanan alacaktan dolayı davacının başlattığı icra takibine konu alacağın dayanmış olduğu vakıalar dikkate alındığında, davacının limited şirketteki hissesinin devri nedeniyle ve devir bedelinin ödenmediği iddiası noktasında bir an için ortak sıfatının takip tarihi itibariyle bulunmasa dahi hisse devrine konu olan şirket tüzel kişiliklerinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olacaktır. (Yargıtay 11.H.D 2007/6905E.2008/8620K.sayılı ilamı) Bu yer ise İstanbul Anadolu Mahkemesi ve İİK m.50 gereği İstanbul Anadolu İcra Müdürlükleridir.
Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK m.114/f.1 bend(ç) uyarınca mahkemelerin kesin yetkili olması dava şartlarından olup HMK m.115 hükmü uyarınca dava şartı olan bu hususun her zaman ve her aşamada mahkemece kendiliğinden araştırılması gerekli ve zorunludur. Esasen davalı gerçek kişi süresi içerisinde hem icra müdürlüğüne sunduğu itiraz dilekçesinde hem de mahkememize sunduğu cevap dilekçesinde icra müdürlüğünün yetkili olmadığını; HMK m.14.hükmüne göre İstanbul Anadolu İcra Müdürlüğünün kesin yetkili olduğunu savunmuştur. Zaten davalı tarafından bu konuda herhangi bir itirazın sunulmamış olsa dahi bu durum yetki hususunun incelenmesine engel değildir.
Davanın açıldığı tarih itibari ile yürürlükte olan 6100 sayılı HMK m.17 hükmüne göre “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşme ile yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşme ile belirlenen bu mahkemelerde açılır.”Yine HMK m.18/f.2 hükmüne göre “Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması,uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.” Buna göre sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle gerçek kişi tarafların birinci sınıf tacir olmadıkları gerek İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtları gerek Vergi Müdürlüğü kayıtları ile sabittir. Yine Yargıtay’ın yerleşik uygulamasında da kabul olunduğu üzere bir gerçek kişinin şirket ortağı olması dahi münhasıran birinci sınıf tacir olmayı gerektirmemektedir. Bu itibarla HMK m.17 hükmü gereği tarafların yetki sözleşmesine ile bağlı olabilmesi açısından tarafların tacir olmasına dair yasal koşul somut olay açısından gerçekleşmediği gibi HMK m.18/f.1 hükmü uyarınca da somut uyuşmazlıkta “kesin yetki kaidesi” söz konusu olduğundan dayanak sözleşmedeki yetki şartının tarafları usulen bağlayabilmesi yine yasal olarak mümkün değildir.
Hal böyle olunca taraflar arasındaki uyuşmazlık açısından takip tarihi itibariyle HMK m.14 hükmü uyarınca kesin yetki kuralının geçerli olduğu, buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliği karşısında takip tarihi itibariyle İstanbul Anadolu İcra Müdürlüğünün kesin yetkili olduğu, esasen davalının dahi bu çerçevede takibin yapıldığı … 20.İcra Müdürlüğünün kesin yetki kaidesi nedeniyle yetkisiz olduğunu savunduğu, böylelikle takibin yapıldığı icra müdürlüğünün takip tarihi itibariyle yetkisiz konumda olduğu mahkememizce anlaşılmıştır.
Yerleşik Yargıtay uygulaması gereği itirazın iptali davasında, mahkememiz, icra dairesinin yetkisine karşı yapılan itirazı tetkik merci yerine geçerek çözümlemek durumundadır. Zira takibin yapıldığı icra dairesinin yetkili bulunması halinde mahkemenin de yetkili olacağının kabulü gerekir. Bu nedenle öncelikle icra dairesinin yetkili olup olmadığı hususu değerlendirilmelidir. (Yargıtay 19. HD. 01/10/1998 T. -1998/4665 E. 1998/50704 K. )
O halde açıklandığı üzere öncelikle bu itiraz hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Zira borca yönelik itirazın iptâli davasının incelenebilmesi için evvela ortada yetkili bir icra dairesinde yapılmış bir icra takibinin varlığı şarttır. İİK’nın 50. maddesi hükmüne göre para veya teminat borcu için takip hususunda HMK daki yetkiye dair hükümler kıyas yoluyla tatbik olunur.
İtirazın iptali davası açılabilmesi için gerekli şartlardan birisi de yetkili icra dairesinde yapılmış bir icra takibi bulunmasıdır. Oysaki yukarda açıklandığı üzere takip tarihi itibari ile yetkili icra dairesinde yapılmış bir icra takibinnin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında, takip tarihi itibariyle kesin yetki kuralı gereği İstanbul Anadolu İcra Müdürlüğünde takip yapılması gerektiği halde davacının iddia ettiği alacakla ilgili … 20. İcra Müdürlüğü nezdinde takip başlattığı, akabinde itirazın iptali davası açtığı, itirazın iptali davasının görülebilmesi açısından yetkili icra dairesi nezdinde icra takibi yapılması ve bu icra müdürlüğünce de bir ödeme emrinin düzenlenerek davalıya tebliğ olunması şartının gerçekleşmediği, bu hususun itirazın iptali davasının görülebilmesi açısından HMK m.114/f.2 hükmünde öngörülen diğer dava şartlarından olduğu, bu dava şartının somut olayda gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.
Dava şartının tamamlanması dahi mümkün olmayan nitelik taşıması nedeniyle HMK m.115/f.2 hükmü nedeniyle davanın usulden reddi gerekir.
Yapılan açıklamalar karşısında; davacının açmış olduğu itirazın iptali davasında icra dairesinin yetkisizliği nedeni ile özel dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, davanın reddi karşısında davacının icra inkar teminat talebinin; davacının kötüniyetli takip yaptığı anlaşılamadığından davalının kötüniyet tazminat talebinin İİK m.67/f.2 hükmü gereği ayrı ayrı reddine, davanın red nedeni karşısında davacının tüm tedbir taleplerinin dahi reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının açmış olduğu itirazın iptali davasında icra dairesinin yetkisizliği nedeni ile özel dava şartı yokluğundan davanın usulden REDDİNE,
2-Tarafların şartları oluşmayan tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine,
3-Davanın red nedeni karşısında davacının tüm tedbir taleplerinin dahi reddine,
4-Alınması gereken 54,40 TL harcın peşin alınan 149.953,05TL harçtan mahsubu ile bakiye ‭149.898,65‬ TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından harcanan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı lehine AAÜT gereği takdir edilen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde gider avansının iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.10/12/2020

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …