Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1421 E. 2022/189 K. 14.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/1421
KARAR NO : 2022/189

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 02/12/2014
KARAR TARİHİ : 14/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan genel kurul karar iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin 10.000.000,00 TL şirket sermayesine … Şirketi’nin toplamda ½ hissenin sahibi olduğunu, bu şirketin en son 03.09.2014 günü 2013 yılı olağan genel kurul toplantısı yapılmış olup, anılan toplantıda gündemin 11.ve 12.maddesi görüşmeleri esnasında alınan kararların iptalini talep ettiğini, gündemin 11.maddesine dair iptal talepleri hakkında yapılan açıklamada, satışı yapılan taşınmazlar “ustalık” alımı yapılan taşınmazlarla birlikte, bir liste halinde genel kurul çağrısında, “aşağıda listesi bulunan alınan ve satılan gayrimenkullerin genel kurulun bilgisine sunularak, icazetin oylanması, şirket menfaatleri doğrultusunda arazi bütünlüğünün sağlanması ve müşterek mülkiyetlerin giderilmesi amacıyla arazi alım satimlarına devam edebileceğinin genel kurulun bilgisine sunulması şeklinde belirtilen bu hususun genel kurul gündemine taşınması ve bu taşınmazların geçmişteki satışına “satıştan sonra” icazet istendiğini, yapılan oylama sonucunda 663.949.375 red oyuna karşılık 1.991.848.125 kabul oyu ile icazet verildiğini, müvekkilleri bu oylamada, geçmişte yapılan alım veya satımlara ilişkin olarak. sonradan icazet istenmeyeceğini açıkça dile getirmiş olup hatta bu taşınmazların bir kısmı için açılan davaların derdest iken icazetin hukuki ve kanuni kıymeti bulunmadığı açıkça beyan edilip zapta geçirildiğini, nitekim sunulan duruşma zaptında açıkça görüleceği üzere, davalı şirket vekili, davaya konu taşınmazın satışı için icazet alınacağını beyan ettiğini, diğer icazet istenen taşınmaz satışları hakkında ise, satış sebebinin, diğer ortaklara hiçbir zaman kanunun şart koştuğu manada bilgi verilmeyen satışlar olduğunu, TTK’nın 445.maddesinin 1.fikrası uyarınca “kanuna” ve “dürüstlük kuralına” aykırı olduğunu, … İlçesi … Köyü 92 nolu parselin satışı hakkında … 19. Asliye Hukuk Mahkemesinde … Esas sayılı tapu iptal davasının derdest olduğunu, … köyü 83, 89 ve 90 parsel sayılı gayrimenkullerinin satışına ilişkin … 14. Asliye Ticaret Mahkemesinde …Esas sayılı davanın derdest olduğunu, … köyü 83, 89 ve 90 parsel sayılı tapunun iptal davasının … 13. Asliye Hukuk Mahkemesi …Esas sayılı dosyada derdest olduğunu, yapılan hukuka aykırı ve şirkete zarar verici işleme icazet verenin gerçekte söz konusu işlemin yapılmasına da karar veren kişiler olduğundan, sanki yöneticilerin işlemlerine, şirket tüzel kişiliği tarafından icazet veriliyormuş görüntüsü yaratmak amacıyla alınan karar, dolaylı olarak o yöneticilerin kendileri hakkındaki ibra oylamasında, kendi lehlerine oy kullanmaları anlamına da geldiğini, bu yolla aslında şirkete zarar veren yöneticiler, şirketteki çoğunluklarını kullanarak, kendilerine karşı sorumluluk davası açılmasına da engel olmaya çalışmakta olup dürüstlük kuralının böyle bir davranışa izin vermeyeceğinin tartışmasız olduğunu, bu durumda icazet kararının TTK madde 436.’nin 1. ve 2. fıkrası hükmüne aykırı olduğunu, gündemin 12.maddesine dair iptal talepleri hakkında yapılan açıklamada, “… Şti. ile yapılan 30.03.2011 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi ve 21.06.2012 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi Ek Protokolünün icazetinin oylanması” şeklinde belirtilen bu hususun yapılan oylama neticesinde genel kurul tarafından 663.949.375 red oyuna karşılık 1.991.848,125 kabul oyu ile istenen icazet verildiğini, bu kararın hatalı olması sebebiyle iptali gerektiğini, icazet istenen hususta, 16.01.2012 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında bu hususta verilen icazetin, … 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …E. …K.sayılı ilamı ile iptal edildiğini, işbu kararın iptal edilmesi gerekmekte olup bu hususta kesin hüküm mevcut olduğunu, zira … firmasının ortakları … ve … olduğunu, davalı şirketin 1/4 hissedarı …olup …’in hissedar oğlu olduğunu, …’ın, hissedarlardan … ver … oğlu olduğunu, aile olarak üçünün toplam 1/4 olduğunu, müvekkillerinin menfi oy verdiğini, diğer hissedarların ise TTK madde 435 gereği oy kullanmayacak pay sahipleri olduğunu, dolayısıyla böyle bir icazet verilmesi mümkün görülmediğini, yukarıda arz ve izah edilen sebepler doğrultusunda, 03.09.2014 tarihinde yapılan 2013 olağan genel kurulu toplantısında alınan gündemin 11 maddesindeki “alınan ve satılan taşınmazların alım satımına verilen icazet” verilmesine dair genel kurul kararının, gündemin 12.maddesindeki “… Ltd. Şti. ile yapılan 30.03.2011 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi ve 21.06.2012 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi Ek Protokolüne verilen icazet verilmesine dair genel kurul kararının iptalini” talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacılar tarafından geçmişte yapılan alım veya satımlara ilişkin olarak sonra icazet istenmeyeceği gerekçesiyle ret oyu verilerek işbu muhalefetin tutanağa geçirildiğini, davacılar tarafından her ne kadar şirketin yapmış olduğu alım ve satım işlemlerine sonradan icazet verilmeyeceği iddia edilmiş ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu vermiş olduğu bir kararında “yönetim kurulu önceden yapılan harcamaları olağan mali genel kurulda açıkça gündeme alıp ibra edilip edilmemesini genel kurulun onayına sunmuş olmasını, yapılan oylamada bir muhalefete karşı ekseriyetle yapılan harcamalara icazet verilerek yönetimin ibra edildiğini, bu halde işin oluşundan önce onay vermekle sonradan icazet vermek arasında hukuki sonuç yönünden fark olmadığı” belirtildiğini, davacının TTK m.436’ya dayanabilmesi için pay sahibinin kendisi ile şirket arasında devam eden bir davanın bulunması gerektiğini, derdest davalar ise pay sahiplerinin şirketle arasında devam eden davalar olmadığından bu madde uygulanamayacağını, ayrıca genel kurul tarafından devam eden davalara yönelik karar alınmamış olup sadece yönetim kurulunca yapılan işleme icazet verildiğini, davacıların bahsini geçirdiği …. 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin…. E. … K.sayılı kesinleşmiş ilâmı celp edilip incelendiğinde görüleceği üzere, anılan kararda davalı…A.Ş.’nin yapılan olağan üstü genel kurulunda gündemin 3.maddesinde alınan kararın iptaline ilişkin olduğunu, bilindiği gibi yönetim kurulu üyelerinin, genel kurulda yapılan oylamada kendi kendisine oy vermiş olması halinde, bu durum sonuca etkili değilse oylamaya ilişkin genel kurul kararının iptali talep edilmemekte olduğunu, bu durumun hukukun genel ilkelerinden olan etki prensibi gereği olduğunu, hazirun cetvelinden ve hisse oranlarının hesaplanmasında anlaşılacağı üzere kendi lehlerine kullanılan oylar hesaplamaya dahil edilmediği takdirde, oylama sonucunun etkilenmediğini, dolasıyla davacının bir an için iddiası doğru olduğu düşünülerek oy kullanması gerektiği kabul edilse dahi alınan kararın sonucu etkilemediğini, yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak açılan davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 03/09/2014 tarihli ve 2013 yılı olağan genel kurul toplantısının 11.ve 12.maddeleri uyarınca alınmış olan genel kurul kararlarının iptalinin mümkün olup olmadığı noktasındadır.
Dava, genel kurul kararın iptaline yönelik olarak açılmış ve 6102 sayılı TTK m.446 hükmünden kaynaklanmaktadır.
6102 sayılı TTK. m.446 hükmü somut uyuşmazlığa dayanak madde olup bu hükümde iptal davası açılabilecek kişiler sayılmıştır. Bu maddeye göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağı geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun veya olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri iptal davası açabileceklerdir. Davacıların kararın alınmasına olumsuz oy vermeleri ve muhalefet koymaları karşısında dava açmalarına engel usuli bir engel yoktur.
İptal davası, genel kurul kararının alınmış olduğu tarih dikkate alındığında üç aylık yasal hak düşürücü süre içinde açılmış olup Mahkememiz yetkilidir. Bu itibarla TTK. m.445 hükmünün yasal şartları yerine gelmiştir.
Somut olayda, davacıların genel kurul kararının iptali noktasında yasadan kaynaklanan usuli hakkının şeklen var olduğu açıktır.
İptale konu genel kurulun 11.gündem maddesi “Aşağıda listesi bulunan alınan ve satılan gayrimenkullerin genel kurulun bilgisine sunularak icazetin oylanması, şirket menfaatleri doğrultusunda arazi bütünlüğünün sağlanması ve müşterek mülkiyetlerin giderilmesi amacıyla arazi alım satımlarına devam edileceğinin genel kurul bilgisine sunulması ”şeklinde iken 12.numaralı gündem maddesi ile “… Tic. Ltd. Şti. ile yapılan 30.03.2011 tarihli arazi rehabilitasyon sözleşmesi ve 21.06.2012 tarihli arazi rehabilitasyon sözleşmesi Ek protokolünün icazetinin onaylanması” şeklinde olduğu anlaşılmaktadır.
Birinci bilirkişi kurulunun 22/01/2018 tarihli raporunda “davalı şirketin 2012 ve 2013 seneleri ticari defterleri, genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin incelendiği, defterlerin noter açılış ve kapanış tasdikleri süresi içerisinde yerine getirildiği, gayrimenkul alım ve satımlarının şirketin mevcut faaliyeti olduğu, satışların ise tutar olarak aktif içinde cüzi bir tutar teşkil etmekte olduğu, imalat için değil yatırım için alınmış oldukları ve 2012-2013 seneleri faaliyetlerinden dolayı yönetim kurulunun ve mali tabloların (oy çokluğu ile) ibra edilmiş olması göz önüne alındığında, iyi niyet kuralları çerçevesinde, iptali talep edilen genel kurul maddelerinin, iptal edilmemesi” yönünde görüş bildirmişlerdir.
Birinci bilirkişi kurulunun 16/04/2019 tarihli ek raporunda “dosyalar bakımından karara bağlanmış olan ancak kesinleşip kesinleşmediği dosyadaki evraklardan bilinmeyen, … ilçesi … köyü 92 parsel ve … ilçesi … köyü 83, 89 ve 90 parsel nolu taşınmazlara ilişkin genel kurul kararının, işbu iptal davaları kesinleştiği zaman değerlendirilebileceği, bunun dışında kalan gayrimenkuller için dosyaya herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığı için geçerli olduğu kanaatine varıldığı, söz konusu genel kurul maddesi oy çokluğu ile ibra edilmiş olmakla birlikte; iyi niyet kuralları çerçevesinde, iptali talep edilen genel kurul maddelerine dayanak gayrimenkul satış işlemlerinin bazı mahkemelerce iptal edilmiş olması hususu göz önüne alındığında, tapu iptal işlemlerinin kesinleşmesinin beklenerek buna göre bir değerlendirme yapılabileceği, konunun hukuki yönünde takdir yetkisinin Mahkemeye ait olacağı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Mevcut beyanlar çerçevesinde ikinci bilirkişi kurulu ise oy çokluğuyla hazırlamış olduğu 05/02/2020 tarihli raporunda “gündemin 11.numaralı maddesi uyarınca alınan dava konusu genel kurul kararı yönünden, genel kurulda icazet istenen satım işlemleri ile alakalı olarak bu işlemlerden bir kısmının (4 adet parsele ilişkin) şirket yöneticilerinin yakınlarına düşük bedel üzerinden şirketi zarara uğratıcı ve muvazaalı işlemler sonucu satılmış olduğunun mahkemelerce tespit edildiği, bu kararlar kesinleşmiş olmamakla birlikte heyetçe yapılan tespitlerin geçerli görüldüğü, bu sebeple alınan kararın dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı, öte yandan işlemlerin geçersizliğine hükmedilmiş olması karşısında TBK ilgili hükümlere aykırılık sebebi ile kanuna aykırılığın da gerçekleşmiş olduğu, bu sebeple anılan kararın iptali kabil kabul edilebileceği, gündemin 12.numaralı maddesi uyarınca alınan dava konusu genel kurul kararı yönünden alınan kararın TTK m.436/1 gereği oydan yoksunluk hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, zira oy kullanan pay sahiplerinin akrabalık ve ortaklık ilişkileri dolayısıyla alınan kararın pay sahiplerinin kendileri ile alakalı kişisel işlem niteliğinde olduğu, yapılan oylamada, 663.949.375 red oyuna karşılık 1.991.848.125 kabul oyu ile karar verildiği, ancak oydan yoksun paylar olumlu oylar toplamına eşit olduğundan (1.991.848.125 adet pay/oy) ve oydan yoksun paylar düşüldüğünde bu yönde karar alınması mümkün gözükmediğinden, anılan kararın TTK m.436/1 gereği oydan yoksunluk hükümlerini ihlal ettiğinden ve aykırılık kararın alınmasında etkili olduğundan, bu gündem maddesi uyarınca alınan kararın da iptali kabil kabul edilebileceği, satışların şirketin rutin işlerinden olduğu ve toplam gayrimenkullerdeki payının küçük olmasına karşılık hakim hisse sahiplerinin yakınlarına yapılması nedeni ile ayrıcalık oluşturduğu, bu nedenle azınlık hisse sahiplerinin görüş, düşünce ve onaylarının önemli olduğu, bu çerçevede oydan yoksunluk hükümlerinin değerlendirilmesinin belirleyici unsur olduğu, hukuki bir konu olan bu konuda takdirin mahkemeye ait olduğu, yoksunluk hükümlerinin değerlendirilmesinde kabul oyu veren hisselerin oy yoksunluğu sonucuna varılması halinde genel kurulda alınan bu kararın iptalinin gerek görülebileceği” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için alınan üçüncü bilirkişi kurulunun oy birliğiyle hazırlamış oldukları 10/09/2021 tarihli raporlarında “söz konusu kararlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazların rayiç bedellerinden daha düşük bedellerle satıldığının ilk derece mahkemeleri tarafından tespit edildiği, …. 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin… E. sayılı dosyasında verdiği kararında … İlçesi, … Köyü, 92 Nolu parselin gerçek değerinden daha düşük bedelle önce …’a daha sonra da …’e satışının yapıldığını ve bedeller arasında açık orantısızlık olduğunu tespit ederek söz konusu satışın iptaline karar verildiği, … … E., … sayılı kararında … ilçesi, … Köyü 83, 89 ve 90 parsel nolu parsellerin satış bedelleri ile gerçek bedelleri arasında ciddi orantısızlık bulunduğundan, ayrıca … A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı …’nun gayrimenkulü satan firma …de görev aldığından, … A.S. ‘nin yönetim kurulu başkanı …’in de gayrimenkulü satan firmanın yönetim kurulu üyesi …’ın kayınpederi olduğundan dolayı satışların muvazaalı olduğuna karar verildiği, bu kararlardan da anlaşıldığı üzere 03.09.2014 tarihli 2013 yılı olağan genel toplantısının 11.gündem maddesine konu edilen … İlçesi, … Köyü, 92 Nolu Parsel ile … Köyü 83, 89 ve 90 nolu parsellerin satış bedelleri ile gerçek bedelleri arasında orantısızlığın bulunduğu, ayrıca alıcı ile satıcı firmalarda görev alanlar arasındaki akrabalık ilişkileri dikkate alınarak iptaline karar verildiği, …’nin 03.09.2014 tarihli genel kurul toplantısında 11.gündem maddesinin oylanmasında …, … ve …’in olumsuz oy kullandığı ve ilgili gündeminin 663.949.375 red oyuna karşılık 1.991.848.125 olumlu oy ile kabul edildiği ve gayrimenkul satışlarına icazet verildiği tespit edildiği, 11.gündem maddési %25 olumsuz oya karşılık %75 olumlu oyla kabul edildiği, ilgili genel kurulu kararı incelendiğinde …. Köyü 92 Nolu parselin 05.12.2012 tarihinde satıldığı, 83, 89 ve 90 nolu parsellerin ise 15.11.2013 tarihinde satıldıği tespit edildiği, söz konusu satış işlemlerinin gerçekleştiği tarihlerde yönetim kurulunun …, …, …’ın bulunduğunun 24 Mayıs 2012 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinden anlaşıldığını, yukarıda da vurgulandığı üzere söz konusu gayrimenkullerin satış bedelleriyle gerçek satış bedelleri arasında ciddi orantısızlığın bulunduğunun mahkemelerece tespit edildiği, ayrıca söz konusu gayrimenkullerden 92 nolu parsel en nihayetinde …’ın eşinin annesine. diğer parsellerin ise, … A.Ş.’ye düşük bedellerle satıldığının tespit edildiği, çoğunluk pay sahiplerinin oy haklarını kullanarak ilişkili oldukları kişilere veya şirketlere piyasa fiyatının altından satış yapması ve bu şekilde şirketin gerçekte sahip olması gerekenden daha az değere sahip olmasına neden olmasının dürüstlük kuralına aykırılık ettiği, mali bilirkişi ticari defterlerde gayrimenkul satışlarına ilişkin yapılan kârı tespit ettiği, ancak dava konusu satışlar bakımından önem arz eden hususun söz konusu arsaların piyasa fiyatı altında satılması olduğu, bu nedenlerden ötürü, dava konusu 03.09.2014 tarihli genel kurul toplantısının 11.gündem maddesine konu taşınmazların bir kısmının rayiç değerlerinden gözardı edilemeyecek şekilde daha düşük bedelle şirketin yönetim kurulunun yakın akrabalık ilişkisinde bulunduğu kişiye ve bu kişilerin yönetiminde olduğu şirkete satılmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı, dolayısıyla 11.gündem maddesinin iptal edilmesini kabul edilebileceği kanaatine varıldığı, bu konuda nihai takdirin mahkemeye ait olduğu, Mahkemenin ara kararında şirketin amacının ve faaliyet alanının dikkate alınarak genel kurul kararının iptalinin gerekip gerekmediğinin incelenmesi gerektiğini vurguladığı, bu noktada dosya kapsamında bulunan diğer bilirkişi raporlarını da incelemekte fayda gördükleri, 22.01.2018 tarihli bilirkişi raporunda, satılan gayrimenkullerin toplam gayrimenkul içerisindeki oranının %2 olduğu, bu arsaların yatırım için alındığı yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmiş olduğunu belirterek genel kurul maddelerinin iptal edilmemesi gerektiği sonucuna varıldığı, … tarafından hazırlanan 06.02.2020 tarihli ayrık raporda ise şirketin faaliyet konusunun gayrimenkul alım satımı olduğu, davalı şirketin faaliyet konusuna giren bir işlemin genel kurulun onayına sunulmasına dahi gerek olmadığı, bu nedenle genel kurul kararlarının iptali bakımından şartların oluşmadığı sonucuna varıldığı, TTK m. 365 ve 374’te belirtildiği üzere yönetim kurulu şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli her türlü işlem ve işler konusunda karar almaya ve şirket temsil etmeye yetkili olduğu, dolayısıyla kural olarak ortaklığın yönetimine ve temsiline ilişkin işlemler yönetim kurulu tarafından yapılacağı, genel kurulda ise pay sahipleri veya temsilcileri tarafından daha çok iç ilişkiyi ilgilendiren ve istisnaen dış ilişkiyi ilgilendiren kararlar alınacağı, genel kurul kararlarının bir anlamda ortaklık irade beyanı olduğu, sonuç olarak önetim kurulu kararları ile genel kurul kararlarının farklı hukuki niteliğe haiz olduğu, davalı şirketin yönetim kurulunun kendi görev alanına giren satışları gerçekleştirdiği, daha sonra genel kurula sunduğu, yönetim kurulu ilk başta kendi yetkisini kullansa da sonra genel kurulun da karar aldığı, bu durumda artık genel kurul kararın TTK m.445’e tabi olacağı, bu noktada yönetim kurulunun görev alanına giren mutad iş olmasından iptalinin gerekmeyeceği yönündeki bilirkişi raporlarına iştirak edilmediği, zira dosya kapsamındaki mevcut raporlardaki görüşe göre söz konusu hususun genel kurulun gündemine hiç gelmemesi gerektiği, dava dilekçesinin 12.maddesinde belirtilen … şirketinin ortaklarının …ve … olduğu, davalı şirketin hissedarının …’in ½ hisseye sahip diğer hissedarın …’in oğlu olduğunu, …’ın, … ve …’ın oğlu olduğunu, bu sebeple söz konusu pay sahiplerinin GK’da oy kullanamayacağı GK’da icazetin verilmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini ileri sürdüğü, dava konusu genel kurul kararının 12.gündem maddesi gereği “… Tic Ltd. Şti. ile yapılan 30.03.2011 tarihli arazi rehabilitasyon sözleşmesi ve 21.06.2012 tarihli arazi rehabilitasyon sözleşmesi ek protokolünün icazetinin onaylanması” işleminin maddesinin oylanmasında …, Ferah …ve …’in olumsuz oy kullandığı, gündemin 12.maddesi 663.949.375 olumsuz oya karşılık 1.991.848.125 olumlu oyla kabul edildiği, 12. gündem maddesi %25 olumsuz oya karşılık %75 olumlu oyla kabul edildiği, oydan yoksunluk halinin TTK m. 436’da düzenlendiği, bu hükme göre, “pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üst soyu veya bunların ortağı oldukları sahis şirketleri ya da hakimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz” şeklinde olduğu, TTK m. 436 pay sahibinin kendisi veya belirli yakınları arasında ortaya çıkabilecek menfaat çatışmalarını önlemeyi amaçladığı, gündemin 12.maddesinin iptali bakımından öncelikli olarak incelenmesi gereken hususun … Limited Şirketi’nin pay sahipliği yapısı olduğu, … Şirketi’ne ilişkin tespitlerin dava dosyasının Ek-3 nolu klasöründe … 34. Noterligi’nin … yevmiye sayılı tescil talepnamesinde … ve …’ın olduğunun tespit edildiği, 29.03.2011 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin incelenmesi neticesinde … Limited şirketinin 16.03.2011 tarihinden sermaye artırımı kararı verdigi, bu kararın …ve … tarafindan alındığı, … şirketinin 02.04.2012 tarihinde sermaye artırımı kararı verdiği ve bu kararın ….ve … tarafından alındığı, …ve …’ın eşit oranda sermaye payına sahip olduğu (%50’şer), 15.07.2013 tarihli şirket merkezinin taşınmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının oybirliğiyle alındığı, bu kararı yine …ile …’in birlikte karar verdiği, davalı …A.Ş. ile dava dışı … Limited Şirketi arasında arazi rehabilitasyon sözleşmesinin 30.03.2011 tarihinde ve ek protokolün ise 21.06.2012 tarihinde imzalandığı, bu tarihlerde ise …. şirketinin ortaklarının … ile…’ın olduğu tespit edildiği, davacıların dilekçelerinde açıkladığı akrabalık ilişkisine göre ise ….’ın …’ın annesi, …’ın ise …’ın babası olduğu, yine dava dilekçesinde …’in …’in oğlu olduğunun ileri sürüldüğü, dava konusu genel kurulda …. 636.300.304, … 663.949.375, … 597.496, … 27,051.625, … 663.949.375 oy kullandığı, TTK m. 436 uyarınca akrabalık ilişkileri nedeniyle oydan yoksun-olan kimseler toplam 1.991,848,125 oy kullandığı, bu durumda dava konusu gündemin 12. maddesi lehine verilen oylar ile oydan yoksun kimselerin kullandığı oylar eşit olduğundan, oydan yoksun oylar kullanılmamış olsaydı gündemin 12. maddesinin kabul edilmesinin mümkün olmadığı, TTK m. 436 ya aykırılığın gündemin 12.maddesinin kabul edilmesinde etkili olduğundan ilgili gündem maddesinin iptali bakımından şartların gerçekleştiğinin kabul edilebileceği” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Yine üçüncü bilirkişi kurulu raporuna yönelik davalı vekilinin 27/09/2021 tarihli itiraz dilekçesi ve ekleri dikkate alındığında kök raporda değişikliğe gidilmesi gerekir bir durum olup olmadığına dair üçüncü bilirkişi kurulundan ek rapor alınmış, ancak üçüncü bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 17/01/2022 tarihli raporda dahi değişiklik yapılması gereken bir durum olmadığı noktasında kök rapordaki görüşünü muhafaza etmiştir.
Bu noktada öncelikle 11.numaralı gündem maddesine ilişkin genel kurul kararının iptalinin söz konusu olup olamayacağı ele alınacaktır.
Dava dosyası kapsamından ve özellikle asliye hukuk mahkemesine sunulan raporlar içeriğinden anlaşılacağı üzere davalı şirkete ait taşınmazların satış tarihi itibariyle rayiç değerleri dikkate alındığında düşük satıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim … 19.Asliye Hukuk Mahkemesinin …E.sayılı dava dosyasında davaya konu 92 parsele ilişkin taşınmazdaki hissenin değeri satış tarihi itibariyle 1.134.493,00 TL olarak saptanmıştır. Buna mukabil bu hissenin tapudaki ilk satış değeri 454.000,00 TL iken davalılardan … tarafından davalılardan …’e yapılan ikinci satışın değeri ise ancak 495.000,00 TL’dir. Bu durumun fahiş bir orantısızlığa isabet ettiği açıktır. … 13.Asliye Hukuk Mahkemesinin …E.sayılı dosyasına konu olan 83., 89., 90. numaralı parsellerle ilgili ise yine piyasa değerinden düşük fiyata taşınmazlarının satıldığı, dosya kapsamında mevcut rapor ve ek raporlardan anlaşılmakta olup nitekim bu durum mahkememizce dahi benimsenmiştir. Esasen gerek ikinci bilirkişi kurulundaki oy çokluğuyla hazırlanan bilirkişi raporu gerek üçüncü bilirkişi kurulu raporu dikkate alındığında 11.numaralı gündem maddesine konu taşınmazların bir kısmının rayiç değerlerden çok ciddi oranda ve düşük bir bedelle davalı şirketin yönetim kurulunun yakın akrabalık bağının mevcut olduğu kişiye ve yine bu kişinin yönetiminde olan şirkete satılmış olduğu tartışmasızdır. Bu durumun dürüstlük kurallarına uygun olduğunu kabul edebilmek somut olay adaleti gözetildiğinde fevkalade zordur. Zira işlemin yapılış şekli ve açıklanan nedenler ve dosyaya sunulan raporlar dikkate alındığında bu işlemler şirketin zarara uğramasına yol açacak nitelikte olup bu işlemlerin dürüstlük kuralı ile bağdaştırılabilmesi mümkün değildir.
Ancak daha da önemlisi somut dava açısından, davalı olan şirketin yönetim kurulunun görev alanına giren ve gerçekleştirdiği bu satışlardan sonra bu defa bu satışları genel kurul onayına sunması halidir. Zira bu suretle somut olayda, davalı şirket yönetim kurulu kanundan doğan yetkisini kullanmış olduğu ve yasal gereklilik bulunmadığı halde adeta genel kurulun bir anlamda onayını almıştır. Bu nedenle davalı şirketin iştigal konusu gayrimenkul alım satım olmakla, satılan bu gayrimenkullerin mevcut taşınmazların yüz ölçümü açısından ve kaydi değerlere göre %2 olduğu, bu itibarla sembolik düzeyde olduğu, bu oranın TTK m.408 hükmüne göre önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı sayılabilecek düzeyde bir büyüklüğe işaret etmediği, bu nedenle bu açıdan da 11.numaralı genel kurul kararının iptalinin gerekmediği ikinci rapordaki ayrık görüşte olduğu üzere ilk bakışta ileri sürülebilir ise de somut olay adaletinin sağlanabilmesi açısından somut olay özelliklerinin bu noktada yargısal olarak mutlaka takdiri gerekir.
Davalı şirketin iptal talebine konu olan kararını ilgilendiren taşınmazlar ile ilgili … 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin …E.sayılı davasına konu tapu iptal ve tescil davasının 18/06/2014 tarihi itibariyle açılması ve yine … 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin …E.sayılı davasına konu tapu iptal tescil davasının 05/07/2013 tarihi itibariyle açılması, özellikle bu davalarda taşınmazların düşük değerle satıldığı iddiasını dahi içerecek şekilde muvazaaya dayalı olarak dava açılmış olması sonrası 03/09/2014 tarihi itibariyle genel kurul kararı davalı şirket tarafından alınmıştır. Adı geçen davalarda taşınmazların satış değerinin satış tarihi itibariyle piyasa ortalamasının altında olduğu ileri sürülmüştür. Daha da önemlisi ve bu davalardan … 19. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davaya konu olan taşınmazın satıldığı kişilerden olan …’in davalı şirketin yöneticisi …’ın kayın validesi olduğu, adı geçen mahkeme dosya kapsamından dahi anlaşılmaktadır. Yine … 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin …E.sayılı dava dosyasından ise gerçek değerlerinin çok altında olmak üzere davalı şirket tarafından satışların yapıldığı, özellikle bu satışın yapıldığı ….A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanının aynı zamanda davalı şirketi genel koordinatörü sıfatını taşıdığı gibi satışın yapıldığı …A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı …’in de davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olan …’ın kayın pederi olduğu anlaşılmaktadır. Açılan bu davaların niteliği gereği, yönetim kurulu üyelerinin şirketi zarara uğratmaları ihtimali nedeniyle 6102 sayılı TTK m.553 ve devamı hükümleri uyarınca yönetici sorumluluğuna dayalı tazminat davalarına muhatap olmalarının ileride ihtimal dairesinde olduğu fiilen ve hukuken tartışmasızdır.
İşte tam bu aşamada ve davalar açıldıktan sonra davalı olan şirket yönetim kurulu tarafından satışı yapılan taşınmazlarla ilgili 03/09/2014 tarihli genel kurulun 11.maddesi alınmış, davalı olan şirket 11.numaralı gündem maddesi ile satışı yapılan bu gayrimenkuller ile ilgili genel kurulda karar alınmış, satışlara icazet edilmiştir.
Davalı şirketin yönetim kurulu, taşınmaz satım işlemlerinin yapılmış olması nedeniyle ileride karşılaşabilecekleri sorumluluk davasından doğabilecek hukuki sorumluluğunun doğmaması açısından bu yola başvurulduğu yani genel kurul kararına bu işlemin konu edildiği anlaşılmaktadır. Zaten davacının iptal talebine ana dayanak taleplerinden biri bu vakıa olarak açıklanmıştır. “Bir emredici hukuk kaidesine aykırı bir fiil veya hukuki muamele uygulanacak müeyyideyi bertaraf etmek için hukuken caiz olan başka yollara başvurarak aynı sonuca ulaşmaya kanuna karşı hile- fraude là loi, in fraudem legis agere) denilir… “Binaenaleyh, kanuna karşı hilenin müeyyidesi kanunî himayeden mahrum olmaktır. Bu sebeple kaçınılan hükmün müeyyidesine ise, kanuna karşı hile ile elde edilen sonuca da aynı müeyyide uygulanacaktır.” (Prof.Dr.Kemal OĞUZMAN, Medeni Hukuk Dersleri, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1975, Sayfa 176-177) Buna göre davalı olan şirketin yönetim kurulunun açıklanan satış muamelesinin, ileride yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk davasına muhatap olmalarına yol açabileceği dosya kapsamı gözetildiğinde ihtimal dairesindedir. Hatta davacıların pay sahibi olarak bu davayı açma ihtimallerinin de yine yüksek olduğu dosya kapsamından anlaşılabilmektedir. İşte tam bu noktada davalı şirketin, halihazırda şirketin yönetim kurulu üyelerinin ileride karşılaşabilecekleri bu müeyyideyi ortadan kaldırmak için hukuken mümkün ve caiz olacak şekilde yönetim kurulunun yapmış olduğu satış işlemine onay vermeye yönelik genel kurul kararı alındığı anlaşılmaktadır. Bu durumun kanuna karşı hile niteliğinde olduğu, genel kurul kararının bu haliyle kanundan doğan bir hakkı olmakla birlikte hakkın kötüye kullanıldığı ve dürüstlük kuralına aykırı hareket olunduğu anlaşılmıştır. Zira davalı şirketin genel kurulun iptal talebine konu olan kararı aldığı zaman, kişi, eylem ve konu unsurları karşısında alınan bu karar bir anlamda kanuna karşı hile niteliğinde ve dürüstlük kuralına aykırıdır.
Elbette davalı şirketin gayrimenkul alım satımı yapan bir şirket olarak şirketin genel mal varlığına göre sembolik denebilecek bir orandaki taşınmazların satışına yönelik yapılmış olan işlemler ile ilgili yönetim kurulunun karar alması kanunen mümkün olup yine genel kurulun kural olarak bu işleme icazet vermesine engel bir yasal hüküm bulunmamakla birlikte bu durum alınan kararın objektif dürüstlük kurallarına aykırı olarak alınıp alınmadığının incelenmesine engel değildir. Zaten yönetim kurulunun yapmış olduğu satış işlemi ile ilgili genel kurulun icazet vermesine dair genel kurul kararı alınmış olmakla artık ve doğal olarak bu kararın 6102 sayılı TTK m.445 hükmü uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olarak alınıp alınmadığının tartışılması gerekecektir. Mahkememizce yapılan değerlendirmede kanun lafzı dikkate alındığında, kanun koyucu “kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine” iptal davası açılabileceğini düzenlemiştir. Buradaki “özellikle dürüstlük kuralına” ibaresine kanun koyucunun dikkate çektiği, bir başka deyişle alınan genel kurul kararının kanuna uygun olmasının yeterli görülmediği ifade olunmuştur. Kanun koyucunun bu suretle dürüstlük kurallarına aykırı olan genel kurul kararlarının iptali noktasında hassasiyet gösterdiği açıktır. “Her kanun normu, kanun koyucunun çarpışan menfaatler için biçtiği bir kıymetin ifadesidir. (E.HİRŞ) Bu suretle kanun koyucu kanun hükümlerine uygun olarak alınmış bir genel kurul kararının, dürüstlük kurallarına aykırı olarak alınmış olması durumunda iptal edilmesi noktasında tercihini ortaya koymuştur. Mahkememizce yapılan değerlendirmede gerek kanun hükümünün lafzı ve gerekse kanun koyucunun amacı dikkate alınmıştır.
Esasen Yargıtay 11. HD’nin 2016/12403E. 2018/4469K.sayılı ilamında da “Dava, anonim şirket genel kurul kararının iptali istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı şekilde yönetim kurulu üyeleri ve şirketi zararlandırıcı işlem yapan yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açılmaması için alınan genel kurul kararında yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksunluk hallerinin bulunmadığı gerekçesiyle genel kurul kararının (6) numaralı maddesinin iptali talebinin reddine karar verilmiştir. Oysa, yönetim kurulu üyeleri için TTK’nın 436/2 maddesinde öngörülen oydan yoksunluk halinin, sorumluluğa ilişkin davanın açılması hakkındaki kararın oylanması halinde de uygulanması gerekir. Şöyle ki, TTK’nın 436/2 maddesi gereğince yönetim kurulu üyeleri kendi ibralarında oy kullanamayacaklarına göre, ibra edilmemenin tamamlayıcısı niteliğinde olan ve ibraya oranla daha ağır bir durumu ifade eden sorumluluk davasının oylamasında da bu hakka sahip olamazlar. Somut olayda, genel kurul gündeminin (6). maddesinde yer alan, yönetim kurulu üyeleri ve şirketi zararlandırıcı işlem yapan yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açılması hususu görüşülerek yönetim kurulu üyelerinin kullandıkları oylar neticesinde sorumluluk davası açılması talebi reddedilmiştir. Bu durumda, mahkemece, yönetim kurulu üyeleri ve şirketi zararlandırıcı işlem yapan yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açılması hususunda da TTK’nın 436/2 maddesinde öngörülen oydan yoksunluk halinin aranması gerektiği ve somut olayda yönetim kurulu üyelerinin oy kullanmasının sonuca etkili olduğu gözetilerek genel kurulda alınan (6) numaralı kararın iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir” şeklinde açıkladığı gerekçe yukarıda açıklanan mahkememiz gerekçesi ile sonuç itibariyle uyumludur. Bu yönden dahi yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanamayacakları açık olmakla ibraya oranla daha ağır bir durumu ifade eden ve ileride sorumluluk davasının açılmamasını sonuç olarak doğuracak genel kurul kararında, yönetim kurulu üyelerinin oy kullanmalarının ikinci ve üçüncü bilirkişi kurulu rapordaki hesaplamalara göre sonuca etkili olduğu ve bu nedenle TTK m.436 hükmü uyarınca iptale tabi olduğu kabul edilmiştir. Zaten davacı bu vakıaya da dayanmıştır.
Kısmen farklı gerekçeler ile de olsa bu konuya ilişkin gerek ikinci bilirkişinin oy çokluğuyla alınan raporu ve gerekse üçüncü bilirkişi kurulunun oy birliğiyle alınan raporu mahkememizin gerekçesiyle uyumlu ve somut olayın özelliklerini dikkate alan nitelik taşımaktadır. Kaldı ki bu raporlara bu açıdan itibar edilmeye engel bir hal dahi yoktur. Mahkememizce açıklanan gerekçeler karşısında somut olayın özellikleriyle bağdaşmayan birinci bilirkişinin ek raporundaki dava dosya sonuçlarının beklenmesine dair görüşe ve yine ikinci bilirkişi kurulundaki ayrık görüşe itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.
Öte yandan 11.numaralı gündem maddesinin iptali ile ilgili yukarıda anılan davaların ne şekilde kesinleşeceğinin Mahkememizce beklenilmesinin gerekmediği takdir olunmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açık zorunluluk olmadıkça bekletici sorun ile ilgili dar çerçevede yorum yapmaktadır. Aslında mahkemenin bu uygulaması Fransız hukukundaki “Davanın yargıcı savunmanın da yargıcıdır” ilkesinin bir yansımasıdır. Bu ilke uyarınca mahkeme, kendi görev alanına girmeyen konuya ilişkin dahi yargılama yapar. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamalarına göre “bir bekletici sorun iddiası karşısında kalan hakimin, görevi dışındaki bu iddianın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini beklemek yükümlülüğü yoktur. Kendisi de birçok durumlarda ileri sürülen hususu karara bağlayabilir… (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Mustafa TÜRKOĞLU/Türkiye B no. 58922/00, 08/08/2006) Nitekim somut olayda davaya konu 11.numaralı genel kurul kararının iptali ile ilgili 6102 sayılı Kanunda belirtilen objektif iyi niyet kurallarına aykırılık halinin tartışılmasının mahkememizce yapılmasında hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır. Bilakis açıklanan gerekçeler karşısında bu hususun mahkememizce özellikle tartışılması gerekmektedir. Daha da önemlisi yönetim kurulu kararı ile halli mümkün olan bir işlemle ilgili somut olayın özellikleri karşısında alınan genel kurul kararının alındığı yer, zaman, konu, kişi, eylem unsurları dikkate alındığında bu durumun ticaret mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi zorunlu ve mümkündür. O halde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamaları ve açıklanan gerekçeler Mahkememizce atanan ikinci bilirkişi kurulunun oy çokluğu ve üçüncü bilirkişi kurulunun oy birliği ile almış olduğu rapor içeriği de gözetildiğinde, başka mahkemede derdest olan davaların bekletici sorun yapılmasında hukuki bir gereklilik olmadığı takdir edilmiştir.
Diğer husus ise 12.numaralı genel kurul kararının iptalinin gerekip gerekmeyeceği noktasındadır.
Bilirkişi raporlarında da ayrıntılı olarak irdelendiği üzere …Ltd.Şti’nin kurucuları … ve … olup 16/03/2011 tarihli sermaye arttırım kararı dahi bu kişiler tarafından alınmıştır. Adı geçen şirketin 02/04/2012 tarihli sermaye artırım kararını dahi yine bu kişiler tarafından alındığı ve payların %50 olduğu, şirket merkezinin taşınma kararının ise 15/07/2013 tarihi itibariyle yine bu kişiler tarafından alındığı, daha önemlisi davalı şirket ile dava dışı …Ltd.Şti arasında arazi rehabilitasyon sözleşmesinin 30/03/2011 tarihinde ve ek protokolün ise 21/06/2012 tarihinde imzalandığı, dava dışı bu şirket ortaklığının ise yine … ve …olduğu, böylelikle dava dışı bu şirket ile yapılan sözleşmeye icazet verildiği, bu durumun bireysel bir işleme dahil bulunduğu, şirket ortaklarının sonuç itibariyle … ve … olduğu, davalı olan şirket sahibinden … pay sahibi olan …’in oğlu olduğu, yine …’ın ise yine davalı şirketteki … ve …’ın oğlu olduğunun anlaşıldığı, bu yakınlık akrabalık ilişkilerinin zaten taraflar arasında tartışılan bir durum olmadığı, yakınlık durumu dikkate alındığında …’ın 636.304.000,00 oy, …’in 663.949.375,00 oy, … 597.546.,00 oy, …27.051.525,00 TL, …’in 663.949.375,00 oy kullanıldığı, buna mukabil oydan yoksun olan kişilerin ise 1.991.845.125 kabul oyu kullandığı, bu haliyle oyların eşit olduğu anlaşılmaktadır. Bu duruma göre oydan yoksun olan kişilerin oy kullanmamış olması durumunda 12.numaralı gündem maddesinin kabul edilemeyeceği açıktır.
Bu arada 11.numaralı gündem maddesinin genel kurulca alınmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğuna dair tüm açıklamalar ve gerekçe 12.numaralı gündem maddesi yönünden de aynen geçerlidir.
Zaten davacı vekili ise yargılama aşamasında … ve … tarafından davalı şirket aleyhine benzer nedenlerle açılan, … 3.ATM’nin …E. …K.sayılı ve akrabalar arasında oy kullanılması nedeniyle iptal kararına ilişkin kararı onayan Yargıtay 11.HD 2014/3731E. 2014/10863K.sayılı ilamını sunmuştur. Bu ilâm içeriği de göz ardı edilemez.
Esasen dava konusu genel kurulda oy kullanmış olan pay sahipleri dava dışı … firmasında da pay sahibi konumundadırlar. Buna göre 12.numaralı gündem maddesine konu olan sözleşmenin TTK m.436/f.1 hükmünde belirtilen kişisel nitelikte bir işe veya işleme ait olduğu mahkememizce benimsenmiştir. Nitekim doktrinde de “pay sahibinin ortaklık dışı unsuru içeren bir menfaatiyle alakalı bulunup anonim ortaklığında taraf olduğu bir iş, bir işlem, bir dava” kişisel nitelikteki işlem olarak tanınmaktadır. (POROY/Tekinalp ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuk, Cilt 2, İstanbul, 2017, Paragraf 989) Bir başka deyişle, söz konusu tanım içinde yer alan unsurlar dikkate alındığında, pay sahiplerinin dava dışı şirkette pay sahibi olup aynı zamanda genel kurulda da oy kullanan pay sahibi konumunda olduğu ve iptal talebine konu sözleşme ile olan ilgileri dikkate alındığında ortada kişisel bir işlemin bulunduğu kabul edilmelidir. Buna göre 6102 sayılı TTK. 436/1. maddesinde, ”pay sahibinin kendisi ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme ya da herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin müzakerelerde oy kullanamayacağı düzenlemesi mevcuttur. TTK. 395 ve 396. maddelerine göre tanınan izinlerin ve yetkinin verilmesi de pay sahibi ile şirket arasındaki kişisel ilişkiyi düzenlediğinden yönetim kurulu üyesi olan pay sahibinin TTK. 436/1. maddesi uyarınca bu müzakerede oy kullanamayacağı açıktır. Ancak kararın iptali için pay sahibi ve yönetim kurulu üyesinin oylamaya katılmasının ve oy kullanmasının nisap bakımından sonuca etkili olması zorunludur”. (Yargıtay 11. HD. 2018/3472E. 2019/15092K.sayılı ilamı ve bu ilama dayanak olan BAM ve ilk derece mahkeme kararı) Somut olayda kararın iptali için pay sahibi ve yönetim kurulu üyesinin oylamaya katılmak suretiyle oy kullanmış olması dikkate alındığında, oydan yoksun durumda olan bu kişilerin oyları düşüldükten sonra geriye kalan oyların karar alınması bakımından yeterli nisap oluşturmadığı, (Yargıtay 11. HD 2016/2632E. 2017/2360K.) bu suretle 03/03/2014 tarihli genel kurul toplantısının 12.numaralı maddesinin dahi iptal olması gerektiği kabul edilmiştir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir(…) Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792).” Bu çerçevede davacının iptale konu olan gündem maddeleriyle ilgili yapmış olduğu açıklamalar, dayanılan vakıalar ve somutlaştırılan deliller çerçevesinde davacının ispat yükünü yerine getirdiği, buna mukabil davalının ise karşı ispat faaliyetinde bulunmasına rağmen davacı lehine ispatlanan durumu ortadan kaldıramadığı sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, … Ticaret Sicil Müdürlüğünün … ticaret sicil numarasında kayıtlı davalı … Şirketinin 03/09/2014 tarihinde yapılan 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan gündemin 11.maddesindeki “alınan ve satılan taşınmazların alım-satımına icazet “verilmesine dair kararın ve gündemin 12.maddesindeki “… Ticaret Limited Şirketi ile yapılan 30/03/2011 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi ve 21/06/2012 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi Ek Protokolüne icazet verilmesine” dair genel kurul kararının ayrı ayrı iptaline dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
… Ticaret Sicil Müdürlüğünün … ticaret sicil numarasında kayıtlı davalı … Şirketinin 03/09/2014 tarihinde yapılan 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan gündemin 11.maddesindeki “alınan ve satılan taşınmazların alım-satımına icazet “verilmesine dair kararın ve gündemin 12.maddesindeki “… Limited Şirketi ile yapılan 30/03/2011 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi ve 21/06/2012 tarihli Arazi Rehabilitasyon Sözleşmesi Ek Protokolüne icazet verilmesine” dair genel kurul kararının ayrı ayrı iptaline,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 80,70TL harçtan peşin alınan 25,20TL harcın mahsubu ile bakiye 55,50 TL karar ilam harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yatırılan 25,20 TL peşin harç, 25,20 TL başvuru harcı gideri toplamı olan 50,40‬ TL harcın davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından harcanan 323,10 TL posta ve tebligat ücreti, 7.400,00 TL bilirkişi ücreti toplamı olan 7.723,1‬0 TL’nin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
5-Davalı tarafından harcanan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davacılar kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereği 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,
7-Artan gider avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 14/03/2022

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …