Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1012 E. 2018/654 K. 07.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/218
KARAR NO : 2018/567

DAVA : Şahsi İflas
DAVA TARİHİ :20/04/l995
KARAR TARİHİ:17/05/2018

DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’in yönetim kurulu başkanı, …’in yönetim kurulu başkan vekili ve murahhas üye, …’in ise yönetim kurulu üyesi ve genel müdür olduğu … Bankası’nda (…) fiktif işlemlerle gerçek kur riski oranının gizlendiğini, düzenlemelere aykırı olan bu uygulamadan ötürü uyarılmasına rağmen bankanın açık pozisyon tutma politikasını devam ettirerek kur riski yükümlülüğünü fiktif işlemlerle yerine getirdiğini, temerrüde düşen kredilerin yasal süre içerisinde takip hesaplarına alınarak gerçek karşılıklarının tesis edilmediğini, usulüne uygun olarak muhasebeleştirilmediğini, krediler toplamının, özkaynakların 20 katını aşamayacağı yönündeki düzenlemeye riayet edilmediğini, repo işlemlerinin usulüne uygun yapılmadığını ve muhasebeleştirilmediğini, satılabilir menkul kıymet stoğu üzerinde fon toplamak ve eldeki menkul kıymetleri, değerlerinin çok üzerinde satmak suretiyle açığa repo yapıldığını, sermaye piyasası mevzuatına aykırı olarak bankaya emanet edilen menkul kıymetlerin satıldığını, teminat olarak verildiğini, …’a kullandırılan kredinin gerçek mahiyetine uygun olarak muhasebeleştirilmediğini, kredi ilişkisinin kayıt dışı bırakıldığını, yönetim grubu şirketlerine kredi kullandırılarak sermaye arttırımının fiktif olarak gerçekleştirildiğini, Banka kaynaklarının sermaye taahhüdünde bulunan ortakların menfaatine olacak şekilde kullanıldığını, …’de mukim beş firmaya kullandırılan kredinin gerçekte bu firmalara kullandırılmadığını, ortaklar tarafından Bankanın satın alınmasında ve sermaye borçlarının ödenmesinde kullanıldığını, anılan kredilerin kullandırıldığı 1991 yılından, Bankanın son faaliyet günü olan 22.04.1994 tarihine kadar bu kredilere herhangi bir faiz yürütülmediğini ve takibe geçilmediğini, söz konusu kredilerin, …’ta mukim … Bankası’nın % 39,5 hissesi karşılığı kapatıldığını, ancak iştirak işleminin hukuken tamamlanmadığını, iştirak işleminden bir hafta sonra … Merkez Bankası tarafından anılan Bankaya el konulduğunu, iştirak edilen bankanın % 39,5 hissesinin kullandırılan krediye karşılık gelmediğini, yapılan işlemin Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu ve ilgili mevzuata aykırı olduğunu, Banka yönetim kurulu üyesi …’in % 25’inden fazlasına sahip olduğu firmalara kredi kullandırıldığını, aynı şekilde diğer yönetim kurulu üyeleri ile genel müdür yönünden de 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 41/2 maddesine aykırı olarak kredi kullandırıldığını, … tarafından yurt dışına transfer edilmek üzere verilen paranın transfer edilmeyerek Banka borçlarının kapatılmasında ve diğer bankacılık işlemlerinin finansmanında kullanıldığını, yeterli döviz rezervi bulunmadığı halde … ile karşılıklı döviz değişimi (swap) taahhüdüne girildiğini, yurt dışı Banka’nın, taahhüdünü yerine getirmesine rağmen … taahhüdünü yerine getirmeyerek haksız menfaat elde ettiğini, mali yapısının güçlendirilmesine olanak bulunmayan … Bankası AŞ’nin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul izninin Bakanlar Kurulu kararı ile kaldırıldığını, yönetim ve denetiminin … Bankası AŞ’ye devredildiğini, … tarafından Banka hakkında iflas davası açıldığını, davalıların, kanuna aykırı karar ve işlemlerle bankanın mali bünyesinin zayıflamasına, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 68. maddesinin uygulanmasına sebebiyet verdiklerini ileri sürerek, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 68. ve 69. maddeleri uyarınca davalıların şahsen iflaslarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH:Davacı vekilinin sunduğu 16.09.2005 havale tarihli ıslah dilekçesi ile davalıların 10.524.714,15 TL’den sorumlu oldukları belirtilerek şahsen iflaslarına karar verilmesi istenmiştir.
CEVAPLAR:Davalı … vekili, müvekkilinin adresinin … olması nedeniyle mahkemenin yetkisiz olduğunu, Banka hakkındaki iflas davası reddedildiğinden Banka yöneticilerine karşı dava açılamayacağını, 68. maddenin uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı kesinleşmeden yöneticiler aleyhine şahsi iflas davası açılamayacağını, Banka borcunun yanlış hesaplandığını, müvekkilinin 68. maddenin uygulanmasına sebep olan kanuna aykırı karar ve işleminin bulunmadığını, kur riskine, açığa repo işlemlerine, banka hesaplarının tutulmasına, kullandırılan kredi miktarına, sermaye arttırımının fiktif bir şekilde gerçekleştiğine yönelik iddialara ilişkin, anılan işlemlerin genel müdürlük düzeyinde yürütüldüğünü, müvekkilinin bu tür işlemlerle ilgisinin bulunmadığını, bu konuda açılan ceza davalarında da müvekkilinin sanıklar arasında yer almadığını, Kıbrıs’ta mukim firmalara açılan kredilere dair müvekkilinin karar ve işleminin olmadığını, 68. madde uygulamasının söz konusu kredilerin kullandırıldığı tarihten üç yıl sonra gerçekleşmesi nedeniyle illiyet bağının bulunmadığını, müvekkilinin hissedarı olduğu firmalara kredi açılmasının, hisse oranı itibariyle mevzuata aykırı olmadığını, Tüpraş tarafından gönderilen havale konusunda müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını açılan ceza davasında da müvekkilinin sanıklar arasında yer almadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69. maddesini değiştiren KHK’nin dayanağı olan yetki yasasının iptal edildiğini, kaldı ki, 69. maddedeki koşulların oluşmadığını, … hakkında verilmiş iflas kararı bulunmadığını, Bankanın bir başka bankaya devrinin veya başka bir bankayla birleşmesinin söz konusu olmadığını, bankanın kötü idaresinden bahsedilemeyeceğini, kötü idarenin sorumluluk için yeterli olmadığını, ayrıca kanuna aykırı işlem ve kararların olması gerektiğini, oysa kanuna aykırı karar ve işlem bulunmadığını, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nu değiştiren 538 sayılı KHK’nın geriye etkili olarak uygulanamayacağını, İmpexbank hakkında 68. maddenin uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali için dava açılıdığını, Swap işlemine ilişkin ceza davasının beraetle sonuçlandığını, karar ve işlemlerde ismi, imzası bulunan bir kısım yönetici hakkında dava açılmazken imzası olmadığı halde müvekkili hakkında dava açıldığını, Banka’nın faaliyetlerinin durdurulmasında Banka yönetim kurulu değil genel idarenin sorumlu olduğunu, paydaşların, Banka’nın mali bünyesini kuvvetlendirici çabalarının engellendiğini, … Bankası’nın kötü yönetiminin zararın büyümesine yol açtığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE: Dava, bankanın iflasına yol açan banka yöneticilerinin iflası istemine ilişkindir.
Daha Önce Mahkememizce Verilen Kararlar ve Bozma Kararları:
1-Mahkememizce, davanın reddine dair verilen ilk karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 18.06.1996 gün ve 1996/2705-6233 sayılı ilamı ile;
“…mahkeme kararına konu davanın hukuki sebebini oluşturan 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69.maddesinin 1, 2 ve 3.fıkraları Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiş bulunduğundan, bu kararda değinilen kişiler bakımından 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69.maddesinin eski şekli tekrar yürürlüğe girecektir. Bu durumda ise davalılar 3182 sayılı Kanun’un 512 ve 538 sayılı Kanun hükmünde Kararname ile değiştirilmeden önceki 69.maddesi uyarınca iflasa tabi olacaklarından mahkemece banka hakkındaki iflas davasının sonucu beklenmeli, bankanın iflasına karar verilmesi halinde davalıların işlemlerinin bankanın iflasına ne derece etkili olduğu saptanmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir….” gerekçesiyle bozulmuştur.
2-Kararın bozulması üzerine mahkemizce önceki kararda direnilmiş, direnme kararı, YHGK’nın 10.12.1997 tarih ve 19-665 E, 1016 K ilamı ile;
“…davada uygulanacak olan 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69. maddesi, 512 ve 538 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile değiştirilmiş ve daha sonra bu Kanun Hükmündeki Kararnameler Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olduğundan, anılan yasanın 60. maddesi yeniden ve kendiliğinden yürürlük kazanamaz. Bu yönde hukuki boşluk hasıl olmuştur. Açıklanan nedenlerle bu konuya ilişkin yerel mahkemenin direnme kararı usule ve yasaya uygun bulunmuştur. ‘Hukuki boşluğun’ somut olay ve deliller çerçevesinde nasıl doldurulması gerektiğinin çözümüne sıra gelmiştir. Somut olayın kendine özgü önemi içinde vücut bulan zararın ağır ve telafisi güç nitelikte olduğu da gözden kaçırılmadığında sorumluluğun iflasla karşılanmasının kabulü, adalet duygularına da uygunluk arz etmektedir. Yine, konulan bu kural, Anayasa hükümlerine de aykırı olmadığı gibi, öngördüğü iflas bir ceza da değildir (Bkz. 4.3.1986 T. 1986/15 E.. 1986/5 K. R.G. 9.5.1986 sayı 19102). Ayrıca, 70, 512, 538 sayılı KHK’lerle anılan kişilerin şahsi sorumluluklarına gidilerek, şahsen iflaslarına mahkemelerce karar verilmesi yönünde yasa koyucunun sapma göstermeyen ısrarlı arzu ve iradesi ile; 538 sayılı KHK’nin iptalinin sadece 3991 sayılı Yetki Kanunu’nun iptaline dayanması, farklı bir anlatımla iptalin şeklen gerçekleşmiş olması, yasa boşluğunun doldurulmasında kurulumuzca yan hukuki olgular ve kaynaklar olarak ele alınmış, yararlanılarak değerlendirilmiştir. Medeni Kanun’un 1. maddesine dayanılarak vaz edilen kural, somut olaya uygulandığında davalıların iflasa tabi olacaklarının kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, banka hakkındaki iflas davasının sonucu beklenilmeli, bankanın iflasına karar verilmesi halinde davalıların eylemlerinin bankanın iflasına ne derece etkili olduğu saptanmalı, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir….” denilerek bozulmuştur.
3-Mahkememizce, bozma kararı üzerine yapılan yargılama sonunda;
“… İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.10.1996 tarih 758 esas, 1031 kararı sayılı ilamıyla, davalı …’in yönetim kurulu başkanı, …’in Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Murahhas Üye, …’in ise Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür olduğu … Bankası’nın (…) iflasına karar verildiği, davalıların sorumluluğuna ve dolayısıyla şahsi iflaslarına karar verilebilmesi için davalılar tarafından yapılan işlemlerin kanuna aykırı olması, kanuna aykırı işlem ve eylemlerle kasıtlı ve ağır kusurlu olarak bankanın zararına sebebiyet verilmesi, zarar ile davalıların hukuka aykırı ve kusurlu işlemleri arasında illiyet bağının bulunmasının zorunlu olduğu, davalılarca yapılan işlemlerin ve alınan kararların Bankacılık ilke ve teammüllerine aykırı olmasının tek başına yeterli olmadığı, kur riski uygulaması yönünden, davalıların konu ile ilgili cezai soruşturma sonucunda beraat ettikleri, kur riskinin asgari oran altında seyrettiği gözlenmekte ise de, …. Bankası tarafından bir uyarı yapılmadığı ve yaptırım uygulanmadığı, bu süreçte Türkiye mali piyasalarında yaşanan likidite darlığı ve diğer gelişmeler sonucunda döviz kurlarında beklenmedik düzeyde aşırı artışlar meydana geldiği, müflis bankanın bu süreçte maruz kaldığı kambiyo zararının l994 yılı ilk çeyreğinde Türk Lirasının ABD Doları karşısında %300 nispetinde değer yitirmesinden, diğer deyişle beklenmeyen devalüasyondan kaynaklanmış olduğu, davalı işlem ve eylemlerinin 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69.maddesinde işaret edilen ‘kanuna aykırı karar ve işlemleri ile banka hakkında 68.maddenin uygulanmasına sebep olmaları’ koşulunun gerçekleşmediği, bankalarca tesisi gereken karşılıklar hakkında, kredi kullandırılan şirketler yönünden bilirkişi raporunda tek tek değerlendirmeler yapılmış, tahsil edilemeyen kredilerin tahsilinde gecikme bulunmasına karşın, 88/12937 sayılı Kararname gereğince karşılık ayrılmadığı, ancak söz konusu uygulamaya aykırılık hususunda ilgili Bakanlık tarafından bankaya 3182 sayılı Yasa’nın 79/2 maddesi uyarınca gerekli sürenin verilip verilmediği hususunda bir tespitte bulunulamadığı, ayrıca bu konu ile ilgili davalılar aleyhine kesinleşmiş bir mahkeme kararı da bulunmadığı, açığa repo işlemlerinin, bankanın hazine ve fon yönetiminden sorumlu birimin başındaki genel müdür yardımcısı ile banka genel müdürününün gözetim ve denetimi altında olduğu, bankanın maruz kaldığı sermaye piyası işlem zararının, sabit getirili ve düşük faizli hazine bonolarının yüksek faiz oranları üzerinde repo şeklinde fonlanması neticesinde ortaya çıktığı ve dolayısıyla olağanüstü işletme zararı olduğu, bu konuda da davalılar hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünün bulunmadığı, 3182 sayılı Yasa’nın 69. maddesindeki koşulun gerçekleşmediği, banka sermaye artırımında kullanılmak üzere …’a kredi açılmasına ilişkin sözleşmelerin dava dışı … ile …. tarafından imzalanmış olmaları sebebiyle işbu davadaki davalıların bu olayda sorumlu olmadıkları, konu ile ilgili kamu davasında da davalıların beraatine karar verildiği, … … Bankası’na iştirak edilmesi konusunda açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırıldığı, bu olay nedeniyle de davalıların işlem ve eylemlerinin kanuna aykırılık unsurunu taşımadığı, … A.Ş. ithalat bedelinin transfer edilememesinin bankanın ödeme güçlüğü içine düşmesinden kaynaklandığı ve bankanın malvarlığında bir eksilmenin (Hukuki anlamda zarar ) sözkonusu olmadığı, ayrıca iflas tarihinden sonra … AŞ İflas İdaresince … AŞ’nin 6.934.839,21 USD karşılığının faiziyle birlikte 24.12.2001 tarihinde ödediği, … ile yapılan swap işlemi nedeniyle banka aleyhine bir zararın oluşmadığı, yapılan swap işlemi hakkında yönetim kurulunca alınmış bir kararın bulunmadığı, …. basiretli banka gibi hareket etmediğinden dolayı kendi kusuru sonucunda riske maruz kaldığı, konu ile ilgili … 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında beraat kararı verildiği, Banka’nın iflas dosyasında, mahkemenin verdiği depo kararı üzerine faizi ile birlikte toplam 1.621.172,86 TL’nin tahsil edildiği, sonuç olarak …’nin Bankalar Kanunu’nun 68. maddesine göre … Bankası aracılığı ile … AŞ.’nin tasarruf mevduatı hesabı sahiplerine yaptığı ödemelerin tamamını müflis bankadan tahsil ettiği, böylece …’nin müflis bankadan alacağının kalmadığı, Banka zararının büyük ölçüde Nisan l994 ve öncesinde ülkede yaşanan olağanüstü ekonomik kirizden kaynaklandığı, davacının iddia ettiği olayların pekçoğu yönünden davalıların o tarihte yürürlükte olan yasalarda tanımlanan ölçüde kanuna aykırı ve ağır kusurlu işlem ve eylemleri ile bankanın iflasına sebebiyet verdiklerinin somut verilerle ispatlanamadığı, kaldı ki iddia edilen Banka zararının Fon tarafından iflas masasından tahsil edildiği, aynı zarar tutarı için davalıların şahsi iflasları yoluna gidilemeyeceği, davalı …’in yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçılarının mirası reddettikleri, 14.04.2008 tarihli bilirkişi kurulu raporunun dosya kapsamına uygun olduğu…” ifade edilerek yeniden davanın reddine karar verilmiştir.
4-Kararın davacı tarafça temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2012/5548- 2013/274 sayılı kararı ile;
“…Direnme kararını değişik gerekçe ile bozan ve uyulmasına karar verilen Hukuk Genel Kurulu’nca, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69. maddesinin, 512 ve 538 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile değiştirildiği ve daha sonra bu Kanun Hükmündeki Kararnameler Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olduğundan, anılan yasa maddelerinin yeniden ve kendiliğinden yürürlük kazanamayacağı ve doğan boşluğun giderilmesine ilişkin esaslara yer verildiği ve mahkemece yapılacak tartışmanın konusu ve kapsamı gösterildiği halde, gerek hükme esas bilirkişi kurulu raporunda gerekse mahkeme gerekçesinde 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69. maddeleri esas alınarak değerlendirme yapılması hatalı olmuştur.(…) Kabule göre; Mahkemece, beraat kararı da davanın reddine gerekçe yapılmıştır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun ‘Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasında Münasebet’ başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.’ hükmünü içermektedir. Karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde de benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin ‘delil yetersizliğine dayanan beraat kararının’ hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, diğer anlatımla beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususları doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmektedir.Öte yandan, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.(…) Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakimini hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.(…)Böylece, kural olarak hukuk hakimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nın 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir (…) Bu durumda, dava konusu işlem ve eylemlere ilişkin davalılar hakkında açılmış ceza dosyaları ve kesinleşmiş ilamlar getirtilerek, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi (TBK’nın 74. maddesi) kapsamında incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekirken, davalıların beraatlerine karar verildiği gerekçesiyle yetinilmesi doğru olmamıştır. Diğer yandan, Mahkemece, yargılama süresince farklı bilirkişi kurullarından rapor alınmış ise de; 11.09.2000 tarihli bilirkişi kurulu raporunda davalılar hakkında 69. madde koşullarının oluşmadığı görüşü bildirilmiş, 06.01.2003 tarihli yeni bilirkişi kurulu raporu ile 04.03.2005 havale ve 07.11.2003 tanzim tarihli farklı bilirkişi kurulu raporunda da oyçokluğu ile aynı sonuca varılmış olup, bu raporlar … ve müflis banka kayıtları incelenmeden, dosya ve ekleri incelenerek düzenlenmiş olduğundan hükme esas alınmaları olanaklı olmayıp, esasen mahkemece de hükme dayanak yapılmamıştır. 04.03.2005 havale, 14.02.2005 tanzim tarihli bilirkişi kurulu raporunda, oyçokluğu ile davalıların, müflis bankanın iflasında sorumluluklarının bulunduğu yönünde görüş bildirilmiş, hükme esas alınan 14.04.2008 tarihli bilirkişi kurulu raporu ile 27.04.2010 ve 03.05.2011 tarihli ek raporlarda ise davalıların, anılan 69. madde koşulları oluşmadığından müflis bankanın iflasında sorumlu olmadıkları belirtilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 266/1. (1086 sayılı HUMK’nın 275. ) maddesi “Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun’un 282. (1086 Sayılı HUMK’nın 286.) maddesinde belirtilen bilirkişinin oy ve görüşünün hakimi bağlamayacağı ve hakimin bilirkişi raporunu serbestçe takdir edeceği hükmü, HMK’nın 281. (HUMK’nın 283.) madde hükmü uyarınca bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor ya da sözlü açıklama alabileceği veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği şeklinde anlaşılmalıdır. Somut olayda, mahkemece, raporlar arasında çelişki mevcut olmasına rağmen, yeni bir bilirkişi kurulundan önceki raporları değerlendirerek, çelişkiyi gideren bir rapor alınması gerekirken, hasıl olan çelişki giderilmemiş ve hükme esas alınan raporun önceki raporlardan üstün tutulma nedenleri gerekçede yeterince açıklanmamış, son raporun dosya kapsamına uygun olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle yetinilmiştir. Bunun yanı sıra, mahkeme gerekçesinde, zararın, … tarafından müflis bankanın iflas masasından tahsil edildiği belirtilmiş ve bu husus da davanın reddine dayanak yapılmış ise de; davacı vekilinin aksi yöndeki itirazları karşılanmadığı gibi bu konudaki gerekçe, somut kanıt ve kayıtlarla desteklenmeden, dayanakları yeterince gösterilmeden hüküm kurulması da isabetli olmamıştır. Bu durumda, davalılar hakkındaki ceza dosyaları ve kesinleşmiş ilamlar getirtilerek, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi (6098 sayılı TBK’nın 74. maddesi) kapsamında incelenmesi ve değerlendirilmesi, bilirkişi kurulu raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için konusunda uzman bilirkişi heyetinden açıklamalı, denetime elverişli yeni bir bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru olmamıştır…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkememizce bozma kararına uyulmuştur.
Bozma kararının (4) temel nedene dayandığı görülmektedir;
1-Hükme esas bilirkişi kurulu raporunda gerekse mahkeme gerekçesinde yürürlükten kaldırılan 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69. maddeleri esas alınarak değerlendirme yapılması,
2- Dava konusu işlem ve eylemlere ilişkin davalılar hakkında açılmış ceza dosyaları ve kesinleşmiş ilamlar getirtilerek, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi (TBK’nın 74. maddesi) kapsamında incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekirken, davalıların beraatlerine karar verildiği gerekçesiyle yetinilmesi,
3-Raporlar arasında çelişki mevcut olmasına rağmen, yeni bir bilirkişi kurulundan önceki raporları değerlendirerek, çelişkiyi gideren bir rapor alınması gerekirken, hasıl olan çelişki giderilmemiş ve hükme esas alınan raporun önceki raporlardan üstün tutulma nedenleri gerekçede yeterince açıklanmadan karar verilmesi,
4-Zararın, … tarafından müflis bankanın iflas masasından tahsil edildiği belirtilerek bu husus da davanın reddine dayanak yapılmış ise de; davacı vekilinin aksi yöndeki itirazlarının karşılanmamış ve bu konudaki gerekçe, somut kanıt ve kayıtlarla desteklenmeden, dayanakları yeterince gösterilmeden hüküm kurulması.
Bozma üzerine Mahkememizin 2013/218 Esasına kaydedilen davada bozma ilamına uyularak davalılar hakkında dava konusu zarara neden olduğu ileri sürülen işlem ve eylemleri nedeniyle bankacılık mevzuatına aykırılık suçlarından, emniyeti suistimal suçundan ve dolandırıcılık suçundan açılmış bulunan ceza dava dosyaları tespit edilerek … 25. Asliye Ceza Mahkemesinin 9 ayrı dosyası, … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin bir dosyası, … 7. Ağır Ceza Mahkemesinin iki ayrı dosyası, … 2.Asliye Ceza Mahkemesinin iki dosyası getirtilerek incelenmiş; İstanbul Asliye Ceza Mahkemelerinde açılan davaların görevsizlik kararıyla Ağır Ceza Mahkemelerine gönderildiği; ceza dosyalarında yapılan incelemede … 2. Asliye Ceza Mahkemesinin … E. dosyasında “emniyeti suistimal” suçundan verilen beraat kararı ve … 7. Ağır Ceza Mahkemesinin … E. dosyasında 3182 sayılı Yasaya muhalefet suçundan verilmiş beraat kararı dışında esastan verilmiş karar bulunmadığı, bu kararların da temyiz incelemesi sırasında zamanaşımına uğraması nedeniyle ortadan kaldırıldığı ancak bu dosyalarda aldırılan bilirkişi raporlarında dahi sanıkların bankayı zarara uğrattığının tespit edilmiş olduğu; diğer tüm dosyalarda ya ceza zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararları verildiği ya da suçun yasa değişikliğiyle idari para cezası gerektiren kabahat kapsamına alınması üzerine mahkemelerce gereği için BDDK’ya gönderme kararları verildiği, … 7. Ağır Ceza Mahkemesinin … E. dosyasında emniyeti suistimal suçundan yapılan yargılamada da 4616 sayılı Yasa gereği kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildiği, dolayısıyla tüm ceza dosyalarında maddi olayı ve fiili kesinleşmiş kararla tespit eder nitelikte hukuk hakimini bağlayıcı bir karar bulunmadığı görülmüştür. Tüm bu dosyalar Mahkememizce düzenletilen bilirkişi kurulu raporunda, zarar kalemleri bazında tek tek açıklanmıştır.
… ve nezdinde bulunan İmpexbank defter-belge ve kayıtları üzerinde yerinde inceleme yetkisi verilerek Borçlar Hukuku Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. …, Emekli Banka Müdürü/Müfettişi/Öğretim görevlisi …, Emekli Kamu Bankası Başmüfettişi/Mali Müşavir …’dan Yargıtay bozma ilamı çerçevesinde dosyada önceden alınmış raporlar da irdelenerek çelişkilerin giderilmesi, müflis bankanın iflas masasından tahsil edilen miktar dışında bankanın davalılardan kaynaklanan ayrı bir zararı bulunup bulunmadığının tartışılması, getirtilen ceza dosyalarının değerlendirmeler yapılırken gözönünde bulundurulması, davalıların eylemleri, kanuna aykırılık, kusur, zarar ve illiyet bağı koşulları yönünden değerlendirilerek davalıların eylemleri ile zarar ve bankanın iflası arasında illiyet bağının tartışılması, sonuçta davacının davalılardan varsa talep edebileceği zarar tutarları yönünden denetime elverişli açıklama ve hesaplamaları içerir şekilde ve tüm kayıtlar incelenmek suretiyle bilirkişi raporu düzenlemeleri istenmiş, hem hukuki hem mali açıdan değerlendirmeleri içeren ve önceki raporlardaki çelişkilerle ceza dava dosyalarını da açıklayan ve (tek bir zarar kalemiyle ilgili ayrık oy dışında) görüşbirliği içeren 23.06.2014 tarihli son kök bilirkişi kurulu raporu dosyaya sunulmuştur. Aşağıda ayrıntısı açıklanacağı üzere bu raporda, “davalıların gözetim yükümlülüğüne aykırı hareket etmek veya bizzat mevzuata aykırı işlem ve eylemlerle banka zararına ve bankanın iflasına neden oldukları” görüşü bildirilmiştir.
Rapora itirazlar ve Yargıtay bozma ilamında vurgulanan hususlar doğrultusunda …, müflis banka kayıtları ve iflas masası kayıtları yerinde inceleme yöntemiyle incelenerek ve davacı … tarafından iflas masasından tahsil edilen ve tahsil edilemeyen tutarlarla birlikte ek rapor düzenlenmesi istenmiş, bu aşamada heyetteki bilirkişi …’ın vefat ettiği öğrenilmekle yerine heyete Emekli Banka Müdürü/Müfettişi… dahil edilmiş, bilirkişi kurulunca dosyaya 11.10.2015 tarihli Ek Rapor sunulmuştur. Bu ek rapor da görüş birliği içermekte olup, kök rapordaki görüşler aynen korunmakla birlikte, …’nin iflas masasından tahsil ettiği tutarlar mahsup edilmek suretiyle (davalıların neden olduğu ) banka zararı tutarı yeniden hesaplanmıştır.
Bu ek rapora itirazların yine teknik hususlara ilişkin olması nedeniyle tekrar ek rapor istenmiş, bu aşamada bilirkişi kurulundaki Yrd.Doç.Dr….nin …. taşınmış olması nedeniyle bilirkişilik görevinden çıkarılması talebi kabul edilerek yerine heyete Emekli Yeminli Banka Başmurakıbı … görevlendirilmiştir. Bu heyetçe dosyaya sunulan 01.12.2017 tarihli ek raporda raporun 49. sayfasından itibaren ilk 48 sayfaya tamamen aykırı görüşlerin yer aldığı görülmekle, rapor düzenleme tekniğine uymayan ve bu haliyle hüküm kurmaya elverişli olmayan raporun, bilirkişiler arasında görüş ayrılığı varsa çoğunluk raporu ve azınlık raporu şeklinde ayrı ayrı düzenlenmesi istenmiş ve 16.04.2018 tarihinde önceki bilirkişiler … ile …’in düzenlediği Çoğunluk Raporu ile, dosyaya son ek raporda dahil olan Mustafa TOSUN’un düzenlediği ayrık rapor dosyaya ayrı ayrı sunulmuştur.
3182, 4389 ve 5411 sayılı Kanunların ilgili maddeleri:
3182 sayılı (mülga) Kanunun 69. maddesi (ilk hali):
“1. Bir bankanın % 10 hissesinden fazlasına sahip olan ortakları, yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleriyle, genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurları kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına veya hakkında 64 üncü maddenin 3 üncü fıkrasının uygulanmasına sebep olmuşlarsa, Bakanın talebi üzerine bunların şahsi sorumlulukları cihetine gidilerek, şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. 64 üncü maddenin uygulandığı hallerde bunların şahsi sorumluluğu çıkarılacak ara veya devir bilançolarına göre tayin olabilir.”
3182 sayılı (mülga) Kanunun 69. maddesi (16.09.1993 tarih ve 21700 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 512 Sayılı KHK ile değişik hali):
“1. Bir bankanın %5 hissesinden fazlasına sahip olan ortakları, yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleriyle, genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurları Kanuna aykırı karar ve işlemleriyle banka hakkında 68 inci maddenin uygulanmasına sebep olmuşlarsa, Bakanın, banka iflas idaresinin veya devralan bankanın başvurusuna istinaden veya re’sen talebi üzerine, bunların şahsi sorumlulukları cihetine gidilerek, şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu hüküm Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu hakkında uygulanmaz.”
3182 sayılı (mülga) Kanunun 69. maddesi (22.06.1994 tarih ve 21968 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 538 sayılı KHK ile değişik hali):
“1.Bir bankanın %5 hissesinden fazlasına sahip olan ortakları, yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleriyle, genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurları Kanuna aykırı karar ve işlemleriyle banka hakkında 68 inci maddenin uygulanmasına sebep olmuşlarsa; Bakanın, banka iflas idaresinin veya devralan bankanın başvurusuna istinaden veya re’sen talebi üzerine, bunların şahsi sorumlulukları cihetine gidilerek, şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu hüküm Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu hakkında uygulanmaz.
2. Mahkemece iflasına karar verilenler hakkındaki takibi, alacaklı sıfatıyla banka iflas idaresi veya devralan banka yürütür.”
23.06.1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 4389 sayılı (mülga) Kanunun 17. maddesi:
“Bir bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olduklarının tespiti halinde, bankaya verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, Fon Kurulu kararına istinaden ve Fon’un talebi üzerine doğrudan şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu karar ve işlemler bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklara menfaat temini amacıyla yapıldığı takdirde, menfaat temin eden ortaklar hakkında da temin ettikleri menfaat üzerinden aynı hüküm uygulanır.”
Yürürlükte bulunan 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 110. maddesi:
“Bir bankanın yöneticilerinin ve denetçilerinin kanuna aykırı karar ve işlemleriyle banka hakkında 71 inci madde hükümlerinin uygulanmasına neden olduklarının tespiti hâlinde, bankaya verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, Fon Kurulu kararına istinaden ve Fonun talebi üzerine doğrudan şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu karar ve işlemler bankanın hâkim ortaklarına menfaat temini amacıyla yapıldığı takdirde, menfaat temin eden ortaklar hakkında da temin ettikleri menfaat üzerinden uygulanır. Bu suretle tahsil edilen tutarın Fon tarafından ödenen mevduat ve katılım fonu tutarı ve fer’ileri mahsup edildikten sonra bakiye kısmı tasfiye hâlindeki veya iflasa tâbi bankaya iade edilir.
Mahkemece iflasına karar verilenler hakkındaki takibi Fon yürütür.
Bu madde hükmüne göre iflası istenenler hakkında mahkemece 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 257 nci ve izleyen maddeleri hükümleri uygulanır.”            
Görüldüğü üzere; geçmişten bugüne konu ile ilgili yapılan tüm yasal düzenlemelerde davacının alacaklı olması koşulu aranmaksızın, bankanın iflasına neden olan yönetim kurulu üyesi ve genel müdürlere karşı şahsi iflas davası açılması olanaklı hale getirilmiştir. Görülmekte olan dava, 3182 sayılı Kanunun 69. maddesinin ilk hali gereğince dönemin Devlet Bakanınca açılmış, daha sonraki yasal düzenlemeler olan 4389 sayılı mülga Bankacılık Kanunu ve daha sonra yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile bu yetki…’ye geçmiştir.
Yukarıda alıntı yapılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararında vurgulandığı üzere; davada uygulanacak olan 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 69. maddesi, 512 ve 538 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile değiştirilmiş ve daha sonra bu Kanun Hükmündeki Kararnameler Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olduğundan hukuki boşluk oluşmuştur. Hukuki boşluğun somut olay ve deliller çerçevesinde doldurulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin 69. maddeyle ilgili iptal kararı, doğrudan 69. maddeyi iptale ilişkin olmayıp, maddeyi değiştiren 512 ve 538 sayılı KHK.lerin dayanağı Yetki Kanununun iptaline ilişkindir. Kanun koyucu tarafından (değişiklik yapılmak suretiyle) yürürlükten kaldırılmış bir hüküm Anayasa Mahkemesinin değişiklikleri iptali üzerine kendiliğinden yürürlüğe girmiş sayılamaz. Bu nedenle TMK. 1. madde kapsamında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bankacılık mevzuatında konuyla ilgili eskiden beri bulunan ve daha sonra yürürlüğe konulan kanun hükümleri hep birlikte değerlendirilmek suretiyle kanun koyucunun konuya bakış açısı ve iradesi ile toplumun adalet duygusunun beklentisi birlikte değerlendirilerek, bir bankanın %5 hissesinden fazlasına sahip olan ortaklarının, bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri, banka genel müdürü, genel müdür yardımcıları ile bankayı imzaları ile istilzam eden memurlar, kanuna aykırı işlem ve kararları ile bankayı borcunu ödeyemez duruma düşürerek zarara sokmuşlarsa, bakanın, banka iflas idaresinin veya devralan bankanın başvurusu ile veya re’sen talebi üzerine, bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, şahsen iflaslarına karar verilebileceği kabul edilmiştir.
…’nin bu davayı açabilmek için alacaklı sıfatı bulunmasının zorunlu olduğu şeklindeki savunmalarla ilgili yapılan değerlendirmede, İmpeksbank hakkında açılan iflas davası yargılamasını yapan mahkemece verilen depo kararı üzerine davacı …’nin alacağının depo edilmesi üzerine, mahkememizce depo kararının uygulanarak borcun ödendiği gerekçesiyle davanın reddedilmesi üzerine, bu kararı bozan Yargıtay 19. HD. 1995/7299 E. 1995/9852 K. sayılı kararıyla …’nin alacaklı olmasa dahi iflas davası açma hakkını şu ifadelerle ortaya koymuştur: “…mali bünyesinin güçlendirilmesine imkan görülmeyen bankanın iflasını istemek Fona tanınan bir yetki, aynı zamanda bir görevdir. Bu nedenle Fonun iflas isteme hakkı, tasarruf mevduatı sahiplerine ödediği tasarruf mevduatını elde etme amacı ile sınırlı olmayıp bankanın diğer alacaklılarına da etkilidir. Bu durumda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun sadece mevduat sahiplerine ödediği bedelin tahsilini sonucunu doğuracak şekilde takipli iflas yoluna müracaat etmesi gerektiğine ilişkin görüşün kabulü, mevcut düzenlemenin amacına aykırı olacaktır….” Bu koşullar altında davacı sıfatını taşıyan …’nin alacaklı sıfatı bulunmasa dahi tıpkı davayı açan Devlet Bakanlığı gibi aktif dava ehliyeti bulunmaktadır.
Sunulan 23.06.2014 tarihli Kök Bilirkişi Kurulu Raporunda; öncelikle kusur atfedilen icrai ya da ihmali davranışlar sonucunda doğan zararlar, sonra da bankanın iflas şartı olan borca batıklık miktarı ile davalıların sebep olduğu zararlar arasındaki ilişki karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonunda bankanın borca batıklık halinin davalıların icrai veya ihmali hareketlerinden kaynaklandığı görüşüne ilişkin tespit ve veriler zarar kalemleri bazında raporda ortaya konmuş yani zararla hukuka aykırı fiiller arasında illiyet bağı kurulmuştur. Sonuçta da, düzenletilen ek raporlarda davalıların bankaya verdikleri zarar miktarı ile sınırlı olarak sorumlu oldukları tutarlar belirlenmiştir.
Kök bilirkişi raporunda, davanın temeli davalıların bankanın iflasına neden oldukları iddiasına da dayandığından, müflis bankanın borca batıklık durumunun hangi tarih esas alınarak tespiti gerektiği hususu da tartışılmıştır. Davalıların yönetici olduğu İmpeksbank’ın bankacılık yapma ve mevduat toplama yetkisinin Bakanlar Kurulunun 23.04.1994 tarih ve 1995/5485 sayılı kararıyla kaldırılmış, davalıların yönetim yetkisinin kararın Resmi Gazetede yayım tarihi olan 24.04.1994’te sona ermiş olması, Bankanın iflasının ise davalıların yönetiminden çıktıktan yaklaşık iki buçuk yıl sonra verilen kararla açılmış olması nedeniyle, aradaki geçici yönetim sırasında oluşan zarar varsa bile davalıların bu dönemden sorumlu tutulamayacağı gözetildiğinde, davalıların eylem ve işlemleri yönünden değerlendirmeye esas olan tarih 24.04.1994 olması gerektiği, bir başka deyişle 24.04.1994 tarihi itibari ile bankanın hangi tutarda borca batık olduğu ve bu batık tutarla davalıların neden olduğu zarar tutarının karşılaştırılması gerektiği vurgulanarak, hesaplamalarda esas alınmıştır. Dolayısıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da sözü edildiği üzere davalıların taşıdığı yöneticilik sıfatı ve bu yöneticilik sıfatının vermiş olduğu yetkilere dayanarak tesis ettikleri ya da yine bu yöneticilik sıfatı gereğince tesis etmeleri gerekip de tesis etmedikleri işlemlerin bankanın iflasında oynadığı rolün etkinliğine göre şahsi iflasları yoluna gidilebileceği sonucuna varılmıştır.
Her iki davalının da üst düzey yönetici olma vasfı dışında zarardan sorumlu tutulmasına dayanak bir talimat veya kararına rastlanılmamaktadır. Ancak yapılan işlemlerin mevzuata aykırılığı karşısında, mevzuata aykırı kararların yazılı hale getirilmesi de zaten beklenemez. Bu noktada davalıların sorumluluğunun üst düzey yönetici olmanın getirdiği gözetim yükümlülüğü çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Davalıların, zarar kalemlerinden özellikle yüksek zarara neden olduğu tespit edilen açığa repo ve yurtdışı swap işlemleriyle ilgili “kendilerinin haberi olmadan banka çalışanlarının inisiyatif kullanarak yapmış olabileceği” şeklindeki savunmalarına ise, bu kadar yüksek tutarlı bir zarar kaleminin gerçekleştiği işlemler hakkında üst yönetimin haberi olmaksızın alt kadroların kendi keyfi tercihleriyle açığa repo-swap işlemi yapmış olmasının hayatın olağan akışına aykırılığı, ayrıca böyle bir iddiayı kanıtlar herhangi bir delil de dosyaya sunulamamış olması karşısında itibar edilmemiştir. Esas itibariyle böyle bir savunmanın doğru olduğu kabul edilse bile, yönetim kurulunun bu konudaki gözetim ve denetim yükümlülüğünü ihmal etmiş olduğu dikkate alınarak yönetim kurulu üyelerinin bu durumda dahi oluşan zararlardan sorumlu olacakları kabul edilmiştir. 6762 sayılı TTK.nın 336/5. maddesi, “idare meclisi azaları şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsen mesul olamazlar. Ancak gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması halinde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen sorumludurlar” hükmünü, aynı kanunun 320. maddesi de, “idare meclisi azalarının şirket işlerinde gösterecekleri dikkat ve basiret hakkında Borçlar Kanununun 528 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü tatbik olunacağı” düzenlemesini içermektedir. Dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin, gerek özel düzenlemelerle getirilen kurallara gerekse 6762 sayılı TTK. ile belirlenen özen yükümlüğüne uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle “yönetim kurulunun bir kararı yok ise sorumluluğunun da olmayacağı” şeklinde bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Esasen bir banka yönetim kurulundan hukuka aykırı işlemler yapma konusunda yazılı bir karar alması beklenemeyeceği gibi, böyle bir kararın bulunmadığı, hatta yönetim kurulu tarafından yapılmamış/bilgisi dışındaki gerçekleşmiş usulsüzlüklerden dahi (usulsüzlüğün kapsam ve niteliğine göre) yönetim kurulunun denetim ve gözetim yükümlülüğü gereğince sorumlu olacağı açıktır. Bu ilkeler gözetilerek düzenlenen ve son kök ve ek bilirkişi raporlarında yer alan zarardan davalıların sorumlu oldukları kabul edilmiştir.
Diğer yandan davanın açıldığı tarihte 3182 sayılı Kanunun 69. maddesindeki hüküm (değişiklikler öncesi ilk hali) gereği yönetim kurulu üyesi davalıların şahsen sorumlu olduğu zararın hesaplanma usulü olarak “çıkarılacak ara veya devir bilançolarına göre” Banka Yeminli Murakıplarınca hazırlanan raporda hesaplanan tutar üzerinden dava açılmış ise de, bu hesaplama usulünün sonraki yasal değişikliklerde “şahsen bankaya verilen zarar” şeklinde ifade edilmiş olması, bu kapsamda dosyada düzenlenen 14.02.2005 tarihli Bilirkişi Raporunda davalıların müflis bankaya verdiği toplam zarar tespiti üzerine davacının davasını 15.09.2005 tarihli ıslah dilekçesiyle ıslah ederek “bu raporda tespit edilen zarar tutarından davalıların sorumlu olduğunu” talep etmesi, 3182 sayılı Kanunun 512-538 sayılı KHK.lerle değişik 69. maddesinin iptali nedeniyle uygulanamayacağı hususu ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca konan ve yukarıda açıklanan kural ile, karardaki “davalıların eylemlerinin bankanın iflasında ne derece etkili olduğu gözetilerek karar verilmesi gerektiği” şeklindeki bozma gerekçesi dikkate alındığında, zarar hesabının müflis banka bilançoları üzerinden değil davalıların müflis bankanın iflasında etkili olan zarar doğurucu eylem, işlem, gözetim/denetim yükümlülüğüne uymamaları nedeniyle şahsen sorumlu oldukları tutarın tespit edilerek belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca konan kural kapsamında dosyada mevcut tüm bilirkişi kurulu raporlarının ve ayrık raporların incelenmesi ve mahkememizce yapılan hukuki değerlendirmeler sonucunda; davalıların yönetim kurulu üyesi olduğu İmpexbank’ın iflas etmesinin sadece 1994 yılında ülkemizde yaşanan aşırı kur dalgalanmaları ve ekonomik krizle açıklanamayacağı, nitekim diğer pek çok bankanın bu kriz döneminden batmadan kurtulduğu, mali yapısını güçlendirdiği, davalıların müflis bankanın zarara uğraması ve iflas etmesine neden olan eylemlerden sorumlu tutularak şahsi iflaslarına karar verilebilmesi için davacı Devlet Bakanlığı ve devamında TMSF’nin alacaklı sıfatı bulunması şart olmamakla birlikte iflas masasından tahsil edilen tutarların (…’nin mudilere yaptığı ödemeleri ve …. Bankası ile … Ltd.Şti.ne verilen kredilerden doğan zarar kalemini iflas masasından tahsil ettiği tespit edilmiştir) hesaplanan zarardan tenzilinin kusur sorumluluğu ilkelerine daha uygun olacağı, davalıların kusurunun kasta yaklaşan ağır kusur olma şartının bulunmadığı, dolayısıyla icrai davranışla zarara neden olunabileceği gibi ihmali davranışla özellikle gözetim/denetim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suretiyle oluşan zarardan da sorumlu tutulmaları gerektiği kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce benimsenen, hüküm kurmaya ve denetime elverişli bulunan, önceki raporlardaki çelişkileri de açıklayan 23.06.2014 tarihli Kök Bilirkişi Raporunda zarar kalemleri bazında dayanakları, oluşumu, davalıların icrai/ihmali davranışlarıyla banka zararı arasında illiyet bağı da açıklanarak tespit edilen 6 zarar kaleminden, yine Mahkememizce itibar edilen 16.04.2018 tarihli Ek Bilirkişi Kurulu Çoğunluk Raporunda hesaplanan tutarlar üzerinden, davalılar (müflis bankada danışman olarak da görev almış olan) murahhas üye sıfatı bulunan yönetim kurulu başkan vekili … ile yönetim kurulu başkanı …’in müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu ve şahsi iflaslarına karar verilebileceği kanaatine varılmıştır. Buna göre;
Davalılar … ve … ile ilgili olarak; Sermaye Piyasası Zararına İlişkin Olarak; Banka genel müdürü … yanında murahhas yönetim kurulu üyesi … ile yönetim kurulu üyesi …’in üst düzey yönetici olmanın getirdiği gözetim yükümlülüğü çerçevesinde oluşan 739.501,71.-TL zarardan sorumlu olduğu, … Turizm, … Turizm ve … Tarım Lehine Kullandırılan Krediler Bakımından; bu kredilerin sermaye artırımına kaynak teşkil etmek üzere kullandırıldığı sabit olduğundan sermeye artırımına katılan davalıların bu amaçla ödeyecekleri tutarların hangi kaynaklardan sağlandığını bilmemelerinin mümkün olmadığı, bankanın 3. şahıslara kredi kullandırmak suretiyle çekilen tutarların ortakların sermaye artırımında kullanılmasının ancak kullandırılan kredilerin geri ödenmemesi sonucu oluşan zarardan banka genel müdürü … yanında murahhas yönetim kurulu üyesi … ile yönetim kurulu üyesi …’in bu işlemlerden sorumlu olmaları gerektiği yanında ayrıca üst düzey yöneticisi olmanın getirdiği gözetim yükümlülüğü çerçevesinde de oluşan toplam 195.420,85.-TL zarardan sorumlu oldukları, … Holding, … Dış Ticaret, … Yayıncılık, … Limitet Şirketine Kullandırılan Krediler Yönünden, Murahhas üye …’in adı geçen şirketlere ortak olduğu, bazılarının yönetiminde bulunduğu göz önüne alındığında oluşan toplam 162.137,24.-TL zarardan davalıların sorumlu oldukları, SWAP İşlemleri İle İlgili Olarak; bankanın elinde yeterli döviz olmamasına ve ileriye dönük olarak borçlanılan tutarda döviz girdisinin söz konusu olmamasına rağmen banka öz kaynaklarının 5 katı büyüklüğünde borçlanıldığı ancak borcun vadesinde iade edilmeyerek yurt içi işlemlerinde kullanıldığı ve geç ödeme dolayısı ile oluşan 3.322.249,24.-TL gecikme faizi ödemesinden davalıların sorumlu oldukları, dava konusu meblağın yüksekliği göz önüne alındığında yukarıda açıklandığı üzere belirtilen SWAP işleminin salt alt düzey kadroların inisiyatifiyle gerçekleşemeyeceği, Tüpraş İşlemleri İle İlgili Oluşan Zarar ile ilgili olarak; Tüpraş’tan transfer edilmek üzere bankaya gönderilen meblağın bankanın diğer pasiflerinin kapatılmasında kullanıldığı, bankanın aktif-pasif dengesinde değişme olmadığı ancak iade edilmeyen tutarın başkaca pasifleri kapatmayan kısımları var olan pasifleri daha da arttıracağı,dolayısı ile bankanın borca batık olmasına neden olan etkenlerden birini oluşturduğu, öte yandan tahsil edilen ve iade edilmeyen tutar üzerinden hesaplanan faizin her halükarda zarar oluşturduğu, davalı yönetim kurulu üyelerinin bu işleme ilişkin herhangi bir kararları bulunmamakta ise de … tarafından transfer edilmek üzere gönderilen ancak muhabir nezdinde yeterli döviz bulunmadığından transfer edilmeyen ve Türkiye dahilindeki ödemelerde kullanıldığı tespit edilen meblağın iflas masasınca faiziyle Tüpraş’a ödenmiş olması nedeniyle, basiretli bir iş adamı gibi hareket ederek zor duruma düşen bankanın bu duruma düşeceği ihtimalini gözetmemeleri nedeni ile davalıların kusurlu oldukları, İflas Dairesi tarafından 24.2.2001 tarihinde …’a işlemiş faiz ile birlikte 740.357,64.-TL ödendiği, Tüpraş’tan 18.04.1994 tarihinde tahsil edilen 6.934.839,21 USD’nin karşılığının 205.843,34.-TL olduğu, bu tutar ile 24.12.2001 tarihinde yapılan ödeme tutarı (740.357.64.-TL) arasındaki farkın 534.514,30.-TL olduğu, ortaya çıkan zarar 534.514,30.-TL ise de davacı tarafından 205.843,34.-TL talep edildiği, taleple bağlı kalınarak karar verilmesi gerektiği, Banka Geçici Hesaplarından Yapılan Ödemeler Bakımından; 1990-1992 yılları arasında döviz kredileri rakamlarının gerçeğe aykırı bildirilmesi nedeniyle ödenen ceza ve faiz toplamı tutarı 82.200,00.-TL’den davalıların sorumlu oldukları, davalı …’e (danışmanlık hizmetine karşılık) ödenen iş avansından dolayı geçici hesaplarda bekleyen bakiye 35.000.-TL.den…’in sorumlu olması gerektiği, Geçici Hesaplarda Görünen ve… Bankası’na Transfer Edilen Tutar İle İlgili Olarak; … Bankası’na 1990 yılında plase edilen ve 22.04.1994 tarihi itibarı ile geçici hesaplarda bakiye arz eden 126.977,46.-TL’nin sözü edilen bankaya plase edilmesinden ve tutarın İmpexbank’a iadesinin sağlanmamasından davalıların tümünün üst düzey yönetici olmalarnın getirdiği gözetim yükümlülüğü çerçevesinde sorumlu oldukları, Fiktif Sermaye Artışı Riski ile … firmasında risk tutarı olarak belirtilen toplam 2.336.252,92.-TL hesaplanmış ise de fiktif sermaye artışı riskinin raporlarda 311.480,02.-TL.olarak belirtildiği, bu tutarların … Grubuna ait risk tutarı 195.420,85.-TL ve … Grubuna ilişkin risk tutarları toplamı 162.137,24.-TL olarak belirtilen tutarlar içinde yer aldığı, mükerrerliğin giderilmesi için değerlendirmeye dahil edilmemesi gerektiği ve yine… Bankası A.Ş. ile … Ltd. Şti.nin risk tutarları olarak raporlarda belirtilen 2.336.252,92.-TL, İflas İdaresinden yapılan 1.596.619,12.-USD tahsilat ile karşılandığından bu tutarın da davalıların sorumluluk tutarından düşülmesi gerektiği, sonuç olarak; davalılardan …’in 4.833.329,84.-TL, davalılardan …’in ise 4.868.445,79.-TL zarardan sorumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Davalılardan Genel Müdür …’in yargılama sırasında 11.07.2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır. Dosyaya sunulan … 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/708 E. 2004/742 K. Sayılı veraset ilamına göre yasal mirasçıları … ve … ‘in, Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/1083 E. 2004/912 K. Sayılı kararıyla mirası yasal süre içinde reddettikleri anlaşılmıştır.Her ne kadar davacı vekilince mirası reddeden en yakın yasal mirasçılardan Utku’nun eşi ve çocuklarına ikinci derece mirasçı sıfatıyla tebligat yapılması ve davaya onların husumetiyle devam edilmesi talep edilmişse de, TMK. gereği yasal mirasçılardan birinin mirası reddi halinde reddin tereke hakimliğince sonra gelen haleflere bildirilmesi ve onların mirası kabulü halinde böyle bir imkan mevcutsa da, dosyaya sunulmuş böyle bir teklif ve kabule ilişkin delil bulunmadığından, ayrıca en yakın yasal mirasçıların tamamı mirası reddetmiş olmakla ayrıca terekeyle ilgili mirasın resmen tasfiyesi dışında yapılabilecek işlem bulunmadığından, davamızın alacak değil şahsi iflas davası olduğu hususu da gözetilerek … mirasçıları aleyhine dosyada mevcut önceki kararlarda da hüküm kurulmamış ve bu husus Yargıtay bozma kararlarında da eleştiri konusu yapılmayarak bozma kapsamı dışında tutulmuş olduğundan, davalı … mirasçıları yönünden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
Davalılardan …’in 22.04.1994 banka devir tarihi itibariyle 4.833.329,84.-TL zarardan şahsi sorumluluğu bulunduğunun tespiti ile, bu miktarın tahsili için şahsi iflasına,
İflasın 17.05.2018 günü saat 15:08 itibariyle açılmasına,
Davalılardan …’in 22.04.1994 banka devir tarihi itibariyle 4.868.445,79 TL. zarardan şahsi sorumluluğu bulunduğunun tespiti ile, bu miktarın tahsili için şahsi iflasına,
İflasın 17.05.2018 günü saat 15:08 itibariyle açılmasına,
2-İflas tasfiye işlemlerinin 5411 sayılı Bankacılık Yasasının geçici 11. maddesinin yollaması ile 4389 sayılı Yasanın 16 ve 17. maddeleri gereğince yürütülmesine,
3-İflasın gerekli tedbirlerin alınması bakımından … Başkanlığı’na ve Vergi Dairesi’ne bekletilmeksizin bildirilmesine,
4-Davalılardan …’in yargılama sırasında vefat ettiği, en yakın yasal mirasçılarının tamamının süresinde mirası reddettikleri, bu konuda daha önce verilen kararın Yargıtay bozma kararı kapsamı dışında tutulduğu dikkate alınarak, bu davalı hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-Davacı vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 2.180,00.-TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’den alınıp davacı tarafa verilmesine,
6-Davalılar vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 2.180,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılar … ve …’e verilmesine,
7-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.-TL karar harcından peşin alınan 15,60.-TL’nin mahsubu ile kalan 20,30.-TL karar ve ilam harcının davalılar … ve …’den tahsiline,
8-Davacı tarafından yapılan 404,00.-TL tebligat ve posta masrafı ile 11.250,00.-TL bilirkişi ücreti toplamı 11.654,00.-TL yargılama giderinin kabul ve ret oranına göre takdir edilen 5.360,84.-TL’sinin … ve …’den alınıp davacı tarafa verilmesine(…’in sorumluluğu 5.351,93.-TL ile sınırlı olmak üzere), kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı … tarafından yapılan 111,53.-TL tebligat ve yazışma giderinin, kabul ve ret oranına göre takdir edilen 60,44.-TL’sinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine, kalan kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
10-Davalı … tarafından yapılan 500,00.-TL bilirkişi ücretinin kabul ve ret oranına göre takdir edilen 270,00.-TL’sinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine, kalan kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
11-Karar kesinleştiğinde taraflardan alınan gider ve delil avansının harcanmayan kısmının iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.17/05/2018

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır