Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/101 E. 2022/279 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/101
KARAR NO : 2022/279

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 20/03/2014
KARAR TARİHİ : 31/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 08/07/2006 tarihinde, saat 21:45 sıralarında …’ün bisikleti ile kendi yolunda nizami düz seyir halinde iken karşı yönden gelen davalılardan … yönetimindeki … plaka sayılı aracın çarpması sonucu ağır yaralandığını, olayda sürücünün meslek ve sanatta acemiliği olup sıfır kusurlu olduğunu, sürücü …’ün kusursuz olduğunu beyan ile, maddi tazminat yönünden şimdilik … yönünden talep edilen 3.000.00TL maddi tazminatın, sürücü ve malik yönünden olay tarihi olan 08/07/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini, sigorta yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte tahsilini, manevi tazminat yönünden 100.000,00TL … için, 60.000,00TL … için 50.000,00TL … için olmak üzere 220.000,00TL manevi teminatın olay tarihi olan 08/07/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte sürücü ve malikten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların manevi tazminat talebinin poliçe kapsamında olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davalı müvekkilinin sorumluluğunun KTK 85/1 ve Trafik Poliçesi Genel Şartları 1. Maddesinden doğan kusur oranında ve poliçe limiti ile sınırlı sorumluluk olduğunu, kusur oranlarının belirlenmesi gerektiğini, maluliyet oranının tespiti gerektiğini beyan ile davanın reddini, aksi halde belirtilen şekilde hesaplama yapılmasını savunmuştur.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili bila tarihli beyan dilekçesinde özetle; davacı vekilinin başvurusu üzerine … nolu hasar dosyası açıldığını, davacının maluliyet oranına göre hesaplama yapılarak davacı vekilinin hesabına 17.07.2014 tarihinde ödendiğini, davacı vekilinin bu hususu mahkemeye belirtmediğini, ödemeyi yaparak sorumluluğunu yerine getirdiğini, bu sebeple davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Taraf değişikliği kararı öncesi davalı … Bankası A.Ş.vekili cevap dilekçesinde özetle; olay tarihi dikkate alındığında, davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, müvekkili banka aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, davacılar vekilinin talep ettiği tazminat miktarının çok yüksek olduğunu, dava konusu olayda müvekkili bankanın hiçbir kusur ve sorumluluğu olmadığını beyan ile davanın zamanaşımı ve/veya husumet yönünden reddini, davacının dava. konusu talepleriyle ilgili olarak dava dışı … ile diğer davalı sürücü … arasında 29.08.2006 tarihli uzlaşma ve feragat protokolü imzalanarak davacılara 75.000,00 TL ödenmesi hususunda anlaşıldığını ve ödeme yapıldığını, bu protokol gereğince davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının açmış olduğu usul ve yasaya aykın haksız ve kötü niyetli davanın esas yönünden reddini savunmuştur.
Taraf değişikliği kararı sonrası … vekili 11/02/2022 tarihli beyan dilekçesinde özetle; davacı tarafından verilen dava dilekçesi ile birlikte davalı-müvekkil şirkete karşı açılan bir dava bulunmadığını, bir an için davalı-müvekkil aleyhine usulüne uygun bir dava açıldığı kabul edilse bile davanın feragat nedini ile reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ile davalı-şirket arasında görülmekte olan iş bu dava devam ederken davacı-vekili tarafından imzalanan sulh ve ibra başlıklı protokol ile davacının, davalı … Sigorta A.Ş.’yi ve işleten konumundaki davalı-müvekkil … Ltd. Şti’ne ibra ettiğini, tazminat alacağının zamanaşımına uğradığını, açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkili ile davacılar arasında düzenlenen uzlaşma ve feragat protokolü nedeniyle kendilerinden tazminat talep edilemeyeceğini, müşteki …’ün ayrıca şikayetinden vazgeçtiğini, zararları sigorta şirketinden tahsil olunması gerektiğini, kusura ilişkin değerlendirme yapılması gerektiğini, maluliyete ilişkin rapor alınması gerektiğini, ayrıca manevi tazminat talebinin ise fahiş bir rakam olduğunu, bu çerçevede davanın reddolunmasını savunmuştur.
Dava, davacı …’ün trafik kazası sonucunda yaralanması nedeniyle açılmış ve yargılama aşamasında belirsizliğin giderilmesi sonrası sürekli iş göremezlik tazminatı ve bakıcı tazminatı istemine konu olduğu açıklanan trafik kazasına bağlı tazminat davasıdır.
Davaya esas olan haksız fiil ile ilgili … CBS’nin …Sr. ve …K.sayılı kararına istinaden …’ün yaralanmasına ilişkin soruşturma yapıldığı, taksirle yaralama suçunun şikayete tabi olması ve şikayetin mevcut olmaması nedeniyle şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği, konuyla ilgili dayanak belgelerin gönderildiği, herhangi bir uzlaşma beyanının ise belgelerde bu nedenle mevcut olmadığı, bunun dışında dosyamızın taraflarıyla ilgili herhangi bir derdest ceza davasının bulunmadığı, dosyanın taraflarıyla ilgili savcılık soruşturması aşamasında bu nedenle alınmış bir bilirkişi raporunun mevcut olmadığı, ancak kaza tespit tutanağında olayın oluşuna ilişkin gerekli tespitlerin yapıldığı sabittir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu genel olarak davacı …’ün sürekli iş göremezlik tazminatı ve bakıcı tazminatı talebinin kabulünün mümkün olup olmadığı, olay tarihindeki Yönetmelik hükümleri ve kusur raporu dikkate alındığında kaç TL sürekli iş göremezlik zararının ve bakıcı gideri zararının mevcut olduğu, zamanaşımının oluşup oluşmadığı, maluliyet olup olmadığı, maluliyet durumu var ise askerlik durumunun tazminat miktarını etkileyip etkilemediği, kazada tarafların kusurlu olup olmadığı, … Bankası A.Ş.’nin işleten sıfatının olup olmadığı, taraf değişikliği talebinin kabulünün gerekip gerekmediği, ödemelerin düşülüp düşülmeyeceği, hangi miktarda ödeme olduğu, birinci defa yapılan bedel arttırımı dilekçesi ve akabinde ıslah dilekçesi sonrası yeniden ikinci defa olarak sunulan bedel arttırımı dilekçesine usulen itibar edilip edilmeyeceği, davalı … vekilinin sunduğu uzlaşma ve feragate ilişkin protokolün davalıların sorumluluğunu ortadan kaldırıp kaldırmadığı, talep edilen alacaklara hangi tarihten itibaren hangi faizin talep edilebileceği, manevi tazminata hükmedilmesi koşulunun oluşup oluşmadığı noktalarındadır.
Bir kısım davalılar tarafından zamanaşımı defi ileri sürülmüş ise de zamanaşımı defi reddolunmuş ve en son hüküm duruşmasının icra olunduğu 31/03/2022 tarihi itibariyle zamanaşımı definde bulunan tüm davalıların zamanaşımı defi yeniden reddedilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki iddia olunan eylemin gerektirdiği cezanın üst sınırı nedeniyle ve zamanaşımı süresinin sekiz yıl olması karşısında dava zamanaşımı süresi içinde açılmıştır. Bu arada belirtmek gerekir ki dava dilekçesinden anlaşılacağı üzere dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Öte yandan Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 157. maddesi uyarınca, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Bu nedenle yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, davacının talep artırım dilekçesi üzerine ileri sürülen zamanaşımı definin de sonuca bir etkisi olmaz. Somut uyuşmazlıkta dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, dava açılmakla talep edilen alacağın tamamı bakımından zamanaşımı kesilmiştir”. (Yargıtay 9. HD 2016/13162E. 2020/1860K.sayılı ilamı) Nitekim kanun koyucu ilgili hükmün gerekçesinde de bu yönde açıklamalar yapılmıştır. Sonuç itibariyle dava tarihi ile artırım tarihleri arasında zamanaşımına uğrayan alacak bulunmamaktadır. Buna göre davalıların zamanaşımı definin bu gerekçelerle reddolunması gerekmiştir.
Dava mahkememizde 20/03/2014 itibariyle açılmış olup bu tarih itibariyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değişiklik yapılan ve 26/04/2016 tarihli Resmi Gazete yayınlanan değişiklik yürürlüğe girmediği için sigorta şirketine dava öncesi başvuru yapılmasına dair dava şartının varlığının aranmasına gerek bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere davacılar somut olayda ihtiyari dava arkadaşıdır. Buna göre her bir davacı yönünden usul işlemlerinin ve taleplerin ayrı ayrı değerlendirilmesi zorunludur. Dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesi dikkate alındığında davacı … dışındaki davacıların talebi sadece manevi tazminata ilişkin bulunmaktadır.
Davacı …’ün sürekli iş göremezlik tazminatı ve bakıcı tazminatı kalemleriyle ilgili tazminat talebinin hesaplanması için kusur ve hesap uzmanı bilirkişisi atanmış olup ayrıca maluliyet durumu dahi incelenmiştir.
Buna göre Yargıtay uygulamasında kabul olunduğu üzere “haksız fiil sonucu sürekli iş göremezlik kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının doğru biçimde belirlenmesi gereklidir. Söz konusu belirlemenin ise, Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013-01.06.2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015-20.02.2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20.02.2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik, hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir”.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 17/12/2018 tarihli raporu içeriği dikkate alındığında, kaza tarihinde yürürlükte olan Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak ve meslek grup numarası bildirilmemekle bir (1) kabul olunarak davacı … E-cetveline göre %100 oranında meslekten kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağının oy birliğiyle açıklandığı görülmektedir.
Mahkememizce yapılan incelemede Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporun … Devlet Hastanesinin hazırladığı adli rapor, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından hazırlanan evraklar, … Üniversitesi Sağlık Uygulama ve araştırma Hastanesince düzenlenen teşhis ve tedavi evrakları, … Devlet Hastanesince hazırlanan 18/04/2017 tarih ve 05/06/2017 tarihli ve farklı zamanlarda hazırlanan teşhis ve tedaviye dair tüm kayıtlar ve yine dosyada mevcut olan diğer teşhis veya tedaviler tek tek dikkate alınarak ve ayrıca olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan tüzük hükümlerinden yararlanılarak hazırlandığı, bu itibarla raporun hazırlanma şeklinin Yargıtay uygulamaları şeklinde gerçekleştiği, esasen bu rapora itibar etmeye engel ve gerekçeli bir itirazın ise mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Aktüer bilirkişi tarafından yapılacak hesaplamalara esas olmak üzere yargılama aşamasında davacı … yönünden askerlik durumuna dair araştırmanın tamamlanması, bu suretle öncelikle kaza tarihi itibari ile askerlik yaşı gelmemiş olan …’ün kazadan kaynaklanan mağduriyetinin giderilmesi ve askerliğine engel teşkil edecek bir maluliyetin olup olmadığı hususunun araştırılması, askerliğine engel hal teşkil ettiğine dair hal var ise bu belgelerin gönderilmesi amacıyla … Askerlik Şubesi Başkanlığına müzekkere yazılmış, gelen cevaplar dosya kapsamına alınmıştır. Böylelikle mahkememizce davacının askerlik görevini yapıp yapmadığı, yapmamış ise davacının kazadan kaynaklanan maluliyetinin derecesi ve niteliğine göre, maluliyetinin askerliğe engel teşkil edip etmeyeceğinin (maluliyet raporu eklenerek yazılacak yazı ile) ilgili askerlik şubesinden sorulması; anılan maluliyetin askerliğe engel teşkil etmediğinin saptanması halinde, askerlikte geçireceği sürede gelir elde edemeyecek olan davacı için askerlik süresi dahil edilmeden hesaplama yapılması amacına yönelik usuli araştırma tamamlanmıştır. (Yargıtay 17. HD 2016/7349E. 2019/2711K.sayılı ilamı)
Mahkememizce yargılama aşamasında atanan kusur ve hesap bilirkişilerinin ilk hazırlamış oldukları 10/06/2019 tarihli rapor içeriğine göre trafik kaza tespit tutanağındaki tespitler, kaza yeri krokisindeki tespitler, çarpma noktaları, fren izlerinin başlangıç ve bitiş konumları, bisikletli şahısların seyir istikametleri, bisiklet ve aracın son konumu, sürücü beyanları, hasar durumları ve mevcut tüm veriler bir arada değerlendirildiğinde gerekli dikkatini yola vermeyen ve kontrolsüz olarak seyreden, önündeki aracı kontrolsüz şekilde sollayarak geçmeye çalışan ve direksiyon hakimiyetini kaybeden davalı sürücünün %100 kusurlu bulunduğu, davacı …’ün ve dava dışı diğer bisiklet sürücüsünün ise kusursuz bulunduğu, bu arada ATK raporuna göre davacı …’ün sürekli iş göremezlik oranının %100 olduğu, bakiye iş göremezlik tazminat tutarının ise 836.290,18 TL olduğu, davacı …’ün yaşam boyu yardımcı, bakıcı desteğine ihtiyaç duyacağından ise yardımcı, bakıcı giderinin 1.227.727,28 TL olduğu, bu miktarın 57.500,00 TL’ye kadar olan kısmından davalı sigorta şirketi ile diğer davalıların tümünün müteselsilen sorumlu olduğu, ancak bakiye 1.170.227,28 TL’den ise davalı sigorta şirketi dışındaki diğer davalıların müteselsilen sorumlu olduğu, kazaya yol açan aracın ise ticari amaçlı komyon olarak kullanıldığı, sigorta şirketinin 17/07/2014 tarihinde yapılan ödeme nedeniyle sorumluluğunun kalmadığı, diğer işleten ve sürücü konumundaki davalıların ise sürekli iş göremezlik tazminatı ve bakıcı giderlerinden olduğu açıklanmıştır.
Bu arada davalı … Bankası A.Ş.’nin husumete yönelik mevcut itirazı ise dava dosyasının mahkememiz heyetine teslim edilmesinden sonra irdelenmiştir. Buna göre mahkememizce “… plaka sayılı aracın 2005 yılı itibarıyla … Bankası A.Ş tarafından, …Şirketine kiraya verildiğine dair dayanak belgelerin suretlerinin celbi için … Vergi Dairesi Müdürlüğü ile Osmaniye İli Vergi dairesi müdürlüğüne ayrı ayrı müzekkere yazılmasına, davalı … Bankası A.Ş’ye ait ve kazaya karışan aracın kaza tarihi itibarıyla dava dışı şirkete teslim edip etmediği, savunulduğu üzere dava dışı şirkete kiralama yolu ile verip vermediği, bu suret ile dosyamız davalısı olan şirketin kazaya karışan araç üzerinde fiili hakimiyetinin ve ekonomik yararlanmasının olup olmadığı, kaza tarihinde kazaya karışan aracın kiralayanlarının fiili tasarufunda bulunup bulunmadığı, kira sözleşmesinin ve kira bedelinin vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, kira bedellerinin ödenip ödenmediği hususlarının davalı … Bankası A.Ş. ‘nin 2005 yılı ticari defter ve kayıtları üzerinde atanacak SMMM bilirkişi marifetiyle incelenmesine, bilirkişi incelemesinin 31/10/2019 günü saat:10.30 itibarıyla icrasına, bilirkişi ismi üzerinde uzlaşma olmadığı takdirde daha önce atanan SMMM …’nın atanmasına, bilirkişiye, tutanağın tebliğine ayrıca derhal haber verilmesine, HMK.m.274 hükmü uyarınca raporunu incelemeden itibaren iki ay içinde sunmasına, bilirkişinin talebi halinde ve gerekçesini göstererek üç ayı geçmemek üzere süre uzatım talebinde bulunabileceklerinin bilirkişiye hatırlatılmasına, raporun sunulması halinde beklenmeksizin raporun taraflara tebliğine, uyuşmazlık konuları dahi gözetilerek SMMM için takdir olunan 600,00TL ücretin üç haftalık kesin süre içinde … Bankası A.Ş. vekili tarafından mahkememiz veznesine depo olunmasına, aksi halde davalı vekilinin ücreti depo etmekten ve bu konudaki delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına, davalı … Bankası A.Ş. ile 2005 yılına ait ve araç kiralamasına ilişkin ticari defter ve kayıtlarının ve dayanak belge ve suretleri inceleme gün ve saati itibarıyla salonda hazır etmelerine” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu çerçevede inceleme yapan SMMM bilirkişi ara karar içeriğine uygun olarak hazırlamış olduğu altı sayfadan ibaret 13/01/2020 tarihli raporunda “davalı … Bankası A.Ş. ile dava dışı …Şirketi arasında 24 ay süreli … tarih ve … sayılı Finansal Kiralama Sözleşmesi bulunduğu, davaya konu…plakalı aracın sözleşme tarihinde dava dışı … Limited Şirketi’ne teslim edilmiş olduğu, davalı banka tarafından kiracı-dava dışı … Şirketi’ ne leasing kira dekontları düzenlediği, işbu leasing kira dekontlarında yer alan KDV tutarlarının davalı banka tarafından aylık KDV beyannameleri ile maliyeye beyan edildiği, işbu leasing kira dekont tutarlarının dava dışı … Limited Şirketi’nden tahsil edildiği ve davaya konu araç mülkiyetinin 04/06/2009 tarihinde 50,00 TL bedelle dava dışı …şirketi’ne devredildiği, davaya konu 08.07.2006 tarihli trafik kazası itibariyle, kazaya karışan … plakalı araç ile ilgili davalı … Bankası A.Ş. ile dava dışı …Şirketi arasında uzun dönemli leasing kiralama sözleşmesi bulunduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Adı geçen rapor ara kararlara uygun, gerekçeli, denetime elverişli olduğu gibi bu rapora itibar edilmesine engel gerekçeli bir itiraz bulunmamaktadır. Zaten hazırlanan rapor ticari defter ve kayıtlara, vergi müdürlüğünden gelen cevaplara ve ödeme belgelerine dayalı hazırlanmış olup bu itibarla objektif nitelik göstermektedir. Buna göre davalı … Bankası A.Ş.ile dava dışı …Şti arasında kaza tarihi öncesi itibariyle uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte ve noterde yapılmış bir kira sözleşmesinin bulunduğu, aracın fiilen teslim edildiği, ekonomik yararlanmanın …Şti’ne ait olduğu, resmi kira sözleşmesi ve kira bedelinin ve beyannamelerinin Maliye’ye beyan edildiği, davalı … Bankası A.Ş’nin usulüne uygun olarak tutulan ticari defter ve kayıtlarında da dava öncesi itibariyle dahi ödeme kayıtlarının açıkça yer aldığı, kira sözleşmesi ile kira ödeme çizelgesi, leasing kira dekont tutarları ve cari hesap hareketleriyle de bu durumun desteklendiği, 243 sıra numaralı VUK genel tebliğ ile bankaların düzenleyecekleri dekontların fatura yerine geçtiğinin raporda da açıklandığı, bu nedenle fatura ile dahi bu savunmanın desteklendiği, bu suretle kaza tarihi itibariyle davalı olarak gösterilen … Bankası A.Ş.’nin işletenlik sıfatının mevcut olmadığı tartışmasız olarak ortaya çıkartılmıştır.
İncelemenin gerek Yargıtay gerek mahkememiz ara karar içeriğine tam ve uygun şekilde gerçekleştirildiği, bu suretle adı geçen davalı … Bankası A.Ş.’nin dava tarihi itibariyle davalı sıfatının bulunmadığı anlaşılmıştır. Zaten tam da bu nedenle yargılama aşamasında davacı vekili ortaya çıkan hukuki durum nedeniyle 16/09/2020 tarihli dilekçe ile taraf değişikliği talebinde bulunarak adı geçen bu şirketin taraf şirketinin sona erdirilmesi, kaza tarihi itibariyle işleten konumunda olan …Ltd.Şti’nin davalı olarak davaya dahil olarak kabul edilmesini talep etmiştir.
Usul hukuku tekniği anlamında “davaya dahil” nitelendirmesi doğru olmamakla birlikte somut olay yönünden 6100 sayılı HMK m.124 hükmünün uygulanabilirliği yargılama aşamasında ele alınmış ve bu talep kabul edilmiştir.
Taraf değişikliği talebinin kabulü ile ilgili ayrıca açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Yerleşik Yargıtay kararlarında da açıklandığı üzere “2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmü mevcuttur.
Nitekim somut olayda, davalı … Bankası A.Ş.’nin kazaya karışmış olan … plaka sayılı aracı … 3.Noterliğince düzenlenen … tarihli ve … yevmiye numaralı finansla kiralama sözleşmesi ile dava dışı …Şti’ne kiraladığı, kira sözleşmesinin sunulduğu, SMMM bilirkişisi tarafından hazırlanan rapor ile dahi kaza tarihi itibariyle işletenin dava dışı şirket olduğu, nitekim dava dilekçesinde adı geçen … Bankası A.Ş.’nin kaza tarihi itibariyle araç üzerinde fiili hakimiyetinin kalmadığı, ekonomik yönünden yararlanmanın bulunmadığı, bu araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulmasının esas olması karşısında bu sıfatı taşıyan şirketin ise açıklandığı üzere …Ltd.Şti olduğu, bu nedenle araç malikinin sorumlu olmasının mümkün bulunmadığı, dava tarihi itibariyle açık ve tartışmasız olarak ortaya çıkmıştır. Bu irdelemeler yapıldıktan sonra ise taraf değişikliği talebinin ele alınması gerekir.
Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun tarafta iradi değişiklik kenar başlıklı 124. maddesinin 3 ve 4. bentlerinde “Maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda kazaya karışan kamyonun dava dilekçesinde adı gözüken … Bankası A.Ş.adına kayıtlı olduğu belgelerden ve soruşturma dosyasından anlaşılmakla olup, davacının bu davayı açtığı tarih itibariyle kazaya karışan aracın kaza tarihindeki işletenin hukuki anlamda kim olduğunun davacı tarafça bilinememesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanmaktadır. Bu yanılgı nedeni ise yukarıda açıklanan durumlar karşısında taraf değişikliği talebinin kabul olunmasını gerektirmektedir. (Yargıtay 17. HD 2014/21151E. 2014/17687K.sayılı kararı) Zaten kanun koyucu bu nedenle “bazen davacının tüm özeni gösterdiği, tüm araştırmayı yaptığı, ancak dava açacağı kişiyi doğru tespit etmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle yargılama ilişkisini katı bir forma dönüştürmemek için ve yine gereksiz bir takım yargılamalara yol açılmasının usul ekonomisi ilkesini zedeleyeceği” kanaati ile taraf değişikliğine izin verilmesini amaçladığını madde gerekçesi ile açıklanmıştır. Kanun koyucunun düzenlemiş olduğu hükmün lafzı, gerekçesi ve amacı karşısında taraf değişikliği talebinin kabulü sonrası işleten durumundaki … Ltd.Şti’ne 29/04/2021 tarihi sonrası “son duruşma tutanağı ve 27/10/2020 tarihli bilirkişi kurulu raporu, 13/01/2021 tarihli bilirkişi raporu, 03/03/2021 tarihli bilirkişi kurulu raporu, davacı vekilinin bedel arttırım dilekçesi, davacı vekilinin 26/04/2021 tarihli ıslah dilekçesi ” tebliğ edilmiş, adı geçen şirketin işleten olarak davada taraf olarak yer alması sağlanmış, nitekim bu şirket adına vekil yargılama aşamasında müvekkili lehine açıklama ve beyanda bulunma hakkını tam ve eksiksiz şekilde kullanmıştır. Bu suretle taraf değişikliği sonrası davalı konumunda yer alan …Şti’nin HMK m.27 hükmü gereği hukuki dinlenilme hakkı tam ve eksiksiz olarak sağlanmıştır.
Diğer yandan yargılama aşamasında oluşturulan ara karar ile “davacının ” askerliğe elverişli olmadığına” dair 21/01/2020 tarihli yazı ve ekleri karşısında bu yazı ve ekleri dikkate alınarak aktüer bilirkişinin tazminat hesaplamasında değişiklik olup olmadığının değerlendirilmesi, davacı vekilinin 09/01/2020 tarihli duruşmada kusura yönelik itirazın dahi gerekçeli olarak irdelenmesi, yine davalı … 75.000,00-TL ödeme savunması ve bu beyana yönelik davacı vekilinin beyanın tek tek incelenmesi, ayrıca bilirkişi kurulunun 10/06/2019 tarihi itibari ile teslim oluna raporundan sonra mahkememizce icra edilen duruşma tutanaklarının içeriğinin, bu çerçevede sunulan talep arttırım dilekçesinin yine bu çerçevede davalı … Bankası A.Ş yönünden oluşturulan ara karar içerikleri ile alınan rapor içeriklerinin mutlaka dikkate alınması, yine … Cumhuriyet Başsavcılığından gelen kesinleşmiş karar örnek içeriğinin dahi kusur yönünden yapılacak incelemede dikkate alınması, buna göre ve sonuç olarak her bir davalı açısından talebe konu olan maddi ve manevi tazminat alacak kalemleri açısından tek tek ve sonuç olarak açıklama yapılarak ek raporun sunulması açısından aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınması noktasında” ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa kusur ve hesap bilirkişisinin hazırlamış olduğu 27/10/2020 tarihli raporda kusur durumuna ilişkin hususun yeniden ele alındığı, davacı …’ün askerliğe elverişli olmadığına dair inceleme yapıldığı, tazminat hesabında açıklanan nedenlerle herhangi bir değişikliğe gidilmediği, davalı …’un ödeme savunmasına konu 75.000,00 TL ödemenin hangi amaçla ödeme yapıldığına dair belge sunmadığı, davacının dahi belge sunmadığı, esasen davacının aleyhine bir iddianın mevcut bulunmadığı, ancak 29/08/2006 tarihli protokolde 25.000,00 TL’nin alındığının ikrar olunduğu, bu suretle dava tarihi sonrası ödemenin mahsup işleminin yapıldığı, ödemenin dikkate alındığı, mahkememizce alınan raporlar çerçevesinde … Bankası A.Ş.’nin işletme sıfatının bulunmadığı, 2020 yılı asgari ücretler nedeniyle ise davacı …’ün bakiye iş göremezlik tazminat alacağının 924.116,54 TL yaşam boyu bakıcı zararının ise 1.374.282,30 TL olduğu açıklanmıştır. Bu hesaplama yapılırken gerekli düşümler ise yapılmıştır.
Açıklanan eksikliklerin giderilmesinden sonra her ne kadar kusur ve aktüer bilirkişilerin katılımıyla rapor alınmış ise de yargılama aşamasında Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 ve 2020/40K.sayılı kararı ile KTK m.90 hükmündeki “Bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki” bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi sonrası ve Yargıtay uygulaması gereği yeniden ek rapor alınması dahi takdir olunmuştur.
Yargıtay 17 HD uygulaması dikkate alındığında, AYM kararı öncesi davacı aleyhine olacak şekilde TRH 2010 ve 1.8 faiz uygulaması davacı aleyhine iken AYM kararı sonrası 1.8 faizin uygulanmamış olması, bu durumda 02/08/2021 tarihi itibari ile teslim olunan aktüer raporunda bu defa davacı aleyhine bir verinin tümden değişmesi, 1.8 teknik faizin tümden kaldırılmasının davacı lehine olacak şekilde değişiklik içermesi nedeni ile en son asgari ücretler gözetilerek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuş, bu çerçevede hesap bilirkişisi 04/11/2021 tarihi itibari ile bakıcı tazminatı ve sürekli iş göremezlik tazminatına yönelik yeni miktarlar bildirmiştir.
Davacı vekili 04/11/2021 tarihli rapor sonrası bildirilen miktarlar çerçevesinde 20/01/2022 tarihli dilekçe doğrultusunda ve raporda belirtilen miktarları açıklayarak bedel arttırım talebinde bulunmuş ise de esasen aynı davacı 03/03/2021 tarihli dilekçe sonrası 26/04/2021 tarihli dilekçe ile adı geçen raporda belirtilen miktarlar kadar olmak üzere ıslah talebinde bulunmuştur. Ancak daha da önemlisi bu ıslah talebinden daha önce ve yine aynı davacı vekili 10/06/2019 tarihli rapor nedeniyle bu raporda açıklanan miktarlardaki iş göremezlik tazminat miktarı ve bakıcı gider tazminat miktarını bedel arttırım dilekçesine konu etmiştir.
Açıklanan bu hal dikkate alındığında dava dilekçesine göre belirsiz alacak davası açtığı tartışmasız olan davacının 25/06/2019 tarihli dilekçe ile bedel arttırım talebinde bulunduğu, yine daha sonradan alınan rapor üzerine aynı davacının ise bu defa 26/04/2021 tarihli dilekçe ile ise alınan ek rapor nedeniyle talebini ıslah dilekçesi ile arttırdığı ortada iken bu defa davacının AYM’nin iptal kararı sonrası alınan rapora göre ve yeniden 20/01/2022 tarihli bedel arttırım dilekçesini sunmuş olması karşısında bedel arttırımı ve akabinde ıslah dilekçesi sonrası bu dilekçe içeriğine itibar edilip edilemeyeceğinin usulen ve ayrıca irdelenmesi aşağıda yapılacaktır.
Bu noktada davanın açıldığı tarih itibariyle öncelikle HMK hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Belirsiz alacak davası 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile öngörülen ve alacaklıya bazı avantajlar sağlayan yeni bir dava türüdür. Sözü edilen hükme göre “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”. Şu hale göre davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Öte yandan alacaklı tarafından alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesi beklenemez ise yine belirsiz alacak davası açılabilir. Belisiz alacak davasını düzenleyen HMK’nun 107. maddesinin gerekçesinde, birçok kez hak arama özgürlüğüne vurgu yapılmıştır. Yine alacaklının hukuki ilişkiyi, muhatabını ve talep edebileceği asgari tutarı bilmesine rağmen “alacağın tamamını tam olarak” tespit edemeyecek durumda olması da davanın nedenleri arasında sayılmıştır. Bu itibarla belirsiz alacak davasıyla ilgili yoruma gidildiğinde, alacaklının hak arama özgürlüğünün değerlendirilmesi gerekir. Bunun aksine ilgili hükmün, alacaklının hakkına ulaşmasını kısıtlayan şekilde ele alınması doğru olmaz. Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında “karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tabi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur. (Yargıtay HGK 2015/9-3162E. 2018/369K.sayılı ilamı) Adı geçen Yargıtay HGK kararından anlaşılacağı üzere HMK m.107/f.2 hükmüne göre belirsiz alacak davası açan davacı, alacak belirli hale geldiğinde arttırımı sadece bir kez yapabilir. İkinci kez arttırım yapılmak istendiğinde ise iddianın genişletilmesi yasağı söz konusu olacaktır. Nitekim Yargıtay daire uygulamaları dahi bu yöndedir. (Yargıtay 9.HD 2016/13162E. 2020/1860K.sayılı ilamı)
Bu durumda, belirsizlik alacak davası açmış olan davacı … vekili tarafından 25/06/2019 tarihli bedel arttırım dilekçesi sonrası ve artık özellikle 26/04/2021 tarihli ıslah dilekçesi dahi sunulduktan sonra davacı vekilinin 17/01/2022 tarihli yeniden bedel arttırım dilekçesine hukuken itibar edilemez. Bu aşamadan sonra artık bir ıslah veya davalının açık muvafakati olmadığı sürece bedel arttırımına dair 17/01/2022 tarihli ve ikinci defa sunulan bu bedel arttırım dilekçesine ilişkin ikinci talep, yapılmamış sayılmalıdır. Kaldı ki davacılar vekili 25/06/2019 tarihli bedel arttırım dilekçesi sonrası 26/04/2021 tarihli dilekçe ile ise ıslah talebinde bulunmuştur. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK m.176/f.2 hükmüne göre “Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir”. Bu durumda davacı vekilinin ikinci bedel arttırım dilekçesinin ıslah talebi olarak nitelendirilmesi dahi usulen mümkün olamayacağı gibi daha önce zaten daha önce ıslah yapıldığından ıslah dilekçesinin sunulması dahi mümkün bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca davacılar vekilinin 17/01/2022 tarihli yeniden bedel arttırımına dair ikinci defa sunduğu dilekçenin Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere yapılmamış sayılması gerekir. Nitekim ıslahın mümkün olmadığı hallerde Yargıtay uygulamasıyla yapılan ıslahın yapılmamış sayılması gerektiği yönündeki uygulama kıyasen bedel arttırımının yapılmasının mümkün olmadığı haller için dahi kabul edilebilecektir.
Bu nedenle yapılmamış bir taleple ilgili talebin kısmen veya reddi konusu olamayacağı gibi maddi tazminat açısından hükme esas bedel 25/06/2019 tarihli birinci bedel arttırım dilekçesi sonrası sunulmuş olan 26/04/2021 tarihli ıslah dilekçesindeki miktar dikkate alınmak suretiyle değerlendirilecektir.
Davalı … cevap dilekçesi ile “uzlaşma ve feragat protokolü” başlıklı belge çerçevesinde davacının maddi ve manevi tazminat talep haklarından feragat etmeleri nedeniyle alacak talep edemeyeceği savunmasına dahi dayanmış olmakla bu savunma üzerinde de bulunacaktır.
Davalı … davacı lehine hesaplanan tazminat miktarlarının sunulan protokol belgesi ve feragat nedeniyle talep edilemeyeceğini dahi savunmuştur. 2918 Sayılı Yasanın 111. maddesinde “Bu Kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmaların geçersiz olduğu, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebileceği” düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlık dikkate alındığında davacı …’ün karşı tarafla uzlaşması nedeniyle verilmiş herhangi bir savcılık kararı bulunmamaktadır. Öte yandan davalının dayanmış olduğu feragate ilişkin olduğu belge var ise de adı geçen bu belge içeriğinden açıkça anlaşılacağı üzere ibraname ve feragatnamenin tek tek ve ayrıntılı şekilde bedel ihtiva etmediği açıktır. Bu nedenle öncelikle davalı … vekilinin dayanmış olduğu bu belgeye borcun sona ermesi açısından ve feragate ilişkin hukuki bir değer atfedilebilmesi ve davalı lehine ve davacılar aleyhine sonuç doğurabilmesi mümkün bulunmamaktadır. (Yargıtay 17. 2018/468E. 2019/11920K.sayılı ilamı)
Kaldı ki adı geçen bu belge nedeniyle davacı …’e hangi miktarın verildiği noktasında açıklama olsa dahi belirtilen bu miktarların yani 75.000,00 TL’nin tahsili ihtimalinde bile davacı …’ün lehine mahkememizce hükmolunan toplam miktarın 2.298.398,84‬ TL olduğu gerçeği dikkate alındığında bu miktarın yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olduğu, bu nedenle en fazla bu ödeme miktarlarının indiriminin söz konusu olabileceği mahkememizce takdir edilmiştir. Nitekim mahkememizce hükme esas olan 27/10/2020 tarihli raporun hazırlanması aşamasında da 25.000,00 TL’lik ödemelerle ilgili gerekli indirim hususu dikkate alınmıştır. Ayrıca sigorta şirketi tarafından 57.500,00 TL’lik kısmın dahi ödemesi yapılmış, bu suretle bu kısım dikkate alınarak hükme esas alınan 27/10/2020 tarihli rapordaki 924.116,54 TL sürekli iş göremezlik tazminat miktarı tespit edilmiştir. Zaten bu miktar ile 1.374.282,30 TL bakıcı zararı toplandığında ise 2.298.398,84 TL bulunmuştur.
Aleyhine dava açılan davalı sigorta şirketi maddi tazminat davasında ve duruşmalı ön inceleme öncesi sorumluluk bedelini ödemiştir. Zaten bu konu davacılar vekili ile davalı sigorta vekili arasında tartışma konusu olmaktan çıktığından davacılar vekili 28/02/2022 tarihli dilekçesi ile davanın konusuz kaldığını dahi beyan etmiştir. Zaten taraflar arasında sunulduğu açıklanan ve yargılama sırasında ödemeye konu olan miktar ile davada konusuz kalmıştır. Bu noktada vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilecek olsa dahi duruşmalı ön inceleme öncesi ödeme yapılmış olmakla bu husus ayrıca davalı lehine değerlendirilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde maddi tazminat kalemleri yönünden yasal faiz talep etmiş olsa da davacılar vekili 26/04/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talepleri yönünden dahi avans faizi talep etmiştir. Yargıtay uygulaması dikkate alındığında davacıların faiz türünü değiştirmeye yönelik bu talebin kabulü mümkündür. Bu suretle davacılar vekili dava dilekçesindeki yasal faiz türünü avans faiz türü olarak değiştirebilecektir. Bu noktada usuli bir engel bulunmamaktadır. (Yargıtay 17. HD 2019/837E. 2020/4837K.sayılı ilamı) Ne var ki maddi tazminat talebi açısından avans faizine dair hüküm kurulup kurulamayacağı ayrıca irdelenmelidir. Gerek dava dilekçesi eki ve içeriği gerek savcılık soruşturması, gerekse dayanak belgeler ve sigorta belgeleri dikkate alındığında, kazaya yol açan aracın kamyon olduğu, bu nedenle ticari amaçla kullanıldığı tartışmasızdır. Bu nedenle davada temerrüt faizi olarak avans faizine hükmedilmesi gerekli ve mümkündür. (Yargıtay 17. HD 2016/750E. 2016/888K.sayılı ilamı) Davalı sigorta şirketi dışındaki davalılar yönünden ise temerrüt kazanın meydana geldiği kaza tarihi itibariyle ise oluşmuştur. TBK m.117 ise bu noktada emredicidir.
Davacıların diğer talepleri ise manevi tazminata ilişkin olmakla davacıların bu talepleri yönünden de ayrıca gerekli değerlendirmeler yapılacaktır.
Davacılar vekili kazada bizzat yaralanan davacı … ile annesi …, babası … için ayrı ayrı manevi tazminat talep etmiştir. Bu durumda 6098 sayılı TBK.m.51 hükmü uyarınca davacıların talebinin değerlendirilmesi gerekir. Zira adı geçen hükümde de belirtildiği üzere “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını gözönüne alarak belirler.” Bir başka deyişle davacılar vekilinin talebi çerçevesinde adı geçen kanun hükmünde de belirtildiği üzere kusurun ağırlığı dikkate alınarak ve mevcut dosya kapsamı çerçevesinde manevi tazminat talebinin değerlendirilmesi hukuka uygun olacaktır.
Yargıtay 17.HD’sinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere “H.G.K’nun 2010/4-77 E, 2010/82 K sayılı kararında da belirtildiği üzere, “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Maddede belirtilen kişilik haklarına, kişinin yaşamı, sağlığı, beden ve ruhsal bütünlüğü gibi varlıkların tümü girmektedir. Kişinin duygu yaşantısı ve düşünce dünyası da kişisel varlıklar olup, yasa tarafından korunmuştur. Duygu yaşantısı da ruhsal uyum ve denge, ruhsal sükun, yakınlarla olan gönül bağlılığı, aile birliği kişisel varlıklardır. Manevi acılar verdirilmek yolu ile de ruhsal varlıklara saldırılmış olur. Kişisel değerlere saldırı yolu ile kişiye manevi acılar verdirmek kişinin ruhi varlığına ve sonuçta kişilik hakkına saldırıyı ortaya koyar”.
BK 47.madde de düzenlenen “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” hükmünden de anlaşılacağı üzere cismani zarara uğrayan kimseye manevi tazminat verilebilecektir. Doktrinde ve yerleşik içtihatlarda da belirtildiği gibi cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin de girdiği, bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana babası gibi çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa bu durumda yansıma yolu ile değil doğrudan doğruya zarara maruz kalmasının söz konusu olduğu, çocuklarının yaralanması nedeniyle ana babanın manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 26.4.1995 Tarih, 1995/11-122 esas, 430 Karar sayılı ilamında da belirtilmiştir. “
Bu durumda öncelikle bizzat yaralanmış olan …’ün manevi tazminat talebi, akabinde anne ve babası olan davacıların manevi tazminat talebi, somut olayın özellikleri gözetilerek değerlendirilmelidir.
Yargıtay uygulamalarında belirtildiği üzere manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, TMK.’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Meydana gelen kaza sonucunda …’ün trafik kazası sonucunda %100 oranında meslekten kazanma gücü kayıp oranına maruz kaldığı, mevcut olan bu kayıp durumunun …’ün yaşı da dikkate alındığında sıradan bir kayıp oranı olmadığı, davacının bir ömür boyu hareket kısıtlılığına maruz kalacağı, kazanın olduğu yaş itibariyle henüz askere dahi gitmemiş olan genç yaştaki birinin bu eksikliğin verdiği maddi veya manevi acı ile yaşamak zorunluluğu olduğu, çok genç olan bir insanın yetişkin bir insan ile kıyaslanamayacak şekilde mevcut durumdan etkilenmesinin doğal olduğu, olayın olduğu tarih itibari ile tarafların mali ve soyal durumları, özellikle olayın olduğu 2006 yılı itibari ile davacının gelir durumu, ülkedeki mevcut asgari ücret ve kazanç durumları, davalıların tespit olunan mali ve sosyal durumları, kazaya yol açan sürücünün %100 kusurlu olarak bu olaya sebebiyet vermesi, oluşan sakatlığın büyüklüğüne rağmen ciddi anlamda zararın giderilmesine yönelik bir çabanın mevcut bulunmaması, davacı …’ün gençliğinin ilk yıllarında hiçbir kusurunun bulunmadığı halde açıklanan bu acıya maruz kalması, yaralanmış olan davacı …’ün yaşadığı bu olayı uzun süre hatırından çıkarılmasının ise gerek davacı baba ve gerekse davacı anne açısından mümkün bulunmadığı, davacı anne … ile davacı baba …’ün henüz gençliğe yeni adım atmış olan çocuklarının bir ömür boyu yaşayacağı sakatlık nedeniyle doğal olarak büyük bir elem ve üzüntü duyacaklarının hayatın olağan akışı içinde anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum olduğu, bu duruma bir ömür boyu katlanacak olmalarının oluşturacağı acı dikkate alındığında davacı …’ün talebine konu 100.000,00 TL manevi tazminat talebinin tamamen, buna mukabil davacı anne ve babanın manevi tazminata ilişkin taleplerinin ise ayrı ayrı 40.000,00 TL olarak ve kısmen kabul olunmasına dair karar verilmesi takdir edilmiştir. Öte yandan davacıların manevi tazminat yönünden yasal faiz talep ettikleri, manevi tazminata ilişkin bu faiz türünü herhangi bir şekilde ıslah etmedikleri ise açıktır. Bu nedenle HMK m.26 hükmü uyarınca davacıların “talepleriyle bağlılık ilkesi” gereği bundan daha fazlasına yani avans faizine hükmedilmesi yasal olarak mümkün görülmemiştir.
Yargılama aşamasında taraf değişikliği talebinin kabulü nedeniyle … Bankası A.Ş.taraf olmaktan çıkmıştır. Davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu davalı … Bankası A.Ş’nin finansal kiralama yapması ve bu şirket aleyhine açılan davanın yanlış ve/veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgı sonucunda yeni davalının … Şirketi olması karşısında dava dilekçesinde adı geçen finansal kiralama yapan … Bankası A.Ş aleyhine bu davada karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bu şirket lehine yargılama giderlerine hükmedilip hükmedilmeyeceğinin ele alınması gerekir. Buna göre dava dilekçesinde davalı olarak gözüken … Bankası A.Ş.’nin aracı kayıt maliki olarak ruhsatta gözükmesi, davacının kayıt malikine karşı dava açmakla kusurlu bulunmaması dikkate alınarak ve HMK m.327/f.2 hükmü karşısında davalı olmaktan çıkarılan … Bankası A.Ş. tarafından harcanan yargılama giderleri nedeniyle bu şirket lehine herhangi bir yargılama gideri ve ayrıca bu çerçevede HMK m.323/f.1-bend (g) hükmü nedeniyle yargılama giderleri kapsamında yer alan vekalet ücretine hükmedilmemesine karar verilmiştir. Esasen yargısal uygulama da genel olarak bu yöndedir. (İzmir BAM 11.HD 2019/1008E. 2022/431K.sayılı kararı)
Bu arada sorumlu olduğu miktarı ödeyen davalı sigorta şirketi aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilip hükmedilmeyeceği de ele alınmalıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun esastan sonuçlanmayan davada yargılama giderlerini düzenleyen 331. maddesinde davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir edeceği düzenlenmiştir. Karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhta ücreti düzenleyen 6. maddesinde ise anlaşmazlığın davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilmesi halinde Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunacağı düzenlenmiştir.
Yargılama sırasında davalı sigorta şirketi sorumlu olduğu miktarı ödemiş olduğundan davalı sigorta şirketi yönünden davanın konusuz kaldığı ve hakkındaki davanın açılmasına davalı sigorta şirketinin sebebiyet verdiği, davacının dava açmakta haklı olduğu hususu gözetilerek davacı yararına 6100 sayılı Kanun’un 331. maddesi gereği yargılama giderlerine ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 6. maddesi gereği vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekmiştir. (Yargıtay 4.HD 2021/2140E. 2021/6853K.sayılı kararı) Yanlız bu noktada davalı sigorta şirketinin yargılama giderlerinden dolayı sorumlu olduğu miktar, sorumlu olduğu limit ile hükmolunan miktarın birbirine orantılanması sonucunda bulunacaktır. Buna göre davalı sigorta şirketi sadece limite isabet eden oranda yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu olacak olup, buna göre hesaplama yapılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacı … yönünden dava dilekçesine konu olan maddi tazminatın 26/04/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile ıslah edilmesi sonrası toplam 924.116,54 TL sürekli iş göremezlik tazminatının, davacı … yönünden dava dilekçesine konu olan maddi tazminatın 26/04/2021 tarihli dilekçesi ile ıslah edilmesi sonrası toplam 1.374.282,30 TL bakıcı tazminatının, olay tarihi olan 08/07/2006 tarihinden itibaren ve ıslah talebi uyarınca işleyecek avans faiziyle birlikte -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalılar … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile davacı olan …’e verilmesine, davacı … tarafından davalı sigorta şirketi aleyhine açılan maddi tazminat davasında duruşmalı ön inceleme öncesi sorumluluk bedelinin tamamı, davalı sigorta şirketi adına ödenmiş olmakla bu davalı yönünden açılan dava konusuz kaldığından, karar verilmesine yer olmadığına, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu davalı … Bankası A.Ş’nin finansal kiralama yapması ve bu şirket aleyhine açılan davanın yanlış ve/veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgı sonucunda yeni davalının … Şirketi olması karşısında dava dilekçesinde adı geçen finansal kiralama yapan … Bankası A.Ş aleyhine bu davada karar verilmesine yer olmadığına, belirsiz alacak davası olarak açılan davada 25/06/2019 tarihinde bedel arttırımı ve 26/04/2021 tarihinde ise ıslah talebinde bulunulması karşısında, davacılar vekilinin 17/01/2022 tarihli yeniden bedel arttırılmasına dair ikinci talebinin yapılmamış sayılmasına, davacı … için 100.000,00 TL manevi tazminat, davacı anne … için 40.000,00 TL manevi tazminat, davacı baba … için 40.000,00 TL manevi tazminatın, olay tarihi olan 08/07/2006 tarihinden itibaren ve dava dilekçesindeki talep gereği işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine, davacılar … ile …’ün fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-Maddi Tazminat
1-Davacı … yönünden dava dilekçesine konu olan maddi tazminatın 26/04/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile ıslah edilmesi sonrası toplam 924.116,54 TL sürekli iş göremezlik tazminatının,
Davacı … yönünden dava dilekçesine konu olan maddi tazminatın 26/04/2021 tarihli dilekçesi ile ıslah edilmesi sonrası toplam 1.374.282,30 TL bakıcı tazminatının,
Olay tarihi olan 08/07/2006 tarihinden itibaren ve ıslah talebi uyarınca işleyecek avans faiziyle birlikte -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalılar … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile davacı olan …’e verilmesine,
2-Davacı … tarafından davalı sigorta şirketi aleyhine açılan maddi tazminat davasında duruşmalı ön inceleme öncesi sorumluluk bedelinin tamamı, davalı sigorta şirketi adına ödenmiş olmakla bu davalı yönünden açılan dava konusuz kaldığından, karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu davalı … Bankası A.Ş’nin finansal kiralama yapması ve bu şirket aleyhine açılan davanın yanlış ve/veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgı sonucunda yeni davalının … Şirketi olması karşısında dava dilekçesinde adı geçen finansal kiralama yapan … Bankası A.Ş aleyhine bu davada karar verilmesine yer olmadığına,
4-Belirsiz alacak davası olarak açılan davada 25/06/2019 tarihinde bedel arttırımı ve 26/04/2021 tarihinde ise ıslah talebinde bulunulması karşısında, davacılar vekilinin 17/01/2022 tarihli yeniden bedel arttırılmasına dair ikinci talebinin yapılmamış sayılmasına,
II-Manevi Tazminat
1-Davacı … için 100.000,00 TL manevi tazminat, davacı anne … için 40.000,00 TL manevi tazminat, davacı baba … için 40.000,00 TL manevi tazminatın, olay tarihi olan 08/07/2006 tarihinden itibaren ve dava dilekçesindeki talep gereği işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine,
2-Davacılar … ile …’ün fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine,
III-Maddi tazminat talebine ilişkin olarak;
1-492 sayılı Harçlar Kanuna göre maddi tazminata konu 924.116,54 TL sürekli iş göremezlik + 1.374.282,30 TL bakıcı tazminatı =2.298.398,84‬ üzerinden alınması gereken 157.003,62 TL ilam harcından, maddi tazminat talebine ilişkin olarak davanın başında alınan 761,70 TL harçtan maddi tazminat talebine karşılık 10,29TL peşin harcın mahsup edilerek 156.993,33‬ TL harcın -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalılar …, davalı … Şirketi ve davalı … Sigorta A.Ş.’den -davalı sigorta şirketinin harçtan sorumluluğu poliçe nedeniyle %2’ye isabet eden kısım karşısında sadece 3.927,80TL ile sınırlıdır- müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
2-Davacı … tarafından açılan maddi tazminat davası nedeniyle davanın başında yapılan 10,29 TL peşin harcın, 25,20 TL başvuru harcı toplamının davalılar … ile davalı … Şirketi ile davalı … Sigorta A.Ş.’den -tahsilde tekerrür olmamak üzere- müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Davacılar tarafından maddi tazminat talepleri nedeniyle harcanan 500,00 TL bilirkişi ücreti, 564,50 TL Adli Tıp Kurumu ücreti, 344,5‬ TL posta ve tebligat gideri toplamı olan 1.409,00 TL’nin maddi tazminata ilişkin taleplerinin tam kabul edildiği dikkate alınarak davalılar …, davalı … Şirketi ile davalı … Sigorta A.Ş.’den -davalı sigorta şirketinin yargılama giderinden dolayı sorumluluğu poliçe nedeniyle %2’ye isabet eden kısım karşısında sadece 28,18TL ile sınırlıdır- müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
4-Dosyada suçüstü ödeneğinden karşılanan dört adet tebligat gideri olan 76,00 TL’nin davacıların maddi tazminata ilişkin taleplerinin tam kabul edildiği dikkate alınarak davalılar …, … Şirketi ile davalı … Sigorta A.Ş.’den -davalı sigorta şirketinin yargılama giderinden dolayı sorumluluğu poliçe nedeniyle %2’ye isabet eden kısım karşısında sadece 1,52TL ile sınırlıdır- müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı … vekil ile temsil edildiğinden 924.116,54 TL sürekli iş göremezlik + 1.374.282,30 TL bakıcı tazminatı =2.298.398,84‬ TL üzerinden AAÜT gereği hesaplanan 105.196,18 TL nisbi vekalet ücretinin davalılar …, davalı … Şirketi ile hakkındaki dava, dava tarihi itibariyle haksız olan ve hakkındaki dava konusuz kalan davalı … Sigorta A.Ş.’den -davalı sigorta şirketinin vekalet ücretinden sorumluluğu poliçe limiti nedeniyle %2’ye isabet eden kısım karşısında ve vekalet ücretin maktu miktardan az olmamakla birlikte duruşmalı ön inceleme öncesi konusuz kalma durumu oluşmakla yapılan 1/2 indirim nedeniyle 2.550,00 TL ile sınırlıdır- müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-Dava dilekçesinde davalı olarak gözüken … Bankası A.Ş.’nin aracı kayıt maliki olarak ruhsatta gözükmesi, davacının kayıt malikine karşı dava açmakla kusurlu bulunmaması dikkate alınarak ve HMK m.327/f.2 hükmü karşısında, davalı olmaktan çıkarılan … Bankası A.Ş. tarafından harcanan yargılama giderleri nedeniyle bu şirket lehine herhangi bir yargılama giderine ve ayrıca bu çerçevede HMK m.323/f.1-bend (g) hükmü nedeniyle yargılama giderleri kapsamında yer alan vekalet ücretine hükmedilmemesine, bu suretle bu şirketin yaptığı masrafların, üzerinde bırakılmasına,
IV-Manevi tazminata ilişkin olarak;
1-492 sayılı Harçlar Kanuna göre manevi tazminata konu olan davacı … için 100.000,00TL manevi tazminat + davacı anne … için 40.000,00 TL manevi tazminat + davacı baba … için 40.000,00 TL manevi tazminat =180.000,00 TL üzerinden alınması gereken 12.295,8‬ TL ilam harcından, manevi tazminat talebine ilişkin olarak davanın başında alınan 761,70 TL harçtan manevi tazminat talebine karşılık gelen 751,41‬TL harcın mahsup edilerek bakiye 11.544,39‬ TL harcın davalılar … ve davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- hazineye gelir kaydına,
2-Davacılar tarafından yapılan ve davanın başında yapılan 761,70TL harçtan 751,41 TL bedelli kısmı manevi tazminat talebi nedeniyle alınmış olduğundan, 751,41TL peşin harcın davalılar … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacılara verilmesine,
3-Manevi tazminata ilişkin davacı …’ün 100.000,00 TL bedelli talebi tam kabul edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereği 13.450,00 TL nisbi vekalet ücretinin davalı … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’e verilmesine,
4-Manevi tazminata ilişkin davacı …’ün manevi tazminat talebinin 40.000,00 TL’lik kısmı kabul edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 6.000,00 TL nisbi vekalet ücretinin davalı … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’e verilmesine,
5-Manevi tazminata ilişkin davacı …’ün manevi tazminat talebinin 40.000,00TL’lik kısmı kabul edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 6.000,00 TL nisbi vekalet ücretinin davalı … ile davalı … Şirketinden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’e verilmesine,
6-Manevi tazminata ilişkin davacı … yönünden manevi tazminat talebi kısmen ve aynı nedenle reddolunduğundan kendilerini vekil ile temsil ettiren davalılar … ve … Şirketi lehine yürürlükte bulunan AAÜT gereğince reddolunan kısım gözetilerek tek olarak takdir olunan 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’den tahsili ile davalılar … Şirketi ile …’a verilmesine,
7-Manevi tazminata ilişkin davacı … yönünden manevi tazminat talebi kısmen ve aynı nedenle reddolunduğundan kendilerini vekil ile temsil ettiren davalılar … ve … Şirketi lehine yürürlükte bulunan AAÜT gereğince reddolunan kısım gözetilerek ve tek olarak takdir olunan 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’den tahsili ile davalılar … Şirketi ile …’a verilmesine,
V-Manevi tazminat nedeniyle ayrıca yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
VI-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacılar vekili ile davalı … vekilinin huzurunda diğer tarafların yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi. 31/03/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip