Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/230 E. 2021/953 K. 24.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/230
KARAR NO : 2021/953

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 30/07/2013
KARAR TARİHİ : 24/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalının tacir kişiler olduğunu, müvekkilinin …’te …’nin işyeri sahipliğini yaptığını, eczacı olduğunu, davalının ecza deposunun hissedarlarından olup genel müdür düzeyinde temsil yetkisinin olduğunu, … 18.İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyasında kambiyo senedine dayalı takip başlatıldığını, … 24.ATM’den alınan ihtiyati haciz kararı ile müvekkilinin mal varlığına haciz işlemleri uygulandığını, müvekkilinin kambiyo senedinin aslını incelediğinde kendisinin davalıya verdiği boş A4 kağıdının sağ alt köşesine denk gelecek şekli ile bilgisayarda her satırı yazılmış şekli unsurlara uygun kambiyo senedinin, davacıların murisi tarafından daha önce atılmış imzanın daha önceden atıldığı boş A 4 kağıdının printerden geçirilmesi sureti ile düzenlendiğini tespit edildiğini, kriminal ve grafolojik inceleme yapıldığında gerçeğin ortaya çıkacağını, icraya konan kambiyo senedinde nakden ibaresi yer aldığını, müvekkilinin … A.Ş.’den borç para aldığını, karşılığında Tahtakale Mısır çarşısı yakınındaki üç katlı kargir işyeri konumlu tapunun 1/2 hissesini bu AŞ’ye devrettiğini belirterek sahtelik iddiasının dikkate alınarak davanın kabulü ile HMK 209/1 maddesi uyarınca takibin durdurulmasını, bononun iptalini ve kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı/borçlu tarafından müvekkil davalı/alacaklı …’a verilen 15.09.2010 tanzim ve 15.09.2011 vade tarihli 1.700.000,00 TL bedelli senedin, yine davacı/borçlu tarafından ödenmemesi üzerine ihtiyati haciz istemi ile 19.07.2013 tarihinde … 24.Asliye Ticaret Mahkemesine başvurduğunu, … 24.Asliye Ticaret Mahkemesinin … D.iş ve… Karar sayılı ilamı ile ihtiyati haciz başvurusunu kabul ettiğini, teminatı yatırılmak sureti ile ilgili karar alındığını, davacı/borçlu tarafından 25.07.2013 tarihinde icra takibinden ve ihtiyati haciz kararından haberdar olunduğunu, davacı/borçlu vekili sıfatıyla vekili tarafından icra dosyasına vekaletname ibraz edildiğini, ancak davacı/borçlu ihtiyati haciz kararından 25.07.2013 tarihinde haberdar olmasına rağmen ihtiyati haciz kararına karşı yedi günlük yasal itiraz süresi içerisinde hiçbir şekilde itiraz etmediğini, ihtiyati haciz kararı bu sebeple kesinleştiğini, davacı borçlu hakkında alınan ihtiyati haciz kararının … 18.İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, Mahkemenin yukarıda esas numaralı dosyası ile müvekkil davalı/alacaklı aleyhine sahte kambiyo senedinin iptali ve icra takibinin durdurulması talebi ile menfi tespit davası ikame edildiğini, söz konusu davanın hukuki mesnetten uzak, usul ve yasaya aykırı olduğu gözetilerek reddi gerektiğini, davaya konu senedin T.T.K. 688 maddesindeki vasıfları haiz olması ve senet altındaki imzanın kendi eli mahsülü olduğunun dava dilekçesinde bizzat davacı/borçlu tarafından ikrar edilmesi sebebi ile davacı/borçlunun iddialarını yazılı bir belge/senetle ispat etmesi zarureti bulunduğunu, davalı/alacaklı tarafından davacı/borçlu ekonomik olarak zor durumda olduğu için şahsen kendisine borç verdiğini, akabinde taraflarca söz konusu emre muharrer senet düzenlenerek davacı/borçlu tarafından imzalandığını, davalı/alacaklıya verildiğini, ancak davacı/borçlunun senedi vadesinde ödememesi ve üzerinden zaman geçmesi üzerine davalı/alacaklı tarafından daha fazla beklenilmeyerek icra işlemleri başlatıldığını, öncelikle davacı/borçlunun herhangi bir yazılı belgeye dayanmayan davası ve ihtiyati tedbir konulması yönündeki talebinin reddine karar verilmesini, dava konusu alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere icra inkar / kötü niyet tazminatı ödemesine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu, taraflar arasındaki davaya konu olan bononun sağ alt köşesindeki meslek, isim, soyadının davacı tarafından yazılarak davalıya verildiği, davacı tarafından davalıya verildiği iddia olunan bu boş belgenin bilgisayar yazıcısı aracılığı ile kambiyo senedi gibi doldurularak daha önce imzanın atılmış olduğu alt bölüme gelecek şekilde davalı alacaklı olarak gösterildikten sonra alacaklı olma görüntüsü avantajının kullanılmaya çalışıldığının iddia olunduğu, bu suretle açığa ve boş A-4 kağıdına daha önce davacı tarafından atılmış olan imzanın bilgisayar ortamında doldurtularak ve imzalı boş kağıda oturtularak icra takibine başlandığının iddia olunduğu tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki tartışma, dava konusu olan bononun davalı tarafından boş ve imzalı bir kağıdın doldurulmak suretiyle ve hukuka aykırı şekilde davalının alacaklı konumuna getirilip getirilmediği, bu nedenle davacının da davalıya borçlu olup olmadığı, davanın ret veya kabul durumuna göre taraflar lehine İİK m.72 hükmünde öngörülen tazminatın hükmolunmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Dava, İİK m.72 hükmünden kaynaklanan menfi tespit davası olarak açılmıştır.
Takibe konu miktar ve dava değeri karşısında Yargıtay eski 19.HD uygulaması gereği harç eksikliği yargılama aşamasında giderilmiştir.
Yargılama aşamasında ceza mahkemesinin ilamının davacı aleyhine ve davalı lehine şeklen kesinleşmiş olması sonrası, HMK m.209 hükmü gereği ve kararın verildiği tarihteki Yargıtay 19. HD uygulaması çerçevesinde davacı lehine verilmiş olan tedbir Mahkememizce kaldırılmış, akabinde takibe devam olunmuş ve icra dosyasında davalı alacaklı tarafından tahsilat gerçekleştirilmiştir.
İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinin beşinci fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir. (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara, 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 24.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-948 E., 2020/933 K.; 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Yargıtay 19.HD’nin 2017/3407E. 2019/2006K.sayılı ilamı dahi gözetildiğinde “davacı vekili dava dilekçesinde menfi tespit isteminde bulunmuş ise de 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30’uncu maddesine göre, “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz.” hükmü karşısında nisbi harca tabi davalarda harcın ödeme zamanını düzenleyen aynı Kanun’un m.28/a hükmüne göre de nisbi harçların ¼’ünün peşin ödenmesinin gereklidir. Davacı vekili dava dilekçesinde menfi tespit isteminde bulunmuş ise de, yargılama aşamasında dava kanun gereği istirdat davasına dönüşmüştür. Bu durumda harç eksikliğinin tamamlanması için Yargıtay uygulaması gereği davacı vekiline süre verilmiştir.
Bu benimseme karşısında davanın; yargılama sırasındaki ödeme nedeniyle kanun gereği istirdat davasına dönüşmesi sonrası ise ödemeye konu 3.961.829,39 TL üzerinden de eksik harç tamamlatılmış, yargılamaya devam edilmiştir.
Taraflar arasında tespit edilen uyuşmazlık dikkate alındığında dilekçenin verilmesi aşamasındaki beyanların dikkate alınması ve buna göre uyuşmazlığın halli gerekir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı m.141 hükümü ile düzenlenmiştir. Dilekçelerin verilme aşamasındaki düzenlemeye göre;
“(1)Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2)İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine yer verilerek, yargılamanın aşamalarına göre bir ayrım yapılmıştır.
Açıklanan hükme göre dilekçenin verilmesi aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi bu kapsamda ve kural olarak söz konusu olamayacaktır. Tarafların, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı ve iddiayı genişletme veya değiştirme yasağı cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise mevcut HMK gereği ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Oysaki dilekçenin verilmesi aşamasında tarafların sunmuş olduğu dilekçe içerikleri gözetildiğinde, yukarıda açıklanan uyuşmazlık konusu dışında başkaca bir uyuşmazlık konusu bulunmadığından uyuşmazlığın bu çerçevede halli usulen gerekli ve zorunludur.
Taraflar arasında uyuşmazlık konusu karşısında ispat yükünün kime düşeceğinin öncelikle tespiti ve uyuşmazlığın halli gerekir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki 6100 sayılı HMK.nın m.190 hükmüne göre, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Buna göre iddia olunan vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan hak çıkartan taraf davacı olmakla davacı ispat yükü altındadır. Ancak davacının ispat yükü altında olması karşı tarafın “karşı ispat faaliyeti” çerçevesinde delillerini göstermesine ve bu delillerin toplanmasına engel değildir.
Kaldı ki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun m.6.hükmüne göre ispat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Somut olayda davacı dayanak olan senetteki imzayı inkar etmemekte ancak anlaşmaya aykırı olarak bu belgenin doldurulduğunu iddia etmektedir. Somutlaşan iddia karşısında ve Yargıtay uygulaması da dikkate alındığında ispat yükü davacı üzerindedir.
Somut olaya gelince; dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.
Uyuşmazlıkla ilgili ilk teknik inceleme yapan ATK’nın 26/05/2014 tarihli raporunda “inceleme konusu senet metin yazılarının bilgisayar yazıcısı ile yazılmış olduğu, senet üst kenarının forme kesim olmadığı üst kenarda kesik kenara paralel uzanan mavi mürekkepli kaleme ait bakiyeler mevcut olduğu (muhtemelen kağıt kesilirken oluşturulmuş çizgiye ait) üst kenarın yaklaşık 1 cm altında yatay uzanan kat izi mevcut olduğu sol üst köşede 4 adet zımba ve/ veya toplu iğne ile oluşturulmuş iz mevcut olduğu, üst kenara paralel uzanan kat izi üzerinde yuvarlak zımba ile oluşmuş kağıt kaybı olmayan (kağıt kopmamış) zımba deliği mevcut olduğu, kağıt ortasında dikey uzanan ikinci bir kat izi mevcut olduğu, mevcut bulgularla belge metin yazılarının sonradan doldurulup doldurulmadığı hususunda bir tespite gidilemediği” yönünde görüş bildirmiştir.
ATK raporu içeriği dikkate alındığında davacının iddiasına uygun olarak davaya esas olan bonodaki metin yazılarının sonradan doldurulup doldurulmadığı noktasında bir tespite gidilemediği bildirilmiştir.
Bu suretle uyuşmazlığa esas olan bonoyla ilgili davacının iddiasının konunun uzmanlarınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik yöntemlerle yapıldığı, bu alet ve yöntemlerle gerekli incelemenin yapıldığı, ancak davacının iddiası doğrultusunda herhangi bir veriye ulaşılamadığı açıkta anlaşılmaktadır.
Davacının iddiasına konu olan hususla ilgili müştekinin dosyamız davacısı, sanığın dosyamız davalısı olduğu, dava konusu bonoyla ilgili dolandırıcılık ve ayrıca boş imzalı A-4 kağıdının kambiyo senetlerinden olan bono haline getirmek suretiyle açığa atılan imzanın kötüye kullanılması istinadıyla … 17. Ağır Ceza Mahkemesinin …E.sayılı dosyasında istinaden ceza davası açılmıştır. Yargıtay uygulamaları çerçevesinde ceza davasında verilebilecek kararın mutlak anlamda eldeki hukuk davasını etkileme durumu ve çelişkili kararların engellenmesi açısından, adı geçen ceza dosyası ayrıca bekletici mesele olarak takdir olunmuştur. Esasen ATK raporunun geldiği tarihten başlayıp Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen karar, akabinde verilen beraat kararı ve bu kararın şeklen kesinleştiği aşamaya kadar adı geçen ağır ceza dosyasının akıbeti beklenmiştir.
Mahkememizce bekletici mesele yapılan … 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/11/2015 tarihli ve … sayılı hükmü ile dosyamızda davalı olarak gözüken …’ın açığa atılı imzanın kullanılması nedeniyle cezalandırılmasına dair karar Yargıtay 23.Ceza Dairesinin 06/06/2016 tarih ve 8053-7255 sayılı kararı ile onanmış ise de Yargıtay CBS’nin 14/07/2016 Tarih ve 34842 sayılı yazısına istinaden itiraz kanun yoluna başvurulmuş, kapatılan 23.Ceza Dairesi 10/10/2016 tarih ve 11643-8677 sayılı kararı ile itiraz nedenlerini yerinde görmediğinden dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/23-1347E., 20169/634K.sayılı ilamında yapmış olduğu açıklamalara göre somut olayı değerlendirmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılan bu değerlendirmede “Sanığın, boş ve imzalı olarak katılandan aldığı kâğıdı, aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak 1.700.000 TL bedelli senet hâline getirerek katılan aleyhine icra takibi başlattığının iddia edildiği olayda; ceza yargılamasında hakimin delilleri serbestçe takdir edeceği açıklanmış ve ispat vasıtaları yönünden bir sınırlama getirilmemiş ise de, hukuki bir ilişkinin sonucu olup, aynı zamanda cezai sorumluluğu da gerektiren işlemlerde hukuk mahkemelerinde aranılan ispat şeklinin ceza mahkemelerinde de aranması gerektiği, ceza mahkemelerinden verilen mahkûmiyet hükümlerinin hukuk mahkemelerini de bağlayacağı, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun işlendiğinin tanıkla ispatı kabul olunduğu takdirde katılanın ceza ilamına dayanarak 1.700.000 TL bedelindeki senedin anlaşmaya aykırı olarak düzenlendiğini herhangi bir yazılı delile ihtiyaç olmadan ispat edebileceği, bunun da miktar itibarıyla tanıkla ispat edilemeyecek bir iddianın suç tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na aykırı olarak tanıkla ispatı sonucunu doğuracağı, dosyada mevcut bilirkişi raporlarındaki tespitlerin suça konu senedin katılan ile sanık arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulup doldurulmadığına yönelik olmadığı ve dolayısıyla katılanın hukuka uygun olarak sadece tanık deliline dayandığı anlaşıldığından, katılanın senedin anlaşmaya aykırı olarak düzenlendiği yönündeki yazılı bir delile dayanmayan iddiasının kabul edilmesinin ve sanığın mahkûmiyetine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, senedin açığa imzanın kötüye kullanılması suretiyle düzenlendiği hususunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uyarınca ispatlanamadığı ve elde edilen delillerin sanığın hükümlülüğüne yeter nitelik ve derecede bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir” şeklinde karar vermiştir. Dava konusu olan bonoyu açığa atılan imzanın kötü kullanılması suretiyle düzenlediği noktasında davalı … aleyhine yeterli nitelik ve derecede delil bulunmadığından …’ın mevcut itirazının kabulüne karar verilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Yargıtay özel daire kararını kaldırmış, ilk derece kararını ise bozmuştur.
Akabinde … 17.Ağır Ceza Mahkemesinin …E.sayılı dosyasına istinaden görülen davada adı geçen eylemler yönünden davalı …’ın beraatine karar verilmiş, karar Yargıtay’ın vermiş olduğu ilam sonucunda onama suretiyle kesinleşmiştir.
Bu arada yargılama aşamasında davacının dinlenilme hakkının kısıtlanmaması açısından “ATK’ nın 13/04/2021 tarihli yazı içeriği karşısında ATK’ nın 26/05/2014 tarihli ve 5348 numaralı raporunda belirtilen inceleme konuları ile ilgili halihazırda mevcut teknik imkanlar dikkate alındığında farklı bir teknik sonucuna ulaşılıp ulaşılamadığının araştırılması, ATK’nın daha önce hazırlamış olduğu 26/05/2014 tarihli yazısına esas olan tüm belge asılları eksiksiz dikkate alınmak sureti ile gerekli incelemenin yapılması, bu suretle eksik tahkikata yol açılmaması açısından ATK’ya yeniden yazı yazılmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa ATK hazırlamış olduğu 27/08/2021 tarihli raporda ise “senedin mutat matbu senetlerden olmayıp bilgisayar ve ekipmanı vasıtasıyla düzenlenmiş olduğu, yatay genişliğinin A4 ebadının kısa kenarı ile uyumlu olduğu, forme kesim olmayan üst kenarında mürekkep bakiyelerinin bulunduğu, inceleme konusu senet yüzeyinde yer alan toner partikülleri ile isim yazısı ve imzanın kesişme noktalarından hangisinin altta hangisinin üstte olduğuna dair teknik bir tespite gidilemediği, inceleme konusu senedin imzadan faydalanılarak oluşturulduğunu gösterir yeterlik ve nitelikte bulgu saptanamadığı” bildirilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki somut davada bonoyu şeklen düzenleyen davacı, davalıların murisi … ise şeklen lehdar konumunda olup kambiyo hukukuna ilişkin genel hükümlerin mutlak suretle dikkate alınması gerekir.
TTK’nun 690.maddesi yollaması ile bonolarda uygulanması gereken TTK’nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi dahi mümkündür. Bu tür bono düzenlenirken veya tamamen doldurulmamış bono tedavüle çıkarılırken anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yolundaki iddialar ise yazılı belge ile ispat olunmadığı sürece bono geçerli olacaktır. (Yargıtay 19.HD 2011/14752E. 2012/7000K.sayılı ilamı)
Taraflar arasında şeklen varlığı tartışmasız olan bononun nakden yazıldığı, taraflar arasında tartışma konusu olmayıp bononun bu halde iken tedavüle çıkarıldığı da tartışma konusu değildir. Takibe konu senette bedelinin nakden alındığı yazılıdır. Senet üzerindeki bu kayıt keşideci gözüken davacı ile lehdar gözüken … arasındaki temel ilişkiyi göstermekte olup keşidecinin temel ilişki uyarınca lehdardan para aldığını, dolayısıyla bononun bedelsiz ya da karşılıksız bir bono (hatır bonosu) olmadığını göstermektedir. Bu noktadaki kabul, yerleşik Yargıtay uygulamasında da aynen kabul edilmektedir. Bir başka deyişle davalı senedin düzenleme nedenini talil etmemiştir. Davacı bunun aksini ileri sürüyorsa iddiasını HMK’nın 200. maddesi gereğince senetle ispat etmek zorundadır. Söz edilen maddede ‘Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz ” düzenlemesi yer almaktadır. Davacı … takibe konu bono ile ilgili açıklanan iddiasını yazılı bir delil ile ispatlayamamıştır. Öte yandan davalı, davacının tanık dinletmesine muvafakat etmediği gibi kesinleşen ceza dosyasında da davacı lehine herhangi bir tespit yapılmamıştır. Buna göre davacının aleyhine şeklen varlığını sürdüren ve karine olarak davalının vermiş olduğu bir borç için düzenlenen bononun varlığı kabul edilmelidir. (Yargıtay 19. HD 2017/3378E. 2018/4590K.sayılı ilam içeriğinden hareket edilmiştir)
Hemen belirtmek gerekir ki takibe konu bononun unsurlarının eksik düzenlenmek suretiyle düzenleyen tarafından teslimi edilmesine engel hal olmayıp önemli olan husus tedavüle çıkarıldığı an itibariyle bononun zorunlu unsurlarının tamamlanmış olmasıdır. 6102 sayılı TTK. m.680 hükmü gereği bononun anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu kanunda belirtilen belgelerle ispatlanmalıdır. O halde bononun tedavüle çıkarıldığı an itibariyle zorunlu unsurlarının tamam olup olmadığı hususunun ele alınması gerekmektedir. Nitekim davacı vekilinin dava dilekçesi içeriğinde, teknik olarak bu deyime açıkça yer verilmese de dava konusu bonodaki imzanın açığa atıldığı ve sonradan bu bononun anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu noktasında kanunun öngördüğü herhangi bir delil tespit edilemediği gibi özellikle ATK tarafından düzenlenen tüm raporlar dahi davacı lehine bulunmamaktadır.
Öte yandan “gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” olgusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıyacağından hukuk hakimini de bağlayacaktır. Eş söyleyişle, hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin delil yetersizliğine bağlı beraat kararı ile bağlı olmadığı, ancak olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgular ile bağlı olduğu yargısal uygulamada yerleşik biçimde kabul edilmiştir. Buna göre bir eylemin davalı tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmişse bunun suç teşkil edip etmemesi hukuk hâkimini bağlamayacak; hukuk hakimi suç teşkil etmemekle birlikte eylemin gerçekleştiği vakıasıyla bağlı olarak hukukun diğer normlarına aykırılığın olup olmadığı noktasında değerlendirme yapabilecektir. Şayet ceza mahkemesi, isnat olunan eylemin sanık (hukuk davasında davalı) tarafından gerçekleştirilmediğini tespit etmişse, bu tespite ilişkin ceza mahkemesi kararı maddi vakıa açısından hukuk hâkimini bağlayacaktır.” (Yargıtay 3. HD. 2013/14424E. 2013/18046K.sayılı ilamı) Ne var ki yukarıda açıklanan ceza dosyası içeriği dikkate alındığında, …’ın dava konusu olan bonoyu anlaşmaya aykırı olarak doldurduğu noktasında davalıya atfedilen eylemin varlığı serbest delil sistemine göre araştırıldığı halde tespit edilememiştir.
Zaten ATK’dan değişik nedenlerle alınan raporlarda da davacı lehine ve davalı aleyhine delil teşkil edebilecek herhangi bir veri saptanamadığı gibi davalı taraf davanın başından beri ısrarla buna yönelik iddiaları inkar etmiştir. Daha da önemlisi davalı taraf, bu bononun ticari ilişki çerçevesinde ve ekonomik olarak zor durumda olan davacıya verilen borçlar nedeniyle davacı tarafından düzenlendiğini ve davalıya verildiğini savunmuştur. Bu savunma nakden düzenlenen bono içeriği ile dahi uyumludur. Bir başka deyişle davacı lehine herhangi bir ikrar da yoktur.
Esasen davalı tarafından ileri sürülen inkar olmasa dahi 6102 sayılı TTK.nun 690. maddesi göndermesi ile bonolarda da uygulanması gereken TTK.nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür.
Bilindiği üzere 6102 sayılı TTK m.776 hükmü uyarınca bonoda yer alması gerekli zorunlu unsurlar olarak sayılmıştır. Ne var ki bu belgenin taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiası davacılar tarafından yer, zaman, kişi, konu açısından yasal delillerle ispatlanamamıştır.
TTK’nun 690.maddesi yollaması ile bonolarda uygulanması gereken TTK’nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür. Bu tür bono düzenlenirken veya tamamen doldurulmamış bono tedavüle çıkarılırken anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yolundaki iddaların yazılı belge ile ispat olunmadığı sürece bono geçerliliğini korur. Somut olayda açığa imza atıldığı iddia olunan belgenin taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı şekilde doldurulmasıyla oluşturulduğu, bu nedenle gerçek bir borç ilişkisi nedeniyle düzenlenmediği yönündeki iddia ispatlanamamıştır. Bir başka deyişle tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış ve açığa imza alınmış bir belge/bono söz konusu olsa dahi bunun anlaşmaya aykırı şekilde doldurulduğu noktasındaki iddia davacı tarafından yazılı delil ile ispatı gereken bir konudur. Yazılı delille ispatı gereken bu konuyla ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulunun vermiş olduğu karar ise Mahkememizce açıklanan gerekçeli ile uyum içindedir.
Davacı tarafça iddia edilen hususlar ile ilgili dayanak kanun hükümleri karşısında iddianın yazılı delil ile ispatlanamadığı, ceza dosyasının dahi davacı lehine delil niteliğinin bulunmadığı açıktır. Nitekim somut olay açısından emsal niteliği bulunan Yargıtay 19. HD 2019/1061E. 2020/1355K.sayılı ilamında;
(…)
“Bölge adliye mahkemesince; tüm dosya kapsamına göre, açığa senet düzenlenmesinin mümkün olduğu, senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının yazılı delille ispat edilmesi gerektiği, davacının dayandığı savcılık dosyası ile icra hukuk mahkemesi dosyasının bu iddiayı ispat edecek nitelikte bulunmadığından ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle istinaf mahkemesinin gerekçeli kararının “E) İstinaf Nedenlerinin Değerlendirilmesi ve Gerekçe” başlıklı bölümünün birinci paragrafında davalının istinaf başvurusunun kabul nedenlerini ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra ikinci paragrafta “… ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasa yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı” sözcüklerinin yazılmasının maddi hataya müstenit olarak yazıldığının anlaşılmasına göre ve maddi hataya müstenit olarak yazılan bu sözcüklerin doğru olmaması nedeniyle bu sözcüklerin çıkarılarak yerine “ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunduğu” sözcükleri eklenerek gerekçedeki bu maddi hatanın düzeltilmesine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 2017/1917 esas ve 2018/1767 karar sayılı ve 14.12.2018 tarihli kararının gerekçesinin yukarıda açıklandığı şekilde HMK’nın 370. maddesinin 4. fıkrası uyarınca düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir” şeklindeki gerekçe dahi Mahkememizce varılan sonuç ile uyum içerisindedir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir(…) Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792).” Oysaki davacının iddiasıyla ilgili iddiasının varlığını ispatlayacak somutlaştırılmış bir delil mevcut değildir.
Söz konusu davada her iki tarafın ayrı ayrı tazminat talebi bulunmaktadır. Ne var ki davacının açmış olduğu davanın red olunmuş olması nedeniyle İİK m.72 hükmü uyarınca davacı mirasçıların tazminat talebinin reddi gerekir. Öte yandan davalı aleyhine uygulanan ve takibin durdurulmasına yol açan tedbir var ise de bu tedbir İİK m.72 hükmüne göre değil HMK m. 209 hükmüne göre kabul edilmiştir. Kesinleşen ceza mahkemesi ilâmı karşısında yargılama aşamasında da kaldırılmıştır. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nın 209/1 maddesine göre adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde bu konuda bir karar verilinceye kadar bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. Davacının iddiası üzerine Mahkemece HMK m.209 uyarınca tedbir kararı verildiğinden İİK’nın 72.maddesinde öngörülen tazminat, bu durumda uygulanmaz. Bu nedenle Mahkememizce davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi kanun hükmü içeriği ve tedbirin verilmesine esas neden karşısında mümkün değildir. Nitekim emsal nitelikte olan durumlarda dahi Yargıtay, HMK m.209 hükmüne göre verilen tedbir ile takip durmuş olsa dahi menfi tespit dosyasında lehine hüküm kurulan davalı lehine tazminata hükmedilmesinin mümkün bulunmadığı yönünde görüş ortaya koymuştur. (Yargıtay 19. HD 2013/4232E. 2013/8724K.sayılı ilamı)
Yapılan açıklamalar karşısında davacı mirasçılarının sübut bulmayan davasının tümden reddine, davacı mirasçıların davasının reddi karşısında, davacıların İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı tazminat taleplerinin şartları oluşmadığından ayrı ayrı reddine, davalının aleyhine İİK m.72 hükmü uyarınca duran icra takibi bulunmadığından, davalının İİK m.72/f.4 hükmüne dayalı tazminat talebinin tümden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı mirasçılarının sübut bulmayan davasının tümden reddine,
2-Davacı mirasçıların davasının reddi karşısında, davacıların İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı tazminat taleplerinin şartları oluşmadığından ayrı ayrı reddine,
3-Davalının aleyhine İİK m.72 hükmü uyarınca duran icra takibi bulunmadığından, davalının İİK m.72/f.4 hükmüne dayalı tazminat talebinin tümden reddine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 59,30 TL harcın; peşin alınan 38.626,40 TL ve 29.031,75 TL toplamı 67.658,15‬ TL harçtan mahsup edilerek 67.598,85‬TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 3.959.652,89 TL üzerinden hesaplanan 128.221,53 TL nispi vekalet ücretinin takdiren davacı … mirasçılarından miras hisseleri nisbetinde alınarak davalıya verilmesine,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda oy birliği ile karar verildi. 24/12/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …