Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/177 E. 2021/745 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/177
KARAR NO : 2021/745

DAVA : Kayıt Kabul
DAVA TARİHİ : 13/06/2013
KARAR TARİHİ : 11/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan kayıt kabul davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile … 8.Asliye Ticaret Mahkemesinin …E.sayılı ile 29.06.2004 tarihinde iflasın karar verilen …A.Ş.iflas masasına (6) nolu kayıt ile iflas tarihi itibariyle 6183 sayılı Yasanın 51.maddesi gereğince ulaştığı 8.806.289,07-TL.için iflas masasına kayıt yaptırdıklarını, alacak taleplerinin tamamının iflas müdürlüğünce ret edildiğini, … A.Ş.’nin 21.12.1999 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile …’ye devredildiğini, müflisin iflasından önce … kullandığı 27.07.1998-15.12.1998 tarihleri arasında -21- adet ayrı referans adı altında parçalı toplam -2.491.901,85-TL. nakdi kredi kullandırıldığını, bu kredilerin 2.490.000-TL’lik kısmının … A.Ş.tarafından …Aş ve …Ltd.Şirketi ünvanlı başkaca şirketlere kullandırılan krediler ile kapatıldığını, … Firmasına 1998 yılı içinde kullandırılan kredilerin 30.09.1998 tarihli devre faizleri için 14.10.1998 tarihinde 438.331,62-TL-ödeme yapılmış gibi göründüğünü, ancak yapılan incelemede devre faizi ödemesinin … A.Ş.hakim ortağı … grubu firmalarına 22.09.1998 ve 29.09.1998 tarihlerinde …A.Ş.’den kullandırılan krediler ile karşılandığını, “…” firmasına kullandırılan 21 adet kredinin -14- adedine ait kredi talep yazıları/talimatları tutarları ile döviz alınmasına ilişkin talimatları, kredilerin ödenmesine ilişkin çeklerdeki imzaların Namar firma yetkilisinin imzası ile uyumlu olduğunun tespit edildiğini, 14 adet kredi tutarı -1.184.628,44-TL tutarın doğrudan müflis şirketin kullandığını, bu kredilerin -1.182.726,99-TL’lik kısmının kapatılmasında kullanılan “… Firmalarının” … A.Ş.’ye kullandığı kredilerin devre faizlerinin 228.092,75-TL’nin ödenmesine yine … grubu firmalarının … A.Ş.kaynaklı borçlarının müvekkili kuruma devir ve temlik edildiğini, konu ile ilgili tespitlerin … A.Ş.Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 30.06.2000 tarih ve 5 sayılı soruşturma raporunda yer aldığını, bununla ilgili tespitlere ilişkin talimat, dekont vb.belgelerin sunulduğunu, fona intikal eden bankaların hakim ortaklarının veya yöneticilerinin doğrudan veya dolaylı işlemlerle edindikleri veya bu suretle 3.kişilere edindirdikleri para, mal ve her türlü hak ve alacaklarının temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacak fon alacağı sayıldığının yasalarla ortaya konulduğunu, konuyla ilgili 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15/3.maddesine göre fon tarafından devralınan alacağın devir tarihinden itibaren amme alacağı niteliği kazandığını, birikmiş alacak tutarına göre 6183 sayılı AATUHK.51.maddesine gönderme yapıldığı, 5411 sayılı Bankalar Kanununun 134.maddesi ve yine 6183 sayılı AATUHK.51.maddesine göre gecikme zammı/faizi yürütüleceği hükmü bulunduğunu, dava konusu … firmasının … A.Ş.’den 1999 yılında da kullandığı krediler olduğunu, bu krediler görünüşte yani “…” yöntemi ile kapanmış olduğundan “…” hakkında iflas müdürlüğüne yapılan alacak kaydı içinde yer aldığını, fon kurulunun 24.01.2013 tarih ve 2013/28 sayılı kararı ile 5411 sayılı Yasanın Geçici 11.maddesinin verdiği yetkiye istinaden mülga 4389 sayılı Yasanın 15/7-b maddesi ile 5411 sayılı Bankalar Kanunun 134.maddesi uyarınca … firmasına doğrudan kullandırılan -1.184.628,84-TL-‘lik kısmının kapatılmasında kullanılan -1.182.726,99-TL. ‘lik … kaynağı ile bu kredinin 30.09.1998 tarihli devre faizinin karşılanmasına kullanılan 228.092,75-TL. fon alacağı sayılmasına, böylece toplam -1.410.819,74-TL. anapara tutarındaki fon alacağından ve ferilerinden müflis “…” firmasının sorumlu tutulmasına karar verildiğini, anılan fon alacağına 6183 sayılı yasanın 51.maddesine göre gecikme zammı uygulanması sonucunda müflis şirketten-8.806.289,07-TL-alacaklı olunduğunu, fon alacağının İİK.206.maddesine göre 3.sıraya kaydedilmesi gerektiğini, ayrıca 6183 sayılı yasanın 21.m.5479 yasayla değişik son fıkrası ve TMSF alacaklarının tahsiline yönelik Yönetmeliğin 4.maddesine göre bahse konu alacağın 6183 sayılı yasaya göre takip edilmesi gerektiği belirtilerek kurum alacaklarının -8.806.289,07-TL. -imtiyazlı alacak olarak 3.sırada kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı müflis şirketi temsilen vekaletname veren vekil cevap dilekçesi ile davacının, … A.Ş.aracılığı ile müflis … firmasına kullandırılan 21 adet krediden 14 adedi tutarı -1.184.628.84-TL. kısmının kapatılmasında kullanılan – 1.182.726,99-TL.-‘lik kredi ile 30.09.1998 tarihli devre faizinin karşılanmasın da kullanılan 228.092,75-TL. kısmının davacı kurum tarafından devir ve temlik alındığının belirtildiğini, davacı fon tarafından 1999 yılında kullandırılan krediler nedeniyle müflis şirket aleyhinde icra takibi başlatıldığı, yapılan itirazlar üzerine yapılan incelemede tediye fişlerine atılmış imzaların müflis şirket yetkilisine ait olmadığı, cari hesap şeklinde çalışan tüm kredilerin ödendiği ve bankaya herhangi bir borcun kalmamış olduğunun adli ve idari yargı mercilerince verilen kararlar ile kesinleştiğini, müflis şirket yetkilisinin verdiği bilgiye göre … A.Ş. ve …Ltd.Şti.arasında gerek hukuki ve gerekse de fiili olarak hiçbir ilişkinin/bağın olmadığını, müvekkil müflis şirketin hiçbir ilişkisinin bulunmadığını, “…” tarafından kullanılan kredilerden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, dolayısı ile müflis şirketin ne doğrudan ve neden dolaylı olarak banka kaynaklarını kullanmasının söz konusu olmadığını, davacının 3.kişilere kullandırdığı kredileri haksız olarak müflis şirketten tahsil etmeye çalıştığını, müflis şirket adına sahte imzalarla krediler kullanıldığını, mahkeme kararıyla sabit olması karşısında sadece imzalarla krediler kullanıldığını, mahkeme kararıyla sabit olması karşısında sadece imzaların uyumlu olduğu gerekçesiyle 3.kişilere kullandırılan kredilerin müflis şirket tarafından kullanıldığının kabulünün mümkün olmadığını, daha önce davacı kurumun 2004 yılında açtığı kayıt/kabul davası kredi dosyalarında bulunan imzaların sahte olduğu gerekçesiyle ret edildiğini, davacının dava konusu ettiği kredi borçlarının tamamının ödenmiş olduğunu, bu hususun davacı idarenin zaten kabulünde olduğu, davacı müflis şirketin kullandığı – 1.184.628,64-TL’lik kredinin 1.182.726,99-TL. kısmının kapatılmasında …İnşaat firmalarının … A.Ş.kaynaklı kredilerin kullanıldığının iddia edilmiş ise de bunu kanıtlayabilecek hiçbir delilin sunulmadığı, yine bu şirketler arasındaki hukuki ilişkinin varlığını ortaya koyabilecek bir delilin de sunulmadığını, fona devredilen … A.Ş. tarafından … 8.Asliye Ticaret Mahkemesinin … E.sayılı dosyası ile müflis şirketin takibe yaptığı itirazın iptali ve borçlu şirketin iflasına karar verilmesi talepli dava açıldığı, yargılama sonucunda 2003/243E.sayılı kararı ile kredi kullandırım fişlerindeki imzaların müflis şirkete ait olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, Yargıtay’ın kararı onadığını, davacı kurumun kesinleşmiş yargı kararına rağmen tekrar kayıt kabul talebinde bulunduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Üçüncü şahıs durumundaki…’a kullandırılan kredilerden elde edilen banka kaynağı ile diğer şubedeki müflis … İnşaat Ticaret A.Ş. firmasının kredi borcunun kapatılıp kapatılmadığı hususlarının somutlaştırılan deliller, fiili banka kayıtları ve fiktif bankacılık işlemlerine dair genel bankacılık uygulamaları ve muhasebel uygulamalara dair hususlar dikkate alındığında anlaşılır olup olmadığı, bu suretle … İnşaat Ticaret A.Ş. firmasının yasal takip sürecinden kurtarılması, buna mukabil … firmasının kredilerinin yasal takibe konu olmasının söz konusu olup olmadığı, bu çerçevede müflis şirket ile adı geçen bu firmalar arasında fiktif işlem olup olmadığı; buna göre adı geçen bu şirketler arasında kredi sözleşmesine konu olan para hareketlerinde fiili ve organik bağın bu şirketlerin yani … İnşaat Ticaret A.Ş. ve …İnşaat firmasının işletmesel yapıları, kuruluş tarihleri, faaliyet alanları, ortaklık yapıları, alınan kredilerin tarih ve miktarları ve organik bağın olduğuna dair başkaca veriler var ise, ne olduğu, buna göre davalının borcunun halen olup olmadığı noktalarındadır.
Delil olarak dayanılan … 1. İdare Mahkemesinin …E. …K.sayılı kesinleşen dava dosyasına göre mahkeme ilamında dosyamız davalısı olan şirket temsilcilerinden …’in kanuni temsilcisi olduğu … Ticaret A.Ş.tarafından çekilen kredilerin ödenerek kapatıldığı, davalı idare tarafından yani … tarafından kredilerin idareye devredilen aynı bankadan başka şirketler tarafından çekilen ve sondan ödenmeyen kredilerle kapatıldığı, bu nedenle ödenmeyen bu kredilerin bankalar yasağı uyarınca fon alacağı olarak söz konusu şirketten verileceği, dolayısıyla kanuni temsilci olandan tahsil edilmesi gerektiğinin iddia olunduğu, ancak kredi çeken … Ticaret A.Ş. tarafından 1998 yılında çekilen kredilerin başka şirketler tarafından aynı bankadan çekilen krediler ile kapatıldığına dair hiçbir somut durum bulunmadığı, bu durumun ispatlar belge olmadığı, dolayısıyla 1998 yılında çekilen kredinin tamamının ödendiği, kredinin ödendiği esnada bankacılık mevzuatına aykırı davranıldığı noktasında davalı idarenin kesin bir şekilde bu durumu ortaya koyamadığı, bu nedenle söz konusu ödenmeyen kredi meblağlarının müflis … Ticaret A.Ş.’den tahsiline ilişkin olmak üzere fon kurulu kararında ve bedelin davacıdan tahsiline dair karar verilmesine ilişkin çağrı mektubunda hukuka aykırılık bulunmadığına dair karar verildiği, yine müflis davalı şirket temsilcisi olan … tarafından aynı vakıa ve aynı talep doğrultusunda … 1. İdare Mahkemesinin …E. …K.sayılı kesinleşen dosya kapsamında da aynı gerekçeler ile konulduğu, adı geçen idari yargıya konu olan davacı şirket temcilerinin dosyamızdaki müflis davalı şirketin eski temsilcileri olduğu, idari yargı kararındaki davalının dosyamız davacısı olduğu, konu olan ve tartışılan organik bağa ilişkin dava dosyamızdaki iddianın bu dosyada tartışıldığı, kayden davalının borcunun ödendiği tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki dava İİK. 235 ve devamından kaynaklanan, uygulamada kayıt kabul davası olarak nitelendirilen ve kanunda ise sıra cetveline itiraz olarak belirtilen, tahsili amaçlamayan, sadece iflas masasına kayıt yapılmasını amaçlayan bir davadır.
İİK m.235/f.1 hükmüne göre “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içerisinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar”.
Kayıt kabul aşamasında iflas dairesince davacının talep ettiği miktar oranında alacaklı olduğunu ortaya koyan yeterli belge olmadığından alacağın reddedildiği açıktır.
Kayıt kabul davası bilindiği üzere alacağı kısmen veya tamamen red edilen alacaklı tarafından iflas idaresine karşı açılır. Davada husumet iflas masasına yöneltilmelidir. İflas masasının temsilcisi adi tasfiyede iflas idaresi, basit tasfiyede ise somut olayda olduğu gibi iflas dairesidir. İspat yükü kural olarak masaya yazdırılması gereken alacağı olduğunu iddia eden davacı alacaklı üzerindedir. Davacı alacağını genel hükümlere göre ispat etmek yükümlülüğü altındadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının araştırılması için mahkememizce atanan birinci bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu raporunda … Şubesinden … Tic.AŞ.’ye 21 adet kredi kullandırıldığı, 2.41.01,86-TL. kredi borcunun yine aynı bankanın merkez şubesinden … kullandırılan krediler ile kapatılıp tasfiye edilmiş olduğu,bir anlamda … Şubesinin kredi riskinin, Merkez şubenin 3.şahıslara kullandırmış olduğu krediler nedeniyle yer değiştirdiği, muvazaalı olarak 3.şahıslara (…) kullandırılan kredilerden elde edilen banka kaynağı ile diğer bir şubedeki müflis … firmasının kredi borcunun kapatıldığı, yapılan işlemin fiktif olduğu, çünkü kredi borcunun banka kaynağı ile kapatıldığını, merkez şubenin 3.şahıs …firmalarına kullandırmış olduğu krediler ödenmeyip yasal takibat sürecine girdiği, … firmasının yasal takibattan kurtarılmış ise de bu kez … firması kredilerinin yasal takibe dönüştüğü, bu nedenle … kaynakları ile usulsüz olarak kapatılan … firmasına transfer edilen kaynağın fon alacağı olarak kabul edilip, tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile müflis şirketten istenebileceği kanaatine varılarak,…’nin 29.06.2004 iflas tarihi itibariyle asıl alacakları 1.410.819,74-TL. (kapatılan krediler 1.182.726,99-TL.+228.092,75-TL.) ve gecikme zammı 7.395.469,33-TL. olmak üzere toplam alacağın 8.806.289,07-TL. olduğu, raporun benimsenmesi halinde ; davacı alacağının İİK.206 m.göre imtiyazlı alacak statüsünde 3.sırada iflas masasına kaydının yaptırılabileceği ” şeklinde görüş bildirmiştir.
Akabinde davalı vekili 23/07/2015 tarihli dilekçesinde müflis şirketin kredi borcunun dava dışı şirketler tarafından kullandırılan kredilerle kapatılmış olması iddiası varsayımıyla esasen fon alacağı niteliğinin bulunmadığı, müflis şirket ile … A.Ş.hakim ortakları arasında da organik bağ bulunmadığı gerekçesiyle itirazda bulunulmuştur.
Bunun üzerine birinci bilirkişi kurulu 26/07/2015 tarihli birinci ek raporunda, banka ile kredi sözleşmesi akdedilmese dahi, hesabına giren bir parayı kullandığı saptanan şirketin,banka ile aralarında kredi ilişkisi kurulduğunun kabulü gerektiği, bir kredi borcunun doğması için özellikle kredi lehtarı yönünden sözleşmenin hiç olmaması, ya da eksik olması demek kredi kullanılmadığı/kullandırılmadığı anlamına gelmeyeceği,özellikle somut olayda olduğu gibi borçlunun kredi lehdarı müflis şirket olması nedeniyle yan delillerle (tediye, virman, mahsup, EFT, havaleve….belgeler) kredinin kullandırılmış olduğunun ispatı için yeterli olduğu/olacağının değerlendirildiğini, kredi kullandırımına ilişkin tediye fişleri ve/veya kredi kullanılması talebine atfen bankaya yazılan talimatlardaki imzaların müflis şirket yetkililerine ait olup olmadıkları yönünden kriminal imza incelemesi yaptırılıp yaptırılmayacağının mahkemenin takdirinde olduğu, kök raporun 8.sahifesinde müflis şirketin kredi borcunun ne şekilde kapatılıp tasfiye edilidğinin detaylı olarak irdelendiği, … firmasına … Şube kanalıyla 17.12.1998 tarihinde 2.100-TL.kredi kullandırıldığı, 14.12.1998 tarihinde bakiye tutar ile birlikte 2.165.000-TL. … Bankası … Şubesi nezdindeki … firması hesabına EFT.havalesi ile gönderildiği,bir gün sonra 18.12.1998 tarihinde 1.845.000-TL.kasadan çekilmiş gibi gösterilip aynı gün içinde kasa işlemi mahsubu (karşılıklı işlem) yapılmak suretiyle 965.000-TL. ‘lik kısmının … firmasının … Şubesindeki kredi hesabına gönderildiği, 500.000-TL. kısmının “…” hesabına ve 380.000-TL. kısmının … firmasına EFT yolu ile gönderildiği,bu üç adet EFT.toplamının 1.845.000-TL. olduğu, bu miktarın kasadan çekilenle birebir aynı olduğu,neticeten … Şubeden … firmasına kullandırılan krediden elde edilen bedelle/kaynakla üç ayrı firmanın kredi borcuna ödeme yapıldığı, işlemlerin özellikle kasadan karşılıklı/mahsuplaşma yöntemi ile yapılmış olmasının şirketler arasındaki para trafiğine ilişkin organik bağı gizlemeye matuf girişim/seçenek olarak değerlendirildiği, …Firmasına … Şubesinden 14.12.1998 tarihinde 1.400.000-TL, 17.12.1998 tarihinde 2.600.000-TL. ve 21.12.1998 tarihinde 1.546.500-TL. (5.000.000-USD) karşılığı kredi kullandırıldığını, bu kredi bedelleri kasadan ödeme fişi ile nakit çekilmiş gibi gösterilip altı ayrı şirketin kredi borcunun ödendiği, bu işlemlerden sadece 17.12.1998 tarihinde 1.525.000-TL. kısmı kasadan ödeme fişi ile nakit çekilmiş gibi gösterilip … Bankası … Şubesi nezdindeki … firması hesabına ETF ile gönderildiğini, başka bir deyişle hemen dört gün sonra 21.12.1998 tarihinde aynı prosedür izlenmek suretiyle … firması hesabına Eft.havalesi yoluyla gönderildiği, böylelikle … firmasının mevduat hesabında bulunan 1.631,85-TL. ile birlikte … Bankası … Şubesinden gönderilen iki kalem 965.000-TL ve 1.525.000-TL.olmak üzere toplam 2.491.631,85-TL tutarında, … firmasının kredi hesaplarının kapatılmış olduğunun anlaşıldığını, diğer bir deyişle … … Şubesi nezdindeki “…” firmasının kredi borcu yukarıda izlenen muvazaalı yöntemlerle aynı bankanın merkez şubesi nezdinde 3.şahıs … ve … firmalarına açılan krediler ile yine aynı bankanın bir anlamda Merkez Şubesine aktarılmış/taşınmış olduğunun ifade edilebileceği, “…” firmasının kredi borcunun kendi kaynağı ile değil 3.şahıslara kullandırılan kredilerden elde edilen parayla/kaynakla kapatıldığı, bunun … … Bölge Müdürünün Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu’na sunduğu … tarihli beyanı ile de bir kez daha teyit edildiği,bu süreçte kullanılan kaynağın mülga … A.Ş.ye ait bir fon/kaynak olduğu, dışarıdan sağlanan yeni bir kaynak olmadığının değerlendirildiğini, yapılan değerlendirmeler sonucunda mülga … A.Ş.kaynağından muvazaalı olarak müflis şirkete aktarılan kaynağın fon alacağı olarak kabul edilebileceği kanaatinin hasıl olduğunu, fon alacaklarına 6183 sayılı yasanın 51.maddesi uyarınca gecikme zammının uygulanabileceği kanaati edinildiğini, müflis şirket ile mülga … A.Ş.hakim hissedarları arasında doğrudan bir organik bağın olmadığını, dolaylı olarak 3.şahıs firmalarına kullandırılan kredilerle müflis şirketin kredi borçlarının kapatılmasının muvazaalı olmadığının ima edilmeye çalışıldığı, ancak kök raporda ayrıntılı olarak irdelendiği gibi,kredinin 3.şahıslar adına açılan bir krediden elde edilen kaynakla kapatılması için banka ortakları ile bu şirketler arasında dolaylı olarak hissedarlık ilişkisinin kurulmuş olmasının gerekmeyeceği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Davalı vekili bu defa 05/04/2016 tarihli raporunda müflis şirketin kredi borcunun dava dışı şirketler tarafından kapatıldığı tespitinin kabulünün mümkün olmadığını, ayrıca kasadan nakit paranın davalı müflis şirket tarafından çekilmiş gibi gösterildiği ifadesinin açık olmadığını, müflis şirket ile bankanın hakim ortakları arasında herhangi bir bağlantı olmadığının müfettiş raporuyla anlaşıldığı halde müflis şirketin ticari kredi borcundan sorumlu olmadığını beyan ederek yeni bir bilirkişi raporu alınmasını belirterek itirazda bulunmuştur.
Bu defa birinci bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 15/12/2016 tarihli ikinci ek raporunda ise … A.Ş. … Şubesi kanalıyla … ve …kullandırılan krediler ile ödenmeyip kanuni takibat sürecine girmiş olduğunun anlaşıldığını, eğer … ve … firmasına kullandırılan kredilerle … firması kredileri kapatılmamış olsaydı, bugün …ve … firmasının kredi borçları için değil … firmasının kredi borçlarının kanuni takibat sürecinde olacağı malum olacağını, işte bu nedenle müflis şirketin kredi borçları 3.şahıs firmalarına kullandırılan kredilerle kapatılıp sadece kredi borçlusunun değiştirildiği, bu süreçte kullanılan kaynağın mülga … A.Ş.’ne ait bir fon ve kaynak olduğunu, dışarıdan sağlanan yeni bir kaynak olmadığını, “Kasadan nakit çekilmiş gibi” ifadesinin ilgili banka şubesine bizzat müracaat edilerek tediye/ödeme fişi düzenlenip bu fiş karşılığında çekilip elde edilen para ile aynı anda diğer hesaplara karşılıklı olarak para yatırma ya da havale/EFT işlemi yapılmış olduğunu, başka bir deyişle bu tür işlemlerde sanki para/kaynak dışarıdan yeni temin edilmiş gibi bir görüntü verilmiş olsa da esasen yapılan tasarrufların kaynağı hesaptan çekilen nakit para olduğunu, bir anlamda bu şekilde yapılan tasarruflar ile muvazaalı olarak yapılan işlemlerin üzeri örtülmeye çalışıldığı izlenimi ortaya çıktığını” görüş olarak bildirmişlerdir.
Akabinde davalı vekili sunulan rapora yeniden itiraz etmek suretiyle bilirkişilerin önceki rapora sadece atıf yapmakla kaldıklarını, uyuşmazlığın sadece kredi sözleşmelerinin varlığı ile ilgili olmadığını, davacı tarafın müflis şirkete kullandırıldığı iddia olunan kredilerinin ve miktarlarının kuşkuya yer bırakılmaksızın ispatlanması ve müflis şirketin kullanmış olduğu kredi tutarının belirlenmesi gerektiğini, bilirkişi raporunda müflis şirket tarafından kullanıldığı iddia edilen kredi miktarlarına ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmadığını, müflis şirket tarafından kullanıldığı iddia edilen kredi ve miktarlara ilişkin değerlendirme yapılırken sadece davacı tarafın iddiaları doğrultusunda kredi kullanıldırıldığı sonucuna varıldığını, itirazların müflis şirket tarafından kullanıldığı iddia olunan kredilerin belirlenmesi ve bunun ispatlanmasına yönelik olduğunu, aynı şirket tarafından sahte imzalarla kredi kullanılmış olduğunun mahkeme kararı ile sabit olması karşısında sadece ima yoluyla kredilerin müflis şirket tarafından kullanıldırıldığının kabul edilmediğini, 2004 yılındaki kayıt kabul talebi davası sırasında kredi dosyalarında yer alan imzaların sahte olduğu gerekçesiyle ret olunduğunu, bilirkişi raporunda sadece müflis şirket ile dava dışı şirketler arasındaki organik bağın davacı tarafın iddialarıyla sınırlı olmak üzere açıklandığını, birinci bilirkişi kurulu tarafından … Ticaret A.Ş.firmasının … şubesine kredi hesabına dava dışı …A.Ş.ve …Limited Şirketi tarafından 965.000,00 TL’lik ve 1.525.000,00 TL’lik ödemelerin gönderildiği iddia edilmiş ise de davacı tarafça sunulan belgeler içerisinde hesaplar arasında bu yönde bir tarife veya havale işlemine dair bilgi ve belge bulunmadığı, müflis şirket hesabına gönderilen para ile kasadan çekilen para arasında hiçbir organik bağın hesaplanamadığını, söz konusu işlemlerin aynı şubeden yapılması dışında işlemler arasında hiçbir bağlantı bulunmadığını, tamamen varsayıma dayalı ve hiçbir delil ve belgeye dayanmadan söz konusu işlemler arasında organik bağ kurulduğunu, müflis şirketin kredi borçlarını …A.Ş.ile …Sanayi Limited Şirketi’ne kullandırılan krediler ile kapatıldığı sonucuna varılmış olduğunu, bu çerçevede raporu kabul etmediklerini bildirmiştir.
Mahkememizce atanan ikinci bilirkişi kurulu 10/03/2020 tarihli raporunda davaya konu olan ve kullandırıldığı belirtilen kredilerin tarih, tutarlarını tek tek açıklayarak 14 kredinin dava konusu yapılmış olduğunu, bu noktada banka soruşturma raporlarının incelendiğini, yapılan inceleme sonucunda davalı … Ticaret A.Ş. nin davaya konu yapılmış ve yukarıda tek tek referans ve rakamsal olarak belirtilmiş olan kredilerinin, dava dışı …Tic. A.Ş. ile …Ltd. Şti.’ne kullandırılmış kredi tutarlarından, 18.12.1998 tarihinde toplamda 965.000,00 TL ve 21.12.1998 tarihinde toplamda 525.000,00 TL olarak …Bankası … Şubesi’ne gönderilmiş EFT’lerin tekrar EFT yolu ile getirilmesi karşılığında … A.Ş. deki davalı firma kredi borçlarının kapatılmış olduğunun tespit edildiğini, bu durumda da gerek bankacılık uygulamaları ve gerekse muhasebesel açıdan bakıldığında konu işlemlerin fiktif işlemler olabileceğini, … İnşaat Ticaret A.Ş.firmasının kredi borçları bu şekilde kapatılmamış olsa, yasal takibe konu olabilmesinin muhtemel olduğunu, kredi (… A.Ş. tarafından davalı … İnşaat Ticaret A.ş.firmasına 27.07.1998-15.12.1998 döneminde toplam 1.184.628,24-TL kullandırıldığını, 1998 yılında kullandırılmış NAKİT krediler “KREDİ TALEP / ONAY nakit FORMLARI” içeriğine göre 3 ay vadeli olarak yıllık %130 – %150 akdi faiz oranı ile kullandırmış olduğunun görüldüğünü, dönem içi işlemiş faiz toplamı dönem içi işlemiş faizinin 239.743,50-TL olduğunu, …’nin müflis … firmasından 29.06.2004 iflas tarihi itibariyle asıl alacak toplamı 1.410.819,74-TL’ye iflas tarihine kadar işlemiş gecikme zammı 7.395.469,33-TL olmak üzere toplam 8.806.289,70-TL alacaklı olduğunu, işbu alacağının iflas alacaklısı olarak sıra cetvelinde İİK.206.maddesinde belirlenen 3.sırada imtiyazlı alacaklı olarak yer alması gerektiğini” görüş olarak açıklamıştır.
Dava basit yargılama usulüne tabi olup HMK m.320 hükmü uyarınca davacının dava dilekçesi içeriği ile bağlılık esastır. Bu çerçevede dava dilekçesinde dayanılan vakıalar dikkate alındığında, davacı taraf, müflis davalıya kullandırılan kredileri müflis şirketin ödemiş gibi göründüğünü, aslında bu ödemenin … A.Ş.hakim ortağı …grubu firmalarına … A.Ş.’den “… ” kapsamında kullandırılan krediler ile karşılandığı, bu durumun teftiş raporunda da bildirildiği, bu durumda müflis … Ticaret A.Ş’nin kullanmış olduğu kredilerin aslında görünüşte kapatılmış olduğunu, aslında yapılmış gözüken bu ödemenin yine banka kaynaklarıyla yapılmış olmakla gerçek bir ödemenin mevcut olmadığını, bankanın zarara uğratıldığını iddia etmektedir.
Davacının dayandığı vakıa içerikleri karşısında “…” kredileri ile ilgili genel açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
“Kural olarak bankacılık mevzuatına uygun olarak verilen bir kredinin geri dönmemesi suç oluşturmamaktadır. Bununla birlikte, bankacılık sektöründe kredilerle ilgili olarak karşılaşılan yasal engellerin aşılması amacıyla kimi zaman çeşitli yöntemlere başvurulabilmektedir. Bu yöntemlerden birisi de, iki ayrı banka tarafından cins, tutar, vade, faiz oranı, kullanım tarihleri ve teminat şartları yönünden aynı olmak üzere, bankaların sahibi olan firma ve iştiraklerinin karşılıklı olarak kredilendirilmesi şeklinde tanımlanan ve öğretide “…” ya da …” de denilen “…” kredilerdir.
Özellikle bankaların hakim hissedarları arasında uzlaşmaya dayalı bir biçimde ve karşılıklılık esasına dayanılarak kullandırılan bu krediler vade, miktar ve faiz itibarıyla da aynı olduğundan birbirlerinin teminatı olarak kabul edilmekte ve bir tarafın kredi borcunu ifa etmemesi diğer tarafın da kredi borcunu ödememesine neden olmaktadır.
Esas amacı Bankalar Yasasında öngörülen kredi sınırlamalarının aşılması ve mutlak kredi yasaklarına ilişkin yasaklayıcı hükümlerin dolanılması olan back to back kredilerde, gerek bankanın gerekse hakim sermaye gruplarının ticari faaliyetlerinin iyi gitmesi halinde bir sorun yaşanmamakta ise de; taraflardan birinin mali durumunun bozulması nedeniyle bankaya el konulması halinde, ödeme güçlükleri oluşmakta, bu suretle de taraflar arasındaki kredi ilişkisinin gerçek mahiyeti ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, … kredilerin, bankacılık işlemlerinin belirli bir disiplin içerisinde yürütülmesi yükümlülüğüne uygun düşmediği ortadadır.
Buna göre; hakim hissedarların, baştan itibaren ödenmeyeceğini bilmelerine rağmen, back to back kredilendirme yöntemi ile hayali (fiktif) veya mali gücü yerinde olmayan gerçek ya da tüzel kişilere kredi açmak suretiyle her iki bankanın malvarlığının azalmasına ve kredi alanların haksız yarar elde etmelerine neden olmaları durumunda diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde eylemin zimmet suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/7-210E. 2011/218K.sayılı ilamı)
Somut olayda müflis davalı şirketin almış olduğu kredinin baştan itibaren ödenmeyeceğini bildiği krediyi aldığı, alınan birinci bilirkişi kurulu rapor içeriklerinden anlaşılamadığı gibi müflis davalı şirketin kredi aldığı tarih itibariyle mali gücünün yerinde olmadığı noktasında somutlaştırılmış bir vakıa ve delil mevcut değildir. Esasen davacı vekilinin dava dilekçesinde “…” kredi yöntemi ile borcun kapandığına dair iddiasına rağmen somut olay yönünden bu konu üzerinde ayrıntılı olarak durulması gerekir.
Müflis davalı şirket ve yetkilileri hakkında isnat olunan eylem ile ilgili herhangi bir suç duyurusu veya açılmış bir dava olduğu yönünde iddia ve delil dahi mevcut değildir. Bu noktada dava dışı şirketler tarafından nakit olarak çekildiği kayıtlara göre anlaşılan kredi bedeli ile müflis davalı şirketin dava dışı bankaya olan kredilerinin kapatıldığı noktasında yer, zaman, konu, eylem, kişi unsurları noktasında dahi somutlaştırılmış bir vakıa ve delil dahi dosya kapsamından tereddütsüz şekilde anlaşılamamaktadır. Zaten kaydi olarak dava dışı şirketlere kullandırılmış olan kredilerin, ilgili şirketlerin … Bankası … Şubesine gönderilmek suretiyle bu hesaplardan nakit olarak çekildiği kayden anlaşılmaktadır. Bu noktada müflis davalı şirketin, kredi borcunu dava dışı olan şirketlere kullandırılmış olan kredilerle ödendiği noktasında müflis davalı şirket aleyhine herhangi bir EFT ve/veya havale olduğu noktasında açık ve tartışmadan uzak bir belgenin varlığı dahi anlaşılamamaktadır. Her ne kadar müflis davalı şirketin ticari defter ve kayıtları incelenememiş ise de şirketin ticari defterleri saklama süresi alacağın doğum tarihi ile dava tarihi de dikkate alındığında dolmuştur. On yıllık sürenin dolmasında ise müflis davalı şirkete atfedilecek kusur yoktur. Öte yandan dava konusu alacağın yirmi yıllık zamanaşımı süresine tabi olması mümkün ise de bu süre içinde müflis davalı şirket aleyhine sonuca varmayı gerektiren herhangi bir kayıt ve belge ise davacı tarafından sunulan banka kayıtlarında tespit edilememiştir.
Gerek birinci bilirkişi kurulu gerek ikinci bilirkişi kurulunun kök ve ek raporları dikkate alındığında, müflis davalı şirket tarafından alınmış olan kredilerin dava dışı şirket tarafından sonraki aylarda almış olduğu kredilerin .. Bankası … Şubesine gönderilmesi, bu miktarın EFT yoluyla getirilmesi suretiyle kapatılmış olduğu noktasında ise de bu işlemin fiktif işlem olduğunu gösterir davalıya atfedilecek ve açık bir ispat hali yoktur. Zaten şirketler hukukunun ve kişiler hukukunun gereği olarak şirketlerin birbirlerinden bağımsızlığı esas olmakla ve özelikle dava dışı şirketlerin ödemeyi nakit olarak çektiği anlaşılmakla bu ödemenin fiktif yapıldığı tam olarak tespit edilememiştir.
“Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi sözleşmelerin ve borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi, ortaklardan ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişilerin ve ortakların mal varlığı ve sorumlulukları birbirinden ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir.
Asıl borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemez. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir.
Uygulamada ve doktrinde, tüzel kişi ile ortaklarının ya da birden fazla tüzel kişi şirketi birbirinden ayrı olan çalışma alanlarının ve malvarlıklarının birbirine karışması halinde ve ayrıca borcu karşılamada borçlu şirkete ait sermayenin yetersiz kalması durumunda, kardeş şirketler arasında ya da ortak şirket arasında çok istisnai hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir.
Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. (Yargıtay 11. HD 2020/6865E. 2021/3225K.sayılı ilamı,Çamoğlu Ersin – BATİDER C.32.S.2.2016 )
Somut olay yönünden davacı taraf, müflis davalı şirket ile dava dışı şirketler arasında öncelikle tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektiren bir iddiada bulunmamaktadır. Kaldı ki farklı tüzel kişiliği olan davalı aleyhine yorum yapmayı gerektirecek bir delilin tespit edilemediği, bu noktada müflis davalı ile dava dışı şirketler arasında fiili ve organik bağın varlığı ve bu çerçevede ödemelerin gerçekleştiği yönünde davacının da gerekli somutlaştırmayı yapamadığı anlaşılmaktadır. Davacının ödenmeyen kredi nedeniyle dava dışı şirketlerden bu alacağı tahsil etme hak ve imkanının mevcut olduğu gibi bu imkanının herhangi bir nedenle kullandırılmaması ise mutlak anlamda müflis davalı şirketin sorumluluğuna yol açıcı bir durum olarak da kabul edilemez.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.) maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105). Bu noktada müflis davalı şirketin almış olduğu kredilerin kayden ödenmiş olması karşısında, dava dışı olan şirketlerin pasifleriyle yani borçları ile ilgili müflis davalı şirket aleyhine oluşmuş ve ispatlanmış bir istisnai bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.) (…)
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210.). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. (Yargıtay HGK 2019/11-808E. 2020/504K.sayılı ilamı)
Hal böyle olunca müflis davalı şirket ile dava dışı şirketler arasında tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasını gerektirecek şekilde kardeş şirketler olduğu noktasında somutlaştırılmış bir vakıa ve delil mevcut olmadığı gibi müflis davalı şirket ile dava dışı şirketler arasında herhangi bir nedenden dolayı ticari bir ilişki olması da müflis davalı şirketin kredi borcunun dava dışı şirketler tarafından ödendiği, aslında bu ödemenin dava dışı şirketler tarafından çekilen kredi karşılığı elde edilen bedel ile yapıldığı, bu nedenle dava dışı şirketlerce kullanılan kredi ile ilgili müflis davalı aleyhine sonuca varılmasını gerektirmemektedir.
Şirketler hukuku açısından ana ilkelerin yanında istisnai hallerin uygulanması gerektiği düşünülse de istisnai bu durumların dar yorumlanması esastır. Müflis davalı şirket aleyhine olacak şekilde istisnai yorum yapılması noktasında davacının iddiasının ispatlayamadığı, bilirkişi kurulunun raporlarının içeriklerinin bu noktada istisnai hükümleri uygulanmasına yetmediği anlaşılmaktadır. Zaten gerek birinci gerek ikinci bilirkişi kurulu raporları, dava dışı şirketin almış olduğu krediler ile müflis davalı şirketin kredi borçlarının kapatılmış olduğu yolundaki tespitlerin fiktif işlemler olabileceği ihtimaline dayanmaktadır. Müflis davalı şirketin, fiktif işlemler yapılabileceği genel itibariyle ancak ve en fazla basit ispatı geçen, yakın ispata yakın bir durum olarak telaki edebilse dahi tam ispat durumunu oluşturabilecek nitelik taşımamaktadır. Tahmine dayalı yorumla müflis davalı aleyhine sonuca gidilemez. Bu şartlarda yukarıda atıf yapılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da açıklandığı üzere müflis davalı şirketin alacaklı olan bankadan para kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla dava dışı şirketler ile kötüniyetli işlemler yaptığını kabul edebilmek, istisnai nitelikte bu sonuca varabilmek ve genel ilkelerden ayrılmak davacının somutlaştırmaya çalıştığı vakıalar ve deliller karşısında mümkün gözükmemektedir.
Zaten aynı davacı …’nin, benzer taraf ve dosyalarla ilgili olmak üzere dava dışı şirketlerin kullanmış olduğu krediler ile davacı fona borçlu olan şirket borçlarının ödendiği yönündeki iddiaları da dikkate alınmalıdır. … borçlu olduğu bildirilen şirketin sorumluları açısından “idarece yani … tarafından bahsedilen hususların somut olarak ortaya konulması ve uyuşmazlık konularının özünü oluşturan ödemelerin dava dışı şirketlere Ege Bank’ın vermiş olduğu kredi olduğu, bu ödemenin söz konusu ödenmeyen borçlarla ilgili olduğu noktasında bağlantı olması, bunun ortaya konulması, somut olayda tespit olunması; aksi halde idarenin yani TMSF’nin kredi borcunun ödenmediği iddiasıyla alacak talep etmesinin mümkün olmadığı yönünde … 3.İdare Mahkemesinin …E. …K.sayılı ilamı dahi Danıştay 13.Daire Başkanlığının 2013/3436E. 2013/4053K.sayılı ilamı ile dahi onanmıştır. İdari yargıda verilen bu karar, somut olay açısından mutlak anlamda bağlayıcı nitelik taşımasa da somut olay açısından ispat hukuku şartları gözetildiğinde davacı lehine ispat durumunun gerçekleşmediği yönündeki mahkememizce varılan sonucu doğrulamaktadır. Bu ilamın davacı aleyhine güçlü bir delil olduğu anlaşılmaktadır. O halde alınan 1. ve 2.bilirkişi raporlarında açıklanan tespitlerde, Danıştay kararında açıklandığı üzere yapılan ödemelerin söz konusu ödenmeyen borçla ilgili olduğu noktasında bağlantının tam olarak somutlaşmadığı, ortaya konulmadığı, varılan sonucun tahmine dayalı olduğu mahkememizce kabul edilmiştir. Oysaki “tahmin ile hüküm verilemez”. Bu nedenle anılan raporlar bu açıdan dahi davalı aleyhine sonuç doğurucu nitelikte değildir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak, kayıt kabul davasına konu edilen ödemelerin dava dışı şirketlere … A.Ş.’nin hakim ortağı …’in grubu olan firmalarına …A.Ş.’den sağlanan krediler olup bu ödemenin davalı müflis şirketin ödenmeyen borçları için kullanıldığı noktasında da yer, zaman konu, kişi, eylem unsurları açısından davacının üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmediği mahkememizce kabul edilmiştir. Üzerine düşen ispat yükünü yerine getiremeyen davacı, 6100 sayılı HMK m.194 hükmünde kanun koyucunun dahi işaret ettiği üzere “bu yükü yerine getirmemenin sonuçlarına katlanacaktır”.
Zaten davacı taraf HMK m.194 hükmünde kanun koyucunun açıkladığı üzere iddia da bulunurken tartışma konusu olan yukarıdaki vakıaları hangi delille ispatlayacağı noktasında somutlaştırma yapamadığı gibi dayanmış olduğu deliller ile tartışma konusu vakıalar arasında bağlantıyı dahi tam olarak ortaya koymamıştır. Mahkememizce açıklanan gerekçede belirtildiği üzere toplanan mevcut deliller ise belirtilen temel ilkeler dikkate alındığında davalı aleyhine sonuç doğurabilecek nitelik taşınmamaktadır. Temel ilkelerin istisnası niteliğinde bir sonuca varılması aşamasında, dar yorum yapılması yorum bilimi açısından gerekli olup ispat hukukunun ise bir gereğidir. Kanun koyucunun temel olarak kabul ettiği ilkeler dikkate alındığında somut olay açısından ve davacı lehine ve davalı aleyhine istisnai bir sonuca varmanın koşullarının oluşmadığı değerlendirilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının sübut bulmadığından davanın reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davacının davasının sübut bulmadığından reddine,
2-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından harcanan 3.600,00 TL bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 11/11/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip