Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/165 E. 2023/596 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/165
KARAR NO : 2023/596

DAVA :ALACAK
DAVA TARİHİ : 03/06/2013
KARAR TARİHİ : 06/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan alacak ve itirazın iptali davasının açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde davalı … Ltd. Şti.’nin müvekkil davacı … A.Ş.’nin bayi olarak 292/2 pafta 2870 ada 627 parsel … mevki / …’de yerin maliki …nin kiracısı sıfatıyla akaryakıt bayii olarak faaliyet gösterdiği, taraflar arasında 14.09.2010 tarihinde imzalanan protokolün 3.maddesine göre davalı şirkete her ay istasyon işletme ve kira masraflarına katılım payı olarak Ekim 2010 ayından itibaren her ay bayinin keseceği fatura karşılığında fatura tarihindeki TCMB döviz alış kuru üzerinden TL’ye çevrilerek 18.000 USD 4 KDV ödeneceği, devamında bir defaya mahsus olmak üzere ilk 15 aylık tutar olan 270.000 USD * KDV’nin 2010 ekimde fatura karşılığından tek seferde ödeneceği, sonraki ödemelerin Ocak 2012 ayında başlayacağının kararlaştırıldığı ve söz konusu 15 aylık ödemenin yapıldığı; aynı protokolün 2.maddesi ile davalı şirket ile müvekkil arasında 10 Ekim 2010 dan geçerli olmak üzere 09 Ekim 2015 tarihinde sona erecek şekilde 5 yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesinin 28.09.2010 tarihinde imzalandığı; 20.10.2011 tarihli zeyilname ile protokolün 3.maddesine ekleme yapılarak Ocak 2012 ayında başlayacak aylık ödemelerin Ocak 2012-Aralık 2012 arasına denk gelen 12 aylık kısmın 216.000 USD * KDV’nin Ocak 2012 ayında, Ocak 2013-Haziran 2013 aylarına tekabül eden 6 aylık kısmı 108.000 USD * KDV ‘nin ise Mart 2012’de ödendiği; akdedilen bayilik sözleşmesinin davalı şirket tarafından … 31. Noterliğinin 1… tarihli ihtarnamesi ile feshedildiği; buna göre müvekkil tarafından davalıya 18 aylık katılım payı olarak (18.000 x 18)1:9418 KDV -382.320 USD’nin kısmen nakdi, kısmen mahsuplaşma ile ödendiği; 18 aylık sürenin sadece 5 aylık kısmı kullanılabilmiş olup kalan 13 aylık kira katkısının nedensiz yere ödendiği ve davalıya ödenen 305.121,77 TL’nin fiili sarf tarihi olan 12.03.2012 tarihinden itibaren avans faizi ve %18 KDV ile müvekkile iadesi gerektiği; …’un imzaladığı 03.01.2012 tarihli taahhütname ile davalı şirketin akdettiği sözleşmelerden doğmuş ve doğacak borçları için 600.000 TL müşterek borçlu ve müteselsilen kefil olduğu; söz konusu protokolün Ek.1’ye göre istasyonda müvekkil tarafından yapılan yatırımların güncellenmiş değerleri üzerinden
davalıya fatura edildiği, davalının bu faturaları iade ettiği, protokol gereği bu yatırım tutarının 105.266,88 TL olduğu ve faturaların vade tarihi 17.07.2012 tarihinden itibaren avans faizi ve %18 KDV ile müvekkile ödenmesi gerektiği; davalı şirketin3… tarih ve … sayılı 412,41 TL tutarlı faturadan kaynaklanan market promosyon (hafız kartı) borcu bulunduğu, şeklinde açıklandıktan sonra iadesi gereken 305.121,77 TL kira katılım payı alacağımızın 12.03.2012 tarihinden, 105.266,88 TL sabit kıymet bedeli alacağımızın fatura vade tarihi 17.07.2012 tarihinden ve 412,41 TL tutarlı faturadan kaynaklanan alacağın fatura vade tarihi 30.09.2012 tarihinden itibaren avans faizi ve KDV ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl dava dosyasında davalı vekilinin 12.07.2013 tarihli cevap dilekçesinde özetle; protokolün 3.maddesine göre, davacı şirketin Ekim 2010 tarihinde ödemesi gereken 15 aylık istasyon işletme ve kira masrafları katılım payını gecikmeli olarak Ocak 2012 ayında ödediği, davacının katılım payı ile ilgili ikinci ve son ödemesini de Nisan ayının başlarında yaptığı, bu ikinci ödemesinde 6 aylık payını ödediği; böylece davacı şirketin yaptığı katılım payı ödemesi 21 aydan ibaret olduğu ve yapılan bu ödemelerin de dava dilekçesinde belirtildiği gibi kısmi nakit, kısmi mahsup olduğu; sözleşmenin başlangıcının 10.10.2010 tarihi olmasına karşılık davacı şirketin yükümlülüklerini eksik veya hiç yerine getirmemesi nedeniyle davacı şirkete …31. Noterliğinin …tarih ve … yevmiye numaralı fesih ihbarnamesi çektiği; müvekkilin fesih nedeniyle yasal haklarını kullanmasının Temmuz 2012 ayını bulduğu ve sözleşme süresinin feshe kadar 21 aydan fazla olduğu dikkate alındığında davacı şirketin katılım payı alacağı bulunmadığı, hatta müvekkilin alacaklı olduğunun defter incelemesi ile anlaşılacağı; sözleşmenin feshinden sonra davacı şirket tarafından verilen ariyet konusu mallar müvekkil şirketçe davacı şirkete iade edildiği ve bu yüzden davacı şirketin sabit kıymet yatırım alacağı olmadığı; dava dilekçesinde belirtilen market promosyon (hafıza kartı) da iade kapsamında ariyet mallarla birlikte davacıya iade edildiği; Mahkeme tarafından davacı şirkete ait Kemalpaşa deposuna ait kayıtların istenmesi halinde beyanlarının doğruluğunun ortaya çıkacağı gerekçesiyle haksız ve mesnetsiz olarak açılan eldeki bu davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini savunmuştur.
Birleşen davada ise davacı vekili mahkememize vermiş olduğu dava dilekçesi ile,müvekkil şirket ile davalı … Şti. arasında 28.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesi akdedildiğini, davalı şirkete akaryakıt tedarik edildiği, davalının 29.02.2012 tarih …, 21.03.2012 tarih …, 26.03.2012 tarih … nolu fatura bedelleri toplamı 209.209,35 TL’yi ödememesi nedeniyle 12.İcra Müdürlüğü … esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatılmış olduğunu, başlatılan takibe davalı yanca; faize tamamen, borca ise kısmi itirazda bulunulmuş olup anapara borcu olarak kabul edilen 16.611,13-TL’nin dosyaya ödenmiş bakiye 192.598,22-TL anapara borcuna itiraz edildiğini, davalı yanın itirazlarının iptali ile takibin devamına karar verilmesi talep ettiklerini, davacı tarafından 18.06.2012 tarihinde 100.000-TL tutarlı teminat mektubunun nakde çevrildiğini, dava konusu faturaların davalı tarafından ödenmediğini, davalının itirazlarının reddine karar verilmesi talep etmiştir.
Birleşen davada ise davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesi ile,davacı tarafından 29.02.2012 tarih…, 21.03.2012 tarih …, 26.03.2012 tarih … nolu fatura bedelleri dolayısıyla alacaklı olduğu bahisle 12.İcra Müdürlüğ’nün … sayılı takip dosyası ile takibi başlatılmış olduğunu, 09.08.2012 tarihli dilekçe ile yapılan kısmi itiraz üzerine takibin durdurulması kararı verildiğini, davacının ısrarı nedeniyle bu davanın açıldığını, davacı şirkete olan borcun 117.660,65 olduğunu, davacı şirkete verilen 100.000 TL tutarlı teminat mektubunun 18.06.2012 tarihli dilekçe ile nakde çevrildiğini, 17.08.2012 tarihinde icraya 18.875,00 TL yatırılmış olduğunu, haksız ve kötü niyetli açılan davanın reddine karar verilmesi savunmuştur.
Asıl davada taraflar arasında varlığı tartışmasız olan sözleşme ve eki zeyilnamelere göre dava dilekçesine konu alacak kalemlerinin dayanak sözleşme hükümleri ve özellikle madde 3 hükmü ve somutlaştırılan vakıalar ve dosya kapsamı gözetildiğinde şarta bağlı olup olmadığı, bu yönü ile tahakkuk edip etmediği, noktasında tarafların ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi, sektörel uygulamalar dahi dikkate alındığında alacak kalemlerinin tahakkuk edip etmediği, alacağa esas kılınan faturaların uyuşmazlık konusu olan yıllara ait ticari defter ve kayıtlar gözetildiğinde defterlerde ne şekilde gözüktüğü, iddia olunan alacak kalemleri ile ilgili lehe ve aleyhe muhasebesel veri olup olmadığı, özellikle … ATM tarafından atanan bilirkişinin hazırladığı teknik ve mali raporlar ve sunulan Yargıtay ilamları, sözleşme hükümleri, ticari defter ve kayıtlar da dikkate alındığında davacının sabit kıymet alacağının sözleşmesel, sektörel ve muhasebesel açıdan hesaplanabilir olup olmadığı, tahakkuk edip etmediği, sonuç olarak davacının iddia ettiği alacak tüm kalemlerinin tahakkuk etmesi açısından sözleşmesel, sektörel ve muhasebesel yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği, yerine getirilmiş ise davalının hangi kalem ve miktarlardan sorumlu olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Buna mukabil birleşen davada ise uyuşmazlık konusu Yargıtay bozma ilamında belirtilmiş olduğu üzere takip ve dava konusu edilmeyen faturaları kapsar şekilde cari hesap ilişkisinin incelenmeksizin birleşen dava dosyası yönünden faturalara ilişkin borcun sona erdiğinin birleşen dosya davalısının ticari defter ve kayıtlarından anlaşılır olup olmadığı, bu faturalara dair borcun sona erdiğine dair muhasebesel kayıt olup olmadığının birleşen dosya davalısının dayanak savunması ve muhasebesel verileri ile anlaşılır olup olmadığı, birleşen davadaki itirazın iptaline konu olan icra dosyasında takip tarihi itibari ile birleşen dosya davacısının temerrüt faizi talep etmesine elverişli iddianame ve benzeri belgenin var olup olmadığı, buna göre birleşen dava yönünden takip tarihi itibariyle birleşen dosya davalısının talep edebileceği bir miktar olup olmadığı, taraflar lehine icra inkar ve kötü niyet tazminat talebinin hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasındadır.
Yargılama aşamasında davalının hak düşürücü süreye ilişkin itirazları ve zamanaşımı defileri asıl dava yönünden red olunmuştur. Zira davalı kefil yönünden 01/07/2013 tarihine kadar TBK m.598 hükmüne dayalı dava açılmış olup 01/07/2012 öncesi ise on yıllık süre dolmamıştır. Buna mukabil asıl dosyada sözleşmeden kaynaklı alacak on yıllık zamanaşımına tabi olup fesih ile dava tarihi arasında ise yine on yıllık süre dolmamıştır.
Birleşen dava yönünden ise dayanak sözleşmedeki yetki şartı nedeniyle davalının icra müdürlüğünün yetkisine yönelik itiraz red olunmak suretiyle bu yöne ilişkin itiraz dahi sonuca bağlanmıştır.
Asıl davaya ilişkin 26/08/2015 tarihli raporda “davacı yanın sunduğu ticari defterlerin TTK hükümlerine göre gerekli açılış ve kapanış onayına sahip olduğu, davacı defterlerinin HMK m.222’ye göre delil niteliğinde olup olmadığı hususunun Mahkemenizin takdirinde bulunduğu, davalı şirketin davacı yana 08.03.2012 tarihli, … sıra numaralı, istasyon işletme ve kira masrafları katılım payı açıklamalı toplam 453.278,59 TL tutarlı faturayı tanzim ettiği, buna karşılık davacı yanın, davalı şirkete, 26.04.2013 tarihinde 350.431,50 TL ödeme yaptığı, söz konusu fatura incelendiğinde, içeriğinde hangi aylara ait olduğunun belirtilmediği, bu faturanın tarihi dikkate alındığında; KDV hariç tutarının 384.134,40 TL olduğu, kira yardımı tutarının aylık 18000 USD*KDV olarak taraflar arasındaki sözleşmede hüküm altına alındığı, fatura tarihindeki USD kurunun 1,76 TL olduğu, dolayısı ile bu tutarın 218.257 USD’ye karşılık geldiği, aylık 18.000 USD kira bedeline bölündüğünde ise yapılan ödemenin 12 aylık bir kira bedelini ifade ettiği, yani başka bir deyişle ileriye dönük kira bedeli/yardımı olduğuna dair herhangi bir somut veri olmadığı, davacı yanın ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda ise, davalı yandan 05.06.2013 tarihi itibarı ile, kaydi olarak 407.869,15 TL alacaklı göründüğü, ancak davacı ticari defterindeki cari hesap kayıtlarında, “kira bedeline mahsup” içerikli herhangi bir kayıt bulunmadığı, kayıtlarda sadece “cari hesaba mahsuben” ifadeleri bulunduğu, dolayısı ile ticari defterlerden kira bedelinin mahsuplaşma yolu ile ödendiği hususunun tespit edilmediği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Birinci bilirkişi kurulunun kök raporu ve ek raporu, bu rapora yönelik itirazlar karşısında birinci bilirkişi kurulunun sunmuş olduğu son raporlardan muhasebesel, işletmesel ve sektörel açıdan farklı sonuca varılması durumunda gerekçesinin ayrıntılı olarak açıklanması, sonuç olarak her bir alacak kalemi yönünden asıl borçlu ve kefil olan her bir davalı ile ilgili teknik, sektörel ve muhasebesel yönden bilirkişi incelemesi yapılması amacı ile yeni bilirkişi kurulundan yeni rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur. Esasen sabit kıymetler ile ilgili mahallinde keşif icra olunmaksızın bu raporun hazırlanmış olması karşısında bu raporun hükme herhangi bir şekilde esas olabilmesi mümkün değildir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığı araştırılması için Mahkememiz tarafından atanan ve sektör bilirkişisinin dahi yer aldığı 2.bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 24/10/2019 tarihli raporunda “davacı …A.Ş.’nin 2010-2013 yıllarına ait ticari defterlerinin noter açılış ve kapanış onaylarının zamanında ve usulüne uygun olarak yapıldığı tespit edildiğinden ticari defterlerin HMK md. 222 uyarınca davacı şirket lehine ve aleyhine delil teşkil eder nitelikte olduğu, davalı … Ltd. Şti.’nin merkez adresinin … olması nedeniyle davalının ticari defterlerinin incelenmesi mümkün olmadığından defter kayıtlarının incelenmesi açısından 24.08.2017 tarihli talimat bilirkişi raporunun esas alındığı, davacı ve davalının ticari defter kayıtlarına göre, … 12. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında 26.07.2012 takip tarihinde, takip konusu olan ve takip dosyasında yer alan, “kurşunsuz benzin ve motorin” açıklamalı 29.02.2012 tarih ve … sayılı 87.027,26 TL tutarında fatura, … tarih ve… sayılı 98.018,56 TL tutarında fatura ve 26.03.2012 tarih ve … sayılı 67.173,78 TL tutarında faturaların tarafların defterlerinde kayıtlı olduğu, … 12. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında 26.07.2012 takip tarihi itibariyle, davacının defter kayıtlarına göre davacı şirketin davalı şirketten (takip konusu toplam tutarı 209.067,20 TL tutarındaki 3 adet fatura dahil olmak üzere) 593.406,63 TL alacaklı iken davalının defterlerine göre davacı şirketin davalı şirketten 18.949,36 TL alacaklı olduğu; bu farkın davacının defterlerine 17.07.2012 tarih ve … sayılı “istasyon nakdi yatırım bedeli” açıklamalı 497.188,99 TL tutarında fatura ve 17.07.2012 tarih ve …sayılı “sabit kıymet satış” açıklamalı 81.007,42 TL tutarında faturaların kaydedilmesinden kaynaklandığı, davalı tarafından “istasyon işletme ve kira masrafları katılım payı” açıklaması ile düzenlenen 27.11.2011 tarihli toplam 480.015,50 TL tutarında 2 adet fatura ve 08.03.2012 tarihli 453.278,59 TL tutarındaki fatura olmak üzere toplam 933.294,09 TL tutarındaki faturanın Ocak 2012-Aralık 2013 arasını kapsayan 24 aylık katkı payını ifade ettiği; bu tutarın aylık ortalaması 38.887,25 TL ve ay 30 gün üzerinden de günlük olarak 1.296,24 TL hesaplandığı ve sözleşme fesih tarihi 12.06.2012 olarak esas alındığında 31.12.2013 tarihine kadar 567 gün kaldığı, böylece davacının peşin ödediği ve sözleşmenin feshi nedeniyle yararlanamadığı katkı payı (567 gün x 1.296,24 TL) 735.968,08 TL olarak, takibe konu 192.598,22 TL’nin çıkarılması ile (735.968,08 TL-192.598,22 TL) 542.369,86 TLolarak hesaplandığı, böylece, mali yönden yapılan incelemeler sonucunda; Mahkeme nezdinde sözleşmenin erken feshi nedeniyle davacının istasyon işletme ve kira masraflarına katılım payı adı altında davalıya fazladan ödeme yaptığı ve iadesi gerektiği kanaati hasıl olursa, … 12. İcra Müdürlüğünün …E. sayılı dosyasında 26.07.2012 takip tarihi itibariyle, takip konusu toplam tutarı 209.067,20 TL tutarındaki 3 adet fatura alacağının bulunduğu (buna karşılık davalı tarafından dava dosyasına 18.875,00 TL yatırıldığı, dava dilekçesinde davalının yatırdığı anapara tutarının 16.611,21 TL olduğu belirtilerek 192.598,22 TL anapara ve 11.782,87 TL faiz alacağının talep edildiği); davacının peşin ödediği ve sözleşmenin feshi nedeniyle yararlanamadığı istasyon işletme ve kira katkı payı tuftarının 542.369,86 TL olarak hesaplandığı, buna karşılık dava dilekçesinde bu katkı payı için 305.121,77 TL ve fiili sarf tarihi olan 12.03.2012 tarihinden itibaren avans faizi ve faizin KDV’si ile iadesinin talep edildiği, talimatla İzmir Mahkemesinden alınan 07.09.2017 tarihli talimat bilirkişi kurulu raporunda davacı tarafından yapılan sabit kıymetlerin değerinin 87.000,00 TL olabileceği kanaatine varıldığı, dava dosyasındaki kök ve ek raporlarda davacının 2010 yılı defterleri incelenmediğinden taraflar arasındaki ticari ilişkinin tam olarak ortaya konulamadığı, taraflar arasında 28.09.2010 tarihinde imzalanan “… A.Ş. İstasyonlu Bayilik Sözleşmesi””nin 24. Maddesi ile davacı …A.Ş.’nin defter ve kayıtlarının kati delil teşkil ettiğinin HUMK’nun 287 vd maddeleri uyarınca delil sözleşmesi hükmünde kabul edildiği, sektörel yönden tüm belgeler, kök ve ek bilirkişi raporları ve görüşleri ve sektör teamülleri doğrultusunda ödenmeyen akaryakıt ürün faturaları dolayısıyla davacının alacaklarını tahsil edemediği, sözleşme ve ekleriyle aylık olarak ödeneceği söylenen tutarları, ek zeyilnamelerle toplu olarak erken ödeyen davacının, erken fesihten kaynaklı fazla ödeme yapmış konumuna geldiği ve ödenen kısmın bayi tarafından iade edilmediği, sözleşmenin erken feshi nedeniyle davacının aynı zamanda kalan sözleşme süresinde bayiye satacağı akaryakıttan elde edeceği kardan mahrum kaldığı, 5 (beş) yıllık bayilik sözleşmesi süresi için istasyona yapılan geri alınamayacak yatırımdan kaynaklı zarara uğradığı ve kalan süre esasında bu bedelden kalan süreye ilişkin kısmından davacının zarar uğradığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Mahkememizce oluşturulan 27/06/2019 tarihli ara kararda “belirtilen hususların gerek asıl dava gerek birleşen dava yönünden tam ve eksiksiz incelenmesi açısından bilirkişi kurulundan rapor alındığı, ilk defa bu rapor ile sözleşmesel ilişkinin 2010 yılından başladığı halde … ATM tarafından atanan bilirkişi tarafından davalı şirketin 2010-2011 yılına ait ticari defter ve kayıtları üzerinde uyuşmazlık konuları kapsamında gerekli muhasebesel incelemenin yapılmadığı, gerekli dayanak kayıtların tespit edilmediği, ikinci bilirkişi kurulu tarafından bildirilmekle gerek rapor kapsamına gerek dosya kapsamına göre tahkikatın genişletilmesine; bu kapsamda asıl ve birleşen dava dosyalarına esas olan icra dosyalarındaki takibe konu alacak kalemleri ile ilgili davalı …. Ltd. Şti.’nin 2010-2011-2012 yılı ticari defter ve kayıtlarında takibe esas olan kalemler ile ilgili gerekli tüm muhasebesel araştırmanın yapılması, ayrıca asıl ve birleşen davaya esas uyuşmazlık konularından katılım payı, sabit kıymet bedeli ve cari hesap alacak kalem ve faturaları ile ilgili takip tarihlerindeki borç ve alacak kalemlerinin tek tek tespit olunması, yine 2010-2011-2012 yılı itibariyle bağlı kalınarak borç ve alacak durumunun tespiti, yine asıl davanın açıldığı 12/07/2013 tarihinde yine birleşen 2016/178E.sayılı davanın açıldığı 10/05/2013 tarihi ile bu davaya esas … 12.İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasındaki takip tarihi olan 26/07/2012 tarihi arasında birleşen dosya davalısının yapmış olduğu bir ödemenin olmadığının tespiti, yapılan tüm bu muhasebesel inceleme ve tespitlere dayanak 2010-2011-2012 yılı defter kayıtlarının onaylı suretleri ile dayanak vesaikin rapora eklenmesi, bu incelemenin halihazırda listede kayıtlı ise mali müşavir … tarafından icra olunması için … ATM’ye istinabe yazılmasına, tüm dosya suretinin gönderilmesine; bu suretle öncelikle bu eksikliğin giderilmesine; atanacak bilirkişi için takdir olunan 1.000,00TL ücretin asıl ve birleşen dosya davacı vekili tarafından iki hafta içinde depo olunmasına; … ATM tarafından asıl ve birleşen dosya davalısı şirketin 2010-2011-2012 yılı ticari defter ve kayıtlarının derhal incelenmesinin Yargıtay 15.HD’nin 2017/25347E. 2019/541K.sayılı vb.Yargıtay ilâm içerikleri karşısında HMK.m.193 hükmü ile bağlı kalınmaksızın tam ve eksiksiz olarak gerçekleştirilmesine, tamamlanmasına; … ATM tarafından atanacak bilirkişinin 2020 itibariyle sunacağı gerek asıl gerek birleşen dosya davalısı şirkete ait muhasebesel incelemeleri bitirmesinden sonra gerek asıl gerek birleşen dava dosyasına yönelik olarak mahkememizin atadığı ikinci bilirkişi kurulunun hazırladığı 27 sayfalık 24/10/2019 tarihli raporda muhasebesel açıdan revize edilmesi gereken durum olup olmadığının irdelenmesi; buna göre asıl ve birleşen dava dosyası yönünden ayrı ayrı yapılacak incelemede ilk bilirkişi kurulunun 26/08/2015 tarihli kök raporu, aynı yöndeki 22/10/2018 tarihli ve 15/02/2019 tarihli ek raporları dikkate alındığında ilk bilirkişi kurulundan farklı bir sonuca ulaşılmış ise gerekçesinin mutlaka açıklanması; akabinde ve sonuç olarak 2019 yılında atanan ikinci bilirkişi kurulunun asıl davada davacının “alacak davası” açmış olması nedeniyle asıl dava dosyasının dava dilekçesinin “sonuç kısmında” belirtilen üç farklı kalem ile ilgili alacak kalemlerinin tahakkuk edip etmediğini, üç farklı alacak kalemi tahakkuk etmiş ise KDV’si ile birlikte tahsil talebinin vergisel uygulama dahi gözetilerek hesaplanması; yine birleşen davanın kısmi olarak açılmış itirazın iptali davası olup, itiraz dilekçesine göre asıl alacağın 16.611,13TL’lik kısmına itiraz olmaması karşısında birleşen dava yönünden takip tarihi olan 26/02/2017 tarihi itibariyle öncelikle tahakkuk eden asıl alacak miktarının ne olduğu, akabinde bu asıl alacak nedeniyle birleşen dosya davalısı aleyhine işlemiş faiz hesaplanması gerektirir ihtarname veya düzenleme olup olmadığı dikkate alınarak işlemiş faiz hesaplaması, davalı borçlunun itiraz dilekçesinde 16.611,13TL asıl alacak miktarına itiraz etmemesi nedeniyle itiraz edilmeyen bu kısmın bilirkişilerce takip tarihi itibariyle tespit edilen asıl alacak miktarından düşülmesi, buna göre yapılan düşüm sonrası takip tarihindeki asıl alacak miktarının tespiti; sonuç olarak 2019 yılında atanan bilirkişi kurulunun asıl davanın asıl alacak davası, birleşen davanın itirazın iptali davası olması gözetilerek ikinci bilirkişi kurulunun, raporunu sonuç kısmını bu yöntem dahilinde belirtmesi amacı ile 24/10/2019 tarihli ikinci bilirkişi kurulundan ek rapor alınmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
… ATM’den yazı cevabı gelmesinden sonra bu defa aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınmıştır.
2.bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 16/05/2021 tarihli rapor içeriğine göre “mükerrer alacak hesaplamamak için icra takip dosyasına ve birleşen dava dosyasına konu 192.598,22 TL alacak tutarının sözleşmenin erken feshi nedeniyle davacının yararlanamadığı katkı payı tutarı 735.968,08 TL’den düşülmesi ile davacının yararlanamadığı işletme ve kira masraflarına katılma payı alacağının (735.968,08 TL – 192.598,22 TL -) 543.369,86 TL’ye düştüğü, buna karşılık, asıl dava yönünden dava dilekçesinde davacının 305.121,77 TL kira katılım payı alacağı talep edildiğinden, takdiri Mahkemeye ait olmak üzere, taleple bağlılık ilkesinin bir gereği olarak davacının peşin ödediği ve erken fesih nedeniyle yararlanamadığı istasyon işletme ve kira masraflarına katılım payı alacağı tutarının 305.121,77 TL olduğu, taraflar arasındaki 5 (beş) yıllık bayilik sözleşmesi süresi için istasyona yapılan geri alınamayacak yatırımdan kaynaklı davacının alacak tutarının (07.09.2017 tarihli teknik bilirkişi kurulu raporu esas alınarak) 87.000 TL ve %18 KDV eklendiğinde alacak tutarının 102.660,00 TL olacağı, davacı tarafından 30.09.2012 tarihli 412,41 TL market promosyon (hafıza kartı) faturasının fesih ihtar tarihi 12.06.2012 tarihinden sonra düzenlendiği, bu faturanın davalının defterlerinde kayıtlı olmadığı, dava dilekçesinde de akdin feshinden sonra düzenlenen faturaların davalı tarafından kabul edilmediğinin beyan edildiği dikkate alındığında bu alacak iddiası konusunda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılamadığı, sonuç olarak, sözleşmenin erken feshi nedeniyle davacının istasyon işletme ve kira masraflarına katılım payı adı altında davalıya fazladan ödeme yaptığı ve iadesi gerektiği hususu Mahkemenin takdirinde olmak üzere, asıl dava yönünden davacının, davalılardan işletme ve kira masraflarına katılım payı ve istasyona yapılan geri alınamayacak yatırımdan kaynaklı (305.121,77 TL 4 102.660,00 TL -) 407.781,77 TL alacaklı olduğu, bu asıl alacak için 03.06.2013 dava tarihine kadar TCMB avans faizi üzerinden hesaplanan (72.322,80 TL * 9418 KDV-) 85.340,90 TL faiz ile birlikte anapara ve faiz toplamının 493.122,67 TL olarak bulunduğu, Mahkeme nezdinde davalı …’un imzası bulunan 03.01.2012 tarihli “TAHHÜTNAME” başlıklı bir sayfalık yazının geçerli bir kefalet sözleşmesi olduğu kanaati hasıl olursa, davalı …’un en fazla 600.000,00 TL borçtan sorumlu olması gerekeceğinden asıl dava yönüyle 493.122,67 TL asıl alacak ve faizinden davalıların her ikisinin de sorumlu olacağı, birleşen dava yönünden Mahkeme nezdinde, sözleşmenin erken feshi nedeniyle davacının istasyon işletme ve kira masraflarına katılım payı adı altında davalıya fazladan ödeme yaptığı ve iadesi gerektiği kanaati hasıl olursa, bu işletme ve kira masrafları katılım payı alacağı 735.968,08 TL içinde … 12. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında davacının itirazın iptaline ilişkin dava dilekçesi ile talep ettiği akaryakıt faturalardan kaynaklanan 192.598,22 TL anapara alacağının da bulunduğu, başka bir deyişle … 12. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında alacağın dayanağı olarak gösterilen … tarih ve… sayılı 87.027,26 TL, 21.03.2012 tarih ve … sayılı 98.018,56 TL ve 26.03.2012 tarih ve … sayılı 67.173,78 TL tutarında faturaların her iki tarafın defterlerinde de kayıtlı olduğu ve davacı tarafından davalıya verilen akaryakıt bedellerine mahsuben ödendiği, böylece birleşen dava yönünden davacının icra takibine itirazın iptaline ilişkin dava dilekçesi ile talep ettiği 192.598,22 TL asıl alacağının bulunduğu, 26.07.2012 takip tarihine kadar TCMB avans faizi üzerinden hesaplanan 11.415,83 TL faiz ile birlikte anapara ve faiz toplamının 204.014,05 TL olarak bulunduğu, icra takibi ve itiraz davasının davalı … Ltd. Şti. hakkında başlatıldığı ve açıldığından bu davalının 204.014,05 TL alacaktan sorumlu olacağı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Bilirkişi kurulu raporunun taraf vekillerine tebliğ olunmasından sonra ise “bilirkişi kurulunun 16/05/2021 tarihli raporlarının 11.sayfasının 2.paragrafında, asıl dava dosyasında davacı lehine istasyonun bulunduğu taşınmazın değerini arttırıcı vasıfta bir yatırım veya davalının yarar sağlamaya devam ettiği bir yatırım bulunmadığı açıklandığı halde aynı raporun bu defa 15.sayfasında asıl dosya davacısı lehine yatırım bedeli hesaplanmak sureti ile çelişki oluşması, birleşen dava yönünden hesabın ise ne şekilde yapılacağının 11/03/2021 tarihli tutanakta açıkça belirtilmiş olduğu halde bu yöntem çerçevesinde yapılmış ve denetlenebilir bir incelemenin ise mevcut olmaması anlaşılmakla çelişkiyi ve eksikleri gidermek üzere 3.bilirkişi kurulundan 3.rapor alınmasına dair karar verilmiştir.
İçinde sektör bilirkişinin dahi yer aldığı 3.bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 19/11/2021 tarihli kök raporda “15.06.2012 ile 31.12.2012 tarih aralığı için davalının taraflar arasındaki protokolden kaynaklı kalan süre için (KDV Dahil USD: 138.961,97 olup 15.06.2012 tarihli T.C.M.B Döviz Alış Kuru: 1,7784 TL’den) KDV Dahil 252.090,91 TL’yi protokol gereği iade etmesi gerekti fesih tarihi ile dava tarihi arasındaki davacının talebine istinaden 252.090,91 TL için hesaplanan faizin KDV dahil 66.243,52 TL olacağı, davacı tarafın “katkı payı iade alacağı” için (497.188,89 TL — 247.129,97 TL) 245.098,08 TL davalı tarafa fazla fatura düzenlenmiş olduğu, sabit kıymet olarak taraflar arasında düzenlenen 14.09.2010 tarihli protokolde yer alan davacı tarafından davalı tarafa yapılması gereken ariyet/yatırımların kalem kalem belirlendiği, bilirkişi raporuna göre 87.000.- TL olarak davacının yatırım yaptığı tespit edildiği, bilirkişi raporuna göre belirlenen değer için dava tarihine kadar hesaplanan faiz tutarı KDV dahil 15.395,48 TL olacağı, davacı tarafından davalı tarafa 30.07.2012 tarihinde düzenlenen hafıza kartı bedeline ait fatura tutarının 412,41 TL olduğu, paylaşılan belgeler ışığında davacının (nakdi yardım iadesi, sabit kıymet, hafıza kartından kaynaklı olarak oluşan) cari hesabına istinaden anapara (KDV Dahil) alacakları toplamının 336.963,44 TL olacağını, faiz alacağının “Nakdi Yatırım İadesi” için 66.243,52 TL, sabit kıymetler bedeli için 15.395,48 TL ve “Hafıza Kartı” içinde 55,23 TL olmak üzere toplam faiz alacağının KDV Dahil 81.694,23 TL olacağı, davalı tarafından 16.611,13 TL’lik tutar kabul edilerek davacı tarafa ödendiğini, icra davasına konu edilebilecek davaya konu edilen faturalardan kaynaklı olarak davacının dava tarihi itibari ile alacağının 15.210,22 TL olacağı, bu dava özelinde dava tarihi itibari ile hesabın sıfır olduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Adı geçen kök raporun taraf vekillerine tebliğ olunması sonrasında ise oluşturulan ara kararda ise;
“a)Asıl dava dosyasında sebepsiz zenginleşmeye konu olduğu iddia edilen protokolden kaynaklı ve bakiye bedel olduğu belirtilen kısmın yabancı para olması nedeni ile TL’ye dönüşüm tarihinin; ayrıca talep olunan bakiye süreye isabet eden sebepsiz zenginleşmeye esas olan kısmın hesaplanma tarzının ve buna göre bu bedeli ile ilgili miktarın konu ile ilgili Yargıtay uygulaması çerçevesinde hesaplanması,
Ancak asıl davadaki her bir alacak kalemi için gerek sözleşme tarihi gerek dava tarihi itibari ile Katma Değer Vergisi Kanunu hükümleri gözetildiğinde vergisel olarak bu kalemler için daha önceki Yargıtay uygulamasında benimsendiği üzere sadece “işlemiş faize KDV uygulanmasına ” engel bir durumun olup olmadığının belirtilen tarihler itibari ile ve özet şekilde incelenmesi,
Yine sabit kıymet bedeli alacak kalemi yönünden … ATM tarafından atanan bilirkişi kurulu raporunun incelenmesi,
Sektör bilirkişisi tarafından Yargıtay uygulaması çerçevesinde sabit kıymet bedeli olarak talep edilen miktar ile ilgili fesih tarihi itibari ile yapılmış olan hesabın sektörel açıdan uygun olup olmadığı,
Özellikle sabit yatırımların mevcut taşınmaz değerine bir fayda sağlayıp sağlamadığı, taşınmazların davalılar adına kayıtlı olup olmadığı,
Buna göre bu sabit yatırımların kullanılıp kullanılmadığına dair … ATM tarafından atanan bilirkişi raporundaki tespitlerin değerlendirilmesi ve en önemlisi bu sabit yatırımların davalılar tarafından kullanılmak sureti ile asıl dosya davalısının ticari faaliyetini sürdürüp sürdürmediği, sabit yatırımların ticari faaliyete katkısı olup olmadığı hususlarında sektör bilirkişisinin somut dosya kapsamı ve uyuşmazlık kapsamında tek tek gerekçeli ,denetime elverişli, sektörel açıklamasını yaparak heyete katkı sunması,
Sektör bilirkişisinin yapacağı bu katkının muhasebesel tespitler ile uyumlu olup olmadığının SMMM/Denetçi bilirkişinin dahi katkısı ile irdelenmesi,
Bu irdelemeler yapılırken özellikle 2.bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu ek rapor ile aynı veya farklı sonuca varılması halinde mutlak surette bu gerekçenin açıklanması,
Buna göre önceki ara kararda belirtildiği üzere bu çerçevede asıl dava dosyası yönünden gerekli incelemenin eksiksiz gerçekleştirilmesi,
b)Yine birleşen dava dosyası yönünden birleşen dava dosyası içinde bulunan, en önemlisi mahkemece uyulan, tarafların lehine ve aleyhine usuli kazanılmış haklar doğuran Yargıtay ilgili bozma ilamının içeriğinin mutlak suret ile bilirkişi kurulu tarafından dikkate alınması,
Adı geçen Yargıtay ilamının ve bu ilam ile uyumlu Yargıtay HGK uygulamaları karışsında Yargıtay bozma ilamında belirtildiği üzere uyuşmazlığın üç adet fatura çerçevesinde değerlendirilip sonuçlandırılması,
Bu nedenle Yargıtay bozma ilamında belirtilmiş olduğu üzere takip ve dava konusu edilmeyen faturaları kapsar şekilde cari hesap ilişkisinin incelenerek görüş bildirmekten kaçınılması,
Bu çerçevede birleşen dava dosyası yönünden faturalara ilişkin borcun sona erdiğinin birleşen dosya davalısının ticari defter ve kayıtlarından anlaşılır olup olmadığı üzerinde durulması,
Bu faturalara dair borcun sona erdiğine dair muhasebesel kayıt olup olmadığının birleşen dosya davalısının dayanak savunması ve muhasebesel verileri ile anlaşılır olup olmadığı,
Birleşen davadaki itirazın iptaline konu olan icra dosyasında takip tarihi itibari ile birleşen dosya davacısının temerrüt faizi talep etmesine elverişli iddianame ve benzeri belgenin var olup olmadığının dikkate alınması,
Bu suretle 2.bilirkişinin hazırlamış olduğu ek rapordan farklı veya aynı sonuca verilmesi halinde bunun gerekçesinin açıklanması sureti ile bilirkişi kurulundan ek rapor alınması” şeklinde ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa üçüncü bilirkişi kurulu 15/02/2022 tarihli raporunda “istasyon işletme ve kira masraflarına katılım” bedeli konusunda; davalı tarafın değişik zamanlarda toplam 4 adet fatura ile toplam 39 aylık süre için istasyon işletme ve kira masraflarına katılım faturası düzenlediği, davalı tarafın 27.12.2011 tarihinde 12 ay ve 08.03.2012 tarihinde de 12 ay olmak üzere 24 aylık süre için düzenlediği faturalardan kaynaklı davacı markası altında 5 ay 15 gün olarak 2012 yılında faaliyetine devam ettiği, davalının, protokol gereğince davacı tarafından ödenen ve ödemelerin yapıldığı sürece davacı markası altında faaliyetine devam etmediği sürenin 18 ay 15 günlük süre kadar fazla fatura düzenlediği, bu tutarın davacı tarafından havale ya da cari hesaba davalının borcundan mahsup edilerek ödendiği, davalının, davacının markası ile istasyonu işletmediği 18 ay 15 günlük süreye isabet eden tutar 721.065,57 TL (karşılığı 393.841,97 USD) olup davacı tarafından … tarihinde … nolu “İstasyon Nakdi Yatırım Bedeli” açıklamalı 421.346,60 TL + %18 KDV olmak üzere toplam 497.188,99 TL fatura düzenlendiğini, taleple bağlılık ilkesi gereğince davacının dava dilekçesinde konu ettiği “İstasyon işletme ve kira masraflarına katılım bedeli” olarak 305.121,77 TL tutarında davalı taraftan alacaklı olacağı, kalıcı yatırım konusu olup kök raporda ve bu ek raporda belirtildiği üzere EPDK sayfasından alınan bilgiler sonucunda Yargıtay kararlarına istinaden …’de yerinde inceleme ile bilirkişilerce belirlenen 87.000.- TL olarak davacının yatırım yaptığının tespit edildiği, davacının toplam alacağının kök raporda ve bu raporda paylaşılan belgeler ışığında davacının (nakdi yardım iadesi/305.121,77 TL* sabit kıymet- kalıcı yatırım/ 87.000.- TL * hafıza kartından/ 412,41 TL olarak oluşan) cari hesabına istinaden anapara (KDV dahil) alacakları toplamının 392.534,18 TL olacağı, birleşen dava / icra dosyası yönünden kök rapordaki görüşlerde her hangi bir değişiklik olmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Akabinde oluşturulan ara kararda ise;
“İlk bilirkişi kurulu raporunun yetersiz ve denetime elverişli olmaması ve iki dosyada uyuşmazlığın ve özellikle birleşen dosyadaki bozma ilamının dikkate alınmamış olması,
Sektör bilirkişisinin dahi yer aldığı ve ikinci bilirkişi kurulu durumundaki bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 24/10/2019 tarihli kök ve 16/05/2021 tarihli ek raporu ile,
Sektör bilirkişisinin dahi yer aldığı ve üçüncü bilirkişi kurulu durumundaki bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 19/11/2021 tarihli kök ve 15/02/2022 tarihli ek raporunun,
Çelişkili olması,
Esasen bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu beyanlara karşı tüm tarafların itirazlarının dahi mevcut bulunması,
Daha da önemlisi sektör bilirkişisinin yer aldığı ikinci bilirkişi ile üçüncü bilirkişi kurulunun raporundaki çelişme yanında eksik incelemenin varlığının devam etmiş bulunması karşısında,
Bu çerçevede;
Asıl dava dosyasında sebepsiz zenginleşmeye konu olduğu iddia edilen protokolden kaynaklı ve bakiye bedel olduğu belirtilen kısmın yabancı para olması nedeni ile TL’ye dönüşüm tarihinin; ayrıca talep olunan bakiye süreye isabet eden sebepsiz zenginleşmeye esas olan kısmın hesaplanma tarzının ve buna göre bu bedeli ile ilgili miktarın konu ile ilgili Yargıtay uygulaması çerçevesinde hesaplanması,
Asıl dava dosyasındaki tüm alacak kalemleri için davacı vekilinin alacak kalemleri için avans faiz hesaplanmasını değil sadece alacağa avans faizi uygulanmasını talep etmiş olması karşısında bu hususun mahkemece değerlendirileceğinin ve bu nedenle ayrıca hesap yapılması gerekmediğinin; esasen bu konuda bir görevlendirme olmadığının dikkate alınması,
Ancak asıl davadaki her bir alacak kalemi için gerek sözleşme tarihi gerek dava tarihi itibari ile Katma Değer Vergisi Kanunu hükümleri gözetildiğinde vergisel olarak bu kalemler için daha önceki Yargıtay uygulamasında benimsendiği üzere sadece “işlemiş faize KDV uygulanmasına” engel bir durumun olup olmadığının belirtilen tarihler itibari ile ve özet şekilde incelenmesi,
Yine sabit kıymet bedeli alacak kalemi yönünden … ATM tarafından atanan bilirkişi kurulu raporunun incelenmesi,
Sektör bilirkişisi tarafından Yargıtay uygulaması çerçevesinde sabit kıymet bedeli olarak talep edilen miktar ile ilgili fesih tarihi itibari ile yapılmış olan hesabın sektörel açıdan uygun olup olmadığı,
Özellikle sabit yatırımların mevcut taşınmaz değerine bir fayda sağlayıp sağlamadığı, taşınmazların davalılar adına kayıtlı olup olmadığı,
Buna göre bu sabit yatırımların kullanılıp kullanılmadığına dair … ATM tarafından atanan bilirkişi raporundaki tespitlerin değerlendirilmesi ve en önemlisi bu sabit yatırımların davalılar tarafından kullanılmak sureti ile asıl dosya davalısının ticari faaliyetini sürdürüp sürdürmediği, sabit yatırımların ticari faaliyete katkısı olup olmadığı hususlarında sektör bilirkişisinin somut dosya kapsamı ve uyuşmazlık kapsamında tek tek gerekçeli ,denetime elverişli, sektörel açıklamasını yaparak heyete katkı sunması,
Sektör bilirkişisinin yapacağı bu katkının muhasebesel tespitler ile uyumlu olup olmadığının SMMM/Denetçi bilirkişinin dahi katkısı ile irdelenmesi,
Yine birleşen dava dosyası yönünden birleşen dava dosyası içinde bulunan en önemlisi mahkemece uyulan, tarafların lehine ve aleyhine usuli kazanılmış haklar doğuran Yargıtay ilgili bozma ilamının içeriğinin mutlak suret ile bilirkişi kurulu tarafından dikkate alınması,
Adı geçen Yargıtay ilamının ve bu ilam ile uyumlu Yargıtay HGK uygulamaları karşında Yargıtay bozma ilamında belirtildiği üzere uyuşmazlığın üç adet fatura çerçevesinde değerlendirilip sonuçlandırılması,
Bu nedenle Yargıtay bozma ilamında belirtilmiş olduğu üzere takip ve dava konusu edilmeyen faturaları kapsar şekilde cari hesap ilişkisinin incelenerek görüş bildirmekten kaçınılması,
Bu çerçevede birleşen dava dosyası yönünden faturalara ilişkin borcun sona erdiğinin birleşen dosya davalısının ticari defter ve kayıtlarından anlaşılır olup olmadığı üzerinde durulması,
Bu faturalara dair borcun sona erdiğine dair muhasebesel kayıt olup olmadığının birleşen dosya davalısının dayanak savunması ve muhasebesel verileri ile anlaşılır olup olmadığı,
Birleşen davadaki itirazın iptaline konu olan icra dosyasında takip tarihi itibari ile birleşen dosya davacısının temerrüt faizi talep etmesine elverişli iddianame ve benzeri belgenin var olup olmadığının dikkate alınması,
Nihayet ve sonuç olarak gerek asıl dosyasında ve gerek birleşen dava dosyasında sektör bilirkişinin yer aldığı iki farklı heyet raporundan itibar olunan ve itibar olunmayan sonuç ve gerekçe var ise açıklanması amacıyla” ara karar oluşturulmuştur.
Bunun üzerine en son atanan bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 04/04/2023 tarihli raporunda “asıl dava yönünden; davacı şirket ve davalı şirket arasında imzalanmış olan 14/09/2010, 21/09/2011 ve 20/10/2011 tarihli protokoller kapsamında davacı şirket tarafından 2010 yılı ekim ayından başlamak üzere 39 ay için 1.392.587,85 TL karşılığı (828.360,00 USD ) katılım payı ödemesi / mahsubu yapıldığı, davalı şirket tarafından bayilik sözleşmesinin 12/06/2012 tarihinde fesih edildiği gözetildiğinde davalı şirkete 18 ay 18 günlük fazladan katılım payı ödemesi yapılmış olduğu, USD cinsinden yapılan hesaplamaya göre fazladan ödenen katılım bedelinin 395.064,00 USD (Dava tarihindeki karşılığı 746.829,00 TL) olduğu, TL cinsinden yapılan hesaplamaya göre ise fazladan ödenen bedelin 664.157,28 TL olduğu, davacının katkı payı için KDV dahil 497.188,99 TL bedelli fatura düzenlendiği, huzurdaki davada 305.121,77 TL alacak talebinde bulunduğu, davacı şirket tarafından 14/09/2010 tarihli protokol kapsamında davalı şirket adına yapılan sabit yatırımların bedelinin -kadri maruf bulunduğu üzere- talimat yolu ile alınan 04/09/2017 tarihli bilirkişi raporuna göre 87.000,00 TL olduğu, bilirkişi raporunda keşif tarihinde akaryakıt istasyonun faaliyette bulunmadığı tespit edilmiş ise de dosya kapsamına göre davalı şirketin sözleşmeyi feshettiği 12/06/2012 tarihinden sonra da faaliyetlerine devam ettiği anlaşıldığından ve yatırımları geri iade ettiğini ispatlayamadığı gözetilerek yatırımlardan faydalanmış olmasının kuvvetle muhtemel olduğu düşünülerek davacı şirketin yapmış olduğu sabit yatırım bedelini talep edebileceği, davacı şirketin hafıza kartları için davalı şirkete düzenlemiş olduğu 412,41 TL bedelli fatura konusu ürünlerin davalıya ariyet olarak teslim edildiği dosya kapsamından anlaşıldığından ancak bu ürünlerin davalı tarafından geri iade edildiği ispatlanamadığından davacı şirketin hafiza kartları için düzenlediği fatura bedelini talep edebileceği, davacı şirketin 3065 sayılı KDV kanununa göre işleyecek olan faizler için faturaya bağlanması şartıyla KDV talep etme hakkının bulunduğu, dosya içerisindeki 03/01/2012 tarihli taahhütnameye göre davalı gerçek kişinin davalı şirketin bayilik ilişkisinden kaynaklı olarak davacı şirkete olan borcunun 600.000,00 TL’lik kısmına müştereken ve müsteselsilen kefil olduğu anlaşılmakla buna itibar edilmesi halinde davalı gerçek kişinin hesap edilen borcun 600.000,00 TL’lik kısmından sorumlu olacağı, davacının icra takibine konu ettiği faturalar hem davacı hem de davalı defterlerinde kayıtlı olup faturalar yönünden herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, dolayısı ile çözüme kavuşturulması gereken sorunun bu faturaların bedellerinin davalı tarafından ödenip ödenmediği, dosya içerisinde doğrudan faturalara mahsuben yapılmış olan ödeme belgesinin bulunmadığının tespit edildiği, bununla birlikte taraf defterlerine göre de takip konusu 3 adet faturanın davalı tarafça protokol kapsamında düzenlenen 08/03/2012 tarihli 453.278,59 TL katılım bedeli faturasının mahsubu, davacı tarafça nakde çevrilen 100.000,00 TL bedelli teminat mektubunun düşülmesi ve davalının icra takibinde kabul ederek yaptığı 18.875,00 TL ödemenin düşülmesi suretiyle ödenmiş olduğu anlaşıldığı, davacının defterlerinde icra takip tarihinde davalıdan takip konusu üç adet fatura bakiyesini kapsar şekilde 593.406,63 TL alacaklı durumda gözüktüğü görülmekle birlikte bu alacağının takibe konu ettiği faturalardan (kabul edilip ödenen kısım dışındaki) değil bayilik ilişkisinin sonlanmasından sonra yatırım bedeli için düzenlediği 17/07/2012 tarihli 497.188,99 TL bedelli fatura ile yatırım bedeli için düzenlediği 17/07/2012 tarihli 81.007,42 TL faturadan kaynaklandığı, davacının takip tarihi itibariyle defterlerinde gözüken alacağı asıl dava konusu olduğundan ve bu alacaklar asıl davada hesaplandığından ve davacının defterlerinde takip tarihi itibariyle birleşen dava konusu faturalardan kaynaklı herhangi bir alacağı gözükmediğinden davacının birleşen davadaki alacak talebinin mümkün olmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
04/04/2023 tarihli son bilirkişi kurulu raporunun 8.sayfasının “sonuç” kısmından önceki son üç paragraf dikkate alındığında “belirsizliğin giderilmesi açısından, birleşen davaya konu olan faturaların bedelinin ödeme, mahsup, v.s şekilde sona erdiğine dair birleşen dosya davacısının kendi defter ve kayıtlarında ne şekilde kayıt olduğu, bu noktada birleşen dosya davacısını bağlayan kayıt ve belge olup olmadığı, üç adet fatura bedelinin birleşen dosya davalısından talep edilemeyeceğine ilişkin birleşen dosya davacısı tarafından herhangi bir benimseme olup olmadığı, davacısı tarafından bu üç fatura bedelinden dolayı birleşen dosya davacısının takip tarihi itibariyle alacağının mevcut olup olmadığı, birleşen dosya davalısının ticari defterleriyle de uyumlu olup olmadığı, bu noktadaki tespitlerin önceki bilirkişi kurulu raporu ile aynı yönde veya farklı yönde olup olmadığı noktalarındaki belirsizliğin giderilmesine” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bunun üzerine bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 05/06/2023 tarihli raporda “birleşen dosya davacısının ticari defterlerinde her ne kadar icra takip tarihi itibariyle davalıdan 593.406,63 TL alacağı gözükse de ve bu durum fatura bedellerinin ödenmemiş olma ihtimalini akla getirse de ilk bakışta dahi bu alacağın takip konusu üç adet fatura bakiyesinden değil bayilik ilişkisinin sonlanmasından sonra yatırım bedeli için düzenlediği 17/07/2012 tarihli 497.188,99 TL bedelli fatura ile yatırım bedeli için düzenlediği 17/07/2012 tarihli 81.007,42 TL bedelli faturalardan kaynaklanmakta olduğunun tespit edildiği, birleşen dosya davacısının takip tarihinde ticari defterlerinde gözüken alacağının ola ki takibe konu faturalara bağıtlanması durumunda bu kez mükerrer bir alacak meydana gelecek olup zira birleşen dosya davacısının asıl davada ticari defterlerinde gözüken alacak bakiyesini oluşturan faturalara konu olan alacaklarını talep ettiği, bir önceki bilirkişi kurulunun birleşen dava yönünden takibe konu fatura bedellerinin mahsup ve ödeme yolu ile ödenmiş olduğu, birleşen dosya davacısının defterlerinde gözüken alacağının takibe konu fatura bakiyelerinden kaynaklanmadığı, defterlerde gözüken alacağın asıl davada talep edilen alacak ile aynı alacak olduğu yönünde görüş bildirdikleri görülmüş olmakla birleşen dava yönünden bir önceki bilirkişi kurulunun görüşü ile bilirkişi kurulunun görüşünün aynı yönde olduğu” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Asıl dava ve birleşen dava açısından farklı uyuşmazlıklar bulunduğundan öncelikle asıl dava ile ilgili sonra birleşen dava ilgili irdelemeler yapılacaktır.
A-Asıl dava yönünden:
Asıl davada davacının dava konusu yapmış olduğu ilk kalem katılım payı alacağına ilişkindir. Alınan tüm raporlardan da anlaşılacağı üzere davacı tarafın davalı şirket ile akdedilen protokoller çerçevesinde 382.320USD katılım payı ödemesi yaptığı anlaşılmaktadır. Mahkememizce atanan üçüncü bilirkişinin 15/02/2022 tarihli ek raporu ve rapor arasındaki çelişkiyi gidermek amacıyla yeniden atanan 04/04/2023 tarihli farklı bilirkişi kurulunun kök ve ek raporu dikkate alındığında davacı tarafından fazladan yapılan katkı payı ödemesinin 17/07/2012 tarihiyle KDV dahil 497.188,89 TL bedelli faturanın düzenlendiği, buna mukabil somut davada ise 305.121,77 TL tutarında alacak talep olunduğu anlaşılmaktadır.
Bu noktada Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere “Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Sebepsiz zenginleşmede ise, sadece malvarlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur. Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Aynı ilkenin bir sonucu olarak, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir. Yukarıda değinilen ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.06.2007 gün ve E:2007/18-330, K:350 sayılı kararında da benimsenmiş olup, sözleşme niteliğindeki yüklenme senedinden kaynaklanan uyuşmazlıkta, fazla ödenen paranın geri alınmasının sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 06.01.1968 gün ve E:1966/T-1728, K:6 sayılı kararında da, feshedildiği ileri sürülen bir sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın, sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Aynı yöndeki diğer kararlar için bakınız: Hukuk Genel Kurulu’nun 09.02.2005 gün ve E:2005/11-20, K:2005/34; 17.02.2010 gün ve E:2010/13-93, K:2010/88; 15.12.2010 gün ve E:2010/13-618, K:2010/668 sayılı ilamları). Bu yargısal uygulama yanında, öğretide ağırlıkla ortaya konulan görüş de “iktisap edilen değerin iade yükümü bir sözleşmeden kaynaklandığı takdirde, sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanamayacağı” yönündedir (Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop: Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Baskı, İstanbul 1993, s.731; Serozan, Rona: İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme, İstanbul 2009, s.290; Yavuz, Nihat:Eski ve Yeni Borçlar Kanunu’na Göre Uygulamada Sebepsiz İktisap, Ankara 2011, s.29; Öz, Turgut: Öğreti ve Uygulamada Sebepsiz Zenginleşme, İstanbul 1990, s.70 vd.; Saymen/Elbir:Türk Borçlar Hukuku, İstanbul 1958, s.575; Reisoğlu, Seza:Sebepsiz İktisap Davasının Genel Şartları, Ankara 1961, s.32-33; Oğuzman/Öz: Borçlar Hukuku, Cilt:II, İstanbul 2012, s.330).
Buna göre yukarıda irdelenen raporlar ve somut olay değerlendirildiğinde, asıl davada davacı şirketin, alacak iddiası taraflar arasında imzalandığı ve sonradan feshedildiği tartışmasız olan bayilik sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Buna göre davacı şirketin sözleşmenin feshedilmesinden sonra 39 ay için yapılan toplam katkı payı ödemesinin varlığına rağmen sözleşmenin feshedildiği tarih dikkate alındığında bakiye kalan 18 ay 18 gün için fazladan katkı payı ödemesi yaptığı, bu miktarın 17/07/2012 tarih itibariyle 305.121,77 TL olduğu tespit edilmiştir. Bu miktar sözleşme içeriği dikkate alındığında, asıl dosya davalısının uhdesinde sebepsiz yere kalan ve sözleşme gereği haksız olarak davalının uhdesinde bulunan bir miktardır. Bu miktarın, açıklanan genel ilkeler dikkate alındığında, sözleşmenin ifa olunmaması nedeniyle davalı uhdesinde kalan miktar olarak talep edilebilmesi gerekli ve mümkün olarak kabul edilmiştir. Aksi halin kabulü bu miktar kadar davalının sebepsiz zenginleşmesi sonucunu doğuracaktır. O halde HMK m.26 hükmü uyarınca taleple bağlılık ilkesi gözetilerek bu kalem yönünden davacının asıl dosya davalısından belirlenen miktar kadar alacaklı olduğunu kabul etmek gerekmiştir.
Asıl davada davacının diğer talebi ise sabit kıymet bedeli alacağına ilişkindir.
Alınan tüm raporlardan da anlaşılacağı üzere davacı tarafın davalı şirket ile akdedilen protokoller çerçevesinde davalıya ait istasyona yatırım yaptığı, bu yatırımlar ile ilgili mahallinde ilk bilirkişi kurulu raporu sonrası teknik inceleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Mahkememizce atanan üçüncü bilirkişi kurulunun 15/02/2022 tarihli ek raporu ve raporlar arasındaki çelişkiyi gidermek amacıyla yeniden atanan son bilirkişi kurulunun 04/04/2023 tarihli kök ve ek raporu dikkate alındığında, yine EPDK sayfasından alınan bilgilere göre 14/04/2010 tarihli protokolün ek 1 kısmında belirtilen akaryakıt istasyonu için davacı tarafından yapılacak işler, giydirme, alt kaplama + armatörler, binanın boyanması, fırçalı yıkama, 4 adet pompa, 6 adet tabancalı, market rafı ve pompa istasyonu olarak belirtilmiştir. Belirtmek gerekir ki adı geçen belge kapsamında yapılması gereken işlere ilişkin davalının açık bir itirazı bulunmadığı gibi zaten cevap dilekçesinde de davalı ariyet olarak bir takım işler yapıldığını açıkça ikrar etmiştir. Her ne kadar davalı vekili ariyet olarak alınan malların sözleşmenin feshi sonrası asıl dosya davacısına iade edildiğini savunmuş ise de asıl dosya davalısının dayanılan belgeler kapsamında yapıldığı ispatlanan bu malların asıl dosya davacısına teslim edildiği yönündeki savunma, asıl dosya davacısının sözleşmeden doğan bu hakkının düşürülmesi ve sona erdirilmesine yönelik bir işlem yapıldığına dairdir. O halde HMK m.200 hükmü uyarınca davalının bu savunmasını senetle ispatlaması gerekir. Ne var ki davalı bu yöne ilişkin savunmasını ispatlayamamıştır.
Davacı tarafından yapılan işlere ilişkin olarak sözleşmenin feshinden sonra 104.266,88 TL bedelli faturaların kesilmiş olduğu, davalı tarafından bu faturaların kabul edilmediği, faturaların iade edildiği anlaşılmaktadır. Talimat Mahkemesince atanan teknik bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 04/09/2017 tarihli bilirkişi kurulu raporunda akaryakıt istasyonunun yıkılmış olması nedeniyle tespit yapılamamış ise de yıkılmadan önceki bu fotoğraflara göre adı geçen işlerin yapıldığı, nitekim sözleşmenin fesih olunduğu 12/06/2012 tarihi itibariyle ise de asıl davadaki davalı şirketin faaliyetlerine devam ettiği, bu noktada yatırımların davalı tarafından ise davacıya iade olunduğunun ispatlanamadığı, asıl dosya davalısının yatırımlardan faydalanmış olmasının esas olduğu, hayatın olağan akışına uygun olanın da bu olduğu, mevcut yıkımın ise yatırımın varlığını ve kullanılma durumunu ortadan kaldırmadığı kabul edilmiştir.
Yargıtay uygulamasında da benimsendiği üzere Mahkememizce yazılan talimat sonucunda mahallinde keşif yapılması sağlanmıştır. Yapılan keşif sonucunda ise davacı tarafından iddia edilen sabit kıymetlerin taşınmaz üzerinde yapıldığı, akdin feshinden sonrada asıl dosya davalısının açıklanan belgede belirtilen ve yapılan bu yatırımları kullanmak suretiyle ticari faaliyetine bir süre devam ettiği, anılan bu kıymetlerin yani yatırımların mutlak anlamda taşınmaza değer kattığı, taşınmaza kattığı bu değer karşısında ise davacı tarafın bu kıymetlere ilişkin bedeli talep edebileceği sabit olarak kabul edilmiştir. Bu noktada mahallinde inceleme yapan teknik bilirkişilerin fesih tarihiyle bu değerlemeleri yapması Yargıtay kararlarına da uygundur. (Yargıtay 11.HD’nin 02.06.2015 tarihli 2014/17471 Esas-2015/8137 Karar sayılı ve 21.10.2019 tarih 2018/2185 Esas 2019/4849 Karar sayılı kararlarından hareket edilmiştir)
Yapılan keşif sonucunda sabit kıymetlerin değerlerinin fesih tarihi itibariyle bilirkişi kurulu tarafından tespit edildiği, fesih tarihi itibariyle davacının bu değeri talep etme hakkına haiz olduğu Mahkememizce kabul olunmuştur. Esasen bayilik sözleşmesinin 32. maddesinin b bendi gereğince sözleşmenin feshi halinde bayiye, kira, ariyet olarak teslim edilmiş tüm teçhizat ve malzemelerin Petrol Ofisi’ne iade edileceği, iade edilmezse, fesih tarihindeki rayiç değerlerinin % 20 fazlasının Petrol Ofisi’ne ödeneceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. O halde asıl dosya davacısının söz konusu değerler nedeniyle sözleşmenin feshi tarihi itibariyle tespit olunan bedeli ancak talep edebileceği, bu nedenle fesih tarihi itibariyle bu kıymetlerin değerinin tespit edilmesi gerektiği açıktır. Zira sözleşme hukukuna egemen olan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa) ilkesi, hukukumuzda da kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Esasen 6098 sayılı TBK m. 1 hükmüne göre “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açıklamaları ile kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” Yine TBK m.19 hükmüne göre “Bir sözleşmenin türünün içeriğinin belirlenmesi ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizleme için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak idare esas alınır.” Buna göre asıl dosya davacısının sözleşmenin feshi tarihi itibariyle tespit olunan 87.000,00 TL miktarı asıl dosya davalısından talep etme hakkı bulunduğu değerlendirilmiştir.
Asıl dosyada davacı vekilinin diğer talebi ise hafıza kartı talebine ilişkindir.
Mahkememizce atanan üçüncü bilirkişi kurulunun 15/02/2022 tarihli ek raporu ve rapor arasındaki çelişkiyi gidermek amacıyla yeniden atanan 04/04/2023 tarihli farklı bilirkişi kurulunun kök ve ek raporu dikkate alındığında, içinde sektör bilirkişisinin dahi yer aldığı bilirkişi kurulu davacının hafıza kart bedeli olan 412,41 TL fatura bedelini talep edebileceğini açıklamışlardır. Esasen söz konusu faturaya ilişkin hafıza kartlarının davalıya teslimine ilişkin yazılı bir belge bulunmamaktadır. Ne var ki davalı vekili cevap dilekçesinde açıkça bu kartların teslim alındığındı ikrar etmiştir. 6100 sayılı HMK m.188 hükmü dikkate alındığında vekillerin mahkeme önünde ikrar ettiği vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez. Kaldı ki bu ikrarın maddi bir hatadan kaynaklandığı da savunulmamış ve ispatlanamamıştır. Hafıza kartlarının tutarına yönelik itiraz olmadığı gibi sözleşme tarihi itibari ile kartın niteliği karşısında bu miktarın asıl dosya davacısı tarafından talep edebileceği, sektör bilirkişilerin yer aldığı rapor içerikleriyle dahi anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca ve açıklanan gerekçeler karşısında, birinci ve ikinci bilirkişi kurulu raporlarında saptanan miktarlara değil, üçüncü bilirkişi kurulu raporu ile çelişkileri gideren dördüncü bilirkişi kurulu raporlarındaki miktarlara itibar edilmiştir.
Asıl davada davacının talep etmiş olduğu bu alacak kalemlerine ilişkin taraflar arasındaki ilişkinin ticari olması nedeniyle avans faiz talebinin kabulü mümkün ise de temerrüt tarihinin ne şekilde tespit edildiği noktasında davacı vekiline verilen süreye rağmen herhangi bir somutlaştırma yapılamadığı anlaşılmaktadır.
Bu aşamada, borçlunun temerrüdünü düzenleyen TBK’nun 117. (BK’nun 101.) maddesinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
TBK’nun 117. maddesinin 1. fıkrası hükmü uyarınca, muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Anılan madde hükmünün 2. fıkrasında ise, borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak, taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlenmişse, borçlu, sadece bu günün geçmesi ile temerrüde düşmüş olur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; taraflarca imzalanan sözleşmedeki bedelin hangi tarihte ödeneceği, süresinde ödenmeyen bedel için ne zaman faiz ödeneceği, bu şekilde kararlaştırılmıştır. Ne var ki dayanak sözleşme hükmü dikkate alındığında bu davadaki ana para alacağına esas olan faturalara konu bedellerin ödenmesi noktasında kesin bir vade kararlaştırılmamıştır. (Yargıtay 3.HD 2016/3446E. 2017/5412K.sayılı karar)
Belirtmek gerekir ki asıl dosya davacısının işlemiş temerrüt faizi talep etmesine dayanak olan somutlaştırmış bir vakıa olmadığı gibi somutlaştırılmış bir delil yoktur. He ne kadar ödeme için öngörülen süre var ise de bu süreler kesin bir vadeye bağlanmadığından bu sürenin geçmiş olması davalıyı kendiliğinden temerrüde düşürmez. (Yargıtay 19. HD 2014/743E. 2014/3713K, aynı yönde Kemal TUNÇOMAĞ, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 1, İstanbul, Sayfa 908; aynı yöndeki Alman Hukukundaki çalışmaları için Kürşat YAĞCI, Borcun İfasının, Sözleşmesinin Kurulmasından Sonraki Bir Olgunun Gerçekleşmesinden İtibaren Belirli Bir Sürenin Geçmesiyle Muaccel Olacağının Kararlaştırıldığı Hallerde Borçlunun Temerrüde Düşmesi İçin İhtar Şart mıdır? İstanbul Hukuk Mecmuası Fakültesi, 2019, Sayfa 287, aynı yönde aynı yazarın aynı görüşü sayfa 307) Davacının dayandığı sözleşmedeki hüküm davalıyı temerrüde düşüren bir hüküm değil muacceliyet hükmüdür. O halde temerrüd faizine hükmedilebilmesi için davalının ayrıca ve usulen temerrüde düşürülmesi zorunludur. (BK. madde 117) Bu noktada ispatlanmış bir durum bulunmadığı gibi tüm alacak kalemleri yönünden dava tarihi olan 03/06/2013 tarihinden itibaren avans faizi işletilmesi gerekmiştir.
Asıl davada davacı, talep etmiş olduğu asıl alacak kalemlerine avans faizi yanında ayrıca faizin KDV’sini dahi talep etmiştir. Bu noktadaki talepler yargısal uygulamada sık karşılaşılan talepler olmadığından bu yöne ilişkin talebin ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Buna göre “3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 24/c maddesi uyarınca faiz alacağı da KDV matrahları arasında gösterildiğinden faize de KDV istenebileceğinden bu isteğin kabulüne karar verilmesi gerekir” (Yargıtay 19.HD 2016/12581E 2017/7444K.sayılı kararı; Yargıtay19.HD 2015/17717E. 2016/8732K.sayılı kararı; Yargıtay 19.HD 2011/13795E. 2012/5721K.sayılı kararları) Nitekim Mahkememizce itibar olunan 15/02/2022 tarihli ek rapor ve çelişkiyi giderici 04/04/2023 tarihli bilirkişi kurulu raporundaki muhasebesel tespitler dahi dikkate alındığında 3065 sayılı KDV Kanununa göre faiz için KDV talep edilebileceği açıklanmıştır.
Öte yandan hükmedilecek tüm bu alacaklardan dolayı varlığı tartışmasız olan sözleşme hükümleri çerçevesinde, davacı olan şirketin hükmedilen bu kalemleri bayilik sözleşmesi tarafı durumundaki davalı şirketten talep edebileceği, bu noktada davalının pasif sıfatının bulunduğu, davalının sözleşme hükümleriyle bağlı olması gerektiği, bu nedenle hükmedilen miktarlardan sorumlu olduğu anlaşılmakla birlikte davalı gerçek kişi kefil konumunda olmakla kefilin konumu ayrıca irdelenmelidir. Bu noktada öncelikle belirtmek gerekir ki davalı gerçek kişinin sorumluğuna esas olan sözleşme, 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönem itibariyle imzalanmıştır.
Asıl dosyada davalı durumundaki kefil … tarafından taahhütnamedeki imzanın kefil olarak inkar edilmediği, dosyada mevcut olan 03/01/2012 tarihli taahhütnamede davalı….’un “… A.Ş. ile …Tic.Ltd.Şti arasında akdedilmiş olan ve/ya akdedilecek her türlü protokol/protokoller veya sözleşme/sözleşmeler de kayıtlı her türlü yükümlülüğü …Tic.Ltd.Şti ile birlikte müştereken ve müteselsilen üstlendiği, …Tic.Ltd.Şti’nin bu talebi ayrıca karşılayacağını, ….Ltd.Şti’nin … A.Ş.’ye karşı doğmuş veya doğacak her türlü borçlarının 600.000,00TL’yi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak, ayrıca münferiden işlemiş ve işleyecek faizi, tazminatı vs. ferileri ile birlikte …A.Ş.’nin talebi halinde herhangi bir ihtar ve hükme hacet kalmaksızın derhal ve nakden peşinen ve gayri kabili rücu bir şekilde ödeneceğinin” taahhüt edildiği, 01.07.2013 tarihinden önce dava açılmış olmakla davalı kefil …’un isminin geçtiği taahhütnamenin geçerli olduğu, yine yukarıda açıklanan nedenlerle sözleşmeden kaynaklı bu alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu, bu zamanaşımı itirazlarının Mahkememizce red edildiği bir bütün olarak dikkate alındığında, davalı kefilin kefalet limitleri dahilinde kalan ve adı geçen protokoller kapsamında asıl dosyadaki davalı şirketin doğmuş ve doğacak her türlü borçlarından dolayı kefil sıfatıyla sorumlu bulunduğu, asıl davada dayanak protokollerden kaynaklı ve hükmolunan tüm miktarlardan bu çerçevede davalı kefilin dahi sorumlu olduğu Mahkememizce kabul olunmuştur. (Yargıtay 11.HD 2020/8026E. 2022/4933K.sayılı kararından hareket edilmiştir.)
Yine dava alacak davası olarak açılmıştır. Dava kısmen red edilmiş olmakla birlikte İİK m.67 hükmü uyarınca davalı lehine hükmedilme ihtimali bulunan kötü niyet tazminat talebinin davanın niteliği, bir başka deyişle davanın alacak davası olması karşısında yasal bir dayanağı yoktur.
Bu nedenlerle davacının davalılar aleyhine açmış olduğu davanın kısmen kabulüne, 305.121,77TL katılım payı alacağı; 87.000,00TL sabit kıymet bedel alacağı; 412,41 TL hafıza kartı alacağının tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, hükmedilen tüm alacak kalemlerine dava tarihi olan 03/06/2013 tarihinden itibaren T.C.Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin ve faizin KDV’sinin uygulanmasına, davacının, davalılar aleyhine açmış olduğu davada fazlaya ilişkin taleplerinin ise reddine, davanın alacak davası olarak açılmış olması ve yasal dayanağının bulunmaması nedeniyle davalı Mehmet Hayri Turğut’un şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair karar oluşturulmuştur.
B)Birleşen dava yönünden:
Öncelikle belirtmek gerekir ki dava dosyası … 47.ATM tarafından verilen 15/06/2014 tarihli, …E. …K.sayılı birleştirme kararından sonra Mahkememizin dosyası ile birlikte görülmeye başlamıştır.
Adı geçen birleşen dava dosyasında … 47.Asliye Ticaret Mahkemesinin 15/06/2014 Tarihli, … Esas ve …Karar sayılı gerekçeli karar, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi Başkanlığının 30/11/2015 tarihli, 2014/18943 Esas ve 2015/15766 Karar sayılı ilamı ile “Davanın temelini oluşturan icra takibinde üç faturaya dayanılmıştır. Bu durumda mahkemece davanın dayanılan bu üç fatura çerçevesinde değerlendirilip sonuçlandırılması gerekirken, takip ve dava konusu edilmeyen faturaları da kapsar biçimde tüm cari hesap ilişkisini inceleyerek görüş bildiren 18.12.2013 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir. Kaldı ki anılan bilirkişi raporu da yeterli incelemeyi içermediği gibi Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Zira, takip ve dava konusu faturaların her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın takip ve dava konusu faturalar kapsamındaki borcun sona erip ermediği noktasında toplandığının kabulü gerekir. Takip ve dava konusu faturalar dışında, iki ayrı faturaya dayalı olarak … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …esasında kayıtlı taraflar arasında görülmekte olan bir dava daha bulunduğu dosya içeriği ile sabittir. Bu durumda mahkemece davacı vekilinin hükme esas alınan bilirkişi raporuna yönelik itirazları da değerlendirilerek … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …E. sayılı dava dosyası da getirtilip gerektiğinde koşulları varsa birleştirme hususu da gözetilerek, iddia ve savunma çerçevesinde tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yeniden ayrıntılı bilirkişi incelemesi yaptırılıp Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir” gerekçesiyle bozulmuştur.
Birleştirme kararı veren mahkemece ise bozma kararına uyulmuştur. O halde bozma ilamı çerçevesinde yargılama yapılacaktır. Belirtilen bozma sebebi ise içerikten anlaşılacağı üzere “sınırlandırıcı” nitelikte olmayıp “araştırmaya ve tahkikatı genişletmeye” yöneliktir.
Yargıtay bozma ilamı içeriği dikkate alındığında önem arz eden husus, takip ve dava konusu faturalar kapsamında davacının alacaklı olup olmadığıdır. Ancak bozma ilamında da belirtilmiş olduğu üzere birleşen davadaki takip ve dava konusu olan faturalar dışında ayrıca Mahkememizdeki asıl dava dosyasında da iki ayrı faturaya istinaden devam etmekte olan alacak davası mevcuttur. O halde birleşen dava yönünden, daha önce rapora itirazlar karşısında, bu dosyanın birleştiği 2.ATM dosyası ile tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde ve yeniden bozma ilamına uygun olarak bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Mahkememizce atanan üçüncü bilirkişinin 15/02/2022 tarihli ek raporuna göre ve raporlar arasındaki çelişkiyi gidermek amacıyla yeniden atanan 04/04/2023 tarihli son bilirkişi kurulunun kök ve ek raporlarına göre, birleşen dava dosyası yönünden birleşen dosya davacısının birleşen dosya davalısı olan şirketten alacaklı olup olmadığı değerlendirilirken bozma kararı içeriğinin dikkate alınması gerekmektedir.
16/05/2021 tarihli raporu sunan bilirkişi kurulu, birleşen dosya davacısının birleşen dosya davalısından 204.014,05 TL tutarında alacaklı bulunduğu, bu miktarın 198.598,22 TL’nin asıl alacak, bakiyesinin işlemiş faiz olduğu belirtmiştir. Ne var ki açıklanan gerekçelerle yeni bilirkişi kurulundan yeni rapor alınmış, bu defa rapor sunan yeni bilirkişi kurulu 19/11/2019 tarihli raporunda ise söz konusu faturanın birleşen davalı şirket kayıtlarında mevcut olduğunu, davalı kayıtlarında davacıdan tahsil olunan 100.000,00 TL’lik banka teminat mektubu sonrası 17/08/2012 tarihinde icra dosyasına 18.875,00 TL ile yapılan ödeme sonucunda faturaların ödendiğini, bu durumun cari hesap ekstresinde görüldüğünü, taraflar arasında mahsuplaşma yapıldığını, bu faturaların davalı defterinde ödendiği hususunun paylaşıldığını, bu arada davalı vekili tarafından 16.611,16 TL borcun kabul olunması sonrası 17/08/2012 tarihinde ise 18.875,00 TL’nin ödendiğini, davacı kayıtlarında takip tarihi itibariyle ise 252.090,91 TL yatırım iade bedeli, 87,00 TL sabit kıymet bedelinin kayda alınmış olduğunu belirtmiştir. Adı geçen bilirkişi kurulu raporunda açıkça belirtilmemiş olsa da birleşen dosyada birleşen davaya esas olan icra takibinin yapılmış olduğu 26/07/2012 tarihi itibariyle birleşen dosya davacısının sadece bu miktarlardan yani asıl davaya konu miktarlar nedeniyle alacaklı gözüktüğü ortaya konulmuştur.
Nitekim yine Mahkememizce itibar olunan ve çelişkiyi giderici nitelikte alınan 04/04/2023 tarihli yeni bilirkişi kurulunun kök raporu ve özellikle Yargıtay bozması çerçevesinde inceleme yapılmasına dair ara karar sonucunda hazırlanan 09/06/2023 tarihli raporda dahi, birleşen dosya davacısının ticari defterlerinde birleşen davaya esas icra takip tarihi itibariyle birleşen dosya davalısından 593.406,63 TL alacak gözükmekte ise de bu alacak birleşen davaya esas takip konusu üç adet fatura bakiyesinden kaynaklanmamaktadır. Bilakis birleşen davaya esas takip dosyasındaki takip tarihi itibariyle, birleşen dosya davacısının alacaklı gözükmesine esas olan fatura miktarları sadece ve sadece asıl dava dosyasına konu olan alacak kalemleri için düzenlenen katılım bedeli ve sabit kıymet alacağı faturalarından doğan kalemlerdendir. Bir başka deyişle birleşen dosya davacısı, kendi ticari defter ve kayıtlarında dahi birleşen davaya esas olan icra dosyasındaki takip tarihi itibariyle birleşen davaya konu edilen faturalar nedeniyle alacaklı gözükmektedir.
Birleşen dava dosyası yönünden açıklanan gerekçeler karşısında, Mahkememiz dosyasına istinaden atanan ikinci bilirkişi kurulu raporlarında saptanan miktarlara değil, üçüncü bilirkişi kurulu raporu ile çelişkileri gideren dördüncü bilirkişi kurulu raporlarındaki miktarlara itibar edilmiştir.
Birleşen dava yönünden açıklanan gerekçeler karşısında, birleşen dava dosyasında alınan rapora ve Mahkememizce atanan ikinci bilirkişi kurulu raporlarında saptanan miktarlara değil, Yargıtay bozma ilamı çerçevesinde yapılan incelemeleri içeren, çelişkileri gideren dördüncü bilirkişi kurulu raporlarındaki miktarlara itibar edilmiştir. Üçüncü bilirkişi kurulu raporu yöntem açısından bozma ilamına tam uygun olmamakla birlikte sonuç olarak dördüncü bilirkişi kurulu raporu ile ise uyum içerisindedir.
Birleşen dosya davacısı olan şirket bu suretle takip tarihi itibariyle dahi birleşen dava dosyasına konu olan faturalardan dolayı değil sadece ve sadece asıl davaya konu olan faturalar nedeniyle ve kayden kendisini alacaklı göstermiştir. Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, Sayfa 173, İstanbul, 1975). Bu nedenle belirtilen aşamaların gerçekleşmesinden sonra davacı olan şirketin kendi defter ve kayıtlarının birleşen dava dosyası yönünden kendi aleyhine açık sonuç doğurduğu halde alacak talebinin kabulü mümkün görülemez. Bir şirketin kendi aleyhine delil üretemeyeceğine dair temel kural karşısında birleşen dosya davacısının ticari defterlerinin ve kayıtlarının birleşen dosya davacısı aleyhine sonuç doğurduğu, bir başka deyişle birleşen dosya davacısının dahi birleşen dava dosyasına esas faturalar nedeniyle alacaklı olmadığı hususunun karine olarak kabulü gerekir. O halde davacı, alacağın varlığını ispatlayamamıştır.
Birleşen dava dosyasında davacı, işlemiş faiz talebini dahi takip konusu yapmıştır. Asıl davada temerrüt tarihi ile ilgili yapılan tüm açıklamalar ve genel ilkeler bu noktada aynen geçerlidir. Bu nedenle davaya esas olan icra takip tarihi öncesi davalının temerrüde düşmesine yol açabilecek ve temerrüt tarihini tespit etmeye elverişli bir sözleşme hükmünün bulunmaması, takip öncesi usulüne uygun olarak davalıya tebliğ olunmuş bir ihtarnamenin mevcut olmaması karşısında davacının birleşen davaya esas olan takip nedeniyle ve takip tarihi itibariyle işlemiş faiz talebinin kabulü mümkün değildir.
İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Öte yandan davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için davacının takip yapmakta kötü niyetli olduğunun anlaşılması gerekir. Bu noktada davacının davasının red olunması karşısında davacının icra inkar tazminat talebinin kabulü mümkün değildir. Öte yandan birleşen dosya davacısı kendi kayıtlarına göre takip konusu miktardan daha fazla alacağı olsa bile bu alacağın varlığı farklı faturalardan kaynaklanmaktadır. Birleşen dosya davalısının birleşen dosya yönünden birleşen dosya davacısına borçlu olmadığının Mahkememizce kabulü, birleşen dosya davacısının mevcut defter ve kayıtlar dışında alacaklı olduğunu ispat edememesinden kaynaklanmıştır. Birleşen dosya davacısının ticari defterleri kendi aleyhine delil teşkil ettiği için ve alacak hakkı takip tarihi itibariyle ispatlanamadığı için birleşen dava red olunmuştur. Kaldı ki davacının kötü niyetli olduğuna dair somutlaştırılmış bir vakıa ve delil ise mevcut değildir. ”Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur. (HGK’nun 13.06.2019 tarihli ve 2017/19-928 E., 2019/658 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararları.) Bu nedenler karşısında birleşen dosya davalısının kötü niyet tazminat taleplerinin reddolunması gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında birleşen davada davacının, davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına yönelik davasının sübut bulmadığından reddine, davanın reddi nedeniyle davacının icra inkar tazminatının reddine, takibin kötü niyetli yapıldığı ispatlanamadığından ve şartları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I.ASIL DAVA (2013/165 E.)
1-Davacının davalılar aleyhine açmış olduğu davanın kısmen kabulüne,
305.121,77TL katılım payı alacağı; 87.000,00TL sabit kıymet bedel alacağı; 412,41 TL hafıza kartı alacağının tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Hükmedilen tüm alacak kalemlerine dava tarihi olan 03/06/2013 tarihinden itibaren T.C.Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin ve faizin KDV’sinin uygulanmasına,
Davacının, davalılar aleyhine açmış olduğu davada fazlaya ilişkin taleplerinin ise reddine,
Davanın alacak davası olarak açılmış olması ve yasal dayanağının bulunmaması nedeniyle davalı …’ un, şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 26.814,00 TL harçtan, peşin alınan 6.998,40TL’nin mahsup edilerek bakiye ‭‭19.815,60‬TL harcın davalılardan müteselsilen alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 6.998,40 TL peşin harcın davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 24,30 başvuru harcı, 221,80 keşif harcı, 17.950,00TL bilirkişi ücreti, 2.007,9‬TL tebligat posta masrafı olmak üzere toplam 20.204,000TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%95) 19.193,80‬TL yargılama giderinin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Dava kısmen kabul edildiğinden kabul edilen 392.534,18‬TL üzerinden yürürlükte olan AAÜT gereği hesaplanan 57.954,79 TL tek nispi vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Dava kısmen red edildiğinden reddedilen 18.266,88‬TL üzerinden yürürlükte olan AAÜT gereği hesaplanan 9.200,00 TL tek nispi vekalet ücretinin tek olarak davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
II.BİRLEŞEN DAVA
1-Davacının, davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına yönelik davasının sübut bulmadığından reddine,
Davanın reddi nedeniyle davacının icra inkar tazminatının reddine,
Takibin kötü niyetli yapıldığı ispatlanamadığından ve şartları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 179,90 TL harcın, peşin alınan 2.385,45TL harçtan mahsup edilerek 2.205,55‬TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Davalı tarafından harcanan 50,00 TL tebligat ve posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı, vekil ile temsil edildiğinden reddedilen 204.381,09 TL üzerinden hesaplanan ve yürürlükte olan AAÜT gereğince 31.613,35 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacının yapmış olduğu tüm yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on beş günlük yasal süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin yüzüne karşı diğer tarafların yokluğunda oy birliğiyle karar verildi. 06/07/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip