Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/14 E. 2019/323 K. 11.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/14
KARAR NO : 2019/323

DAVA : İflas
DAVA TARİHİ : 18/11/2009
KARAR TARİHİ : 11/04/2019

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Mahkememizde açılan iflas davasının yapılan açık yargılama sonunda;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından dava dışı şirkete verilen genel kredi sözleşmesinde davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğunu, borcun ödenmemesi nedeniyle davalı aleyhine girişilen ilamsız icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini, bunun üzerine açılmış olan 07.04.1997 tarihinde kesinleşen itirazın iptali davasında müvekkilinin 18.342.645.792 eski TL alacağı olduğunun hüküm altına alındığını, bunun üzerine takibin 24.09.1998 tarihinde iflas toluyla takibe çevrildiğini, davalının bu sefer de tacir olmadığından kendisine karşı iflas yoluyla takip yapılamayacağından bahisle takibe itiraz ettiğini, söz konusu kredilerin aslında davalıya verildiğini, tanınmış bir iş adamı olan davalının bir çok şirketin ortağı olduğunu, ticaret siciline kayıtlı olmasa bile tacir sayılan kişilerden olduğunu ve borcun ödenmediğini ileri sürerek, davalının iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava ve takip tarih itibariyle her hangi bir şirketin ortağı olmadığını, müvekkilinin kefil olduğu borç nedeniyle yapılmış olan takipte, tahsilde tekerrür olmamak üzere talepte bulunulduğunu, aynı borç için davacının başkaca takipler yaptığını, o takipler kapsamında borçlu şirketin taşınmazlarının satıldığını, düzenlenen sıra cetvelleri ile borcun davacıya ödendiğinden halihazırda talebe konu borcun bulunmadığını, bu hususun dikkate alınması gerektiğini, takip tarihinde borç bulunduğundan borca itiraz edilmediğini, müvekkilinin tacir olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkememizce iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, 31.01.2001 tarihinde davalının tacir olduğunun kanıtlamadığı gerekçesiyle, davanın reddine dair ilk karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 25.02.2003 tarihli ilamı ile davacının iddiaları ve toplanacak delilleri kapsamında, davalı hakkında 6762 sayılı TTK’nun 11., 13. ve 14. maddelerine göre yapılacak araştırma sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle red kararı bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak benimsenen asıl ve ek bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davalının borçlu olduğu dosyada ödeme yapıldığına dair delil sunulmadığı, davalının birden çok şirkette ortak olduğu, bir şirkette yönetim kurulu başkanı olduğundan TTK’nun 11., 14. ve 17. maddeleri kapsamında tacir olduğunun kabulü gerektiği, depo kararının yerine getirilmediği gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalının iflasına dair 26/12/2011 tarih ve 2010/667E-2011/478K sayılı ilamı ile karar verilmiştir.
Yargıtay 23.Hukuk Dairesinin 2012/2719 E.-2012/4897 K. sayılı ilamı ile “Mahkemece davalı vekilinin savunmasında belirttiği takip dosyaları incelenmek suretiyle varsa yapılan ödemelerle söz konusu borcun tamamen veya kısmen tahsil edilmiş olup olmadığı hususunda konusunda uzman bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre davaya devam edilip hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamıştır. Bunun yanında, İİK’nun 165/1. maddesinde iflasın açıldığı anın yani tarihin ve saatin açıkça yazılmasının gerektiği öngörülmesine rağmen mahkemece davanın kabulü nedeniyle hüküm fıkrasında iflasın açıldığı saatin açıkça gösterilmiş olmasına rağmen, iflas tarihinin açıkça gösterilmeyerek “ bugün ” denilmek suretiyle, infazda tereddüt oluşturacak şekilde belirtilmiş olması da doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle bozma kararının gerekçesi açıklanmıştır.
Bozma ilamı usul ve yasaya uygun görülmekle bu çerçevede yargılama işlemine devam olunmuştur.
Yargıtay bozma ilamı çerçevesinde davalı tarafın dilekçelerinde belirttiği … 6.İcra Müdürlüğü’nün …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … esas sayılı dosyalarının getirtilerek dosyamıza eklenmesine, tüm icra dosyaları gelince yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasının düşünülmesine dair oluşturulan ara kararlar çerçevesinde tüm icra dosyaları dava dosyasına kazandırılmıştır.
Akabinde , Yargıtay 23.Hukuk Dairesinin 12.07.2012 tarihli bozma ilamı gözetilerek , dosya kapsamı ve davalı vekilinin savunmalarında belirttiği icra takip dosyaları inceletilerek varsa yapılan tüm tahsilatlar ve tarihleri çıkartılıp usulüne uygun davacı alacağından mahsup edilerek , sözkonusu borcu tamamen veya kısmen tahsil edilmiş olup olmadığının açıklığa kavuşturulması , varsa bakiye borcun ve eklentilerinin bir dahaki duruşma günü itibariyle yeniden hesaplanması bakımından hesap konusunda uzman olduğu anlaşılan, Yargıtay bozma ilamından önce alınan raporda da görevli olan bilirkişiden denetime elverişli rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi 17/11/2013 tarihli ön raporunda, … 6. İcra Müdürlüğünün …, …, …, …,…,…, …, …, …, …, …, … ve … E.sayılı icra dosyalarının,icra dosyalarına yapılan ödeme ve masrafların iz dosyalarında kalma ihtimali, dairenin yaptığı masrafların nelerden ibaret olduğu da gözetilerek,alacaklı bankanın, takip tarihlerinden sonra uyguladığı değişen dönem ve oranlarda temerrüt faiz listesini dosyalarına ibraz ederek,icra dairesinin takipten sonra “kredi kullandırılan faiz oranı” ile bağlı olmayacağı gözetilerek, takip talebiyle istenen kredi kullandırılan faiz oranı olarak alacaklı bankanın ibraz edeceği değişen dönemsel temerrüt faiz oranlarını kullanarak, denetimi yapılmak üzere 02.12.2013 celse tarihi itibarı ile kapak hesaplarının da yapılarak icra dosyalarının celbi, davalının davacı banka ile yaptığı genel kredi sözleşmeleri, hesap kat ihtarnamelerinin okunaklı ve ihtarname tebliğ tarihlerini de kapsar şekilde okunaklı suretinin, icra dosyaları kapak hesaplarının denetlenebilmesi için, davacı bankanın kredi hesap kat tarihinden itibaren uygulayıp TCMB’na bildirdiği değişen dönem ve oranlarda kredi temerrüt faiz oranları listesini icra dosyalarından ayrı olarak mahkeme dosyasına da ibraz edilmesi, davalı kefil ve kredi borçlusundan hesap kat tarihinden itibaren, icra dosyalarına ayrı ayrı ve takip dışı bankalara haricen yapılan ödemelerin tarih ve tutarlarını liste halinde mahkeme dosyasına bildirmesi,13 ayrı icra dosyasında ödemelerin tespiti, değişen dönem ve oranlarda faizin hesaplanacak olması, kısmi ödemelerin mahsubu ibraz sonrası icra dosyaları masraflarının denetlenmesi ve sonuçta mahkeme dava dosyasına yönelik iflas depo hesabının yapılacağını belirtmiştir.
Bilirkişinin ön raporu doğrultusunda eksiklerin giderilmesini müteakiben aynı bilirkişiye rapor hazırlaması amacıyla dosya teslim olunmuş,bu defa bilirkişi, kapak hesabına konu alacak miktarını 2.056.148,77 TL olarak hesaplamıştır.
Adı geçen 30/06/2014 tarihli ek rapor taraf vekillerine tebliğ olunmuş ise de davalı vekili 21/11/2014 tarihli dilekçesinde celbedilen icra dosyalarında bilirkişi incelemesinin yapıldığını,dosyaların bir kısmının genel kredi, bir kısmının ise senetlere dayandığını belirten bilirkişinin senetler ile ilgili icra dosyalarında davalının kefaleti olmadığı gerekçesiyle yapılan ödemeleri davalı …’in borcundan düşmediğini,aslında kambiyo senetleri dayanak yapılan icra takiplerinin dayanağı olan senetlerin genel kredi sözleşmesine teminat olarak koyulan senetler olduğunu,genel kredi sözleşmesindeki borcun aslını karşıladığını,bir başka anlatımla genel kredi sözleşmesindeki borçlarla kambiyo senetlerindeki borçların aynı olduğunu,zaten yapılan takiplerde de tahsilde tekerrür olmamak üzere talepte bulunulduğundan bu durumun açıkca belli olduğunu, bu borçlarla ilgili ayrı ayrı hesaplar yapılıp iki ayrı borç gösterilmesinin mümkün olmadığını, zaten bilirkişinin dahi incelediği dosyaların fotokopi olup, dosyalarda ve sıra cetvelinde icra dosyasına ödeme yapılıp yapılamadığının tespit edilemediği gibi ödemeye dair belgeye dahi rastlanılmadığını, ayrıca icra dosyalarında belirtilen eksikler var ise davacı defterlerinin incelenmesi gerektiğini, zaten davanın başından beri davalının müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı genel kredi sözleşmelerinden dolayı ödemelerin yapıldığının beyan edildiğini açıklayarak alınan rapora gerekçeli olarak itiraz etmiştir.
Bu defa mevcut itirazlar dahi dikkate alınmak suretiyle aynı bilirkişiye dosya yeniden teslim edilmiş, bu defa aynı bilirkişi itiraz konusu hususlar ile ilgili tek tek incelemelerini yapmış,bu incelemelerde dayanak icra dosyası ve kefalete konu hususlar ve miktarlar tek tek ele alınmış, sonuç olarak depo emrine esas olan miktarın 2.345.980,56 TL olduğu saptanmıştır.
Raporların hazırlanma şekli,raporların içeriği,icra dosyalarının kapsamı karşısında ise bu defa 21/12/2017 tarihli duruşma ara kararı çerçevesinde bilirkişi tarafından hesaplanan depo emrine esas borç tutarında bariz hata bulunduğu, kesinleşen takip tutarı,Yargıtay bozmasıyla oluşan usuli kazanılmış hak hususu nazara alanarak hesap hataları giderilerek gelecek celseye göre depo emrine esas borç tutarının belirlenmesi yönünden dosyanın bankacı bilirkişi …’e tevdiine dair ara karar oluşturulmuştur.
Emekli bankacı tarafından hazırlanan 02/02/2018 tarihli kök raporda ise;bundan önce en son alınan 11.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda, asıl alacak olarak kesinleşen takip çıkış tutarının 50.896,10 TL dikkate alındığını, oysaki takip çıkış tutarı içeriğindeki anapara miktarının sadece 18.342.64 TL olduğunu,daha önce rapor sunan bilirkişinin kesinleşen takip çıkış tutarı 50.896,10 TL üzerine anapara alacak tutarı 18.342,64 TL ikinci kez dahil edip nihai takip çıkış tutarının 69.238.74 TL olarak belirlendiğini, yapılan hesaplamada anapara miktarının … 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.12.1995 tarihli kararında belirtildiği gibi 18.342,64 TL olarak dikkate alındığını,yine anılan mahkeme kararı uyarınca takip çıkış tutarı da 50.896,10 TL olarak dikkate alındığını, bundan önce alınan 11.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda, anapara miktarı 18.342,64 TL olarak alınması gerekirken 50.896,10 TL dikkate alınmış olması ve takip çıkışı 50.896,10 TL olarak dikkate alınması gerekirken 69.238.74 TL olarak dikkate alınmış olması nedeniyle iki rapor arasında oldukça büyük montanlı fark doğduğunu,yapılan kapak hesabına göre, daha 05.04.2018 tarihli duruşma gününe gelinmeden alacak bedelinin 10.05.2000 tarihi itibariyle 69.920,64 TL fazlasıyla ödendiği, dolayısıyla mahkemenin ara kararında belirttiği 05.04.2018 tarihli duruşma günü itibariyle bir borç kalmamış olduğu için haliyle bir hesaplama yapılamadığı yönünde görüşünü açıklamıştır.
Alınan bu rapora yönelik olarak davacı vekilinin gerekçeli olarak ve 27/12/2018 havale tarihli dilekçesi itirazı karşısında aynı bilirkişiden yeniden ve ek rapor alınması cihetine gidilmiştir.Bu defa aynı bilirkişi hazırlamış olduğu 08/07/2018 tarihli ek raporunda, bir üstte belirtilen iki kalem tahsilatın 11.07.2017 tarihli bilirkişi raporunun (V) ve (VI) sayfasındaki hesaplamalarda borca mahsup edilmiş olmasına rağmen, bu yönde hiçbir itiraz öne sürülmediğini, dolayısıyla bu mezkur raporda aynen kabul edilen tahsilatlara daha sonra sunulan bilirkişi raporunda itiraz edilmiş olmasına bir anlam yüklenemediğini, hatta tam bir çelişki olarak değerlendirmenin bile mümkün olduğunu, varlık yönetim şirketlerinin yaptığı tahsilatların gider vergisine (BSMV) tabi olmadığını,dolayısıyla varlık yönetimi şirketleri başta VUK ve Gider Vergisi Kanunu uyarınca gider vergisine (BSMV) tabi banka, fınans ve sigorta şirketleri arasında bulunmadığını,bu nedenle davacı şirketin bir varlık yönetimi şirketi olması nedeniyle BSMV’ne tabi olmadığı için, yapılan hesaplamada BSMV’sine yer verilmediğini, davacı şirketin açıklanan formata uygun olarak beher icra dosyası bazında ispatlanmış somut alacağını (kredi ekstreleri bazında), yapılan tahsilat (üzerinde İcra E. no.su yazılı şekilde) ve TMSF (fon) ticari defter ve kayıtlarıyla birlikte tek tek eşleştirilmiş şekilde sunması halinde,yapılan itirazların değerlendirilebilir olduğunu,mevcut deliller itibariyle soyut ve genel ifadelere dayalı beyanlara göre kök raporda bir revizyon yapmak mümkün olamadığını belirtmiştir.
Bilirkişinin hazırlamış olduğu ek rapora yönelik olarak mevcut ve yenilenen itirazlar karşısında davacı kayıtları üzerinde yeniden inceleme yapılmasına ve önceki rapora yönelik itirazlar ile ek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi bu defa hazırladığı 10/12/2018 tarihli raporunda ise, dava dışı şirkete (… AŞ.-… A.Ş.-… A Ş.) kullandırılan kredilerin ekstreleri ve bankanın (İmar Bankası) ticari defter kayıtlarının sunulmadığını, dolayısıyla davacı banka (… Bankası) kayıtlarına göre kayıtlı olan kredi borç miktarı ve yapılan tahsilatlar (ödemeler) tek tek incelenemediği için yukarıda tabloda belirtilen 12 adet takip dosyası ile banka kayıtları karşılıklı olarak karşılaştırılmadığını, yani sözkonusu 12 adet icra takibinin dayanağı gerçek kredi borcu aslı denetlenemediği için bu hususun açıklanmaya ve delillendirilmeye muhtaç olduğunu, dava dosyasının dayanağı … 6.İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyasının yukarıda belirtilen 12 adet takip dosyası arasında bulunmadığını, anılan icra takibinin davalı-…’in şahsi kefaletine istinaden genel kredi sözleşmelerine atfen ilamsız icra takibi olarak açıldığını, yine genel kredi sözleşmeleri sunulmadığı için …’in kefalet limitinin irdelenemediğini, bir an için …’in kefalet limitinin yeterli olduğu düşünülse bile, hatta somut olayda olduğu gibi mahkeme kararıyla kesinleşmiş olduğu düşünüldüğünde dahi, eğer gerçek kredi borcu İmar Bankasının ticari defter kayıtlarına göre tamamen ödenmiş ise, şahsi kefalete dayalı icra takibine devam edilmesinde hukuki bir yarar olmadığını, davacının yukarıda belirtildiği gibi “tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla” onlarca açılan icra takipleri üzerinden kredi borcunu belirleme yolunu seçtiğini, oysaki, salt icra takipleri bağlamında risk takibinin yanılgılı bir sonuca götüreceğini, bunun kredi kullandırılan bankanın ticari defter ve kayıtlarıyla mutlaka desteklenip eşleştirilmesi gerektiğini, netice itibariyle, kredi kullandıran müflis İmar Bankasının ticari defter ve kayıtlarıyla (kredi ekstreleri dahil) açıkça ispat edilemeyen bir kredi alacağının icra takipleri kesinleşmiş olsa bile (sıra cetveli gözönüne alınarak) salt onlarca açılan icra takip bedelleri üzerinden ispat edilemeyeceğini görüş olarak açıklamıştır.
Son bilirkişinin emekli banka müdürü bilirkişi olması, banka uyuşmazlığından kaynaklanan davada bankacılık uygulamalarına temas ederek raporunu hazırlamış olması, ilk bilirkişinin ise sadece icra-iflas müdürü olup bankacılık uygulamalarında uzman olmaması, ilk bilirkişi raporunun bankacılık uygulamaları açısından da eksik ve yetersiz olması, özellikle gerçek kredi borcu aslının, defter ve kayıt sunulması için verilen tüm sürelere rağmen davacı tarafından ibraz edilmemesi nedeniyle denetlenememesi, dava dışı şirkete kullandırılan kredi ekstrelerinin ve banka defter kayıtlarının sunulamamış olması, yine kredi kullandırılan bankanın ticari defter ve kayıtlarıyla (kredi ekstreleri dahil) açıkça ispat edilemeyen bir kredi alacağının icra takibi kesinleşmiş olsa dahi sadece icra takip bedelleri üzerinden ispatının, ispat hukukuna aykırı bulunması, iddiada bulunan davacının ispat yükümlülüğünü yerine getirememiş olması, esasen davalı tarafın baştan bu yönde inkarının bulunması karşısında ikinci bilirkişi raporu bu noktada gerekçeli ve hükme elverişlidir.
Bankacı bilirkişiye, davacı şirket nezdinde defter ve kayıtları incelenmek üzere yetki verildiği halde davaya konu kredi alacağının davacı şirketin ticari defter ve kayıtları ne temlik eden ne temlik alan davacılar tarafından bilirkişiye ibraz edilmediği için ortaya konulmadığı, genel kredi sözleşmelerinin ne takip dosyalarına ne de dava dosyasına sunulmadığı, bu noktada kredi borcunun yapılan tahsilatlar dahi gözetilerek defter üzerinden incelenmesi usulen zorunluluk arz ettiği halde kayden gerekli defter ve kayıtların davacı tarafından sunulmadığı, sunulamayacağı mükerrer olarak sabit olmuştur.
Bu çerçevede en azından davacı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi yapılmaksızın hüküm verilmesi, HMK.m.222 hükmü gereği ticari defterlerin hem sahibi lehine hem sahibi aleyhine dahi delil teşkil etmekte olduğu, hukuki gerçeğinin ihmal edilmesine yol açar. Ticari defterlerin usuli açıdan nitelendirilmesinde doktrinsel açıdan bazı farklılıklar olsa dahi 6100 sayılı HMK’da defterlerin aksinin kesin delillerle ispat edilebileceği hususu açıkça düzenlenmekle bu durum dahi ticari defterlerin kesin delil durumuna kavuşabileceğini ortaya koymaktadır. (Prof.Dr.Abdurrahim Karslı, Medeni Usul Hukuku, İstanbul, Sayfa 546) Esasen Yargıtayın uygulaması dahi bu görüşü destekler doğrultudadır.(Yargıtay 11H.D. 2012/4121E. 2013/6731K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)
Yine genel kural olarak delil sözleşmesi mevcut olmasa dahi “Taraflar tacir olup somut uyuşmazlıkta her iki tarafın ticari defter ve belgelerinin incelenmesi uyuşmazlığın çözümü yönünden gerekli bulunmaktadır. O halde davacı tarafa verilecek kesin süre içinde defter ve kayıtlar ibraz edilmemiş ise de, mahkemece bu hususta uygulama olanağı bulunan 6100 sayılı HMK’nın 220. maddesi uyarınca işlem yapılarak, sonucuna göre karar verilmelidir”.(Yargıtay 19H.D. 2013/6192E. ve 2013/9755K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre ise mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).
Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir (HMK 219/2).
İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.(HMK 220/3).
Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda, yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda, ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasa’da delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri Kanun’da belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. “Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK 220/3. madde gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir…
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece davacıya ticari defterlerini sunması için süre verilmeli, davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile ödememeye ve davalının savunduğu üzere ödemeye ilişkin vakılara ilişkin kayıtlar incelenmeli, vakıaların ait olduğu döneme ait ticari defter ve kayıtların ibrazı için süre verilip, ibraz edilmesi halinde bilirkişi incelemesi yaptırmak ya da kaçınılması durumunda HMK 222/II ve III. maddeleri dikkate alınarak davacının kanuna göre eksiksiz tuttuğu ticari defter ve kayıtlarının lehine delil teşkil edip etmeyeceği de değerlendirilerek dosyanın sonuçlandırılması gerekir.” (Yargıtay 15H.D. 2018/2696E. ve 2018/3431K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)
Davacı şirketin külli halef olarak dayanak ticari defter ve kayıtlarını ve en önemlisi bunların müstenidatı niteliğindeki belgeleri, genel kredi sözleşmesini yeterli ve eksiksiz şekilde sunmadığı ve sunamayacağı sabit olmuştur.
Somut olayda davacı şirketin tacir olması karşısında, dava dilekçesine dayanak vakıalarla ilgili defter müstenidatı niteliğinde olabilecek belgelerin, külli halef durumundaki davacı şirket tarafından sunulacak ticari defter ve kayıtlarında dayanakları ile birlikte yer alması gerektiği, ancak bu suretle davacının dayanmış olduğu vakıaların ispat edilmiş olarak kabul edilebileceği, münhasır delil sözleşmesine ilişkin Yargıtay uygulaması dahi dikkate alındığında başkaca defter incelemesinin dahi gerekmediği, davacının külli halef olarak gerekli defter ve belgeleri tam ve eksiksiz sunamaması halinde ise bu durumun ispat hukuku çerçevesinde davacı lehine değil davacı aleyhine değerlendirilmesi gerekmektedir.
Daha önemlisi davacı şirketin dayandığı ve delil niteliği bulunan müflis bankanın defter ve kayıtları sadece davacı olan külli halef şirket için değil davalı için dahi delil niteliği taşımaktadır.Nitekim 6100 sayılı HMK.m.196 hükmü içeriği dahi bu noktada ve gerektiği takdirde davalı lehine olacaktır. Bu hükme göre “Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.” Davacı, dava dilekçesiyle sözleşmeye dayanmış olup sözleşme içeriğine göre dahi delil sözleşmesine konu davacı belgelerinin yani HMK’nın dahi delil niteliği tanıdığı ticari defterlerin tam,eksiksiz ve tüm müstenidatı ile sunulmaması hali davalı lehine delildir.Zira davacının ticari defter ve kayıtlarının tüm müstenidatları ile birlikte yargılama devam ettiği sürece muhafaza edilmesi,bilirkişi incelemesine karar verildiği takdirde ise bilirkişi incelemesine sunulması gerekli ve zorunludur.Buna rağmen davacı üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmemiştir ki, bu durum davalı aleyhine değil davalı lehine değerlendirilmeli ve davacı şirketin külli halef olarak dayandığı belge ve kayıtların davalı savunmasına uygun olarak düzenlendiği dahi kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, kapak hesabı yapılarak tespit edilen ve depo emrine esas miktarın tam ve eksiksiz olarak davalı tarafından, bu noktada davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ yapılmadan ödenmiş olduğu, yukarıda açıklanan ispat hukukuna dair gerekçe dahi dikkate alındığında dosya kapsamına göre ispatlanmış olarak kabul edilmiştir.Bu durumda depo emrine konu edilmesi gereken miktarı davalının veya dava dışı asıl borçlunun daha önce ödemiş olduğu incelenen ve incelemeye sunulamayan tüm kayıt ve dosya kapsamı çerçevesinde ve bilirkişi raporu ile sabit olmuştur. Bu durumda davalı aleyhine açılan iflas davası konusuz kalmıştır.(Yargıtay 23.HD 2016/7045E.2017/937K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)
Yapılan açıklamalar karşısında davacı tarafından davalı aleyhine açılan davada depo kararı öncesi takip konusu borç ve ferilerinin, dava tarihi sonrası ödendiği anlaşılmakla, konusu kalmayan davada karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davada depo kararı öncesi takip konusu borç ve ferilerinin, dava tarihi sonrası ödendiği anlaşılmakla, konusu kalmayan davada karar verilmesine yer olmadığına,
2-Davanın açıldığı tarih itibariyle davacı haklı olmakla HMK m.331 hükmü dikkate alınarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 2.725,00.-TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
3-Davanın açıldığı tarih itibariyle davacı haklı olmakla HMK m.331 hükmü dikkate alınarak davacı tarafından yapılan 10,00.-TL açılış gideri, 193,50.-TL tebligat-posta gideri,2.650,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.853,50.-TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
4-Davacı harçtan muaf olduğundan dava tarihinde alınmayan davalının dava tarihi itibariyle haksız olması nedeniyle alınması gerekli 44,40 TL. maktu karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına,
5-Karar kesinleştiğinde taraflardan alınan gider ve delil avansının harcanmayan kısmının iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 10 günlük yasal süre içerisinde mahkememize veya bulunulan yer Asliye Ticaret Mahkemesinin dilekçe ile başvurmak koşuluyla gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.11/04/2019

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır