Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/222 E. 2021/741 K. 10.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2012/222
KARAR NO : 2021/741

DAVA TARİHİ : 05/09/2012
KARAR TARİHİ : 10/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan menfi tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin mimarlık, inşaat ve taahhüt işleri ile iştigal etmekte olduğunu, … müteahhidi olduğunu, yaptığı projelerin kamuoyunun teveccühüne mazhar olması nedeniyle, birçok banka gibi davalı banka da müvekkille çalışmak istemiş ve kredi teklifinde bulunulduğunu, bu meyanda müvekkil şirketin, …., … ilçesi, … köyünde üstlendiği 19 adet daire için kat karşılığı inşaat işinin finansmanı için davalı banka ile 26.04.2007 tarihinde 600.000 TL limitli … (…) imzalayarak bankaca açılan … nolu … hesabından kredi ve … nolu Teminatlı Kredi Mevduat Hesabı (TKMH) kullanmaya başladığını, müvekkil ile davalı bankanın toplam dört tane … imzalandığını, davalı bankanın teminat olarak alınması gerektiğini belirterek müvekkil şirket yetkilisi ve eşinin iradesi dışında zorla imzalı bir boş senet aldığını, müvekkili bu sözleşmeler kapsamında çeşitli tarihlerde arttırılan kredi limitleri ve verilen ipotek teminatları çerçevesinde rotatif krediler hesabını kullandığını, zaman zaman anapara geri ödemesi yaptığını, üçer aylık önemlerde tahakkuk ettirilen dönemsel faizleri ödediğini, müvekkilinin en son 29.09.2008 tarihinde 225.000 TL tutarında dönemsel faiz ödemesini davalı bankanın 2008 yılında dünyada baş gösteren finansal krizin iyice belirginleşmesini bahane ederek, 2008 sonbaharında müvekkilimin herhangi bir gecikmiş veya ödenmemiş dönemsel faizi olmamasına rağmen, yaklaşan küresel mali krizi bahane ederek kullandırmış olduğunu, kredinin geleceği açısından ek protokol yapılması gerektiği izlemini vererek, müvekkilimin elinde kalmış olan son gayrimenkul olan, …’daki sanayi arsasının üzerinde 14.11.2008 tarihinde 2.000.000 TL’lik ipotek tesis edildiğini, ipotek tesisinden kısa bir süre sonra, 31.12.2008 tarihinde, müvekkilin davalı bankaya anapara ve akdi faiz toplami sadece 2.338.695 TL borcu bulunmakta iken, davalı müvekkilinin anapara ve akdi faiz toplamı olarak 2.941.000 TL borçlu olduğunu ileri sürerek … 17. Noterliğinin … gün ve … yevmiye nolu ihtamamesi ile hesap kat ihtarnamesi gönderildiğini, ancak müvekkil şirket yetkilisinin bir ödeme yapmak için bankaya gittiğinde tesadüfen bundan haberdar olunca … 25. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile itiraz edildiğini, davalı bankanın aynı anda müvekkillerden … imzalandığı sırada boş olarak alınan bonoyu geçmiş tarih ve vadeli olarak, banka kayıtlarına göre görünen borcun dahi 759.000,00 TL fazlası kadar doldurulup, … 6. Asliye Ticaret Mahkemesine … D.İs esas numarası ile ihtiyati haciz kararı aldığını, … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsusu haciz yoluyla esas takibe geçildiğini, ayrıca aynı alacak için … 9.İcra Müdürlüğünün …E. sayılı dosyası ile … ve …’in şahısları hakkında kefil sıfatıyla genel haciz yoluyla şirket ve … hakkında … 10. İcra Müdürlüğünün …E sayılı dosyaları ile de ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla üçüncü bir mükerrer takip başlatıldığını, müvekkili hakkındaki takiplerden hemen sonra 16.02.2009 tarihinde, 360.000 TL, 02.07.2009 tarihinde ise 1.198.695 TL olmak üzere toplam 1.558.695 TL ödeme yapmasına rağmen davalı banka tarafindan bu ödemelerin icra dosyalarına beyan edilemeyerek takip konusu alacağın tamamı üzerinden devam ettirildiğini, davalı bankanın alacaklı olmadığı bir meblağ için kredi sözleşmesine teminat olarak aldığı senetle kambiyo takibi yaparak haksız menfaat sağlandığını, davalı bankanın önce müvekkile ait tüm taşınmazları teminat olması gerekçesi ile ipotek ettirdiğini, sonra da bir yandan teminat olarak alınmış boş senedi suistimal ederek, diğer yandan usulsüz ve haksız bir hesap kat ile müvekkilin tüm malvarlığına el koymayı amaçladığını, müvekkilinin 2.258.455,00-TL kredi alacağı bulunduğu halde önce kredi ödemelerini durdurarak müvekkili nakit darlığına soktuğunu, hakkında icra takiplerinin açılmasına neden olduğunu, daha sonra, 3 Aralık 2008 tarihli dönemsel faiz ödenmesini dahi beklemeden aynı gün noterden gönderdiği ihtarname ile müvekkilinin kredi hesaplarını kat ederek 3.567.236,48 TL’ nin sekiz gün içinde ödenmesini talep ettiğini, bununla da yetinmeyen davalı bankanın ayni anda … imzalandığı sırada müvekkillerden boş olarak alınan bonoyu geçmiş tarih ve vadeli olarak banka kayıtlarına göre görünen borcun dahi 759.000,00 TL fazlası kadar doldurulup, … 6.Asliye Ticaret Mahkemesine … D.İş esas numarası ile ihtiyati haciz kararı aldırdığını, … 14. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla esas takibe geçerek müvekkilin tüm malvarlığına ihtiyati haciz koydurduğunu, banka böylece müvekkilin taşınmazlardan bir veya ikisini satarak borcu ödeme imkânını ortadan kaldırıp, tüm mallarına el koymayı amaçladığını, nitekim sonraki aşamalarda müvekkilin tüm malları satış aşamasına getirilerek, özellikle müvekkilinin ve eşinin şahsi gayrimenkullerinin icra yolu ile … A.Ş. tarafindan yok pahasına satın alındığını, keza anapara borcunun önemli bir kısmı ödendiği halde tamamı üzerinden işlem yapılmasının kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin davalı banka ile imzaladığı toplam 5.200.000-TL’lik …’ye karşılık, bizzat bankanın anayasa ilkelerine uymadan kayıtlara göre kredinin 3.209.455TL’sini kullanması ve aynı zamanda bu kredilere karşılık olarak 12 adet gayrimenkul üzerine 10.100.000 TL değerinde davalı banka lehine ipotek kredinin teminatı olarak verilmesi karşısında davalı bankanın müvekkillerin ticari yaşamlarını bitiren işlemleri yapmasının haksız ve kötü niyetli olduğunu, davalı bankanın müvekkiline verdiği kayıtlara göre müvekkilinin davalı bankaya anapara ve akdi faiz toplamı olarak sadece 2.338.695 TL (banka 2.941.000 TL olduğunu iddia etmektedir) borcu bulunduğunu, bu borca karşılık yaklaşık 12.000.000 TL civarındaki malvarlığına el koyulduğunu, bankanın müvekkiline verdiği kayıtlara gore, 31.12.2008 tarihinde, müvekkilinin davalı bankaya anapara ve akdi faiz toplamı sadece 2.338.695 TL borcu bulunduğunu, buna karşılık müvekkilinin 16.02.2009 tarihinde, 360.000 TL, 02.07.2009 tarihinde ise 1.198.695 TL olmak uzere toplam 1.558.695 TL ödeme yaptığını, davalı banka vekilinin kendi el yazısı ile verdiği makbuzda ödemelerin anaparaya mahsuben alındığını beyan ettiğini, bu durumda müvekkilinin kalan borcu 780.000 TL iken ne alınan ödemelerin icra dosyalarına beyan edildiğini, ne de taşkın hacizlerin fek edildiğini, davalı banka kendi kayıtlarına gore belirlediği kredi borcuna hesap kat işleminden sonra akdi faizden ayrı ve buna ek olarak oranında temerrüt faizi işlendiğini, akdi faiz ile birlikte anaparaya kümülatif olarak ‘0 oranında faiz tahakkuk ettirildiğini, müvekkile karşı kötü niyetli bir operasyon başlatıldığını, ferileri ile birlikte bakiye 750.000 TL kalan borca karşılık müvekkilin 12.000.000,00 TL’yi aşan malvarlığını uhdesine geçtiğini, davalının giriştiği takiplere göre müvekkilinin borçlu olmadığının izah edilmesi gerektiğini, müvekkili ile davalı arasında tek bir borç ilişkisi mevcut olduğunu, bu borcun kredi ilişkisinden kaynaklanan anapara ve akdi faizden ibaret olduğunu, müvekkilinin davalı banka ile başka bir alışverişi olmadığı gibi, müvekkili taraf aleyhine başlatılan her üç takibin aynı borç sebebine dayandığını, dolayısıyla her üç takibin haklı olup olmadığının ayrı ayrı irdelemek gerektiğini, … 14. İcra Müdürlüğünün …E. sayılı dosyası ile yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan takip ve takip dayanağı bonoya dayalı takip başlatıldığını, takip dayanağı 04.12.2008 tarihli senedin teamül olarak genel kredi sözleşmesine teminat olduğu söylenerek boş olarak alındığını, banka çalışanları tarafından, muvekkilin bilgisi ve rızası dışında doldurarak icra takibine konulan senedin kredi sözleşmesine teminat olarak aldıkları boş senet olduğu, gerek vekilleri Av. … -… tarafindan … CBS’nin … Sor. sayılı dosyasına verilen 26.01.2011 tarihli dilekçede açıkça beyan ve ikrar edildiğini, davalı banka vekilleri senedin kredi sözleşmesine teminat olarak verildiğini açıkça beyan ettiklerini, yine kredinin kullandırıldığı dönemde merkez şube müdürü olarak görev yapan …da … CBS’nin … Sor.sayılı dosyasına verdiği 09/03/2011 tarihli ifade de aynı şekilde “benim görev yaptığım dönemde söz konusu ticari kredi sözleşmeleri kapsamında bankadan aldığı krediye teminat olması için sozleşme ve ipoteklerin dışında çoğu bankanın yaptığı gibi müştekiden senet de alınmıştır” şeklinde beyan ettiğini, keza, senedin, banka kayıtlarında mevcut olmadığı gibi BDDK incelemesi ile tespit edildiğini, davalı bankanın ilgili şube müdürü aleyhine … 8. Ağır Ceza Mahkemesinin … E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, yine senetteki yazıların …’leri yazan kişiye ait olduğu Emniyet Kriminal raporu ile tespit edildiğini, takip dayanağı senedin genel kredi sözleşmesine teminat olarak alındığını, boş iken sonradan gerçek borç miktarının üzerinde doldurulduğu, bu nedenle kayıtsız şartsız borç ikrarı içermediğini ortaya koyduğunu, Yargıtay 12. HD. müstakar kararlarında, senette “bedeli nakden alınmıştır” yazmasına rağmen- bononun teminat senedi olduğunun diğer birtakım vakıa ve belgelerden anlaşılması halinde, teminat için alındığı bu şekilde anlaşılan senedin ilk hamili olan lehtarın elinde kaldığı sürece kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamayacağını, yapılan takibin İİK.nun 170/a maddesi gereğince iptali gerektiğini, çünkü teminat koşullarının yerine getirilip getirilmediğinin tespitinin yargılamayı gerektirdiğini, borçlunun itirazlarını inceleyecek olan tetkik merciinin ise, sınırlı inceleme yetkisi dolayısıyla bu konuda karar veremeyeceği görüşünü kabul ettiğini, “takip kredi mukavelesine bağlı teminat senetlerinin tahsili gerekip gerekmediğinin, gerekiyorsa ne miktarda gerektiği halinin muhakemeyi gerektirdiği düşünülmeden mukaveleye bağlı olup TTK nun 688. maddesi gereğince kayıtsız şartsız borç ikrarını havi olmaması nedeniyle 170/a maddesi de gözetilmeden itirazın reddolunmasının isabetsiz olduğunu, banka kayıtları esas alınsa dahi banka kayıtlarında mevcut olmayan bedelsiz bir senede dayanarak yapılan takibin iptali gerektiğini, gerek BDDK, rapor ve gerekse … 8. Ağır Ceza Mahkemesinin …E.sayılı dosyası münderecatına göre takip dayanağı senedin banka kayıtlarında mevcut olmadığının sabit olduğunu, davalı tarafın bir banka olduğunu, müvekkil ile davalı arasındaki tek ilişki kredi ilişkisi olduğunu, eğer müvekkili bu senedi bir ödeme karşılığı vermiş olsaydı senet mutlaka banka kayıtlarında mevcut olduğunu, ayrıca senet, kredi sözleşmesi sırasında teamül denilerek ve boş olarak alındığı için bedelsiz olduğunu, bu nedenle banka kayıtların işlenmediğini, müvekkilinin kullandığı krediye oluşan borç yapılan anapara seri ödemelerine rağmen fazla talep edilen alacağın ortaya konulması ve müvekkilinin fazla miktar kadar borçlu olmadıklarının tespitini, müvekkilin davalı banka ile imzaladığı veya davalı bankanın usulsüz olarak arttırdığı toplam 5.200.000 TL’lik …’ye karşılık, bizzat bankanın kayıtlarına göre bu kredinin 3.209.455TL’sini kullandığının sabit olduğunu, yine bizzat davalı bankanın kayıtlarına göre, müvekkil bu kredi ilişkisi boyunca davalı bankaya sadece kredi anapara geri ödemesi olarak 07.12.2007 tarihinde 308.455,00-TL, 28.05.2008 tarihinde 575.000,00-TL ve 21.06.2008 tarihinde 446.000,00-TL ödeme yaptığını, aynı şekilde davalı banka kayıtları ile sabit olduğu üzere müvekkili davalı bankaya -hiçbir bildirim ve talep ya da ihtar olmadan 29.09.2008 tarihine kadar 696.485.76-TL faiz ödemesi yaptığını, bankanın dava açma aşamasında müvekkiline verdiği onaylı cari hesap dökümüne göre ise kat tarihine göre müvekkilinin borcunun akdi faiz ve anapara toplamı olarak 2.338.695TL olduğunu, banka her ne kadar hesap kat ihtarnamesinde kredi anapara ve faiz borcu toplamının 2.941.000 TL olduğunu ileri sürmüş ise de, bu meblağa kredi kullanımının dondurulduğu Ekim-Kasım Aralık 2008 aylarının faizinin eklendiğinin anlaşıldığını, oysa bu dönemde bankaca müvekkiline yapılan herhangi bir ödeme bildirimi bulunmadığı gibi, bankanın kendi haksız eylemi ile faiz tahakkukunun haksız olduğunu, öte yandan takibe konulan senet miktarının tutturulabilmesi için, hesap kat ihtarnamesinde fazladan yazılan alacak kalemleri mevcut olduğunu, müvekkilinin davalı bankada kredili mevduat hesabı bulunmadığı gibi müvekkili tarafça kredili mevduat hesabı olarak imzalanmış herhangi bir sözleşme söz konusu olmadığını, müvekkilinin davalı bankaya birçok kereler yüklü mevduatlar yatırdığını, ancak … hesapları dışında davali bankadan hiçbir kredi almadığını, dolayısıyla 322,809,05 TL’lik anapara ile 14.009,93TL faiz ile vergi alacağının hayali olduğunu, aynı şekilde müvekkilin çek hesabı için kredi kullanması söz konusu olmadığını, doğal olarak böyle bir krediye ihtiyaç da olmadığını, bankanın müvekkiline kendi isteği dışında verdiği 10.000. TL’lik kredi kartı hiç kullanmadığını, borç tahakkukunun haksız olduğunu, ayrıca bankanın hesap katı yaptığı 31.12.2008 tarihinde henüz tahakkuk etmemiş olan 356.723,65-TL dönem faizinin haksız olduğunu, keza bankanın kredi ilişkisi boyunca müvekkiline bildirmeden tek taraflı olarak tahakkuk ettirdiği veya arttırdığı faizlerin tamamının geçersiz olduğunu, buna göre son dönem faizi ile birlikte toplam 838.222,5-TL faiz haksız olarak tahakkuk ettirilerek borca ve senet içeriğine eklendiğini, yine müvekkilinin, … 14. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile başlatılan takipten sonra 16.02.2009 tarihinde, 360.000.- TL., 02.07.2009 tarihinde ise 1.198.695.-TL ve toplam olarak da 1.558.695.TL ödeme yaptığını, davalı banka vekilinin kendi el yazısı ile verdiği makbuzda ödemelerin anaparaya mahsuben alındığını, müvekkilinin davalı bankaya kalan borcu 2.338.695-1.558.695 -780.000TL iken davalının … 14. İcra Müdürlüğünün …E sayılı dosyası ile talep ettigi miktar 3.560,000TL olduğunu, takip dayanağı senedin ise 3.700.000TL olarak doldurulduğunu, yine davalının hesap kat ihtarındaki meblağ 3.567.236.48TL olup, takip sonrasında yapılan ödeme ve gerçek dışı oluşturulan kredili mevduat ve çek hesabı ile kredi kartı kalemleri düşüldüğünde davalı bankanın 1.949.013,98TL. fazla ödeme talep ettiğinin görüldüğünü, müvekkilinnin borçlu olmadığı miktarın takipten tenkisi, yine her türlü hesaba göre fazla doldurulduğu sabit olan takip dayanağı senedin iptali gerektiğini, gelinen aşamada davalı bankanın hukuk kurallarını hiçe sayarak müvekkili aleyhine devam ettirdiği takibin davalı bankanın kendi hesabına göre 2.787.236,48TL’yi müvekkiline verdiği cari hesaba göre ise 1.949.013,98TL fazla olması nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığı miktar kadar tenkis edilmesini, keza hiçbir hesaba uymayan ve teminatı olduğu …’ye aykırı şekilde doldurulan takip dayanağı bononun iptali, dolayısıyla takibin iptalini de talep ettiklerini, takip dayanağı senedin banka kredi sözleşmesi nedeniyle alındığını, senet lehdarının aynı zamanda hamil olduğunu, kredi borcunun yargılamayı gerektirdiğini ve bu nedenle mücerret borç ikrarını içermediğini, kayıtsız şartsız borç ikrarı içermeyen belgenin bono vasfi taşımadığı sabit olmakla da iptali gerektiğini, ayrıca, yürütülen takip nedeniyle müvekkilinin taşınmazlarının tamamının satılarak hakkın elde edilmesi imkansız hale geleceğinden davanın sonuçsuz kalmaması için, müvekkilinin satış bedelinin tamamına yakınını ödemiş olması ve davalı banka alacağının ipotekle teminat altına alınmış olması karşısında teminatsız olarak icra takibinin durdurulması yönünde ihtiyati tedbir talebinde bulunduğunu, talebin kabulü ile öncelikle … 14. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile yürütülen takibin teminatsız olarak durdurulmasını, müvekkilinin davalıya 1.949.013,98TL anapara ve 838.222,5-TL faiz toplamı 2.787.236,48 TL olmak üzere borçlu olmadığının tespitini, … 14. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile yürütülen takibe dayanak 04.12.2008 düzenleme tarihli 25.08.2012 vadeli 3.700.000 TL bedelli emre muharrer senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını, bu nedenle müvekkilinin bu takipten dolayı borçlu olmadığının tespitini, takibin ve senedin iptalini, senedin kambiyo senedi niteliği taşıdığı kabul edilse bile yine aynı kambiyo senedinin vade tarihi itibariyle 1949,013,98TL anapara ve 838.222,5-TL faiz toplam: 2,787.236,48-TL bedelsiz (karşılıksız) olduğunun tespitini, senedin ve takibin bu miktarda iptalini, kötü niyetli davalının alacağının %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalı banka vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu olan … 14.İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına davacı borçlularca kanuni süresi olan beş gün içerisinde kambiyo vasfina itiraz edilmemiş olup dosyanın kesinleştiğini, takibin açılmasından ve kesinleşmesinden üç yıl sonra bu mahiyette bir davanın açılmasının davacı borçluların ne kadar kötü niyetli olduğunu açıkça gösterdiğini, ancak davacıların sonrasında süresinde olmamak üzere takibin kambiyo vasfına itiraz ederek bir takım davalar açmış ise de mahkemelerce reddine karar verildiğini,… 11.İcra Hukuk Mahkemesi … Esas … Karar sayılı ve 15.12.2010 tarihli kararı, … Esas … Karar sayılı ve 15.12.2010 tarihli kararı, … Esas .. Karar sayılı ve 27.12.2010 tarihli kararı, … 8.İcra Hukuk Mahkemesi’nin …Esas …Karar sayılı ve 07.01.2011 tarihli kararı, …Esas … Karar sayılı ve 12.07.2011 tarihli kararında görüleceği üzere davacı borçluların taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı borçlu şirketin hakim ortağı olan …’in 2007 yılında müvekkili şirket Merkez Şube ile temasa geçerek, sahibi olduğu …Ltd. Şti.’nin uzun yıllardan beri çeşitli müteahhitlere danışmanlık hizmetleri verdiğini, başta “…” olmak üzere özellikle Kemerburgaz bölgesinde iş yaptığını, Saklıbahçe Konut Yapı Kooperatifi ile anlaştığını, kendisinin müteahhitlik yapacağını ve sözkonusu işin kat karşılığı yapılacağı için finansman desteğine ihtiyaç duyduğunu, 22.08.2008 tarihinde yapılan kredi tahsisinde banka nezdinde firma lehine, 3.000.000 TL borçlu cari hesap ve 300.000 TL kredili mevduat hesabi, 10.000 TL kredi kartı ve 43.500 TL çek kredisi limiti tesis edildiğini, kredilere ilişkin 26.04.2007 tarihli 600.000 TL, 19.07.2007 tarihli 500.000 TL, 21.09.2007 tarihli 2.100.000 TL ve 28.04.2008 tarihli 2.000.000 TL limitli, … ve … kefalet imzalı genel kredi sözleşmeleri alındığını, ekspertiz değerleri toplamı 6.696.086 TL olan 12 adet gayrimenkul üzerinde 10.100.000 TL tutarında ipotek tesis edildiğini, firmanın nakit sıkışıklığına düştüğünü, çeklerini ödeyemediğinin anlaşıldığını, aynı tarihlerde firmanın piyasaya olan borçlarından dolayı çeklerinin arkasının yazılmaya başlandığını, karşılıksız çeklerinin çıktığı istihbarat kayıtlarından görüldüğünü, kasım ayı içerisinde çok sayıda alacaklısı tarafından hakkında icra takipleri başlatıldığı bilgisinin edinildiğini, aynı tarihlerde davacı şirketin piyasaya olan borçlarından dolayı çeklerinin arkası yazılmaya başlanmış ve …, … Şti., … A.Ş., …A.Ş., …AS., …Tic. A.Ş. gibi çok sayıda alacaklısının icra takibine geçtiğini, nitekim 17.11.2008 tarihinde … 9. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından, 26.11.2008 tarihinde … 13. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından, 04.12.2008 tarihinde … 7. lcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı dosyasından, 31.12.2008 tarihinde … 12. İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı dosyasından yüksek tutarlarda icra takipleri açıldığını, bu takiplerde gayrimenkulleri üzerine hacizler konulduğunu, bu esnada firmanın kredilendirilen inşaat işlerini yaptığı Saklıbahçe Konut Yapı Kooperatifi ile ihtilafa düştüğünün öğrenildiğini, nitekim bu durumun daha sonra kooperatiften edinilen yazı ile teyid edildiğini, bu gelişmeler ışığında firmanın nakit akışlarının ve mali durumunun bozulduğunu, davacı borçlu hakkında yukarıda belirtildiği gibi hakkında onlarca takip yapıldığını, çeklerinin arkasının yazıldığını, senetlerinin protesto olduğunu, ayrıca 31.10.2008 ve 30.11.2008 dönem faizlerini ödeyemediğini, 30.11.2008 tarihinden itibaren limit aşımına girdiğini, durum böyle iken davacı borçlunun ortada bir şey yok iken kredi hesaplarının kat edildiğinin iddia edilmesinin anlaşılır bir durum olmadığını, davacının dava dilekçesi içerisinde birçok gerçek dışı beyanda bulunduğunu, davacı vadesinde ödenmemiş hiçbir borcunun olmadığını iddia ettiğini, oysaki firmanın müvekkil banka nezdinde kredili mevduat hesabının 31.10.2008 ve 30.11.2008 dönem faizlerini istemediğini, hesabı 30.11.2008’de limit aşımına girdiğini, söz konusu durum müvekkili bankanın kayıtlarında açıkça görüldüğünü, 2.941.545.TL borçlu cari kredi hesaplarından kullanılan anapara kredi borcu bulunduğunu, 322.809,55.TL kredili mevduat hesabından kaynaklanan anapara kredi borcu bulunduğunu, bu durumda iki ayrı krediden kaynaklanan anapara borcu toplam 3.264.354,55 TL olduğunu, davalıların bu konuda büyük bir yanılgı içerisinde bulunduklarını işleyen faiz ve BSMV toplamının ise 302.881,93 TL olduğunu, toplam alacağın ise 3.567 236,48 TL olduğunu, davacı borçluların iddiaları hiçbir belge ve kayda dayanmamakta olup kullanılan kredi tutarı müvekkili banka kayıtlarında açıkça görüldüğünü, davacı borçluların … 17.Noterliği’nin … tarihli kat ihtarnamesinin 06.01.2009 tarihinde tebliğ olduğunu, ihtarnameye karşı … 25. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi içerisinde cevap verdiklerinin görüldüğünü, davacı borçluların sanki aradan aylar geçmiş gibi ifadeler kullanmakta olduğunu, oysaki kanuni süresi içerisinde kat ihtarnamesine itiraz ettiklerini, bu durumda hesap kat ihtarnamesinden tesadüfen haberdar oldukları hususunun gerçek dışı bir beyandan öteye gidemediğini, davacı borçlunun takibe konu bononun boş olarak alındığı iddiasında bulunmadığını, ancak davacının bu iddiaları … Cumhuriyet Başsavcılığının … Sr. sayılı dosyasında kapsamlı bir şekilde incelendiğini, … Karar no ile verilen 17.06.2011 tarihli kararda “şüpheli banka yetkililerinin şikayete konu olan senedi müştekiler ile aralarındaki hukuki ilişki ve anlaşmaya aykırı surette ve alacak miktarından fazla olarak doldurduklarına ve icra takibine konu ettiklerine, senette sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediklerine dair haklarında kamu davası açılmasını gerektirecek nitelikte delil bulunmadığı…” gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, söz konusu karara davacı itiraz etmiş ise de … 4.Ağır Ceza Mahkemesi’nin…. D.İş sayılı dosyası ile itirazın reddine karar verildiğini, sözkonusu kararın kesinleştiğini, ilgili ilamların dilekçe ekinde sunulduğunu, … Cumhuriyet Başsavcılığının … soruşturma nolu dosyasından aynı mahiyette iddialarda bulunmuş ise de Savcılık makamınca 22.03.2012 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile “Kapatılan … Cumhuriyet Başsavcılığının … soruşturma ve …sayılı kovuşturmaya yer olmadığı Kararı’na konu soruşturma evrakının niteliğini ve esasını etkileyecek yeterlilikte yeni delil ibraz edilmediği nedeniyle vaki istem ile ilgili olarak kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, ilgili karara davacı itiraz etmiş ise de … 7.Ağır Ceza Mahkemesi’nin … D.İş sayılı ve 29.08.2012 tarihli kararı ile itirazın reddine karar verildiğini, bu kararın kesinleştiğini, davacı borçlunun bonoya ilişkin gerçek dışı mahiyette olan tüm bu iddiaların reddedilerek kesinleştiğini, mükerrer takiplerin açıldığını, oysaki İİK m.45/son hükmü açık olup “ipotekle temin edilmiş faiz ve senelik taksit alacaklarında, alacaklının intihabına ve borçlunun sıfatına göre rehnin paraya çevrilmesi veya haciz yahut iflas yollarına müracaat olunabilir.” hükmü bulunduğunu, bu durumda gerek kambiyo, gerek ipoteğin nakde çevrilmesi ve gerekse genel kredi sözleşmeleri üzerinden takibe geçilmesinin ise İİK m.45/son fikrası gereğince hukuken mümkün olduğunu, genel kredi sözleşmeleri üzerinden takibe geçilir iken kredili firma olan Güney Konut’un borcu ipotek ile teminat altında bulunduğundan kendisi hakkında genel haciz yolu ile takip açılmadığını, İİK m.45/1 maddesinin gereğinin yerine getirildiğini, tüm bu takiplerin Yargıtay içtihatları gereği “tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla” açılmış olduğunu, mükerrer takipten bahsedilmesinin hukuken mümkün olmadığını, 16.02.2009 tarihinde yapılan 360.000 TL ve 02.07.2009 tarihinde yapılan 1.198.695.TL ödeme tutarlarının anaparadan mahsup edilmediğini iddia ettiklerini, ancak ekte sunulu bulunan 17.02.2009 tarihli … imzalı yazıdan görüleceği üzere tutar 360.000.-TL değil, 355.000.-TL, ödeme tarihinin 16.02.2009 değil 17.02.2009 tarihi olduğunu, görüleceği üzere 355.000 TL tutarın 100.000.TL sinin …A.Ş. ‘ne ve 255.000 TL’sinin …A.Ş.’ne ödenmesi talep edilmekle, banka tarafından yapılan tahsilat tutarı 17.02.2009 tarihinde sadece 100.000.TL olup toplamda da 1.298.695.TL tahsilat yapıldığını, söz konusu tutarın müvekkilinin banka tarafindan anapara ve dava ve takip masrafları borcundan mahsup edilmiş olup müvekkil banka kayıtlarında açıkça görüldüğünü, bu durumun … 7.İcra Hukuk Mahkemesi’nin …Esas sayılı dosyasından yapılan 28.05.2012 tarihli bilirkişi raporunda da açıkça görüldüğünü, davacı borçluların beyanlarının gerçek dışı olduğunu, davacı borçlular davaya konu bononun boş olarak verildiği ve teminat senedi olduğunu iddia ettiklerini, ancak davacı borçluların bu iddiaları soyut bir iddiadan öteye gitmediğini, zira senedin teminat senedi olduğuna ilişkin iddiaların yazılı belge ve kayıtlar ile ispat edilmesinin zorunlu olduğunu, senedin tanzim edildiği tarih dikkate alınarak yürürlükte bulunan kanunlar çerçevesinde; TTK m.592 gereği tedavüle çıkarılır iken tamamen doldurulmamış bulunan bir poliçenin anlaşmalara aykını bir şekilde doldurulursa bu anlaşmalara riayet edilmemiş olması keyfiyetinin hamile karşı ileri sürülemeyeceğini, HUMK m. 288 gereği “bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve iflası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri karşısında senetle ispat olunması gerektiğini, bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme 5.000,00 TL veya borçtan kurtarma gibi herhangi bir sebeple 5.000,00 TL den aşağı düşse bile senetsiz ispat edilemeyeceğini”, davacı borçlu yanın takibe konu bononun teminat senedi olduğu veya boş olarak teslim edilmesi ile sözleşmeye aykırı doldurulduğuna ilişkin tüm iddialarını yazılı belge ve kayıtlar ile ispat etmek zorunda olduğunu, ancak davacı borçlu bugüne kadar herhangi bir yazılı belge ve kayıt sunamamış olup takibe konu bononun bir teminat senedi olduğu hususunun ispatlanamadığını, kaldı ki sözkonusu senedin gerçekte bir teminat senedi olmadığını, davacı kredili firma ve kefillerinin hesap kat tarihi itibari ile borçlarının toplam tutarının 3.567.236.48.TL olduğunu, yukarıda belirtildiği üzere gerek … 7.İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasından yapılan 28.05.2012 tarihli bilirkişi raporunda ve gerekse … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma numarasından yapılan 16.05.2011 tarihli bilirkişi raporlarında anapara ve faiz tutarları net bir şekilde de tespit edildiğini, davacının kullandığı kredilerin belli olduğu ve bu tespitlere rağmen halen bu kredilerin kullanılmadığı hususunun iddia edilmesi anlamsız olarak gözüktüğünü, … 9.İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile genel kredi sözleşmeleri üzerinden açılan takip 12.08.2010 tarihinde açılmış olup anapara olarak 2.293.088,88.TL. talep edildiğini, … 10.İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı dosyası ile ipotegin nakde çevrilmesi yolu ile takip açılmış ancak ipotek tutarı toplam 4.500.000.TL olduğundan ve faizli bakiye bu tutarın üzerinde bulunduğundan anapara tutarı belirtmediğini, görüleceği üzere kat ihtarnamesi üzerindeki tutar 3.567.236.48.TL iken sonrasında açılan icra takibinde anapara tutarının 2.293,088.88.TL olarak gösterildiğini, bu durumda toplam 1.274.147.60 TL.. nin anapara ve dava takip masraflarından mahsup edildiğini, toplamda tahsilat tutarı olan 1.298.695.TL nin 1.274.147,60.TL. si anaparaya ve artan 24.547,40.TL’nin icra takip masraflarına alındığını, bu durumda yapılan tahsilatların icra dosyasında mahsubu yapılarak takibe geçildiğinin açıkça gözüktüğünü, davacının bu meyandaki itirazlarının hiçbir hukuki mesnedi bulunmadığını, davacı borçlu faize itiraz ettiğini, ancak genel kredi sözleşmesinin 5. maddesi son derece açık olup temerrüt tarihinde bankaca tespit edilmiş en yüksük ticari kredi faiz oranının yıllık olarak hesaplanacak oranda temerrüt faizi ödeneceğinin taraflarca kabul edildiğini, ancak uygulamaya bakıldığında müvekkili bankanın bu oranı kullanmadığı ve takibe geçilirken üzerinden temerrüt faizi hesapladığını, bu oran üzerinden temerrüt faizi talep edildiğini, banka kayıtlarından ve icra takip dosyasından açıkça görüldüğünü, durum bu kadar net iken bu orana itiraz edilmesinin haksız ve dayanaksız bir itiraz olarak gözüktüğünü, sözkonusu bononun bir teminat senedi olduğunu iddia edildiğini, ancak davacıların soyut iddiaları ile kalmakta olup dosyaya senedin teminat senedi olduğuna ilişkin yazılı bir belge ve kayıt sunamadıklarını, senedin bankaya neden verildiğine ilişkin bir senet bordrosu sunulmadığını, ayrıca senet üzerinde veya arkasında senedin teminat senedi olduğuna ilişkin bir ibare de bulunmadığını, senet borçlularının senede karşı bu iddialarını yazılı delille kanıtlaması HUMK’un 280 ve 290. maddeleri hükmü gereği olduğunu, emre muharrer senedin mücerret borç ikrarına havi bir belge niteliğinde olduğunu, bononun bu niteliğinden dolayı teminat maksadı ile verildiğini, ancak ve ancak HUMK un 290.maddesi gereğince yazılı delil ile kanıtlanması gerektiğini, bu hususun Yargıtay içtihatlarıncada kabul edilmekte olup davacı yanın iddialan hukuki mesnetten uzak gözüktüğünü, …’nın … Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde verdiği 09.03.2011 tarihli ifadesine bakıldığında “Benim görev yaptığım dönemde sözkonusu ticari kredi sözleşmeleri kapsamında bankadan aldığı krediye teminat olması için ipoteklerin dışında çoğu bankanın yaptığı gibi müştekiden senette alınmıştır.” şeklinde olduğunu, …’nın ifadesi genel mahiyette olup takibe konu bononun teminat senedi olduğuna ilişkin olmadığını, kaldı ki sözkonusu bono …’nın görev yaptığı dönemde değil şube müdürü olan …’nun görev yaptığı dönemde tanzim edilmiş ve müvekkili bankaya ibraz edilmiş bir senet niteliğinde olduğunu, o nedenle sözkonusu ifadenin davaya konu senet ile hiçbir ilgisi olmadığını, …’nin … Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde verdiği 06.09.2012 tarihli ifadesinde ise “Bankacılık uygulamasında genel kredi sözleşmelerinde müşteriden boş senet alınmadığını, böyle bir uygulama olmadığını, müşteriden herhangi bir boş senet veya genel kredi evrakı alınmadığını ifade ettiğini, …’nın ifadesinin dava ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, senedin tanzim tarihi 04.12.2008 tarihi olup o tarih itibarı ile …’nın müvekkili Bankanın Merkez Şubesinde görevli dahi olmadığını, meyandaki iddialarında hiçbir hukuki mesnedi bulunmadığını, davacı borçlu BDDK tarafından yapılan inceleme neticesinde takibe konu bononun banka kayıtlarında mevcut bulunmadığı gerekçesi ile Banka şube müdürü hakkında … 8.Ağır Ceza Mahkemesi’nin …Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 1995/4740 Esas 1996/1622 Karar sayılı ve 28.02.1996 tarihli ilamından görüleceği üzere “Bono mücerret borç ikrarına havi bir belge olup, lehdarının ticari defterlerinde kaydının bulunmaması, o bono ile alacaklı olunmadığını göstermeyeceği gibi bonodan dolayı bir alacağın varlığını ispat külfetini lehdara yükleme sonucunu doğurmadığını, bu itibarla söz konusu bononun teminat maksadı ile verildiğini HUMK’nun 290.maddesi hükmü gereğince yazılı delil ile kanıtlaması gerekeceğini, bononun müvekkili banka kayıtlarında kayda alınmamış olmasının bononun kambiyo vasfını etkilemediğini, kaldı ki BDDK raporunda da bu hususun sehven yapıldığı ve bankanın senedi kayda almayarak bir menfaat elde edemeyeceğinin belirtilmekte olup bononun kayda alınmaması bir suç değil bir kabahat niteliğinde olduğunu, yani idari bir para cezasını gerektirecek niteliğinde olduğunu, … Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma nolu dosyasından verilen 22.03.2012 tarihli Ek Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararda “Müştekinin aynı konulardaki ancak yeni delil ikamesine dayalı şikayeti nedeniyle tekrar yapılan incelemede, kriminal raporda da açıklandıği üzere yazı yaşının tayininin mümkün olmadığı gibi, bilirkişi raporundaki tespitlere göre de suça konu senedin müşteki ile Banka arasındaki hukuki ilişki ve anlaşmaya aykırı şekilde ve alacak miktarından fazla olarak doldurulduğu hususunda kamu davası açılmasına yeterli ve elverişli deliller bulunmadığı, buna göre de banka çalışanı olan …’ün bu aşamada beyanının alınması ve yeniden imza incelemesi yaptırılmasının esasa etkisi bulunmadığı, zira burada önemli olan hususun söz konusu senedin metin kısmının taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulmuş olup olmadığının belirlenmesi olduğunu, senedin boş olarak teslim edildiği hususunu kabul etmemek kayıt ve şartı ile davacı borçlu yanın müvekkili Banka Merkez Şube personelinin neredeyse tamamı için bu iddiada bulunmuş olup bu isimden sonra kim hakkında iddiada bulunacağının merakla beklendiğini, oysaki savcılık makamınca durum net bir şekilde tespit edilmiş olup senedin kim tarafından doldurulduğunun hiçbir şekilde önem arz ettiğini, senedin başkaları tarafından doldurulduğunun iddia edilmesi halinde ise senet tutarının taraflar arasında varolan anlaşmaya aykırı doldurulup doldurulmadığının önem kazandığını, yapılan bilirkişi incelemelerinde iddiaların haksız olduğunun açıkça kabul edilmiş durumda olduğunu, davacıların … 8.Ağır Ceza Mahkemesinin ….sayılı dosyasına atıfta bulunarak senedin kayda alınmamış olmasının nedeni ile teminat senedi olduğunu kabul ettirmeye uğraştığını, ancak yukarıda belirtildiği gibi Yargıtay içtihatları doğrultusunda kayda alınmamış olmasının kambiyo vasfını etkilemediğini, yıl sonu yoğunluğu ve vadesinin yakın olması nedenleri ile sehven kayda alınmadığını, senedin kayda alınmış olması ile kayda alınmamış olması arasında davacı borçlular açısından hiçbir fark bulunmadığını, senedin kayda alınmış olmasının borçlunun durumunu değiştirmeyeceği gibi senedin kayda alınmamış olması yine borçluların durumunu ağırlaştırmayacağını, ve aynı zamanda müvekkili Bankaya bir menfaat de sağlamadığını, bu hususun ileri sürülmesinin usul hükümlerine açıkça aykırı olduğunu, borçlunun hesap kat ihtarnamesinde görüleceği üzere -2.941.545.TL borçlu kredi cari hesaplarından kullanılan anapara kredi borcu bulunduğu, -322.809,55.TL kredi mevduat hesabından kaynaklanan anapara kredi borcu bulunduğunu, bu durumda iki ayri krediden kaynaklanan anapara borcu toplam 3.264.354,55 TL olduğunu, davalıların bu konuda büyük bir yanılgı içerisinde bulunduklarını, işleyen faiz ve BSMV toplamının ise 302.881,93 TL olduğunu, toplam alacak ise 3.567.236,48 TL olduğunu, yapılan tahsilat toplamının ise 1.298.695.TL olduğunu, bu tutarın öncelikle masraf ve anaparaya mahsup edildiğini, durumun banka kayıtlarında mevcut olduğunu, davacı borçlu büyük bir yanılgı içerisinde olup hesap kat tarihinden önceki ödemeleri de hesaba kattığını, oysaki hesap kat ihtarnamesinde sözkonusu mahsuplar yapılmış olup belirtilen ödemelerin dava ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, davacının kredili mevduat hesabının (KMH) bulunmadığını, bu hususa ilişkin herhangi bir kullanım yapmadığını ifade ettiğini, ancak bu iddiası gerçek dışı olup gerek … 7.İcra Hukuk Mahkemesinde ve gerekse … Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yapılan bilirkişi incelemelerinde KMH hesaplarından yapılan kredi kullanımları tespit edildiğini, bu hususa ilişkin kayıtların banka nezdinde mevcut olduğunu, bilindiği üzere KMH hesabı mevduat hesabınızda para bulunmadığı zaman kullanılan bir kredi niteliğinde olduğunu, yani hesapta para bulunmasa dahi çekler KMH hesabına borç kaydedilmek kullantan suretiyle ödenebildiğini, bu durumda kullanılan para kadar Bankaya borçlanıldığını, davacı borçlu firma özellikle internet üzerinden bu şekilde kullanım yaparak çeklerini ödediğini, EFT’ler yapıldığını, bu kullanımları yapan şahsın kredi kullanmadığını iddia etmesi son derece kötü niyetli olduğununu, davacı borçluların bu meyandaki itirazlarının haksız olup hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, keşif ve bilirkişi incelemelerinde durum açıkça ortaya çıkacağını, öncelikle davacı borçluların davaya konu senedin … ye aykını doldurulduğu, mücerret borç ikrarı içermediği iddiaları haksız olup hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma ve … Cumhuriyet Başsavcılığı’nin … Soruşturma sayılı dosyalarından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlardan görüleceği üzere konu keşif ve bilirkişi incelemeleri yapılarak incelenmiş olup verilen kararların kesinleştiğini, bu durumda senedin sonradan doldurulduğunu, …’ye aykırı doldurulduğu iddia edilemeyeceğini, durum böyle iken senedin ve takibin iptalinin talep edilmesi haksız olup hukuki dayanaktan yoksun gözüktüğünü, davacı borçluların ihtiyati tedbir talebi haksız olup ancak ve ancak icra takip dosyasının kapak hesabı üzerinden teminat karşılığı tedbiren durdurulmasının mümkün olduğunu, teminatsız durdurulma talebinin hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadığını, müvekkili banka ile davacı şirket arasında imzalanan …’nin 48. maddesinde taraflar arasında çıkacak her türlü uyuşmazlıklarda müvekkil bankanın defter ve kayıtlarının geçerli olacağı, uyuşmazlıkların bunlara dayalı olarak çözümleneceği ve bunların kesin delil teşkil edeceği kabul edildiğini, tarafların hür iradeleri ile kabul etmiş oldukları bu çerçevesinde başkaca bir delil ileri sürme hakkı bulunmadığını, o nedenle davacının delil listesinde yer alan başkaca delillerin kullanılmasına muvafakat etmediklerini, davanın reddini ve %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini, dava harcının tamamlattırılmasını, haksız ihtiyati tedbir taleplerinin reddini, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun açılan davanın reddini savunmuştur.
Davacıların dava dilekçesindeki dayanmış olduğu hangi vakıaların hangi deliller ile ispatlayacağı noktasında açık bir somutlaştırma olmadığı, davacıların açmış olduğu dava ile talep ettiği hukuki korumanın ne olduğu sonuç itibariyle açıklanmış olduğu halde davacıların maddi ve hukuki açıdan taleplerine dayanak olan hususlar ile ilgili belirsizlik görüldüğünden bu noktada açıklama yapılması için davacılara 20/06/2019 tarihinden itibaren ve tekrarlanan şekilde açıklama yapmaları amacı ile yeniden süre ve imkan tanınmıştır.
Bu çerçevede 08/04/2021 tarihli duruşmada açıklayıcı beyan dilekçesi sunulmamış olsa dahi davacılar vekili “dava ve takibe konu senedin kambiyo senedi olmadığına ilişkin bir dava açtıklarını, davayı açan vekilin dava dilekçesinin net olmasa bile ıslah dilekçesi ile taleplerini açık açık belirttiğini, bu davanın konusunun icra takibine konu emre muarrer senet olmadığına ilişkin bulunduğunu, bu senedin kötü niyetle takibe konulduğunu, kötü niyet meselesi mahkemeler tarafından resen dikkate alınmak ve araştırılmak zorunda olduğunu, kötü niyet ile ilgili 14. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açıldığını, menfaat yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verildiğini, 02/12/2020 tarihli dilekçede kötü niyetin tespitine ilişkin dava dilekçesini sunulduğunu, dava dilekçesinde belirtilen hususların mahkemece araştırılmasını, kambiyo senedi üzerinde tahrifat olduğunu, almış oldukları özel rapor ile saptandığını, bu kambiyo senedi üzerindeki tahrifata ilişkin grafolojik inceleme yapılması talepleri bulunduğunu” açıklayarak belirsizliği gidermiştir.
Davacılar vekilinin duruşma sırasındaki beyanıyla ilgili olarak bu yönde yazılı beyanda bulunması için davacılar vekiline süre verilmiş, davacılar vekili 22/04/2021 tarihli ve belirsizliği giderilmesine ilişkin dilekçesinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan takip ile sınırlı olmak üzere İİK m.72 hükmüne dayalı menfi tespit davası açtıklarını tekrarlamış, yine aynı dilekçede dayanak kambiyo senedinin bedelsiz olup kredi alacağı için kambiyo ilişkisi kurmaya müsait olmadığını ve bononun bedelsiz olduğunu, kambiyo senedi olsa dahi üzerinde tahrifat olduğunu, ayrıca kambiyo senedi olarak kabul edilse dahi senet üzerindeki borç miktarı ve sorumlu olunacak miktarın tespit olunmasını talep etmiştir.
Takibe konu miktarlar ve dava değeri dikkate alınarak yargılama sırasında harç eksikliği tamamlanmak suretiyle yargılamaya devam olunmuş, bu suretle Harçlar Kanununun m.27., m.29, ve m.32 hükümleri çerçevesinde harç eksikliği giderilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı m.141 hükmü ile düzenlenmiştir. Dilekçelerin verilme aşamasındaki düzenlemeye göre;
“(1)Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2)İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine yer verilerek, yargılamanın aşamalarına göre bir ayrım yapılmıştır.
Açıklanan hükme göre dilekçenin verilmesi aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı ve iddiayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir.
Bu çerçevede davacılar vekilinin dava dilekçesi ile talep etmiş olduğu, hangi sonucun hangi vakıa ile ispatlamak istediğini belirtmesi ve bu yönde gerekli somutlaştırmayı yapması, özellikle dayandığı vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırması, bu şekilde somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi gerekir. Aksi halde kanun koyucunun gerekçesinde belirtilmiş olduğu üzere “bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır”.
Davacıların dava dilekçesi ile asıl amaçlarının … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı ve kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluna konu olan bono yönünden borçlu olmadıklarına yönelik dava açmayı amaçladığı, bu davadaki taleplerin içerik olarak incelendiğinde birbirinden bağımsız ve birbiriyle örtüşmeyen farklı vakıalara dahi dayandığı, nitekim dava dilekçesinde belirtilen vakıalar dışında ayrıca davacılar vekilinin usulüne uygun olarak sunduğu ıslah dilekçesi ile dava dilekçesinde yer almayan yeni ve farklı bir vakıaya dahi dayandığı anlaşılmaktadır. Tüm bu farklı vakıalar ile ilgili davacıların dinlenilme hakkının kısıtlanmaması açısından ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.
O halde davacılar tarafından davalı banka aleyhine adı geçen icra takibine konu olan bonodan dolayı borçlu olunmadığı için bonodan ve bu bonoya konu takipten dolayı borçlu bulunulmadığı amacına dönük ve İİK m.72 hükmüne dayalı menfi tespit davası olarak açıldığı tartışmasızdır.
Davacılar vekilinin dava dilekçesindeki sonuç kısmındaki her bir talebi açısından, her bir talep ile ilgili ayrı bölümler halinde ayrı ayrı gerek vakıa ve gerek deliller yönünden açık ve belirli şekilde somutlaştırma yapılmamış olsa dahi davacıların sunduğu dava dilekçe içeriği ve akabinde belirsizliğin giderilmesine ve bu suretle uyuşmazlığın tespitine yönelik beyanlar içeriği dikkate alındığında dava konusu uyuşmazlıklar tespit edilmiştir. Adı geçen icra takibine konu bononun düzenlenmiş olması noktasında davacılar ile banka arasındaki tek ilişkinin kredi ilişkisi olacağından dayanak olan bononun boş olarak alındığından bedelsiz olup olmadığı, yine bu boş olarak verilmiş olan bononun davalı banka çalışanları tarafından ifade edildiği üzere krediye teminat olması için alınması karşısında bu bononun kayıtsız şartsız borç ikrarı içermemesi nedeniyle teminat vasfı taşımakla davacıların bu bonodan dolayı borçlu olup olmadığı, yine bu bonoya esas olan takipten sonra yapılan ödemeler ve gerçek dışı oluşturulan kalem düşüldüğü takdirde davacıya fazla ödeme yapılması nedeniyle bu bonodan dolayı davacıların borçlu olup olmadığı ve nihayet ıslah dilekçe içeriği dikkate alındığında davacıların tahrifata konu olduğunu belirttikleri hususlar karşısında bononun sahte olması nedeniyle davacıların davalı bankaya borçlu olup olmadığı, buna göre davacıların İİK m.72/f.5 hükmüne, davalının ise İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı tazminat taleplerinin kabulünün mümkün olup olmadığı noktalarındadır.
Menfi tespit davasına konu olan miktarlar nedeniyle davaya konu olan toplam değer üzerinden HK m.27.ve HK m.32 gereği harç eksikliği yargılama aşamasında tamamlanmış, bu suretle yargılama işlemlerine devam olunmuştur.
Uyuşmazlık hususları ele alınmadan önce menfi tespit davası açısından ispat hukukuna ilişkin genel açıklama yapılacaktır.
Dava konusu uyuşmazlıklar gözetildiğinde her bir uyuşmazlık açısından ayrı ayrı hukuki değerlendirme yapılması gerekmekte olup somutlaştırılan vakıa ve deliller, belirsizliklerin giderilmesine yönelik ve tamamlayıcı nitelikteki açıklamalar dikkate alınmış; ancak en önemlisi davacıların dilekçenin verilmesi aşamasındaki ve ıslah dilekçesindeki talep sonuçları ile bağlı kalınmıştır.
“2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72.maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran; iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu, ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira, davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir (Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660 sayılı ilamları)” O halde dayanılan vakıalar karşısında ispat yükü davacıların üzerindedir.
Buna göre uyuşmazlık hususları sırasıyla değerlendirilmelidir.
a)Adı geçen icra takibine esas bonoda gözüken banka ve davacılar arasında kredi ilişkisi dışında başkaca bir ilişki olamayacağından bu yöne ilişkin bedelsizlik iddiası üzerinde öncelikle durulacaktır.
Bankacılık mevzuatında, özellikle Bankacılık Kanununda kredili sayılan işlemler sınırlı sayıda olmayacak şekilde düzenlenmiş; ancak kredinin yasal bir tanımı yapılmamıştır. Tüm kredi işlemlerini kapsayacak eksiksiz bir tanım yapılması pek mümkün görünmese de “güven”, “vade” ve “risk” şeklinde kabul edilen kredi unsurlarından faydalanmak suretiyle; kredi derecelendirme sistemleri ile yapılan değerlendirmeler neticesinde, kredinin geri ödeneceği konusunda kendisine güven duyulan gerçek veya tüzel kişilere, bir miktar paranın veya banka itibarının, geri alınmak kaydıyla, belirli bir bedel (faiz ve/veya komisyon) karşılığında ve belli bir süre içinde ödünç verilmesi olarak tanımlanabilir. (S.Gümüş, 2014, Bankacılıkta Pazarlama, sayfa 674)
Bu tanımda da görüleceği üzere bankalar ödünç vermiş oldukları parayı geri alabilmek düşüncesi ile doğal olarak teminat alabilmektedirler. Bankaların almış oldukları bu teminatların tümü doğal olarak izlenecek takip yolunda da farklılıklara yol açacaktır. Nitekim somut olayda davalı bankanın taraflar arasında varlığı tartışmasız olan kredi ilişkisi dışında başkaca bir ilişki bulunduğu anlaşılamadığından ve ispat dahi edilemediğinden bankanın vermiş olduğu kredi için teminat olarak bu bonoyu düzenlediği, bu açıdan bankanın davacılar ile olan kredi ilişkisi dışında ve bu çerçevede bonoyu düzenlemesi dikkate alındığında dayanak olan bononun bedelsiz olduğu kabul edilebilir değildir.
Esasen “bankaların munzam senede istinaden kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatmış olmaları, aynı kredi borcu için diğer takip yollarını kullanamayacağı anlamına da gelmemektedir. Çoğu zaman bankalar tahsilde tekerrüre yer verilmemesi kaydı düşülmek suretiyle aynı kredi alacağı için hem kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip, hem genel haciz yolu ile takip, hemde ipoteğin para çevrilmesi yolu ile takibi eş zamanlı yürütmektedirler”. (İsmail KABAN, Yavuz TOPÇU, Bankacılık Kredi Süreçlerinde Kullanılan Munzam Senetlerin Hukuki Boyutu Temelinde Muhasebeleştirmesi ve Denetimi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 64,84-101;2020, Sayfa 91) Nitekim davalı banka da kambiyo senedine dayalı olarak takip yapmayı tercih etmiştir.
Taraflar arasındaki kredi ilişkisi dışında başkaca bir ilişkinin bulunmadığı, aksine iddia ve savunma olmadığı, sözleşme tarihleri ile bono tarihlerinin bu çerçevede uyumlu olduğu ve başkaca bir ilişkinin varlığının da ispat olunamaması karşısında, varlığı tartışmasız olan kredi ilişkisi çerçevesinde davacıların sorumluluğuna esas olan ve imzalarını da inkar etmedikleri bononun taraflar arasında kredi ilişkisinin bulunması nedeni ile bedelsiz kaldığı kabul edilemez.
Zaten davalının devletin resmi kurumlarının denetiminde olan ve mevcut mevzuata uygun olarak kredi veren bir banka olması karşısında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere; bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu nedenle finans kurumu olan davalı bankanın bankacılık uygulamalarında da sıkça rastlandığı üzere müşterilerden almış olduğu bonoyu bulundurmasında yasaya aykırılık yoktur. Esasen taraflar arasındaki varlığı tartışmasız olan genel kredi sözleşmesinin 11.2 ve 16.5 hükümleri dikkate alındığında bankanın kredi ilişkisini kat ettikten sonra bonoya dayalı takip yapmasında yasaya aykırılık dahi bulunmamaktadır.
Bu çerçevede davacıların dava dilekçesindeki asli talebine konu olan ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibe esas bono nedeni ile talep olunan miktar yönünden taraflar arasında kredi ilişkisi dışında başkaca bir kambiyo ilişkisi bulunamayacağından ve bu tutarlar kadar banka alacaklı olduğundan dolayı bedelsizliğe dayalı olmak üzere, davalıya 1.949.013,98-TL ana para ve 838.222,05-TL faiz toplamı olmak üzere 2.787.236,48-TL borçlu olmadığının tespitine dair davacıların talebinin sübut bulmadığından ayrı ayrı reddine karar verilmiştir. (Yargıtay 15.HD 2010/7409E.sayılı 2011/1840K.sayılı ilamı)
b)Davacıların diğer dava konusu yaptıkları husus takibe konulan bononun teminat bonosu niteliğinde olmakla kambiyo senedi niteliği bulunmadığı, bu nedenle davacıların borçlu olmadığı noktasındadır.
Bu uyuşmazlıkla ilgili davalı bankanın takip tarihi itibariyle davacıların borçlu olduğunu ve takibe konulan bonoların tüm unsurlarının tamam olduğunu savunarak davanın reddini talep ettiği açıktır.
TTK’nun 690. maddesi yollaması ile bonolarda uygulanması gereken TTK’nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi dahi mümkündür. Bu tür bono düzenlenirken veya tamamen doldurulmamış bono tedavüle çıkarılırken anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yolundaki iddialar ise yazılı belge ile ispat olunmadığı sürece bono geçerli olacaktır. (Yargıtay 19.HD 2011/14752E. 2012/7000K.sayılı ilamı)
Taraflar arasında düzenlendiği tartışmasız olan bonodan dolayı bononu teminat bonosu olarak verilmesi nedeniyle davacılar borçlu olmadığını beyan etmektedir. Ne var ki dosya kapsamından, banka ile müşteri arasında varlığı tartışmasız olan kredi sözleşmesi dışında başkaca bir akdi ilişkinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu kredi ilişkisi çerçevesinde alınan bilirkişi kurulu raporlarında irdelendiği üzere ödemeler hariç tutulduğunda dahi her üç davacı açısından borç miktarı dava tarihi itibariyle bile 6.109.653,42 TL, ödemeler dahil olunduğunda ise her bir üç davacı açısından borç miktarı dava tarihi itibariyle 2.801.858,14 TL asıl alacak, 1.554.230,00 TL işlemiş faiz tutarındadır. Davacılar dava konusu icra takibine konu bu bononun davalı bankaya teminat amaçlı verildiği ve borcun ise ödendiği gerekçesiyle teminat bonusundan dolayı borçlu olmadığı iddiasında bulunmuştur. Hatta dosya kapsamındaki beyanlardan taraflar arasındaki akdi ilişki kapsamında fazla ödemesinin de bulunduğunu, bu nedenle alacaklı olduğunu dahi ileri sürmüşlerdir.
Bu durumda taraflar arasındaki ilişkinin tümüyle değerlendirilerek mevcut sözleşme hükümleri ve verilen bonoyla, yapılan ödemeler nazara alınarak davacıların yaptıkları ödemelerden dolayı bonolardan mahsubu gereken miktar olup olmadığı, varsa ne miktar olduğu belirlenerek buna göre menfi tespit talebinin değerlendirilmesi ve ilişkinin tümüyle irdelenerek sonuca varılması gerekir. O halde sırf davacıların iddia etmiş olduğu üzere dava ve takibe konu olan bononu teminat senedi olması davacıların davalarının bu nedenle kabulünü gerektirmez. (Yargıtay 11.HD 2018/2636E. 2016/7562K.sayılı ilamı)
Mahkememizce atanan ve konusunda ehil emekli bankacı bilirkişilerin yer almış olduğu heyetin hazırlamış olduğu 23/06/2016 tarihli rapora, akabinde yine aynı bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu birinci ek rapor, 09/10/2018 tarihli ikinci ek rapor tek tek dikkate alındığında raporların birbiriyle uyumlu olduğu, davalı bankanın takip tarihi itibariyle davacılardan 3.660.979,06 TL asıl alacak, 10.982,93 TL komisyon, 36,70 TL ihtiyati haciz masrafı, 160,00 TL ihtiyati haciz vekalet ücret alacağı olmak üzere toplamı 3.672.158,69 TL tutarında en az alacaklı olduğu, dava tarihi itibariyle ise yukarıda açıklandığı üzere ise davalı bankanın 3.615.859,69 TL asıl alacak, 2.482.614,10 TL işlemiş faiz ve yine diğer fer’i kalemler gözetildiğinde 6.109.653,42 TL toplam alacaklı olduğu, ödemelerin BK m.100 gereği faizlerden düşüldüğü, kalan olması nedeniyle kalan rakamların ana paradan ise düşüldüğü, bu çerçevede dava tarihi itibariyle dahi davacının 2.801.858,14 TL asıl alacak; 1.530.554,23 TL temerrüt faizi; 10.982,93 TL komisyon; 36,70 TL ihtiyati haciz masrafı; 160,00 TL ihtiyati haciz vekalet ücreti olmak üzere 4.343.592,00 TL tutarında alacaklı olduğu saptanmıştır.
Bu itibarla takip tarihi ve dava tarihi itibariyle takibe konu bononun temin etmiş olduğu kredi ilişkisinden doğan asıl alacak ve işlemiş faiz miktarları tek tek tespit edilmiş, daha sonra ve ayrıca takip sonrası yapıldığı ispatlanan ödeme miktarları ve ödeme tarihleri ile ilgili BK m.100 hükmüne uygun mahsuplar yapılmıştır. Bulunan miktarlar dikkate alındığında ise halihazırda takibe konu bononun tamamının teminat vasfının davacılar aleyhine ve ancak davalı banka lehine devam ettiği, bononun teminat vasfının ortadan kalktığının ise ispat olunamadığı sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar davacılar tarafından bu konuya ilişkin Yargıtay kararlarına dayanılmış ise de bu kararlar, takip hukuku çerçevesinde, takibe konu bonoyla ilgili dar yetkili olan, vermiş oldukları karar kesin hüküm teşkil etmeyen ve sadece sınırlı deliller kapsamında yargılama yapan icra mahkemesince verilmiş kararlara ilişkin Yargıtay uygulamasını yansıttığından somut olayda emsal niteliği taşımamaktadır.
Öte yandan … 8.Ağır Ceza Mahkemesinin …E.sayılı dosyasına bu talep yönünden delil olarak dayanılmış ise de adı geçen ceza davasına esas iddianame içeriği ve karardan anlaşılacağı üzere iddiaya konu olan husus dava konusu olan bononun, bankanın muhasebe kayıtlarına gerçeğe aykırı şekilde ve muhasebeleştirme kuralı çerçevesinde bankaca gereğinin yapılmaması, bononun bankaca kayıt dışı bırakılması noktasındadır. Bu nedenle ceza davasına konu iddianamenin dayandığı eylem ile ilgili dava sonucu ne olursa olsun dava konusu olan bononun teminat vasfı olup olmadığı noktasında delil niteliği taşımamaktadır.
Hal böyle olunca takibe konu bononun teminat vasfında olduğu iddiasıyla takibe konu bononun kambiyo senedi niteliği bulunmadığı ve bu nedenle davacıların bonodan dolayı borçlu bulunmadığı noktasındaki iddia dahi yasal delillerle ispatlanamamıştır.
c)Davacıların, takibe konu olan bononun vade tarihi itibariyle yapılmış olan ödemeler nedeniyle 2.787.236,48 TL kısmının muaccel olmadığı iddiası ile bu miktarlar tutarında olmak üzere bonodan dolayı borçlu olup olmadıkları ve bu nedenle bu miktar çerçevesinde senet ve takibin iptalinin gerekip gerekmediği konusunda uyuşmazlık da ayrıca ele alınmalıdır.
Menfi tespit davalarında uyuşmazlık dava tarihi dikkate alınarak çözümlenir. Hal böyle olunca mahkemece yapılması gereken iş, davalı bankanın davacıya vermiş olduğu krediler ile ilgili yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak davalı bankanın davacıdan talep ettiği asıl alacak, faiz ve diğer masraflar toplamının ne olduğu saptanıp bundan sonra varılacak uygun sonuca göre karar verilmesidir. (Yargıtay 19.HD 2012/8015E. 2012/16137K.sayılı ilamı)
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, borçluların takiple temerrüde düştükleri gözetilerek, takipten ödeme tarihine kadar geçen sürede işleyecek faizin hesaplanması, yapılan ödemelerin mahsup olunması, dava tarihi itibariyle davacıların borçlu olup olmadığının tespiti ile sınırlı hareket edilecek, bu nedenle takip öncesi itibariyle tespit yapılamayacaktır.(Yargıtay 19.HD. 2008/10904E. 2009/4407K.sayılı ilamı)
Hal böyle olunca menfi tespit davalarında davacının borçlu olup olmadığı dava tarihi itibariyle ele alınacaktır. Dava tarihi ve takip tarihi itibariyle dahi bonodan dolayı borçlu olduğu saptanan davacıların bononun vade tarihi itibariyle dahi borçlu olmaları doğaldır. Zira davacıların vade tarihi itibariyle bonoda belirtilen miktar kadar borçlu olmamaları halinde talep tarihi ve dava tarihinde de borçlu olamayacağı açıktır. Ne var ki davacılar lehine oluşan böyle bir durum ispatlanamamıştır.
Kaldı ki açıklanan bilirkişilerin kök ve ek rapor içerikleri, hesaplamaları, tespit edilen rakamlar dikkate alındığında, icra takibine esas olan bono nedeniyle davacıların bononun vade tarihi itibariyle ve ödeme nedeniyle bu kısımla ilgili borcunun olduğu, borcun ise muaccel olduğu anlaşılmakla borcun muaccel olmadığına yönelik tüm taleplerin dahi bu nedenle reddolunması gerekmiştir. Kaldı ki vadesi gelen bonodaki miktarın muaccel olmadığına dair somutlaştırılmış bir vakıa ve delil de yoktur.
Öte yandan davacılar vekili HMK m.31 hükmü çerçevesinde 22/04/2021 tarihli dilekçelerinde bono tarihi itibariyle davacıların sadece borç miktarı ile sorumlu olacağının ve bunun miktarının tespitini talep etmiş iseler de yerleşik Yargıtay uygulamasından kabul olunduğu üzere davacıların borçlu oldukları miktarları talep etmekte hukuki yararları olmadığı açık ise de yukarıda açıklandığı üzere davacılar dava dilekçelerinde ve cevaba cevap dilekçelerinde bu yöne ilişkin herhangi bir talepte de zaten usulen bulunmamışlardır. Bu çerçevede davacının iddiasını genişletmesi ve değiştirmesi niteliğindeki bu talep uyuşmazlık konusu dahi değildir.
d)Davacıların ıslah dilekçesine konu edilen diğer talepleri ise düzenlenme tarihindeki tahrifat nedeniyle bononun geçersizliği ve bu nedenle davacıların borçtan sorumlu bulunup bulunmadıkları, davacı …’in imzasının kendisine ait olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Kaldı ki davacılar vekili 22/04/2021 tarihli dilekçesi ile bonodaki tahrifata itiraz ederek bir anlamda talebini daraltmıştır.
Taraflar arasında uyuşmazlık konusu karşısında ispat yükünün kime düşeceğinin öncelikle tespiti ve uyuşmazlığın halli gerekir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, 6100 sayılı HMK.nın m.190 hükümüne göre, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Buna göre iddia olunan vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan hak çıkartan taraf davacı olmakla davacı ispat yükü altındadır. Ancak davacının ispat yükü altında olması karşı tarafın “karşı ispat faaliyeti” çerçevesinde delillerini göstermesine ve bu delillerin toplanmasına engel değildir.
Uyuşmazlıkla ilgili davacıların somutlaştırdığı vakıa ve deliller ile sınırlı olmak üzere inceleme yapılacaktır. Esasen davacılar vekili 04/06/2021 tarihli duruşmada soruşturma konusu olan husus ile ilgili … CBS tarafından bono üzerinde herhangi bir inceleme yapılmadığı için ATK nezdinde senet üzerinde inceleme yapılması talebinde bulunulmuştur. Davacılar vekilinin ıslah dilekçesine konu olan hususlarla ilgili somutlaştırmış oldukları vakıa ve deliller ve … CBS dosyası dikkate alındığında … CBS’nin …Sr.sayılı dosyasına istinaden yapılan soruşturmada sadece davacı …’ın imzasını taşıyan, boş olan ve hukuki kapsamındaki kredi sözleşmesinin teminatı olarak verilmiş olan senedin sahtecilik suçuna konu olamayacağı, yine dosya mevcut içerisinde mevcut 28/05/2013 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü … Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğü tarafından düzenlenen altı sayfalık rapor içeriğine göre soruşturmaya konu 3.700.000,00 TL bedelli bonodaki imzaların fotokopi/montaj yoluyla oluşturulmadığı, ıslak mürekkepli kalemle oluşturulduğu, adı geçen senedin düzenleme tarihindeki bölümündeki el yazılarının mevcut olmakla birlikte bu yazıların silinti, kazıntı veya ilave yoluyla tahrifat yapıldığını gösterir nitelikte herhangi bir bulgunun tespit edilemediği, davacı … adına atılan kefil imzası ile … isimli şahsın mevcut mukayese imzalarının karşılıklı olarak incelendiği, bu inceleme sonucunda inceleme konusu imza ile … isimli şahsın mevcut mukayese imzalar arasında kaligrafik ve tipografik özellikler yönünden uygun bulunduğu, bahse konu imzanın … isimli şahsın eli ürünü olduğu hususlarının açıkça belirtildiği, bu çerçevede … CBS tarafından tüm bu konuları içerecek şekilde olmak üzere davalı banka çalışanları lehine olmak üzere dosyamız davacıları aleyhine kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair 23/10/2016 tarihinde karar verildiği, verilen karara müşteki … tarafından itiraz dahi olunduğu, itirazla ilgili … 8. Sulh Ceza Hakimliğinin 13/02/2017 tarihli ve …D.İş sayılı karara istinaden “itirazın reddine” dair karar oluşturulduğu, hatta konuyla ilgili Adalet Bakanlığı nezdinde kanun yararına bozma talebinde dahi bulunulduğu, … Cumhuriyet Başsavcılığının …Sr.sayılı dosyasına istinaden verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile ilgili kanun yararına bozma talep olunduğu, Başsavcılık tarafından 18/07/2014 tarihli yazı ile olumsuz görüş bildirildiği, görüş yazısında yeni delil bulunmadığının ayrıntılı olarak açıklandığı, kanun yararına bozma talebinin de Adalet Bakanlığınca red olduğu, bu yöne ilişkin iddianın ispatlanamadığı anlaşılmıştır.
Bu suretle uyuşmazlığa esas bonodaki sahteciliğe dair beyanın konunun uzmanlarınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik yöntemlerle yapıldığı, bu alet ve yöntemlerle incelemeye konu bonoda iddia olunan sahtecilik durumunun mevcut olmadığı, imzanın …’e ait olduğu açıklığa kavuşturmuştur.
Esasen ıslah dilekçesine konu edilen uyuşmazlıkla ilgili yerleşik Yargıtay uygulaması kapsamında, ıslaha konu yeni delillerin sunulması mümkün olmakla birlikte davacılar vekili savcılık soruşturma dosyasındaki delillere dayanmıştır. Bu konuda taleple bağlılık esastır.
Kaldı ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açık zorunluluk olmadıkça bekletici sorun ile ilgili dar çerçevede yorum yapmaktadır. Aslında mahkemenin bu uygulaması Fransız hukukundaki “Davanın yargıcı savunmanın da yargıcıdır” ilkesinin bir yansımasıdır. Bu ilke uyarınca mahkeme, kendi görev alanına girmeyen konuya ilişkin dahi yargılama yapar. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamalarına göre “bir bekletici sorun iddiası karşısında kalan hakimin, görevi dışındaki bu iddianın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini beklemek yükümlülüğü yoktur. Kendisi de birçok durumlarda ileri sürülen hususu karara bağlayabilir…” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Türk hukuk sistemine göre, hukuk mahkemelerinin ceza mahkemelerinin kararlarına tabi olmadığını, bu nedenle ceza davasının sonucunu beklemek için yargılamayı uzun bir süre ertelemek durumunda bulunmadığını açıklamaktadır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Mustafa TÜRKOĞLU/Türkiye B no. 58922/00, 08/08/2006) O halde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamaları ile benimsendiği üzere Mahkememizin banka ile ilgili savcılık soruşturma yapılsa dahi sonucunu beklemesi zaruret arz etmemektedir. Zaten somut olayda davacıların sahtecilik iddiasına ilişkin iddiasının sübut bulmadığı bu yönden de ortaya çıkmıştır.
Kaldı ki dava konusu bonoda sadece davacıların imzalarının varlığı karşısında diğer kısımların yani düzenleme tarihinin sonradan doldurulması münhasıran davacılar lehine yorum yapmayı gerektirmemektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki takibe konu bononun unsurlarının eksik düzenlenmek suretiyle düzenleyen tarafından teslimi edilmesine engel hal olmayıp önemli olan husus tedavüle çıkarıldığı an itibariyle bononun zorunlu unsurlarının tamamlanmış olmasıdır. 6102 sayılı TTK. m.680 hükmü gereği bononun anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu kanunda belirtilen belgelerle ispatlanmalıdır. O halde öncelikle bononun tedavüle çıkarıldığı an itibariyle zorunlu unsurlarının tamam olup olmadığı hususunun ele alınması gerekmektedir. Nitekim davacılar vekilinin dava dilekçesi içeriğinde, teknik olarak bu deyime açıkça yer verilmese de öncelikle dava konusu bononun zorunlu unsuru durumundaki düzenleme tarihinin tedavül sonrası yazıldığına ilişkindir.
Bu husus davalı tarafından ısrarlı şekilde inkar olunduğu gibi 6102 sayılı TTK.nun 690. maddesi göndermesi ile bonolarda da uygulanması gereken TTK.nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi dahi mümkündür.
Bilindiği üzere düzenleme tarihi 6102 sayılı TTK m.776 hükmü uyarınca bonoda yer alması gerekli zorunlu unsurlardandır. Ne var ki bu belgenin taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiası davacılar tarafından yer, zaman, kişi, konu açısından ispatlanamamıştır.
TTK’nun 690. maddesi yollaması ile bonolarda uygulanması gereken TTK’nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür. Bu tür bono düzenlenirken veya tamamen doldurulmamış bono tedavüle çıkarılırken anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yolundaki iddaların yazılı belge ile ispat olunmadığı sürece bono geçerliliğini korur. Somut olayda dava ve takibe konu bonoların takibe konulduğu aşamada tüm unsurların tamam olunduğu, bu noktada davalı banka aleyhine sonuca varmayı gerektirir somutlaştırılmış delil mevcut olmadığı anlaşılmakla davacıların ıslah dilekçesine konu edilen ve bonoda tahrifat olması nedenine dayalı davalarının dahi ret olunması gerekmiştir.
Sonuç olarak;
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa 64). Bu şartlarda davacıların ayrı ayrı incelenen her bir vakıaya dayalı davaları yönünden ispat yükünü yerine getirmediği anlaşılmaktadır. O halde davacıların asli ve fer’i talep niteliğinde olan, birbirinden bağımsız nitelik taşıyan ve takip konusu kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadıklarına yönelik menfi tespite dair asli ve fer’i taleplerinin reddi gerekir.
Davalı aleyhine açılan dava ret olmuş ise de davalı alacaklının alacağını tedbir nedeniyle geç almasını gerektirecek ve infaz edilmiş bir tedbir mevcut değildir. Bu nedenle İİK m.72/f.4 hükmü uyarınca davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilebilmesi yasal olarak mümkün bulunmadığından davalının tazminat talebinin ret olunması gerektiği gibi tüm davacıların menfi tespite ilişkin tüm talepleri ret olduğundan dolayı ve yasal koşulları oluşmadığından İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı davacıların tazminat taleplerinin dahi ret olunması Mahkememizce değerlendirilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacıların, dava dilekçesindeki asli talebine konu olan ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibe esas bono nedeni ile talep olunan miktar yönünden bedelsizliğe dayalı olmak üzere, davalıya 1.949.013,98-TL ana para ve 838.222,05-TL faiz toplamı olmak üzere 2.787.236,48-TL borçlu olmadığının tespitine dair talebinin sübut bulmadığından ayrı ayrı reddine; davacıların, dava dilekçesindeki asli talebine konu olan ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibine esas olan bononun emre muharrer senet olarak teminat bonosu olmakla kambiyo senedi niteliğinde olmadığından dolayı açmış olduğu menfi tespit talebinin ve bu suretle senet iptali talebinin ayrı ayrı reddine; davacıların, dava dilekçesindeki feri talebine konu olan ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün…E.sayılı icra takibine esas olan bononun vade tarihi itibari ile 1.949.013,98-TL ana para ve 838.222,05-TL faiz toplamı olmak üzere yapılan ödeme nedeni ile 2.787.236,48-TL kısmının muaccel olmadığına dayalı” bu yönden borçlu olmadığının tespiti ile senedin ve takibin bu yönden iptaline” dair tüm taleplerin ayrı ayrı reddine, davacıların, ıslah dilekçesine konu ettiği, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün 2009/448E.sayılı icra takibine esas olan bononun emre muharrer senet olarak sahte olduğu vakıasına dayalı olarak açtığı menfi tespit talebinin ayrı ayrı reddine; bu suretle davacıların adı geçen takibe konu bono ile ilgili açmış olduğu tüm menfi tespite yönelik taleplerinin reddine; davacıların tüm talepleri yönünden talep ettikleri ve İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı tazminat taleplerinin şartları oluşmadığından ayrı ayrı reddine; davalının, davacıların tüm talepleri yönünden talep ettiği ve İİK m.72/f.4 hükmüne dayalı tazminat talebinin tüm talepler ve tüm davacılar yönünden şartları oluşmadığından tümden reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-1-Davacıların, dava dilekçesindeki asli talebine konu olan ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibe esas bono nedeni ile talep olunan miktar yönünden bedelsizliğe dayalı olmak üzere, davalıya 1.949.013,98-TL ana para ve 838.222,05-TL faiz toplamı olmak üzere 2.787.236,48-TL borçlu olmadığının tespitine dair talebinin sübut bulmadığından ayrı ayrı reddine,
2-Davacıların, dava dilekçesindeki asli talebine konu olan ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibine esas olan bononun emre muharrer senet olarak teminat bonosu olmakla kambiyo senedi niteliğinde olmadığından dolayı açmış olduğu menfi tespit talebinin ve bu suretle senet iptali talebinin ayrı ayrı reddine,
3-Davacıların, dava dilekçesindeki feri talebine konu olan ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibine esas olan bononun vade tarihi itibari ile 1.949.013,98-TL ana para ve 838.222,05-TL faiz toplamı olmak üzere yapılan ödeme nedeni ile 2.787.236,48-TL kısmının muaccel olmadığına dayalı” ve bu yönden borçlu olmadığının tespiti ile senedin ve takibin bu yönden iptaline” dair tüm taleplerin ayrı ayrı reddine,
4-Davacıların, ıslah dilekçesine konu ettiği, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan … 14. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibine esas olan bononun emre muharrer senet olarak sahte olduğu vakıasına dayalı olarak açtığı menfi tespit talebinin ayrı ayrı reddine,
Bu suretle davacıların adı geçen takibe konu bono ile ilgili açmış olduğu tüm menfi tespite yönelik taleplerinin reddine,
5-Davacıların tüm talepleri yönünden talep ettikleri ve İİK m.72/f.5 hükmüne dayalı tazminat taleplerinin şartları oluşmadığından ayrı ayrı reddine,
6-Davalının, davacıların tüm talepleri yönünden talep ettiği ve İİK m.72/f.4 hükmüne dayalı tazminat talebinin tüm talepler ve tüm davacılar yönünden şartları oluşmadığından tümden reddine,
II-1-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL ret harcının, peşin alınan 28.942,90 TL harç ve 25.590,00 TL tamamlama harcı olmak üzere yatırılan toplam 54.532,90 TL den mahsup edilerek bakiye ‭‭54.473,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacılara iadesine,
2-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına,
3-Davalı tarafından yapılan 232,00 TL tebligat ve posta giderinin -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacılardan müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince tek olarak takdir edilen 125.346,59 TL nisbi vekalet ücretinin -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacılardan müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
5-Karar kesinleştiğince ve talep halinde artan avansın taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı asilin ve vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.10/11/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …