Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
ESAS NO:2023/75 Esas
KARAR NO :2023/126
DAVA:Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:13/11/2014
KARAR TARİHİ:09/05/2023
Yargıtay 11.HD’nin 2021/4883 esas, 2022/9613 karar ve 28.12.2022 tarihli bozma ilamı usul ve yasaya uygun görülmekle bozma ilamı sonrasında dava dosyası mahkememizin 2023/75 esas numarasına kayıtlanmış ve usul ve yasala uygun bozma ilamına göre yargılamaya devam olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA; Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin şirket …ibareli tanınmış seri markaların/telif hakkının gerçek hak sahibi olduğunu, davalı şirket adına tescil edilmiş olan, 2008/… tescil numaralı … markası, 2012/… tescil numaralı … +şekil markası,2012/… tescil numaralı … +şekil markası, 2012/… tescil numaralı … +şekil markası,2012/… tescil numaralı … +şekil markası, 2012/… tescil numaralı … +şekil markası, 2012/74062 tescil numaralı … +şekil markası, 2012/… tescil numaralı … +şekil markası, … tescil numaralı … +şekil markası, 2012/… tescil numaralı … +şekil markası, 2012/… tescil numaralı … +şekil, 2012/… …+ şekil markalarının başta madde 42 ve 7/1 (b), 8/1 (b), 7/1 (i), 8/3, 8/4, 8/5 ve 35. (kötüniyetli tescil) olmak üzere 556 Sayılı KHK bazında hükümsüzlüğü ile marka hakkına tecavüz ile haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davalı vekili; davacı markasının tanınmış marka olmadığını, müvekkilinin tescilinin kötüniyetli olmadığını, davacının tek başına … ibaresi üzerinde herhangi bir tekel hakkı olamayacağını, müvekkilinin tescilli … markalarının herhangi bir karakterden esinlenerek yaratılmış olmadığını, bizzat müvekkilinin kendi tasarladığı bir marka olduğunu savunarak, davanın reddi istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
BOZMA ÖNCESİNDE: Mahkememizce iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davalının tescilli olduğu sınıf ve markaları ile davacı markasının ilişkilendirileceği ve kaynağı konusunda iltibas tehlikesinin bulunduğu, davalıya ait markanın gerçek sahibinin davacı olduğu ve oluşturduğu logo ve piyasadaki kullanımı sonucu belirli bir tanınmışlığa sahip olduğu, davalı şirketin markasını seçerken TTK M.20/2’de belirtilen basiretli bir tacirin göstermekle yükümlü olduğu özeni göstermediğinden, davacının sunulu delillerine göre görseli üzerinde telif hakkı bulunan kullanımı ile davalıya ait markalar ve başvurularındaki şekilsel grafiksel benzerliğin olağan hayat tecrübelerine göre dahi davalı tarafından tesadüf olarak oluşturulduğunun iddia edilemeyeceği, davalının oluşturduğu şekil kombinasyonunun iltibas ilişkisini oldukça güçlendirdiği, markanın orjinini tüketici nezdinde karıştırmaya yol açacak şekilde bir ticari takdim şekli ile piyasada kullandığı, bu şekilde davacı markalarının birçok unsurunu ihtiva eden bir marka kombinasyonunun davalı tarafından oluşturulmuş olması ve devamında bu benzerliğin yıllar içerisinde arttırılmış olmasının davacının piyasada yarattığı haklı ünden faydalanma amacı güttüğü bu sebeple davalının iyiniyetli olmadığı hususları gözetildiğinde davalı markalarının hükümsüz kılınması gerektiğinden, davacının açmış olduğu hükümsüzlük davasının esastan kabulüne, yerleşik yüksek mahkeme içtihatlarına göre marka tescilli olduğu ve iptal edilmediği sürece marka hakkına tecavüz, haksız rekabet söz konusu olmadığından bu yöndeki tespit isteminin reddine karar verilmiştir. Karara karşı, tüm taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden; davacı markasındaki büyük harflerle yazılan … ibaresinin yardımcı unsur olduğunu ileri sürmüşse de, davacı markasındaki şekil unsurunun tescilli olduğu emtia grubu dikkate alındığında ayırt ediciliği yüksek bir marka olup, markanın asli unsurunun çağrışım nedeniyle “…” unsuru olduğu, davacı adına 03.sınıfta tescilli markası ile benzer ve tescil sınıflarının ortak olduğu, davalının aynı sınıfta davacı markasının çok benzerini tekrar tescil ettirmek istemesinin, basiretli tacirden beklenen özenli bir davranış olmadığı, dolayısıyla kötü niyetli olup dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davacının somut uyuşmazlıkta önceki tarihli tescilli markalarına dayalı kazanılmış hakkının olduğu, davacı vekilinin istinaf istemi yönünden ise; davalının tescil edilmiş haliyle kullanımı, haksız rekabet teşkil etmeyeceği gibi yine davalının marka kullanımının da tescilli markadan doğan hakların kullanımı olup, somut olayda haksız rekabet söz konusu olmadığı, davalının tescilinin geçerli olduğu dönemdeki kullanımının hukuka uygun kullanım olarak kabulü gerektiğinden, davalı ve davacı vekillerinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı esas yönünden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Yargıtay …HD’nin 2021/… esas, 2022/… karar ve 28.12.2022 tarihli BOZMA İLAMI kapsamına göre;
1-İlk derece mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK.nun 355 ve devamı maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK.nun 369/1. ve 371. Maddelerini uygulanmasını gerektirici nedenlerinde bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı vekili, müvekkili adına tescilli 2012/… nolu … ibareli, 2007/… … ibareli tanınmış markalarına ve … … film serilerinin telif haklarının sahipliği haklarına dayanarak, davalı adına tescilli 2012/… nolu … şekil, 2012/… nolu … şekil,2012/… nolu … şekil, 2012/… nolu … şekil, 2012/… tescil nolu … şekil, 2012/… nolu … şekil, 2012/… nolu … şekil, … nolu … şekil, 2012/… nolu … şekil, 2012/… nolu … şekil ve 2008/… nolu … markalarının 556 sayılı Markalar KHK.’nin 42, 7/1 (b), 8/1 (b), 7/1 (i), 8/3, 8/4, 8/5 ve 35. (Kötüniyetli tescil) maddelerine dayalı olarak hükümsüzlüğüne, davacının markalarına yapılan tecavüzün ve haksız Rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Yargıtay HGK.nun Dairemiz tarafından da benimsenen 16.07.2008 tarih ve 2008/…-… E., 2008/… K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 556 sayılı KHK’nın 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın ruhuna ve amacına uygundur. Çünkü KHK’nın 35/1. ve 42/1.a maddelerindeki düzenlemeler de esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük hali olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2.maddesi uyarınca kötüniyetin korunması söz konusu olamayacağından aynı sonuca ulaşılmalıdır. Zira, marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle markadan doğan hakların kötüye kullanılması amacıyla yapılan marka tescili, kötü niyetli marka tescili olarak kabul edilmektedir. Hangi şekilde yapılan marka başvurularının kötü niyetle yapılmış sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmayıp, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte uygulamada ve öğretide, kendisine duyulan güveni kötüye kullanan kişilerin başvurusu, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla, başkalarından para koparma veya şantaj yapma amacıyla yapılan başvurular kötü niyetli marka başvuruları olarak kabul edilmektedir.
Öte yandan dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanacak olan 556 sayılı KHK ve fikri mülkiyet haklarının korunmasında hakim olan bir diğer ilke ise ülkesellik prensibidir. Buna göre, tescilli marka sadece tescilli olduğu ülkede koruma altında bulunmakta olup her ne kadar davacının yurtdışında tescilli markaları davalının Türkiye’de tescilli markasıyla aynı ibare ve aynı sınıf hizmetleri taşısa da “markaların ülkeselliği” ilkesi gereği davalının dava konusu markayı Türkiye’de tescil ettirmesine engel değildir. Bu itibarla hükümsüzlüğe karar verilebilmesi için, davalının tescilde kötüniyetli tescil konusunda karine olabilecek davranışlarda bulunduğuna dair dosya kapsamında bir belirleme yapılmalıdır.
Davacı vekili müvekkili markalarının dünyaca tanınmış markalar olduğu gibi aynı zamanda, … …’un 1962 yılından bu yana da devam etmekte olan bir film serisinden meydana geldiğini ve müvekkilinin … grup şirketleri ile birlikte isimlerin, temaların, diyalogların, kurguların da dahil olduğu … … film serilerinin telif haklarının sahibi olduğunu, markalarının Türkiye’de de bilinir olduğunu, davalı yana ait … +şekil marka tescil ve başvurularının, müvekkiline ait tanınmış … markasını birebir içerdiğini, ŞEKİL markasını da benzer olarak telif haklarını ihlal edecek şekilde TPE nezdinde tescil ettirdiğini, markaların tescil sınıflarının da aynı olduğunu, davalının kötüniyetli olarak tescillerinde gittikçe müvekkili markasına yanaştığını, ayrıca davalının markasını ürünlerinde müvekkili markasına yakınlaştırarak kullandığını, davalının tescil ile kullanımlarında kötüniyetli olduğunun açık olduğunu, bu nedenle davalının, eylemlerinin marka hakkına tecavüz ile haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, davalı markalarının hükümsüzlüğüne, davacının markalarına yapılan tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davacı tarafından dosyaya sunulan delillerden ve mahkemece alınan bilirkişi ayrık raporundan davacı markalarının tanınmış marka olup, her iki tarafın markalarında asıl unsurun … ibaresi olduğu, tescilli oldukları 3.sınıf mallar yönünden markalar arasında 556 sayılı KHK.nın 8/1.b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, davalının 2013 yılından itibaren tescil ettirdiği markalarında yer alan şekil kombinasyonunun davacı markaları ile benzer renk ve çizgisel unsurları kapsadığı, bu nedenle işaretler yönünden davacı markalarına yanaşma ve karıştırılma ihtimalini artırdığı dikkate alındığında, bu benzerliğin yıllar içerisinde arttırılmış olmasının davacının piyasada yarattığı haklı ünden faydalanma amacı güttüğü bu sebeple davalının kötüniyetli olduğu hususları gözetildiğinde mahkemece davalı markalarının hükümsüz kılınmasına karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Ancak ilk derece mahkemesi ve Bölge Adliye mahkemesince davalı markalarının tescilli olduğu ve iptal edilmediği sürece davalının tescilin geçerli olduğu dönemdeki kullanımının hukuka uygun kullanım olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesi taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8. maddesi uyarınca, marka koruması markanın tescil edilmesi koşuluyla başvuru tarihinden itibaren başlar. Her ne kadar mahkemece yerleşik yüksek mahkeme içtihatlarına göre marka tescilli olduğu ve iptal edilmediği sürece marka hakkına tecavüz, haksız rekabet söz konusu olmadığından bu yöndeki tespit isteminin reddine karar verilmiş ise de, Dairemizin 18.09.2014 tarih ve 2013/… E.-2014/… K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, kötüniyetli olarak bir markayı adına tescil ettiren kimsenin bu tescil nedeniyle verdiği zararları tazmin etmemesinin hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğu kabul edilmektedir. Nitekim, Yargıtay HGK’nın endüstriyel tasarım hakkına ilişkin bir uyuşmazlıkla ilgili olarak verdiği 27.03.2013 tarih ve 11-209/399 sayılı kararında, “554 sayılı KHK 43’üncü maddesi uyarınca verilen hükümsüzlük kararlarının geçmişe etkili olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunmayacağı, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağı (TMK’nın 2. maddesi), yeni ve ayırt edici niteliğinin bulunmaması nedeniyle koruma kapsamında olmadığı mahkemece belirlenerek hükümsüzlüğüne karar verilen bir tasarım tescili ve bu tescile dayalı hakların 554 Sayılı KHK’nın 45/1 maddesi hükmü uyarınca hiç doğmamış sayılacağı ve gerçekte var olmayan kötü niyetli olarak tescil ettirilen bir hak iddiası ile neden olunan zararların tazmininin gerekeceği” ilkeleri benimsenmiştir. Benzeri bir düzenlemenin yer aldığı 556 sayılı KHK’nin 44. maddesinde de markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde kararın sonuçlarının geçmişe etkili olacağı da hüküm altına alınmıştır. Somut uyuşmazlıkta dosyada bulunan deliller ve ayrık bilirkişi raporundan ve mahkemenin kabulü ile davalının, davacının tanınmış markasının asli unsuru olan … ibaresini ve işaretini alarak marka tescilleri yaptırmasında kötüniyetli olduğu kabul edildiğine göre, davalının markalarını koyarak satışını yaptığı mallarda davacı markaları ile iltibas yaratacak şekilde kullanmasının 556 sayılı KHK’nin 9. ve 61. maddeleri uyarınca, davacının markasının koruma kapsamındaki mal ve hizmetler de gözetilerek markaya tecavüz oluşturduğunun kabulü gerekir.
Diğer yandan, marka hakkına dayalı koruma kural olarak tescille sağlanmakta, tescil edilen markanın, sahibine, fikri mülkiyet hukukundan kaynaklanan en geniş kapsamlı ve avantajlı hukuki korumayı sağladığı kabul edilmektedir. Amaç ve konu bakımından farklı özellikler gösteren ve daha farklı bir alanı düzenleyen haksız rekabet kuralları ise, markasal kullanımın olmadığı ya da markanın kötülenmesi, karıştırılmaya neden olan yöntemler kullanılması, marka hakkında yanlış ya da yanıltıcı beyanlarda bulunulması gibi durumlarda markanın korunması bakımından etkili olmaktadır. Bu sayede rakip konumunda bulunmayan üçüncü kişilerinde menfaatleri korunmaktadır. Haksız rekabet hükümleriyle sağlanacak hukuki koruma büyük ölçüde marka hakkına dayanan hukuki korumaya benzemektedir. Haksız rekabete dayanan hukuki koruma sisteminin, marka hakkına dayanan hukuki koruma sistemiyle birlikte kümülatif olarak uygulanması, hak sahibine daha geniş kapsamda ve alternatifli koruma sağlamakta, hak sahibinin markaya dayanan menfaatlerinin en üst seviyede korunmasına hizmet etmektedir. Mülga 6762 sayılı TTK’nun 56. maddesi uyarınca, haksız rekabet, aldatıcı hareket ve hüsnüniyet kaidelerine aykırı suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir. Aynı Yasa’nın 57/5. maddesinde haksız rekabet olarak kabul edilen eylemlerden biri de; “Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticari işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa meydan verebilecek surette ad, unvan, marka gibi tanıtma vasıtalarını kullanmak” olarak belirtilmiştir. 6102 sayılı TTK’nun 54. maddesinde de ‘’Haksız rekabete ilişkin bu kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.‘’ hükmü düzenlenmiş olup, aynı Yasa’nın 55/1-a-4 maddesinde haksız rekabet olarak kabul edilen eylemlerden biri de ‘‘Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak’’ olarak düzenlenmiştir. Kanunun madde gerekçesine baktığımız da, bu hükmün ilke ve amaç bakımından eski TTK. 57/5.maddesi ile özdeş olduğu ancak lafzın farklı olduğu belirtilmiştir. Karıştırılma teriminin iltibas anlamına geldiği ve eski hükümdeki öğreti ve mahkeme kararlarının uygulama alanı bulacağı belirtilmiştir. Madde gerekçesinde şu husus belirtilmiştir. “ 6762 sayılı Kanun hükmü başkasının “ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları ile iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları” cümle parçasına yer verilmiştir. Oysa anılan ayırtedici işaretlere ilişkin karıştırılma koşul, hüküm ve sonuçlarıyla birlikte kendi özel kanununda (6769 sayılı SMK) ve unvanla ilgili olarak TTK’da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Burada tekrar edilmeleri hem gereksizdir hem de yorum güçlüklerine sebep olmaktadır. Anılan cümle parçalarının burada yer almaları, haksız rekabete ilişkin hükümlerin fikri mülkiyete ilişkin düzenlemelerde kümülatif uygulanması yönünden de gerekli görülemez.” Şu hususun belirtilmesi gerekir: özel hukuki düzenlemelerin korudukları konu ile haksız rekabetin koruduğu konu farklıdır. Şöyle ki, bir markanın taklit edilmesi marka hakkına zarar verebileceği gibi haksız rekabete de yol açmaktadır. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere ayırtedici işaretlerin ayrı ayrı sayılmış olması, fikri mülkiyete ilişkin düzenlemelerle haksız rekabet hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez. (Prof. Hamdi Yasaman – Prof Reha Poroy, Ticari İşletme Hukuku, 19. Baskı. 2022, s. 390. vd)
Fikir ve sanat eserleri hukukunun, marka hukukunun endüstriyel tasarım ve patent hukukunun konusu, sırasıyla eser, marka, tasarım ve patent üzerindeki haklar ile bunların sahiplerinin korunması iken, haksız rekabet hukukunun konusu, dürüstlük ilkesine aykırı ticaret yöntem ve uygulamalarına karşı emek ilkesi uyarınca, işletmesel çabayı, birikimi ve yatırımı kapsayan emeğin korunmasıdır. Yani, korumanın dayandığı ilkeler birbirinden farklıdır. (Sevilay Uzunallı, Markanın Korunmasının Kapsamı ve Tazminat Talebi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2012, s. 516 vd..) İki grup hükmün öngördüğü kriterler birbirinden farklı olduğundan birinin uygulanmasının diğerinin uygulanmaması veya tam tersini gerektirmediği, eğer şartları varsa her iki mevzuatın yan yana veya birinin diğerinin yokluğunda uygulanabileceği vurgulanmıştır, (Şehirali Çelik, Haksız Rekabet,s. 65). Böylece haksız rekabet koruması fikri haklar korumasını tamamlayan bir konumda olmayıp bağımsız ve kendi kurallarını takip eden bir koruma olduğundan haksız rekabet kaynaklı talepler fikri haklar korumasından bağımsız olarak ileri sürülür. O halde korumanın şartları mevcut olduğu halde haksız rekabet hükümleri fikri mülkiyet hukukuna ilişkin hükümler yanında doğrudan ve birinci dereceden uygulama alanı bulur (Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku 5.Bası s.37, 2012)
Somut olaya gelince; dosya kapsamı ve bilirkişi ayrık raporunda açıklandığı üzere davalının tescilinde kötüniyetli olduğu markaları ile ürettiği ürünlerin bulunduğu ambalaj görsellerinin davacının markalarına yanaşacak şekilde kullandığı anlaşıldığından kümülatif koruma ilkesi gereğince, bu durumun aynı zamanda TTK anlamında bir haksız rekabet teşkil ettiği, davalının fiillerinin dürüstlüğe aykırı ve haksız rekabetçi bir davranış olarak nitelendirilmesi gerekmiştir.
Bu itibarla davalının kötüniyetli marka tescili ve kullanımları nedeniyle davacı markalarına tecavüz ve haksız rekabette bulunduğunun tesbiti ile bu yöndeki taleplerinin kabulü gerekirken mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun esestan reddine ilişkin Bölge Adliye mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK.nun 373/1.maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 21,40 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 28.12.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi “ şeklindeki bozma ilamı ve gerekçesi usul ve yasaya uygun bulunduğundan mahkememizce bozma ilamına uyulması gerekmiş, toplanan delillere göre davalının kötüniyetli olduğu , kötüniyetin korunmayacağı, kümülatif koruma ilkesi gereğince, eylemin aynı zamanda TTK anlamında bir haksız rekabet teşkil ettiği, davalının fiillerinin dürüstlüğe aykırı ve haksız rekabetçi bir davranış olduğu, davalı eyleminin toplanan delillere göre davalı eyleminin Marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabet teşkil etmesi nedeniyle eylemlerin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
I- DAVANIN KABULÜNE,
1-Davalı adına …, nol ile TPMK nezdinde tescilli olan markaların ayrı ayrı HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, karar kesinleştiğinde TPMK’na siciline işlenmek üzere bildirimde bulunulmasına,(hükümsüzlük istemi yönünden verilen karar kesinleşmiş olduğundan hükmün infazında kolaylık olması yönünden hükümde yer verilmiştir.
2- Marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine,
3-179,90TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 154,60TL harcın davalıdan tahsiline,
4-Avukatılık ücret tarifesi uyarınca tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi taleplerinin kabulü nedeniyle 15.000 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 25,20 TL başvuru harcı 25,20 TL peşin harç 225 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 1.500 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.775,40 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair verilen karar davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 09/05/2023
Katip …
e-imzalıdır
Hakim …
e-imzalıdır