Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/251 E. 2023/246 K. 20.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/251 Esas
KARAR NO : 2023/246

DAVA : Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 06/04/2006
KARAR TARİHİ : 20/12/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkilinin yazarı … olan … isimli kitabın mali haklarının sahibi olduğunu, davalı tarafından anılan kitabın haksız olarak basıldığını, çoğaltıldığını, dağıtılarak satıldığını, bu nedenle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek FSEK’nin 68. maddesi uyarınca talep edebilecekleri tazminata istinaden şimdilik 1000 TL’nin tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında talebini 82.584 TL olarak ıslah etmiş anılan miktarın haksız fiil başlangıcından itibaren işlenecek faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu eserin yazarı …’un 27 Aralık 1936 yılında vefat ettiğini, dava konusu müvekkili tarafından basılan eserin ise … tarafından ortaya konulmuş işleme eser olduğunu ve eserin yayın haklarını bu kişiden 1997 yılında bedelini ödeyerek satın aldığını, davacının dava konusu ile ilgili müvekkili hakkında yaptığı suç duyurusunun takipsizlik ile sonuçlandığını, davacının haksız şikayetleri sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını, haksız davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava, mali hakları davacıya devredilmiş … isimli eserin davalı tarafından izinsiz yayınlanması nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davalı davaya konu … isimli eserin dava dışı … tarafından …’un … isimli eserinden işleme suretiyle meydana getirildiğini ve muhtelif yayın evlerince onlarca baskı yapıldığını, … ile yapmış olduğu 04/01/1997 tarihli anlaşma ile mali hakları devir aldığını savunmuştur.
… Cumhuriyet Savcılığının …ve … sayılı kararı ile alınan bilirkişi raporunda eserin, …’in …’ın işleme eseri olduğu ve adı geçen tarafından mali hakların davalı … Yayınlarına geçtiği ve FSEK’in kazanılmış haklara ilişkin hükümleri gereğince davalının kullanımının yasal olduğu kabul edilerek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkememizin evvelce 2006/183 esasına kayıtlı olan dava, mahkememizce verilen kararın bozulması ile …Esasa kaydı yapılmış, mahkemenizin 2014/74 E. – 2014/213 K sayılı ilamı Yargıtay derecatından geçerek kesinleşmiştir.
Davalı … – … tarafından yayınlanan … isimli işleme eserin hukuka aykırı olarak yayınladığı iddiasıyla Yargıtay derecatından geçerek kesinleşen mahkemenizin 2014/74 E. – 2014/213 K sayılı ilamı ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine yapılan 2018/25857 sayılı başvuru 14.09.2022 tarihinde karara bağlanarak 21.10.2022 tarihli 31990 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Kararın HÜKÜM kısmında; (ek:1,2)
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere … 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine (E…, K….) GÖNDERİLMESİNE, karar verilmiştir. Kararın “İLKELERİN OLAYA UYGULANMASI ” kısmında da belirtildiği üzere;
71. Bu durumda ”… ve …-…ve …’ isimli eseri yayımlaması ve satışa sunması nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesi devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlaline yol açmıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ifadelerine yer verilmiş olup, ilgili kararın gerekçe kısmında;
” 12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’da, önceki dönemde oluşturulan ve sahibinin ölümünün üzerinden 70 yıl geçmemiş eserlerin mali haklarıyla ilgili olarak herhangi bir geçiş hükmüne yer verilmemiştir. Mahkeme 5846 sayılı Kanun’un 1/1/1952 tarihinde yürürlüğe giren geçici 2. maddesi hükmünü olayda uygulanabilir bulmuş ve buna dayanarak meseleyi çözümlemiştir. 5846 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi hükmünü yorumlayan Mahkeme, 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği dönemde yayımlanma süreci tamamlanmış işleme eserlerin korumanın tekrar başladığı dönemde yeniden yayımlanması hâlinde mali hakların sahibinden izin alınması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, …’un şiirlerinin mali haklarını mirasçılarından devralan Kitabevinden izin alınmamış olması sebebiyle “… ve …-… ve …” isimli eserin yayımlanmasının ve satışa sunulmasının kanuna aykırı olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Öncelikle 1/1/1952 tarihinde yürürlüğe giren 5846 sayılı Kanun’dan önceki dönemde oluşmuş müktesep haklara ilişkin hüküm içeren geçici 2. maddenin 12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik yönünden uygulanmasının makul olmadığı belirtilmelidir. Geçici hükümler, kanuni değişikliklerden önceki mevzuata göre oluşan hukuki durumların yeni düzenleme karşısındaki konumunu düzenler. Bu nedenle geçici hükümler ancak öngörüldüğü geçiş dönemiyle sınırlı bir etkiye sahiptir. Bu bağlamda 5846 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/1/1952 yılından önceki dönemde oluşmuş olan kazanılmış hakların durumunun düzenlenmesi amacıyla ihdas edilen geçici 2. maddenin uygulama alanının 1/1/1952 yılından önceki olaylarla sınırlı olduğu açıktır. Dolayısıyla Mahkemenin 1/1/1952 tarihinden sonra yayımlanmış bir işleme eser olan “… ve …-… ve …”in 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamına girip girmediğini geçici 2. maddeyi uygulayarak çözümlemesi öngörülebilir olmayan bir yorumdur.
12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’da, söz konusu Kanun’un yürürlüğe girmesinden önceki dönemde oluşturulmuş işleme eserlerle ilgili bir geçiş hükmü öngörülmediğinden ”… ve …-… ve …” eserinin 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamına girip girmediği meselesinin genel hükümlere göre ve hukuk devleti ilkesi ışığında çözümlenmesi gerekir.
Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin ön koşullarından biri kişilerin hukuki güvenliğinin sağlanmasıdır. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. “Kanunların geriye yürümezliği” olarak adlandırılan bu ilke uyarınca kanunlar kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Geçmiş, yeni çıkarılan bir kanunun etki alanı dışında kalır. Bu nedenle sonradan yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
Başvurucunun mali haklarını devraldığı ve Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerinin işlendiği ”… ve …-… ve … ” isimli eser 1987 yılında oluşturulmuş ve anılan tarihten itibaren umuma arz edilmiştir. Dolayısıyla ihtilaf konusu eser, 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12/6/1995 tarihinden önce hukuka uygun olarak alenileşmiştir. Bu durumda söz konusu eserin 5846 sayılı Kanun’da düzenlenen hakların koruması kapsamına girdiği ve 5846 sayılı Kanun’daki mali hakların eser sahibi veya bunları devralan kişi yönünden mülk hâline geldiği açıktır.
Sonradan yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin bir sonucu olarak …’un şiirlerinin koruma süresi 1/1/2007 tarihine kadar uzamış ise de bu durum …’un şiirlerinin işlenmesi suretiyle oluşturulan eserleri 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamı dışına kendiliğinden çıkarmamaktadır. 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce alenileştirilen eserlere ilişkin mali hakları açıkça ortadan kaldıran bir hüküm bulunmadığından …’un mirasçılarının haklarının canlandığından hareketle başvurucunun haklarının sona erdiği sonucuna ulaşılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşan bir yorum değildir. Bu durumda uyuşmazlıkta uygulanan hukuk kurallarının hukuk devleti ilkesi ışığında ve öngörülebilirlik ilkesi gözetilerek yorumlandığı sonucuna ulaşılamayacaktır.
Kuşkusuz kanunlarda başvurucunun hakkını ortadan kaldıran açık bir düzenlemenin bulunması hâlinde bunun başvurucu ile Kitabevinin menfaatleri arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi temin edip etmediğinin de incelenmesi gerekir. Ancak uyuşmazlığa uygulanan hukuk kurallarının öngörülebilirlik kriterini sağlamaması başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği sonucuna ulaşılması için yeterli görülmüştür.
Bu durumda ”… ve …-… ve …” isimli eseri yayımlaması ve satışa sunması nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesi devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlaline yol açmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”
Somut olaya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin kararında da açıkça ifade edildiği üzere sonradan yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin bir sonucu olarak …’un şiirlerinin koruma süresi 1/1/2007 tarihine kadar uzamış ise de bu durum …’un şiirlerinin işlenmesi suretiyle oluşturulan eserleri 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamı dışına kendiliğinden çıkarmamaktadır. 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce alenileştirilen eserlere ilişkin mali hakları açıkça ortadan kaldıran bir hüküm bulunmadığından …’un mirasçılarının haklarının canlandığından hareketle davalı tarafın haklarının sona erdiği sonucuna ulaşılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşan bir yorum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin açık kararı ve yine Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı makamları için bağlayıcı olması hususu da nazara alındığında; davanın haksız olarak ikame edildiği mahkememizce değerlendirilmiş, anılı sebeplerle davanın reddine dair karar verilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlığa hasreten davalı yanca ödenen paraların davacı yandan tazmini istemi ancak ayrı bir davanın konusunu oluşturabileceğinden bu yönde hüküm kurulmasına mahal olmadığına karar verilmiştir.
Mahkememizce her ne kadar kısa kararda istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verilmiş ise de; yapılan incelemede dosyanın daha önce istinaf incelemesinden geçmediği, ilk olarak kararın verildiği tarih itibari ile yasa yolu olarak Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolunun açık olduğu ve dosyanın Yargıtay incelemesinden de geçmiş olduğu anlaşılmakla, mahkememizce verilen karara karşı Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olduğu anlaşılmakla, mahkememizce verilen kısa kararın sonradan değiştirilmesi mümkün görülmediğinden gerekçeli karar ile bu hususa değinilmekle yetinilmiştir.
HÜKÜM:
1-Anayasa Mahkemesi kararı nazara alınarak, mahkememizce verilen 2014/74 Esas, 2014/213 Karar sayılı ilamının ortadan kaldırılarak, açılan davanın REDDİNE,
-Dava konusu uyuşmazlığa hasreten davalı yanca ödenen paraların davacı yandan tazmini istemi ancak ayrı bir davanın konusunu oluşturabileceğinden bu yönde hüküm kurulmasına mahal olmadığına,
2-2014/74 Esas, 2014/213 Karar sayılı ilamı ile verilen karar ortadan kaldırıldığından, karara bağlı olarak hazırlanan yargılama giderleri ve vekalet ücretlerine ilişkin kısımların da ortadan kaldırılarak, davanın REDDİ sebebi ile oluşan yeni durum karşısında;
-Davacı yanca yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
-Davalı yanca yapılan posta masrafları olarak kullanılan 50 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
-Davanın ret ile sonuçlanması sebebiyle alınması gereken maktu 269,85 TL karar ve ilam harcının, davacı yanca peşin harç ve ıslah harcı olarak yatırılan toplam 1.225,05 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 955,20 TL harcın talebi halinde davacıya iadesine,
-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki tarife gereğince hesaplanan 25.500 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
-Arta kalan gider ve delil avansının kararın kesinleşmesi ile yatıran tarafa iadesine,
-Mahkememizin 2014/74 Esas sayılı dava dosyasında davanın kabulüne konu değer üzerinden hesaplanan 481,950 TL bakiye karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiş ise de, mahkememizce verilen kararın ortadan kaldırılması sebebiyle, 481,950 TL bakiye karar ve ilam harcının tahsilinin davalı yandan yapılmış olması halinde talebi halinde fazla yatırılan 481,950 TL harcın davalıya iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 20/12/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır