Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/96 E. 2023/87 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/96 Esas
KARAR NO : 2023/87

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/03/2021
KARAR TARİHİ : 30/03/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının adına tescil ettirdiği “…” markasının müvekkili tarafından uzun yıllardır kullanıldığı, ülke çapında tanınır hale getirildiği, “…” markasının da … Sınıfta 01.03.2017 başvuru tarihi, … tescil no, … tescil tarihinde müvekkili şirket adına tescil edildiğini, müvekkili şirketin markasını hukuka uygun şekilde tescile dayalı olarak kullandığını, Davalı şirketin ise 2019 yılında kurulduğu ve davacı şirkete göre oldukça yeni ve gerek marka gerekse ticari anlamda çok daha az tanınmış olduğu, müvekkili şirketin “…” markasını çok daha önce ve ilk defa olmak üzere, uzun yıllardır kullandığını, bu marka üzerindeki tek ve gerçek hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, Davalıya ait tescilli “… ” markasının müvekkilinin daha önce koruma altına alınmış … markasıyla iltibas yarattığını, Müvekkili şirket adına tescilli markanın Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle davalı şirketin bu durumdan haksız çıkar sağladığı, bu durumun müvekkili şirketin itibarına zarar vererek ayırt edici karakterini zedelediği, Davalı adına 06.01.2021 tescil tarihinde kayıtlı … sayılı “…” markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu marka ile müvekkilinin tescilli olduğu sınıfların aynı olmadığı gibi benzer dahi olmadıkları, bu durumun itiraz sürecinde de ciddi bir biçimde incelendiğini, farklı emtia mal/hizmet gruplarında tescilli markalar arasında iltibasın varlığından bahsedilemeyeceği gibi davacı markalarının tanınmış markaya tanınan yasal korumadan faydalanması ve tescilli olduğu grupları dışında marka korumasından faydalanmaları imkanı bulunmadığı, uyuşmazlığa konu mal hizmetleri arasında bir benzerlik bulunmadığından davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; Davalı adına 19.07.2019 başvuru tarihli ,… Tescil Numaralı “…” Markasının Hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine ilişkin olarak açıldığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, tarafların beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. Madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, …, …’in 10/03/2022 tarihli bilirkişi raporlarında; Davacı … adına tescilli … başvuru numaralı marka olduğu, bu marka adına başvuru yapılan tarihin 01.03.2017 olduğu, markanın 06.12.2017 tarihinde … Sınıfta tescil edildiği , Davalı … TİC. LTD. ŞTİ adına tescilli … başvuru numaralı marka olduğu, bu marka adına başvuru yapılan tarihin 19.07.2019 olduğu, markanın 06.01.2021 tarihinde …. ve …. sınıflarda tescil edildiğini, Davacı markası yönünden inceleme yapıldığında … başvuru numaralı markanın tanınmış marka olmadığı, ayrıca markaya ilişkin yapılmış tanınmış marka başvurusunun da bulunmadığını, yasal mevzuat, yerleşik içtihatlar gözetilerek yapılan incelemede; mal ve hizmet sınıfları ve barındırdıkları emtialar incelenerek hükümsüzlük isteminin incelenmesi gerektiğini, Davacı markasının … sınıfta tescilli olduğu, tescil olunan emtiaların “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri,” olduğunu, Davalı markasının mal ve hizmet bilgisi olarak yalnızca 3. sınıfta yer alan “Beyazlatma ve temizlik amaçlı maddeler: deterjanlar, çamaşır suları, çamaşır yumuşatıcıları, leke çıkarıcılar, bulaşık yıkama maddeleri. Parfümeri; kozmetik ürünleri, kişisel kullanım amaçlı koku vericiler (insan ve hayvanlar için deodorantlar dahil; ilaç ihtiva eden kozmetikler hariç). Sabunlar (ilaç ihtiva eden sabunlar hariç). Diş bakımı ürünleri: diş macunları, diş parlatma ve beyazlatma maddeleri, tıbbi amaçlı olmayan ağız gargaraları. Aşındırıcı ürünler: zımpara bezleri, zımpara kağıtları, ponza taşları, aşındırıcı pastalar. Deri, vinil, metal ve ahşap için parlatma ve bakım ürünleri: cilalar, bakım kremleri, cilalama amaçlı vaks. ” emtiaları yönünden tescilli olduğu nu, Bu inceleme sonucunda, markaların tescilli olduğu mal ve hizmet sınıflarının farklı olduğu, piyasa anlayışı, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, birbirleri yerine ikame edilebilme ihtimalleri, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, amaçları gibi hususlar göz önüne alındığında markaların mal ve hizmet sınıfları kapsamında aralarında bağlantı olduğu izlenimi yaratmayacağı, dolayısıyla iltibasa yol açmayacağını, markaların mal ve hizmet sınıflarına bakıldığında, … sınıf ve … sınıf mal ve hizmetlerinin benzerlik taşımadığı, ortalama tüketici yönünde markalar arasında karıştırılma ihtimali doğurmayacağı ,SMK m. 6/1 ve 25 maddeleri uyarınca markalar arasında sınıfsal farklılık bulunduğu, ilgili mal ve hizmet sınıfları arasında fiili bir bağlantı bulunmadığı, ikame edilebilme ihtimallerinin bulunmadığı, dağıtım kanalları ve amaçlarının farklı olduğu, markaların farklı sektörlerde yer aldığı tespit edildiğini, Davacı markası olan … başvuru numaralı “…” ibareli markanın tanınmış marka niteliğine haiz olmadığı, Davacı markası ile davalı markasının arasında tescil alınan sınıflar ve emtialar kapsamında bağlantı ihtimali bulunmadığı Markalar arasındaki sınıfsal farklılık ve markaların yer aldıkları sektör düşünüldüğünde hükümsüzlük koşullarının oluşmadığını bildirmişlerdir.
İtiraz üzerine ikinci bir heyet oluşturulmuştur.
Bilirkişiler …, … ve …’un 18/01/2023 tarihli bilirkişi raporlarında; davacının tanınmışlığı ortaya koymak maksadıyla yeterli seviyede belge ya da evrak sunmadığını, heyetin res’en İnternette yapmış oldukları araştırmada da davacı firmanın … markasını otelcilik hizmetlerinde kullanmakta olduğunu, Davalı tarafın markası ise … üncü sınıfta yer alan emtialar bakımından tescilli olup, Davacı tarafından davalı markasının tescilli olduğu sınıflarda … markasının müvekkili tarafından kullanıldığı ya da markanın tüm sınıflarda geçerli olacak nitelikte bir tanınmışlığa sahip olduğu hususunun ispatlanamadığını, davacı taraf marka başvurusunun kötüniyetli yapıldığını ve bu nedenle de iptal edilmesi gerektiğini Somut olayda davalı tarafın, davacı taraf kullanımını engelleme niyetinin ya da haksız bir avantaj elde etme düşüncesinin olup olmadığının tespitinin gerektiğini, Davalı taraf marka başvurusunu 19.07.2019 tarihinde yaptığını, davalı tarafın iş bu başvuru tarihinde kötüniyetli olduğunun davacı tarafça ispatlanması gerektiğini, davacı tarafın markalarından haberdar olarak markaların benzerinin davalı tarafça marka başvurusuna konu edilmesi marka sahibinin kötüniyetli olduğunun ispatı için tek başına yeterli olmayacağını, kötüniyetli tescilin şartlarının oluşmadığını, Dosya içerisinde bulunan tüm belgelerin, tarafların iddia ve savunmalarının incelenmesi neticesinde ulaşılan tespitler ve yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucunda, hukuki takdir mahkemeye ait olmak üzere; « Davacıya ait “ … ” ibareli markanın tanınmış marka olduğu konusunda yeterli kanaate ulaşılamadığı, Türk Patent nezdinde davalı adına kayıtlı … numaralı … » ibareli marka ile davacının “ … ” ibareli markaları arasında markaların farklı emtia ve hizmetlerde tescil edilmiş olmaları sebebiyle- AYIRT EDİLEMEYECEK DERECEDE benzerlik olmadığı, Davalı adına tescilli … markasının hükümsüzlüğü için aranan koşulların somut olay açısından oluşmadığını bildirmişlerdir.
Toplanan deliller, marka tescil belgesi, taraf iddia ve savunmaları, HMK 266 madde kapsamında marka hukuku ilkelerine göre hazırlanmış denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişilerin heyet raporları dikkate alındığında;
KARIŞTIRMA İHTİMALİ YÖNÜNDEN İNCELEME:
Türk Patent ve marka kurumundan marka tescil belgesi celp edilmiş, ayrıca taraflarca tescil belgeleri sunulmuş, bilirkişi raporlarında da davacı markaları kurum sitesinden online olarak alınmış, davacı ve davalı markaları kıyaslanmış olup, Davacı … adına tescilli … nolu markanın … tarihinde … Sınıf için davacı adına … şekil … ibaresi ile tescilli olduğu, … nolu markanın … Sınıf için … tarihinde, … nolu markanın … Sınıf için 7.11.2013 tarihinde … ibaresi ile davacı adına tescil edildiği, Davalı … LTD. ŞTİ adına tescilli … nolu … markasının … ve …. Sınıf için 19.7.2019 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.
Karıştırma ihtimali ortalama tüketicilerin her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Başka bir anlatım ile halkın söz konusu mal ve hizmetleri aynı ya da bağlantılı işletmelerden geldiğini düşünme tehlikesidir. Hem markanın hem de mal veya hizmetlerin aynı olması durumunda karıştırma ihtimali daha güçlüdür. Karıştırma ihtimalinden söz edilebilmesi için öncelikle tescil başvurusuna konu veya tescil edilmiş marka ile daha önce tescil edilmiş ve tescil başvurusu yapılmış markanın kapsadığı hizmetlerin aynı ya da benzer olması gerekmektedir. Eğer bu mal ve hizmetler aynı ya da benzer ise bu kez markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenecektir. Karıştırma ihtimali hem marka, hemde sınıf bakımından benzerlik gerektirdiğinden iki markanın tescil edildikleri, tescil başvurusunda bulunulduğu ya da kullanıldığı mal ve sınıfların ne kadar birbirine benzer ise karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkmaması için markaların da o oranda birbirinden farklı olması gerekecektir. Markalar arasında sözcük, harf karakteri, şekil, grafik gibi renk unsurlarında hiçbir fark yok ise markalar arasında ayniyetten söz edilir. Eğer bu unsurlardan birinde küçük fark var ise benzer markalardan söz edilir. Markalar arasında karıştırma ihtimali incelenirken her bir unsura göre değil bir bütün olarak iki markanın bıraktığı genel global izlenimin markanın bütünüyle bıraktığı etki dikkate alınır.
AB Adalet Mahkemesi (CJEU ) uygulamalarında karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde bir takım ilkeler mevcuttur. Uygulamalara göre karıştırma ihtimali ilgili tüm faktörler dikkate alınmak suretiyle marka veya işaretler birer bütün olarak değerlendirilmeli bu değerlendirme yapılırken uyuşmazlık konusu mal veya hizmetin talep edebilecek durumdaki ortalama tüketici gözü ile bakılmalı ortalama tüketicinin detayları incelemeden markayı bir bütün olarak algılayacağı gözönünde bulundurulmalı markadaki ayırt edici ve egemen unsurların bıraktığı genel intibaya göre görsel ve işitsel ve kavramsal anlamda karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı tartışılmalıdır.
Markalar arasında daha az derecedeki benzerlik mal veya hizmetler arasında daha çok benzerlik ile dengelenebilir. Bunun tersi de mümkündür. Ayrıca eğer önceki markanın ayırt ediciliği kendiliğinden çok yüksek ise veya kullanım sonucunda yüksek ayırt edicilik sağlanmış ise karıştırılma ihtimali de çok yüksek olacaktır. Salt çağrıştırma ihtimalinin varlığı karıştırma ihtimalini de mevcut olduğunun kabulü için yeterli değildir. Önceki markanın tanınmışlığı da tek başına karıştırılma ihtimalinin varlığı için yeterli değildir. Eğer her iki marka arasında çağrıştırma ,tüketicide bu markayı taşıyan ürünlerin aynı ya da ekonomik olarak bağlantılı işletmelerden kaynaklandığı yolunda bir kanaate yol açacak nitelikte ise, bu durumda karıştırma ihtimalinin bulunduğu düşünülmelidir. Markalar arasında görsel , işitsel,kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı her iki markanın asli ve tali unsurları ile birlikte bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler bakımından benzerlik olup olmadığı çağrıştırma söz konusu olup olmadığı, markaların ait oldukları mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markaların tescilli oldukları malın ya da hizmetin değeri , buna bağlı olarak alıcının mal almaya gittiğinde harcadığı zaman kriterleri dikkate alınarak ortalama düzeydeki tüketici gözü ile karıştırma ihtimali mevcut olup olmadığı tespit edilecektir.
Bizim hukukumuzda kural olarak tescil ile marka hakkı doğar; ancak söz konusu işaret ilk tescilden önce kullanılmak suretiyle piyasada maruf hale getirilmişse, marka hakkı sahibi, işareti tescilden önce kullanarak piyasada maruf hale getirendir. Bu kişiye “gerçek hak sahibi” denilir. Bu bakımdan, SMK”’nın 7/1 maddesinde yer alan “Bu kanunla sağlanan marka koruması tescil ile elde edilir” biçimindeki hüküm açıkça tescil ilkesinin kabul edildiğini gösterirken, buna karşılık SMK’nın 6/3 maddesinde tescile rağmen başkasının hak sahibi olabileceği, markayı ilk kez ihdas eden, kullanan kişinin de korunacağı düzenlenmiştir. Eskiye dayalı kullanım yoluyla tescilsiz bir markanın gerçek hak sahibi olan kimse, üzerinde gerçek hak sahibi olduğu markanın tescil edilmesi halinde SMK’nın 25. Maddesinde yapılan atıfla işbu markanın hükümsüz kılınmasını talep edebilmektedir. Hükümsüzlük hallerinin düzenlendiği SMK’nın 25. Maddesinde atıf yapılan SMK’nın 6. Maddesinin 3. Fıkrasında yer alan düzenleme başvuru tarihinden veya rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” Hükmünü ihtiva etmektedir.
6769 sayılı SMK’nun 7/1 maddesine rağmen, SMK’nun 6/3 maddesi gereğince bir markanın eskiye dayalı, öncelikli kullanıcısı o markanın gerçek hak sahibidir. (…) her ne kadar marka koruması tescil ile elde edilmekte ise de, tescil başvurusundan önce o markayı ihdas eden, kullanan, piyasada maruf hale getiren ve o marka üzerinde hak elde eden kimsenin itirazı üzerine Türk Patent tarafından tescil başvurusunun reddi gerekir. Türk Patent’in tescil belgesi vermesi durumunda ise SMK’nun 25. Maddesine dayalı olarak gerçek hak sahibinin açacağı hükümsüzlük davası üzerine, tescil sahibinin bu markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi mümkündür. Bu durumda sonuçta tescil sahibinin tescili şeklen ve geçici olarak kendisine koruma sağlamakta, hükümsüzlük kararı ile birlikte ise bu koruma ortadan kalkmaktadır. ” (Uğur ÇOLAK, Türk Marka Hukuku, İstanbul, 4. Baskı, Sf. 420.) Gerçek hak sahipliği ilkesinin hangi şartlarda uygulanabileceği gerek öğretide gerekse içtihat hukukunda ayrıntılı bir şekilde ortaya konulmuştur: İlk olarak, gerçek hak sahibinin markasıyla, kişiye ait başvuru ya da tescile konu Marka arasında ayniyet ya da benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunmalıdır. İkinci olarak, gerçek hak sahibi markayı, üçüncü kişinin başvurusu veya varsa rüçhan tarihinden önce kullanmaya başlamış olmalıdır. Kullanımın Türkiye’de gerçekleşmesinin gerekip gerekmediği hususunda ülkesellik ilkesine atıfta bulunmakta ve marka üzerinde gerçek hak sahipliği iddiasında bulunulabilmesi için o markanın Türkiye’de kullanılmasını aramaktadır. Üçüncü olarak, gerçek hak sahibinin kullanımı “markasal kullanım” olmalıdır. Yine Yargıtay kararlarında, tescilsiz işaretin ticaret sırasında marka hukukuna özgü bir şekilde kullanılması gerektiğini ifade etmektedir. Dördüncü olarak, Yargıtay kararlarında, “marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı yaratan, kullanan ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir.” denilerek marufiyet şartı aramaktadır.
Somut olayda davacının … Sınıf için tescilli markası … olup, davalının tescilli markası da … Sınıf için … ibaresidir. İlk bakışta markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede ayniyet soz konusudur. Davalının markasındaki … ibaresi elips bir daire içine alınmış altında ise büyük harflerle … ibaresi ile oluşturulmuş olup, davacının ise ew ibaresi… harfinden başlayıp uzayan bir elips içinde küçük harflerle ew ve yine küçük harf karakteri ile … ibaresi ile oluşturulmuştur. Ancak her iki marka arasında ayrıt edici başkaca bir ibare olmadığından markalar ayırt edilemeyecek derecede ayniyet taşımaktadır. Ancak bu tek başına karıştırma yönünden hükümsüzlük sebebi için yeterli olmayıp, mal ve hizmet sınıflarının da aynı olması gereklidir.
Bu doğrultuda markalar arasında mutlak ret nedeni mevcut olmadığından, nispi ret nedenlerinin mevcut olup olmadığına yönelik bir inceleme yapılması gerekmektedir. Nispi ret imkanının doğması için markaların aynı veya benzer olması ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsaması tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda markaların belirtilen bu ilişki nedeniyle ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalinin de bulunması gerekmektedir. Karıştırılma tehlikesi/olasılığının belirlenmesi için görsel, işitsel, anlamsal benzerlik incelemesini içerecek şekilde, 2 markanın bir bütün olarak bıraktıkları genel izlenime bakılmalıdır. Bu anlamda markaların mal ve hizmet sınıflarına bakıldığında, 43. sınıf ve 3. sınıf mal ve hizmetlerinin benzerlik taşımadığı, ortalama tüketici yönünde markalar arasında karıştırılma ihtimali doğurmayacağı sabittir.
TANINMIŞLIK İDDİASININ İNCELENMESİ:
Tanınmışlık ile değerlendirme bilirkişi incelemesi kadar sunulacak delillere göre nihai olarak mahkemece takdir edilecek bir olgudur.
Taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda ve mülga 556 sayılı KHK’de ve 6769 sayıyı yasada da tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus mahkeme içtihatları ve öğreti ile uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay birçok kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” şeklinde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ait olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tesbiti cihetine gidilebileceğini belirtmiştir. Tanınmış marka konusunda uluslararası boyuttaki çalışmalar ise Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (wipo) bünyesinde yürütülmektedir. Bu kuruluş uzmanlar komitesince benimsenen … nolu tavsiye kararında bir markanın tanınmış olup olmadığının tesbitinde, markanın kullanım süresi, yaygınlığı, kapsamı ve coğrafi alan genişliği, ekonomik değeri, reklam, temsil, promosyon, fuarlara katılım ve fuar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, işletmenin büyüklüğü, cirosu,marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu, tanınmışlığa yönelik mahkeme ve diğer yetkili makamların kararları gibi olguların göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır.Yargıtay 11.HD nin 19.4.2002 tarih ve 2001/9903 esas-2002/3699 karar sayılı ilamında bir markanın birden çok ülkede tescilli olmasını tanınmış marka olarak kabul açısından yeterli görmekteyken son uygulamalarda bu hususun markanın tanınmışlığı açısından bir gösterge olabileceği ancak tek başına tanınmış marka olgusu için markanın birçok tescilinin olmasının yeterli olmayacağına işaret edilmiştir. Trips’de ise açıkça tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Yine doktrinde Trips deki düzenlemeye benzer görüş Hanife Dirikkan tarafından ileri sürülmüş ve markanın tanınmışlığından söz edebilmek için bir ülkede yaşayanların tamamı tarafından söz konusu markanın bilinmesinin zorunlu olmadığı, marka sahibinin hedef kitlesinin esas alınması gerektiğine işaret edilmiştir.Markanın tacirler yada o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgili olmayanlar tarafından da bilinmesi halinde tanınmış markadan bahsedileceği, tanımış markanın maruf marka karşısında daha kapsamlı,ekonomik yönden daha önemli bir kavram olarak karşımıza çıkacağı, bir markanın tanınmış olduğunu söyleyebilmek için markanın konulduğu mamülün birden bire düşünülmeden ve bir hatıranın yardımı ile hatırlanmadan,refleks halinde düşünülmesi gerektiği, genellikle tüketicinin zihninde bir fikir uyandıran markanın tanınmışlık derecesine ulaştığı da doktrinde Hamdi Yasaman tarafından ifade edilmiştir. Gürzumar ise, tanınmış markanın en önemli özelliğinin, tescilli bulundukları mal kategorisinden bağımsızlaşarak ve başlı başına birer kalite sembolü olarak, reklam aracı haline gelen ve geniş kitleler karşısında sahip oldukları etkilerini, tamamen farklı mal kategorileri üzerinde de gösterebileceği markalar olarak tanımlamıştır. Arkan ise tanınmış markadan bahsedebilmek için, reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal ya da hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilindiği üzere Tanınmış marka korunmasında en önemli konunun tanınmışlığın belirlenmesinde izlenilecek yöntem olduğu, her ne kadar hukuki bağlayıcılığı olmasa da WIPO Kriterlerinin baz alınarak tanınmışlık araştırılması yapılması gerektiği bir markanın koruma istenen ülke dışında yabancı ülkelerde tanınmış olmasının, koruma istenen ülkede de tanınmış olduğuna hükmedilmesi için yeterli olmayacağının açık olduğu, her davada tanınmışlık olgusunun o davanın somut özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Dolayısıyla her somut olayda tarafların dosyaya sunduğu belgeler, beyanlar ve ihtilafın niteliği,ürünün sunulduğu sektör ve çevre gözetilerek bahsi geçen kriterlerin Mahkemece yada atanan bilirkişice o dosyaya özgü sunulan deliller ile tartışılması gereklidir. Somut olayda da davacı bu kriterlere ve denetime uygun delil sunmamış., yerleşik içtihatların öngördüğü şekilde tanımışlık olgusu yönünden alınan her iki heyet raporunda da davacı markasının tanınmış marka olmadığı bu nedenle emtia sınıfı dışında daha geniş bir korumadan faydalanamayacağı anlaşılmıştır.
KÖTÜNİYETLİ TESCİL İDDİASI KAPSAMINDA HÜKÜMSÜZLÜK İNCELENMESİ
Yargıtay 11.HD’nin 20.11.2018 tarihli ve 2017/1345 E., 2018/7216 K. sayılı ilamı, ,1.03.2021 T. ve 2020/1726 E. – 2021/1838 K.; 03.03.2021 T. ve 2020/1913 E. – 2021/1928 K. Sayılı yerleşik ilamlarına göre; daha ziyade markanın ticari faaliyetlerde ayırt edici işaret olarak kullanılması amacıyla değil, başkalarının ticaretine engel olmak, daha önce verilmiş bir mahkeme kararının etkisini azaltmak ya da veya kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak markayı kendi adına tescil ettirmek, sözleşme hükmüne aykırı olarak markayı adına tescil ettirmek gibi hususlar genel kötü niyet sebepleri olarak görülmektedir. Ayrıca tanınmış markanın aynısını veya benzerini tescil ettirmek dahi tek başına kötü niyetli marka tescili olarak yorumlanmamaktadır. Zira kanun koyucu, tanınmış markanın aynısı veya benzerini tescil ettirmeye mülga KHK’nın 8/4 (6769 s. SMK’nın 6/5 m) maddesinde ayrı bir sonuç bağlamıştır. Kötü niyetin tezahürü değişik şekil ve koşullarda olabilir. Bu anlamda marka tescilini kullanarak başkalarının ticaretine engel olmak, bu amaçla şantaj yapmak ve para koparmak, markayı satmayı teklif etmek gibi eylemler olabilir. Kötü niyetin varlığını ispat bunu iddia eden davacı tarafa aittir.
Dolayısıyla yerleşik uygulamada işaret edildiği üzere sırf işaretsel benzerlikten yola çıkılarak, davalı tescilinin kötü niyetle yapıldığı olgusuna ulaşmak mümkün olmadığı, ihtimaller üzerinden hareketle davalının ileride davacının ticaretine engel olabileceğinin kabulü doğru olmadığı gibi, tek başına kötü niyet emaresi olarak görülemeyeceği bilinmektedir.
6769 sayılı “SMK m.6/(9) maddesinde Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu halde gerek yasa hükmü gerek de yerleşik içtihatlar çerçevesinde kötü niyetli olarak tescil ettirilen markaların hükümsüz kılınması gerektiği noktasında herhangi bir duraksama bulunmamakla beraber, hukukumuz çerçevesinde, kural olarak asıl olanın “iyi niyet” olduğu; kötü niyetin ise iddia eden tarafından ispatlanması gerektiği de ifade edilmelidir. Zira Yargıtay aynı tarihli başka bir kararında, dayanak markanın tanınmış marka olduğu kabul edilse dahi, “asıl olan iyi niyetin varlığı olduğu için, tescilin kötü niyetli olduğunun bunu iddia edenin ispatlaması gerektiği, her ne kadar, markanın tanınmış olması ve tacirlerin aynı sektörde iştigal etmeleri ispat kolaylığı sağlamakta ise de, kötü niyetle tescil ettirildiği iddia edilen markanın tanınmış olmasının, kötü niyetin kabulü için tek başına yeterli olmadığı” kabul edilmektedir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 02.04.2013 Tarih,2012/7350 Esas, 2013/6540 Karar) CIBU, 2013 tarihli MALESİA DIARY- YAKULT kararında, önceki markayı bilmenin, kötü niyetin varlığının kabulü için tek başına yeterli olmadığı ve bunun için başvuru anındaki tüm faktörlerin göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Avrupa Adalet Divanı bu konuda, “kendisinden önce bir başkasının diğer üye bir devlette aynı veya karışıklığa yol açacak kadar benzer bir markanın tescilli olduğunu bilip bilmediği, bilmesinin gerekip gerekmediği, bu kimsenin, bir başkasına ait markanın kullanılmasına engel olma amacı taşıyıp taşımadığı ve önceki markanın sahip olduğu hukuki korumanın ölçüsünün ne olduğu, önceki markanın kullanımının ne kadar eski olduğu, tescil konusu ürünleri pazarlamaktan alıkoyma, piyasaya girmesini engelleme amacı olup olmadığı ” hususlarının ve tescil başvuru tarihi itibariyle “markanın sahip olduğu ün”ün göz önünde bulundurulmasını içtihat etmiştir (2009 tarihli CJBU, C-529/07 sayılı CHOCOLADEFABRIKEN LINDT& SPRÜNGLI-FRANZ HAUSWITH kararı için bkz.: ÇOLAK, S.901, dn. 2239). Davalı yanın, Davacı yana ait kullanımlardan haberdar olmasının beklenebileceği değerlendirilmekte ise de; yalnızca bu hususun davalı yanın kötü niyetini göstermeye yeterli kabul edilemeyeceği, dosyada davalı yanın dava konusu marka tescil başvurusunu gerçekleştirir iken kötüniyetli olduğunu gösterir başkaca herhangi bir veri de bulunmadığından kötüniyetli tescile dayalı hükümsüzlük isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Toplanan deliller, taraf iddia ve savunmaları taraflara ait marka tescil belgesi, HMK 266 madde kapsamında dosyada sunulu deliller ile uyumlu, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişilerin aynı görüşü benimseyen birbirleri ile uyumlu heyet raporları incelendiğinde; kötüniyetli tescil ve tanınmışlık iddiası kapsamındaki taleplerinin yerinde olmadığı , ancak davacının önceye dayalı hak sahibi olduğu anlaşılmış ise de bunun ancak tescilli olduğu sınıf kapsamında davacıya koruma sağlayacağı, markaların mal ve hizmet sınıflarına bakıldığında, …. sınıf ve …. sınıf mal ve hizmetlerinin benzerlik taşımadığı, ortalama tüketici yönünde markalar arasında karıştırılma ihtimali doğurmayacağı ,SMK m. 6/1 ve 25 maddeleri uyarınca markalar arasında sınıfsal farklılık bulunduğu, ilgili mal ve hizmet sınıfları arasında fiili bir bağlantı bulunmadığı,birbirleri yerine ikame edilebilme ihtimallerinin bulunmadığı, dağıtım kanalları ve amaçlarının farklı olduğu, markaların farklı sektörlerde yer aldığı tespit edildiğinden hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın reddine,
2-179,90TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 120,60TL harcın davacıdan tahsiline,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 30/03/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸