Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/405 E. 2023/83 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/405 Esas
KARAR NO : 2023/83

DAVA : Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/12/2021
KARAR TARİHİ : 30/03/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “…” ibaresi uzun yıllardır davacı şirket tarafından ticaret unvanı ve marka olarak kullanılmakta olduğunu, 1958 Yılından beri kalitesini ve ürün yelpazesini geliştiren, ülkemizde … öncülüğünde başlayan iç çamaşır ve mayo üretim sektörü, 62 yıl boyunca, liderliğimizle büyük bir hızla gelişerek günümüzün dünya modasını belirleyen halini almış olduğunu, birçok yerde mağazalara sahip olduğunu, davacının … markasını hem tescilli markası olarak hem de ticaret unvanının esas unsuru olarak kullanmakta olduğunu, Davacının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde “…” ibareli markaların tescilli hak sahibi olduğunu, … Ticaret Odası’na bağlı, 1985 yılında kurulmuş olduğunu, … alan adlı internet sitesi de söz konusu olup, bu alan adı da …’den 1997 yılında tahsis edilmiş olduğunu, “…” ibaresi üzerinde hem tescilli marka sahibi hem ticaret unvandan kaynaklı hak sahibi hem de alan adı sahibi olduğunu, Davacı şirkete ait … markası Tanınmış Marka korumasına sahip olduğunu, bu koruma Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından 17.10.2006 tarihinde … kod numarasıyla verilmiş olduğunu, davalı tarafın aynı isim ve aynı sektörde ticari işlerini yürütmeye çalışmasının açıkça davacı şirketin markasına tecavüz teşkil etmekte olduğunu, Davacı şirket tarafından uzun yıllardır tescilli marka ve ticaret unvanı olarak kullanılan “…” ibaresi davalı tarafından taklit edilmek suretiyle kullanıldığını, Davalı yan tarafından Davacıya ait … markasının hem ticaret unvanı hem de marka olarak iş evrakları üzerinde kullanıldığı, bu durumun sehven Davacı Şirkete gönderilen mailler sebebiyle öğrenilmiş olduğunu, … unvanıyla, davacıya ait yukarıda anılan … markalarını birebir Davacı Şirket sektöründe olduğu da açık bir şekilde belli olacak şekilde “DOKUMA, KUMAŞ” ibaresi de eklenerek kullanmakta olduğunu, bu durumun tüketiciler nezdinde iltibas teşkil edeceği aşikar olduğunu, Davalının ticaret ünvanının davacı markası ile iltibas yaratması iddiası kapsamında terkini , marka hakkını ihlal ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerin tespiti , durdurulması, önlenmesi, tedbir kararı verilmesi , hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirketin, 10 yılı aşkın süredir kumaş üretim ve kot pantolon alanında tanınmış olup kendi markası adına pamuk, kot gibi çeşitli kumaşlardan pantolon tasarlayan, üreten ve ticaretini yapan global bir şirket olduğunu, davalı şirkete ait “…” ibareli marka, davalı şirketin uzun yıllardan beri yaptığı yatırımlar, ulusal ve uluslararası ülkeler üzerinde oluşturduğu satış ve dağıtım ağı ve organizasyonu, reklam ve tanıtım faaliyetleri ile tanınan marka haline getirilmiş ve yurt dışına ithalat yapabilmek adına söz konusu markanın 24.01.2022 tarihinde tescil işlemi gerçekleşmiş olduğunu, davalının piyasaya sunmakta olduğu “… ” markalı kumaş üretim ve kot pantolonu ürün tasarımları ile kısa sürede tüketici nezdinde belirli bir tanınırlığa ulaşmış olduğunu, …sınıflarda Türk Patent Ve Marka Kurumu nezdinde korunmakta olduğunu, her ne kadar davalı şirket ile davacı şirketler benzer kodlarda korunmuş olsalar dahi üretim konuları bakımından bambaşka ürünler alanında ticari faaliyetlerini sürdürmekte olduğunu, davalı şirket, kot kumaşı yoğunlukta olmak üzere kumaş üretimi gerçekleştirirken, davacı şirketler dava dilekçesinde de belirttiği üzere “iç çamaşır ve aksesuarları” konusunda faaliyet göstermekte olduğunu, davalı şirketin, bu alanda herhangi bir üretimi olmadığı gibi ayrıca marka adı olarak iltibasa suret vermeyecek biçimde farklı olduğunu, nitekim, davalı şirkete ait “… ” ile davacı şirketler adına tescilli olan markalar “…” “…” “…” “…” “…” “…” arasında hiçbir benzerlik bulunmamakta olduğunu davalı şirkete ait resmi website adresi https://… olup bu site de incelendiği takdirde davalı şirket faaliyet alanı ile davacı şirketlerin faaliyet alanlarının birbiriyle ilişkilendirilemeyecek kadar farklı olduğu ve bu nedenle tüketiciler bakımından karıştırılmasının ihtimal olmadığını, Davacı tarafın iddiasına göre; davalı şirketin ticaret unvanının davacı şirketlerin sektöründe olduğu da açık bir şekilde belli olacak şekilde “dokuma kumaş” ibarelerinin de eklenmesi davalı şirketin kötü niyetli olduğunu ve bu durumun tüketiciler nezdinde iltibasa yola açacağı ileri sürülmekte olduğunu, oysa davalı şirket 10 yılı aşkın bir süredir aynı unvan adı altında ticari faaliyette bulunmakta olup dava dilekçesinde de belirtildiği üzere “sehven atılan bir e-mail” üzerine fark edilmiş olduğunu, yani dava dilekçesinde iddia edildiği gibi eğer tüketici nezdinde iltibasa yol açacak nitelikte olmuş olsa idi davalının ticaret sicil gazetesine tescil edildiği tarih olan 05.05.2010 tarihinden beri sürekli olarak bu durum ile karşılanması gerekir olduğunu davanın reddini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; Davalının ticaret ünvanının davacı markası ile iltibas yaratması iddiası kapsamında terkini , marka hakkını ihlal ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerin tespiti , durdurulması, önlenmesi, tedbir kararı verilmesi , hükmün ilanı taleplerine ilişkindir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, tarafların beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. Madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, …, …’ın 29/01/2023 tarihli bilirkişi raporlarında; Davacıya ait olduğu belirtilen bahsi geçen “…” internet web sitesinin güncel olarak kullanımda ve aktif olduğu, alan adının whois (sahip) bilgileri kontrol edildiğinde bu alan adının 03 Ekim 1997 tarihinin kayıt olunduğu ve internet sitesinin içerikleri detaylıca incelendiğinde “İç çamaşır / mayo” vb. tekstil ürünleri alanında internet sitesi olarak kullanıldığı, Davalıya ait olduğu belirtilen bahsi geçen “…” internet web sitesinin güncel olarak kullanımda ve aktif olduğu, alan adının whois (sahip) bilgileri kontrol edildiğinde bu alan adının 30.04.2010 tarihinin kayıt olunduğu ve internet sitesinin içerikleri detaylıca incelendiğinde “dokuma kumaş üretimi” vb. tekstil ürünleri alanlarda internet sitesi olarak kullanıldığı, Davacıya ait olduğu belirtilen internet web sitesinin “…” internet sitesinin içerikleri detaylıca incelendiğinde “…” adıyla “iç çamaşır / mayo” vb. tekstil ürünleri alanında faaliyet gösterdiği, Davalıya ait “…” internet sitesinin içerikleri detaylıca incelendiğinde “…” adıyla “dokuma kumaş üretimi” vb. tekstil ürünleri alanında faaliyet gösterdiği, Yapılan incelemeler neticesinde davalının davacının markası ile karıştırılmaya yol açacak bir kullanım sergilemediği, bu sebeple davalının kullanımının TTK m. 55/1-a-4 kapsamında haksız rekabet teşkil etmediği, Davalının ticaret unvanının ticaret siciline kayıt tarihi itbariyle uzun süre sessiz kalınması nedeni ile kendisine karşı unvan terkini talebinde bulunulamayacağı, Davalının internet alan adının oluşturulma tarihi itibariyle uzun süre sessiz kalınması nedeni ile kendisine karşı kullanımın engellenmesi talebinde bulunulamayacağı, Davalının internet sitesindeki kullanımlarının markasal kullanım olarak değerlendirilemeyeceği, bu neden ile davacının tescilli markalarına karşı tecavüz eyleminin oluşmadığı, davacılara ait … esas unsurlu markalarına yönelik davalı tarafından haksız rekabet hükümlerinin ihlal edilmediği yönünde görüş ve kanaate varıldığı anlaşılmıştır.
Toplanan deliller, taraf iddia ve savunmaları, marka tescil belgesi, ticari sicil kayıtları, alan adı sahiplim kayıtları, HMK 266 madde kapsamında dosyada sunulu deliller ile uyumlu, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişilerin raporları incelendiğinde;
Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde “…” ibareli markalar celp edilmiş,davacı …TİC AŞ ‘ye ait markalar; … kod numaralı “…” markası … Sınıflarda, … kod numaralı “…” markası … Sınıflarda , diğer Davacı Şirket ise; … kod numaralı “…” markası… Sınıflarda, … kod numaralı “…” markası; … Sınıflarda,… kod numaralı “…” markası …. Sınıfta, …kod numaralı “…” markası … Sınıflarda, … kod numaralı “…” markası …Sınıflarda, … kod numaralı “…” markası …. Sınıfta, … kod numaralı “… ” markası … ve … Sınıfta, … kod numaralı “…” markası da …. Sınıfta tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Davacı Şirket, “…. A.Ş. Olarak … Ticaret Odası’na bağlı olarak 1985 yılında kurulduğu, davalı …’nin 2010 yılında kurulduğu, ayrıca alan adlarına ilişkin sahiplik kayıtları ve bilirkişi inceleme raporuna göre “…” internet web sitesinin 03 Ekim 1997 tarihinin kayıt olunduğu , Davalıya ait …” internet web sitesinin 30.04.2010 tarihinde kayıt olunduğu anlaşılmıştır.
6769 Sayılı SMK m. 29/l-(b) hükmü uyarınca markanın hak sahibinin izni olmaksızın aynı veya ayırt edilemeyecek şekilde benzerinin kullanılması yoluyla taklit edilmesi doğrudan marka tecavüzü olarak öngörülmüştür.
Bununla birlikte tescilli marka ile aynı olan işaretin tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması da marka tecavüzü olarak öngörülmüştür (SMK m, 7/2-(a)), Öte yandan tescilli marka ile aynı veya benzer olan ibarenin tescilli markanın kapsadığı aynı veya benzer mal ve hizmetlerde kullanılması durumunda halk nezdinde karıştırılma ihtimalinin söz konusu olması halinde ilgili kullanım marka hakkına tecavüz teşkil edecektir (SMK m. 7/2-(b)).
TTK MADDE 54- (1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.
(2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.
Huzurdaki davada davacı yan unvan terkini istemi ile birlikte marka hakkına tecevüz ve haksız rekabet iddialarında bulunmuştur.
Davalı yan ise sessiz kalma yoluyla hak kaybını ileri sürmüş olup, bu husus Mahkemece de res’en incelenmesi gerekli olan bir itirazdır.
SESSİZ KALMA YOLUYLA HAK KAYBI SAVUNMASININ İNCELENMESİ
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi hükümsüzlük , tecvavüz ve unvan terkini davalarında da mahkemelerce res’en incelenmektedir. Gerçekten aynı veya benzer bir ticari ad ve işaretin başka bir kişi tarafından ticaret unvanında kullanılması hâlinde önceki hak sahibinin dava açarak bu unvanın terkinini veya değiştirilmesini talep etmesi mümkündür. Ancak bu hakkın kullanılması imkânının önceki hak sahibine sınırlandırılmaksızın tanınması bazı hâllerde haksız sonuçlar doğurabilmektedir. Zira iyi niyetli olarak ticaret unvanını tescil ettirmiş ve kullanmaya başlamış olan tacirin, para ve emek sarf ederek bu unvan altında yatırımlar yapması, ancak önceki hak sahibinin bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açması “dava hakkının kötüye kullanılması” olarak nitelendirilmelidir. Keza sonraki ticaret unvanının bilinmesi veya devam eden tecavüze karşı uzun süre sessiz kalındıktan sonra dava açılması, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilecektir.
Ticari ad ve işaretin sahibi, haklı bir sebep olmaksızın hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuşsa artık bu hakkını kullanamaması gerekir. Bu nedenle önceki hak sahibinin, TMK’nin 2. maddesi gereğince belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, ticaret unvanını daha sonra iyi niyetli olarak tescil ettiren kişiye karşı dava açma hakkını veya devam eden eylemli kullanımını men etme hakkını kaybettiği kabul edilmelidir (Yasaman, Hamdi/ Yusufoğlu, Fülürya: Marka Hukuku, İstanbul, 2004, s. 856).
Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Zira tacirin, bir hakkını bilerek isteyerek belli bir süre kullanmaması sebebiyle marka tescilinden/ticari unvandan doğan hakkı kaybolmamakta, sadece uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verildiği kabul edilmelidir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için, önceki hak sahibinin ticari ad ve işaretin aynısının veya benzerinin ticaret unvanı olarak tescil ettirildiğini veya başkaları tarafından kullanıldığını bilmesi ve buna rağmen sessiz kalmış olması gereklidir. Buna karşın ticaret unvanlarının ticaret siciline tescil edilmek zorunda olmaları ve tescilin olumlu etkisi nedeniyle tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanının bilinmediği ileri sürülemeyecektir. Bununla birlikte önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması mücbir sebep ya da objektif imkânsızlık gibi haklı bir nedene dayanıyorsa ve bunun ispatlanması hâlinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olmayacaktır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için her şeyden önce ticaret unvanını sonradan tescil ettiren kişinin iyi niyetli olması gerekir. Zira ticaret unvanını sonradan tescil ettiren kişi kötü niyetli ise sessiz kalma yoluyla hak kaybından söz edilemeyecek önceki hak sahibi ticaret unvanının yada markanın terkinini süre gözetilmeksizin her zaman talep edebilecektir. Önceki hak sahibi, ticari ad ve işaretin bir başkası tarafından ticaret unvanı olarak tescil edilmesine veya kullanılmasına sessiz kalmayarak dava yoluna başvurursa artık sessiz kalma sebebiyle hak kaybı söz konusu olmamaktadır. Bununla birlikte önceki hak sahibi dava yoluna başvurmadan önce ihtarname göndermesi de sessiz kalmadığı anlamına gelmelidir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, uzun süre boyunca, belirli aralıklarla sadece ihtarname gönderen, fakat dava açmayan ve ihtarname dışında unvanın kullanılmaması için herhangi bir girişimde de bulunmayan önceki hak sahibinin sessiz kalmadığını ileri sürmesi, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. O hâlde kullanımın daha fazla devamını istemeyen önceki hak sahibi, bu arzusunu açıklayan bir ihtarname göndermiş ise de makul bir süre içinde bu iradesini dava yoluyla da göstermelidir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Bu ilke ile işlem güvenliğinin de sağlandığını söylemek gerekir. Bunun sebebi markayı haksız kullanan kişiye karşı dava açılmaması ve onda bir güven oluşturulmasıdır. Böylesine güvenli bir ortam oluşturan hak sahibi, genel hükümler çerçevesinde de (Medeni Kanunun 2. maddesi) koruma bulamaz , Markasının yada ticaret unvanının izinsiz kullanıldığını öğrenmesine rağmen susan kişinin, aynı zamanda bu susmaya icazet gösterdiği ve dolayısıyla sessiz kalan hak sahibinin hakkını kaybetmesine yol açacağı kabul edilmelidir.
Huzurdaki dava kayden 30.12.2021 tarihinde açılmıştır. Davalının ticari sicile 2010 yılında kayıt olduğu ayrıca “…” internet web sitesinin 30.04.2010 tarihinde kayıt olunduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla davacının dava açmadan önce gönderdiği ihtar dahi 2021 tarihli olup, davacı yaklaşık 11 yıl bekledikten sonra dava açtığı gözetilerek sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı ve davanın reddinin gerektiği anlaşılmıştır.
Yargıtay HGK, 19.02.1969 tarihli, 1966/130 sayılı kararında “hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı durumuna son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kimsenin MK m.2’de anlamını bulan dürüstlüğe aykırı davranıp davranmadığı ayrı bir sorundur. Aradan çok uzun süre geçtikten sonra, açmış olduğu dava, hakkın sınırları dışına çıkarak yaratılan mal varlığı değerinin yok olması veya sökülüp bozulması sonucuna yol açtığı için hakkaniyete aykırı görülebilirse bu takdirde el atanın gayretiyle elde ettiği bu durumdan istifadeye kalkışmak isteyen hak sahibinin bu hakkı MK m. 2 ‘ ye göre himaye edilmez”. Yargıtay 11. HD, 02.03.2000 tarihli, 2000/8169 E., 2000/1726 K. sayılı kararında, “dava açılmasının MK m. 2 ‘ye aykırı olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasına bağlı olduğu, davacının davalı tarafın ticaret unvanından haberdar olduğu halde uzun süre sessiz kalınmasının zımnen icazet anlamında olduğuna” karar vermiştir.
Hukukumuzda sessiz kalma nedeniyle hak kaybı müessesesi hakkaniyet ilkesine dayandırılmakta olup, kaynağını MK m. 2’deki dürüstlük kuralında bulur. Yine burada basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü hatırlanmalıdır. Fikri mülkiyet hukukumuzda bu konu düzenlenmemiştir. Ancak Yargıtay kararlarıyla sessiz kalma nedeniyle hak kaybı benimsenmiştir.
Yargıtay’a göre, özellikle başkasının hakkına iyi niyetle el atan kimsenin, büyük harcamalar yaparak yatırım yapmış olabileceği, bu durumda uzun süre sessiz kalmış kişinin bundan istifadeye kalkışmasının MK m. 2’ye aykırı olacağı üzerinde durulmaktadır. Yargıtay’a göre, uzun süre sessiz kalma zımnen icazet anlamına gelir. Aradan uzun süre geçtikten sonra açılacak dava, hakkın kötüye kullanılması teşkil edebilir. Ancak hak sahibinin gecikmede haklı bir nedeni bulunuyorsa hak kaybından söz edilemez. Bu halde hakka tecavüz eden kimse gecikmenin haklı bir nedeninin bulunmadığını ve gecikme nedeniyle kendisinin önemli derecede zarar göreceğini ispat etmesi gerekir. Diğer yandan ilkeye dayanan tecavüz edenin iyi niyetli olması gerekmektedir. Zira ilkenin temeli dürüstlük kuralına dayanmaktadır. Öte yandan davalının sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı savunması bir def’i olmayıp itirazdır. O nedenle mahkememizce res’en dikkate alınmıştır.
Toplanan deliller, Bilirkişiler …, …, …’ın 29/01/2023 tarihli bilirkişi raporlarının HMK 266 madde kapsamında dosyadaki deliller ile uyumlu olduğu denetim ve hüküm kurmaya elverişli bulunduğu anlaşılmış, somut olayda davacı iddiasının aksine marka hakkının ihlal edilmediği, davalı eyleminin haksız rekabete neden olmadığı, Davacıya ait “…” internet sitesinin içerikleri detaylıca incelendiğinde “…” adıyla “iç çamaşır / mayo” vb. tekstil ürünleri alanında faaliyet gösterdiği, Davalıya ait “…” internet sitesinin içeriklerinde “…” adıyla “dokuma kumaş üretimi” vb. tekstil ürünleri alanında faaliyet gösterdiği, bilirkişilerce yapılan incelemeler neticesinde davalının davacının markası ile karıştırılmaya yol açacak bir kullanım sergilemediği, bu sebeple davalının kullanımının TTK m. 55/1-a-4 kapsamında haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil etmediği, Davalının ticaret unvanının ticaret siciline kayıt tarihi keza alan adı oluşturulup ticari faaliyette bunduğu tarih itibarıyla davacının 11 yıl süre ile sessiz kalınması nedeni ile dava açma hakkını yitirdiği, somut olayda davalının unvan ve alan adı oluşturulurken kötüniyetli olduğunun da ispat edilmediği, dolayısıyla MK 2 gereğince davacının sessiz kalmak suretiyle unvan terkini davası açma hakkını yitirdiği , somut olayda marka ihlali ve haksız rekabetin yasal unsurlarının dahi oluşmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın reddine,
2-179,90TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 120,60TL harcın davacılardan tahsiline,
3-unvan terkini isteminin reddi nedeniyle Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-markaya tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesi isteminin reddi nedeniyle Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 30/03/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸