Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/304 E. 2022/90 K. 31.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/304 Esas
KARAR NO : 2022/90

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/02/2012
KARAR TARİHİ : 31/05/2022

Yargıtay HGK’nun 2017/11-139 esas- 2020/765 karar ve 14.10.2020 tarihli bozma ilamı keza 2021/11-461 esas- 2021/836 karar ve 24.6.2021 tarihli karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilamı kapsamına göre kapatılan İstanbul 3.FSHHM’nin 2015/17 esas- 2015/54 karar ve 10.3.2015 tarihli ilamının bozularak uyap tevzii bürosunca mahkememize gönderilmesi üzerine, taraflara bozma ilamı tebliğ edilmiş, bozma ilamı kapsamına göre yeniden yargılamaya devam olunmuş ve yeniden yapılan yargılama sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili 17.02.2012 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WİPO) ve OHİM nezdinde tescilli “…” ibareli markasının bulunduğunu, ayrıca “…” ibaresinin … sayı ile TPE nezdinde de tescilli olduğunu, yapılan araştırmalar sonucu davalı şirketin … sayı ile “…”, … sayı ile “…”, … sayı ile “…” ibareli markalarının TPE’de müvekkilinin markası ile aynı sınıfta tescil edildiğinin öğrenildiğini, müvekkilinin markasına iltibas oluşturacak derecede benzeyen bu markaların 556 sayılı KHK gereğince tescilinin mümkün olmadığını ileri sürerek davalı adına tescilli markaların hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili 16.08.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin “…” ibareli marka üzerinde öncelik hakkına sahip olduğunu, zira “…” ibareli markanın WIPO nezdinde 13.03.1959 tarihinde müvekkili adına tescil ettirildiğini, müvekkilinin … sayılı “…” markası için TPE başvurusunun davalının hükümsüzlüğe mesnet yaptığı markasından önce yapıldığını, davalının gerçek hak sahibi olması nedeniyle davanın reddi gerektiği gibi, davacının uzun süre sessiz kalarak huzurdaki davayı açması nedeniyle de davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; davalının tescilli “…”, “…” ve “…” markalarının davacının “…” markası ile iltibas oluşturacağı iddiasıyla hükümsüzlüğüne karar verilmesi taleplidir.
BOZMA ÖNCESİ YARGILAMAYA İLİŞKİN AŞAMALAR
… 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 05.03.2013 tarihli ve … E., … K. sayılı kararı ile; davacının “…” ibareli marka başvurusu ile davalının “…” ibareli marka başvurusunun TPE nezdinde aynı gün yapıldığı ve davalının başvurusunun numarası itibariyle davacının başvurusundan önce yapılmış olduğunun görüldüğü, uluslararası tescil numaraları karşılaştırıldığında da, davalının aynı ibareli markasının davacının aynı ibareli markasından daha küçük tescil numarasını taşıması sebebiyle buradaki başvurusunun da daha önceki tarihi taşıdığı, bu hâlde de davacı marka tescil başvurusunun daha önce yapılmadığı sonucuna varıldığı, davaya konu markaların sadece telaffuzlarının ortak olduğu, sigara ve tütün mamullerini kullanan tüketicilerin tiryaki diye adlandırılan uzman tüketici/bilgili tüketici olarak değerlendirildiği, tütün mamulleri bağımlılarının markalar arasındaki tercihten öte, aynı markanın kısa ya da uzun denen tiplerini ya da light ya da normal olarak adlandırılan mamullerini tüketirken dahi sürekli tükettiklerinden farklı olan ürünü almadıkları, bu itibarla iltibas sonucu markaları karıştırmalarının söz konusu olamayacağı, davacı yanın “…” ya da …” ibareli markalar üzerinde öncelik hakkına sahip olduğunu da sunulan delillerle kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İlama karşı karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuş, karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.03.2014 tarihli ve 2013/14665 E., 2014/4030 K. sayılı kararı ile onama kararı verilmişise de davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.10.2014 tarihli ve 2014/10898 E., 2014/16122 K. sayılı kararı ile; “…Dava, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b ve 42/1-b maddesine dayalı davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Mahkemece, taraflara ait markaların İngilizce ve Türkçe anlamları bakımından benzer olmalarına rağmen üzerinde kullanılacakları ürün tüketicilerinin bilinçli ve dikkatli tüketici vasfında oldukları gerekçesiyle markalar arasındaki benzerliğin iltibas tehlikesine yol açmayacağı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Oysa, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi gereğince “tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa” marka tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir veya marka tescil edilmiş ise bu durum aynı KHK’nın 42/1-b bendine göre hükümsüzlük nedenidir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, karıştırılma ihtimali aynı zamanda uyuşmazlık konusu işaretler arasındaki benzerlik nedeniyle ortama tüketici nezdinde markaların aynı işletmeye ait ancak farklı markalar olduğu ya da farklı işletmelere ait markalar olmasına rağmen bu işletmeler arasında idari ve ekonomik bağlantı bulunduğu düşüncesine de yol açması hâlinde bir başka deyişle markaların ilişkilendirme ihtimali bulunması da başvurunun reddi veya hükümsüzlük nedeni olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, anılan markaları taşıyan ürünlerin ortalama alıcılarının dikkat düzeyleri yüksek olmalarına rağmen markaları ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere işaretlerin benzerliği nedeniyle karıştırılma ihtimali yaratacağından mahkemenin bu görüşüne itibar edilemez.
Ayrıca, mahkemece davalı marka başvurusunun davacıdan önce yapıldığı hususu da kabul edilmiş ise de, dosyadaki mevcut belgeler itibariyle davacı adına tescilli “…” ibareli marka başvurusunun Madrid Protokolüne göre WIPO nezdinde 24.03.2005 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, davacı vekili tarafından verilen karar düzeltme dilekçesinde davaya konu hükümsüzlüğü istenen… sayılı “…” markasının Türkiye’deki başvuru tarihinin 09.08.2005 olmakla birlikte markanın korunmasının 13.06.2005 tarihinden itibaren başladığı belirtilmekte, ancak dosya içinde mevcut ve TPE’den gelen marka tescil belgesinde ise korumanın 09.08.2005 tarihinden itibaren başladığı yazılıdır.
Bu durumda, her iki tarafın dayandığı markaların uluslararası başvuru ve tescil tarihleri ile varsa davalı markasının rüçhanlı başvuru niteliğinde olup olmadığının TPE’den sorularak, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında taraflara ait hangi markanın başvuruda öncelik hakkına sahip olduğu açıklığa kavuşturulmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bu nedenle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 03.03.2014 gün, .. Esas,… Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 10.03.2015 tarihli ve …E., … K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla uyuşmazlık Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmiştir.
HGK tarafından uyuşmazlık; her iki tarafın dayandığı markaların uluslararası başvuru ve tescil tarihleri gözetildiğinde hangi tarafın başvuruda öncelik hakkına sahip olduğu, buradan varılacak sonuca göre taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı noktasında incelenmiş ve HGK’nun ilamında özetle; TÜRKPATENT nezdinde davacının …sayılı “…” ibareli marka başvurusunu 09.08.2005 tarihinde saat 14.33’te, davalının ise … sayılı “…” ibareli marka başvurusunu 09.08.2005 tarihinde saat 14.32’de yaparak tarafların aynı mal ve hizmet sınıflarında tescil talep ettiklerinin anlaşıldığını, davacının TÜRKPATENT nezdindeki başvurusu davalının başvurusundan bir dakika sonra olduğu için Türkiye’de tescil ve başvuruda öncelik hakkının davalıya ait olduğunu, ancak dosya kapsamından her iki tarafın da markası için WIPO nezdinde tescil başvurusunda bulundukları ve TÜRKPATENT nezdindeki tescil talebinde rüçhan hakkından yararlandıklarının anlaşıldığını,davacının WIPO nezdinde başvuru tarihinin 24.03.2005 olduğu, davalının ise WIPO nezdinde başvuru tarihinin 13.06.2005 olduğu dosya kapsamı ile sabit olduğunu, Bu itibarla davacının başvuruda öncelik hakkına sahip olduğunu ve marka korumasının, WIPO nezdinde başvuru tarihi olan 24.03.2005 tarihinden itibaren başladığının kabul edilmesi gerektiğini , Davacının “…” ibareli markası ile davalının “…” ibareli markaları aynı sınıfta tescilli olup, markalar görsel olarak benzer olmasa da işitsel olarak birbirine benzer olduğu hususunun da uyuşmazlık konusu olmadığını, 556 sayılı KHK’nin 42/1-b maddesi atfıyla 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi gözetildiğinde; uyuşmazlık konusu işaretler arasındaki benzerlik nedeniyle ortama tüketici nezdinde markaların aynı işletmeye ait ancak farklı markalar olduğu ya da farklı işletmelere ait markalar olduğu ve bu işletmeler arasında ekonomik ve organik bağlantı bulunduğu düşüncesine de yol açması karıştırılma ihtimali olarak değerlendirileceğinden , Bu durumda, anılan markaları taşıyan ürünlerin ortalama tüketicilerinin dikkat düzeyleri yüksek olmalarına rağmen markaları ilişkilendirme ihtimali de dâhil olmak üzere işaretlerin işitsel olarak benzerliği gözetildiğinde karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun aşikâr olduğunu, Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; taraf markalarının benzer olmadığı, markaları taşıyan ürünlerin ortalama tüketicilerinin dikkat düzeylerinin yüksek olduğu ve markaların ilişkilendirme ihtimalinin de bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün ilamda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmediğini, O hâlde direnme kararının ilamda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiğini, Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının BOZULMASINA ,14.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verilmiştir.
BOZMA SONRASINDA YAPILAN YARGILAMA VE MAHKEMEMİZ GEREKÇESİ
Türk Patent ve Marka kurumunun sayı: … nolu yazı kapsamına göre ; … nolu marka ile ilgili olarak Paris Sözleşmesi kapsamında İspanya’nın 14.12.2004 tarihinde rüçhan hakkını elde ettiğinin tespit edildiğini ve ekinde de wıpo nezdindeki marka örneğini gönderdikleri anlaşılmıştır.
Dolayısıyla davalının 851646 sayılı uluslararası tescilinin Türkiye belirlemesi olan … sayılı … tesciline ilişkin kayıtların incelendiğinde davalının …sayılı … tescilinin üzerindeki öncelikli haklarının 14.12. 2004 tarihine dayandığı anlaşılmaktadır.
Türk Patent ve Marka kurumunun sayı: … nolu yazı kapsamı dikkate alındığında ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (“YGHK”) 2021/11-461 E., 2021/836 K. sayılı 24 Haziran 2021 tarihli ilamının kurumdan gelen kayıt kapsamı ile tekrar değerlendirilmesi gereklidir. Zira celbedilen kayıtları gönderdiği yazısında açıkça “… sayılı marka ile ilgili olarak, Paris Sözleşmesi kapsamında İspanya’da 14.12.2004 tarihinde rüçhan hakkı elde ettiği tespit edilmiştir.” Şeklindeki yazı içeriği gözetildiğinde rüçhan hakkı yönünden davalının öncelik hakkına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca davalı yanca sunulu delil kapsamında ( Türk Patent ve Marka Kurumu’nun marka dosya durum bilgilerinde yapmış olduğu 18 Nisan 2022 tarihli güncelleme sonrası marka tescilinin rüçhan hakkına ilişkin bilgilerin TPMK online veri tabanından…. sayı ile tescilli markasının 14 Aralık 2004 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere rüçhan hakkına sahip olduğu anlaşılmaktadır)
Dolayısıyla kurum yazısı ve ekindeki delil ve dökümanlar kapsamına göre ; davacının kendi markası üzerindeki hakları 24 Mart 2005 tarihine dayanmakta iken, davalının … markası üzerindeki öncelikli haklarının 14 Aralık 2004 tarihine dayandığı anlaşılmaktadır.
Mahkememizce bozma ilamına uyulmuş ise de , bozma sonrasında kurum tarafından gönderilen yazı içeriği gözetildiğinde davalının … markası üzerindeki öncelikli haklarının 14 Aralık 2004 tarihine dayandığı anlaşıldığından , dolayısıyla yeni kurulan hükümde bu belgenin de delil niteliğinin , önceye dayalı hak sahipliğinin tartışılması gereklidir.
Davacı vekili ise sunduğu beyan dilekçesinde HMK 141. Madde dikkati alındığında yeni ileri sürülen delili kabul etmediklerini, zira İspanya Fikri Mülkiyet Ofisi nezdindeki marka ve bundan doğduğu iddia edilen rüçhan hakkı iddialarının gelinen aşamada ileri sürülmesinin Mahkemece dikkate alınamayacağını bildirmiştir. Ayrıca … sayılı uluslararası marka tescilinin rüçhan tarihinin 14.12.2004 olduğunu ve TÜRKPATENT nezdindeki …. sayılı markanın işbu rüçhan tarihinden yararlandığı iddia edilse de ; 556 sayılı KHK’nın 25. Maddesi uyarınca “Paris Sözleşmesine dahil ülkelerden birine mensup veya bu ülkelerden birine mensup olmamakla birlikte onlardan birine ikametgâhı veya işler durumda bir ticari müessesi bulunan gerçek veya tüzel kişiler, bu ülkelerin herhangi birinde yetkili mercilere bir markanın tescili için usulüne uygun olarak yaptıkları başvuru tarihinden itibaren altı ay süreyle aynı marka için tescil belgesi almak üzere Türkiye’de başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanır. Bu süre içinde kullanılmayan rüçhan hakları düşer.” Düzenlemesi bulunduğunu , davalının ise TÜRKPATENT nezdinde başvurusunu 09.08.2005 – tarihinde yaptığını 6 aylık hak düşürücü sürenin geçirildiğini beyan etmişlerdir.
Ancak davacı yanca ileri sürülen davalının yeni delil ileri süremeyecekleri itirazı Mahkememizce yerinde görülmemiştir. Zira gerçek hak sahipliği kapsamında yani davalının davanın başından beri ileri sürdüğü bir konuda delil sunması hukuka aykırı bulunmadığı gibi Yargıtay 11.HD’nin karar düzeltme kapsamında bozma ilamında da açıkça rüçhan hakkına işaret etmesi,( …Bu durumda, her iki tarafın dayandığı markaların uluslararası başvuru ve tescil tarihleri ile varsa davalı markasının rüçhanlı başvuru niteliğinde olup olmadığının TPE’den sorularak, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında taraflara ait hangi markanın başvuruda öncelik hakkına sahip olduğu açıklığa kavuşturulmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bu nedenle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 03.03.2014 gün, 2013/14665 Esas, 2014/4030 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.) gözetildiğinde davalının , İspanya Fikri Mülkiyet Ofisi nezdindeki marka ve bundan doğduğu iddia edilen rüçhan hakkı iddialarının kurum yazısı ile birlikte incelenmesi gereklidir.
Kural olarak Türk Hukukunda ; “ülkesellik ilkesinin” kabul edildiği ve ülkenin marka sahibine tescil konusu marka üzerinde inhisar hakkını sadece hangi ülkede ve hangi ülkenin mevzuatı çerçevesinde idari işlem ile gerçekleşmişse o ülke sınırları içerisinde koruma sağlayacağı kabul edilmekle birlikte, yabancı markanın Türkiye’de kullanılması ve bilinirlik kazanılması üzerine Marka Hukuku alanında Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalar gereğince (Paris Sözleşmesi ve Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması) Türkiye’de de marka korumasından faydalanacağı bilinmektedir.
TÜRKPATENT nezdinde davacının … sayılı “…” ibareli marka başvurusunu 09.08.2005 tarihinde saat 14.33’te, davalının ise … sayılı “…” ibareli marka başvurusunu 09.08.2005 tarihinde saat 14.32’de yaparak tarafların aynı mal ve hizmet sınıflarında tescil talep ettikleri anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere davacının TÜRKPATENT nezdindeki başvurusu davalının başvurusundan bir dakika sonra olduğu için Türkiye’de tescil ve başvuruda öncelik hakkı davalıya aittir. Ancak dosya kapsamından her iki tarafın da markası için WIPO nezdinde tescil başvurusunda bulundukları ve TÜRKPATENT nezdindeki tescil talebinde rüçhan hakkından yararlandıkları anlaşılmaktadır.
HGK’nun ilamındaki gerekçede davacının WIPO nezdinde başvuru tarihinin 24.03.2005 olduğu, davalının ise WIPO nezdinde başvuru tarihinin 13.06.2005 olduğuna işaret edilmiş olup, bu nedenle davacının başvuruda öncelik hakkına sahip olduğu ve marka korumasının, WIPO nezdinde başvuru tarihi olan 24.03.2005 tarihinden itibaren başladığının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Oysa kurum tarafından gönderilen yazı kapsamına göre; davalının … sayılı uluslararası tescilinin Türkiye belirlemesi olan … sayılı … tesciline ilişkin kayıtların incelenmesinde davalının … sayılı …. tescilinin üzerindeki öncelikli haklarının 14.12. 2004 tarihine dayandığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla kurum yazısı ile rüçhan hakkının niteliği bir arada incelendiğinde; Wipo nezdinde geçerli bir belgeye haiz davalının … markası üzerinde 34. Sınıf da Paris Konvansiyonu hükümlerine göre ispanya da 14.12.2004 tarihinde rüçhan hakkı elde ettiği anlaşılmıştır.
Wıpo nezdindeki dayanak … nolu belge de incelendiğinde; … markasının davalı ……adına temel kaydının İsviçre’de 2.6.2005 tarihinde yapıldığı, öncelik başvurusunun ise Paris Konvansiyonu kapsamında bildirim tarihinin İspanya’da 14.12.2004 tarihinde yapıldığı, bu belge aldı altında Madrid Protokolüne göre Avrupa Birliği,Yunanistan, Norveç ve Türkiye’de bildirim kayıt tarihinin 14.7.2005 tarihi olduğu Wipo nezdindeki marka tescil belgesi kapsamından anlaşılmaktadır.
556 sayılı KHK’nın 25. Maddesi düzenlemesinde “Paris Sözleşmesine dahil ülkelerden birine mensup veya bu ülkelerden birine mensup olmamakla birlikte onlardan birine ikametgâhı veya işler durumda bir ticari müessesi bulunan gerçek veya tüzel kişiler, bu ülkelerin herhangi birinde yetkili mercilere bir markanın tescili için usulüne uygun olarak yaptıkları başvuru tarihinden itibaren altı ay süreyle aynı marka için tescil belgesi almak üzere Türkiye’de başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanır. (6769 sayılı SMK 12/1 maddesindeki düzenlemede de markanın tescili için usulüne uygun olarak yaptıkları başvuru tarihinden itibaren 6 ay süre içinde rüçhan hakkının kullanılabileceği belirtilmiştir. ) Ancak yapılan başvurunun marka tescili için yapılan ilk başvuru olduğu hususu madde metninde belirtilmemiştir. Oysa Paris sözleşmesi uluslararası bir sözleşme olup , Türkiye bu sözleşmenin Stockholm metnini 1994 yılında kabul etmiştir. Bu tarihten itibaren bu sözleşmede yer alan kurallar Türk iç hukuku kuralları haline gelmiştir. Bu durumda Paris Sözleşmesinde belirtilen ve rüçhan hakkı süresinin hesaplanması için başlangıç noktası olan başvurunun “ilk başvuru” olması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Nitekim aksine bin sonuç çıkarılması durumunda uluslararası uygulamaya aykırı hareket edilmiş olacaktır.( ( YASAMAN, SINAİ MÜLKİYET KANUNU ŞERHİ,CIII,SYF.2317)
Davalı rüçhan hakkını kullanarak İspanya’da 14.12.2004 tarihinde, isviçre’de 2.6.2005 tarihinde tescil almış ve ülkemizde ise marka başvurusu 9.8.2005 tarihinde yapılmıştır. Yani ülkemizde İsviçre’deki tescil İsviçre tescilinden 2 ay sonra yapılmıştır. Kaldı ki davalı gerçek hak sahipliği itirazında da bulunmuş olup, tarihsel olarak tescilsiz olarak dahi markanın davalı tarafından yurt dışında tescil tarihi davacı markasından öncedir. Öte yandan ülkemizde aynı gün davacı ve davalı markaları tescil için müracaat etmiş ve davalının … sayılı “…” ibareli marka başvurusu 9.08.2005 tarihinde saat 14.32’de yapılmış, davacının … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ise 09.08.2005 tarihinde saat 14.33’te yapılmış olup, kurum nezdinde davalının başvurusu davacının başvurusundan bir dakika önce olduğu için Türkiye’de tescil ve başvuruda öncelik hakkının davalıya ait olduğu anlaşılmıştır. Davalı 34.sınıf için … nolu uluslararası tescil belgesi ve ülkemizde aldığı tescil belgesi ile Tütün ve Alollü içkiler piyasası denetleme kurumuna sunulmak üzere Türk Patent kurumundan 13.3.2007 tarihinde belge istemiş ve davalı yanca sunulan ek delil klasöründeki belgeler kapsamına göre de 2007 yılında fatura keserek bu marka ibaresi ile ülkemizde ticari faaliyette bulunduğu da anlaşılmıştır. Yine davalı yanca sunulu delillere göre … Sınıf kapsamında ülkemizdeki tescil tarihinden önce de davalının … markası adı altında birçok ülkede tescilinin bulunduğu, tarihsel olarak bu tescillerin ise davacının uluslararası tescillerinden önceye ait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla gerçek marka sahibinin haklarının korunmasına hizmet eden bir düzenleme olan Rüçhan ilkesi yönünden davalının gerçek sahipliği gözden kaçırılarak salt 6 aylık süreye göre inceleme yapılarak bir karar verilmesi hakkaniyete aykırıdır.
Huzurdaki davada davalı yan ayrıca davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını da ileri sürmüştür.
Davacı huzurdaki hükümsüzlük davasını kayden 17.2.2012 tarihinde açmış olup, hükümsüzlüğü talep edilen… sayılı marka başvurusu 09.08.2005 tarihinde yapılmış, marka sicil gazetesinde 31.3.2007 tarihinde yayınlanmıştır. Yayın tarihi ile dava tarihi gözetildiğinde davacının 5 yıllık sürenin dolmasına 1 aydan az bir zaman kala huzurdaki davayı açmış olup, marka başvuru tarihi itibarıyla bu süre hesaplandığında ise 5 yıllık sürenin bu marka yönünden aşıldığı anlaşılmaktadır. Ancak her somut olayda sessiz kalma yoluyla hak kaybı sunulu delillere ve tescilli olunan faaliyet alanına göre incelenmelidir. Zira gerek Yüksek mahkemece gerekse doktrin tarafından bu sürenin her sektöre ve her uyuşmazlığa göre ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmektedir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
Davalı ve davacı aynı alanda faaliyet göstermekte olup, her iki firmada yabancı ülke tabiyetindedir. (davacı yan … , davalı yan … firmasıdır) dolayısıyla bir başka ülkede marka tescil ettirecek ve aynı alanda faaliyet gösterecek tacirin daha dikkatli olması beklenmektedir. Ülkemizde faaliyet gösteren sigara firmalarının birbirinden habersiz olması basiretli tacir ilkesi ile bağdaşmadığı gibi, yabancı tabiyetteki bir firmanın bu pazara girmeden sigara satışlarını, hangi markaların pazarda olduğunu araştırması hayatın olağan akışındandır. Davalı ise sunduğu marka tescilleri Wipo nezdindeki tescilleri ile ülkemizde tescil almadan önce marka üzerinde hak sahibi olduğunu ispat etmiştir. Öte yandan ülkemizde ise marka tescil edildikten sonra sunulu fatura ve belgeler kapsamına göre ticari olarak faaliyet gösterdiği hükümsüzlüğü istenen diğer markaların ise ilk markanın serisi niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Aradan 5 yıla yakın bir süre sessiz kalan davacının bu kadar bekledikten sonra dava açması mahkememizce MK 2. Maddesi kapsamında iyiniyetli olarak görülmediği gibi çelişkili davranış kapsamında mütalaa edilmiştir. Zira Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Zira tacirin, marka hakkından kaynaklanan hakkını bilerek isteyerek belli bir süre kullanmaması sebebiyle doğan hakkı kaybolmamakta, sadece uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verildiği kabul edilmektedir.
Öte yandan sessiz kalma savunması bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasındaki deliller ile ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Davacı va davalı tacir olup, aynı alanda yani … Sınıf emtia için tescil almış olup, aynı alanda faaliyet göstermekte olup, bu alan niteliği itibarıyla dar bir ticari saha olduğundan tacirlerin ve markaların birbirlerinden haberdar oldukları tartışmasızdır. Davacı yan haklı bir sebep olmaksızın hükümsüzlük davası açmak için uzun süre beklemiş olup, hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuştur. Bu nedenle davalının marka başvuru tarihi, markasının bülten tarihi , davalının ülkemizde ticari olarak satışa başladığı tarih ile davacının karıştırma ihtimaline dayalı olarak dava açtığı tarih gözetildiğinde TMK’nin 2. maddesi gereğince davacının hakkını kaybettiği kabul edilmiştir.
Toplanan deliller, ulusal marka tescil belgeleri, wıpo tescil belgeleri, taraf iddia ve savunmaları, bozma gerekçeleri, bozma sonrasında Türk Patent ve Marka kurumunca gönderilen yazı kapsamı( … sayı nolu yazı kapsamı bir sütün olarak incelendiğinde; … nolu marka ile ilgili olarak Paris Sözleşmesi kapsamında İspanya’nın 14.12.2004 tarihinde rüçhan hakkını elde ettiğinin tespit edildiğine dair yazı) ,davalı yana ait wıpo ‘nun … nolu belge içeriği, TMK 2. Maddesi gözetilerek somut olayda her ne kadar davacı ve davalı markaları arasında karıştırma ihtimali bulunmaktaysa da; davalının tarihsel olarak marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ispat ettiği, ülkemizde ilk marka başvurusunun tarihsel olarak davalı tarafından yapıldığı, ülkemizde belirli bir ticari kapasite ile faaliyet gösterdiği ve ilk marka tercihinden sonra da seri markaları için tescil başvurusunda bulunduğu, tarafların faaliyette bulunduğu alanın dar bir ticari saha olması nedeniyle hükümsüzlük davasının uzun süre sessiz kalınarak açılması halinde bu sahaya yatırım yapan davalının ticari faaliyetlerini olumsuz olarak etkileyeceği, davacının uzun süre sessiz kalarak huzurdaki davayı açtığı, Davacının uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verdiğinin kabulünün gerektiği, davanın açılış tarihi gözetildiğinde davacı davranışının TMK 2. Maddesi kapsamında dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanıldığı ve hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağından, huzurdaki davanın …nolu marka yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi gözetildiğinde reddi gerektiği gibi davalının hükümsüzlüğü istenen diğer markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğu, davacıdan önce uluslararası tescil ile bu hakkı elde ettiği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-DAVANIN REDDİNE,
2-80,70 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 59,55 TL harcın davacıdan tahsiline,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 7.375 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde YARGITAY NEZNİNDE TEMYİZ YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 31/05/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır