Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/204 E. 2022/230 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/204 Esas
KARAR NO : 2022/230

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/06/2021
KARAR TARİHİ : 20/12/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkilinin “…” nin imtiyazlı hak sahibi olduğunu, “…” 1994 yılında imtiyaz haklı ulusal gazete olarak yayın hayatına başladığını ve yayın hayatına devam etmekte olduğunu, dolayısıyla “…’ ulusal çapta bilinen ve tanınan bir marka olduğunu, Davalı herhangi bir basım veya yayın (gazete, dergi, kitap v.s.) işleminde kullanmadığı halde, davacı müvekkilinin 27 yıldır büyük emek harcayarak yatırımını ve tanıtımını yaptığını ticaret unvanı olarak kullandığı yani gerçek hak sahibi olduğu “…” ibaresini TPE tarafından ayırt edilemeyecek kadar benzer şekilde … tescil numaralı “…” ile … tescil numaralı “…” markalarını … sınıfa dahil emtialar açısından tescil ettirdiğini, MK. 2‘ye aykırı olan bu davranışın hukuken korunmasının mümkün olmadığını, davacı müvekkilinin 1994 yılından beri …unvanı altında ulusal çapta gazetecilik hizmetlerinde bulunmakta olduğunu, davalının bahsini ettikleri markalarının müvekkili şirketin unvanına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmakta olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin daha önce tanıtıp piyasaya sürdüğü bu unvanın “…” olarak tescilinin de yasaya aykırı olduğunun aşikar olduğunu bu nedenle iptalinin gerektiğini, bununla birlikte ticaret unvanını kullanma hakkının TTK 52. maddesi uyarınca münhasıran hak sahibine yani müvekkiline ait olduğunun açık olduğunu, müvekkil şirketin 16. sınıf dahilindeki belirtilen hizmetleri 1994 yılından bu yana yani 27 yıldır “…” ibaresi ile gerçekleştirmekte olduğunu, müvekkili kendi sektöründe ulusal ve uluslararası alandan “…” ana ibaresini hem marka hem de ticaret unvanı olarak 27 yıldır fiilen ve kesintisiz kullanmakta olduğunu, davalının “…” ibaresinin tescilinin ise tam 14 yıl sonra olduğunu, müvekkilinin “…” markasını, 16. sınıf dahilindeki emtialar açısından uzun zamandır ulusal alanda kesintisiz ve fiilen ayırtedici olarak kullanmış olduğunu, bu markaya yatırım yapmış olduklarını bu markanın tanıtımını yapan ilk ve gerçek hak sahibi olduğunu, öncelikle davalıya ait TPE nezdinde kayıtlı “…” markasının 3. kişilere devrinin önlenmesi açısından TPE kayıtları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, davalarının kabulü ile davalıya ait, … tescil numaralı “…” ile … tescil numaralı “…” markalarının 16. sınıfa ait emtialar açısından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil …, “…” markası ile 16. sınıfa dahil emtialar ile basın yayın işi yaparak söz konusu yeniyüzyıl markası ile kitapları yayınlanmakta olduğunu, müvekkilinin söz konusu “… marka tescil belgesini …-Ticaret marka numarası ile Türk Patent Enstitüsü aracılığı ile 10/03/2008 tarihi itibariyle 10 yıllık süre ile koruma altına alarak, … emtia numarası ile faaliyetine başladığını, akabinde bu 10 yıllık süre bittikten sonra … Marka numarası ile markanın yenilendiğini, bu marka adı altında kitaplar, dergiler ve gazeteler yayımlanmakta olduğunu, müvekkilinin bu markayı işyerlerinde, reklam panolarında, tabela ve reklam vasıtalarında yayımladığı kitaplarda, yayımladığı gazete ve dergilerde kullandığını, hizmet kalitesinin haklı bir üne kavuşmuş olduğunu, bilinen ve aranan bir marka haline geldiğini, davacı taraf ise yeniyüzyıl gazetesini dava dilekçesinde belirttiği gibi 1994 tarihinde herhangi bir marka ve patenti almadan kullanmış olduğunu, müvekkil marka hakkını aldıktan çok sonra müvekkiline haber vermeden, markasının hükümsüzlüğüne ilişkin bir dava açmadan haksız ve kötü niyetle kullanmış olduğunu, marka ihlali yaptıkları için haklarında suç duyurusunda bulunduktan sonra da gazeteyi kapatarak ortadan kaybolduklarını ve yapmış oldukları suç duyurusu neticesinde İstanbul Fikri Sınai haklar ceza mahkemesinde dava açıldıktan sonra gazetenin yetkililerinin marka ihlali ve başkaca suçlar nedeni ile ceza evinde olduklarının ortaya çıktığını, müvekkilinin bu marka ile halen hem üretim ve hem de pazarlama faaliyetlerine devam etmekte olup kendisine iyi bir pazar payı oluşturmuş olduklarını, marka hükümsüzlüğünü isteyen davacı tarafın bir dönem gazetecilik sektöründe faaliyet göstermiş olduğunu ve marka tescil başvurusunda dahi bulunmadan müvekkilinin tescilli markası olan yeniyüzyıl ibaresini tescilli markaymış gibi sattığını gazetesinin ismi olarak kullanmış ve marka hakkına tecevüz nedeni ile haklarında ceza davası açıldığından ve cezadan kurtulmak amacıyla işbu davayı açtıklarını, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; Dava konusu uyuşmazlığın; …, …nolu markaların …sınıfta davacı şirketin ticaret ünvanına tecavüz ve haksız rekabet oluşturması nedeniyle hükümsüzlüğüne ilişkin olarak açılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, davacı yanca dava 1 kez takipsiz bırakılmış, yenileme üzerine tekrar duruşma günü verilmiş, tarafların beyanlarında geçen deliller toplanmış, davacı yana bilirkişi ücretini yatırması için kesin verildiği ancak kesin süre içinde ücret yatırmadığından dosyadaki delillere göre tahkikat yürütülmüş, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
Toplanan deliller, taraf iddia ve savunmaları, marka tescil belgeleri, incelendiğinde; Davalı … adına … nolu markanın ticaret markası olarak …. Sınıf için … ibaresi ile 10.3.2008 tarihinde tescil edildiği, …nolu … ibareli markanın ise 16.sınıf için 13.11.2015 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.
Davacı … ‘nin 12.10.2015 tarihinde ticaret odasına kayıt olduğu anlaşılmıştır.
… 1.FSHCM’nin … esas sayılı (ceza yargılamasına ait ) uyap sisteminden celp edilmiş, müştekisinin …, sanıklarının …ve … olduğu, SMM 30/1,TCK 53. Madde kapsamında cezalandırılmalarının talep edildiği anlaşılmıştır. Ceza yargılamasında alının bilirkişi raporunda bilirkişi … tarafından düzenlenen 6.7.2017 tarihli raporda , şüpheli … tarafından müşteki …’ye ait … markasının hem ulusal gazete hemde digital ortamda iktibas edilerek kullanıldığını bildirmiştir.
Marka hukukundaki genel ilkeye göre bir markayı ihdas ve istismar eden kimse o markanın gerçek sahibidir ve açıklayıcı etkiye sahip tescile karşı üstün ve öncelikli hak sahibidir. Eskiye dayalı kullanım yoluyla gerçek hak sahipliği söz konusu olabilmesi için bu kullanımın markasal nitelikte olması gerekli değildir. Ticaret sırasında, tanıtımda kullanılmış olsa bile bu yeterlidir. Gerçek hak sahipliği hem hükümsüzlük sebebi hem de şeklen hak sahibinin tescile güvenerek açacağı davalarda bir def’i sebebidir.
Somut olayda davacı yan 27 yıldır markayı kullandığını ileri sürmüş ise de bu yönde bir delil sunmadığı, ticari sicile davacının kaydının 12.10.2015 tarihinde oluşturulduğu, hükümsüzlüğe konu davalı markasının ise …adına … nolu markanın ticaret markası olarak … Sınıf için … ibaresi ile 10.3.2008 tarihinde tescil edildiği, … nolu … ibareli markanın ise …sınıf için 13.11.2015 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.Dolayısıyla davacı 2008 yılından önce marka üzerinde hak sahibi olduğuna dair hiçbir delil sunmamıştır.
Anayasamızda da düzenlenmiş bulunan hak arama hürriyetinin somutlaşmış ifadesi olan yargılama; neticeten o çekişmeyi karara bağlamak zorunda olan hakimin ikna edilmesi faaliyetidir. Davanın yanları; sunacakları kanıtlarla kendilerinin haklı, karşı tarafın ise haksız olduğunu ispat etmek durumundadırlar. Çünkü ‘…Hukuki anlamda ispat faaliyetinde amaç, esasen hakimin dışında ve davadan önce gerçekleşen uyuşmazlığa ilişkin vakıaların gerçekliği konusunda o anda hakimde kanaat uyandırmaktır. Yani hakim geçmişte ve bilgisi dışında gerçekleşen bir olayın oluş şekli konusunda bugün bir kanaate sahip olacaktır.İspat faaliyeti ve bunun sonucu gösterilecek delillerle geçmiş, dış alemde ki olay ve olgular hakkında, dava sırasında hakimin iç dünyasında bir kanaat uyandırılır…’ Bilhassa özel hukuk ve bu alandaki yargılamalara ilişkin düzenlemeler uyarınca ‘…hakim, kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları araştıramaz ve bunların taraflarca ispatını isteyemez…’ Bu yüzden yanların; savlarını ve bunları destekler kanıtlarını sürelerinde ve usulüne uygun şekilde sunmaları esastır. Çünkü; ‘…Davanın temelini oluşturan vakıalar ve bu vakıalara dayanarak talep edilen netice açık olursa hakim, doğru bir karar verebilecektir.. Usulün 75/2.fıkrasına konu; hakimin, müphem ve mütenakız gördüğü iddia ve sebepler hakkında izahat isteyebileceğine ilişkin istisna dışında dosyadaki bilgi ve belgelere göre değerlendirme yapılacaktır. Oysa davacı vekilinin belirlenen kesin süre içinde bilirkişi incelemesine ilişkin gideri yatırmadığı anlaşılmaktadır. .Bilindiği gibi kesin süre davanın taraflarını bağladığı gibi Mahkeme Hakimini de bağlayıcı etkiye sahiptir. Bu açıdan davacının gerçek hak sahibi olup olmadığı ancak içinde sektör bilirkişinin bulunduğu bir heyetçe incelenerek çözüme kavuşacağından mahkememizce 22.3.2022 tarihinde gazetecilik sektörü , marka vekili, marka uzmanı bilirkişi heyeti oluşturulmuş ancak davacı yanca kesin süre içinde ücret yatılmamış olup, davalı yanında muvafakat etmediği gözetildiğinde dava dosyasının mevcut delillere göre sonuçlandırılması gerekmiştir.
Kesin süreye uyulmaması nedeniyle davacı bilirkişi incelemesi delilinden vazgeçilmiş sayılmıştır..Bu durumda sunulu delilere göre inceleme yapıldığında davacının kayden dava açtığı tarih 15.6.2021 tarihi olup, davalı … adına … nolu markanın ticaret markası olarak … Sınıf için … ibaresi ile 10.3.2008 tarihinde tescil edildiği,dolayısıyla bu marka için davacının 13 yıl bekledikten sonra dava açtığı gözetildiğinde sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı anlaşılmıştır.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi marka hükümsüzlük davalarında da mahkemelerce res’en incelenmektedir. Gerçekten aynı veya benzer bir ticari ad ve işaretin başka bir kişi tarafından ticaret unvanında kullanılması hâlinde önceki hak sahibinin dava açarak bu unvanın terkinini veya değiştirilmesini talep etmesi mümkündür. Ancak bu hakkın kullanılması imkânının önceki hak sahibine sınırlandırılmaksızın tanınması bazı hâllerde haksız sonuçlar doğurabilmektedir. Zira iyi niyetli olarak ticaret unvanını tescil ettirmiş ve kullanmaya başlamış olan tacirin, para ve emek sarf ederek bu unvan altında yatırımlar yapması, ancak önceki hak sahibinin bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açması “dava hakkının kötüye kullanılması” olarak nitelendirilmelidir. Keza sonraki ticaret unvanının bilinmesi veya devam eden tecavüze karşı uzun süre sessiz kalındıktan sonra dava açılması, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilecektir.
Ticari ad ve işaretin sahibi, haklı bir sebep olmaksızın hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuşsa artık bu hakkını kullanamaması gerekir. Bu nedenle önceki hak sahibinin, TMK’nin 2. maddesi gereğince belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, ticaret unvanını daha sonra iyi niyetli olarak tescil ettiren kişiye karşı dava açma hakkını veya devam eden eylemli kullanımını men etme hakkını kaybettiği kabul edilmelidir (Yasaman, Hamdi/ Yusufoğlu, Fülürya: Marka Hukuku, İstanbul, 2004, s. 856).
Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Zira tacirin, bir hakkını bilerek isteyerek belli bir süre kullanmaması sebebiyle marka tescilinden doğan hakkı kaybolmamakta, sadece uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verildiği kabul edilmelidir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Bu ilke ile işlem güvenliğinin de sağlandığını söylemek gerekir. Bunun sebebi markayı haksız kullanan kişiye karşı dava açılmaması ve onda bir güven oluşturulmasıdır. Böylesine güvenli bir ortam oluşturan hak sahibi, genel hükümler çerçevesinde de (Medeni Kanunun 2. maddesi) koruma bulamaz.Markasının izinsiz kullanıldığını öğrenmesine rağmen susan kişinin, aynı zamanda bu susmaya icazet gösterdiği ve dolayısıyla sessiz kalan hak sahibinin hakkını kaybetmesine yol açacağı kabul edilmelidir.
Somut olayda davacı davalının kötüniyetle hareket ettiğini ispat etmediği gibi, sunulu delillere göre de davacı marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ispat edememiştir. Dolayısıyla … adına … nolu marka için talep edilen hükümsüzlük istemi yönünden 13 yıl , … nolu ..ibareli marka yönünden de yaklaşık 6 yıl sessiz kalarak davacı huzurdaki marka hükümsüzlüğü davasını açmış olup, davalının kötüniyetle haraket ettiğine keza davacının gerçek hak sahibi olduğuna dair delil sunmadığı, kesin süre içinde bilirkişi ücretine de yatırmadığı gözetildiğinde davalının davacının markasına , ticaret unvanına tecavüz ve haksız rekabet yarattığı yönündeki iddianın da ispat hukuku kurallarına göre ispat edilemediği, sunulu deliller çerçevesinde Mahkememizce yapılan inceleme kapsamına göre ; ispat edilemeyen davanın reddine karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur..
HÜKÜM; Yukarıda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-Davanın REDDİNE,
2-80,70 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 21,4 TL harcın davacıdan tahsiline,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 20/12/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸