Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/122 E. 2023/30 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/122 Esas
KARAR NO : 2023/30

DAVA : Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/04/2021
KARAR TARİHİ : 02/02/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hakkına Tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ,durdurulması,önlenmesi davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin kurulduğundan beri “…” markalarıyla dondurma piyasasında faaliyet gösterdiğini, davacıya ait “…” seri markalarının en eskisi 1984 yılından beri olmak üzere Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli olduğunu aynı zamanda tanınmış marka olarak da tescilli olduğunu, davacı markalarının bir kısmının … başvuru nosu ile …’uncu sınıfta “…”, … no ile 29.07.2016 tarihinde “…” markası ile …’uncu sınıfta, … no ile 16.11.2016 tarihinde “…” markasıyla …’nci sınıflarda, … no ile 10.03.2016 tarihinde “…” markasının …’nci sınıflarda tescil edildiğini, davacının 1998 yılında tahsis edilen … internet sitesi ile faaliyet gösterdiğini, site görselleri ve reklam çalışmalarına ilişkin görsellerin dava dilekçesi ekinde sunduğunu, davacıya ait “…” markasının… no ile Türk Patent ve Marka nezdinde tanınmış marka listesinde yer aldığını, davacının “…” seri markalarının aynı zamanda WIPO nezdinde tescilli olduğunu, “…” markasının …’nci sınıflarda … no ile ve “…” markasının …’nci sınıflarda … no ile tescilli bulunduğunu, davalının “…” ibareli ürünlerinin 25.03.2021 tarihinde fiş karşılığı satın alındığını, davalı ürünlerinin zincir marketlerde ve internet vasıtasıyla da satışa sunulduğunu, bu durumun tanınmış “…” marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet yarattığını, ihtiyati tedbir talebi ile birlikte davacının önceki tarihli tanınmış “…” marka haklarını ihlâl eden ve rekabet oluşturan fiilinin tespiti, durdurulması, önlenmesi, maddi durumun ortadan kaldırılması, verilecek kararın tirajı en yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilânına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; usule ilişkin olarak yetki, hak düşürücü süre/zamanaşımı bakımlarından itirazlarda bulunmuşlar, esas bakımından davalının tescilli “…” ibareli markalarını nizasız ve fasılasız olarak 2011 yılından beri kullanarak ayırt edici nitelik kazandırıldığını, davalı markaları ile davacı markalarının benzer olmadığını, markaların yazılış ve söyleniş olarak birbirlerinden farklı ve ayırt edici olduğunu, davacı markalarının tanınmış olmasının huzurdaki dava kapsamında etkisi ve anlamı bulunmadığını, davalının “…” markalı ürünlerinin bilinçli tüketici kitlesine sahip olan ….’da uzun yıllardır satışa sunulduğunu, tüketici nezdinde tanınmış ve bilinmiş hale geldiğini, ayrıca…sitesinde uzun yıllardır online satışı yapıldığını, davacının kötü niyetli olup davalı aleyhine sürekli olarak davalar ikame ettiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; Davacının marka hakkının davalı yanca ihlal edildiği, haksız rekabet teşkil ettiği iddiasıyla eylemlerin tespiti, durdurulması , önlenmesi, tedbir kararı verilmesi ve hükmün ilanı istemine ilişkindir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, her ne kadar yetki itirazında bulunulmuş ise de SMK 156/3 madde kapsamında davalı yanca ileri sürülen bu itiraz yerinde görülmemiş, tarafların beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. Madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, … 26/06/2021 tarihli bilirkişi raporlarında özetle ; … firmasına ait … web sitesinde … Marka ürünlerinin tanıtım ve satışının yapıldığı, … firmasına ait …sitesinde de aynı şekilde … Marka ürünlerinin tanıtım ve satışının yapıldığı, … markasının kendisine ait “…” instagram hesabınında … markalı ürünler ile ilgili tanıtıcı fotoğraflar ve linkler incelenerek rapora eklendiğini, davacının … numaralı başvurunun tanınmış marka olarak, …, … ve … numaralı markaların ise “…A.Ş.” adına tescilli markalar olduğu, davalı … adına … numaralı “…”, … numaralı “…” ,… numaralı “…” ,… numaralı “…” ve… numaralı “…” ibareli markaların incelendiğini, Dosya kapsamında fotoğraflanan, davalının satışa arz ettiği ürünler üzerinde yer alan – logo görselleri ile davacı firmaya ait markaların tescillendiği hali ile genel marka görünümü ve bütünsel açısından değerlendirildiğinde, markalar arasında, iltibas tehlikesinin bulunmadığı, Davalının ticari faaliyetlerinde kullandığı marka – logo görselleri ile, davacı firmanın tescilli markaları ile bir benzerlik bulunmadığı, dava dosyasına ekinde sunulmuş fotoğraflanan ürün görsellerinin davacı firmaya ait markalara tecavüz teşkil eder nitelikte olmadığı, kanaatine varıldığını bildirmişlerdir.
Davacı vekili 17.8.2021 tarihli marka vekili … tarafından düzenlenen uzman görüşü sunmuş olup, uzman görüşünde özetle; davacı markasının tanınmış marka olduğunu, SMK 7/2-f kapsamında ve SMK 7/3-d kapsamında marka hakkını ihlal ve haksaz rekabetin meydana geldiğini, SMK 155 madde dikkate alındığında davalının tescilli markasının bulunmasının sonuca etkili olmadığını, davalının bu markayı tesadüfen yarattığının söylenemeyeceğini bildirmiştir.
1.Heyet raporu ve uzman görüşünün çelişmesi nedeniyle 2. Kez bilirkişi heyeti oluşturulmuştur.
İkinci Bilirkişi heyeti …, …, … 23/09/2022 tarihli bilirkişi raporlarında özetle ; her iki markanın marka ve ambalaj kullanımlarının farklı olduğunu, bilgilendirilmiş kullanıcı üzerinde yarattığı genel etkide farklı olarak algılandıklarını , davalının “…” markasının davacının “… + şekil” markasına tecavüz ve haksız rekabet fiili teşkil etmediğini bildirmişlerdir.
Toplanan deliller, taraf iddia ve savunmaları, marka tescil belgeleri, HMK 266 madde kapsamında marka hukuku ilkelerine göre hazırlanmış, dosyadaki deliller ile uyumlu ve keza birbirleri ile uyumlu, her iki heyet raporları incelendiğinde; davacının … numaralı başvurunun tanınmış marka olarak … ve şekil görseli ile (… şekil görseli) kayıt edildiği, keza …, nolu markanın … ve şekil görseli ile …. Sınıf için 29.16.2016 tarihinde tescil edildiği, …nolu … markasının … sınıflar için 16.11.2016 tarihinde tescil edildiği, … numaralı … markasının … Sınıf için 10.5.2016 tarihinde tescil edildiği ve davacı “… A.Ş.” adına kayıtlı olduğu, bir başkasına devir ve lisans verilmediği anlaşılmıştır.
Davalı … adına ise …numaralı “…”şekil markasının … Sınıf için 05.08.2011 tarihinden itibaren tescilli olduğu, … numaralı “…”şekil markası yönünden 25.10.2019 tarihinde başvuru yapıldığı, yayın kararına itiraz edildiği, itirazların red edildiği, yayın sürecinin devam ettiği ayrıca yine … numaralı “…” , … numaralı “…” ve … numaralı “şekil + ….” ibareli markaların başvuru sürecinde olduğu anlaşılmıştır.
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE, TANINMIŞLIK, KARIŞTIRMA İHTİMALİ,KÖTÜNİYET İDDİA VE SAVUNMALARININ İNCELENMESİ
Davacı huzurdaki davayı kayden 9.4.2021 tarihinde açmıştır.
Davalı … adına ise … numaralı “…”şekil markası ise …Sınıf için 05.08.2011 tarihinden itibaren tescil edilmiş ve bültende ise 30.12013 tarihinde ilan edilmiştir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi marka hükümsüzlüğü, tecavüz ve hâksiz rekabet davalarında da mahkemelerce res’en incelenmektedir. Gerçekten aynı veya benzer bir ticari ad ve işaretin başka bir kişi tarafından ticaret unvanında, alan adında , ticari hayatta kullanılması hâlinde önceki hak sahibinin dava açarak bu unvanın terkinini , tecavüzün önlenmesini, markanın hükümsüzlüğünü talep etmesi mümkündür. Ancak bu hakkın kullanılması imkânının önceki hak sahibine sınırlandırılmaksızın tanınması bazı hâllerde haksız sonuçlar doğurabilmektedir. Zira iyi niyetli olarak markasını tescil ettirmiş ve kullanmaya başlamış olan tacirin, para ve emek sarf ederek bu unvan altında yatırımlar yapması, ancak önceki hak sahibinin bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açması “dava hakkının kötüye kullanılması” olarak nitelendirilmelidir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Zira tacirin, bir hakkını bilerek isteyerek belli bir süre kullanmaması sebebiyle marka tescilinden doğan hakkı kaybolmamakta, sadece uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verildiği kabul edilmelidir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için, önceki hak sahibinin ticari ad ve işaretin aynısının veya benzerinin marka olarak tescil ettirildiğini veya başkaları tarafından kullanıldığını bilmesi ve buna rağmen sessiz kalmış olması gereklidir. Marka tescilinde sicilin aleni olması nedeniyle (tescilin olumlu etkisi nedeniyle) tescil ve ilan edilmiş markanın bilinmediği ileri sürülemeyecektir. Bununla birlikte önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması mücbir sebep ya da objektif imkânsızlık gibi haklı bir nedene dayanıyorsa ve bunun ispatlanması hâlinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olmayacaktır. Bununla birlikte önceki hak sahibi dava yoluna başvurmadan önce ihtarname göndermesi de sessiz kalmadığı anlamına gelmelidir. Ancak uzun süre boyunca ihtarname göndermeyen, dava açmayan markanın ve ticari unvanın kullanılmaması için herhangi bir girişimde de bulunmayan önceki hak sahibinin sessiz kalmadığını ileri sürmesi, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Kullanımın daha fazla devamını istemeyen önceki hak sahibi, bu arzusunu açıklayan bir ihtarname göndermiş varsayımında dahi makul bir süre içinde bu iradesini dava yoluyla da göstermediği takdirde hakkını kullanmaktan örtülü olarak feragat ettiği kabul edilmektedir. Huzurdaki dava dosyasına sunulu delillere göre … 1. FSHHM’nin …esas sayılı dosyasına ilişkin rapor da sunulmuş olup, taraflar arasında … nolu … markasının tesciline karşı davacının yapmış olduğu itirazın reddine karar verildiği ve 28.1.2021 tarih … sayılı TPMK YİDK kararının iptalinin talep edildiği, markanın hükümsüzlüğü davasının derdest olduğu anlaşılmıştır. Keza TMPK’nun 9.3.2022 tarihli yazıları kapsamına göre huzurdaki davacı … TİCARET A.Ş tarafından davalının ayrıca … nolu “…”marka başvurusuna itiraz edildiği ve itirazın haklı bulunmayarak red edildiği anlaşılmıştır. Bunun dışında davalı ürünün tescil aldığı 2011 tarihinden itibaren ve piyasada olduğu dönem içinde davacı yanca açılmış dava bulunmadığı anlaşılmıştır. Zira davalının sunduğu 4.8.2021 tarihli beyan dilekçesi ekindeki faturalarda … markasının uzun yıllardır …’de satışının yapıldığına dair fatura, internet kullanım görselleri,sevk irsaliyeleri incelendiğinde davalı ürününün uzun yıllardır piyasada olduğu dolayısıyla davanın açıldığı tarih itibarıyla davacının uzun süre sessiz kaldığı dolayısıyla dava açma hakkını yitirdiği anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, aynı uygulama tecavüz davalarında da uygulanmaktadır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Bu ilke ile işlem güvenliğinin de sağlandığını söylemek gerekir. Bunun sebebi markayı haksız kullanan kişiye karşı dava açılmaması ve onda bir güven oluşturulmasıdır. Böylesine güvenli bir ortam oluşturan hak sahibi, genel hükümler çerçevesinde de (Medeni Kanunun 2. maddesi) koruma bulamaz.Markasının izinsiz kullanıldığını öğrenmesine rağmen susan kişinin, aynı zamanda bu susmaya icazet gösterdiği ve dolayısıyla sessiz kalan hak sahibinin hakkını kaybetmesine yol açacağı kabul edilmelidir.
Doktrin ve uygulamada bu durum örtülü bir feragat olarak da değerlendirilmektedir. Sessiz kalınarak karşı tarafta güven uyandırdıktan sonra, tamamen farklı bir davranışta bulunarak, karşı tarafı hukuken elverişsiz duruma sokmayı hukuk düzeni korumamaktadır.
Aradan çok uzun süre geçtikten sonra, açılan davalar yoluyla yaratılan malvarlığı değerinin yok olması söz konusu olduğundan bu tür davranışlar MK 2. madde kapsamında himaye göremez. Zira MK. 2 md. uyarınca, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır”.
Bu kuralın tek istisnası ise davalının kötüniyetle hareket etmesi halidir. Davacı yan davalının kötüniyetli olduğunu ileri sürmüştür.
Kötü niyetle marka tescilinin varlığı her somut olayda değişmekle birlikte, Yargıtay 11.HD’nin bazı yerleşik uygulamalarına (01.03.2021 T. ve 2020/1726 E. – 2021/1838 K.; 03.03.2021 T. ve 2020/1913 E. – 2021/1928 K.) göre; daha ziyade markanın ticari faaliyetlerde ayırt edici işaret olarak kullanılması amacıyla değil, başkalarının ticaretine engel olmak, daha önce verilmiş bir mahkeme kararının etkisini azaltmak ya da veya kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak markayı kendi adına tescil ettirmek, sözleşme hükmüne aykırı olarak markayı adına tescil ettirmek gibi hususlar genel kötü niyet sebepleri olarak görülmektedir. Bu anlamda tanınmış markanın aynısını veya benzerini tescil ettirmek tek başına kötü niyetli marka tescili olarak yorumlanamaz. Zira kanun koyucu, tanınmış markanın aynısı veya benzerini tescil ettirmeye (6769 s. SMK’nın 6/5 m) maddesinde ayrı bir sonuç bağlamıştır. Böyle bir durumda, hangi mal ve hizmetler yönünden markanın tescilli tanınmış markaya zarar verecek veya haksız yararlanmaya sebebiyet verecek ise sadece o markalar yönünden başvuru reddedilecektir. Kötü niyetin tezahürü değişik şekil ve koşullarda olabilir. Bu anlamda marka tescilini kullanarak başkalarının ticaretine engel olmak, bu amaçla şantaj yapmak ve para koparmak, markayı satmayı teklif etmek gibi eylemler olabilir. Kötü niyetin varlığını ispat bunu iddia eden davacı tarafa aittir. Huzurdaki davada davalının da ülkemizde belirli bir ticari kapasite ile faaliyet gösterdiği ve tescilli markasına dayalı olarak yıllar içinde seri markalar yaratma çabası içinde olduğu anlaşılmaktadır. 2011 yılındaki tescile dayalı olarak … esas unsurlu markasına yönelik ek şekil ve grafik unsurları ile yeni bir marka yaratarak kullanımda bulunması davalının ticari faaliyetinin bir parçasıdır ve kötüniyetli olarak yorumlanamaz. Davacı yanın kötüniyete dayalı taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
TECAVÜZ VE HAKSIZ REKABET YÖNÜNDEN İNCELEME:
Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 29. Maddesinde sayılmıştır. SMK m. 29/1-(a) bendine göre, marka sahibinin izni olmaksızın markanın 7. Madde de belirtilen biçimlerde kullanılması ve yine aynı maddenin (b) bendine göre marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edilmesi marka hakkına tecavüz sayılmaktadır. Marka hakkı sahibinin markasına zarar vermeye yönelik tüm fiilleri engelleme hakkı vardır. Marka hakkına tecavüz de bunların başında gelir. Marka hakkına tecavüzün varlığı için 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda belirtilen eylemlerden birinin gerçekleşmiş olması ve somut olayda bu eylemin hukuka uygunluk sebeplerinden birinin bulunmaması gerekir.
Haksız rekebet ise 6102 sayılı TTK’nın 55/1-a-4 bendinde ise “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,” şeklinde düzenlenmiştir.
Karıştırma ihtimali ise; ortalama tüketicilerin her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Başka bir anlatım ile halkın söz konusu mal ve hizmetleri aynı ya da bağlantılı işletmelerden geldiğini düşünme tehlikesidir. Hem markanın hem de mal veya hizmetlerin aynı olması durumunda karıştırma ihtimali daha güçlüdür. Karıştırma ihtimalinden söz edilebilmesi için öncelikle tescil başvurusuna konu veya tescil edilmiş marka ile daha önce tescil edilmiş ve tescil başvurusu yapılmış markanın kapsadığı hizmetlerin aynı ya da benzer olması gerekmektedir. Eğer bu mal ve hizmetler aynı ya da benzer ise bu kez markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenecektir. Karıştırma ihtimali hem marka, hemde sınıf bakımından benzerlik gerektirdiğinden iki markanın tescil edildikleri, tescil başvurusunda bulunulduğu ya da kullanıldığı mal ve sınıfların ne kadar birbirine benzer ise karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkmaması için markaların da o oranda birbirinden farklı olması gerekecektir. Markalar arasında sözcük, harf karakteri, şekil, grafik gibi renk unsurlarında hiçbir fark yok ise markalar arasında ayniyetten söz edilir. Eğer bu unsurlardan birinde küçük fark var ise benzer markalardan söz edilir. Markalar arasında karıştırma ihtimali incelenirken her bir unsura göre değil bir bütün olarak iki markanın bıraktığı genel global izlenimin markanın bütünüyle bıraktığı etki dikkate alınır.
AB Adalet Mahkemesi (CJEU ) uygulamalarında karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde bir takım ilkeler mevcuttur. Uygulamalara göre karıştırma ihtimali ilgili tüm faktörler dikkate alınmak suretiyle marka veya işaretler birer bütün olarak değerlendirilmeli bu değerlendirme yapılırken uyuşmazlık konusu mal veya hizmetin talep edebilecek durumdaki ortalama tüketici gözü ile bakılmalı ortalama tüketicinin detayları incelemeden markayı bir bütün olarak algılayacağı gözönünde bulundurulmalı markadaki ayırt edici ve egemen unsurların, markada şekil markası varsa yan ibareler varsa bıraktığı genel intibaya göre görsel ve işitsel ve kavramsal anlamda karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı tartışılmalıdır.
Markalar arasında daha az derecedeki benzerlik mal veya hizmetler arasında daha çok benzerlik ile dengelenebilir. Bunun tersi de mümkündür. Ayrıca eğer önceki markanın ayırt ediciliği kendiliğinden çok yüksek ise veya kullanım sonucunda yüksek ayırt edicilik sağlanmış ise karıştırılma ihtimali de çok yüksek olacaktır. Salt çağrıştırma ihtimalinin varlığı karıştırma ihtimalini de mevcut olduğunun kabulü için yeterli değildir. Önceki markanın tanınmışlığı da tek başına karıştırılma ihtimalinin varlığı için yeterli değildir. Markalar arasında görsel , işitsel,kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı her iki markanın asli ve tali unsurları ile birlikte bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler bakımından benzerlik olup olmadığı çağrıştırma söz konusu olup olmadığı, markaların ait oldukları mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markaların tescilli oldukları malın ya da hizmetin değeri , buna bağlı olarak alıcının mal almaya gittiğinde harcadığı zaman kriterleri dikkate alınarak ortalama düzeydeki tüketici gözü ile karıştırma ihtimali mevcut olup olmadığı tespit edilecektir.
Her koşulda dikkat edilmesi gereken nokta; İlgili mal ve hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmedikleri, benzer ihtiyaçları gidermede kullanılıp kullanılmadıkları, birbirlerini tamamlayıcı ya da birbirleri ile rekabet eder nitelikte olup olmadıklarıdır.
Günümüzde markalaşma kavramı, bir şirketi veya ürünleri rakiplerinden ayırmaya yardımcı olan pazarlama ve iletişim tekniklerinin ve araçlarının yöneticisinin, müşterilerin zihninde kalıcı bir izlenim yaratmayı hedefleyerek genişlemiştir. Bir markanın araç kutusunu oluşturan temel bileşenler arasında bir markanın kimliği, kişiliği, ürün tasarımı, marka iletişimi (logolar ve ticari markalar gibi), marka bilinirliği, marka sadakati ve çeşitli markalama (marka yönetimi) stratejileri bulunur. Marka değerinin üç temel bileşeni vardır. Bunlar tüketici algısı, olumsuz veya olumlu etkiler ve sonuçta ortaya çıkan değerdir. Her şeyden önce, bir marka ve ürünleriyle ilgili hem bilgi hem de deneyimi içeren tüketici algısı, marka değerini oluşturur. Bir tüketici segmentinin bir marka hakkında sahip olduğu algı, doğrudan olumlu veya olumsuz etkilerle sonuçlanır. Marka değeri pozitifse, kuruluş, ürünleri ve finansmanı fayda sağlayabilir. Bir Müşteri bir markaya aşina olduğunda veya onu rakipleriyle kıyaslanamayacak şekilde tercih ettiğinde, bir şirket yüksek bir marka değerine ulaşmış demektir. Marka değerini değerlendirmek için özel muhasebe standartları geliştirilmiştir. Muhasebede, maddi olmayan bir varlık olarak tanımlanan bir marka, genellikle bir şirketin bilançosundaki en değerli varlıktır. Marka adı, bir markanın konuşulabilen veya yazılabilen ve bir ürünü, hizmeti veya şirketi tanımlayan ve onu bir kategori içindeki diğer benzer ürünlerden ayıran kısmıdır. Marka oluşturulurken; tek yada birden çok kelimeleri, cümleleri, işaretleri, sembolleri, tasarımları, sloganları veya bu unsurların herhangi bir kombinasyonunu içerebilir. Marka kimliği ise markayı diğerlerinden ayıran bir isim, bir tasarım, bir dizi resim, bir slogan, bir vizyon, yazı stili, belirli bir yazı tipi veya bir sembol vb. gibi bir dizi bireysel bileşendir.
Somut olayda alınan her iki bilirkişi raporu, marka tescil belgesinde yer alan şekil ve logo ile ticari taktim şekli bir bütün olarak incelendiğinde; davacının “…” markası ile davalının “…” markası bir bütün olarak incelendiğinde farklı oldukları, Davacının “…” markasının şekille birlikte tescil edilmiş olması, davalının “…” markasının ise farklı harflerle (OS) sonlanması görsel, işitsel yönlerden farklılık oluşturmaktadır. Dosyaya sunulu numuneler ve ticari takdim şekli incelendiğinde ise; her iki ürünün yer aldığı ürün kabının biçimlerinin farklı olduğu , Davacıya ait tasarım daha kısa, geniş silindir biçiminde ve şeffaf bir kapaktan oluşurken, davalıya ait tasarım alt kısımda daire kesitli yükselip üst tarafta daralan bir yapıda cam malzemeli ve koyu renkli silindir standart bir kapaktan oluştuğu, Ambalajlar üzerindeki marka ve grafik kullanımlar incelendiğinde ise : Davacı tarafa ait tasarımın tamamının görsel bir arka plandan oluştuğu, bu arka planın kahve rengi ve beyaz renklerden oluştuğu, beyaz bölümde uçuşan çikolata parçacıkları bulunmakta, etiketin orta üst bölümünde kırmızı renkle “…” ve yazının üstünde ise panda hayvanının siyah beyaz görselinin bulunduğu, orta bölümde “…” , alt kısımda “…” yazısı bulunduğu görülmektedir. Davalıya ait ürün etiketi incelendiğinde, cam ürün kavanozunda ayrıca şeffaf bir bölüm olduğu, bu bölümün ürünün tamamını kaplamamakta, açık ve koyu kahve renkli şeritli arka planda , koyu kahve renkli orta bölümde “…” yazısı ve alt kısımda sütlü kahve tonunda “…” metninin yer aldığı anlaşılmıştır. Her iki markada ve üründe Kullanılan yazı karakterleri, büyüklükleri, ürün tasarımları, markaların ürün üzerinde yerleştikleri konum görselle dikkate alındığında; olarak çok farklı olarak algılanmaktadır.
HMK 266 madde kapsamında denetim ve hüküm kurmaya elverişli iki heyet raporu gözetildiğinde davacı tarafa ait marka ve ambalaj kullanımı ile davalı tarafa ait ambalaj ve marka kullanımı arasında bilgilenmiş kullanıcı üzerinde yarattığı genel izlenimde belirgin farklılıklar bulunduğu, bu sebep ile farklı olarak algılandıkları , somut olayda davalının kötüniyetle hareket ettiğine dair delil bulunmadığı, davalının eyleminin davacının tanınmış markasına yakınlaşmak suretiyle hareket ettiği ve tanınmış markanın itibarına zarar verdiği yönünde de bir delil bulunmadığı, davalı markasının ve kullanımının 2011 yılında oluşturduğu … ibareli markanın devamı niteliğinde bir kullanım olması nedeniyle somut olayda SMK 155 maddesinin uygulama koşulların da bulunmadığı, somut olayda haksız rekabet ve marka hakkını ihlal teşkil eden keza tedbir kararı verilmesini gerektiren bir husus bulunmadığından davacı yanın tüm istemlerinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-DAVANIN REDDİNE,
2-179,90 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 120,60 TL harcın davacıdan tahsiline,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 02/02/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır