Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/112 E. 2022/213 K. 13.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/112 Esas
KARAR NO : 2022/213

DAVA : Markaya Tecavüzün Mevcut Olmadığının Tespiti
DAVA TARİHİ : 06/04/2021
KARAR TARİHİ : 13/12/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Markaya Tecavüzün Mevcut Olmadığının Tespiti davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının 18.02.2014 tarihinde sigortacılık faaliyetlerine başladığını, tüm branşlarda (yangın, nakliye, kaza, mühendislik, tarım, hukuki koruma, ferdi kaza, sağlık, sorumluluk, kredi) faaliyet gösterdiğini, ulusal ve uluslararası sigortacılık sektöründe risklerini minimum seviyelere indirdiğini, 2015 yılından itibaren katılım sigortacılığında da faaliyet göstermeye başladığını, 2017 sonunda sektörün ilk 10 şirketinden biri olduğunu, … ile isim sponsorluğu gerçekleştirdiğini, ticari unvanının kök unsuru olan “…” ibaresini Türk Patent nezdinde tescil ettirerek uzun yıllardan beri kullandığını , ancak davalıca … tarihli … 3. Noterliğinin … yevmiyeli ihtarnamesi ile davalının marka haklarına tecavüz ettiği tecavüz teşkil eden eylemlerin durdurulmasının bildirildiğini, davacı tarafından … 40. Noterliğinin … tarihli … yevmiyeli cevaben ihtarnamesi ile davalının marka haklarına tecavüz teşkil eden herhangi bir eyleminin olmadığını belirttiğini akabinde Davalının … 2. FSHH mahkemesinin … D. İş sayılı dosyası ile tespit ve tedbir istemli dava ikame ettiğini, mahkemece verilen tedbir kararından itibaren iki hafta süre sonunda esas davanın ikame edilmemesi nedeni ile tedbir kararının kendiliğinden kalktığını ancak davalıca marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetten kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talepleri ile arabuluculuk başvurusunda bulunduğunu, söz konusu dosyada taraflar arasındaki görüşmelerin 07.04.2021 tarihinde yapılmasına karar verildiğini, arabuluculuk görüşmelerinden anlaşma çıkmasının ihtimal dahilinde olmadığını, iş bu davanın ikame edilmesinin zarureti hasıl olduğunu 6769 sayılı SMK’na göre özel nitelikte ve kamu düzeni gereği emredici hükümler içeren 5684 sayılı sigortacılık kanununa uygun şekilde sigorta şirketi olarak usulen davalı şirketle acenta olarak kurulan davalı yanın tamamen farklı firmalar olup karıştırılma ihtimalleri olmadığını, sigorta hukukuna göre kendisini sigorta firması gibi tanıtmaması gereken acentaların kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun şekilde ruhsatla kurulan davacı arasında illiyet bağı kurulmasının mümkün olmadığını davalının 2013 yılından bu yana davacının varlığından haberdar olmasına rağmen aradan geçen uzun bir zaman sonunda haksız ve hukuka aykırı taleplerde bulunup hak ve yetkilerini kötüye kullandığını, SMK m. 137’de marka haklarına tecavüz davalarında BK. hükümlerinin uygulanacağının belirtildiğini, buna göre haksız fiil teşkil eden davranışın öğrenilmesinden itibaren iki yıl içerisinde davacı aleyhine dava açılması gerekirken yedi yıl geçtikten sonra dava açılmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalının davacı markasından haberdar olmasına rağmen yedi yıl sessiz kaldıktan sonra kötü niyetli bir tespit davası ikame ettiğini sigortacılık sektöründe “…” ibaresi davacı şirket ile özdeşleştiğini … nolu marka tescil başvurusunun usul ve yasaya uygun olduğunu, kaldı ki davacı markası ile karşı tarafın markaları arasında herhangi bir ayniyet/ayırt edilemeyecek kadar benzerlik bulunmadığını belirterek,
A) davacının ticaret unvanının kök unsuru olan tescilli “…” ibaresinin sigorta acentesi olarak faaliyet gösteren davalının “…” ibareli markasına tecavüz etmediğinin tespiti
B) davacının … Sigorta ibareli markanın varlığından yedi yılı aşkın süredir haberdar olan davalının yasal yola başvurma yerine sessiz kalarak hak kaybına uğradığının tespitini,
C) davacı ticaret unvanının kök unsuru olan adına tescilli ve tanınmış “…” ibareli markasının kullanımının engellenmesinin davacıya telafisi zor zararlar uğratacağından teminatsız aksi halde takdir edilecek teminat mukabilinde tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … 2. FSHH Mahkemesi’nin … D. İş sayılı dosyasındaki tespitlerin kesinleşmiş olduğunu, davacının tekrar tecavüzün mevcut olmadığının tespiti istemli bu davayı açmasında hukuki menfaati bulunmadığını, esas bakımdan “…”nın tescilli marka olmayıp davacının kasten davalının tescilli markası …” markasına tecavüz teşkil edecek şekilde … Sigorta ibaresini kullanmaya devam ettiğini, davacının 25.10.2017 ve 18.10.2018 yılında iki defa … ve … başvuru numaraları ile “…” ibaresini tescil için başvuruda bulunduğunu, başvuruların reddedilmesine rağmen markayı kullandıklarını, davalı markası ile iltibasa neden olduğunu, davalının … nolu davalı adına tescilli “… Sigorta” markasını 2009 yılından beri aktif olarak kullandığını, davacıya kötü niyetli eylemlerine devam etmesi nedeniyle 2. FSHH Mahkemesi’nde tespit ve tedbir talepli dava açıldığını, lehlerine sonuçlandığını ve davacının suç teşkil eden eylemlerini sona erdirmesi gerektiğini, davacının TPE nezdinde … Sigorta ve … Sigorta ibarelerini tescil ettirmek için başvuruda bulunduğunu …ve … nolu başvurulara davalıca itiraz edildiğini, itirazın TPE’nde inceleme aşamasında olduğunu davacıya ihtar gönderilerek tecavüze son vermesinin istendiğini ancak davacının kötü niyetli olarak dava açtığını, şu anda tecavüzün men’i ve tazminat davası açılması yönünde arabuluculuk aşamasında başvuruları bulunduğunu ,davalının 17.12.2009 tarihinde “… Sigorta” ibaresini … sınıfta …no ile tescil ettirdiğini, işyerlerinde, web sitelerinde şirket evraklarında ve dosyaları, reklam panolarında kullandığını, davacının … Sigorta ibaresini … takımının formalarında sponsor reklamı olarak kullandığını, “…” markası ile davacının “…” ibaresinin karıştırılma ihtimali bulunduğunu, ibareler arasında fonetik açıdan birebir benzerlik bulunduğunu, yazım yönünden ise aralarında tek bir harf farkı mevcut olduğunu,davanın öncelikli olarak usulden aksi halde esastan reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; Markaya tecavüz edilmediğinin tespiti, davacının ticaret ünvanını kök unsuru olan davacı adına tescilli ve tanınmış … Sigorta ibareli markaların varlığına 7 yılı aşkın süre sessiz kalan davalının hak kaybına uğradığının tespiti ve tedbire karar verilmesi istemli olarak açılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, tarafların beyanlarında geçen deliller toplanmış, HMK 266 madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
İlk bilirkişi heyeti …, … ve …’in 02/11/2021 tarihli raporlarında özetle ; … Sigorta A.Ş. nin 2013 yılında … Sigorta kooperatifi ismiyle faaliyete geçtiği, 2017 yılında … Sigorta A.Ş. olarak ünvanının tescil edildiği, davalının “…” markasının … no ile … Sınıfta (Sigorta hizmetleri vd) tescil edildiği 17.12.2019 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile yenilendiğini, … 2. FSHH Mahkemesnin … D. İş dosyasına müstenit 04.12.2020 tarihli bilirkişi raporunda … Sigorta A.Ş. nin … Sigorta ibaresinin kullanımının markasal kullanım olduğu, sigorta hizmetlerinde kullanıldığı, işyerinde antetli kağıtlar vs de … Sigorta ibaresinin yer aldığını, davalının 01.11.2019 tarihli ihtarnamesine davacının 14.11.2019 cevabi ihtarnamesinde … Sigorta ibaresini hizmetlerinde markasal olarak kullandığını beyan ettiğinin belirlendiğinin anlaşıldığını, … Sigorta A.Ş. ve … Hizmetleri Ltd. Şti.’nin ticaret ünvanlarını … ve … kelimelerinden müteşekkil olup her iki yanın ünvanlarındaki kök unsurdaki (ğ) harfinin bulunması ve davacıda bu harfin kullanılmış olmasının benzerliğin ortadan kalkdırmadığını, davacı, … Sigorta ibaresini ticaret ünvanı olarak TK’da belirtilen şekilde kullanması gerekirken davalının 2009 yılından beri tescilli “…” Sigorta markasına ayniyet derecesinde benzer biçimde … Sigorta olarak markasal kullandığını, bu durumun davalının … Sigorta markasına tecavüz teşkil ettiğini, her iki yanın faaliyet alanı aynı olup sigortacılık hizmetlerinde faaliyet göstermekte olduklarını, davacının markasal kullanımı davalının tescilli … Sigorta markasına tecavüz teşkil etmekte olduğunu, SMK madde 157 hükmünde zaman aşımı yönünden 6098 sayılı TBK nın zaman aşımı hükümlerinin uygulanacağının düzenlendiğini, TBK madde 72/4’de faile ve fiile ıttıladan itibaren 2 yıl, fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zaman aşımı süresinin mevcut olduğunu,davacının, davalının … Sigorta markası ile benzerlik oluşturan … Sigorta esas unsurlu ticaret ünvanının tescili 2013 tarihlidir. Davalı 2019 yılında tecavüz nedeniyle ihtarda bulunmuştur. Her iki yanda sigortacılık faaliyetinde bulunduğu ve davalının ticaret ünvanının Türkiye çapında tescilli olduğundan … markası ile benzerlik teşkil eden davacının … Sigortacılık ticaret ünvanını davalının markasal olarak kullandığını bilmediğinden söz etmenin mümkün olmadığını,ancak nihai takdirin Mahkeme’ya ait olduğunu, davacı … Sigorta A.Ş.’nin … Sigorta ibaresini ticaret ünvanı olarak kullanabileceğini, mezkûr ibareyi markasal olarak kullanmasının davalının … Sigorta markasına tecavüz teşkil ettiğini ancak sessiz kalma yönünden nihai kararın Mahkemeye ait olduğunu bildirmişlerdir.
İkinci bilirkişi heyeti …, …, …’nin 15/03/2022 tarihli bilirkişi raporlarında özetle ; Davalı 2009 yılında “…” markasını … sınıfta (Sigorta hizmetleri, finansal ve parasal hizmetler, gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri, gümrük müşavirliği hizmetleri) tescil ettirmiş, 2019 yılında yenilemiştir. Davacının, “…”, “…”, “…”, “…” markalarının tescil edilmesi için yaptığı başvurular itiraz üzerine işlemden kaldırılmıştır.
Davacı “…”, “…” ve “…” markalarını …. sınıfta (Sigorta hizmetleri, finansal ve parasal hizmetler, gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri, gümrük Müşavirliği hizmetleri) tescil ettirmiştir. Davacı her ne kadar “…”, “…” ve “…” markalarını tescil ettirmiş olsa da, “…” markasını kullanmaktadır. İki marka arasında işitsel bakımdan tamamen, görsel bakımdan ise büyük oranda benzerlik bulunduğu görülmektedir. Zira, sadece bir harf eksiktir. Avrupa Birliği’nin … sayılı Marka Yönergesi’nin, sessiz kalma sebebi ile hükümsüzlüğün ilanının istenememesi başlıklı 9. maddesine göre, bir üye devlette madde 5(2) ya da madde 5(3)(a)’da belirtildiği şekilde önceki bir marka sahibinin üst üste beş yıllık bir süreyle, o kullanımdan haberdar olarak o üye devlette sonraki bir markanın kullanımına sessiz kalması hâlinde, sonraki marka tescil başvurusu kötü niyetle yapılmadıkça, önceki marka sahibi önceki markaya dayanarak sonraki markanın kullanıldığı mal veya hizmetler için hükümsüzlüğünün ilanını isteyemez. SMK 25/VI uyarınca da, marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının tecavüz davalarındaki uygulama alanına yönelik SMK’da herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Öğretide baskın görüş, sessiz kalma yoluyla hak kaybının tecavüz davaları bakımından da uygulanması yönündedir. Kanun koyucu, mehaz Avrupa Birliği direktif ve tüzüklerinden sadece hükümsüzlük davası bakımından sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin hükmü iktibas etmiş, ancak tecavüz davaları için hüküm öngörmemiştir. Gerekçede AB hukukundan neden farklı davranıldığına yönelik bir açıklama bulunmamaktadır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının tecavüz davası için düzenlenmemiş olması, kanunun sistematiğiyle çatıştığından kanunda bir boşluk bulunmaktadır. Bu boşluğun da sessiz kalma yoluyla hak kaybı kıyasen tecavüz davalarına uygulanarak doldurulması gerekmektedir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli MK 2’ye dayanmaktadır. MK 2’ye uyarınca, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Düzenlemesinin bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması gerektiğini, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiğinin ifade edildiğini, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağının belirtildiğini, Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’i olmayıp itirazdır. Zira, sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı MK 2 olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Sessiz kalma nedeniyle hak kaybı ilkesinin uygulanma koşulları yönünden ; Önceki hak sahibinin, sonraki tarihli markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma sessiz kalması, Sessiz kalma suretiyle hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için sonraki tarihli Markanın kullanılması gerekir. Sonraki tarihli marka sahibinin, sessiz kalma suretiyle hak kaybı savunmasına dayanabilmesi, markasını kullanıyor olmasına bağlıdır. Eğer sonraki marka kullanılmıyor ise, sessiz kalma suretiyle hak kaybı savunmasının dinlenmesi mümkün değildir. Temelini MK 2’de yer alan dürüstlük kuralından alan ve amacı sonraki tarihli marka sahibinin korunması olan sessiz kalma suretiyle hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için sonraki tarihli marka sahibinin korunmaya değer bir Menfaatinin olması gerekir. Önceki hak sahibinin sonraki tarihli markanın kullanıldığından haberdar olması da gerekir. Kanun koyucu bu hususu “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde…” ifadesi ile açıkça ortaya koymuştur. Türk marka hukukunda haberdar olma kavramına yüklenen anlam, SMK 25/6 hükmünde açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Hükümde, sessiz kalma suretiyle hak kaybının gerçekleşmesi için önceki hak sahibinin, sonraki tarihli markanın kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi aranmıştır. Görüleceği üzere, önceki hak sahibinin sonraki tarihli markanın kullanımını bilmesinin yanında, bilmesi gerekmesi hali de sessiz kalma suretiyle hak kaybının uygulanmasına fırsat vermektedir. Sessiz kalma suretiyle hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için onsuz olmaz (sine gua non) bir diğer husus, önceki hak sahibinin sonraki tarihli markanın kullanımına sessiz kalmasıdır. Sessiz kalma kavramı olumsuz bir durum karşısında hareketsiz/pasif kalmak suretiyle bu duruma müsaade etme şeklinde tanımlanabilir. Yargıtay, önceki hak sahibinin sonraki tarihli markanın kullanımına bir süre katlanmış olması hali olarak ifade etmektedir (11. HD, T. 10.02.2015, E. 2014/4099, K. 2015/1628). b) Sessiz kalma halinin birbirini izleyen beş yıl boyunca sürmüş olması Sessiz kalma suretiyle hak kaybının uygulanabilmesi için ikinci koşul, önceki hak sahibinin sonraki tarihli markanın kullanımına sessiz kalmasının birbirini izleyen (kesintisiz) beş yıl boyunca sürmesidir. Beş yıllık sessiz kalma süresinin başlangıç anı, önceki hak sahibinin sonraki tarihli markanın kullanımından haberdar olması anıdır. Bu sürenin kesintisiz olması da gerekir. Sonraki tarihli marka sahibinin iyiniyetli olması Sessiz kalma suretiyle hak kaybı savunmasının işler kılınması için gerekli son koşul, sonraki tarihli marka sahibinin iyiniyetli olmasıdır. Buna göre, sessiz kalma suretiyle hak kaybı savunmasında bulunan sonraki tarihli marka sahibinin korunabilmesi için iyiniyetli olması, yani kendi marka tescilinin başkasının önceki bir hakkını ihlal ettiğini bilmemesi veyahut hal ve şartlara göre bilebilecek durumda olmaması esastır. İyiniyetli hareket etmeyen sonraki tarihli marka sahibi, MK 2 ve bunun marka hukukundaki yansıması olan sessiz kalma suretiyle hak kaybı ilkesi kapsamında korunmaya değer değildir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, sessiz kalma nedeniyle hak kaybının menfi tespit davasında ileri sürülemeyeceğine karar vermiştir (11. HD., 12.12.2011 T., 2010/6588 E., 2011/17257 K.). Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, sessiz kalma nedeniyle hak kaybının merfi tespit davasında da ileri sürülebileceğine hükmederek, bu karara karşı direnen yerel mahkeme kararını onamıştır (HGK., 22.10.2014 T., 2013/1591 E., 2014/816K.) HGK’nun bu kararı ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı şirket 2013 yılında kurulmuş, davalı ise 2019 yılında ihtarname çekerek markanın kullanılmamasını talep etmiştir. Davalı şirket, davacının markayı kullanmasına 6 yıl sonra 2019 yılında ihtarname göndererek itiraz etmiş, 7 yıl sonra 2020 yılında da dava açmıştır. Davacı şirketin Türkiye çapında büyük bir şirket olduğu dikkate alındığında, davalının davacının markayı kullandığını bilmediği ileri sürülemeyecektir. Buna göre, somut olayda sessiz kalma nedeniyle hak kaybının şartları gerçekleştiği yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Üçüncü bilirkişi heyeti …, …, …’ın 09/08/2022 tarihli raporlarında özetle; Davacının … nolu … SİGORTA markasının 15/07/2013, … nolu … markasının 15.07.2013, … nolu … markası 23.2.2016 tarihinden itibaren … Sınıfta yer alan hizmetlerde tescil ettirmiş olduğu, Davalının … nolu … ve … ibareli markasını … Sınıfta yer alan hizmetlerde tescil ettirmiş olduğu, Taraf markaları arasında sessel ve kavramsal benzerlik olduğu, tarafların faaliyet alanları ve marka tescil kapsamlarındaki hizmetlerin (… Sınıfta) aynı olduğu, sözkonusu hizmetlerin orta düzeyde tüketicilere hitap eden hizmetler olduğu, davacının kullanımların davalının … no ile … Sınıfta yer alan hizmetler için kullanılması halinde iltibas tehlikesinin bulunduğu, davalı kullanımlarının davacının tescilli marka hakkından kaynaklanan haklara tecavüz koşullarını ihtiva ettiği, Ancak; davacı … Sigorta AŞ. nın 02/04/2013 tarihinde tescil edildiği, … SİGORTA ticaret ünvanını ve bu ünvanda yer alan … ibaresini markasal olarak uzun zamandır kullandığı, davacının … nolu … markasının 15/07/2013, … nolu … SİGORTA markasının 15.07.2013, … nolu … SİGORTA markasının 23.02.2016 tarihinden itibaren tescil ettirmiş olduğu ve kullandığı tarafların tacir olup aynı sektörde uzun zamandır faaliyet gösterdiği, davalının davacıya 3. Noterliğinin … tarihinde … yevmiye nolu ihtarnameyi gönderdiği, ihtarname tarihi ile davacı tarafın sektördeki faaliyetlerine başlayarak ismini duyurmasından itibaren 6 yılı aşkın zamanın geçtiği, davalının davacının faaliyetlerinden , varlığından bu kadar süre içinde haberdar olmamasının mümkün olmadığı, bu nedenle davalı açısından tecavüz iddiasında bulunulması için uzun süre sessiz kaldığı ve hak kaybına uğramış olduğunu, Davacının kötü niyetli olduğu kabul edilse dahi … ibaresi üzerinde emek harcadığı, mali yatırımlar yaptığı ve anılan ibareyi sektörde tanınır ve bilinir hale getirdiği ve … ibaresinin değerini arttırdığının kabulü gerektiğinden önceki tarihli marka sahibi davalının davacının yarattığı bu marka değerinden yararlanması ve davacının zarara uğratılmasının dürüstlük kuralına aykırı olacağını bildirdikleri anlaşılmıştır.
Toplanan deliller, taraf iddia ve savunmaları, marka tescil belgeleri, ticari sicil kayıtları, yargılama aşamasında HMK 266 madde kapsamında marka hukuku ilkelerine göre hazırlanmış dosyadaki deliller ile uyumlu ve keza birbirleri ile uyumlu, ikinci ve üçüncü bilirkişi heyet raporları mahkememizce hükme dayanak olarak alınmış olup, … 2.FSSHM’nin … sayılı değişik iş dosyasında delil tespit dosyası basit yargılama hükümlerine göre tek taraflı sunulu delillere göre keza alanında uzman olmayan marka vekili ve bilişim uzmanınca incelendiğinden içinde sigorta sektör bilirkişisini barındırmadığı gibi , çekişmeli yargılama yöntemine göre deliller tam olarak toplanmadan düzenlendiğinden mahkememizce hükme esas alınmamış, kesin hüküm niteliği bulunmadığından bu yöndeki davalı savunmasının yerinde olmadığı anlaşılmış, yargılama aşamasında çekişmeli yargılama usulüne göre sunulu deliller marka hukuku yönünden incelendiğinde :davacının …. esas unsurlu markasının ve ticaret unvanının davalının … esas unsurlu markasına tecavüz etmediğinin tespitine, davalının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığının tespitine karar verilmesi gerekmiştir.
Davacı … A.Ş’nin , … Adresinde … Nace Kodu ile sigortacılık meslek grubunda “Hayat Sigortası dışındaki Sigortacılık Faaliyetleri (Sağlık, Yangın, Motorlu Taşıt, Konut,Tarım, Denizcilik, Havacılık, Kaza, Doğal Afet, Ulaştırma, Nakliyat, Para Kaybı, Borçlanma, Mali Sorumluluk Vb.) iştigal konusu ile 2.4.2013 tarihinde ticari sicile kayıt olduğu anlaşılmıştır.
Ticari sicil kaydında davacının aynı zamanda … ibareli alan adına sahip olduğu da anlaşılmış, WHO’s kaydında alan adının 1.8.2010 tarihinde oluşturulduğu anlaşılmıştır.
Türk Patent Enstitüsünden Kayıtlarında … Sınıflar kapsamında davacı adına tescilli markalar celp edilmiştir.
… Sayılı …” ibareli Markanın …sınıf için 15.7.2013 tarihinden itibaren Tescili olduğu ,
…. Sayılı …” ibareli Markanın …sınıf için 15.7.2013 tarihinden itibaren Tescili olduğu ,
… Sayılı …” ibareli Markanın ….sınıf için 15.7.2013 tarihinden itibaren Tescili olduğu ,
… Sayılı … Sigorta” ibareli Markanın 36.sınıf için 23.2.2016 tarihinden itibaren Tescili olduğu anlaşılmıştır.
Davacı adına bir kısım başvuruya esas markanın ise yapılan itiraz üzerine işlemden kaldırıldığı anlaşılmıştır.
Davalı adına ise … LTD.ŞTİ’nin … adresinde “ Sigorta aracılık hizmetleri yapmak” iştigal konusu ile 09/12/2009 Tarihinde … sicil no ile ticari sicile kayıt olduğu anlaşılmıştır.
“…” Markası için Türk Patent Enstitüsüne … Hizmet Sınıfında … Tescil numarası 17/12/2009 Tarihinde başvurulduğu ve 18.12.2010 tarihi itibarıyla tescil edildiği, bültende ise 31.1.2011 tarihinde yayınlandığı anlaşılmıştır.
SESSİZ KALMA SAVUNMASININ İNCELENMESİ
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi marka hükümsüzlüğü, tecavüz ve haksız rekabet davalarında da mahkemelerce res’en incelenmektedir. Gerçekten aynı veya benzer bir ticari ad ve işaretin başka bir kişi tarafından ticaret unvanında, alan adında , ticari hayatta kullanılması hâlinde önceki hak sahibinin dava açarak bu unvanın terkinini , tecavüzün önlenmesini, alan adının terkinini talep etmesi mümkündür. Ancak bu hakkın kullanılması imkânının önceki hak sahibine sınırlandırılmaksızın tanınması bazı hâllerde haksız sonuçlar doğurabilmektedir. Zira iyi niyetli olarak ticaret unvanını ,alan adını tescil ettirmiş ve kullanmaya başlamış olan tacirin, para ve emek sarf ederek bu unvan altında yatırımlar yapması, ancak önceki hak sahibinin bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açması “dava hakkının kötüye kullanılması” olarak nitelendirilmelidir. Keza sonraki ticaret unvanının bilinmesi veya devam eden tecavüze karşı uzun süre sessiz kalındıktan sonra dava açılması, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilecektir.
Ticari ad veya markanın sahibi, haklı bir sebep olmaksızın hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuşsa artık bu hakkını kullanamaması gerekir. Bu nedenle önceki hak sahibinin, TMK’nin 2. maddesi gereğince belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, ticaret unvanını daha sonra iyi niyetli olarak tescil ettiren kişiye karşı dava açma hakkını veya devam eden eylemli kullanımını men etme hakkını kaybettiği kabul edilmelidir (Yasaman, Hamdi/ Yusufoğlu, Fülürya: Marka Hukuku, İstanbul, 2004, s. 856).
Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Zira tacirin, bir hakkını bilerek isteyerek belli bir süre kullanmaması sebebiyle marka tescilinden doğan hakkı kaybolmamakta, sadece uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verildiği kabul edilmelidir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için, önceki hak sahibinin ticari ad ve işaretin aynısının veya benzerinin ticaret unvanı olarak tescil ettirildiğini veya başkaları tarafından kullanıldığını bilmesi ve buna rağmen sessiz kalmış olması gereklidir. Buna karşın ticaret unvanlarının ticaret siciline tescil edilmek zorunda olmaları ve tescilin olumlu etkisi nedeniyle tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanının bilinmediği ileri sürülemeyecektir. Bununla birlikte önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması mücbir sebep ya da objektif imkânsızlık gibi haklı bir nedene dayanıyorsa ve bunun ispatlanması hâlinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olmayacaktır. Bununla birlikte önceki hak sahibi dava yoluna başvurmadan önce ihtarname göndermesi de sessiz kalmadığı anlamına gelmelidir. Ancak uzun süre boyunca ihtarname göndermeyen, dava açmayan markanın ve ticari unvanın kullanılmaması için herhangi bir girişimde de bulunmayan önceki hak sahibinin sessiz kalmadığını ileri sürmesi, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Kullanımın daha fazla devamını istemeyen önceki hak sahibi, bu arzusunu açıklayan bir ihtarname göndermiş varsayımında dahi makul bir süre içinde bu iradesini dava yoluyla da göstermediği takdirde hakkını kullanmaktan örtülü olarak feragat ettiği kabul edilmektedir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, aynı uygulama tecavüz davalarında da uygulanmaktadır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Bu ilke ile işlem güvenliğinin de sağlandığını söylemek gerekir. Bunun sebebi markayı haksız kullanan kişiye karşı dava açılmaması ve onda bir güven oluşturulmasıdır. Böylesine güvenli bir ortam oluşturan hak sahibi, genel hükümler çerçevesinde de (Medeni Kanunun 2. maddesi) koruma bulamaz.Markasının izinsiz kullanıldığını öğrenmesine rağmen susan kişinin, aynı zamanda bu susmaya icazet gösterdiği ve dolayısıyla sessiz kalan hak sahibinin hakkını kaybetmesine yol açacağı kabul edilmelidir.
Dolayısıyla dava açma hakkına sahip bir kişi, göstermesi gereken bir davranışı belli bir sürenin geçmesine rağmen göstermezse, bir diğer ifade ile dava açma hakkını kullanmazsa, bazı şartların meydana gelmesi ile artık hakkını kaybettiği kabul edilmektedir.
Zira markanın davalı tarafından kullanıldığını davacının bildiği halde, uzun süre bu hakkını kullanmaması, sessiz kalması davalı tarafta hakkın kullanılmayacağı yönünde bir güven uyandırması, bu sırada davalının yatırım yapmasına, büyümesine göz yumması daha sonra ise uzun süreden sonra dava açması MK.2.maddesi anlamında değerlendirilmelidir.
Doktrin ve uygulamada bu durum örtülü bir feragat olarak da değerlendirilmektedir. Sessiz kalınarak karşı tarafta güven uyandırdıktan sonra, tamamen farklı bir davranışta bulunarak, karşı tarafı hukuken elverişsiz duruma sokmayı hukuk düzeni korumamaktadır.
Hakkın kötüye kullanılma yasağının hukuki temelini dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Hak, o hakkın tanınmasındaki amaca aykırı olarak kullanırsa ve bu kullanmada, kullanan bakımından menfaat yoksa veya çok küçük bir menfaat varsa, bu takdirde o hakkın kullanılmasından değil, hakkın kötüye kullanılmasından bahsedilir. Önceki davranışı ile çelişen kişi, hakkını kullanırken objektif dürüstlük kuralına aykırı davrandı ise MK 2. maddesi ihlal edilmiştir. Bu ilke “sessiz kalmak suretiyle hak kaybı” olarak adlandırılmaktadır. Bu ilkenin kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla ilkenin uygulanma şartları mümkün olduğunca objektif kıstaslara bağlanmalıdır.
Aradan çok uzun süre geçtikten sonra, açılan davalar yoluyla yaratılan malvarlığı değerinin yok olması söz konusu olduğundan bu tür davranışlar MK 2. madde kapsamında himaye göremez. Zira MK. 2 md. uyarınca, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır”.
İkinci ve son bilirkişi raporunda da isabet ile belirtildiği üzere; , davacı şirket 2013 yılında kurulmuş olup, davalı ise 2019 yılında ihtarname çekerek markanın kullanılmamasını talep etmiştir. Davalı şirket, davacının markayı kullanmasına 6 yıl sonra 1.11.2019 yılında ihtarname göndererek itiraz etmiş, … 2.FSHHM’nin … diş sayılı dosyasında 2.3.2020 tarihinde delil tespiti talebinde bulunmuş, ayrıca … 3.Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde ise 25.5.2021 tarihinde tecavüz istemli tazminat davası açmış olup, davalı yan tüm hukuksal girişimlerini ise uzun süre sessiz kaldıktan sonra gerçekleştirmiş olduğu anlaşılmıştır. Zira davacının fiilen ticari unvanını 02.04.2013 tarihinde tescil ettirdiği ve sunulu deliller kapsamına göre ise (yazılı tanıtım materyalleri incelendiğinde) belirli bir bilinirliğe ulaştığı ve davacının sigortacılık kanununa uygun şekilde sigorta sözleşmesi düzenlemek için kurulan bir sigorta şirketi olduğu, davalı yanın ise sigorta sözleşmelerinin imzalanmasına aracılık etmek amacıyla kurulan bir acente niteliğinde olduğu, davacının belirli bir ticari kapasiteye ulaştığında davalının … tarihli … 3. Noterliğinin … yevmiyeli ihtarnamesi ile marka haklarına tecavüz edildiğini içeren ihtarı davacıya gönderdiği dolayısıyla ihtarın 6 yıl 7 aylık süreden sonra gönderilmiş olması nedeniyle davalı eyleminin hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Davalı … 2.FSHHM’nin… diş sayılı dosyasında 2.3.2020 tarihinde delil tespiti isteminde bulunmuş olup yani yaklaşık 7 yıl bekledikten sonra delil tespiti isteminde bulunduğu anlaşılmıştır. Sunulu delillere göre davacı şirketin Türkiye çapında büyük ve belirli bir bilinirliğe sahip bir şirket olduğu, tarafların aynı alanda faaliyet göstermesi nedeniyle davalının bu faaliyetten haberdar olmadığını ileri süremeyeceği, sunulu delillere göre somut olayda sessiz kalma nedeniyle hak kaybının şartları gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Son bilirkişi raporunda da isabet ile belirtildiği üzere; Davacının … nolu … markasının 15/07/2013, … nolu … markasının 15.07.2013, … nolu … markasının 23.2.2016 tarihinden itibaren …. Sınıfta yer alan hizmetlerde tescil ettirmiş olduğu, Davalının … nolu … ve … ibareli markasını …. Sınıfta yer alan hizmetlerde tescil ettirmiş olduğu, Taraf markaları arasında sessel ve kavramsal benzerlik olduğu, tarafların faaliyet alanları ve marka tescil kapsamlarındaki hizmetlerin (… Sınıfta) aynı olduğu, sözkonusu hizmetlerin orta düzeyde tüketicilere hitap eden hizmetler olduğu, davacının kullanımların davalının … no ile … Sınıfta yer alan hizmetler için kullanılması halinde iltibas tehlikesinin ve tecavüz ihtimalinin bulunduğu, ancak; davacı .. Sigorta AŞ. nın 02/04/2013 tarihinde ticari unvanının tescil edildiği, … ticaret ünvanını ve bu ünvanda yer alan … ibaresini markasal olarak uzun zamandır kullandığı, davacının… nolu … markasının 15/07/2013, … nolu … SİGORTA markasının 15.07.2013, … nolu … markasının 23.02.2016 tarihinden itibaren tescil ettirmiş olduğu ve kullandığı tarafların tacir olup aynı sektörde uzun zamandır faaliyet gösterdiği, davalının davacıya … tarihinde … yevmiye nolu ihtarnameyi gönderdiği, ihtarname tarihi ile davacı tarafın sektördeki faaliyetlerine başlayarak ismini duyurmasından itibaren 6 yılı aşkın zamanın geçtiği, davalının davacının faaliyetlerinden , varlığından bu kadar süre içinde haberdar olmamasının mümkün olmadığı, sigortacılık faaliyetleri yönünden ülkemizde belli başlı firmalarca bu faaliyetlerin yapılması nedeniyle 6 yıllık sürenin ciddi bir bekleme süresi olduğu, basiretli tacir ilkesinden hareket ile artık davalı açısından tecavüz iddiasında bulunulması için çok uzun süre sessiz kalmış olması nedeniyle hak kaybına uğramış olduğu, somut olayda davacının kötü niyetli olduğu da isbat edilmediğinden bekleme süresinin davalı lehine yorumlanmasının da mümkün bulunmadığı, davacının … ibaresi üzerinde emek harcadığı, mali yatırımlar yaptığı ve anılan ibareyi sektörde tanınır ve bilinir hale getirdiği ve … ibaresinin değerini arttırdığı, uzun süre dava hakkını kullanmayan davayı yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybının oluştuğu gözetilerek toplanan deliller kapsamına göre; Davacının … esas unsurlu markasının ve ticaret unvanının davalının … esas unsurlu markasına tecavüz etmediğinin tespitine, davalının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığının tespitine, Davacının sigortacılık faaliyetleri kapsamında her türlü ticari faaliyetinin davalı tarafından kullanımının engellenmesine yönelik olarak talep edilen ihtiyati tedbir isteminin kabulüne, karar kesinleşene kadar davacının gerek … ibareli markası gerekse ticari unvanını tescilli olduğu hali ile kullanmasına engel olacak davalı faaliyetlerinin HMK 389 vd maddeleri kapsamında önlenmesine, tedbir kararının karar kesinleşene kadar devamına karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
DAVANIN KABULÜNE,
1-Davacının … esas unsurlu markasının ve ticaret unvanının davalının … esas unsurlu markasına tecavüz etmediğinin tespitine, davalının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığının tespitine,
2-Davacının sigortacılık faaliyetleri kapsamında her türlü ticari faaliyetinin davalı tarafından kullanımının engellenmesine yönelik olarak talep edilen ihtiyati tedbir isteminin kabulüne, karar kesinleşene kadar davacının gerek … ibareli markası gerekse ticari unvanını tescilli olduğu hali ile kullanmasına engel olacak davalı faaliyetlerinin HMK 389 vd maddeleri kapsamında önlenmesine, tedbir kararının karar kesinleşene kadar devamına,
3-80,70 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 21,4 TL harcın davalıdan tahsiline,
4-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 59,30 TL başvuru harcı 59,30 TL peşin harç 357 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 7.500 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 7.975,6 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi.13/12/2022

Katip
¸

Hakim
¸