Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/55 E. 2020/185 K. 25.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ

ESAS NO: 2020/55 Esas
KARAR NO: 2020/185

DAVA:Marka Hükümsüzlüğü, Sicilden Terkin
DAVA TARİHİ:02/07/2014
KARAR TARİHİ:25/06/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü, Sicilden Terkin davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin,dünyanın bir çok ülkesinde tescilli, tanınmış “…” ibareli markanın sahibi olduğunu,… nezdinde … numarası ile müvekkiline ait markanın “…” olarak davalı … adına tescil ettirildiğini, kötü niyetli olarak tescil yaptırıldığını, davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini,davalının markasının tüm emtialar için hükümsüz sayılmasını ve iptalini, … markalar sicilinden terkinini, … Resmi Marka Gazetesinde şerh ve ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … no ile “…” markasını tescil ettirdiğini, tescil tarihinde davacının markasının …’de ve dünyada bilinen bir ürün olmadığını araştırmaları sonucunda tespit ettiklerini, 2011 yılına kadar uluslararası arenada söz konusu markanın deneme aşamasında olduğunu, davacı yanın davaya konu … markasının … nezdinde 31/08/2009 tarihinde 09. sınıf emtialar arasında birkaç ülke markası olarak … dışında tescilli bir marka olup, bir arayüz program parçacığı olduğunu, müvekkilinin markasının ise 27/09/2010 tarihinde 09. sınıf emtialar arasında …’de tescilli ve tanınmış bir marka olup, güvenlik kamerası ve kayıt cihazı markası olduğunu, davacı yanın …’de söz konusu markaya ilişkin kanuni, zamanında yapılmış bir tescil talebinin olmadığını, müvekkilinin markasının logolu olduğunu, davacı yanın logo tescilinin ise hiçbir yerde bulunmadığını, davacının internet sitelerinde müvekkilinin tescilli logosunun lisanssız ve kanunsuz olarak kullandığını, müvekkilinin markayı, güvenlik kamerası ve kayıt cihazı markası olarak kullandığını, davacı yanın ise bir yazılım parçası olarak kullandığını, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememizin 2014/163 E. 2016/19 K. ve 04/02/2016 tarihli kararında “…Davacı markaları ile bire bir aynı olan ve markalar arasında iltibas oluşturacağı net olan … ibareli davacının dünyaca bilinen markasını, davalının bu markanın davacıya ait olduğunu ve dünyaca bilişim sektöründe tanınmış marka olduğunu bilerek … nezdinde tescil ettirdiği, her ne kadar hükümsüzlüğü istenilen marka da tescilli başkaca emtialar bulunmakta ise de, KHK’nın 8/4 maddesinde belirtildiği üzere davacı markasının dünyaca tanınmışlık düzeyi sebebiyle davalının haksız bir kazanç sağlayabileceği ve dolayısıyla davacı yan markasının itibarına zarar verebileceği gibi davacı markasının ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlarda doğabileceği, davalı markasının tüketicilerinin davacı yanın markasıyla irtibatlı olduğu kanısını taşıyabilecekleri anlaşılmakla, ayrıca davalının … ibareli markanın davacıya ait olduğunu bildiği halde bu markanın … piyasasına girmesine engel olucu bu faaliyetininde basiretli bir tacir gibi hareket etmediği sonucunu doğurduğu görülmüş, toplanan deliller ve bilirkişi mütealası nazara alındığında davalının kötü niyetli tescil ettirdiği düşüncesiyle davaya konu markanın tescilli olduğu tüm emtiaları içerecek şekilde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, hükümsüzlük davasında verilen kararın ilanına ilişkin yasal dayanak bulunmadığından bu yöndeki talebin reddine …” şeklinde karar verilmiştir.
Anılan karar, Yargıtay 11.H.D’nin 2016/4638 E. 2017/7039 K. ve 07/12/2017 tarihli ilamı ile onanmıştır.
Davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 11.H.D’nin 2017/790 E. 2019/5512 K. ve 18/09/2019 tarihli ilamı ile ;”…Dava marka hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup mahkemece, davalının ‘‘…’’ ibareli davacıya ait bilişim sektöründe dünyaca tanınmış markasını …’de tescil ettirmesinin kötüniyetli olduğu, davacı markasının tanınmışlık düzeyi sebebiyle davalının haksız kazanç sağlayabileceği, davacı markasının itibarına zarar verebileceği ve ayırt edici karakterini zedeleyebileceği gerekçesiyle davalı markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
HGK’nun 16.07.2008 tarih 2008/11-501 ve 2008/507 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere, tescil başvurusunda kötü niyetin varlığı başlı başına hükümsüzlük nedenidir. Ancak, kötü niyetin varlığı her somut olayın özellikleri ve hükümsüzlüğü istenen marka ya da markaların tescil başvurularının yapıldığı tarihteki hukuki durumu dikkate alınmak suretiyle değerlendirilmelidir.
Tek başına, tanınmış markanın aynısı veya benzerinin başkalarınca izinsiz olarak tescil ettirilmiş olması kötü niyete emare teşkil etmez. Öte yandan tanınmış markanın aynısı veya benzerinin izinsiz olarak tescil ettirilmesine bağlanan hukuki sonuçlar ile kötü niyetle marka tescil ettirmeye bağlanan hukuki sonuçlar farklıdır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalının marka tescil başvurusunda bulunduğu 27.09.2010 tarihinde, davacı markasının ülkemizde tanınmış olmadığı, bazı ülkelerde tanınmış olduğu, 2013 yılından sonra ise …’de tanınmışlığının arttığı beyan edilmiştir.
556 sayılı KHK 6. maddesi uyarınca marka koruması tescille elde edilir ve tescil ve korumada ülkesellik ilkesi geçerlidir. Öte yandan, ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi ve TRIPS hükümleri dahilindeki bir marka sahibinin …’de tescilli olmasa dahi ülkemizde ticari faaliyette bulunması koşuluyla öncelik ve fikri ve sınai haktan kaynaklanan üstün hak sahipliği iddiasına dayanması, tanınmışlık halinde de üçüncü kişilerce gerçekleştirilen başvuruya itiraz ve tescil halinde de hükümsüzlük davası açma hakkı mevcuttur. Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka sayılabilmesi için …’de ilgili sektördeki kişilerin geneli bakımından tanınmış olduğu ispat edilmelidir. Ancak, yukarıda belirtilen bilirkişi raporuna göre, başvuru tarihi itibariyle davacı markası tanınmış olmadığı gibi, bu tarihten önce davacının …’de ticari faaliyeti ve bu kapsamda markasal bir kullanımı da bulunmamaktadır. Bu durumda, 2010 yılında gerçekleşen marka başvurusu tarihinde davacı markasının tanınmış olduğu ispat edilemediği gibi, tanımlayıcılığa yakın ibarelerin başkalarınca tescil ettirilmesinin kötü niyetle tescil olarak kabulü mümkün olmadığı halde mahkemece yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden Dairemizin 07.12.2017 tarih, 2016/4638 E. ve 2017/7039 K. sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkemece verilen kararın açıklanan gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”şeklinde karar verilmiştir.
Taraf vekilleri 25/06/2020 tarihli duruşmada, davaya konu markanın davacı şirkete devir edildiğini, davanın konusuz kaldığını beyan etmişlerdir.
Dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, Yargıtay 11.H.D’nin 2017/790 E. 2019/5512 K. ve 18/09/2019 tarihli ilamı dikkate alındığında; Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve davalı lehine vekalet ücreti verilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-DAVA KONUSUZ KALDIĞINDAN KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-54,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 29,20 TL harcın davacıdan tahsiline,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalının yapmış olduğu 214 TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde YARGITAY yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 17/07/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır