Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/380 E. 2021/389 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/380 Esas
KARAR NO : 2021/389

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/12/2020
KARAR TARİHİ : 20/10/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili olan şirketin, gıda sektöründe faaliyet gösterdiğini, birçok ülkede distribütörlerinin bulunduğunu, markasını uzun uğraşlar sonucu tanınmış marka haline getirdiğini ve pek çok ülkede markasının tescil koruması altında olduğunu, müvekkili olan şirkete ait “…” markasının tanınmış marka olduğunu,seri marka mahiyetinde olduğunu ve “…” marka ibaresi üzerinde Müvekkilinin davalı yana karşı öncelik hakkı bulunduğunu, davalının dava konusu markası ile müvekkili olan şirketin markasının aynı ve ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu ve benzer malları kapsadığını, müvekkilinin uzun süredir kullandığı tanınmış markalarının davalının markası ile logo tasarımının birebir aynı olduğunu, ilgili markanın iltibasa yol açtığını, davalının basiretli bir tacir gibi davranmadığını, davalı şirketin kötü niyetli olduğunu ve müvekkiline ait “…” markasının tanınmışlığından haksız bir şekilde yararlanmaya çalıştığını, davalı şirketin, stratejik olarak kötüniyetli olarak üçüncü kişilere ait markaların kendi adına tescil ettirmek gibi bir anlayış içerisinde olduğunu beyan ederek davalı yana ait … nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi vekaleten talep edilmiştir.
SAVUNMA; Davalının davaya cevap vermediği anlaşılmıştır.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; davalıya ait …nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava dilekçesi davalıya tebliğ olunmuş, davalı açılan davaya cevap vermemiş , delil bildirmemiştir, mahkememizce dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, … ve …’nin 23/08/2021 tarihli bilirkişi raporlarında: Davalı … adına tescilli … numaralı “…” ibareli, dava konusu markanın SMK 6/3 hükmü çerçevesinde hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğu, davalı yanın dava konusu marka tescil başvurusunu gerçekleştirir iken kötü niyetli olarak değerlendirilebileceği, bu halde dava konusu… numaralı, “…” ibareli dava konusu markanın SMK 6/9 hükmü çerçevesinde hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğunu bildirmişlerdir.
Türk Patent ve marka kurumundan marka tescil belgeleri celp edilmiştir.
… nolu , “…” ibareli, … kod numaralı, “…” ibareli markanın ve … ibareli … nolu markanın davacı adına 32. sınıf için tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Davalı adına …numaralı, “…”şekil ibareli, markanın 20.06.2019 tarihinde davalı adına 32. sınıf tescil edildiği anlaşılmıştır.
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Yasasının 25.Maddesi ile narka hükümsüzlük halleri düzenlenmiştir.
“Madde 25- (1) 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir hükmü mevcut olup, 6. Madde de ise: Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılanı bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir. hükmünü amir dir.
SMK uyarınca Kötüniyetle yapılan marka başvurularının da itiraz. üzerine reddedileceği düzenlenmiştir.
Bilirkişi raporu kapsamına göre, Davacı yanın 32. Sınıfta yer alan emtialar bakımından davalı yana karşı ilgili işaret bakımından gerçek hak sahibi iken davalı yanım dava konusu markası da 32. Sınıfta yer alan emtialar bakımından tescillidir. Karşılaştırmaya tabi işaretlerin tescilli kullanım konusu edildikleri emtiaların birebir olduğu noktasında herhangi bir duraksama bulunmadığı tespit edilmiştir.
Davacı yanın gerçek hak sahibi olduğu markası ile dava konusu görselini ihtiva eden markayı karşılaştırma sonucunda, Her iki markanın da orta kısmında lacivert bir zemin ihtiva eden belirli bir formu taşımamak ile birlikte aşikar benzerlik içerisinde olan bir şekil unsuru yer aldığı, Her iki markanın müştereken ihtiva ettikleri markaların son kısmında yer aşan “nal” harflerinin üzerinde benzer biçimde yeşil renkli bir yaprak ver aldığı, Her iki markanın asli unsurları olan “…” ve “…” ibarelerinin orta kısımlarında yer alan iki harf farklılığına rağmen ibarelerin ihtiva ettiği benzer harfler. harflerin sıralanış içimleri ve kelimelerin işitsel) yönden ihtiva edecekleri benzerliklerin yanı sıra markaların bildirilen şekil unsurlarının henzerliği / birebirliği göz önünde bulundurulduğunda ilgili markaların ortalama tükelici nezdinde iltibasa sebebiyet verecek kadar benzer olduğu hususu bilirkişilerce isabetli bir şekilde tespit edilmiştir.
Marka hakkının kazanılması konusunda, iki temel sistem vardır; “ilk kullanım” ve “tescil”. Her iki sistemde de sicile tescil vardır, ancak tescilin sonuçları farklıdır. İlk kullanım siteminde; marka hakkı, bir işaretin marka olarak seçilmesi ve kullanması ile doğar, sicile yapılan tescil açıklayıcıdır. Tescil sisteminde ise; marka hakkı, marka olarak seçilen işaretin sicile tescil edilmesi ile kazanılır, buradaki tescil kurucudur. Bizim hukukumuz asıl olarak tescil sistemini benimsemiş, ancak tescilden önce gerçekleşen kullanıma da hukuken geçerli bir koruma bahşetmiştir. Kural olarak tescil ile marka hakkı doğar; ancak söz konusu işaret ilk tescilden önce kullanılmak suretiyle piyasada maruf hale getirilmişse, marka hakkı – sahibi, işareti tescilden önce kullanarak piyasada maruf hale getirendir. Bu kişiye “gerçek hak sahibi” denilir.
İctihatlar da ve yasal düzenleme içeriklerinde Marka, “bir işletmenin mal ve hizmetlerini bir başka işletmenin mal ve hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması şartıyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabildi ve çoğaltılabilen her türlü işaretlerdir.”
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir .
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmasından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklanan benzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Karıştırılma tehlikesi yaratabilecek işaretlerin, aynı ya da benzer mal ve hizmetlerde kullanılması gerekir. Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir.. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir. İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Esas unsur, markadaki ayırt ediciliği sağlayan, özgün olan, fark yaratan işarettir. Esas unsur, bir kelime, resim, renk, şekilden oluşabileceği gibi, bunların iki ya da daha fazlasının kombine edilmesi ile de oluşturulabilir. Yarduncı unsur ise, ayırt edici özelliği bulunmayan, herkesçe kullanılabilen unsurlardır. Markaların parçalara ayrılarak inceleme yapılmasına ve özellikle tek başlarına ayırt edici gücü bulunmayan tasviri işaretlerden oluşan kısımlarının aynı veya benzer olup olmadıkları üzerinde durulmasına gerek yoktur.
Markayı oluşturan unsurlardan birisinin diğerlerine göre görsel veya işitsel olarak daha baskın unsur konumunda olması veya tüketici algısının markadaki unsurlardan birisi üzerinde yoğunlaşması ihtimalinin bulunması veya ayırt edici gücü veya bilinirlik düzeyi yüksek önceki markayla başvurudaki unsurlardan birisinin benzerliğinin bulunması hallerinde, benzerlik incelemesi markalardaki benzer unsur ön plana çıkartılarak yapılabilecektir.
Bilirkişi raporu kapsamına göre, Davacı ve davalı yanın tescilleri 32. Sınıfta yer alan emtialar a ilişkindir. sunulu delillere göre davacı gerçek hak sahibi iken davalı yanım dava konusu markası da 32. Sınıfta yer alan emtialar bakımından tescillidir. Karşılaştırmaya tabi işaretlerin tescilli kullanım konusu edildikleri emtiaların birebir olduğu anlaşılmıştır.Davacı ve davalı markası bir sütün olarak incelemeye tabi tutulduğunda; Her iki markanın da orta kısmında lacivert bir zemin ihtiva eden belirli bir formu taşımamak ile birlikte aşikar benzerlik içerisinde olan bir şekil unsuru yer aldığı, Her iki markanın müştereken ihtiva ettikleri markaların son kısmında yer aşan “nal” harflerinin üzerinde benzer biçimde yeşil renkli bir yaprak ver aldığı, Her iki markanın asli unsurları olan “…” ve “…” ibarelerinin orta kısımlarında yer alan iki harf farklılığına rağmen ibarelerin ihtiva ettiği benzer harfler. harflerin sıralanış içimleri ve kelimelerin işitsel) yönden ihtiva edecekleri benzerliklerin yanı sıra markaların bildirilen şekil unsurlarının henzerliği / birebirliği göz önünde bulundurulduğunda ilgili markaların ortalama tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet verecek kadar benzer olduğu hususu anlaşılmıştır.
Kötü Niyetli Tescil Yönünden;
Kötü niyetli tescil iddiasının incelenmesinde her dosyaya özgü kanıtların mahkemece tartışılması gereklidir.
Tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gerektiği kabul edilmektedir. Tacir devamlı olarak yaptığı işlerle ilgili mevzuatı, ne yapması gerekeceğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticari hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile ticari örf ve adet gelir. Bu bağlamda, başvuru sahiplerinin tacir olması durumunda T.T.K. M.18/f.2 uyarınca “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları kabul edilmektedir. Fakat; bu yükümlülüğün çok katı ve sert değerlendirilmemesi her somut olayın özelliğine göre incelenmesi gerekmektedir.
6769 sayılı SMK “Madde 6 – (9) Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. şeklinde düzenlenmiştir. Doktrinde. ticari dürüstlük kuralına aykırı olarak ve tanınmış olsun ya da olmasın. başkasının markasını ele geçirmeye, başkasının markasından haksız yararlanmaya yönelik olarak yaptırılan haksız tescilin kötü niyetli tescil olduğu kabul edilmektedir. (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Ilukuku 5. Bası, 2012. sf. 486)
Davalının marka başvurusu esnasında marka olarak seçtiği ibarenin nerede ise birebir olarak davacı yan tarafından dava konusu marka tescil başvurusunun gerçekleştirilmesinden önce dünyanın çeşitli yerlerinde ve ülkemizde ticari faaliyetlere konu edilmiş olması, İlgili ibarenin yurtdışında ve ülkemizde tescil müracaata konu edilmiş olması, İlgili ibarenin yurtdışında ve ülkemizde tescil müracaatına konu edildiği mal ve hizmet sınıfları ile aynı / benzer sınıflarda davacı adına tescil müracaatına konu edilmiş olması hususları birlikte göz önünde bulundurulduğunda tüm bu hususların “tesadüfen gerçekleştirildiğinin değerlendirilemeyeceği” anlaşıldığından davalının aynı zamanda kötüniyetli olduğu da sabit kabul edilmiştir.
Toplanan deliller, marka tescil belgeleri, davacı iddiası, sunulan deliller, HMK 266.madde kapsamında denetim ve hüküm kurmaya elverişli ve marka hukuku ilkelerine göre hazırlanmış rapor içeriği gözetildiğinde; davalı adına tescilli … numaralı “…” şekil ibareli, dava konusu markanın SMK 6/3 , 6/9 hükmü çerçevesinde SMK 25.madde kapsamında hükümsüzlüğüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-Davalı adına … nolu markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, Kararın kesinleşmesini mütakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere Türk Patent ve Marka Kurumuna Enstitüsüne gönderilmesine,
2-59,30 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 4,9 TL harcın davalıdan tahsiline,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 5.900 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 54,40 TL başvuru harcı 54,40TL peşin harç 221 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 3.000 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.329,8 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar davacı vekilinin yüzüne karşı , davalının yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 HAFTA içerisinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 20/10/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır