Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/275 E. 2020/428 K. 31.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/275
KARAR NO : 2020/428

DAVA : MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
DAVA TARİHİ : 23/12/2013
KARAR TARİHİ : 31/12/2020

HSK’nun 02/08/2017 tarih ve 1071 sayılı kararı gereğince İstanbul 3. ve 4. FSHH Mahkemelerinin 08/08/2017 tarihi itibarıyla faaliyetlerinin durdurulmasına, 3. FSHH Mahkemesinde görülmekte olan dava, iş ve arşiv dosyalarının Mahkememize devrine karar verildiğinden, (Kapatılan) İstanbul 3. FSHHM’nin 2013/267 E. 2016/76 K ve 12/04/2016 tarihli kararı Yargıtay 11. H.D’nin 2016/10702 E. 2018/3120 K ve 25/04/2018 tarihli ilamı ile bozulduğundan, dava Mahkememize tevzi edilerek 2020/275 E. sırasına kaydı yapılmakla yapılan açık yargılama sonunda.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkilinin 1883 yılında Amerika’da kurulmuş uzay, otomasyon ve kontrol sistemleri, performans materyalleri ve teknolojileri ve ulaşım sistemleri alanlarında faaliyet gösteren ve ilgili sektörde lider olan bir şirket olduğunu,1963 yılından bu yana Ar-Ge çalışmaları yaptığını, geliştirip ürettiği fiber ve kompozitler için … markasını kullandığını, müvekkilinin markanın ilk yaratıcısı ve ilk piyasaya süreni olduğunu, müvekkili şirketin rutin kontrollerinde davalı “…Tic. AŞ” adın TPE nezdinde 22. sınıfta tescil edilmiş 17/08/2007 tarih ve … sayılı “…”, 40. sınıfta tescil edilmiş 04/04/2007 tarih ve … sayılı “…”, 22. ve 40. sınıflarda tescil edilmiş 05/10/2007 sayılı ve … sayılı “…” ve 40. sınıfta tescil edilmiş 16/05/2007 tarih ve … sayılı “…” markalarından haberdar olduklarını, dava konusu markaların müvekkilinin dünyanın birçok ülkesinde müvekkil tescilli ve herhalde gerçek hak sahibi olduğu …. markası üzerindeki haklarını ihlal eder nitelikte olduğunu, tamamen kötü niyetle ve müvekkilinin markasından haksız menfaat sağlamak amacı ile yapıldığını, bu nedenle iş bu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, markanın müvekkili ile özdeşleştiğini, davaya konu marka tescillerinden çok daha önce dünyanın birçok ülkesinde müvekkili adına markanın tescil edildiğini, … markası … ve …markasının … sayı ile 22. sınıfta toplululuk markası olarak tescilli olduğunu, … markalı ürünlerin Türkiye’ye ihraç edildiğini ve bu ihracın bugüne kadar düzenli olarak devam ettiğini, Türkiye’de 2003 yılından bu yana “…” markasını ürünlerinde sürekli olarak kullandığını ve marka başvurularından önce kullanıldığının kesin olduğunu, davaya konu markaların ayırt edici unsurunun aslen müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğu ve onunla özdeşleşen … ibaresi olduğunu, 1982 yılından beri tekstil ve konfeksiyon sektöründe olduğunu ve büyük ticaret hacmine sahip olduğunu iddia eden davalı şirketin kullandığı … markasından haberdar olmadığını ileri sürmesinin mümkün olmadığını, davalının ürünleri üzerinde kullandığı ve adına tescilli markası görsel olarak müvekkilinin markasına oldukça benzer olmasının yanı sıra bunlarda kullanılan yazı tipi ve fontu dahli müvekkil markasının kullanılış şeklinin ayniyet teşkil ettiğini, bu kullanımın tesadüf olmayacağının açık olduğunu beyanla dava konusu markaların geriye dönük olarak hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle:Davalı vekili, müvekkilinin tescilden önce de markalarını kullandığını, davacının 10 yıldır müvekkilinin markalarından haberdar olduğunu, davacının daha tescil aşamasında TPE nezdinde itiraz ettiğini, itirazlarının reddedilmesine karşılık dava açmadığını, uzun süre sonra açılan davanın kötüniyetli olduğunu, markaların uzun süre piyasada yanyana yaşadığını, sessiz kalmakla hak kaybına uğrayan davacının müvekkilinin ticaretini engellemeyi amaçladığını, müvekkilinin tescillerinin 40. sınıfı da kapsadığı halde davacının bu sınıfta bir kullanımının ve tescilinin bulunmadığını, tanınmışlık iddiasının gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
(Kapatılan) İstanbul 3. FSHHM’nin 2013/267 E. 2016/76 K. ve 25/04/2018 tarihli kararı ile: “…Davanın kabulü ile, davalı adına tescilli … sayılı … + şekil, … sayılı … + şekil, … sayılı … + şekil ve … sayılı … ibareli markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,..” şeklinde karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Anılan karar, Yargıtay 11.H.D.’nin 2016/10702 E. 2018/3120 K. ve 25/04/2018 tarihli ilamı ile: “…Mahkemece, 2003 ve takip eden yıllarda davacının Türkiye’de “…” markalı ürün satışı gerçekleştirdiği, öncelik hakkının davacıda olduğu, markanın fantezi bir ibareden oluştuğu ve aynı sektördeki davalının bu markanın varlığını bilmediğinin düşünülemeyeceği dava konusu markanın kötü niyetli olarak tescil ettirildiği gerekçesiyle dava kabul edilmiştir.
Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacı markasının tanınmış olmadığı, davacının Türkiye’de öncelik hakkına sahip olduğu hususunda sunulan belgenin yeterli olmadığı görüşü açıklanmasına karşın, bu konudaki görüşe katılmama nedeni de açıklanmaksızın davacının öncelik hakkı sahibi olduğuna dair mahkemenin kabulü isabetli değildir.
Öte yandan HGK’nun 16.07.2008 tarih 501/507 sayılı (RG 512 kararı) ve Dairemizin 16.07.2008 tarih 501/507 sayılı kararları ile de benimsendiği üzere, tescil başvurusunda kötü niyetin varlığı başlı başına hükümsüzlük nedenidir. Ancak, kötü niyetin varlığı her somut olayın özellikleri ve hükümsüzlüğü istenen marka ya da markaların tescil başvurularının yapıldığı tarihteki hukuki durumu dikkate alınmak suretiyle değerlendirilmelidir.
Dava konusu “…” kelimesinin üzerinde kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından ayırt ediciliği yüksek bir kelime olmasına karşın, belirli bir anlama sahip olduğundan bu ibarenin önceden var olmayan fantezi veya türetme kelime markası olduğundan (Ör: RG 512 markası gibi) söz edilemez.
Bilirkişi raporunda Tablo 1’de yer alan bilgiler itibariyle de dava konusu markaların tescil başvurularının yapıldığı 2007 yılında davacının ticari faaliyette bulunduğu menşe ülke dışında kalan ülkelerin sınırlı sayıda olduğu belirtildiğinden, davacı markasının Türkiye’deki tanınmış olmasa dahi meşhur ve maruf olduğundan söz edilmesi de mümkün bulunmamaktadır.
556 sayılı KHK 6. maddesi uyarınca marka koruması tescille elde edilir ve tescil ve korumada ülkesellik ilkesi geçerlidir. Öte yandan, ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi ve TRIPS hükümleri dahilindeki bir marka sahibinin Türkiye’de tescilli olmasa dahi ülkemizde ticari faaliyette bulunması koşuluyla öncelik ve fikri ve sınai haktan kaynaklanan üstün hak sahipliği iddiasına dayanması, tanınmışlık halinde de üçüncü kişilerce gerçekleştirilen başvuruya itiraz ve tescil halinde de hükümsüzlük davası açma hakkı mevcuttur. Ancak, yukarıda belirtilen bilirkişi raporuna göre, dava konusu markaların başvuru tarihi itibariyle davacı markası tanınmış olmadığı gibi, bu tarihten önce Türkiye’de ticari faaliyet kapsamında markasal bir kullanımı da bulunmamaktadır. Hükümsüzlüğü istenen markayı oluşturan “…” ibaresinin fantezi / türetme kelime olmaması, ayrıca 2007 yılında gerçekleşen marka başvurusu tarihlerinde davacı markasının meşhur ve maruf olmadığı, dolayısıyla da Türkiye’de ilgili sektörce bilindiği halde marka ticareti, yedekleme, şantaj vb. amaçlarla kötü niyetli olarak tescil ettirildiği hususlarının kabulü de mümkün olmadığı halde mahkemece yazılı gerekçelerle davanın kabulü doğru görülmeyip bozmayı gerekmiştir…” şeklinde karar verilmiştir.
Davacı vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Yargıtay 11.H.D.’nin 2018/4432 E. 2020/3431 K. ve 02/07/2020 tarihli ilamı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir.
Usul ve yasaya uygun Yargıtay 11.H.D.’nin 2016/10702 E. 2018/3120 K. ve 25/04/2018 tarihli bozma ilamına uyulmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava: Davalı adına tescilli …, …, … numaralı “…+şekil” ibareli ve … numaralı “…” ibareli markalarının, … ibaresi üzerinde davacının öncelikli ve gerçek hak sahibi olduğu iddiasına dayalı hükümsüzlük talebine ilişkindir.
Yargıtay 11.H.D.’nin 2016/10702 E. 2018/3120 K. ve 25/04/2018 tarihli bozma ilamında belirtildiği üzere: 556 sayılı KHK 6. maddesi uyarınca marka koruması tescil ile elde edilir. Tescil ve korumada ülkesellik ilkesinin geçerli olduğu, öte yandan Ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi ve TRIPS hükümleri dahilindeki bir marka sahibinin Türkiye’de tescilli olmasa dahi ülkemizde ticari faaliyette bulunması koşuluyla öncelik ve fikri ve sınai haktan kaynaklanan üstün hak sahipliği iddiasına dayanması, tanınmışlık halinde de üçüncü kişilerce gerçekleştirilen başvuruya itiraz ve tescil halinde de hükümsüzlük davası açma hakkının mevcut olduğu ancak bilirkişi raporuna göre, dava konusu markaların başvuru tarihi itibariyle davacı markasının tanınmış olmadığı gibi bu tarihten önce Türkiye’de ticari faaliyet kapsamında markasal bir kullanımı da bulunmadığı, hükümsüzlüğü istenen markayı oluşturan “…” ibaresinin fantezi/türetme kelime olmaması, ayrıca 2007 yılında gerçekleşen marka başvurusu tarihlerinde davacı markasının meşhur ve maruf olmadığı, dolayısıyla Türkiye’de ilgili sektörce bilindiği halde marka ticareti, yedekleme, şantaj vb. amaçlarla kötü niyetli olarak tescil ettirildiği hususlarının kabulü mümkün olmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-54,40 TL ilam harcından, peşin harcın mahsubu ile eksik 30,10 TL harcın davacıdan tahsiline,
3-Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca 5.900-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 220,00-TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 31/12/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır